23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 TEMMUZ 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B PARİS PETIT PALAIS’DEKİ YVES SAINT LAURENT SERGİSİ’NDEN İZLENİMLER -1 Bir yakõn tarih gösterisiGÜL İREPOĞLU PARİS - Bir sergi insanõn ruhu- na nasõl nüfuz edebilir? Ya da bir serginin ruhuna nasõl nüfuz edile- bilir? Sergi bunlarõ düşündürtü- yorsa... Gezerken, daha ilk salonda, ilk birkaç objeyi gördükten hemen sonra içimizde bir heyecan, bir sevinç ve bir merak uyanõyorsa, hem bir sonraki salona geçmek için bir arzu duyup hem de o anda önünde bulunduğunuz objeden bir türlü kopamama duygusuyla çakõ- lõp kalõyorsanõz… O sergi hedefi- ne ulaşmõştõr. İşte o zaman tüm bunlarõ yazma arzusunu derhal gerçekleştirmek üzere bir kafede oturur ve müzenin dükkânõndan aceleyle aldõğõnõz deftere akõtmaya başlarsõnõz izle- nimlerinizi… Söz konusu sergi binlerce ya da yüzlerce yõllõk dünya başyapõtla- rõndan derlenen ya da önemli bir geçmiş uygarlõğõ canlandõran, ya- ni yaygõn beğeninin “çok değerli” kriterlerini karşõlayan bir sergi de- ğil. Hatta burada sergilenen, bir sa- nat dalõ olup olmadõğõ bile tartõşõ- labilecek bir alan: Moda. Pek üstünkörü tarif edilecek olur- sa, salonlarda cansõz ve saçsõz mankenler, üzerlerindeki giysileri sergiliyorlar! Ama işte tam da bu, pek körce bir tarif olur, Petit Pala- is’nin yüksek tavanlõ odalarõna di- zilmiş “objeler” için. BELLEKLERDE UYANAN İMGELER Carla Bruni Sarkozy’nin hi- mayesinde, tasarõmcõnõn hayat ar- kadaşõ Pierre Bergé ile birlikte kur- muş olduğu Pierre Bergé-Yves Sa- int Laurent Vakfõ tarafõndan, Flo- rence Müller’in başküratörlüğün- de hazõrlanan “Yves Saint Lau- rent” sergisi gerçek bir “parlak sergi”. Çünkü çarpõcõlõğõnõ her şeyden önce bir insanõn yaratõcõlõ- ğõnõ böylesine canlõlõkla yansõt- masõndan alõyor. 2008’de ölen YSL’nin 1950’le- rin sonlarõndan 2000’lerin başla- rõna kadar tasarladõklarõnõ kapsa- yan sergiyi gezerken belleklerde uyanan imgeler o kadar zengin ki, görülenler alõşõlmõş bir “moda sergisi”nden çok daha ötede… Ağustos 2010 tarihinde sona ere- cek sergiye Paris’in en seçkin müzelerinden Petit Palais’nin, bir eski zaman sarayõnõn seçkin me- kânõ da çok yakõşõyor. UYGAR İNSANIN İKİNCİ TENİ Giysilerin, uygar insanõn ikinci te- ni olan bu “ayrılmazlar”õn geçir- diği değişim, o çağõn önceliklerini, özlemlerini ve hatta kaygõlarõnõ na- sõl da ortaya koyuverir… Ünlü ta- sarõmcõnõn elinden/atölyesinden çõ- kan giysilere sahip olmak yalnõzca ayrõcalõklõ bir kesimin olanağõ olsa da, yansõmalarõyla benimsenen gi- yim tarzõnõn çok daha geniş bir ke- simin malõ olduğu kuşkusuz. Dünyada lüksün simgelerinden olan YSL imzasõ varlõklõ müşteri- leriyle kõsõtlõ çerçevesinde kalmayõp yaşadõğõ zamanõn giyimini yönlen- dirmiş, biçimlendirmişti. Özenle derlenmiş ve zarifçe sunulmuş bu sergi işte bu etkin biçimlendirişin öyküsünü aktarõyor izleyicilere. ALACAKARANLIKTA GÜNDÜZ GÜZELİ Güçlü kişiliklerin tasarõmcõya na- sõl sahici bir esin kaynağõ olabile- ceğinin pek zevkli kanõtõ kreasyon- lar... İlham aldõğõ o güçlü kadõnlar salonlara yerleştirilen ekranlarda... Jeanne d’arc, Marlene Dietrich, Lauren Bacall, Maria Callas, Grace Kelly, Paloma Picasso, Charlotte Rampling… Elbette hepsinin önünde Cathe- rine Deneuve. Ona ayrõlan oda alacakaranlõk. Aralõksõz dönen film sahnelerinde sihirli bakõşlarõyla YSL tasarõmlarõna bürünmüş, onun- la özdeşleşmiş o Belle de Jour, Gündüz Güzeli… Bir köşede onun değişik zamanlarda giymiş olduğu elbiseler asõlõ, altlarõnda giyilmiş pa- buçlarõ ve bir mücevher kutusunun çekmecelerinden taşan aksesuvar- larõ. Hepsi siyah bir tülün ardõnda, gizemine uygun, hem yakõn, hem de çok uzak. YARIN: Ateşin ve Savaşın Kırmızısı ‘Kosmos’a Erivan’dan Altın Kayısı Kültür servisi - Reha Erdem’in bol ödüllü filmi “Kosmos”, başkanlõğõnõ ünlü film yönetmeni Atom Ego- yan’õn yaptõğõ “7. Erivan Uluslararası Altın Kayısı Film Festivali”nin (GAIFF) büyük ödülü “Altın Ka- yısı”nõn sahibi oldu. Büyük ödülün seçici kurulunda Fridrik Thor Frid- riksson, Rob Nilsson, Leon Cakoff, Sergei Lavren- tiev ve Türkiye’den Semih Kaplanoğlu yer aldõ. Fes- tivalde “Gümüş Kayısı Ödülü”nü Sergey Loznitsa’nõn “My Joy” isimli filmi, “FIPRESCI Jüri Ödülü”nü ise Jasmila Zbanic’in “On the Path” adlõ filmi kazandõ. Festivalde, aralarõnda Fatih Akın’dan “Soul Kitchen”õn da yer aldõğõ 120 filmin gösterimi gerçekleştirildi. Reha Erdem’in yazõp yönettiği ve Sermet Yeşil, Tür- kü Turan, Hakan Altuntaş ile Sabahat Doğanyıl- maz’õn oynadõklarõ “Kosmos”ta, mucizeler yaratan bir hõrsõzõn (Kosmos), her şeyden kaçõp zaman dõşõ bir sõ- nõr şehrine yerleşmesinden sonra başõndan geçenler an- latõlõyor. Film, 46. Antalya Altõn Portakal Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü de almõş, “Bornova Bornova” filmi ile “En İyi Film” ödülünü paylaşmõştõ. Son gece biraz melankolik olacak Kültür Servisi - Geleneksel İspanyol aşk şarkõsõ türü ‘copla’yõ, flamenko, caz ve rumba ritimleri ile birleştiren Buika bu akşam saat 21.00’de Sepetçiler Kasrõ’nda vereceği konser ile 17. Uluslararasõ İstanbul Caz Festivali’nin kapanõşõnõ yapacak. Ekvator Ginesi’nden sürgün edilmiş bir ailenin kõzõ olarak Mallorca’da dünyaya gelen Buika, köklerindeki Afro-Küban ritimleriyle birleştirdiği çağdaş İspanyol ve Latin müziğinin melankolik sesi olarak tanõnõyor. Son albümü “El Último Trago” ile Türkiye’de de büyük bir hayran kitlesi kazanan Buika’nõn bu albümü Pedro Almodóvar gibi isimlerin ilham perisi, Meksikalõ şarkõcõ Chavela Vargas’a bir saygõ duruşu niteliği taşõyor. Müziği annesinin caz albümlerinden ve İspanyol radyosundan öğrenen sanatçõ, gitar, piyano, bas ve viyolonsel enstrümanlarõnõ da ustalõkla çalõyor. Geçen sene İspanya’nõn Grammy’si olan “Premio de la Musica” ödülünü kazanan Buika, bu akşam piyanoda Ivan “Melon” Lewis, perküsyonda Fernando Favier ve basta Danny Noel ile birlikte sahnede olacak. İKİ YIL ÖNCE YİTİRMİŞTİK Fethi Naci’ye ArmağanKitap Kültür Servisi - Tem- muz 2008’de kaybettiği- miz Fethi Naci’nin anõsõ- na yayõmlanan kitaplara bir yenisi daha eklendi. Hürriyet Yaşar’õn hazõr- ladõğõ ve Fethi Naci’ye armağan ettiği “Yazının Gül Dikeni” adlõ kitapta, Fethi Naci’nin yakõn çev- resinden, yazõn dünyasõn- dan pek çok ismin yazõsõ- nõn yanõ sõra Fethi Na- ci’nin kaleme aldõğõ yazõ- lardan da bir seçme bulu- nuyor. Fethi Naci’yi her yö- nüyle ele almaya çalõşan ve onu aydõn, eleştirmen, yazar, yayõncõ, okur ve dost olarak farklõ açõlardan değerlendiren yazõlardan oluşan kitapta Semih Po- roy’un Fethi Naci çizimi ve Cevat Çapan, Tahsin Yücel, Ayşe Sarısayın, Yiğit Bener, Doğan Hız- lan, Derviş Şentekin, Mehmet Seyda, Eray Canberk, Cemil Kavuk- çu, Tevfik Çavdar, Tur- gay Fişekçi, Korkut Bo- ratav, Naci Güçhan, Uğur Kökden, Ferit Ed- gü, Hasan Pulur, Oğuz Demiralp, Nazar Bü- yüm, Adnan Binyazar, Mümtaz Soysal, Halûk Sunat, Hüseyin Peker, Necati Doğru, Hüseyin Tuncer, Haydar Ergü- len, Okay Gönensin, Ka- an Arslanoğlu, Hikmet Altınkaynak, Süreyya Berfe, Metin Fındıkçı, Sait Maden, Aydın Boy- san ve Kaan Arslanoğ- lu’nun Fethi Naci hak- kõnda kaleme aldõklarõ ya- zõlarõ yer alõyor. (Yazõnõn Gül Dikeni / Hazõrlayan Hürriyet Yaşar/ İthaki Ya- yõnlarõ/ 262 s.) KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Saf Değiştirmek Dini cemaatler 12 Eylül öncesi örtülü ve dar bir alanda varlıklarını sürdürüyorken bugün açıklık, meşruluk ve yaygınlık kazanmış durumdalar. Kapitalist yan örgütlenmelerle çeşitli işkollarında da faaliyet gösteren, aydınlanma düşüncesini bozulan her şeyin sorumlusu ilan ederken kurtuluşu ilahi saflaşmada gören mistik, sıkı dayanışmalı bu yapılar çoktandır medya ve yayıncılık alanında da varlık gösteriyorlar ve temsil ettikleri kitlenin taleplerini karşılarken geniş bir kesime sesleniyorlar. Kimilerine göre, küresel bilgi ve iletişim çağında bilinen ya da “dayatılmış” aidiyet ve kimlik modelleri yazarın konum belirlemesinde yetersiz olabilir. Ancak muhafazakâr kesim İslami toplum modelinin Türkiye’nin önündeki tek çıkar yol olduğunu ileri sürerken neoliberal görüş cemaat olgusunu demokratikleşmenin gereği olarak yorumluyor. Çıkara dayalı tarikat-siyaset-ticaret gruplaşmalarının demokratik ilişki biçimleriyle nasıl örtüştüğü ayrı konu. Benim burada üzerinde durmak istediğim cemaat yapılarının medya kuruluşları içinde yer alan, aydınlanmacı, akılcı, hümanist ya da solcu tanıyıp bildiğimiz yazarlar. 1 Temmuz 2010 tarihli Cumhuriyet Kitap ekinde Enis Batur, “Cemaat Yazarlığı” başlıklı yazısının bir bölümünü bu konuya ayırmış, kısa ama önemli saptamalar yapmış. “Bir edebiyatçı (çalıştığı) yayınevinin, kitaplarına ‘Müslüman bir yazar’ üst başlığıyla kampanya düzenlemesini nasıl kabul eder?” diye soruyor. Olayı duymadım, yazarın kim olduğunu da bilmiyorum ama durum kuşkusuz kabul edilemez. Batur, edebiyatımızda “Cemaat sözcüsü duruşunu benimseyen,” cemaat okurunu göz ardı edemeyen yazarların her zaman var olduğunu ve bu okurun, bazı üstatların “postnişinlik” düşlerini de beslediğini söylüyor. Oysa bu hayalin gerçekleşmesi eskiye göre daha zor. Bugün cemaat içinde yer almaya niyetlenen, ideolojisinden çok adının önemli olduğunun farkında çünkü. İlgi derleme ve yaygınlık yolunda bazı marka isimlere fırsat rantı sunulması günümüz gerçeğine uygun bir takıyye ne de olsa. Öte yandan saf değiştirenin, köktenci düşünce biçimleriyle biz/onlar ayrımını dışlayarak ilişki kurmanın özgün bir yaşam tarzı geliştirmeye olanak verdiği, kendisini yalnızca yazmanın ilgilendirdiği ve yazdıklarına kesinlikle müdahale edilmediği yolundaki savunmasını ciddiye almak gerekmiyor. Çünkü kapalı devreden açık bir tarza kadar çeşitlilik gösterseler de cemaatlerin sanat ve kültüre yaklaşım ve görüşlerini belli bir temele oturtmadaki ölçütleri sadece dini, mezhepsel dogmalar ile sınırlı değil. Etnik köken, kimlik, maddi ya da siyasi çıkar gibi etmenler de genel tavırlarında belirleyici rol oynamakta. Batur, “Okur cemaati azalınca cemaat okuru önünde saf tutmayı yeğleyen şair ve yazarlar”ın farklı hatta birbirine zıt anlayıştaki basın organlarında köşe kapmaca oynamaktan sakınmadıklarını da vurguluyor yazısında. “Sönen ideolojilerin yerine yıldızı parlayanların” yanına gidenlerle daha sık karşılaşıldığını belirtirken de şu saptamayı yapıyor: “Sanıyorum buna varoluş mücadelesi deniyor. Bugün cemaate sırtını dayamayan, bireysel duruşunu her şeyin üstünde tutan edebiyat adamı birkaç yüz okurla yetinmek durumunda.” Acı ama gerçek. Neyse ki Batur yazısını bir değerler dizgesine sahip olan “sıkı şair ve sıkı yazarın” cemaat çıkarcılığının tuzağına düşmeyeceğini, ve “toplumsal, siyasal, ideolojik borsalarda yaşanan iniş çıkışların böyle insanların düşünsel inançlarını ve seçimlerini hiç etkilemeyeceğini” söyleyerek bitiriyor. aralinaral@gmail.com Fethi Naci İSTANBUL CAZ FESTİVALİ BUİKA İLE KAPANIYOR Florence Müller’in başküratörlüğünde hazırlanan Yves Saint Laurent Sergisi’nde görülenler, alışılmış bir moda sergisinden çok daha ötede. Sergi, YSL’nin yaşadığı dönemin giyimini biçimlendirişinin öyküsünü aktarıyor. Yves Saint Laurent Sergisi’nde, Piet Mondrian ve Georges Braque yapıtlarından esinlenilmiş tasarımlar da yer alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear