Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 24 MAYIS 2010 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
BAŞBAKAN, Kılıçdaroğlu’nun Kurultay nutkunu
“fakir edebiyatı” olarak nitelendirdi. Bir bakıma,
doğru; nitekim CHP’nin yeni Genel Başkanı da,
adaylığını açıklarken, en çok yoksullukla işsizlik
üzerinde duracağını söylemişti. Söylevdeki büyükçe
bir bölümün kimilerinde böyle bir izlenim yarattığı
yadsınamaz. Belki, “havuzlu villa” sözünün sık sık
yinelenmesinden kalkarak, bazı sözleri “zengin
düşmanlığı” diye etiketlendirenler de çıkacaktır.
Ama, Bayan Thatcher’dan beri dünyada,
Özal’dan beri de Türkiye’de uygulanan ekonomik
ve sosyal politikaların yoksulu daha yoksul, varlıklıyı
daha varlıklı yaptığı yadsınabilir mi? “Fakirlik
edebiyatı” denen şeyin dikâlâsı, yoksulluğu iyice
abarttıktan sonra ardından “sadaka ekonomisi”ne
geçerek torbalarla kömür, un, pirinç dağıtmak ve
insanları zenginleşmeye doğru yöneltmenin yolunu
da devlet parasıyla alınmış buzdolabını yoksul
evlere taşıtmakta aramak değil midir?
Sosyal güvenlik bürokrasisinden gelen bir
politikacının halk kitlelerini kazanmak için
kampanya açarken bu konuyla işe başlaması
herhalde pek yanlış sayılamaz. Hele aynı kişi
ülkedeki yoksulluğun, temel nedeni olmasa da,
önemli nedenlerinden biri olarak yolsuzlukları, kamu
parasının yasadışı yollardan yenmesini, ihale
dalaverelerini ve peşkeşleri, göstermişse.
Üstelik, özellikle Güneydoğu’daki
özelleştirmelerin ve hatta madencilik, besin ve tütün
sanayii gibi alanlardaki kamu işletmelerinin
düpedüz kapatılması yüzünden işsizliğin, dolayısıyla
yoksulluğun arttığını bilenler, Kılıçdaroğlu’nun,
“Güneydoğu’da özelleştirme yapmayacağız”
sözlerinde doğru bir politikanın ipucunu sezmemiş
olabilirler mi?
Aynı şey, “mayınlı arazinin topraksız köylüye
toprak dağıtımı”nda kullanılması biçimindeki siyasal
vaatle ilgili olarak da söylenemez mi?
Yoksulluktan söz ettikten sonra hedef olarak bu
tür somut adımları sıralamak da mı fakirlik edebiyatı
sayılır?
Bu aşamada bile belirtmek gerekir ki, ulusal
birikimi arttırmayı, karma ekonominin yaratacağı
sinerjiyle kalkınma yatırımlarını canlandırmayı,
araştırma-geliştirme teşvikleriyle teknolojik
sıçramayı, maden cevherlerini uç ürünlere
dönüştürmeyi hedeflemeyen bir “sosyal
demokrasi”nin Türkiye gibi bir ülkede yetersiz
kalacağı kabul edilmelidir. Gelişmiş Batı ülkelerinde
radikal sosyalizmin tepkisi biçiminde ortaya konan
sosyal demokrasi, toplumdaki dengesizlikleri
giderici yönleri yanında planlı ve disiplinli karma
ekonomi politikalarıyla tamamlanmadıkça yetersiz
bir lüks olarak kalmaya mahkûmdur.
CHP, iktidar olabilmek için sosyal demokrasi
söylemleriyle yetinmenin ötesine geçmek ve
kalkınmacı devrimciliğini ortaya koymak zorundadır.
A
KP’nin yanlõş özel-
leştirme politikasõnõ
eleştirerek TEKEL iş-
çileri ile dayanõşma
sergilemek, işsizliği,
güvencesiz istihdamõ protesto etmek
amacõ ile işçi ve memur konfede-
rasyonlarõnõn üç ay öncesinden 26
Mayõs’ta yapmayõ kararlaştõrdõğõ
genel grev eylemi, Türk-İş’in tutu-
mu yüzünden gene etkisiz ve eksik
bir uygulama olarak kalacaktõr. Bu-
na neden olarak 1 Mayõs töreninde
işçilerin Türk-İş Genel Başkanõ’na
gösterdiği olumsuz tavõr gerekçe ya-
põlmaktadõr.
Bunun dõşõnda genel grevin ya-
sadõşõ olduğu, bu nedenle katõlan-
larõn ve karar verenlerin yargõlan-
masõnõ öne süren görüşler de bu
olumsuz tutuma neden olarak gös-
terilmektedir. Acaba genel grev
gerçekten yasadõşõ mõ? Bu konuya
açõklõk getirilmesi gerek.
Her şeyden önce genel grev - si-
yasi grev ayõrõmõ üzerinde durmak
gerek. Bilindiği gibi grev, toplu iş
sözleşmesi düzeninin bir yaptõrõm
aracõdõr ve amacõ sendikalarõn top-
lu görüşme masasõnda dile getirdi-
ği ve işverene kabul ettiremediği is-
teklerini üretimi durdurarak işverene
kabul ettirme sürecini ifade eder.
Grev genel olarak işyeri ve işletme
ölçeklidir. O işyerinde veya işlet-
mede çalõşanlarõn yeni ekonomik ve
sosyal haklar edinmesine odaklanõr.
Grevin hedefi işverendir. Oysa ge-
nel grev veya siyasi grevin hede-
finde siyasi iktidar vardõr.
Siyasi grev yasama organõnõ ve-
ya hükümeti yeni bir politika uy-
gulamaya, yeni bir karar almaya ve-
ya bir karar almaktan kaçõnmaya
zorlamak amacõ ile yapõlan grevdir.
Muhatap siyasi otoritedir ve siya-
sette bir yön değişikliğini amaçlar.
Siyasi grevlerin protesto yönü ağõr
basar.
Siyasi grevlerde çalõşanlar işçi sõ-
fatõ ile değil, yurttaş sõfatõ ile eyle-
me katõlõr. Çalõşanlar yurttaş olarak,
çalõşanlar dõşõndaki sosyal kat-
manlar da halk olarak açõk, dolay-
sõz ve aktif olarak sesini duyurma
çabasõnõ sergiler.(1) Siyasi grevler
siyasi otoritenin politika değişikli-
ğini istemi yanõnda bazen hükü-
metin istifasõnõ da neden olabilir.
Genel grev çalõşanlarõn mesleki,
ekonomik ve sosyal isteklerinin
gerçekleştirilmesini sağlama ama-
cõ ile yaptõklarõ grevdir. Burada
muhatap hükümettir ve yapõlan
grev bir toplusözleşme sürecinin so-
nucu değildir. Genel grevin elbette
bir siyasal açõlõmõ vardõr ama mes-
leki boyutu ağõr basan bir eylemdir.
Gene grevi bu dar boyutu ile de-
ğerlendirip hukuken korunmasõ ge-
reken bir eylem türü olarak kabul et-
mek gerekir.
Uluslararasõ Çalõşma Örgütü
(ILO) denetim organlarõ olan Uz-
manlar Komisyonu ile Özgürlükler
Komitesi bu konuda üye hükümet-
lere yol gösteren temel politikalar
oluşturmuşlardõr. Buna göre işçiler
kendilerini doğrudan etkileyecek
ekonomik ve sosyal politika ted-
birleri hakkõnda görüşlerini des-
teklemek üzere greve başvurabilir-
ler. Özellikle istihdam, sosyal ko-
ruma ve yaşam koşullarõ çalõşanla-
rõ doğrudan ilgilendiren konulardõr.
Grev salt işçilerin ve sendikalarõn
bizzat taraf olduğu toplu iş uyuş-
mazlõklarõ ile sõnõrlõ tutulamaz. Hü-
kümetin ekonomik ve sosyal poli-
tikalarõna karşõ protesto grevlerine
cevaz verilmelidir. Bu konuda ge-
tirilecek yasak, sendika özgürlüğü-
nün ciddi ihlalidir.(2)
Son anayasa değişikliği paketi bu
konuda çok önemli bir yaklaşõm ser-
gilemiş ve anayasanõn 54. madde-
sinin 7. fõkrasõnõ metinden çõkar-
mõştõr. Bu fõkra siyasi amaçlõ grev
yanõnda başkaca grev ve benzeri ey-
lemleri yasaklamakta idi. Bu deği-
şikliğin ILO’nun görüşüne uygun ve
doğru olduğunu söyleyebiliriz. Bu
yasak ve buna ilişkin cezai hü-
kümler henüz 2822 sayõlõ yasanõn
25. ve 73-74. maddelerinde muha-
faza edilmektedir, fakat yasa hük-
münün anayasal dayanağõ, eğer re-
ferandumda onay alõrsa kalkmõş
olacaktõr.
Öyleyse bundan böyle ülkemizde
yapõlacak genel grevler yasaldõr ve
konfederasyonlar bu konuda rahat-
ça karar alabilir ve çalõşanlar bu
grevlere gönül huzuru ile katõlabi-
lirler. Buradaki tek sorun, konfe-
derasyonlarõn bir genel grev kara-
rõ alõp alamayacaklarõ ve eğer alõr-
larsa bunu adam gibi uygulayõp
uygulayamayacaklarõ noktasõnda
düğümlenmektedir.
Bilindiği gibi Türk-İş ve bazõ
konfederasyonlar daha önce 4 Şu-
bat 2010 tarihinde TEKEL işçileri-
nin taleplerini hükümete kabul et-
tirebilmek için Sõhhiye Meyda-
nõ’nda son derece başarõsõz ve sen-
dikalarõn gücüne yakõşmayan bir ge-
nel grev uygulamasõ yapmõşlardõ.
Ne hükümet ne de toplum bu grev-
den etkilenmedi, varlõğõndan bile ha-
berdar olmadõ. Şimdi 26 Mayõs’ta
yapõlmasõ altõ konfederasyonca ka-
rara bağlanmõş olan bir genel grev
kararõ masadadõr ve bu karar kon-
federasyonlarõ ve Türk-İş Başkan-
lar Kurulu üyelerini zorlamaktadõr.
Türk-İş bu kararõ yumuşatmak, baş-
ka bir niteliğe büründürmek ve
açõkça hükümete karşõ bir tavõr içi-
ne girmekten kaçõnmak istemekte-
dir.
Sendika özgürlüğü sadece hükü-
metler tarafõndan değil, bazen sen-
dika yöneticileri tarafõndan da kõ-
sõtlanabilir. Sendikalarõn hükümet-
ten, siyasi partilerden ve işveren-
lerden bağõmsõz olarak varlõklarõnõ
sürdürmeleri asõldõr. Ancak o zaman
özgür olabilirler. Böyle davranma-
yõp güçlenmek için hükümetlerin
gölgesine sõğõndõklarõ an hem sen-
dikalarõn özgürlüğünü yok etmiş,
hem de biat sendikacõlõğõnõ başlat-
mõş olurlar.
Özellikle Türk-İş’in tabanõ bu
olumsuz gelişmeleri dikkatle izle-
mektedir. TEKEL işçilerinin 1 Ni-
san Ankara eyleminde Türk-İş Ge-
nel Merkezi’nin işçilere karşõ polis
korumasõ altõna aldõrõlmasõ, 1 Ma-
yõs’ta Taksim Meydanõ’nda Türk-
İş Başkanõ’nõn konuşturulmamasõ ve
onun AKM’ye sõğõnmaya mecbur
edilişi, işçi hareketimiz açõsõndan
unutulmamasõ gereken gerçeklerdir.
Çalõşanlarõn çok önemli sorunla-
rõna bu hükümet hiçbir çözüm ge-
tirememiştir. İşsizlik büyümekte,
sendika üyesi olanlar için iş gü-
vencesi yok olmakta, kayõt dõşõ ça-
lõşma, taşeronluk yaygõnlaşmakta,
iş mahkemeleri çok yavaş işle-
mektedir. 4/C bir kõlõç gibi kamu ça-
lõşanlarõnõn başõnõn üstünde dur-
maktadõr. Bugün ülkemizde mesleki
motifleri ağõr basan bir genel grev
uygulamasõ için tüm koşullar vardõr.
Başta Türk-İş olmak üzere tüm
konfederasyonlar, biat sendikacõlõ-
ğõnõn özgür Türk sendikacõlõğõnõn
sonu olacağõnõ bilmeli ve gereken
kararlarõ alõp sendika üyeliğinin
kutsal disiplini ile sesini hükümete
duyurmalõdõr.
1 - Prof. Dr. Melda Sur, Siyasi
Grev, Çalõşma ve Toplum, 2009/4,
s. 12, 2- Ibid., s. 24
Genel Grev Yasaldõr
Dr. Engin ÜNSAL Tek Gõda İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Fakir Edebiyatı
K
afamõ dinlendirmek için
izlediğim tek dizi olan
NCIS’te, eski bir deniz
piyadesi topçu astsubayõ olan
özel ajan Leroy Jethro Gibbs’in
bir patlama sonucunda silinen
son 15 yõlõn anõlarõnõ tekrar
hatõrlama süreci anlatõlõyordu.
Orada bir askerin, vatanõ ve
ulusu için eşini ve kõzõnõ
kaybetmek dahil, çektiği acõlarõn
çok dokunaklõ bir anlatõmõ vardõ.
Hatõrlama sürecinde belleğini
toparlayabilmesi için hastanede
yanõna getirilen eski
komutanõyla olan ilişkileri,
kendisini hâlâ deniz
piyadesinde sanmasõ,
elindeki tõraş bõçağõ ile
yüzü yanmõş olmasõna
rağmen saçlarõna tekrar
nizami tõraş ölçüleri verme
çabasõ, son on beş yõlda
politikacõlarõn ülkesini
içine sürüklediği talihsiz
olaylarõ yavaş yavaş baştan
öğrenirken hissettiği acõ ve
isyan duygusu...
Bunlarõ seyrederken
ülkemde son zamanlarda
bazõ çevrelerin
askerlerimize karşõ
tutunduğu tavõr ve şu anda
uydurma, düzmece
olduğunu her gün çeşitli
kaynaklardan öğrendiğimiz
nedenlerle, ordu
mensuplarõmõzõn hapse
atõlmalarõnõ düşündüm.
1968-1972 yazlarõnda Hava
Kuvvetlerimizin bağrõnda
geçirdiğim yaşamõmõn en
güzel günleri de gözümün
önünden geçti. Eğer
yaşamõmda küçücük bir
başarõm varsa, onun büyük
bir kõsmõnõ bana o yazlar
esnasõnda verilen muhtelif
terbiye ve alõşkanlõklara
borçlu olduğumu
hatõrladõm. İyi
alõşkanlõklarõmõn çoğunu
orada edindim, ileride
birkaç kere hayatõmõ
kurtaran, “tehdit ne tür ve
hızda olursa olsun paniğe
kapılmama” dersini orada
aldõm. Özetle beni adam
ettiğini sandõğõm, bana
zaman zaman kendi
ailemden de yakõn olan
Türk ordusunun
mensuplarõna yapõlanlar
karşõsõndaki çaresizliğim,
genellikle neşe içinde
seyrettiğim dizide astsubay
Gibbs’in kişisel trajedisini
seyrederken ağlamaya
başladõm.
Sivilin, askerin ruh halini
anlamasõ çok zordur,
sanõrõm mümkün bile
değildir. Bir yedek
subaylõk, veya birkaç aylõk
erlik, asker ruhunu bir
sivile gerçek derinliği ile
öğretemez. Onu bilebilmek
için insanõn yaşamõnõ
orduya adamak kararõnõ
hayatõnda bir kez vermiş
olmasõ gerekir.
Sevgili okuyucularõm, bu
ne demektir bilir misiniz?
Yaşamõnõzõ orduya adamak
demek, içinde yaşadõğõnõz
toplum uğruna sizce en değerli
olabilecek her şeyden tamamen
fedakârlõk etmeye karar vermek
demektir. Ordunun sahibi
millettir. “Millet” çeşitli tarih
dilimlerinde ve çeşitli yönetim
rejiimlerinde detayda başka
başka tanõmlanabilecek, ülkü
birliği olan bir insan
topluluğudur. Bir yerde, büyük
bir ailedir. Asker bu toplumun
her bireyini tanõyamaz. Ama tek
tek bireylerini tanõmasõna imkân
olmayan milletinin o
tanõyamayacağõ bireylerinin
emniyeti, sağlõğõ, namusu,
haysiyeti, refahõ, keyfi ve tüm
bunlarõn olmazsa olmazõ özgür
ve onurlu yaşamlarõ için kendi en
değerli varlõklarõndan
vazgeçmeye yemin eder.
Askerin ruh hali
Tüm eğitimi ona bu yeminini
unutturmayacak ve onun
gereklerini yerine getirecek ruh
halini pekiştirecek ve becerilerini
arttõracak şekilde düzenlenir ve
verilir. Asker tüm yaşamõnda
kendi kişisel özgürlüğünü sizin,
benim, onun bunun özgürlük ve
emniyeti için feda eder. Bunu
yaparken, eşini, çocuklarõnõ,
anasõnõ, babasõnõ, ihmal eder.
Asker çocuklarõyla konuşunuz.
Pek çoğu, babalarõ hayatta olsa
bile esasen babasõz
büyüdüklerini size
söyleyeceklerdir. Her asker ailesi
babalarõnõn gözünde ikinci
sevgili durumunda olduğunu bilir
ve bunu onurla kabullenir.
Asker bunu yaparken beklediği
tek karşõlõk vatanõnõn ve
milletinin emniyette olduğundan
emin olmaktan ibarettir. Her
yaptõğõnõn o anda bizlerin
hoşnutluğunu
kazanmayabileceğinin
bilincindedir. O, milletinin
geçici sitemlerine bile hazõrdõr,
yeter ki yaptõklarõ milletini
korusun ve kollasõn. Bazen
kendi üstlerinin kararlarõ da
onu hoşnut etmeyebilir,
ama emre koşulsuz itaat
askerin yerine getirmeye
yeminli olduğu görevini
yapabilmesinin olmazsa olmaz
koşuludur. Her asker mezarõna
“görevini en iyi şekilde
yapabildiği” inancõyla
gitmek ister.
Sevgili okuyucularõm: Burada
birkaç satõra sõğdõrmaya
çalõştõğõm asker yaşamõnõn ne
denli zor olduğunu düşünebiliyor
musunuz? Ne dünyanõn en
dolgun maaşlarõ, ne insanlõğõn
yarattõğõ en parlak lüks, ne de
tasavvur edilebilecek en yüksek
mevki, bir insanõ bu kadar
fedakârlõğõ bir ömür boyu
sürdürmeye ikna edebilir. Onu
yapabilecek tek şey gerçek vatan
ve millet aşkõ ve bireyin kendine
saygõsõdõr. Bu hislerin biyolojik
temelleri olsa da, askerin
hissiyatõ ancak çok çetin akõlcõ
bir muhasebe sonucunda
oluşturulabilir.
Asker de insandır
hatasız olmaz
İleri rütbelerdeki
komutanlarõmõz deneyimli
askerlerdir. Başlarõna her geleni
değerlendirebilecek hazõrlõk ve
donanõma sahiptirler. Ancak yeni
mezun teğmenlere, astsubay
çavuşlara, genç uzmanlara
yapõlan her haksõzlõk onlara
tahmin bile edemeyeceğimiz
kadar acõ çektirir ve hiçbir acõ o
yaşlarda tüm değer sisteminizin
altüst olmasõ kadar sizi derinden
yaralayamaz. Haksõz yere bir
insana bu kadar büyük bir acõyõ
çektirmek ise hiç kimsenin,
hiçbir nedenle hakkõ olamaz. Ben
bu tür haberleri her duyduğumda
onlarõn hissettiklerine inandõğõm
acõlar yüreğimi dağlõyor ve beni
derin bir ruhsal çöküşe itiyor, ne
yapacağõmõ bilemiyorum. Hele
bir yabancõ dergide çõkan “Türk
ordusu yenildi” ibaresini
okumak, asla doğru olmadõğõnõ
bile bile bana, “Keşke bunu bir
yabancı yayın organında
okuyacağıma daha önce
ölseydim” dedirtti. Bunun
yazõlmasõna neden olanlara
kalbimin en derin köşelerinden
lanet ettim.
Asker de bir insandõr ve elbette
kusursuz değildir, hatasõz
olamaz. Ama aziz yurttaşlarõm,
tanõdõğõm, duyduğum veya
okuduğum en az kusurlu, en az
yanlõş yapan insanlarõ saymam
istense, inanõn,
sayabileceklerimin birkaç
istisnasõ dõşõnda hepsi askerdir.
Türk milleti kendi emniyeti ve
rahatõ için, her şeyinden
fedakârlõk etmeye hazõr olan
askerine yapõlan haksõz
incitmeleri sineye çekebilecek
bir millet değildir. Pek çok kötü
özelliğimiz olabilir, ama alçak
ve nankör bir millet olduğumuzu
sanmõyorum. Şehit cenazelerinde
öyle olmadõğõmõzõ tekrar tekrar
görüyorum. Haksõzlõklar
karşõsõnda gõk demeden
oturursak, tarih hakkõmõzda ne
karar verir ve sonumuz ne olur
iyi düşünelim.
Hiç kimse, hiçbir güç, bizleri
bu kadar rezil bir duruma
düşürecek kadar korkutmuş
olamaz, korkutamaz.
Askerimiz...
A.M. Celal ŞENGÖR
Bugün ülkemizde mesleki motifleri ağõr basan bir genel grev uygulamasõ
için tüm koşullar vardõr. Başta Türk-İş olmak üzere tüm konfederasyonlar,
biat sendikacõlõğõnõn özgür Türk sendikacõlõğõnõn sonu olacağõnõ
bilmeli ve gereken kararlarõ alõp sendika üyeliğinin kutsal disiplini ile sesini
hükümete duyurmalõdõr.
mumtazsoysal@gmail.com