25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 NİSAN 2010 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL 23 Nisan Neşesi PENCERE Esintiler... Padişah attan düşmüş, boyun kemikleri birbirine geçmiş, kafası fil gibi gövdesine gömülmüş, başını sağa sola çeviremez, ancak gövdesiyle birlikte bir o yana, bir bu yana dönermiş. Hekimler çaresiz kalmışlar; ama, deniz ötesinden biri gelmiş, padişahı iyileştirmiş. İyileştikten sonra padişah hekimin suratına bakmamış, ne zaman görse, başını öte yana çevirmiş. Hekim üzülmüş, saraydan ayrılırken demiş ki: - Eğer bu vefasız sultanı iyileştirmesem, yüzünü benden çeviremezdi. İyilik et, denize at!.. Diyarbakırlı bir zengin, ramazanda azık dağıtmak istemiş, Bağlar Mahallesi’nde başlayan erzak dağıtımında yüzlerce yoksul birbirine girmiş... Belki televizyonda izlemişsinizdir; birbirini dirsekleyen, iten, kakan, ezilen, çiğnenen, ayaklar altında kalan, çoluk çocuk, ihtiyar, genç, kadın ve erkeğin hali yürekler acısıydı, bir ekmek için insanlar birbirini yiyordu. 21’inci yüzyıla 3 kaldı.. Utanılacak durumdayız. Şirazlı Şeyh Sadi anlatıyor: Padişahın sarayında bir çavuş varmış, evine ekmek getirmekte zahmet çekermiş. Bir gün karısı demiş ki: - Mübarek adam, haydi kalk, padişahın mutfağına git, çocuklara yiyecek getir. Çavuş: - Hanım bugün sarayda mutfak soğuktur, yemek pişmez... - Neden?.. - Padişah oruçludur. Kadın başını önüne eğmiş, yoksulluktan gönlü yaralıyken içinden konuşmuş: - Demek ki padişahın iftarı, çocuklarıma bayram olacak... Sadi diyor ki: “Oruç tutmayıp da iyilik yapan, paraya düşkünleşip on iki ay oruç tutandan daha iyidir. Ancak bir fakire kuşluk yemeği veren kişi oruç tutabilir. Yiyeceğini kendinden kısıp kendi yiyenden ne hayır gelir!.. Halvete çekilen düşleri, küfür ile dini birbirine karıştırır. Su da parlaktır ayna da; ama ikisinin parlaklığı ayrıdır.” Devlet zenginden vergi alamayıp yüksek faizle borç alıyor, zengin tefecilikle besleniyor, yoksul açlıktan ne yapacağını şaşırıyor; böyle bir ülkede, din yerine dinciliğin ağır basmasına şaşılır mı!.. Ne hallere düştük?.. Birisi yolda yürüyen bilgenin ensesine tokat atmış, bilge dönüp bakmış, tokadı atan adam utanmış: - Seni, demiş, kâfir sanmıştım. Bilge gömleğini çıkarıp kendisine tokat atan adama bağışlayınca herif: - Bana armağan değil, af gerekir... Bilge: - Sana ne kadar teşekkür etsem azdır, çünkü senin zannettiğin kişi çıkmadım... Şeyh Sadi diyor ki: “Aynaya karşı iç çekip ah edersen, ayna buğulanır, iyi göstermez olur. Her gece başkasının sofrasında mum olana pervane olma!.. Yerden güller bitmesine şaşma... Düşün ki bu toprağa nice gül endamlılar gömülmüştür. Bahçıvan ‘ah, bu yıl hurma meyve tutacak mı?’ diye titrer; kafasız, buğday ekmeden harman yığmak kuruntusunu taşır.” Öyleyse buğday ek!.. Arpa ekersen darı çıkmaz, dinci ekersen cinci çıkar, softa ekersen yobaz çıkar, çıkarların çıkmazında debelenirken her sakallıyı şeyh, her sarıklıyı hoca sanıp imam nikâhıyla besmelesiz yatağa girersen yalnız ayakların değil, zamirin de yorgandan dışarı çıkar... (19 Ocak 1997 tarihli yazısı) C umhuriyetle yaşõt olan Çocuk Bayramõ’nõn bu yõl 87. yõlõnõ kutluyoruz. Cumhuriyetin ilk yõlla- rõnda oluşturulan modernleşme ve çağdaşlaşma projesi içerisinde çocuklarõn da ayrõ bir yeri vardõ şüphesiz. Bu anlayõş çocuğun toplumun bir bileşeni olarak birey olduğunun bilincine varmasõnõ, gelecek kuşağõ oluşturacak bire- yin sağlõklõ gelişiminin gereklili- ğini önemle savunmuş ve bu an- layõşõn bir göstergesi olarak dün- yada bir ilke imza atõlarak Ulusal Egemenlik Bayramõ Çocuk Bay- ramõ ile birleştirilmişti. Yine Cumhuriyet’in ilk yõlla- rõnda hedef olarak ortaya konulan modernleşme çabalarõnõn bir uzantõsõ olarak, çocuğa tanõnan ve toplumun gündemine taşõnmasõ- nõ sağlayan bu atõlõm, eğitim ve kültürel, sanatsal imkânlar teşvik edilmişti. Her çocuğun modern araç-gereç ve yöntemlerde aldõğõ yeni eğitim, tiyatro, bale, müzik, spor gibi çocuğun yaratõcõlõğõnõ geliştireceği alanlarla desteklenmişti. Çocuk hakları Cumhuriyet’in ilk yõllarõnda oluşturulan çocuğun bir birey olarak sağlõklõ gelişimini öngören bu yaklaşõm, dünyada yõllar son- ra yankõ bulabildi ve Çocuk Hak- larõ Evrensel Bildirgesi 20 Kasõm 1959’da Bileşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edildi. Çocuk Haklarõ Evrensel Bildirgesi daha iyi bir yaşam kalitesi için özgür- lük içinde toplumsal gelişimi he- defleyerek, çocuğun birey olarak haklarõnõ tanõmlamaktadõr. Başta aile içi şiddet olmak üze- re çocuk istismarlarõnõn arttõğõ ve çocuğun birey olduğunun unu- tularak, onlarõn “uslu” çocuk ka- lõbõna sokulmaya çalõşõldõğõ gü- nümüz dünyasõnda yaşanan eko- nomik krizler, toplumsal yozlaş- malar, siyasi gerilimler, özelleş- tirme ile birlikte gelen temel hak- lardan yoksunlaşmalar, çocuğun sağlõklõ gelişimini, dolayõsõyla toplumsal gelişimi de etkiliyor. Bu anlamda Çocuk Haklarõ Ev- rensel Bildirgesi’ni tekrar gözden geçirmekte yarar var. Bildirgede çocuğun “fiziksel, zihinsel, ah- laki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenme- yecek şekilde yetişmesi”, “genel kültür ve yeteneklerini, birey- sel karar verme gücü, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu geliş- tirecek ve topluma yararlı bir üye olmasını sağlayacak eği- tim hakkı”, “çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun olanakları ile gerekli tıb- bi bakım sağlanması” gibi ge- reklilikleri yer alõyor. Çocuk işçiler Peki, bugün Türkiye’de ço- cuklarõn birey olarak haklarõ ne çerçevede değerlendiriliyor? Üzü- lerek belirtmek gerekir ki kanunen suç teşkil etmesine rağmen ağõr koşullarda çalõşan çocuk işçilerin sayõsõ, sokak çocuklarõnõn sayõsõ hiç de azõmsanacak bir boyutta değil. Gelir durumu düşük olan aile- lerde yetişen çocuklar beslenme, barõnma, dinlenme, oyun ve eği- Çankaya’da Bütün Çocuklar Barõş İçerisinde Büyüyor... H. Ali ULUSOY Başkan Yardõmcõsõ/Mimar Başta aile içi şiddet olmak üzere çocuk istismarlarõnõn arttõğõ ve çocuğun birey olduğunun unutularak, onlarõn “uslu” çocuk kalõbõna sokulmaya çalõşõldõğõ günümüz dünyasõnda yaşanan ekonomik krizler, toplumsal yozlaşmalar, siyasi gerilimler, özelleştirme ile birlikte gelen temel haklardan yoksunlaşmalar, çocuğun sağlõklõ gelişimini, dolayõsõyla toplumsal gelişimi de etkiliyor. BUGÜN 23 Nisan, neşe doluyor insan. Yalnız ilkokul çocukları olarak değil, sorunlarla bunalan, ülke ufkuna bakarak karamsarlaşan koskoca insanlar olarak da 23 Nisan’ı düşününce içlerine neşe dolmaz mı insanların? Bir bakıma “bayramların anası” o değil midir? Mustafa Kemal Paşa denen, ama politik dehası askerliğinden de büyük olan o “mucize adam”, Anadolu’yu şöyle bir dolaşıp Ankara’ya gelerek 23 Nisan’la işe başlamasıydı, 30 Ağustos’lar, 29 Ekim’ler olur muydu? Hatta şimdi bütün Ramazan ve Kurban bayramlarını Anadolu’da kutlamaya devam edebilen “Müslüman Türkler”den hiç eser kalır mıydı ortalıkta? 23 Nisan, Küçük Asya İslamlığının ve Türklüğünün yok olma kıyısından döndükleri tarihtir. Böyle olduğu için, şu günlerde cumhuriyetin anayasal düzenlemeleri üzerinde ipsiz sapsız tartışmalarla birbirimizi yemek yerine, 23 Nisan’la başlayan oluşumlar zincirini göz önünde bulundurarak onu koparmadan daha ileriye götürmeye çalışmak çok daha akıllıca bir yol olabilirdi. Çöken imparatorluğun yıkıntılarından bir cumhuriyet yaratmayı aklına koyan Paşa, istiklal mücadelesini bir “Kumandanlar Komitesi”yle yürütmek yerine Millet Meclisi’yle işe başlamışsa bunun bir hikmeti olmalıydı. Yalnız işgalci İngilizlerin dağıttığı Osmanlı Mebusan Meclisi’ni İstanbul’dan bozkır Ankara’sına taşımaktan mı ibaretti o hikmet? “Nâzır”ların Padişah’ca nasbedildiği bir düzenden “vekil”lerin önce teker teker, sonra da “Heyet-i Vekile” olarak Millet Meclisi’nce seçildiği bir sisteme geçişle başlayan bir gidiş, Meclis üstünlüğüne dayalı 1924 Anayasası’ndan geçerek, düşe kalka, 1961 Anayasası’nın klasik parlamenter sistemine kadar gelebilmişti. O sisteme eklenen Anayasa Mahkemesi denetimi, parlamentarizmin darbelerle yıkılmadan ayakta kalması ve tutarlı bir çizginin sürdürülmesi için değil midir? Böylesine anlamlı bir çizgiyle gelen siyasal gelişmeyi bırakıp akıl almaz bir sıçramayla başkanlık sistemine atlamak, yaklaşık yarım yüzyıldır devletin başına geçenlerden bir kısmının zihnini kurcalayıp durmuştur. Dinmeyen bir hırsın daha fazla kudrete susaması mı? Yoksa, gelişmesini tamamlamamış bir ülkeyi daha iyi yönetebilmek için “güçlü yürütme” kurma hevesi mi? Bu hevese kapılanlar bilmezler ki asıl güçlü yürütme, başkanlık sisteminden değil, ancak iyi uygulanmış bir parlamenter sistemden çıkar. Genel oydan gelen Meclis’e dayalı hükümetin yanına yine genel oyca seçilmiş bir devlet başkanı koydunuz mu, yanlış rekabetlere ve gereksiz gerilimlere açık bir sistem kurmuş olursunuz. Hele bu iki yürütme organı değişik siyasal eğilimleri temsil ediyorlarsa, yürütme büsbütün kilitlenmiş olmuyor mu? “Millî irade” diye Meclis’i dillerinden düşürmeyenler aynı iradeyi temsil edecek kişiye yürütmeyi vermekle şizofrenik bir duruma düşmüş olmazlar mı? mumtazsoysal@gmail.com tim gibi temel haklardan mahrum olarak yaşõyor ya da bu konularda kõ- sõtlõ imkânlarla “hayat mücadelesi” sürdürü- yorlar. Gelir durumu yüksek olan ailelerin çocuklarõ ise okul-ev- dershane üçgeninden çõ- kamadan, bireysel hak- larõndan bihaber yaşa- maya devam ediyorlar. Bu tablo içerisinde biz yetişkinlere düşen görev, çocuğun temel haklarõnõ sağladõktan sonra, özgüvenleri ye- rinde bireyler olarak ye- tiştirecek, yaratõcõlõkla- rõnõ ortaya çõkaran, on- larõn renkli dünyalarõnõ, kalõplar içindeki sõnõr- larõmõzõ genişletmeye yardõmcõ olacak şekilde teşvik eden yöntemler geliştirmektir. Çankaya Belediyesi, son dönemlerde oluşan sosyal adaletsizlikleri en aza indiren, her ço- cuğun yararlanabilece- ği ve özellikle yoksul mahallelerde yoğunla- şan, etüt, sanatsal et- kinlikler, kent içi gezi- ler, müze gezileri, atöl- ye çalõşmalarõ, yaz okul- larõ, 3-6 yaş çocuklara yönelik masal odalarõ çalõşmalarõnõ, Toplum- sal Dayanõşma Mer- kezlerinde çocuklarõn her hakkõnõ yeniden te- sis etmek üzere, orga- nize etmektedir. Yüzlerce çocuğun okulöncesi eğitim gör- düğü kreşler, çocuk ko- rolarõ, çocuklarõn yal- nõzca temel haklarõnda yaşanan adaletsizliği ortadan kaldõrmaya yö- nelik değil, aynõ za- manda çocuklarõn geniş bir toplumun parçasõ olarak kişisel gelişim- lerini, kültür, sanat ve bilimle sosyal ortam- larda karşõlamaya yö- nelik projelerdir. Şüphesiz çocuğa yö- nelik çalõşmalarõn art- masõ gerekmektedir. Ancak önce biz yetişkin bireyler çocuklarõmõza temel haklarõnõ suna- bilmeli, sonra da birey olarak çocuğun verdiği kararlara saygõ göste- rebilmeliyiz. Unutmayalõm ki ço- cuklar hem ülke hem de kent demokrasisinin en önemli bileşenleri ol- malõdõrlar. Tüm çocuklarõnõn din, dil, õrk, renk, cin- siyet, milliyet, mülki- yet, siyasi, sosyal sõnõf ayrõmõ yapõlmaksõzõn tüm haklardan yarar- landõğõ bir dünya ya- ratmak dileğiyle 23 Ni- san Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramõmõz kutlu olsun.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear