23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 HAZİRAN 2010 SALI 18 KÜLTÜR kultur@cumhuriyet.com.tr KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Resneli Niyazi Resne’de, zarif, kuleli bir konağın önündeyiz. Makedon şair Biba İsmail, buranın kültür merkezi olarak kullanıldığını söylüyor ama o gün kapalı, içeri giremiyoruz. Yüz yıl önce Paris belediye sarayının tıpkısı olarak inşa edilmiş binanın görkemiyle Resne ahalisini şaşırtmış olduğuna kuşku yok. Şimdiyse yorgun. Bir okul bahçesinden büyük olmayan bahçe karo taş döşenmiş. Küçük tarhlarda cılız yeşillikler ve birkaç çam ağacı var, o kadar. Resneli Niyazi Bey’in yaptırdığı ve hükümet konağı olarak kullandığı bu yapı hayatın geçiciliğini hatırlatıyor insana. Tuhaf bir yalnızlık duygusu uyandırıyor ve Osmanlı tarihinin geçen yüzyılın başındaki trajik sayfalarına fazla yansımayan insan hikâyelerini düşündürüyor. Resneli Ahmet Niyazi Bey İttihat Terakki’nin önemli kişilerinden.1896’da Harbiye’yi bitirmiş, Türk Yunan savaşındaki kahramanlıklarıyla tanınmış. Balkanlar’daki ilk milliyetçi ayaklanmalar sırasında Manastır’da örgütleniyor, destekçileriyle birlikte saraya başkaldırıp dağa çıkıyor. Kendini vatan fedaisi ilan ediyor ve birliğiyle Bulgar ve Rum çetecilerle vuruşuyor. Kasaba ve şehirleri işgal ediyor, üstüne gönderilen birlikleri saflarına katıp güçleniyor ve çektiği sert telgraflarla Abdülhamit’i sıkıştırıyor. Gönüllü başıbozuklardan oluşan, sayıları binlere varan avcı taburlarıyla İstanbul’a yürüyünce 2. Abdülhamit yeniden meşrutiyet ilan etmek zorunda kalıyor. Resneli Niyazi adı o parlak Meşrutiyet kutlamaları sırasında Enver Bey’le birlikte hürriyet kahramanı olarak anılıyor. Sonra 31 Mart ayaklanmasını bastırmak için İstanbul’a gelen hareket ordusunun ön saflarında da yer alacaktır. İttihat ve Terakki partileşip yönetime el koyduğunda, yola çıktığı arkadaşlarından çoğu önemli görevlere gelmiş, Resne’ye dönüp tarım ve bayındırlık işleriyle uğraşmayı yeğleyen Niyazi Bey’se neredeyse unutulmuştu. Balkan bozgunu ardından 1913 Nisanı’nda Avlonya Limanı’nda İstanbul’a kalkacak vapuru beklerken koruması tarafından sırtından vurularak öldürüldü. Son sözü “Neden?” oldu. Kırk yaşındaydı. Başkanlık konağında ve tam karşısındaki evinde yalnızca altı ay oturabilmişti. Kısa, fırtınalı bir hayat. Resneli’yle ilgili bir roman yazacak olsam nereden başlardım? Onu kuledeki odada anılarını yazarken, konağın bittiği gün kasaba eşrafıyla kapı önünde fotoğraf çektirirken hayal ediyorum. Ancak bir hayatı romana taşıyabilmek için o hayatın gerçeğinden daha fazlasına ihtiyaç vardır. Kimileri yaşadıkları olaylar yüzünden hayatlarının roman olabileceğini düşünürler. Oysa hayatın ilginç ve inişli çıkışlı oluşu bunun için yeterli değildir. Roman kahramanını derin bir sezgiye, kullanmayacağımız ayrıntılarla ama hayal zenginliğiyle yeniden kurup yaşatmadan, ruhunu zamanın duygusuyla özümleyip kavramadan edebiyata taşıyamayız. Tarihin bir noktasında haklılığın inadı, kazanma isteği ve hayatını isyan temeline oturtma inancı dışında ne iktidar hırsı ne de ikbal beklentisi vardı Niyazi Bey’in. İki çocukla kalan karısı, “Beş yıllık evliliğimizin iki yılında birlikte olabildik, geri kalanında çetelerle boğuştu. Davasına saygılıyım, onu ölene kadar seveceğim” diyerek anısına bağlı kaldı. Andre Gide, “Önem bakışında olsun, baktığın şeyde değil” der. Öyledir. Bu yüzden bence Resneli’nin hikâyesi o kan revan günlerle, uzun, karanlık gecelerde Feride Hanım’ın konağın karşısındaki evde kocasını beklediği yalnızlık odalarında başlayabilir. G enco Erkal’õn tasarlayõp kurguladõğõ, sahnelediği ve oynadõğõ “Kerem Gibi: Nâzım Hikmet’le 35 Yıl”, 17. Ulus- lararasõ İstanbul Tiyatro Festivali’nin özel gösterileri arasõnda yer aldõ. Sa- natçõnõn, 1975’te ‘şiir-tiyatro’ olarak sunduğu, seyircinin yoğun ilgisi so- nucunda yõllarca süren ilk “Kerem Gibi”nin 35. yõlõnõ kutlamak için ha- zõrladõğõ bu çalõşma, Erkal’õn sahne ya- şamõnõn en belirgin renklerini içerdi- ği için de önem taşõyor. Bu renklerden biri ‘tek kişilik oyun’ türünde sunulan yorumlar. Er- kal’õn ‘solo’ performanslarõ, Nâzım, Aziz Nesin, Can Yücel, Brecht me- tinlerinden yaptõğõ uyarlamalarla, son olarak da “Marx’ın Dönüşü” oyu- nuyla çoğalarak günümüze ulaştõ. Bir başka renk, oyuncu ve orkestra için yazõlmõş müzik metinlerinin yo- rumlanmasõ. Konser salonlarõnda Pro- kofieff ve Stravinski’nin -orkestra müziği ile ‘söz’ü buluşturan- yapõt- larõnõ yõllarca sunan sanatçõnõn müzik bilgisi ve duyarlõğõ onu 2000’li yõllarda Fazıl Say’õn “Nâzım” bestesiyle de buluşturdu. Üçüncü ve en belirgin renk ise Nâzõm’õn şiiriyle çõkõlan sahne yol- culuğu. “Kerem Gibi” ile başlayõp “Her Gün Yeni Baştan”, “Merha- ba”, “İnsanlarım”, “Sevdalı Bulut”, “Nâzım’a Armağan” ve Say’õn “Nâzım”õ ile bugüne ulaşan göste- riler. Erkal’õn, Nâzõm’õn şiirlerini sah- ne dõşõndaki ortamlarda da, uluslar- arasõ arenada Fransõzca, İngilizce ola- rak da sunmasõ… 1970’lerin “Kerem Gibi”si, görsel- işitsel anlatõm araçlarõnõn kullanõlmasõ açõsõndan ‘minimalist’ denebilecek düzeyde yalõn bir sahneleme ile su- nuluyordu. Bir masa, bir iskemle, kitaplar ve koyu renk giysiler içinde ‘şair’e ‘sözcülük’ eden ‘oyuncu’ egemendi sahneye… 2010 tarihli “Kerem Gibi” yapõ- mõnda ise Erkal bu kez ‘şair’i değil ‘şiir’i oynuyor. Oyun broşürü için hazõrladõğõ yazõda yeni bir sahne di- li denediğini, amacõnõn ‘şiir’ ile ‘belgesel’i buluşturmak olduğunu söyleyen sanatçõ, ‘şiir’in capcanlõ so- luğu ile ‘belgesel’in kuru nesnelli- ğini çatõştõrmak için, sesiyle ve be- densel devinimleriyle, baştan sona ‘şiir’ olup çõkõyor. Kõsacasõ, ‘bel- gesel’ malzeme ve ‘aktör’ün tüm enstrümanlarõ yoluyla oluşturulan bir sahne devinimi söz konusu… Sonuç olarak, oyunun ilk 70 daki- kasõnda, zamanõn nasõl geçtiğinin ayõrdõna bile varmadõğõnõz bir gör- sellik-işitsellik selinin akõşõna kapõlõp gidiyorsunuz. Erkal’õn, yönetmen gözüyle kurulmuş mekanizma doğ- rultusunda, aktör kimliğini yoğu- rurken harcadõğõ emeğin hakkõnõ vermek olanaksõz. Ne mekanizma bir an için aksõyor, ne de sanatçõnõn sö- zel ve görsel düzeydeki soluklu yo- rumu ivme yitiriyor… Sahnede yaşatõlmakta olan şiir se- rüvenine, Fazõl Say bestelerinden bölümler, Nâzõm’õn, Celile Ha- nım’õn, Balaban’õn tablolarõ, Gün- düz Gölönü’nün gravürü, İbrahim Niyazioğlu’nun kolajõ gibi görsel yapõtlar, Nâzõm’õn fotoğraflarõ ve film görüntüleri, kimi şiirlere konu ol- muş olaylarõn görsel belgeleri, Nâ- zõm’lõ yapõmlardaki Genco Erkal çekimleri eşliğinde katõlõyoruz. Bir an geliyor, sahnede olan bitenler müthiş bir Nâzõm-Genco şöleni oluşturuyor. Tam da olmasõ gerektiği gibi. Çün- kü ‘şair’ ile ‘oyuncu’ arasõndaki 35 yõllõk dostluk kutlanõyor… ‘YAŞAMA SEVGİSİ’ VE ‘ÖLÜM’ Oyunun son 10 dakikasõnda ise sahnede bir değişim yaşanõyor. Uyar- lamacõ-dramaturg-yönetmen Erkal, ‘oyuncu’ Erkal’õn görüntüsüyle sesini geri düzleme çekiveriyor ve seyirci- yi Nâzõm’õn cenazesini gösteren film- le –neredeyse- baş başa bõrakõyor. Şi- ir sürse de oyun gereksizce ‘alçak ses- li’ olarak noktalanõyor. ‘Yaşama sev- gisi’ ve ‘ölüm’ karşõsõndaki duyarlõ- ğõ yapõmda da vurgulanmõş olan şai- rin uzayõp giden cenaze töreni, ilk 70 dakikada oluşturulan sahne anlatõ- mõnõn yapõsal bütünlüğünü olumsuz yönde etkiliyor. Öncelikle de yapõm- daki o sõcacõk şair-aktör birlikteliği ko- puyor. Dahasõ, oyuna gereksiz dozda ‘hüzün’ ekleniyor. Nâzõm çoğu şiirini zaten ‘hüzün’le damõtmamõş mõdõr? Ben ne dersem diyeyim, Erkal, birçok boyutuyla ince işçilik ve yoğun emek ürünü olan “Ke- rem Gibi” çalõş- masõyla, yõllarca sürecek bir Nâ- zõm yapõmõna im- za atõyor. 17. Uluslararasõ İstanbul Tiyatro Festivali’nde Nâzõm şöleni vardõ Şairideğilşiirioynamak Genco Erkal, Nâzõm’õn şiiriyle çõktõğõ sahne yolculuğunda “Kerem Gibi” ile başlayõp “Her Gün Yeni Baştan”, “Merhaba”, “İnsanlarõm”, “Sevdalõ Bulut”, “Nâzõm’a Armağan” ve Fazõl Say’õn “Nâzõm”õ ile devam etti. Erkal’õn “Kerem Gibi”nin 35. yõlõnõ kutlamak için hazõrladõğõ “Kerem Gibi: Nâzõm Hikmet’le 35 Yõl” tiyatro festivalinin de konuklarõndandõ. Kültür Servisi - 38. Uluslararasõ İstanbul Müzik Festivali, bugün 20.00’de, Aya İrini Müze- si’nde Estonya Filarmonik Oda Korosu’nu ko- nuk edecek. Defalarca aday gösterildikten son- ra, 2006’da Pärt’in “Da Pacem” adlõ yapõtõyla Grammy ödülü kazanan Estonya Filarmonik Oda Korosu bu kez Pärt’ten, Mendelssohn, Kreek ve Rachmaninov’a uzanan repertuvarlarõyla müzikseverlerle buluşacaklar. Konseri, dünyaca ünlü Concertgebouw Chamber Orchestra, Aka- demie für Alte Musik Berlin, Concerto Köln gi- bi topluluklarla başarõlõ çalõşmalara imza atmõş olan ünlü şef ve grubun müzik direktörü Dani- el Reuss yönetecek. AYŞEGÜL ÖZBEK R ené Block küratörlüğünde, “İs- tiklal Serüvenleri” sergilerinin 10.’su Esra Ersen’in “Yolcu- lar/Passengers” isimli video çalõşmasõy- la sürüyor. Yapõ Kredi Kâzõm Taşkent Sa- nat Galerisi’nde 20 Haziran’a dek sürecek sergi birkaç kuşak önce İstanbul’a göç et- miş fakat mahallelerinden dõşarõ çõkmamõş insanlarõn boğazõ ilk gördükleri günü an- latõyor. Çalõşmayõ oluşturan iki ekrandan birinde denizi ilk kez görmek üzere yo- la çõkan insanlarõn otobüs yolculuğu sõrasõndaki öz- nel tepkileri diğerinde ise bu yolcularõn yaşa- dõklarõ yerlerden kareler yansõtõlõyor. 40 yõldõr İstanbul’da yaşayan ve denizi hiç gör- memiş insanlardan bah- seden bir gazete haberini okuduktan sonra “Yol- cular”õn peşine düşen Er- sen de hem Berlin hem de İstanbul’da yaşayan bir sanatçõ. İşinin “Yolcu- lar” ismini almasõ da yer- leşik olanõn hala ‘diğeri’ni yerleşik olarak görmemesi fikrinden doğmuş. “Alman- ya’da da göçmenler 30 yıldır oradalar, ve hâlâ ‘misafir işçi’ olarak tanımlanı- yorlar” diyor. Belediyelerin belli dönemlerde İstan- bul’a göç etmiş fakat mahallelerinden dõ- şarõ çõkmamõş insanlara boğaz gezisi dü- zenlediklerini söyleyen Ersen, araştõr- mayla beraber birbirine benzer pek çok hi- kâyeyle karşõlaşõp denizin merkeze dair ol- duğu fikrine ulaşmõş: “Deniz, İstanbul’da neredeyse bir efsane halinde. Belediyeler, insanları merkezin, gücün sahip olduğu o kültürle ta- nıştırıyor aslında.” Almanya’daki göçmenlerin topluma hâlâ entegre olama- malarõnõn nedenlerinden biri- nin dil olduğunu fakat İstan- bul’daki göçmenlerin aynõ di- li konuşup hâlâ benzer sorun- lar yaşadõklarõnõ vurgulayan Ersen, “Almanya’da da göç- menler mahallelerinden dı- şarı çıkamadıkları için ku- tuplaşmalar yaşanıyor. Her iki ülkenin göçmenlere dair seçim dönemi politikaları da birbirine benziyor” diyor. Esra Ersen’in ‘Yolcular’ isimli video çalõşmasõ Yapõ Kredi Kâzõm Taşkent’te Her yerde ‘misafir’ler Geniş bir repertuvarla Estonya Filarmonik Kültür Servisi - Ja- ponya New National Theatre’õn yapõmõ “Yoroboshi ve Ba- har Ayini” bugün 17. Ulus- lararasõ İstanbul Tiyatro Fes- tivali’nin konuğu oluyor. Saat 20.30’da C e m a l Reşit Rey Konser Salonu’nda sahnelenecek olan gösteri iki bölümden olu- şuyor. Festival kapsamõnda bugün ayrõca mizansenli ve müzikli okuma tiyat- rosu “Eşikte” saat 19.00’da Fransõz Kültür Merkezi’nde, “Piya- no” ise 20.30’da Ta- limhane Tiyatro- su’nda sahnelene- cek. Bugün üç gösteri birden İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ’NDE BUGÜN YoroboshiveBaharAyini İstanbul Haber Servi- si - Karikatür- cüler Derne- ği’nin kuru- cularõndan ve eski başkan- larõndan Ferit Öngören dün akşam yaşa- mõnõ yitirdi. Bir süredir karaciğer kanseri tedavisi gö- ren Öngören, yarõn Şişli Cami- si’nde kõlõnacak öğle namazõn- dan sonra Zincirlikuyu Mezarlõ- ğõ’nda toprağa verilecek. 1932’de Diyarbakõr’da do- ğan Öngören, 1958’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakülte- si’ni bitirdi. Avukatlõk mesle- ğinin yanõ sõra yazar, karika- türcü ve ressam olarak eserler verdi. 1969 yõlõnda Turhan Selçuk ve Semih Balcıoğlu ile birlikte Karikatürcüler Der- neği’nin kurulmasõna öncülük etti. 1966’da Lastik-İş Sendi- kasõ’nõn yayõn organõ Lastik- İş’i çõkardõ. Filiz, a, Yelken, Köprü, Ataç, Değişim, Şiir Sa- natõ, Yeni a gibi dergilerde yazdõ. İlkçağlardan günümüze değin Anadolu şiirinin evrimi- ni inceleyen araştõrmasõ Soyut dergisinde yayõmlandõ. Akba- ba, Dolmuş, Tef, Gõrgõr gibi mizah dergiciliği tarihinde önemli yeri olan pek çok der- gide eserleri yayõmlanan Ön- gören, Vatan, Akşam, Günay- dõn, Gün, Sabah, Bugün, Mey- dan gibi gazetelerde yazdõ. Karikatürcüler Derneği’ni kur- duktan sonra Karikatür Müze- si’nin kurulmasõ ve Uluslar- arasõ Nasreddin Hoca Karika- tür Yarõşmasõ’nõn başlamasõn- da da önemli katkõlarda bulun- du. Öngören’in, İstanbul çizgi- lerini içeren Nesneler/Objekts adõyla bir de kitabõ var. USTA KARİKATÜRİST Ferit Öngören yaşamını yitirdi Vatikan arşivleri aralandı Kültür Servisi - İstan- bul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş tarafõndan yayõm- lanan 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi 8. sayõsõnda bin yõlõ aşkõn bir dönemden kal- ma, iki milyondan fazla belge barõndõran gizli Vatikan arşiv- lerinin kapõlarõnõ araladõ. Ka- tolik Cemaati’nin resmi tarih- çisi ve Kültür Ateşesi Rinaldo Marmara tarafõndan kaleme alõnan dosya “Vatikan’õn Giz- li Arşiv ve Kütüphanesi’nde Bulunan Osmanlõca Eserler ve İstanbul Konulu El Yaz- malarõ” başlõğõnõ taşõyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear