25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
PAZAR1 19 EYLÜL2010/ SAY11278 Nözım Alpman Agrı Dağı'nın çocuklany Seyyah gazeteci yollarda Alpman'ın yeni kitabı "Yollardan Sonra" küçük bir seyahatname Kitabın sayfalarını çevirirken "Ne çok gezmlşsin" diyorum. Aslında "az bile gezmişsin" demem lazım". Bir an için Nazım Alpman'ın "seyyah gazeteci" olduğunu unutmuşum. Yeni yol hikayelerini anlatıyor Nazım. Kitabın adı "Yollardan Sonra". Henüz sıcak kitap, Goa Yayıncılıktan baskıdan yeni çıkmış. Küçük bir seyahatname. Her sayfada başka bir yere yolculuk. Ağırlık Anadolu olsa da Girit, Kırım, Batum, Münih'e de yolunuz düşüyor bir insan hikayesiyle. Nail Güreli'nin önsözde yazdıgı gibi birbirinden tatlı, zevkle, rahatlıkla okunan 50 öyküyü ustalıkla anlatıyor Nazım. Kitabın sonundaki fotoğraflar daha çok çekiyor sizi gezilen yerlerin içine. Fikret llkiz'le Serindere Kanypnu'nda, Şevval Sam'la Batman Festivali'nde, Selanik'te Çingene Mahallesi'nde, Kazancakis'in mezarında, Ağrı Dağı'nda, Sohum Askeri Havaalanı'nda... . . HER İNSAN AYRI BİR İZ "Her seyahat insanda ayrı bir iz bırakıyor" diyor Nazım, "Tabii_bu jzlerin tamamı insan yüzlerinden ve yüreklerinden geçiyor. Aşçısını tanımadıgın bir yemek ne kadar lezzetli olursa olsun, kalıcı bir iz bırakabilir mi?" Öyle de yapıyor Nazım. Anılar, sözler, izlerle anlatıyor seyahatini. Çünkü başka türlüsü güzelliklerin peşinde anlamsız bir koşuşturma yaşayan turistlerin ziyaretinden öteye gidemez onun için. Kitabındaki yüzlerden biri de Dusseldorf'taki Ihsan Gedik. Türkiye'de 15 yıl hapis yatan Gedik'in anlattığı yağmur hikayesi başka bir yol hikayesini anlatıyor aslında. "Havalandırma saatinde yağmur yağması için adeta dua ederdik" diyor Gedik. Neden mi? "Yağmurda ıslanmak içerdekiler için bir anlamda özgürlüktür! O yagmur aynı anda hem mahpuslan hem de cezaevinde olmayan insanları birlikte ıslatır. ister hapiste ol, ister dışarıda fark etmez o an... Islanırsınl Yağmur altında ıslandıkça özgürleşirsin, seni ıslatan buluta yükselirsin, üzerinde yalınayak koşarsın." HÜZÜN VE UMUTLJ\... Başka bir yolda bu kez Nazım. Kaptan Cousteau'nun "Bu dünyada bir cennet arıyorsanız, işte o cennet Gökova'dır" dediği yerde. Gökova'nın Ören Beldesi'nde. Melih Cevdet Anday Şiir Günleri ve Kültür Şenliği'nde yönetmen Yüksel Aksu ve yeni filminin başrol oyuncusu Turhan özdemir'le birlikte. ! f •••;' Oradan Girit'e uzanıyor yolu. Lozan Mübadilleri Vakfı'nın düzenledigi "Mübadil Buluşmalan" için bu kez tarihe yolculuk yapıyor. Hüzün ve umutla iz sürüyor Girit sokaklarında. Yollar kesmiyor Nazım'ı. Bu kez Ağrı Dağı'na gözünü dikiyor. İz Tv için yaptıgı "Engelsizslniz" prograrhının kahramanı Slnan Karahan da koltuk değnekleriyle yanında. Rehberleri ise bugüne dek zirveye tam 530 kez çıkan Halis Çeven. Durmuyor Nazım. Beykozlu hemşerisi Orhan Veli'nin kendisi için sıklıkla ifade ettiği türden başka bir kaçış programları yapıyor. Alıp başını gidiyor, başka yerlere, başka hayatlara dokunmaya devam ediyor. Bu gidişle Nazım'ın yol hikayelerini anlatan kitapları seriye dönüşecek. ImtlyazSahlbl: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: Ibrahim Yıldız Yayın Yönetmenl: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdün Miyase ilknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ idare Merkezi: Prot. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / istanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmenl: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75/343 72 74 (554-555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / istanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr Yemeklerde kalite, İC7.7.Cİ, çeşillilik ve mükemınclliği; hlzmclte ise kusursuzlugu sunuyoı Keyvcni, i9S5'tcn beri... Çii'üiktcıı sol'raya lakip elügi kaliıc koımol sürcci vc yüksck lıiiycn sundarUanyla lczzeti esteıikle, kalitcyle buluşıumyor. "Kurumsal Hazır Yemek"te bir Keyveni tüm sektöre bedeldir! 19Eylül 1988 tarihli gazetelerin manşeti hemen hemen aynıydı. "Yine tünel, yine firar" başlıklı haberler "ikisi idamlık 18 siyasi mahkumun Kırşehir Cezaevi'nden kaçtığını" duyuruyordu. Birsüre sonra kaçanların kimi öldürüldü, kimi yakalandı, kimiyse yurtdışına çıkmayı başardı. Onlardan biri de Erdal Aykaçtı. ilkokul çaglarında geleceğe dair AYŞE YILDIRIM planlar yapıyordu Aykaç. O zamanlar daha çok doktor, pilot ya da babası gibi müzisyen olmayı istiyordu. Gençlik çaglarında ise faşist terörün yaygınlaşması nedeniyle o da herkes gibi geleceğe dönük hayal bile kuramaz olmuştu. Başka biryaşam, başka bir dünyanın mümkün ve gerçekleştirilebilir olduğunu düşünüyordu. Onun için de yaşananlar karşısında sessiz kalmamaya karar vermişti. Erdal Aykaç, henüz 20 yaşına bile basmamış bir gençti Devrimci Yol saflarında aktif mücadele içinde yer aldığında. Adana'da 1970'lerin sonunda faşistlerle girilen çatışmalarda birkaç kez yaralanmıştı. Aranıyordu. Sıkıyönetim ilan edilmişti. BİLİNÇ EN DEĞERLİVARLIK Kimlik değiştirmesi, saklanması onu yakalanmaktan kurtaramamıştı. Bundan sonra onun için 10 yıl sürecek başka bir mücadele başlayacaktı. Olmazsa yeniden deneyerek sürecek bir mücadele... Öyle de yaptı ve yaşadıklarını, tanıklıklarını "Olmazsa Yeniden Dene" adıyla kitaplaştırdı. Kan, ölüm, çatışma, ihanet, açlık grevi, cezaevi, işkence ve idamlarla dolu bir dönemi anlatıyor Aykaç. Bütün bunlara rağmen dostluk ve dayanışmayı, özgürlüğe ve eşitliğe dairyitirilmeyen umudu da... "Yaşanılan sürecin bana kattığı çok önemli şeylervar" diyor, "Süreci örgütlü yaşamak zorlukları daha kolay aşmamı sağladı. Zorluklar daha bir katlanılır, yaşam daha bir yaşanılır oldu. Geleceğe dönük umudum yeniden yeşerdi. İnsanın uğruna mücadele edeceği birşeylerinin olması kişiyi bir çok açıdan geliştiriyor. Bilinç insanın kazanacağı en değerli varlık olsa gerek." Erdal Aykaç, bugün Almanya'da yaşıyor. Bu kitapla tarihe bir not düşmek istediğini söylüyor. O dönem yaşamlarını ortaya koyan birçok insanın bıraktığı izleri biraz daha pekiştirmek ve yeni izler ekletmek istiyor. TESADÜFÜN BÖYLESİ Adana Cezaevi'nde bugün artık herkesin bildiği inanılmaz işkencelere maruz kaldı, arkadaşlarının ölümüne şahitoldu. 1980 ortasıydı, cezaevinden kaçmanın yollarını arıyordu arkadaşlarıyla birlikte. Plan yapılmış, bağlantılar kurulmuştu, tünel kazılacaktı. Kazdılar da. Kaçtılar, ama daha tünel kazma aşamasında ağır bir bedel ödediler. Bir arkadaşları tünelde elektriğe çarpılmış ve ölmüştü. Dışarıda ise başka bir felaket bekliyordu onları. 12 Eylül darbesi olmuş, hareket alanları daha da daralmıştı. Uzun süre dağlarda saklanmışlardı, sonra kimlik değiştirerek Gaziantep'e gitmişlerdi. Yeni adı Cuma B.'ydi Erdal Aykaç'ın. Biryandan kimliğini saklıyor biryandan mücadelesini sürdürüyordu. Ta ki rutin bir aramada "soruşturulmak" için gözaltına alınana kadar. Soruşturma yani işkence 37 gün sürdü. Sonunda polisleri ikna ettirmişti. O Cuma B.'ydi ve serbest bırakılacaktı. Tesadüfün bu kadarına pes dedirtecek olay tam emniyetten çıkacakken başına geldi. Gerçek Cuma B. ehliyet işlemleri için emniyetteydi. Bir polis memuru masanın üstünde duran iki nüfus cüzdanını görünce olan oldu. Hangisi gerçek Cuma B.'ydi? Sorgu uzun sürdü. İkisi de işkence görüyordu. İkisi de "gerçek Cuma B. benim" diyordu. Sonunda Cuma B.'nin babası emniyete getirildi. Adam oğlunu teşhis etti. Aykaç, "Cuma'nın işkencede yaşadıklarından dolayı üzgünüm" diyor bugün. "Sadece Cuma için değil bütün işkence görenlere, yaşamının baharında üzerlerinde hangi elbise olursa olsun yitirdiğimiz gençlerimize de çok üzülüyorum" diyor ve ekliyor "Tanıma fırsatı bulamadığım bu insanla umarım bir gün karşılaşınm. Cuma B. eğer bu satırları okuyor ise sevgi ve saygılarımı iletiyorum, umarım beni affeder." Olmazsa yeniden dene12 Eylül'ün hertürlü işkencesine maruz kalmış isimlerden biri Erdal Aykaç. Cezaevinden, işkencelerden, idamdan tünel kazarak kaçmış. 22 yıldır yurtdışında yaşıyor. Yaşadıklarını, yaşananları tarihe bir not düşmek adına kitaplaştırdı. Okuru vahşetten korumaya çalıştığını söylüyor. Ama işkencelerin özeti bile 16 yaşındaki kızına "18 yaşından küçükler bunları okumamalı" dedirtmeye yetmiş. Kırşehir / Cezaevi, tünrfjr içi kavşak ' ndktas Olüme glden arkadaşa gözleriyle veda etti Klmliginin açığa çıkmasıyla yeniden cezaevi yolu göründü Aykaç'a. Işlemediği birçok suçtan idam istemiyle yargılanıyordu. Birkaç cezaevi dolaştı. Bu sırada arkadaşlarının İdam edilişlerine de tanık oldu. Bunlardan birisi de Ali Aktaş'tı. Tarih 23 Ocak 1983. Gecenin ilerieyen saatlerinde hücreden hücreye sohbet ettikleri sırada gelmlştl askerier All Aktaş'ı almaya. "Ali bir yandan benimle konuşurken diğeryandan boncuktan bir kuş örüyordu" diye anlatıyor o geceyl. Izin verllmedlği İçin sadece gözleriyle vedalaşmıştı ölüme giden arkadaşıyla. Duruşmalar devam ederken bu kez Kırşehir Cezaevl'ne nakledildl. Cezaevi değişse de yaşananlar aynıydı. Işkenceler, baskılar, açlık grevleri... Özgürlük için tek yol vardı; kaçmak. Operasyonun adı "Spartaküs" oldu. Kölelerin özgürlük ayaklanması gibi... Tünel kazma işi aylar sürdü. Koşullar ne olursa olsun, eğleniyorlardı da. içeriye gizlice soktuklan fotoğraf makinasıyla, ellerinde pusula tünelin giriş bölümü olan tuvalet taşının başında, tünelin içinde hatıra fotoğrafı çekiyorlardı... Kitapta bu fotoğraflara da yer veriyor Aktaş. "Tünelin fotoğraflanması flkri insanın en zor koşullar altında bile nelerl başarabileceğinin kanıtlanması aniamını taşıyor. Daha o zamanlar fotoğraflardan bir yerierde yararlanmayı düşündük. Kitapta yayınlananların dışında daha birçok pozvar. Bunlardan herhangl bir belgesel ya da benzeri çalışmada yararlanılır, bu çalışmanın geliri insan haklan alanında çalışma yapan kuruluşlara aktanlır diye de düşünmüştük. Bu düşünce bu kitap için de geçerli" diyor. Yazmak yeniden yaşamak gibi Yıl 1988. Aykaç'a göre "bugüne dek kazılmış dünyanın en uzun tüneli"nden 18 kişi özgürlüğe kaçıyor. Bir süre ayrı ayrı saklanıyorlar. Bazıları için bu uzun sürmüyor; yakalanıp öldürülüyorlar. Aykaç için tek yol yurtdışına çıkmak. Çıkıyor da. O Erdal Aykaç, Mayıs 1980 Adana Cezaevi... fc. günden beri Almanya'da yaşıyor. işte bu 10 yıllık mücadeleyi anlatıyor Aykaç kitabında. Birçok şeyi yazmanın yaşamaktan daha zor olduğunu söylüyor. "Yaşamak istemediğim bir çok şeyi kaleme alırken yeniden yaşamak durumunda kaldım. Biraz bu nedenle, biraz da insanların okurken yaşanılan vahşeti duyumsamamalan için işkence gibi konuların çok az bir bölümünü ve olabildiğince özetleyerek yazmaya çalıştım" diyor. Aykaç yaşadıklarını kızı Direnç'e de anlatmıştı. Ama çok az bir bölümünü. Kitabı okuyunca ne hissetti Direnç? "Belli etmemeye çalıştıysa da çok sarsıldıgını fark ettim. Özellikle Ali Aktaş'ın idam gecesinde yaşananlardan çok etkilendi ve 'Bunları 18 yaşından küçükler okumamalı' dedi. Sonra Ali Aktaş'ın idam gecesine kadar örmüş olduğu boncuktan kuşu sordu. 'O da Ali Aktaş gibi özgürlüğe uctu' dedim." Kitapta C. Erdal Aykaç imzasını kullanmış. Okuyan herkesin sanacağı gibi Cuma'nın C'si değil bu. "Cemil çok sevdiğim ve idam edilen arkadaşlarımdan birinin taşıması için birlikte kararlaştırdığımız bir isimdi. Severek taşıyorum. Kitaptaki kısaltma bu anlamı taşıyor." Bugün yeniden başa dönse yine aynı yerden başlayacak kadar kararlı. Tabii işkenceleri gönüllü olarak yaşamak istemiyor. Ancak, mücadelenin böylesi riskleri taşıdığını da biliyor. isteği ise uygun koşullar olduğunda yaşarken yeniden memleketine gelmek. Aykaç'ın Alan Yayın'dan çıkan kitabı ikinci baskısını yaptı bile.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear