23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 OCAK 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 Malatya, Samsun, Şanlıurfa, Bursa, Uzunköprü, Eyüp’te korumanın tüm yönleri irdelendi ‘Tarihi Kentler’den 2011 dersleri SERGİ CKM SANAT GALERİSİ’NDE 12 Eylül Kime, Neye Yaradı? 1 TKB logosu. 2 TKB yayın organı Yerel Kimlik dergisi. 3 Bursa’da yapılan Mahalle Kültürü Sempozyumu’nun afişi (Metin Keskin). 4 Eyüp’te yapılan Sanayi Mirası Semineri, Feshane’de gerçekleştirildi. 5 Sanayi Mirası seminerinin afişi. Neş’e Erdok Tarihi Kentler Birliği (TKB) amaçları arasındaki “bilinçlendirme ve eğitim” çalışmalarına yönelik 2011 buluşmalarını, “kimlikli kentleşme” hedefinde yoğunlaşarak gerçekleştirdi. Tarihsel mirasın “kentsel ölçekte yaşatılarak korunması”nı öngören konular, belediyelerin ve kamuoyunun gündemine taşındı. İşte 2011’deki buluşmalar ve ana temaları: “Belediyelerin koruma çalışmaları” denince akla genellikle iller geliyor… Oysa sayıları 350’ye yaklaşan TKB üyelerinin çoğunluğunu oluşturan “belde” ve “ilçe”ler zengin bir mirasa sahipler. TKB bu nedenle 2011 bahar seminerini “İlçe ve Beldelerde Koruma” temasıyla 12 Nisan’da Malatya’da gerçekleştirdi. Birgi, Mustafapaşa ve Niksar belediyelerinin sorunlarını tartışmaya açtıkları seminerde, Malatya’nın tarihsel yerleşimi Battalgazi’nin kerpiç evleriyle, Gündüzbey, Yeşilyurt, Somuncubaba, Darende ve Balaban’da da incelemeler yapıldı. ‘Belde’lerde koruma 1930’lardan bugüne birkaç kuşak Kültür Servisi Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık işbirliğiyle hazırlanan “Yapı Kredi Resim Koleksiyonu: Modern Dönem” bugünden başlayarak CKM Sanat Galerisi’nde izlenebilecek. Sergi 30 Ocak gününe kadar açık kalacak. “Yapı Kredi Resim Koleksiyonu: Modern Dönem” sergisinde, 1930’lardan günümüze birkaç kuşak bir araya getiriliyor. Sergide Cevat Dereli, Ali Avni Çelebi, Zeki Faik İzer, Maide Arel, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Abidin Dino, Ferruh Başağa, Şükriye Dikmen, Adnan Varınca, Leyla Gamsız Sarptürk, Mustafa Esirkuş, İbrahim Balaban, Nejad Melih Devrim, Neşet Günal, Adnan Turani, Turan Erol, Ömer Uluç, Özdemir Altan, Tülay Tura Börtecene, Devrim Erbil, Özer Kabaş, Mehmet Güleryüz, Oya Katoğlu, Neş’e Erdok, Zafer Gençaydın, Utku Varlık, Adem Genç, Umur Türker, Mustafa Altıntaş, Ekrem Kahraman, Selim Cebeci, Sali Turan, Fatma Tülin, Emin Çizenel, Can Göknil, Yavuz Tanyeli, Yusuf Taktak, İbrahim Çiftçioğlu, Aydın Ayan ve Ertuğrul Ateş’in yapıtları yer alıyor. ‘Kent müzeleri’ 1215 Mayıs’taki Samsun buluşmasında konu “Kent Müzeleri”ydi. TKB’nin yaygınlaşması için çaba gösterdiği bu uygulamalar “Kentler Kimliğini Unutmamalı” ana başlığı altında irdelendi. Kent müzelerinin geçmişi belgeleyen öğelerin sergilenmesiyle sınırlı kalmaması; tarihten geleceğe kültürel sürekliliğin önemi ve gerekliliği konularında birer “halk eğitim merkezi” olmalarını da hedefleyen projeler, konuşmaların ve panelin ana temasıydı. TKB’nin “Özendirme Yarışması Ödül Töreni”nin de gerçekleştirildiği buluşmada, Samsun Kent Müzesi’nin hazırlık çalışmaları katılımcıların bilgisine sunuldu. etkinliklerde ana tema olarak “Tarihi Kentlerde Bütüncül Koruma” ele alındı. Bir kentin kimliğiyle çağdaşlaşması için, “tek yapı”larla birlikte tüm kent dokusunun da siluet ve peyzaj değerleriyle gözetilmesinin önemine dikkat çekilen buluşmada, kentte yeni yapılan Hilton Oteli’nin tarihi çevreye uyumlu mimarisi örnek turizm uygulaması olarak gösterildi. “Mahalle” sempozyumuyla TKB’nin güncel hedefini bir kez daha gündeme getirmiş oldu. Altındağ, Kütahya, Mustafapaşa, Yalvaç, Kadıköy ve Bursa’nın başkan ve uzmanlarının, kentlerindeki mahalle kültürünün yaşatılması çabalarını anlattıkları sempozyumda çok sayıda bilim ve kültür insanı “Tarihi Kentlerde Mahalle” olgusunun geçmişten geleceğe aktarılmasındaki önemi dile getirdiler. Özellikle “site” denen ve kent insanının ülkemize has “hemşerilik” duygu ve kültürlerini yozlaştıran “TOKİ tarzı” uygulamalar yerine, toplu konutçularla birlikte mimarlık ve şehircilik eğitiminde “çağdaş mahalleler” kavramının önemsenmesi, katılımcıların ortak dilekleriydi... AnadoluRumeli birlikteliği Yurdumuzun uygarlık coğrafyası genelde “Anadolu” olarak tanımlansa da “Trakya”daki “Rumeli yaşanmışlıkları” bu coğrafyayla bir bütündür. Çünkü “Anadolu” kavramının uygarlık tarihimizle yoğrulan kültürel içeriğinde Trakya da bulunmaktadır. TKB hem kamuoyunun dikkatini bu tarihsel gerçeğe çekmek hem de bölge belediyelerinin kültürel çalışmalarını topluca değerlendirmek üzere 23 Aralık günlerindeki kış buluşmasını Uzunköprü’de gerçekleştirdi. Edirne’nin ve Uzunköprü’nün anıtları ile eski kent dokusunun tanıtıldığı buluşmada, “Uygarlığın Aktığı Coğrafya: Dün, Bugün, Yarın” ana başlığı altında ülkemizdeki Rumeli kimliği “Kültürel Varlıklarıyla Trakya” başlıklı sunumlarda ele alındı. ‘Site’ yerine ‘mahalle’ TKB’nin kimlikli kentleşme için önem verdiği “Mahalle Kültürümüzün Yaşatılması Sempozyumu”, 1316 Ekim’de Bursa buluşmasında ele alındı. ÇEKÜL’le birlikte 2009’da “Kale”ler, 2010’da da “Çarşı”lar sempozyumlarını ağırlayan Bursa Büyükşehir Belediyesi, Şanlıurfa’da ‘Meclis’ 2011’deki 2’nci TKB buluşması 2325 Eylül’de Şanlıurfa’ydı. Meclis toplantısı ve ‘Büyük İnsanlık’ ve yazgısı ÜMRAN BULUT ‘Endüstri mirası’mız Sanayileşme tarihinin ilk tanıkları olan eski endüstri binaları birçok ülkede yıllardır koruma altındayken bizde buna yönelik örnekler çok yeni ve fazla değil… TKB Danışma Kurulu üyeleri, buna “neden” olan 3 konudaki eksikliğimize dikkat çekiyorlar: 1 Eski sanayi yapılarının “korunması gerekli kültür mirası” olmalarını “güvenceye alacak yasal tanım”lama ve “düzenleme”miz yok. 2 Bu nedenle bazı Koruma Kurullarının bu yapıları “miras” olarak tescil etmelerinde kimi “çekimser”likler gözlenebiliyor. 3 Eski sanayi yapılarının restorasyonu ve yeniden işlevlendirilmesi yüksek maliyetli olduğundan, Kültür Bakanlığı dışında Sanayi, Enerji vb ilgili bakanlıkların da kendi tarihsel miraslarını korumaya ilgi göstermeleri, kaynak ayırmaları gerekiyor. 910 Aralık’taki Eyüp buluşması, bunların vurgulandığı bir “Endüstri Mirası Semineri”ydi… İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli ve Aksaray’dan örnekler tanıtıldı… TÜSİAD gibi, sanayiyle ilgili tüm kurumlarımızın miraslarına ilgi göstermeleri, ortak dilek olarak kamuoyuna duyuruldu. Ahmet Umur Deniz, Karşı Sanat Çalışmaları’ndaki “Büyük İnsanlık” başlıklı sergisinde resim yapmanın ne denli özverili ve özenli bir yoldan geçtiğini, desenin resimdeki yerini, çizginin varlığını, kompozisyon yeterliliğini vurguluyor. Deniz; toplumsal gerçekçi resme, emekten yana olmanın dışavurumuna, sınıfsal olgulara farklı bir estetikle ulaşan bir ressam. Fantastik kurgulama gibi fantastik öğeler de onun dilinin vazgeçilmezleri. İnsanlığın kaderine, çaresizliğine karşı “umuda yolculuk”u yansıtan figüratif bir biçemi var. “Büyük İnsanlık” resimlerinde ters ışık ya da karşıdan gelen ışık insanların yüzlerine ya da hareketlerine sakince ulaşıyor. Yoğun bir ışık bu, ancak bütünselliğe hiç dokunmuyor. Dokunmadığı gibi mekânın algılanmasını da, resimlerin anlamını da kuvvetlendiriyor. “Kötülük, yalnızlık insanlığın yazgısı mıdır” sorusunu sordurtmak için bazen bir portre ayrıntısında duruyor; bazen bir ayakta ya da elde yoğunlaşıyor. İnsanlığın trajikomik yazgısını aydınlatıyor... Yüzyıllardır değişmeyen bir yazgıya yönelen bu dilin hep var olacağını gösteriyor Daumier, Goya ya da Brueghel gibi Deniz de. Onun figürleri evrensel bir çizgide. Oturanlar, yürüyenler, düşünenler, çaresizlikle geçirilen zamanlar, mahkum edilen yaşamlar... 14 Ocak’a kadar sürecek “Büyük İnsanlık” sergisinde izlenim ve dışavurumun birbirlerini destekleyen buluşmalarını, uçsuz bucaksız Anadolu görüntülerinin altyapısını okuyabilirsiniz. Ahmet Umur Deniz, Karşı Sanat Çalışmaları’ndaki sergisiyle insanlığın trajikomik yazgısını aydınlatıyor “Beni kötülerin zulmü değil, iyilerin sessizliği korkutuyor.” Martin Luther King. “Yalanların en alçağı, halka ve çocuklara söylenendir. Çünkü her ikisi de kolay inanır…” Sabahattin Eyüboğlu… Okurum Salih Osmanoğlu, yazdığı güzelim mektupta anımsattı bu iki deyişi de bana… 2011 yılından arda kalan ve 2012’nin ilk günlerinde de en çok haykırmak istediğimi, bu iki alıntı özetliyor. Son yazılarıma sizlerden gelen tepkiler “Hayır” diyenlerin hiç de yalnız olmadığına beni bir kez daha inandırdı. Bu nedenle hepinize teşekkürler. ??? Evren ve Şahinkaya için 32 yıl sonra dava açıldı. Baştan söyleyeyim: Demokratik bir ülkede yaşıyor olsaydık, Kenan Evren ve şürekâsı çoktan yargılanırdı... Uygar bir ülkede Kenan Evren’in konuşabilmesi, ziyaretlere gidip millete el öptürmesi, toplum içine çıkabilmesi, demeçler, görüşler bildirmesi, sergi açması, gazetelerde boy göstermesi söz konusu olamazdı. Ama burası Türkiye! Haberi öğrenince, ilk aklıma gelen: Yapılmamış darbenin iddianamesi binlerce sayfa; milleti ezmiş, ülkeyi 50 yıl geriye götürmüş darbenin iddianamesi 80 sayfa! Haydi hayırlısı! İkinci aklıma gelen: Aziz Nesin bu ülkenin en ilerici insanıymış. Daha 80’lerde dava açma girişiminde bulundu. 12 Eylül’de 650 bin kişi gözaltına alındı. Gözetim altındakilerin tümü işkenceden geçirildi. 171 kişi işkencede yaşamını yitirdi. (Bu sayı, İnsan Hakları Derneği’nin kesin kanıtları elde ettiği ölümlere ilişkindir. Gözaltında kuşkulu ölüm sayısı 400.) Sıkıyönetim askeri mahkemelerinde 210 bin dava açıldı. Bu davaların 71 bini TCK’nin 141 ve 142. maddelerinden; 14 bini de 163. maddeden olmak üzere 85 bin kişi düşüncelerinden dolayı yargılandı. Bu davalarda 6353 sanığın idamı istendi. İşkence ile alınan ifadeler, karar gerekçesi yapıldı. 517 insan ölüm cezasına çarptırıldı. İçlerinden 50’si ipe çekildi. Biri, 17 yaşındaki Erdal Eren’di. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 1402 sayılı yasayla, 14 bin 509 kamu görevlisi işlerinden atıldı. Ayrıca 18 bin memur, 5 bin öğretmen, 2 bin yargıç ve savcı, 4 bin polis, 2 bin subay istifaya zorlandı. İşkenceden kurtulmak için 30 bin kişi Türkiye’yi terk etti. Bunlardan 14 bini vatandaşlıktan atıldı. (Sayılar, İnsan Hakları Derneği’nin “12 Eylül ve Sonuçları” kitapçığından) Sendikalar, STK’ler kapatıldı. Kitaplar yakıldı. SEKA’da imha edilen kitap/dergi 40 tondur. 937 film, sayısız oyun yasaklandı. 8 gazete toplam 195 gün kapatıldı. Liselerde din dersi zorunlu; felsefe dersi ise seçmeli hale getirildi. Tüm ders kitaplarına “Türk İslam sentezi” yerleştirildi. İmam hatip kursları, okulları katlanarak çoğaldı, şeriat örgütleri desteklendi… ??? Yukarıdaki gerçekler sıraladıktan sonra, günümüzdeki fişlemeleri, telefon dinlemelerini, gözaltına almanın cezaya dönüşmesini, bitmeyen tutuklulukları, basına medyaya uygulanan baskıları, yasaklanan kitapları, yasaklanan düşünceleri düşünmeden edemedim. Bir de ister istemez 12 Eylül en çok kime, neye yaradı, sorusu geldi gözümün ve ruhumun önüne yerleşti. Evet; demokrat, uygar, çağdaş bir ülkede yaşıyor olsaydık, Kenan Evren ve şürekâsı çoktan yargılanır, toplum içine çıkamazdı. Ama yaşamıyoruz işte! 12 Eylül’ün öncesinde ve sonrasında, işlerine geldiği için susanlar, bu gerçekleri, görmezden, duymazdan bilmezden gelenler de suçlu. Ve bugün geldiğimiz yerde onların da payı büyük... Bugün de öyle değil mi? İşine geldiği için, çıkarına uyduğu için, haksızlıkları görmezden gelmek, yok saymak… “Beni kötülerin zulmü değil, iyilerin sessizliği korkutuyor.” Sahi sizce 12 Eylül en çok neye, kime, kimlere yaradı?.. Her Kitap Kitap Değildir Edebiyatçılara Çağrı, Edebiyatta Çözüm İçin EDEBİYAT AJANSI www.edebiyatajansi.com C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear