23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 OCAK 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 12 Eylül iddianamesinde 1979’daki uyarı mektubunun suç kabul edilmesi gözleri 27 Nisan’a çevirdi. İddianamede Ökkeş Kenger’le ilgili bir bölüm de dikkat çekti 7 Paşa’dan Maraş fırçası Kansız’ın iddianamesi kabul edildi Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay iddianamede ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs”le suçlanıyor. Seyfi Oktay’ın “silahlı örgüte üye olmak”, “hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek”, “yargı görevini yapanı ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek” iddasıyla 10 yıl 9 ay ila 26.5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması isteniyor. ALİCAN ULUDAĞ Uzlaşılabilir mi? Yeni bir anayasa yapılması için sürdürülen çalışmaların nasıl bir sonuca ulaşacağını kestirmek her gün biraz daha zorlaşıyor. Devlet ve vatandaşın yaşamını etkileyecek bir anayasa söz konusu olmayacak, yapılan da kimi bölümleri dışında kâğıt üzerinde kalacaksa bu kadar zahmete ve masrafa ne gerek var? Önce kâğıt üstünde kalan anayasa kurallarından birini aktarayım. 1982 Anayasası’nın iki kez değiştirilen “Başlangıç” bölümünde şu bölüm de var: “Topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu...” Niye kâğıt üzerinde kaldığını kanıtlamak için örnekler sıralamayayım. Çünkü Türkiye’de yaşamakta olan herkes bir nedenle biliyor zaten. ??? Şayet hukuk devletiysek yeni anayasayı 1982 Anayasası’ndaki kurallara göre yapmak durumundayız. Tabii sivil bir darbe yaşamıyorsak! Yürürlükteki anayasa, ilk dört maddenin değiştirilemeyeceğini, hatta değiştirilmesinin bile önerilemeyeceğini vurguluyor. Oysa duyduğumuz son öneri, şeriat yönteminin anayasaya yazılmasını, Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin dini yemin etmelerini istemek oldu. Hayırlısı olsun! ??? Türkiye’nin siyasal geleneğinde uzlaşarak bir anayasa yapmanın değil geleneği, örneği bile yok demek yanlış olmaz. 1982 Anayasası, 12 Eylül 2010 halkoylaması ile kabul edilen dahil 16 kez değişti. Başlangıç bölümü ile kimi maddeler birkaç kere değiştiği için şu kadar madde değişti demek zorlaşıyor. Anayasada en çok değişiklik yapılması 3 Ekim 2001’de kabul edilen 4709 sayılı yasayla oldu, hem başlangıç bölümü hem de 32 maddede değişiklik yapıldı. İkinci toplu değişikliği yapan da 7 Mayıs 2010’da kabul edilen 5982 sayılı yasaydı. 24 madde değişti. İki de geçici madde eklendi. İlk toplu değişikliği “uzlaşma sonucu” diye nitelemek mümkün. Çünkü iktidarda 5’inci Ecevit hükümeti vardı; DSP, DYP ve ANAP’tan oluşuyordu. En azından üç parti uzlaşmıştı. Son toplu değişikliğin Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dayatması ile gerçekleştiği ise görünen bir gerçek... ??? Gelelim ilk uzlaşma komisyonunun başarısına. Uzlaşma komisyonu ancak 21 madde üzerinde uzlaşabildi. 13 Ocak 1995’te uzlaşma önerisi 301 milletvekilinin imzasıyla Meclis Başkanlığı’na sunuldu. Doğal olarak Anayasa Komisyonu’na gönderildi. Komisyondan uzun toplantılar sonunda önerinin 15 maddesi geçebildi. Değişikliklerden biri de başlangıç bölümüydü. Değişiklik 23 Temmuz 1995’te 4121 sayılı yasa olarak kabul edildi. İlk uzlaşma girişiminin başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Yani önümüzde somut ve başarılı bir örnek de yok... ??? “Yeni bir anayasa yapmıyoruz. Yeni bir anayasa yazıyoruz” söyleminin tutarlılığını irdelemek çok kolay. “Yeni anayasada Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay konusunda yapılacak öneriler ciddiye alınacak mı” sorusuna verilecek yanıt, söylemin zamirini ortaya döküverecektir. Oktay’a Ergenekon’un yargı ayağı suçlaması İstanbul Haber Servisi Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın da aralarında bulunduğu tutuksuz 11 kişi hakkındaki “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” iddialarıyla ilgili hazırlanan iddianame İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. Sanıklar, “Örgüt yöneticisi ve üyelerinin tahliyesini sağlamak”, ”yargılaması devam eden davayı etkisizleştirmek”, “Ergenekon davasına bakan mahkemeyi çalışamaz hale getirmek” amacıyla faaliyet yürütmekle suçlanıyor. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede, konuya ilişkin 2009 yılında 155 polis ihbar hattına bir ihbar geldiği belirtildi. Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız’ın hazırladığı 250 sayfalık iddianamede, Oktay’ın ‘Ergenekon silahlı terör örgütü’nün yargı teşkilatındaki örgütlenmesinden ve dava takiplerinden sorumlu üyesi olduğu ileri sürüldü. Oktay’ın “silahlı örgüte üye olmak”, “hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek”, “yargı görevini yapanı ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek” suçlarından 10 yıl 9 ay ila 26.5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istendi. Avukatlar için 10 yıl ile 22’şer yıl arasında hapis cezası talep edilirken, sanıklar Sefa Altıoğlu, Şehriban Nihan Atasagun, Ali Haberal, Erkan Bülent Haberal’ın örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmadıkları ancak örgüt adına suç işledikleri ileri sürüldü. İddianamede avukat Tülay Bekar’ın 2007 yılında Batı Trakya dergisinde haber müdürü olarak görev yaptığı, derginin yayın kurulu başkanlığını Veli Küçük’ün, hukuk danışmanlığını ise Kemal Kerinçsiz’in yaptığı belirtildi. Sanık Canfer Balçık’ın ise bir dönem Küçük’ün emrinde görev yaptığı iddia edilerek, “Canfer Balçık’a ait gayrimenkule ait kira gelirlerinin Veli Küçük’ün hesabına yatırıldığı anlaşılmıştır” ifadesi yer aldı. 6 Ekim 2009 tarihinde yayınlanan hâkim, savcı ve emniyet mensuplarının iftar yemeği fotoğraflarının İP Genel Başkan Yardımcısı avukat Mehmet Cengiz tarafından Odatv’ye verildiği belirtildi. ANKARA Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin’in 12 Eylül askeri darbesine ilişkin iddianamesinin delilleri arasında, eski Adana Savcısı Sacit Kayasu’nun darbeciler hakkında hazırladığı ve sonrasında meslekten ihraç edilmesine neden olan iddianame de yer aldı. Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının 27 Aralık 1979’da dönemin Cumhurbaşkanı’na gönderdiği ve siyasi partilerin “uyarıldığı” mektup iddianamede “muhtıra” olarak nitelendirildi, suç olarak kabul edildi. Bu durum da gözleri “27 Nisan emuhtırasına” çevirdi. Şimdi, Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hüseyin Görüşen’in dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarafından kaleme alınan uyarı niteliğindeki bildiri hakkında resen soruşturma açıp açmayacağı sorusu yanıtını bekliyor. emuhtıra olarak anılmıştı Savcı Kemal Çetin’in uyarı mektubunu muhtıra olarak kabul etmesi, gözleri dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt tarafından 27 Nisan 2007’de hükümete yönelik sert açıklamaya çevirdi. “Emuhtıra” olarak nitelendirilen açıklamayla ilgili özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hüseyin Görüşen’in resen soruşturma başlatıp başlatmayacağı merak konusu... 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları sürürken Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesine konulan duyuruda, “Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişeyle izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır” denilmişti. Size böyle mi emir verildi? Darbeye giden süreçte yaşanan Maraş olayları iddianamede “vahim nitelikte” olarak nitelendirildi. İddinamede Maraş olaylarıyla ilgili “Tayyar Paşa adındaki Tuğgeneralin Ökkeş Kenger’e (Şendiller) söylediği ‘Siz ne biçim milliyetçisiniz, ne biçim ülkücüsünüz, size böyle mi emir verildi. Yüzünüze gözünüze bulaştırdınız’ şeklindeki sözleri”ne dikkat çekildi. İlde kendisini milli piyangocu olarak tanıtan 26 kişinin tespit edilememesi, ölen iki solcu öğretmenin cenazelerinin hastaneden tesliminin cuma namazı saatine denk getirilmesi de Maraş olaylarının şüpheli yanları olarak sıralandı. ‘Evren ve Şahinkaya üzgün’ ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 12 Eylül darbesiyle ilgili hazırlanan iddianamede müebbet hapisle cezalandırılması istenen Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın avukatı Ömer Nihat Özgün, müvekkillerinin üzün olduğunu söyledi. Özgün, müvekilleriyle ayrı ayrı görüştüğünü belirterek “Müvekkillerim, iddianame nedeniyle üzgünler. Basındaki haberleri takip ediyorlar. Henüz bizde iddianame yok. Mahkemenin, iddianame üzerindeki incelemesinin tamamlanmasını bekliyoruz” dedi. ‘Krizde askerin payı var’ İddianamede 1980’de yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimi krizinde askerin payının olduğu belirtildi. Fahri Korutürk’ün görev süresinin bitiminden 15 gün önce 22 Mart 1980’de ilk turu başlayan ve 11 Eylül 1980’deki 124. tura kadar başarıya ulaşamayan seçimlere ilişkin iddianamede “İçişleri Bakanı Orhan Eren’in anlatımlarına göre, CHP adayı Muhsin Batur’un seçilmeye yakın bir oy alması üzerine dönemin TSK komuta kademesi, yapmış olduğu darbe planının akamete uğrayacağı endişesiyle, cumhurbaşkanının seçilme ihtimalinden rahatsız oldular” denildi. Ülkede yaşanan siyasi ve sosyal çalkantılar karşısında dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanları tarafından Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e gön Tolon’un çapraz sorgusu yapılacak ? İstanbul Haber Servisi CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ve CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın üç yıla yakın bir süredir tutuklu bulunduğu İkinci Ergenekon davasına bugün devam edilecek. 118 sanıklı davada halen Balbay ve Haberal’ın da aralarında bulunduğu 17 kişi tutuklu yargılanıyor. Davanın bugünkü oturumunda tutuksuz sanık eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un çapraz sorgusunun yapılması bekleniyor. derilen “uyarı” mektubu iddianamede, “muhtıra” olarak değerlendirildi ve şöyle denildi: “Şüpheliler 27 Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı aracılığıyla hükümetteki siyasi partilerle diğer tüm siyasi parti liderlerine TSK İç Hizmet Kanunu’nu hatırlatarak muhtıra niteliğinde uyarı mektubu vermişlerdir. Bu mektup 2 Ocak 1980 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından Başbakan Süleyman Demirel ve CHP lideri Bülent Ecevit’e iletilmiştir. Verilen muhtıra doğrudan siyasi parti mensuplarına verilmiştir. Ancak dolaylı olarak Cumhurbaşkanı’na verilmiş bir muhtıradır. Çünkü askeri darbe yapıldığında Cumhurbaşkanı’nın görevde kalma garantisi yoktur.” Şengün’e baskı iddiası Şüphelilerin, Ergenekon davasına bakan eski İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün’ü etki altına alarak Şengün’e dosyayı görevsizlik kararıyla Ankara’ya göndermesi ya da emekli olması yönünde baskı yaptıkları ileri sürüldü. Şengün’ü Yargıtay’a üye seçtirmeye ve Şengün’ü etkileyerek bazı Ergenekon sanıklarını tahliye ettirmeye çalıştıkları, bazılarını da tahliye ettirdikleri iddia edildi. Tülay Bekar’ın, duygusal yakınlık kurduğu Şengün’ü etkilemeye çalıştığı belirtildi. Tülay Bekar’ın Köksal Şengün’le hâkim, savcı ve Emniyetin iftar yemeği ile ilgili konuştuğuna dikkat çekilerek fotoğrafların, yayımlanmadan 7 ay önce şüphelilerin eline geçtiği, Şengün’ü yönlendirmek amacıyla kullanıldığı iddia edildi. Bekar’ın bir ara Şengün’e “Haber çıkacak ve ondan sonra sanıkların sana güveni kalmayacak” dediği ifade edildi. İddianamede gizlik tanıkların ifadesine de yer verildi. Terazi kod adlı giz tanık, avukatlar Ali Hadi Emre ve Kudbedin Kaya’nın, davaların kendi lehlerine sonuçlanması için eski İstanbul 10. ve 14. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlarıyla ilişki içinde olduklarını, bu yargıçlara yüklü miktarda para verdiklerini iddia etti. Balyoz davasına devam edilecek ? İstanbul Haber Servisi İstanbul’da Birinci Ordu Karargâhı’nda 57 Mart 2003 tarihinde seminer görünümü arkasında “darbe planı” yapıldığına ilişkin açılan 3 davanın birleştirilerek görüldüğü “Balyoz Harekât Planı” davasına bugün devam edilecek. Davada 249’u tutuklu toplam 345 kişi yargılanıyor. OYAK gözaltıları İstanbul’da İstanbul Haber Servisi Danıştay saldırısı sonrasında kamera kayıtlarının silinmesi iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, Ankara’da gözaltına alınan eski OYAK Savunma Güvenlik Sistemi Genel Müdürü Orhan Çoban, dönemin bilgi işlem sorumlusu Cemalettin Yüksekkaya ve OYAK personeli olan 8 kişi İstanbul’a getirildi. Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın yürüttüğü soruşturma kapsamında önceki gün İstanbul ve Ankara’da OYAK güvenlik şirketleri dahil 19 ayrı adreste arama yapıldı. Kamera kayıtlarının silinerek delillerin karartıldığı iddiasına ilişkin OYAK genel müdür yardımcıları ve teknisyenlerin de aralarında bulunduğu 9 kişi gözaltına alındı. OYAK Genel Müdürü Şerif Coşkun Ulusoy’un Ankara’daki işyerinde de arama yapıldı ancak Ulusoy ile ilgili herhangi bir gözaltı kararı bulunmadığı ifade edildi. Aramalarda bazı belgelere el konuldu. Ankara’da gözaltına alınan 8 kişi geceyi Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’de geçirdi. Şüpheliler sağlık kontrolünden geçirildikten sonra dün sabah, karayoluyla İstanbul’a getirildi. Gözaltına alınan kişiler arasında, görüntüleri silerken kameraların tespit ettiği öne sürülen 2 kişinin de bulunduğu öğrenildi. Odatv davasında Yurdakul, Pehlivan, Uğur ve Musluk 11 ay sonra ilk savunmasını yaptı ‘Soğan cücüğüyle adam öldürmek gibi’ HÜLYA KESKİN Odatv davasında 4 sanık 11 ay sonra ilk kez savunma yaptı. Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, “Bir gazeteci olarak bu davada sanık olmaktan ülkem adına utanç duyuyorum, kendi adıma onur” dedi. Gazetecilik yaptığı için “terörist” suçlamasına maruz kaldığını söyleyen Pehlivan, “Gerçek gazetecilik yapmanın bedellerinden biri cezaevine girmek oluyor. Halkın gerçekleri bilmesinin engellenmesi amacıyla susturulmak istendim” dedi. Yalçın Küçük’ün talimatı ile haber yaptığı yönündeki id diaların da asılsız olduğunu vurgulayan Pehlivan, mahkeme heyetine Hürriyet, Vatan ve Zaman gazetelerinin şehit haberleri ile ilgili kupürlerini gösterdi. Pehlivan, “Zaman’ı da mi Küçük yönetiyor?” dedi. Belçika’daki davadan örnek Gazeteci yazar Doğan Yurdakul da düşünceleri nedeniyle tutuklu bulunduğunu söyledi. İki darbe döneminde suçlamalara maruz kaldığını belirten Yurdakul, “Ama eleştirdiğim hiçbir sivil hükümet zamanında düşüncelerim nedeniyle cezaevine atılmadım” dedi. İddianameyi okuduğunda yaşadığı bir ola yı anımsadığını belirten Yurdakul, “1981’de Brüksel’de Türk işçileriyle resmi makamlar arasında tercümanlık yapıyordum. Oradaki bir Türk lokantasında bir Türk, bir baş soğanı kırmak için yumruğu indirince, cücüğü fırlıyor ve başka bir Türk’ün gözüne geliyor, dava açılıyor. Ben de davada tercümanım. Yargıç da bana soruyor. ‘Mösyö, sizin ülkenizde buna çok sık rastlanır mı? Yani insanlar, böyle soğana yumruk atmak suretiyle kavga ederler mi?’ Bu iddianameyi okusa, acaba bana şöyle sorar mıydı? ‘Mösyö, sizin ülkenizde terör örgütü böyle mi oluyor? Yani yazıyla, kitapla mı adam öldürülü yor?’ Bu davadaki suçlamaların dışarıdan görünüşü aynen ‘soğanın cücüğüyle adam öldürmeye’ benzemektedir” diye konuştu. Müyesser Yıldız Uğur da savunmasında yazdığı kitapları göstererek “Şu bir bomba, şu bir molotof, şu bir silah. İddianamede 3.5 sayfa yer tutuyorum. Sayfa başına 100 gündür yatıyorum. Olmayan örgütün, olmayan medyasının, olmayan teröristi olarak burada tutuluyorum” diye konuştu. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Coşkun Musluk da savunmasında, “Bu dava varsayımlara dayanıyor” dedi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear