08 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli PB Çanakkale PB İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak PB Sinop PB Samsun PB Trabzon Y Giresun Y Ankara B 29 31 29 30 30 33 34 24 25 26 23 25 29 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B PB PB B B B B B B B Y Y Y 28 29 26 33 34 32 31 34 30 30 24 22 18 HABERLERİN DEVAMI Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel B Paris PB Bonn Y Münih Y Berlin PB Budapeşte Y Madrid B Viyana Y 12 16 18 20 18 18 21 21 18 20 25 30 14 Belgrad Y Sofya Y Roma Y Atina Y Zürih Y Moskova Y Aşkabat Y Taşkent Y Baku Y Bişkek Y Tiflis Y Kahire B Şam PB 22 24 27 29 18 19 28 29 23 26 20 33 33 Ülkemizin kuzey ve doğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzeyi ile Van ve Hakkâri çevrelerinin sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların; Trabzon, Rize, Artvin, Hopa, Kars ve Ardahan ile Erzurum’un kuzey ilçelerinde kuvvetli olması bekleniyor. Diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. 20 EYLÜL 2011 SALI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20 Eylül GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Bilmem dikkatinizi çekti mi? Bayan Emine Erdoğan, gezinin ilk durağı Kahire’de kocasının elini tutarak uçaktan indi... Sonra? Tek bir kare fotoğrafta ya da geziyi canlı mı canlı yayımlayan, derya deniz yorumlarla taçlandıran TV ekranlarında ancak bir kez, o da Kahire’de Arap çocuklarına muhabbetini sergilerken görüntülendi. O kadar! RTE’nin, Mısır’da, Tunus’ta, hatta Libya’da gitmediği yer kalmadı. Yemeklere, törenlere katıldı. Emine Hanım görüntülenmedi. Emine Hanım’ın yanında Mısırlı, Tunuslu, Libyalı üst yöneticilerin hanımlarını ara ki bulasın? Meydanlarda, sokaklarda erkek bol. Aralarında tek bir kadın yok! Erkek erkeğe başlayan gezi; erkek erkeğe bitti! RTE’nin laikliği esas alacak demokrasiyi önerdiği Arap (İslam) ülkelerinde kadının yeri olmadığı böylece bir kez daha kanıtlandı. Şayet çağın gereklerine uygun bir demokrasi getirmek istiyorsanız; erkekkadın eşitliğini kabul etmeniz öncelikli koşuldur, diyemedi RTE. Diyemezdi de. Yetişme tarzı, kültürü müsait değil! RTE, İslamın koşullarını tartışmasız uygulamak gereğine inanan bir adam. Bakmayın son zamanlarda aksini savunan açıklamalara, dinsel yorumlara, kulak asmayınİslam bal gibi kadını ikinci sınıf bir insan kabul eden, evde oturup çocuk üreten, kocasına hizmet etmekle yükümlü, yüzyıllardır bu inanışlara uygun yaşamayı emreden bir din. Araplardan çıkan bir dini, İslam kurallarını Arap ülkeleri yadsıyabilir mi? Mustafa Kemal’in var ettiği, kadını siyasal, ekonomik, sosyal açıdan özgürlüğe kavuşturan laik Türkiye modelini RTE’nin önermesi, başka amaçlara yönelik. Amacı, Arap Baharı turunun Batı’da lehine yorumlanmasını sağlamaktı. Başarılı da oldu denilebilir. Örneğin Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, RTE’nin “Kahire’de Mısır ve Ortadoğu için laik bir anayasa ve düzen oluşturma çağrısında bulunmasının ‘büyük bir değer’ taşıdığını” söyledi. Tarih profesörü İlber Ortaylı, Arap Baharı amacını, içeriğini ne güzel özetlemiş. Şöyle diyor: “Nihayetinde bir memleketin gövde gösterisi hakkıdır. Tabii bu gövde gösterisinde söylenenlerin dozunu bileceksiniz.” ABD’ye koltuğunun altında 7 dosya ile gidiyormuş RTE: Bu dosyalar arasında ne ararsan var. İsrail gerginliği, Filistin devletinin BM’de kabulü, Libya, Suriye, bir parça Kıbrıs… Ya PKK terörü? Bu dosya da var elbette, ama Irak’tan çekilince Amerika, verdiği istihbarat ne olacak diye. Basın, ABD gezisini, RTE’nin baş başa görüşeceği Obama’ya öyle böyle değil düpedüz kafa tuttuğunu haberleştirip bir güzel yorumlayarak kamuoyuna yutturmaya çalışabilir. Tabii BM’deki konuşmasında dünyaya ders verdiğini de… Nasıl mı? İşte örnek: RTE, emrindeki müsteşar muavinini özel temsilci olarak PKK ile görüşme adı altında pazarlığa sürdü. Şimdi PKK ile pazarlığa oturmasını siyasal erdemin gereği diye göklere çıkarıyor. Aşağıda RTE (A) dese, Çankaya’daki AKP’li (B) diye aynı sesi vererek devam ediyor “PKK ile görüşme normal” diyor. Nasıl normalse?.. Ama medyada söylediği doğru mu diye yorumlayan tek bir insaf sahibi yok! İlla ki övecekler. Ergenekon tutuklusu Doğan Yurdakul’un eşinin cenazesine toprak atarken arkasında cezaevi aracını gösteren fotoğrafı görünce, “çoook üzülmüş” Çankaya’daki. Ama Bay Çankaya’daki AKP’li, medyada günlerce Yurdakul’a ölmek üzere olan eşini görme izninin verilmemesini eleştiren yazılar, haberler yayımlanırken bir zahmet Boğaz manzaralı Huber Köşkü’nden yetkililer nezdinde tek bir girişimde bulundu mu? Hayır! Yasa elverişli değilse düzeltilmesini önerdi mi? Hayır! İş işten geçtikten sonra bu şefkat numarası, duygu sömürüsü değil de ne yani? Ne yazsak fark etmez bu kadroya. Muhalefeti de dikkate aldıkları yok zaten. Neden? Ana muhalefet de muhalefet, ama nasıl muhalefetse… Örneğin iktidar; MİTPKK görüşmelerini biçimsel açıdan eleştiren ve fakat içeriğini değil irdelemek, tek satırına dokunamayan muhalefete omuz silkip geçiyor. Mantığa aykırı davranışlarıyla iktidarın da muhalefetin de, yandaş olmayanı kalmayan medyanın da yok birbirlerinden farkları. Gülesiniz diye değinelim: Libya’ya havadan yardım paketleri atan uçaklarımıza uçaksavar ateşi açılmış diyor gazete manşetleri yana yakıla. Konuşmasının her satır başında “Libyalı kardeşlerimiz” diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bunda gocunulacak ne var der ve olayı; “Libyalı kardeşlerimiz uçaksavar atışlarıyla uçaklarımızı selamlıyorlar”… diye yorumlarsa şaşırmayın sakın! Bu garip ötesi korkunç zihniyet, geçen cuma günü MalatyaKayseri Karayolu’nda gerçekleşti ve haklarında henüz kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmadığı halde, yargılandıkları davadan kaçabilecekleri kuşkusuyla içeri atılan tutuklu Akif Karabalı ve Abdülsettar Ölmez MalatyaKayseri karayolu üzerinde, devletin ceza ve tutuk evi nakil aracı içinde, elleri kelepçeli, üzerlerinden kapılar kilitli olarak, cayır cayır yanarak, feyratlar içinde can verdiler. Onlarla birlikte ölenler arasında, hükümlü Medeni Demir, Sinan Askan ve İsmet Erin de vardı. Böylelikle onların hukuki cezaları da fiilen idama dönüşmüş oldu. Değerli okurlarım, o cezaevi nakil araçlarını bilenler bilirler, gerçekten el kadar küçücük bir pencere, yanlarda küçük havalandırma delikleri, karanlık, mahkumların, sevk edilenlerin kelepçeyle yolculuk ettikleri, tahta sıralar üzerinde oturdukları, sırtlarını bir yere dayayamadıkları araçlardır ki, duruşmalara, hastaneye, doktor muayenesine veya sevke bunlarla gidilir. 12 Eylül döneminde iki kez hastaneye ve birçok kez de duruşmaya gitmek için bunların içinde saatler geçirmiş biri olarak yolculuğun nasıl bir işkence olduğunu bilirim. Hele bir de görevlinin gayretkeşliği yüzünden eliniz ‘Amerikan’ tabir edilen tarzda arkadan bitiştirilip kelepçelenmişse... İlla tam demokrasi olması dahi şart değil, “demokrasi benzeri” çağdaş devletlerde bile özgürlük esastır. Kişiyi fizik kilit vurularak sevk edilmektedirler. Devlet yalnızca tutukluya karşı değil, hükümlüye karşı da aynı vecibelerle yükümlüdür. Devletin, şunu söylemeye hakkı yoktur: Seni yargıladığım davada belki kaçarsın, iyisi mi ben seni içeri atayım, sonra da yakayım. Şimdi kimse çıkıp da “Böyle bir şey denmedi” demesin! Denmiş olsa da olmasa da fiilen sonuç ne oldu? Tutukluluk, bir infaz yöntemi olarak uygulanmakta, hatta infazda bile yapılmayacak yöntemlere başvurulmaktadır. Doğan Yurdakul’un, eşi Güngör Yurdakul ile kanser hastalığının terminal aşamasında bile görüşmesine izin verilmemesi, olacak iş miydi? Güngör Yurdakul’un son anda bir kez daha eşini görmekten men edilerek, özgürlüğünün sonsuza dek elinden alınması da, adaletin tecellisine yardım eden bir tedbir midir? Doğan o görüşmeyi vesile edip kaçacak mıydı? İnsaf! Hele hele, cenaze sırasında cezaevi aracının cami avlusuna kadar girmesi, kanlı katile bile alınmayan önlemin alınması toplumun vicdanını sızlatmıyor mu? Cumhurbaşkanı’nın o fotoğrafa çok üzüldüğünü belirten sözlerini mal bulmuş Mağribi gibi manşete taşıyan “özgürlükçü!” gazetecilerin şu gerçek hiç mi akıllarına gelmiyor: Çankaya hayıflanma mahalli değil, çözüm önerme yeridir. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ‘Belki Kaçarsın, İyisi mi Yakalım!’ olarak özgürlüğünden yoksun kılacak yaptırımlar istisnadır. Bunlara başvurulmadan önce ince elenip sık dokunur. Tutukluluk, adaletin tecelli etmesinin önüne engel oluşturulmasını önleyecek bir tedbir olarak düşünülmüştür. Bu tedbire başvurmadan önce, çağdaş yasalarda sayılan bütün koşulların bir araya gelip gelmediğinin inceden inceye tetkik edilmesi gerekir. AİHM tutuklama halinin devamı için ise tutuklamaya karar verirken olduğundan daha ince eleyip sık dokuyan bir tetkikatın zorunlu olduğunu karara bağlamıştır. Bütün bunlar yapıldıktan sonra da devlet, tutukladığı insanın can güvenliğinden ve sağlığından sorumludur. Devlet, cezaevi aracıyla bir yerden bir yere sevk ettiği tutuklunun sağ salim oraya varmasından, herhangi bir yolcunun karayolunda otobüs veya başka bir araçla seyahat eden yolcudan daha fazla sorumludur, tutuklu ya da hükümlü sevk edilenden. Çünkü bu sonuncular, devlet tarafından elleri kelepçelenerek, üstlerine içinde bulunduğu durumu hükümet de kamuoyunu tatmin edici biçimde savunamıyor. O nedenle Adalet Bakanlığı kaynaklı kimi arayışlar başladı. Nasıl bir çözüm düşünülüyor? AKP hükümetinin böylesi durumlarda geleneksel taktiği şu: Sorunun varlığı herkesçe kabul edildikten sonra, “Peki o zaman, mademki böyle gidemeyeceği konusunda hemfikiriz, bir çözüm planı hazırlıyoruz” diyor. O plan çoğunlukla toplumsal sağduyunun beklentisinden çok AKP’nin kendi istediği şekilde hayata geçiyor. Peşin bir hükümle değerlendirme yapmak istemiyorum ama, en azından medyaya yansıyan arayışlar çok sağlıklı görünmüyor. Örneğin sık dillendirilen “çözümlerden” biri şu: Yargıyı hızlandıralım. Elbette doğru, yargının daha hızlı işlemesi gerekir. Ancak yaşanmakta olan sorunların temel nedeni bu değil. Eğer iddianame yazma mantığı hüküm verme mantığına da hâkim olursa ne olacak? Kamuoyunda çok tartışılan adı belli davaları bir yana bırakalım; AKP medyasının yakındığı soruşturma ve davalardan örnek verelim. Türk Ceza Yasası (TCY) 2005 yılında değiştirilirken, suçların basın yoluyla işlenmesi halinde cezaların artacağı anlayışı benimsendi. O nedenle basınla ilgiliilgisiz pek çok maddede, “Bu suç basın yoluyla işlenirse ceza şu kadar arttırılır” fıkrası var. Bu tür davaların sorunu hızlandırma değil ki; yasanın ruhu ya da uygulama biçimi. Nasıl ki sadece modern adliye binalarıyla adalet gelmiyorsa, sadece hızlandırmayla da gelmez. Bu durum, sepete su doldurmaya benzer. Sepet aynı kaldıktan sonra suyu hızlandırsanız ne olur, yavaşlatsanız ne olur? Tutukluluk süreleri gündeme gelince de hükümet çevrelerinden hemen şu çıkış duyuluyor: “Eğer tutukluluk üst sınırı aşağı çekilirse adi suçlardan cezaevinde bulunanlar da yararlanır, toplum vicdanı yara alır.” “Suçüstü” durumuyla ilgili zaten yasal düzenlemeler var. Ancak ciddi bir araştırma yapıldığında, hatta gazetelerin üçüncü sayfalarına bakıldığında, eline kan bulaşmış pek çok kişinin tutuksuz yargılandığı görülecektir. Akıl için yol bir. Evrensel hukukun ışığında çözüm şu: Adil, hızlı, tutuksuz yargılama. Bu, parlamenter sistemin yasamayargıyürütme dengesi gibi bir şey. Üç ilkeden biri aksayınca ister istemez ötekileri de etkiliyor. Bir kişinin “adil yargılanma hakkı” hukuk biliminin yüzlerce yıllık birikiminin sonucu. Ancak bu temel hak, bugün Türkiye’de çok büyük yara almış durumda. Hani adil olmayan, hileli seçimlerle ilgili şöyle bir benzetme vardır: Açık oy, gizli sayım! Kamuoyunun çok yakından izlediği davalarla ilgili durum şu: Açık yargılama, gizli dosyagizli tanık! Bu davalar bağlamında bir değerlendirme yapmak gerekirse; hazırlanan her iddianame bir öncekinden daha tartışmalı, daha sorunlu. En sonuncusu Odatv iddianamesi, medyadaki yorumlar ortada. Önümüzdeki dönem bu tablodan hukuk devleti yönünde çözüm çıkar mı? Sadece hükümetin, “ben neylersem güzel eylerim” anlayışına bırakılırsa çıkmaz. Hukukun kaynaklarından biri bilimse biri de haktır... Heeeeey insanlar! İçerdekiler lütuf istemiyor. Adil, hızlı, tutuksuz yargılama istiyor. AKP iktidarında okul sayısı 35 binden 32 bine geriledi, eğitime ayrılan pay azaldı Öğrenci var okul yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP iktidarının 9. yılında Türkiye’de eğitim sistemi başta öğretmen istihdamı olmak üzere pek çok sorunla boğuşuyor. EğitimSen’in “Eğitimin Durumu 2011 Raporu”na göre Türkiye’de eğitim alanında yaşanan sorunlar şöyle sıralanıyor: Okullaşma oranları düşük: Okulöncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 37 olurken ilköğretimde bu oran yüzde 98’e çıkıyor. Ortaöğretimde ise okullaşma oranının yüzde 69 seviyesine inmesi, ilköğretimden ortaöğretime geçişte büyük bir kayıp yaşandığını gösteriyor. Ekonomik olarak geri kalmış illerde ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 85 düzeyinde bulunuyor. Okul sayısı azaldı: AKP’nin iktidarda olduğu 9 yıl içinde ilköğretimde öğrenci sayısının artmasına karşın okul sayısı 35 binden 32 bine geriledi. Okul azalmasının altında, AKP iktidarıyla yaygınlaşan taşımalı eğitim, ikili eğitim modelleri yatıyor. Kadın yönetici yok: Öğretmenlerin yarısından fazlası kadın öğretmenlerden oluşurken bu tablo yönetim kademelerine yansımıyor. Türkiye’deki 81 il milli eğitim müdürlerinin tamamına yakını erkeklerden oluşuyor. MEB’in yönetici kadrolarında çalışan 58 bin 835 yöneticinin (5 bin 298’i) yüzde 8.98’ini kadın yöneticiler oluşturuyor. Engelliler unutuldu: 9 milyon engelli yurttaş var. Sayıları 1 milyonu bulan 418 yaş arasındaki engelli yurttaşların yalnızca 30 bini eğitim hakkından yararlanabiliyor. Öğretmen açığı 146 bin, işsiz öğretmen 400 bin: 20102011 eğitimöğretim yılında toplam 146 bin 194 öğretmen açığı bulunurken ücretli öğretmen uygulaması devam ediyor. Atama bekleyen öğretmenlerin sayısı ise 400 bini buluyor. Yatırım yok: MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay ise 2002 yılında yüzde 17.18 oranındayken 2011 yılında yüzde 5.85’e geriledi. Bağış ve kayıt ücreti alımı arttı. Dershaneler sorun: 2002 yılında 2 bin 122 olan dershane sayısı 2011 yılında 4 bin 99’a, dershaneye giden öğrenci sayısı ise 9 yıl içinde 606 bin 522’den 1 milyon 234 bin 738’e çıktı. Özel ilköğretim ve ortaöğretim okullarında okuyan öğrencilerin sayısı da 2002’de 223 bin iken, 2011’de 498 bine çıktı. Ders kitapları yandaşlara yaradı: Ücretsiz dağıtılan ders kitapları AKP’ye yakın yandaş yayınevlerine yaradı. K M GÜLDÜ K M AĞLADI 20112012 eğitimöğretim yılı dün başladı. Yaklaşık 16 milyon öğrenci ve 700 bin öğretmen ders başı yaptı. Okula yeni başlayan minik öğrencilerin kimi üzüldü kimi de sevindi. Öğrenciler ve öğretmenler üç ay süren yaz tatilinin ardından 8 Haziran 2012’ye kadar sürecek yeni eğitim öğretim yılı maratonuna başladı. Sivaslı öğrencinin isyanı Bakan Dinçer öğretmenlerden özür diledi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, yeni eğitim öğretim yılının başlaması nedeniyle Haymana Yenice Dilaver Temizhan Çokprogramlı Lisesi’nde düzenlenen törende öğretmenlerden özür diledi. Dinçer, “Ben bu yıl önceki bakanımızın (Nimet Çubukçu) ‘55 bin öğretmen alacağız’ sözünü yerine getiremediğimiz için tüm öğretmen adaylarından özür diliyorum” dedi. 20112012 eğitimöğretim yılında, ilköğretimde 10 milyon 543 bin 471 öğrencinin öğrenim göreceğini belirten Dinçer, mecburi ilköğretim çağına giren 1 milyon 258 bin 839 öğrencinin de okula “merhaba” dediğini belirtti. ‘Zorunlu din dersi kaldırılsın’ diyene dayak SEYFETT N METE Okula göndermeyen ailesini şikâyet etti SİVAS (AA) Sivas’ta M.P. ve G.P. çiftinin tek çocuğu olan Aykut P. (11), yeni eğitimöğretim yılının ilk gününde, 155 Polis İmdat hattını arayarak ailesinin kendisini okula göndermediğini belirtti. Bunun üzerine eve giden polis ekipleri Aykut P. ile birlikte anne ve babasını ifadeleri alınmak üzere karakola götürdü. Aykut P. polise verdiği ifadede, inşaatlarda çalışan babasının maddi durumunun kötü olması nedeniyle 2 yıldır kendisini okula göndermediğini belirtti. Ailesinin Sivas’a taşınmadan önce merkeze bağlı Ayli köyünde yaşadığını anlatan Aykut P, en son köydeki okulda eğitim gördüğünü belirterek, “Sivas merkezde okula hiç gidemedim, şu anda 5’inci sınıfta eğitim görmem gerekiyor. En son 3’üncü sınıfa gittim” dedi. Aykut P’nin okula gidebilmesi için polisin Milli Eğitim Müdürlüğü ile görüştüğü ve gerekli çalışmaların yapıldığı kaydedildi. Güneydoğu’da ilk gün boykotu DİYARBAKIR/GAZİANTEP (Cumhuriyet) DTK ve PKK’nin; anadilde eğitim talebi ve terör örgütü PKK’nin lideri Abdullah Öcalan’a tecrit uygulandığı iddialarıyla yaptığı boykot çağrısı bölgenin bazı kentlerinde yankı buldu. Diyarbakır’da EğitimSen’in anadilde eğitim talebi de eklenince okulların açıldığı ilk gün, çok sayıda öğretmen ile öğrenci, okullara gitmedi. Gaziantep’te de KurdîDer Gaziantep Şubesi de öğrencileri 1 hafta okulu boykot etmeye çağırdı. ÇORUM Okullarda zorunlu din derslerinin kaldırılmasını isteyen bir gruba polisin müdahalesi sert oldu. Eti Lisesi önünde basın açıklaması yapmak isteyen Çorum Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Halil Top ve 4 dernek üyesi gözaltına alındı. Basın açıklamasının anayasal bir hak olduğunu belirterek basın açıklamasını yapacaklarını bildiren gruba sivil ve resmi üniformalı çok sayıda polis ekibi müdahale etti. Çıkan arbedede polise direnen dernek başkanı Halil Top, İbrahim Eral, Hüseyin Gezer, Devrim Top ve Coşkun C. isimli dernek üyeleri yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı C C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear