25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 6 CUMHURİYET DİZİ 13 OCAK 2011 PERŞEMBE Balkanlar’da dengeleri tetikleyen, duvardan çekilen ilk tuğla taşlarından biri TitoMenderes göç anlaşması olabilir mi? BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Müslüman Türk olarak yazılınca 810 yaşlarındayken olanları, toplumsal gelişmeleri anımsamak, algılamak elbette gerçekçi sayılmaz. Yaşanmışlıklar çok net, çok çıplak değilse.. Kendi kendine, savaş yıllarında birçok dili birden okuryazar olarak öğrenmiş, gerçek bir aydın olan dedemin, kahvelerin köpüklendiği mangal çevresinde dostları ile yinelen konuşmalardaki kimi vurgulamaları bilincime öylesine kazınmış ki... Komünist Partisi’nin mahalleler ölçeğinde sürdürdüğü tartışmalarda, “Müslüman demek, Türk demektir” kampanyasının yürütülmesi, ne yapılacağı üzerine acil karar verilmesini gündeme getirmişti. Ailemizde besbelli o tarihlere kadar göç etme fikri, nedeni de yokmuş... Zaten uzun savaş yıllarında kapalı sınırlar nedeniyle, gerek annemin gerekse babamın ailelerinde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan kardeşler, yakın akrabalarla görüşme söz konusu olamamış. 1950’ler sonrası sınırların ilk açılmasıyla turist olarak gelen büyük dayılar, amcalarla çekilmiş fotoğraf albümlerine sıcak anılar olarak; özlemle gözü yaşlı kucaklaşma sahneleri, İstanbul’dan gelen taş plaklar, armağanlar, ısıtılıp ısıtılıp yenilen kokusu bizim için çok yeni susamlı simitler ekleniyordu... Nüfus sayımında dini inançları sorulanlara Türk kaydı yapılıyor ve büyük sıcak göç gündeme geliyordu... Dedemin aile meclisinde, “Gitmezsek çocuklarımıza, ya cahil ya da okuyup hapishaneye düşmekle düzenin adamı olmayı seçmek arasında bir yol kalacak...” dediği duyuruluyor, göç hazırlıkları başlıyordu. Yaşanmışlıkların renklerini öykülere taşımak gerek. Bu yazının kapsamına bir tek, tek taraflı göç anlaşması içinde her şeyinizi bırakmak zorunda kaldığınızın, komik fiyatlarla satılabilenlerin parasının ise tüketimde harcandığının belgelenmesi Menderes, Tito ve eşiyle Toplum Mühendisliği Şüphesiz, tütün ve alkolle ilgili “düzenleyici” önlemler alınmalı. Tütün ve alkol kullanımı özendirilmemeli. Hele hele sigara kullanımı konusunda iktidarın aldığı bütün önlemleri önemserim! Bu doğrudan halk sağlığı konusudur. Sigara ve alkol kullanımından gençler korunmalı. Nitekim, “Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu” (TAPDK), söz konusu maddelerin satışına ve sunumuna ilişkin yeni bir uygulama açıkladı. Hukukçular burada pek çok maddenin, özellikle kırsal bölgelerde mülki amirlerin keyfi uygulamalarına tabi olduğunu belirtiyor... AKP belediyelerinin özellikle alkol kullanımını, satışını neredeyse tamamen engelleyici uygulamalarıyla birleştirildiğinde, büyük kentlerde olmasa bile, kent, ilçe ve daha küçük yerleşimlerde alkol satışı ve kullanımının pratikte tamamen kontrol altına alınacağını varsaymak yanlış olmayacak. Anadolu’da kentlerin merkezlerinde içkili bir lokanta kalmamış gibidir. Bazı kentlerde kente 510 km uzaklıklarda kurulan “kırmızı bölge”lerdeki lokantalara gitmek gerekir. Urfa’da konuştuğumuz bir garson “Abi, tabii biz de ara sıra içiyoruz, arkadaşlarla ortaklaşa ev kiralıyoruz ve oraları kullanıyoruz, bu oldukça yaygın bir uygulama bizde” diyor. Urfa’da zaten “sıra geceleri” geleneği var! Bir iki kadeh sosyal amaçlı alkol alımını da kentlerde imkânsız kılarsanız, bu kez içki içmek amaçlı toplantılara dönüşüyor olay... TAPDK, bu düzenleme ile daha geniş bir yasal çerçeve çiziyor. Uygulamalarının sonuçlarını herkes görecek! İktidarın, alkol konusunda aşırı duyarlığının dini inanışlarından geldiğini biliyoruz. Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde ilk yaptığı işlerden biri, belediyenin yerlerinde içki servisini yasaklamak oldu. İçki kullanımı ve alışkanlığı konusunda, duyarlı olmayı eleştirecek değilim. Ancak sorun, iktidarın alkol inancını toplumsal bir dayatmaya dönüştürme eğilimidir. Bu şüphesiz ki bir “toplum mühendisliği” politikasının gereğidir. Okullarda kızların ve erkeklerin birbirlerine 45 santimden fazla yaklaşmasına yasak koyma niyetleri ve girişimleri de aynı inançtan kaynaklanıyor. Etek boylarına gösterilen aşırı duyarlık da! Yol bulsalar, kızları ve erkekleri ayrı sınıflarda ve ayrı okullarda okutacaklar. Kadın ve erkeklerin “ayrı” mekânlarda ve mesafelerde bulunması konusunda da aşırı duyarlı bir iktidar ve mensupları var karşımızda... Sekiz yıl, iktidarın ve yandaşlarının “toplum mühendisliği” eleştirileri ile geçti, haklı haksız, askerler, yüksek yargı, “Kemalizm” vb suçlandı durdu. Bir “vesayet”e karşı yürütülen savaş, aslında AKP vesayetinin kurulmasına yönelik büyük bir mücadeleydi. Erdoğan ve adamları, bu vesayetlerini, kendi dışındaki herkesi, ideolojilerinin ve inançlarının kabul etmediği her şeyi açıkça “bertaraf etme” biçiminde uyguluyor. Bunun son örneği, Mehmet Aksoy’un Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nı bertaraf etme girişimiydi! Erdoğan, Belediye Başkanı’na “Bir dahaki gelişimizde bunu inşallah burda görmeyeceğiz” benzeri sözler bile söyledi! Anayasa referandumundan hemen önce de iktidarın başı, yine, evet ile hayır arasında tarafsız kalanların bertaraf olacaklarını söylemişti... Bu kadar da değil, kendi işadamlarını, şirketlerini eskilerinin yerlerine geçirmeye başladıklarını da iftiharla açıklamıştı!.. Medya en büyük “bertaraf” etme hedefleri oldu! Bunu önemli ölçülerde başardılar! Doğan Medya, siyasal baskılarla, ihale ve yatırımlarda engellemelerle, devletin insafsız ve haksız vergi kamçılarıyla, adım adım “hizaya” getiriliyor. Dört yıl daha iktidarda kalırlarsa, bugünden çok daha değişik bir AKP Türkiyesi’nin oluşacağı açıktır. Referandumla yargı vesayetini de tamamen gerçekleştirerek yandaş kıldıkları Anayasa Mahkemesi’ni şimdi süper yetkilerle donatma girişimini başlattılar. Artık Yargıtay’ın Danıştay’ın kararlarında üst merci Anayasa Mahkemesi olacak! Öyle ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma hakkı da pratikte yurttaşın elinden alınıyor... Önce Anayasa Mahkemesi’ne gidilecek! Artık oradan on yıl içinde bir karar alabilirse yurttaş hakkını uluslararası mahkemede arayabilecek! Yetmez ama evetçilerden bazıları, özellikle heykel yıkıcılığı karşısında hafiften uyandılar! Ama bu iktidar açısından artık şu anlama gelecek: Çekin kuyruklarını! Artık onlara ihtiyacımız kalmadı! http://orhanbursali.blogspot.com obursali@cumhuriyet.com.tr 195657’lerdeki büyük göç anlaşmasıyla, Balkan bozgunundan sonraki en büyük göç, tek taraflı, karşılıksız, Türkçe bilmeyen Müslüman Boşnakların, Arnavutlardan da yüz binlerin Türkiye’ye gelmesiyle gerçekleşti. zorunluluğunu aktarmalıyım... Elbette en büyüklerimiz, en bilgelerimiz de, AB sınırları içinde önemli bir Müslüman azınlığın, 195658 yıllarından başlayarak yüz binlerle, ağırlıkla Yugoslavya’dan uzaklaştırılmalarının, göçün siyasal projesinin algılanmasını unutun, oluşumunun, nedenlerinin pek de ayrımında değildiler... Menderes’in hangi ölçeklerde bu anlaşmaya gönüllü olduğu çok ayrı bir siyasal, toplumsal sorgulanma konusu olmalı. Tito’nun öznel koşulları içinde nasıl bir baskı ile yüz yüze olduğu üzerinde, yıllar sonra kimi ipuçları edinecektim.. 1977’de Ecevit, “umut” olarak iktidara geldiğinde ilk yurtdışı gezisini Tito Yugoslavyası’na yapmış, Tito ile hasta yatağında Bosna dağlarındaki evinde saatler süren bir görüşme gerçekleşmişti. O tarihteki Türkiye Büyükelçisi Ramadan, Kosova kökenli, dayımın üniversiteden yurt arakadaşıydı. Saatler süren bu çok anlamlı özel görüşmenin bir özetini, geziyi gazete adına izlediğim için bana da aktarmıştı. Çömez gazetecilik yıllarım olduğundan, dış politikada da uzman sayılmadığımdan, gazetede özetin özetini yayımlatabilmiştim. Tito, Ecevit’i kendine çok yakın bulmuş, dünya barışı ve Yugoslavya’nın, Balkanlar’ın geleceğine ilişkin kaygılarını geçmişin deneyimlerini aktararak paylaşmıştı. Üçüncü dünya liderliği sürecinde, blokta güçlü yerleri olan İslam ülkelerinin fazlasıyla desteğini görmüştü. Ancak ağırlıklı İslam ülkeleri arasında İslam kökenli güçlü partnerinin olamamasının sancılarını yaşamıştı. Sonuçta din motifiyle, ağırlıklı İslam ülkelerinden oluşan 3. dünya blokunun, her iki kutbun saldırılarıyla kırıldığının altını çizmişti. “Türkiye yanımda olsaydı, dünyanın kaderi, geleceği farklı çizilebilirdi...”diye hayıflana rak “Hiç değilse Balkanlar’da yeni savaşları sırt sırta vererek durdurabiliriz, durdurmalıyız...” diyordu. Türkiye’nin arasının iyi olmadığı ülkelerin karşısına o çıkacak, onlara alerjisi olanlara da Türkiye set çekecekti. Yugoslavya’da Ecevit’in adı “İhtiyarın oğlu” olarak sevecenleştirilmiş, bağra basılmıştı. Üçüncü dünya blokunun kırılması, ekonomik kırılma, elbet peşi sıra özgürlükler adına ayrımcılık tohumlarının ekilmesiyle, daha Tito yaşarken işlerin sarpa sarmasını getirmişti... Kendisi Karadağ kökenli olduğundan, çokkültürlülük sentezinden ödün verilmemesi derslerini sürdürürken, çok sevdiği Hırvat kökenli karısı ondan habersiz bir Hırvat generalin atanmasında torpil yapınca, utandırıcı örnek yaratması nedeniyle karısını boşamış, mirasından mahrum etmiş, hatta cenazesine katılmaması vasiyetini yapmıştı. Yaşarken ayrılık tohumlarının hızla yeşermesini önleyememişti... Müslümanlar arası ArnavutTürk evliliklerinde, erkek egemen kültürde kardeş çocuklarının aynı dili konuşmamaları, aynı bahçeler içinde kavgaları, kardeş küslüklerini üretmişti... Yugoslav Arnavut’u Arnavut bayrağını, Türk’ü Türk bayrağını almış, diplerine görünmeyen yıldız ekleyerek Yugoslav Arnavut’unun, Türk’ünün bayrağı olarak kullanıyorlardı. Düğünlerde üç dilde söylenen türkülerin süresi üzerinden kavgalar çıkıyor, üniversitelerde kırmızısiyah renkli kız beresinin Arnavut bayrağı mı, kimlik, kültür rengi mi olduğu üzerinden öğrenciler arasında meydan savaşları veriliyordu. Adriyatik sahillerinde tatilde, anlaşabileceğimiz tek ortak dil olan Sırpçayı konuşmayı reddeden Hırvat garson, diğer turistlerle İngilizce, Fransızca konuşmakta hiçbir sakınca görmüyordu. Büyük, kanlı parçalanma için Tito’nun ölümü beklenecekti. Üsler tamam, geleceği yalan alkan Felsefe Birliği Kongresi’nde tanıştığım Yunanistan Felsefe Birliği’nin başkanı kadın profesörden duymuştum. Yeri geldiğinde her yerde altını çiziyorum. Savaş sonrası İtalya ve Berlin’de yerleşik büyük Amerikan üslerinin ağırlıklı olarak taşınmasıyla Kosova, Priştine’ye yerleştirilen yeraltına inmiş dev ABD üssünün duvarları Çin Seddi’nden sonra uzaydan görülen en büyük yapılaşmaymış. İkinci kuşak çizimlerinde çalışmış kuzenlerimden biliyorum, bürolara yaptırılan, üssün dış kapılarından teslim alınan parçalı teknik çizimlerin bütünü üzerinde kimselerin fikri yok. Kabaca ABD’nin ucuza maliyetle hem AB ülkelerini korumaya, hem de eski Doğu Bloku’nu çok geniş bir şemsiye altında tutmaya elverişli en büyük, en teknik üslerinden birine sahip olduğu. Sırp katliamına karşı, daha çok Kosova’yı özerk yapma çabası ile yola çıkmış, sonrasında baMitroviça’da derenin öte yanı harita olarak Kosoğımsızlığın kaçınılmaz olduğu noktasına gelmiş va, yönetim olarak Sırbistan’a bağlı. Sırbistan’ın yapArnavut direniş örgütü “UÇK” üzerine kurulmuş tırdığı belediye seçimlerini derenin öteki yakasında protesto eden Arnavutlar. 30 Mayıs 2010 bugünün birden çok partisi slogan olarak özgür Kosova devletini kurmuş olmakla övünseler de, içten içe, şimdiden çok ağır gelecek kaygısının sorgulamasını yapma noktasına gelmiş konumKanlı baskınlarda Türkiye’ye sığındıkları günşayan yükseköğrenim çağındaki dalar. Bağımsız devletin kuruluşunun Çizilen haritaların, gençlerin yüzde 65’i üniversite lerde, derneklerin önünde toplanan UÇK’li gençilanını, meclisin açılışını, törenleri anımsarsanız, Kosova bayrağından yeni devletçiklerin eğitimi alabiliyorlardı. İnsanla lerin gelecek düşlerini kırmamak adına kendimi çok ABD bayrağının ellerde taşınıp kalıcılığı, ömürleri rın işleri, evlerinde ekmekleri, tutsam da, patlayıp dilimi tutamadığım anlar da dönen ekonomi çarkları vardı. oluyordu.. “ABD üssü olup onun koruması, dalgalandığını unutmuş olamazsınız. Başta Sırbistan, bağımsız Kosova üzerine yorumlar Kültürel yaşam zengin, uygar şemsiyesi altında kurtarılmış ülke olsa yıllar sonra Filipinler, turizm kaynaklarına karşın devletini tanımayan ülkeler olsa da, birbiri ile çelişiyor. dünya ölçeklerindeydi... Her bayram yaklaşırken, bizim bugün bu kadar yoksul kalır mıydı? Pakistan Kosova devletçiğinin kurulabilmeBuluşulan derneklerden, benim için Prişti bu halde olur muydu?..” Başka çıkış, kurtuluş sinde ABD’nin rolü, varlığı diğer değerlendirmelere neliler Derneği’nden gelen cep du yolu göremediklerinden, söylediklerimden rahatsız devletçiklerden çok daha baskın, yurularının ardı arkası kesilmez.. oluyor, Sırplardan kurtulma önceliklerinin gebelirleyici. Zoraki tanınmasının sügöre, yeni Bu bayram öncesi de kurban ba rekçelerini anlatıp duruyorlardı... rekli olabilmesi de ABD’nin büyük devletçiklerin bir ğışları kampanyası, sonra toplaŞimdi Sırp çeteleri ile bağlantılı suç ortaklıküssü ile doğrudan bağlantılı bir dunabilen bağış kurban sayısı, Ko ları olmasa bile Kosova’da yaşayan Sırplar ya kaçrum... tekinin dahi sova’ya toplu bayram gidişi du tılar, ya da BM şemsiyesinde kendilerine getto olaUzmanlar Priştine’nin seçilişinde, güvenlikli, üst yuruları geldi. Bayramda bay rak ayrılmış dar alanlarda toplandılar. Yani 23 harita olarak çok işlevsel yeri, elbette kimliğini yaratacak ramlaşmadan bile vazgeçecek ka milyoncuk nüfuslu Kosova devletçiği de diğerekonomik maliyet boyutu yanında ikdar büyük bir katılımla toplu Priş leri gibi dış sınırlar içinde görünmeyen iç sınırlimi, gökyüzünün açık olmasının da boyutlarda yol tine’ye gidişlerini doğrusu biraz larla içerden parçalanmış durumda. Hem de çapayı büyükmüş. Ben öncelikle temel alamadığı. Tümü abartılı bulmuştum. Onlarla ora tışmalar daha kanlı yaşandığı için Makedonya’dan kimliği ABD’nin üs devletçiği olmak için geçerli olan; da buluşan, geçmişte Tito Yu daha görünen biçimde, hâlâ BM’ye bağlı özel güolan Kosova’nın, bu üs sayesinde kazandığı koruma kalkanı altındaki yaşam kalitesinin goslavyası’nda çok etkin görevler venlik güçlerinin korumasında ayrılan kimi doyapmış, siyaseti, kültürün her ala ğal sınırlarla.. yaşam akışından söz etmek istiyohızla aşağı Siz, zaman zaman yaşanan etnik çatışmalarla nını, gazeteciliği de çok iyi bilen rum. Tito Yugoslavyası çocukluk bir akrabamdan dinledim. Yok Mitroviça köprüsü görüntülerini, Sırp Ortodoks anılarıma, öncelikle çocuklar için yaçekilmesi, yeni sullaşma, çaresizlik gün gün kat mahalleleriyle, Müslüman Arnavut, Türk maratılmış insanca yaşam, gelecek kuşaklara dönük lanınca, buralardan giden akraba hallelerinin ayrı ayrı, çatışmalı yaşamlarını biliumutlarına kadar inecek değilim. gelecek kaygısı... yardımları, kampanyalarının öne yorsunuz. İşin garabeti zaten verimsizleşmiş Ayrı dilden, dinden çocukların aynı mi fazlasıyla artmış. Yakın tarih Kosova büyük madenlerinin kapısı da tam bubahçede birlikte spor dersi yaptıktan lere kadar damak tadı alışkanlığı ile de oradan ge radan olduğu için savaşla birlikte üretim toptan sonra sınıflarına girmelerinden başlayarak, ders saatlerinden sonraki yarım günü de okullarında len çok lezzetli, taze otla beslenmiş hayvanların durmuştu. Artık geriye dönüşü olmadığı söyleistedikleri sanat, kültürel etkinliklerle doldur etlerinden yapılmış tütsülenmiş sucukları bizler niyor. Zaten resmen devlet olarak tanınmış Kosova burada kapışırken, şimdi oraya Sırbistan’dan en malarından.. sözü uzatmayacağım... Sırp çetelerin, din eksenli ortak düşman ilan ucuza alınıp, orada kesilmiş kurbanların etlerinin bölgesinde kalan, ancak BM güvenlik güçleri koederek saldırılarına elbette direnen UÇK’liler ana dağıtılıyor olması, çorap söküğü gibi gelen ge rumalı Sırplara ayrılmış yapay sınır bölgeciklehedef, yaşayan sivil halkın tümünün kendine dü lişmelerin bir başka çarpık yansıması değil de ne?.. rinden sonra yolların taşlarına yazılmış, 1389 taşen payları aldığı kanlı saldırı günlerine inmekle yetineceğim... Parçalanırken Kosova’da yaYARIN: AB’YE ÜYELİK ÖNCELİK SIRALAMASI TERSİNE Eski Yugoslavya’nın üzerine, ABDAB şemsiyesi de, dünyaca resmen tanınmış 9 devletçiğin de geleceği belirsiz. Birbirlerini tanımamış. Onaylanmamış sınırlar gelecek sorununun sadece görünen yüzü... B rihi atılmış yazılar durumu fazlası ile çıplak anlatıyor... Milliyetçi Kosovalı Sırpların lideri Şeşel’in Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargılanan partisinin sloganlarının odağında Kosova Meydan Savaşı tarihi simge; Sırpların yaşadıklarının kendileri tarafından yazılmış tarihi var.. Yenilenen Kosova seçimlerinde parti enflasyonu, kimlik salatası siyasal kavgaların simgeleri, en önemlisi de akıl almaz siyasal kirlenmenin boyutlarını yansıtan öyküler durumu özetlemeye yetiyor da artıyor.. ABD büyük işgali altındaki Irak, Afganistan kukla yönetimlerine ilişkin, liderlikler, kirlilikler, rüşvet düzenlerini, devletçik, ülkecik boyutuna indirgeyen, rakamlar belki küçülüyor, ama paylar, kirliliğin dozu büyüyor... Özetle Kosova’nın yaşamında çok daha ağır bir mafyalaşma düzeni, çeteler, yasadışı ticaret, üsteki Amerikalıların üs dışına taşabilen malum tüketim harcamaları, yurtdışında daha kalabalık bir koloni oluşumundan gönderilen yardımlar belirleyici. Uzun çatışmalar Bosna gibi Kosova’dan da AB ülkelerine daha kalabalık bir aydın göçünü zorlamış, bağımsız devlet kurulmasından sonra ekonomik gerçekler nedeniyle geri dönüş çok az olmuştu. Tazecik devleti ayakta tutma adına lobicilik, moral değerler hâlâ çok güçlü. ABD zaten yerleştiği ülkelere prensip olarak karşılıksız yardım, bağış hiç yapmaz. Şimdilerde bir de kendi yaşadığı büyük krizi var. Kosova’nın yapay kurulmuş devlet çarklarını döndürebilecek kaynaklar sıfır olunca, fonlardan gelen paralarla 65 yaş üstü işsizlere ayda 45 Avro yardım yapılıyor. Emeklilerin ödenmiş sigortaları, Yugoslavya bütünlüğü içinde ortada olmadığından, onlara lütfedilip ödedikleri primler karşılığı bir ek yapılmış, aylık ödemeleri 75 Avro olmuş. Bozdurup bozdurup harcarlar... GEÇİÇİ KAREKODLU İLAÇLAR Danıştay’dan hastalara iyi haber ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay 10. Dairesi, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) geçici karekodlu ilaçların geri ödemesinin yapılmamasını öngören genelgesinin yürütmesini durdurdu. İlaç Takip Sistemi’nin (İTS), yaygın uygulamaya geçmesiyle, eczanelerde ve dağıtım kanallarında bulunan milyonlarca kutu ilaç, yeni sisteme adapte edilmek için “G2D etiketleri” ile geçici karekodlu hale getirilmişti. SGK, 30 Aralık 2010 tarihinde yayımladığı genelgeyle söz konusu ilaçların geri ödemesini yapmayacağını duyurmuştu. Türk Eczacıları Birliği (TEB), genelge nedeniyle hastaların pek çok ilacı, bedelinin tamamını ödeyerek alacağına dikkat çekerek, “Sistem mevcut hali ile kalırsa, antibiyotikten, kalp ilaçlarına, ağrı kesicilerden, tansiyon ilaçlarına ve hatta çocuk ilaçlarına kadar birçok ilaç, geçici karekodlu olduğu için SGK tarafından ödenmeyecektir. Dolayısıyla hastalarımız bu ilaçları ancak bedelinin tamamını ödeyerek alabilecekler” uyarısında bulunmuştu. TEB, hastaları ilaçsız bırakacağını belirttiği bu uygulamayı yargıya taşımıştı. TEB’den dün yapılan açıklamada, Danıştay 10. Dairesi’nin SGK’nin genelgesinin yürütmesini durdurduğu bildirildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear