25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Çocuk Aldatmaca Obama seçildiğinde elbette çok sevinmişti. Bu arada, ağzına tat veren o malum mağduriyet siyasetini bu kez de farklı biçimde dile getirmeden de edememişti:“Biz de bir tür zenciyiz!..” Obama ne de olsa Müslüman babanın çocuğu. Bir adı da Hüseyin olduğuna göre teşbihte sakınca yoktu. Aksine ona benzemekte, hatta onun gibi olmakta bile sayısız fayda vardı. Öyle anlaşılıyor ki bizimki, önümüzdeki dönem için iyice “Obama’lığa soyunacak!”... Zaten Milli Görüş gömleğini çıkardıktan sonra belli ki kendisini biraz çıplak hissediyor… Geçen gün, Amerika’daki gibi bir başkanlık sistemi istediğini ilan etmesi bundan. Bu isteği, TBMM’de günlerdir, Tayyip Bey’in gönlüne göre anayasa çıkarmak için perişan olan uykulu AKP’lileri sevince boğdu. Gözlerini ovuşturarak sessiz birer çığlık attılar:- Yaşasın Amerikan Başkanlık Sistemi! - Tam bize göre!.. Muhteremler, eyaletlere yani bir tür bağımsız devletçiklere dayalı bu sistemde, bunların başındaki valileri, emniyet müdürlerini halkın seçtiği bu rejimde ülkemizin başına neler geleceğinden de kendilerini bekleyen tehlikelerden de belli ki habersizler. ABD’de Temsilciler Meclisi üyeleri, yani milletvekilleri her 2 yılda bir seçime gidiyorlar. Tayyip Bey önündeki 10 yılları garantiye almak için rejim değişikliği yapmaya yönelmiş durumda. Bu işin taşeronluğunu verdiği sayın AKP milletvekilleri ise başlarına geleceklerden habersiz, ona alkış tutuyor. Halk TV’de her cumartesi öğle üzere 11’de gazeteci Sabri Duransoy ile Medya Çivisi adlı bir programdayız. Medya ile siyaset aslında et-tırnak gibi. Programda çivisi çıkan medyadan ziyade, çivisi çıkan siyaseti konuşuyoruz. İktidarın anayasayı göz boyama maddeleri ile doldurduğu, haftalar öncesinden belliydi. Maksat, yüksek yargı kadrolarını ele geçirecek olan maddelerinin perdelenmesi. Bunu gizlemek üzere toplusözleşmelerden emeklilerin de yararlandırılması yetmiyormuş gibi çocuklar bile istismar edildi. Çocuklara yönelik (cinsel) şiddetin önlenmesi, çocukların korunması gibi maddeler araya serpiştirildi. Çocukların korunmasıyla ilgili zaten yürürlükte birçok yasa vardı. Ayrıca bu alanda birçok uluslararası antlaşma TBMM’de onaylanmış ve anayasa hükmü kazanmıştı. Ama olsun. Çocuklar konusu, halkın anayasaya toptan “evet” demesi için en büyük güvenceydi. Bunu sağlamanın en sağlam yolu da ortalığa çocukların cinsel istismarıyla ilgili üzeri küllenmiş haberler sürülmesiydi. Medya Çivisi’ni doğrulamak için mi nedir, çok uzun zamandan beri sürüp giden çocuklara yönelik birçok rezalet ortaya döküldü. Siirt’te birçok kişinin uzun süreden beri bildiği ilkokul öğrencisi küçük kızlara tecavüz kepazeliği aniden gündeme oturdu. Bir yatılı bölge okulunda aşçıbaşının aylardan beri 13 yaşındaki bir kız öğrenciyi akşamları kendi evine götürdüğü haberi ajanslara yansıdı. Bu kepazelikler anayasada çocuklarla ilgili hükümler olmamasından mı kaynaklanıyor, yoksa rastgele doldurulan milli eğitim, eğitim ve kamu kadrolarından mı? Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Kutlu olsun diyemeyeceklerimiz arasında dün Ankara’da 10 gün önce açılan bir inşaat çukuruna düşüp boğulan iki küçük çocuğumuz var. Elinden kaçırdığı balonunun peşinde koşarken düştüğü o çukurun kapatılması için anayasa değişikliğine mi ihtiyaç var? Yoksa yargıyı, yürütmeyi, yasamayı elinde toplamak için gözünü karartan, o da yetmiyormuş gibi gözünü Amerikan Başkanı gibi olmaya diken, çırpınan bu kafadan kurtulmaya mı? MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin doğuşunun “90.” yılı. TBMM artık “90” yaşında. Bir ülkenin doğuşunun, kuruluşunun sonu sıfırla biten tarihlerdeki anmalarında, daha bir anlamlı, daha bir yaygın, özellikle de “halk”la yoğun bir “bütünleşme” içinde kutlamak gelenekselleşmiştir. TBMM Başkanlığı ise “90. Yıl” kutlamalarına, ilk ve ortaöğretim öğrencileriyle yapılan Meclis oturumu, “kompozisyon yarışması” ve üyeleri arasında yapılan “spor etkinlikleri”yle başladı. Milletvekilleri birkaç gün “top” peşinde koştular; raket salladılar, ok attılar; silah kullandılar. Silahla hedef vurmada birincilik, ikincilik, üçüncülük de AKP milletvekillerinin oldu. Bu başarıyı AKP’nin halka “90. Yıl” armağanı olarak kabullenip, yürekten kutlarız. TRT’den izlenen, öğrencilerle ilgili etkinlikte de “81” ilin gençlik temsilcilerinin Meclis’te, 90. yılla ilgili bir oturumu canlandırma sırasında, sonrasında yaptıkları konuşmalarda “Atatürk”ü hiç anmamaları üzüntü vericiydi. Ama bu gençleri suçlayamayız. Çünkü 90 yıl önce Atatürk’ün kurduğu Meclis’te onlara seslenen AKP’li TBMM Başkanı M. A. Şahin de öyle yaptı. Ne var ki, “Başkan Şahin” de haklı(!). Çünkü “23 Nisan 1920” günü de içinde olmak üzere, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin nasıl kurulduğunu anlatan, Atatürk’ün yapıtı “Nutuk”, Ergenekon iddianamesinde “suç” delilleri arasında yer alıyor. Bu durumda “Nutuk”un yazarı “Atatürk” de, Ergenekon “suçlu”larından biri olmuyor mu? Dolayısiyle “Başkan Şahin” yerden göğe haklı; bilmem siz ne dersiniz? İyi de, “Nutuk”a “suç” delilleri arasında yer veren iddianameyi yazan kimler? “Atatürk”ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin “Cumhuriyet savcıları”... Yoksa öyle değil mi? Yoksa “Nutuk”u hiç okumamışlar mı? Yoksa -daha kötüsü- okudukları halde yine “suç” delili olarak mı algılamışlar? Böyleyse çok “kaygı” verici bir durum... Ne ki, ne “Nutuk” ne de “yazar”ı. “Silivri”de de sahipsiz değildi. “9 Nisan” günkü duruşmada, tutuklu Teğmen M. Ali Çelebi “Nutuk”u sahiplendi. “Nutuk’ta terör yok!”. “Nutuk’ta darbe yok!” diyordu; yani Nutuk’tan “Korkmayın!” demeye getiriyordu. Uzun uzun Nutuk’un içeriğine değinerek anlamını anlattı Tğm. Çelebi. Eğer bu duruşmada iddianameyi yazan “savcı” görevliyse, umarım candan dinlemiştir... Böylece Nutuk’u, dolayısiyle Atatürk’ü de korumuş oluyordu bu genç asker; ama Atatürk’ün bu ünlü yapıtına “başta” sahip çıkması gerekenler, O’nun kalıtı (mirası) partinin ilgilileri ortalarda yoktular. Oysa bu duruşmaların havasını “solumak”; sıcağı sıcağına kendini sorgulananların “yerine” koymak; adaletin uygulanışını görmek, duymak, “duyumsamak”; izleyicilerin yer yer, tutuklularınkini aşan “isyan”ını elle tutmak, bu tarihsel davayı “değerlendirmek” bakımından kesinlikle “gerekir” diye düşünmekten insan kendini alamıyor. Sanırım bu görüş doğrultusundaydı Balbay ile Özkan’ın “çağrı”ları da; “Tanık olun!” diyorlar. “Basın”la ilgili olanlar, özellikle gazeteciler, “köşe” yazarları, yorumcular, muhabirler, “yönetici”ler, v.ö.’ler bu “çağrı”yı duymalılar. “Tanık” olmayı, yani “yaşamayı” -hiç olmazsa bir kez- kesinlikle denemeliler... Her duruşmada insan, bir değil birkaç olayla karşı karşıya geliyor, yaşıyor çoğu kez. “9 Nisan” günkü duruşmada, “görüşme”ye ayrılan arada, Balbay ile Şükran Soner konuşuyorlardı. Hemen yanlarında, benimle görüşmek isteyenlerle birlikteydim. Ama Balbay’ın yüreği “kopar”casına, yüreğini sanki Ş. Soner’in eline koyarcasına yaptığı konuşmaya dayanamadım; yanlarına gittim. Olayı ilk kez duyuyordum. Konu, mahkeme salonunu dolduran Cumhuriyet “okur”larınca da duyulmuştu. Her biri, bulabildikleri kâğıtlara Balbay’a “destek”lerini bildirmede yarışıyorlardı. Bu pusulaları, Balbay’a ileten görevli (mübaşir) adeta yetişemiyordu. Görevliye ulaştırmak üzere bana verilen bir pusulada: “Sevgili Balbay, hem kendin hem Cumhuriyet adına yargılanıyorsun, hem kendini, hem gazeteni savunuyorsun. Yanındayız” diyordu bu okur. Bunları umarım saklıyordur Balbay. 90. Yılda Ülkeden Bir Görünüm m.velidedeoglu@hotmail.com 23 NİSAN 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 23 Nisan: Kutlu Egemenlik Bayramı! Tenezzül Necati Cebe: “Recep’in başkanlık sistemi istediği söyleniyor. İnanmam; padişahlık varsa başkanlığa tenezzül etmez!” Diyanet Hamza Saykan: “Diyanet, KİT olacakmış. Yakında özelleştirme kapsamına alınıp Yahudi işadamlarına satılırsa şaşmam!” Balon Gülfatma Carlık: “Recep, ‘Türkiye’nin ekonomisi büyüyor’ diyor. Balon da şişirdikçe büyüyor!” YağmurDeniz 91 yıl sonra ecnebileri memnun etmek ERMENİLER, yarın 24 Nisan’ı “Soykırım Bayramı” olarak kutlayacak! 1919’da işgal kuvvetlerini memnun etmek için Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey, Ermeni soykırımı savıyla İstanbul Beyazıt Meydanı’nda idam edilmişti. Ayşe Meral, 91 yıl sonrasını anlatıyor: “Bugün yine şahsi çıkarlarını ecnebilerin çıkarları ile birleştirenler neler yapıyor bakalım: Kurtuluş Savaşımızı ve Mustafa Kemal Atatürk'ü soykırım suçlusu olarak mahkûm etmek isteyen emperyalistlerin ‘Ermeni soykırımı’ yalanına karşı, ‘Soykırım yapmadık vatanımızı savunduk’ diyen İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Kemal Bey’e atılan iftiralar gibi düzmece tertiplerle Silivri’de esir tutulmaktadır. Yurtsever aydınlar, bilim adamları, gazeteciler Silivri’de esirdir. Emperyalizmin beslediği teröre ve Kıbrıs’tan gösterdiği tehdide karşı vatan savunması veren komutanlarımız, Ergenekon ve Balyoz gibi tertiplerle, kimliği meçhul(!) imzasız mektuplar, itirafçı adlı iftiracı terörist tanıklıkları ile hapishanelerde esir tutulmaktadır. Cumhuriyetin başsavcısı, ecnebinin Türkiye’ye biçtiği Ilımlı İslam Devleti için hapse atılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti şeyhlerin, dervişlerin ve müritlerin ülkesi yapılmaktadır. 91 yıl sonra milletin gözü önünde yine ecnebiler memnun edilmektedir.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ANAYASA Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkemenin 48. kuruluş yıldönümünde dün Anıtkabir’i ziyaret etmiş ve özel deftere geçen yıl yazdıklarını hem de geçen yılın tarihiyle yeniden yazmış! Dalgınlık mı? Ciddiyetsizlik mi? Bizimkisi taklit olsun; 23 Nisan 2008 tarihli yazımızı tekrarlayalım: Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan. Yalan. Kocaman bir yalan. Ama yine de al sana, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı! Ulusalcılık, kurulmakta olan yeni dünya düzenine yönelik bir tehdit olarak polis kayıtlarına geçirilmiş. Ulusalcılar terörist sınıfına sokulmuş ve hükümet emir vermiş, polis suçüstü yakalamak üzere ulusalcıları izliyor. Ulusal değerler ayaklar altına alınmış, paspas gibi çiğneniyor. Ulusal varlıklar küresel sermayeye peşkeş çekilmiş, işbirlikçilerle birlikte yağmalanarak satılıyor. Egemenlik bir yanda Allah’ın olmuş, öte yandan Amerika Birleşik Devletleri’nin. Oval Ofis’te ne kadar delik varsa özenle kapatılmış, süpürgeler tavan arasına kaldırılmış, kullanılacak olanlar orta malı yapılmış. Bundan güzel bayram mı olur; vur patlasın, çal oynasın. Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa Komiserliği, Avrupa Şeyi, Avrupa Beyi becerebildiği kadar kendi egemenliğini kurmuş. Avrupa her türlü siparişe açık; bildiri üstüne bildiri yazılıyor; rapor üzerine rapor düzenleniyor. Siparişi verenler de milleti temsil edenler; egemenliği millet adına kullananlar. Kullan kullanabildiğin kadar! Delikler tıkandığı, süpürgeler tavan arasına kaldırıldığı için artık ne yargıyı tanıyorlar ne hukukun üstünlüğünü; ağızlarında demokrasi sakızı, geviş getirircesine şakada şukada çiğniyorlar. Neymiş? Ulusal. Neymiş? Egemenlik. Yalana bak! Sen git çocukları kandır! Adı zaten Çocuk Bayramı... Çocuklar ise ya Kuran kursunda ya tarikat yurdunda. Anımsayacaksınız, adamın biri çok üzülmüştü hani ve 23 Nisan geldiğinde, bu üzüntüsünü çocuklara nasıl anlatacağını bilemiyordu. İşte 23 Nisan geldi. Çareyi, çocuk diye kazık kadar bir adamı maskot yapmakta bulmuşlar. Karşılıklı oturur dertleşirler artık! - Gel birader, bu bayramın adını değiştirelim. Bundan böyle adı Uluslararası Ergenlik ve Her Aileye En Az Üç Çocuk Bayramı olsun. - Size de zaten bu yakışır! (Not: İki yıl öncesine göre 23 Nisan’da tek değişiklik, Kutlu Doğum Haftası’nın öne çıkarılması oldu.) Tekrar KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Derebeylikte, kendisine itaat edi- len efendi. 2/ Ya- nağõn alt kõsmõ... “Vurgun, kazanç” anlamõnda argo sözcük. 3/ Sazõn en ince ses veren teli... Nikel elementinin simgesi... Azer- baycan’õn plaka imi. 4/ Gümüşbalõ- ğõ. 5/ Bolluk, varlõk ve rahatlõk içinde yaşa- ma... İnce deri ya da ince kabuk. 6/ Emirler, buy- ruklar. 7/ Başka bir za- mana bõrakmak. 8/ Olum- suzluk belirten bir önek... Bir soru sözü... Yankõ. 9/ Birini başkasõna karşõ kõş- kõrtma... Büyük bir ün ka- zanmõş sinema ya da mü- zik sanatçõsõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğumun doğal olmadõğõ durumlarda karõn ve dölya- tağõnõn kesilerek bebeğin alõnmasõ. 2/ Bir çokluğu oluş- turan varlõklarõn her biri... Sergen. 3/ Tunceli ve Erzin- can yöresine özgü, sarõmsaklõ ayran ya da yoğurtla ya- põlan ve “Babukko” da denilen hamur yemeği. 4/ İla- ve... İri gövdeli ve büyük yapraklõ bir bitki. 5/ Sofrada kul- lanõlan sahan altlõğõ. 6/ Buğday tanesinin olgunlaşmõş içi... Kuzu sesi. 7/ Japon lirik dramõ... Gidiş. 8/ Bir nota... Zey- tine benzer meyvesi sakõz gibi çiğnenen bir palmiye tü- rü. 9/ Bir çekim aygõtõna takõlan ve görüntüyü sõnõrlamaya, kimi zaman da ayarlamaya yarayan düzenek... İyice ya- narak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçasõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E S K İ M O A K S P O R B A B A K O C A B A Ş V İ R A D E U R A M B E K A R E T O B A A N S A A Ş U R A S A B R E S S A M K A V A T A M E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear