23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 28 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Aydõnlõğa ve Uygarlõğa Açõlan Bir ‘Pencere’ 1962 yõlõ Nisan ayõnda, Nadir Nadi’nin daveti ve ricasõ üzerine, İlhan Selçuk saygõn bir gazetedeki köşesinden ayrõlõp Cumhuriyet’te aydõnlõğa ve uygarlõğa bir “Pencere” açtõ. Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ve görevlendirmesiyle Yunus Nadi’nin 7 Mayõs 1924’te kurduğu Cumhuriyet gazetesi, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin dõşõnda hiçbir güce, kuruma, iktidara ve kişiye boyun eğmeden, ödün vermeden bugüne kadar yoluna devam etmiştir. Bundan böyle de yoluna devam edeceğinden kuşkumuz da yoktur. İlhan Selçuk’la yüz yüze gelip tanõşmam, 1962 yõlõ Nisan ayõnda Cumhuriyet’te oldu. O gün bu gündür İlhan Selçuk, benim için “İlhan Abi” olmuştur. 1 Mayõs 1956 günü çalõşmaya başladõğõm Cumhuriyet gazetesinde, Nadir Nadi ile İlhan Abi’yi tanõmak bana en büyük onuru vermiştir. O bir bilgeydi, “aydınlanmanın bilgesiydi”. İlhan Selçuk bana, bu dünyadan değilmiş de bir efsaneden çõkõp yeryüzüne inmiş gibi gelir. Cumhuriyet, yalnõzca bir gazete değildir. Cumhuriyet, çalõşanlarõna eğitim de veren bir okuldur. Bir akademidir... Bugün, diğer gazetelerde, televizyonlarda üst düzey yöneticilere kadar pek çok arkadaşõmõz, bu okulda eğitim almõştõr. Cumhuriyet, okurlarõ için “açıköğretim üniversitesi” olma görevini de üstlenmiştir. 86 yõldõr, bu görevi de ödünsüz olarak başarõyla sürdürmektedir. Yunus Nadi, Atatürk’ün adõnõ koyduğu, Cumhuriyet’i, bir gazete olmanõn ötesinde bir üniversiteye, bir “açıköğretim üniversitesine” de dönüştürmüştür. Yunus Nadi, Cumhuriyet’in sahibi ve başyazarõ olmasõnõn yanõnda bu “açıköğretim üniversitesi”nin rektörlüğünü de üstlenmiş ve çalõşma arkadaşlarõyla birlikte bu görevi 1945’e dek ödünsüz başarmõştõr. Bu üniversitenin rektörü olarak, 1924’ten 1945’e kadar Türkiye’nin önde gelen bilim insanlarõna, sanatçõlarõna, yazar ve düşünürlerine, üniversitesinin kapõlarõnõ ardõna kadar açmõştõr. 1945’te Nadir Nadi, babasõnõn ölümü üzerine, babasõndan devraldõğõ “gazetenin başyazarlık” görevinin yanõnda Yunus Nadi’nin kurduğu Türkiye’nin ilk açõköğretim üniversitesinin rektörlük görevini de 1991’e kadar eksiksiz ve ödünsüz yerine getirmiştir. Nadir Nadi’den sonra Cumhuriyet’in sahipliğini “Cumhuriyet Vakfı adına” İlhan Selçuk, omuzlarõna almõştõr... İlhan Selçuk da Yunus Nadi’nin kurduğu bu üniversitenin rektörü olarak, Türkiye’nin aydõn, uygar, Cumhuriyetçi, değerli bilim ve sanat adamlarõ ile yazar ve düşünürlerine üniversitenin kapõlarõnõ yine ardõna kadar açõk tutmuştur. “İlhan Abi” memleketi için yargõlandõ, işkenceler gördü. Çok büyük acõlara dayandõ. Hepsi, ülkesi ve yurttaşlarõ içindi. Kendisi için bir şey istediğini ne gördüm ne de duydum. Onun İstediği Cahit Sıtkı Tarancı’nõn “Bir Memleket İsterim” şiirinde anlattõğõ gibi bir memleket… “Memleket isterim / Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun / Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim / Ne başta dert ne gönülde hasret olsun / Kardeş kavgasına bir nihayet olsun/ Memleket isterim/ Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun/ Kış günü herkesin evi barkı olsun/ Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun/ Olursa bir şikâyet ölümden olsun.” İlhan Abi, taşõndõğõn sonsuzluktaki “memlekette” de “Pencere” açõk olsun. Hesap Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in savunmanı Turgut Kazan’a sorduk: “İlhan Cihaner’in 4 ayının hesabı sorulacak mı?” Kazan, “Bu tür soruların bir hukukçu tarafından yanıtlanabilmesi için o ülkede hukuk düzeninin işliyor olması gerektir” dedi: “Türkiye ne yazık ki, bu niteliğini yitirmiştir. Hukuk düzeni işliyor olsa, bu soru sorulmaz, bu soruya neden olan işlemler de yaşanmazdı. Bir adliyenin aranması ilktir, bir savcının yasaya aykırı biçimde soruşturulması bir ilktir. Bir savcının yasaya aykırı biçimde tutuklanması, yargılanması bir ilktir. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in telefonu ile başlayan bir süreç yaşanmaktadır ve o süreç devam ediyor. Şu anda İstanbul mahkemesi paralel bir yargılamayı yapabilme arayışı içindedir. Bu açıdan bir başka ilk daha yaşanırsa kimse hiç şaşırmasın. Özetle, hukuk devletinin temel bütün değerleri yok edilmiştir.” Ortak payda BDP’li belediyeler toplanıyor, merkezi hükümetten tümüyle bağımsız çalışma kararı alıyorlar. Birkaç gün geçiyor, bu kez terör örgütü liderleri, BDP’li belediyelerin “demokratik özerklik” ilan edeceklerini duyuruyorlar. Yeni bir öneri değil bu. Daha önce de kapatılan DTP, Ekim 2007’de yapılan “Demokratik Toplum Kongresi”nde benzer bir öneriyi gündeme getirmişti. Kongrede alınan kararlarla, “demokratik özerkliğin”, merkezi yönetimle iller arasında kademelendirilmiş demokratik bir yeni idari takviye olduğu, bölgelerin her birinin o bölgenin özel adı veya bölge meclisinin yetki sınırları içinde bulunan en büyük ilin adıyla anılacağı öngörülmüştü. Ayrıca, 20-25 bölge meclisi kurulabileceği de öne sürülmüştü. Hatırlayalım: AKP’nin yakın geçmişte, şimdi Çalışma Bakanı olan Ömer Dinçer eliyle hazırladığı, ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in çabalarıyla yasalaşamayan “kamu yönetimi reformu” da hemen hemen aynı amacı hedefliyor; “adem-i merkeziyetçilik” adı altında federatif bir sisteme yelken açıyordu. Dahası; AKP’nin, Avrupa Birliği’nin de isteğiyle 2006’da çıkardığı Bölge Kalkınma Ajansları Yasası ile Türkiye’nin 26 ayrı bölgeye ayrılması öngörülmüştü. Demek oluyor ki, açılım, saçılım ve de dağılımda hem BDP, hem PKK, hem de AKP bir ortak paydada buluşuyorlar. Ali Rıza Aydın da Anayasa Mahkemesi’nde raportördü. O da, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasını öneren raportör Osman Can gibi görüşlerini açıklamıştı. Ama, sonuç bugünkünden farklı olmuştu: “Cumhuriyet gazetesine yazdığım, konusu anayasa ve Anayasa Mahkemesi olmayan iki yazıdan ve yargıç ve savcıların örgütlenme özgürlüğüyle ilgili televizyon programından sonra, ‘raportör’ olarak aldığım izinsiz yazmama ve konuşmama yaptırımının Osman Can’a uygulanmaması sonucu, ‘özgürlük, eşitlik diyalektiğinin’ aleyhime nasıl kullanılmış olduğu, hatta 2009 yılında Anayasa Mahkemesi Başkanı tarafından kurumuma gönderilmek istenmem nedeniyle emekli olmam belleklerdedir. Osman Can polemiği bu yönüyle Anayasa Mahkemesi’nin saygınlığına gölge düşürücü niteliğe dönüşmüş, amacını aşmıştır. Osman Can görüşü, ‘çoğunluk’ esasına dayalı bir demokrasi anlayışına dayanmaktadır. Hazırlanışı ve kabulü demokratik olmayan bir anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi’nce iptali halinde, iptalin tanınmaması, önce hükümet sonra Meclis iradesi ile halkoyuna götürülmesi görüşü, demokrasiyi ‘oylama’ya hapseden bir görüştür. ‘Çoğulcu’ demokrasi yönünden bu bir çelişkidir. Bir akademisyen ya da dernek yöneticisi olarak, örneğin ‘askıya alıcı veto’ görüşünü ve bu yönde anayasa değişikliği yapılmasını savunmak ile mevcut anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararını tanımamak, yok saymak aynı şey değildir. Birincisi düşünce özgürlüğü ikincisi darbe olur. Hukuken yerini almış kararları savunanlara ‘militarist’ diyenler, yine hukuken yerini almayı bekleyen olası kararları yok saymayı savunurlarsa ‘hukuk dışılığı’ başka bir deyimle ‘darbe’yi savunmuş olmazlar mı?” Ali Rıza Aydın emekli, Osman Can raportör... Raportör Farkı PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Hastalıklı Bir Ruh Cumhuriyet, İlhan Selçuk’un ölüm haberiyle birlikte onu sevenlerin akınına uğradı. Önce Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda, sonra da gazetemizin önünde düzenlenen uğurlama törenlerine binlerce kişi katıldı; Hacıbektaş’ta da binlerin oluşturduğu sevgi selinin eşliğinde toprağa verildi. Ölümünün ardından farklı inançlardan, düşüncelerden, siyasal eğilimlerden insanlar söz ve yazılarıyla İlhan Selçuk’un yaşamı boyunca sergilediği sağlam duruşunu, kararlılığını, yürekliliğini, savaşımcılığını, her türden baskı karşısında çizgisinden ödün vermezliğini dile getirip övdüler. İlhan Selçuk’un bu niteliklerinden övgüyle söz edenler arasında Cumhuriyet’te onunla birlikte çalışmış, ne var ki bir noktada onunla ters düşüp artık birlikte çalışma olanağının kalmadığını düşünerek gazeteden ayrılmış meslektaşları olduğu gibi o yaşarken, onun düşüncelerini kıyasıya eleştirmiş olan insanlar da vardı. Kimileri ise hiçbir şey yazmadılar, hiçbir şey söylemediler ki bu da, bir eleştirisi varsa bunu seslendirmek de anlaşılabilir bir davranıştır. Ölüm, hiç kimsenin öleni eleştirmek hakkını elinden almaz; eleştiri ne değin kıyasıya da olsa ahlaksal sınırlar içinde kaldığı sürece kişinin özgürlük hakkının bir parçasıdır. Bir de eleştiri özgürlüğünü ahlak sınırlarını çiğneyerek başkalarının hayatları üzerinde dilediğince tepinmek, “aykırı” olmayı “edepsizlik” sananlar vardır ki bunun en acıklı örneğini 23 Haziran 2010 tarihli Sabah gazetesinde “Yaşıyor muydu?” başlıklı yazısıyla Engin Ardıç vermiştir. Bazı bölümlerini buraya alıyorum: “Yaşıyor muydu? Hayır, sabahın köründe aldılar götürdüler, yaşlı adam sıkıntıya girdi, yüreğine indi falan, onu kastetmiyorum. Bir anlamı, bir önemi, bir varlık nedeni kalmış mıydı? Düşünceleri fos çıkmış, davayı kaybetmiş, ‘hayatın ve siyasetin defterinden düşmüş, tedavülünden kalkmıştı’. İlhan Selçuk, 9 Mart 1971 günü, ‘kendi darbesini’ yaptıramadığı gün öldü, ondan sonra kırk yıla yakın da bir ‘siyasi zombi’ gibi yaşamayı sürdürdü. Büyük gazeteci ha? (O) ‘Sivil aydınların desteğiyle asker diktası isteyen’ bir darbeciydi.” Uzun yıllardır gazetecilik mesleğinin içinde olan, yaşı 58’i bulmuş, Türkiye koşullarında oldukça iyi bir eğitim almış bir yazar bu satırları nasıl kaleme alır, alabilir? Eğer alabiliyorsa nedenlerini bu insanın ruh sağlığında aramak gerekir, yoksa kafasının içinde ufacık da olsa çalışan bir beyin taşıyan hiçbir insan böylesine tutarsız bir yazı yazamaz. Varsayalım ki İlhan Selçuk, Engin Ardıç’ın savladığı gibi “kendi darbesini” yaptıramadığı 9 Mart 1971 günü “ölmüştür”; iyi de 40 yıl sonra Ergenekon’un “darbeci avcısı” savcıları hâlâ neden peşindeydiler onun? Anlaşılan İlhan Selçuk’un salt adı bile Engin Ardıç’ın ruhunda fırtınalar kopartmakta, ona yetmezliğini, eksikliğini, yoksunluğunu, ezikliğini duyumsatmakta, onu körleştirip böylesine tutarsız, çelişkili, yanlış yazılar yazmaya zorlamaktadır. Sağlam duruş, ezelden beri medyamızdaki “rüzgâr gülleri”nde ruh sarsıntılarına, ruhsal bozukluklara yol açmıştır. Engin Ardıç da havaya göre yön değiştiren bir rüzgâr gülüdür. Örneğin, Merve Kavakçı türban nedeniyle TBMM’den çıkartıldığı, laik rüzgârların hız kazandığı o dönemde şu satırları yazmıştır Ardıç: “Merve’nin çıplak ayaklarını görünce, dedim ki içimden, kim bilir kaç aksakallı muhterem gece rüyasında, Merve’nin çıplak ayaklarının hayalini kurup asılmıştır.” Başörtülü kadınların çıplak ayakları kafasında “mastürbasyonu” çağrıştıran ender kalemlerden biridir o. Şimdi de Çalık Grubu’nun Sabah gazetesinde yazıyor, Müslümanlara övgüler düzüyor. İlhan Selçuk, 85 yıl dolu dolu yaşadıktan sonra ölmüştür. Engin Ardıç ve onun gibiler ise “yaşamak” ile “canlı olmak” aynı şey olmadığından insan soyu tükenene kadar hep olacaklardır, ibret-i âlem için. Yazımı, Sol gazetesinden Mustafa Kemal Erdemol’un yazar Moris Fahri’nin “Yabanda Yolculuk” adlı romanından aktardığı bir alıntıyla bitireyim: “Hiç kıç yalamazdı. Namuslu olduğundan değil. Yanlış kıçı yalarım korkusundan”. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ABD’li Danışman Savcı Deneyimli gazeteci Yılmaz Polat’ın yeni çıkan “CIA Pençesinde Açılım” adlı kitabından bir bölüm: “Abdullah Gül, Ankara’ya döndükten bir ay sonra ABD Adalet Bakanı Michael Mukasey, Şubat 2008’de Ankara’ya gelerek Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’la görüştü. ABD ve Türk adalet bakanlıkları uzun süredir işbirliği içindeydiler. 2006’da kamuoyuna yansımayan bir anlaşma da yapılmıştı ve o tarihten beri Kaliforniya eyaleti Sacramento bölgesinden atanan bir Amerikalı savcı, Türk Adalet Bakanlığı’nda danışman olarak çalışıyordu. Amerikalı danışman savcının görevleri arasında terorizm suçlarının soruşturulması ve yargılama olanaklarının güçlendirilmesi, gerekli teknik yardımın sağlanması bulunuyordu. Ayrıca, yabancı ülkelerde terörist izleme, insan haklarını koruma ve kara para aklama gibi konular da görevler arasındaydı. Amerikalı danışman savcı, Türk adaletini biçimlendirirken Ankara Büyükelçiliği bünyesindeki FBI ve istihbarat birimleriyle de yakın işbirliği içinde çalışıyor.” Türkiye’de sürmekte olan davalar, yargı çevresinde dönen tartışmaları bir de bu çok önemli bilgiyle birlikte harmanlayıp değerlendirsek ortaya ne çıkar? BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir kimse ya da bir sorun için hal- kõn kanõsõnõn be- lirmesi amacõyla yapõlan oylama. 2/ Kirpik boyasõ... Borsada belli mik- tardaki hisse sene- dini belirtmekte kullanõlan işlem bi- rimi. 3/ İlkel bir si- lah... Yuvasõ toprak içinde bulunan hayvanlarõ avlamakta kullanõlan köpek cinsi. 4/ Güzel kokulu bir ka- vun cinsi. 5/ “O yer” an- lamõnda kullanõlan söz- cük... Eklembacaklõlarõn ve kabuklularõn örtene- ğini oluşturan organik madde. 6/ Refik Halit Karay’õn mizah yazõla- rõnda kullandõğõ ad... İlkel benlik. 7/ Dürüst, iyi ahlaklõ... Bağõşlama. 8/ Gemileri, farklõ iki su düzeyinin birin- den öbürüne aşõrmak için yapõlmõş ara havuz... Hava- ii kökenli ve üzeri rengârenk çiçekli bir çeşit yazlõk göm- lek. 9/ “Dost, metres” anlamõnda argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir toplantõ, oturum, soruşturma sonunda imzalanan belge. 2/ Kimi balõklarõn iste kurutularak yapõlan pastõr- masõ. 3/ İlaç... Çok iğneli uzun balõk oltasõ. 4/ Boğaz ya da bademciklere yerleşen ve anjin türü hastalõklara ne- den olan mikrop... Platin elementinin simgesi. 5/ Açõ ölç- meye ya da çizmeye yarayan araç... Bir renk. 6/ Cezayir’de doğan bir müzik türü... Dört Halife’nin sonuncusu. 7/ İç sõkõntõsõ... “Güzelliğin --- par’etmez/Bu bendeki aşk ol- masa” (Âşõk Veysel). 8/ Kõzõl tüylü bir kuş... ABD’nin bir eyaleti. 9/ Çayõn etkin maddesi... Afrika’da bir ülke. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A L E N D E R İ İ B İ Ş O T E L P A Y E T A N A A L A K E V H A N E E R T E I S K O R U D İ N T A B A K İ D A M T A T U V E Z N İ A H E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear