23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
PERİHAN ERGUN Hak arama direnişlerini 77 gün, gece, gündüz yurtlarından yuvalarından uzak kalarak Ankara’nın dondurucu kışında yıldırmalara aldırmaksızın azimle sürdürerek 4/C uygulamasındaki hukuksuzluğu durdurmayı Danıştay’ın da onayıyla başaran TEKEL işçilerinin direnişini candan kutluyorum. Bunun ülke sorunlarının çözülmesinde herkese örnek olmasını da ummak istiyorum. Mart başında bu mutluluğu yaşarken bugünkü yazımda onları nasıl ve hangi yollarla izleyeceğimizi konu etmeyi amaçlamışken, haftanın gündemi, yürek ve kafaları altüst etti. TSK, yargı ve demokrasinin olmazsa olmaz öğesi basını susturma salvoları... Neler oluyor, sorularını, neler yapılmalıya üzüntüyle çevirdi. Toplumun aklı erenlerince gerçekdışı olduğuna inanılan hayali darbe senaryoları, hukuktaki masumiyet kurallarını ezip geçerek gözetimleri bile gerekmeyen kişileri yargısız infazlarla tutuklamalara çevrildi. Büyük bir savunman olduğuna inandığım, deneyimleri ve hukuk bilgileriyle çevresindeki hukukçulara örnek olan Av. Turgut Kazan, müvekkili Erzincan Başsavcısı’nın iddianamesi yazılmadan tutuklanmasının dışında genel uygulamaların açık seçik yanlışlıklarını hepimizin anlayacağı biçimde ekranlardan dile getirdi. Kaçması, kanıtlanamamış delilleri karartması mümkün olmayan kişilere bu işlemlerin reva görülmesini kınadı. İşte bunun en açık örneğini Ergenekon davasının Silivri tutuk yerinde parti başkanlarını, ilim adamlarını, basında yıllarca emeklerine saygı duyulan gazeteci- yazarları, askerleri, bu arada uzun süreli tutuklamalarda yaşamlarını yitirenleri, ölümcül hastalıklara yakalananların acılı dramını üzüntüyle izliyoruz. Bu haksız uygulamaları yapanların -eğer varsa- vicdanları hiç sızlamıyor mu? Bunlar işgalci düşman orduları mı? Bu işlemlere içte ve dışta Atatürk’ün ulusuna armağan ettiği vatanı, cumhuriyeti, Lozan Antlaşması’nı hâlâ kabullenemeyen ABD ile içlerine sindiremeden imzalamak zorunda olanların Oh!.. çektiklerini görmüyorlar mı? 4 Mart 1915’teki savaş koşullarını Ermeni soykırımı olarak tanımlayan tasarının ABD Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komitesi’nde yarım saatlik toplantının komite başkanınca haksız şekilde uzatılarak türlü entrikalarla 22’ye 23 oyla aleyhimize sonuçlandırılması da bunun canlı örneği değil mi? O yıllar Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın parçalanışıyla istilacılara karşı ölüm kalım çatışması verdiğimiz, kardeşin kardeşi, dostun dostu ayırt edemeden çırpınışlar içinde kırıp geçtiği günlerdi. Bunları yaşayıp gören Hinzorili (Erzincan’ın köyü) bir dededen dinlediklerime göre; köyleri Ermeni komşularıyla beraberlik, sevgi ve huzur içinde hatta evlenip barklandıkları bir yerken topraklarımızı gasp etmek isteyen başta Ruslar olmak üzere onlarla birlikte Fransızların onlara Ermeni Taşnak cemiyetini kurdurarak kardeşçe yaşayanları birbirlerine düşürüp kırdırmalarını Ermenilerle birlikte kendi yakınlarının da kayıplara uğratıldığını örnekleyerek anlatmıştı. Doğuyu dolaştığım yıllarda benimle yola çıkan Erzincanlı - ki Burgazada’daki komşularımızın çoğunluğu o yörelidir- öğrencimden beni çıkışı çok zor olan köye götürmesini istedim. Hâlâ orada yaşayan Kürt asıllı Alevi akrabalarından da ikramları olan ayranla yufka ekmeği yerken, bu acılı yaşantılarını tekrar dinledim. Osmanlı’nın hoşgörüsüyle Talat Paşa’nın Ermenilerin bu karşılıklı savaşta kırılmalarını önlemek için çıkarttığı göç kararıyla o günün koşullarında kendiliğinden doğan acıların soykırım olarak isimlendirilmesı tarihi gerçekleri kanıtlayan arşivleri görmemekten ve bilgisizliklerinden kaynaklanmaktadır. Bir düzmece daha; Balyoz darbe tertibi. Tarikatları gündeme alıp takibe kalkışan Erzincan Başsavcısı Cihaner’in suçlanması yetmedi. Yanına bir de 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk de ekleniverdi. Ne hikmetse 2010 kış tatbikatında izlediğimiz binlerce asker, zırhlı araçlar, tanklar, ağır ateşli silahlar yetmemiş, gizli şahit eski askerden sözde darbe yapılması için tabancalar getirmesi istenmiş. Bir suçu da Alevi köylerine okul yapmasıymış! Ayıptır beyler ayıp, bu denli alçalmayın!.. Sevgili Balbay gazetecilik göreviyle bir yıldır yeni doğan çocuğunu doyasıya sevip kucaklayamadan, suçunun da ne olduğunu öğrenemeden davanın sanığı durumunda Silivri’de tutuluyor. Canım niye şaşırıyorsunuz? Suçu belli! Atatürk’ü ve Cumhuriyetini çok sevmesi!.. CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com TEKEL İşçilerinin Örnek Zaferi... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 9 MART 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Eksantrik Zekai Buluç: “Sözde soykırım tasarısının ABD’de kabulü, Dışişleri Bakanlığı’ndaki ‘eksen kayması’ sonucu değil eksantrikleşmenin sonucudur!” Kurtul Şefik Alan: “Borç batağındaki Yunanistan’a adaları sat kurtul diyen AB bize de yıllardır Kıbrıs’ı ver kurtul demiyor mu?” Enkaz Hamza Saykan: “Haiti’den dönen kurtarma ekibi Çankaya Köşkü’ne çıkmış. Nafile; kurtaramazlar!” Orduyu karargâhta teslim almak! ABD’NİN Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’in, askerin geri çekilmesi gerektiğini bildirmesinin ne anlama geldiğini İstanbul Barosu Genel Sekreteri avukat Hüseyin Özbek anlatıyor: “Sıra, her gün bir yenisi ortaya atılarak darbe enflasyonunun tavan yaptığı bir sürecin toz dumanı dağılmadan ordunun işini bitirmeye gelmiştir. Halkın ortak gurur simgesinin ortaçağda toplum dışına itilip ölüme terk edilen vebalı, bir lanet simgesine dönüşmesine yönelik psikolojik kampanya ısrarla sürdürülmektedir. Ordunun yenilgi ve suçluluk psikozu içinde kışlasına kapatıldığı, halkın bitmez tükenmez darbe planlarıyla şaşkınlaştırıldığı dış destekli kampanyanın içerde yeterli kitle desteği bulması halinde planlanan yasal düzenlemeler peş peşe gelecektir. Karargâhta teslim alınıp kışlaya kapatılmış, savaş gücünü, özgüvenini kaybetmiş, içerde saygınlığı dışarıda caydırıcılığı kalmamış bir ordu iç ve dış dinamiklerin nihai arzusudur. Ege’de, Akdeniz’de, Kıbrıs’ta çıkarılacak oldubittilerde TSK deniz unsurlarının, ülkenin belirlenmiş yörelerinde başlatılacak etnik kalkışmalarda TSK kara unsurlarının görevlerini yapamayacak ölçüde uyuşturulması, narkozlanması aşamasına geldik mi dersiniz?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” MUSTAFA ve Nefes filmleri gibi sol gösterip sağ çakan bir kara propaganda filmi daha: Veda. Eski solculardan Ömer Zülfü Livaneli’nin “eser”ini Aziz Naci Doğan yorumluyor: “ÖZL’nin ‘Yapılmış ilk Atatürk filmidir’ tafrasıyla kotardığı Veda filmine gittim ve vasatın bir hayli altında, sönük, coşkusuz, sade suya tirit bir ‘eser’le karşılaştım. Dahası, tarih gerçeklerine bağlılık gibi bir kaygısı bulunmayan, ama kerameti kendinden menkul bir ‘eser’di bu. 120 dakikalık filmde Milli Mücadele yok, cepheler yok, tek bir Meclis sahnesi yok, devrimler yok. Buna karşılık neler mi var? Söyleyeyim: Atatürk’ün çocukluğu ve ilk gençliği adı altında fazlasıyla kurmaca bölümler. Oyuncu Dolunay Soysert’in kötü Zübeyde Hanım yorumu; Atatürk rolünde hiç inandırıcı olamayan ve karateye benzeyen tuhaf figürlerle sözde zeybek oynayan oyuncu Sinan Tuzcu. Neredeyse Ata’dan daha baskın bir karakter olarak gösterilmiş bir Salih Bozok rolünde çok yapay kalmış olan oyuncu Serhat Kılıç. Ben yerine ‘ban’ diyen bozuk diksiyonuyla Latife Hanım rolünü karikatürleştirmiş Ezgi Mola. Fikriye Hanım karakterini içselleştirememiş Özge Özpirinçci. Kazım Karabekir rolünde zerre kadar gerçeklik duygusu vermeyen şair Sunay Akın ve Atatürk’ün son dönemlerini canlandırma iddiasıyla ortalarda dolaşan Burhan Güven... Filmin bir yerinde ÖZL, Salih Bozok’a, bugünün iktidarına destek kabilinden ‘Bu topraklarda bir zamanlar Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Ermeni’si, Yahudi’si hep bir arada barış içinde yaşardı. Ama artık maalesef’ dedirtiyor ki adı da dili de belli olan bir ulus devleti kurmuş devrimcilerin söyleyeceği söz müdür bu? Sevgili Mustafa Kemal Paşa’sına ‘Mustafa Abi’ diye seslenen bir Fikriye Hanım mı istersiniz yoksa Çankaya Köşkü’ne Paşa’sını görmeye gelmiş Fikriye Hanım’ı neredeyse tekme tokat kovan bir Yaver Rüsuhi Bey mi? Latife Hanım’ın ‘Arkadaşların bitti şimdi de askerlerle mi dostluk ediyorsun’ çıkışı karşısında hemen oracıkta kalp krizi geçiren Gazi Mustafa Kemal Paşa mı? Güvenli hiçbir kaynakta rastlanmamış, zücaciye dükkânına girmiş fil sahneleri perdede birer birer akıyor! ÖZL’nin ‘72 milyon varsa 72 milyon da Atatürk algılaması vardır’ kalıp sözüne tek bir yanıt verilebilir ancak: Hadi canım sen de!” Veda SESSİZ SEDASIZ (!) Gül’ün uçağında içki içilirmiş. Babasının uçağında mı! YağmurDeniz GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Panellerde Söylenmeyenler! Ben artık sabrımı kaybettim! Güya ülkenin durumunun tartışıldığı platformların yüzde doksanında Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek siyasi durumu gündeme gelemediği için, bu yazıları lütfen dikkatle okuyun! Bu ülkenin, siyaset yapmanın “olmazsa olmaz” şartlarını belirleyen bir anayasası ve Siyasal Partiler Kanunu vardır. Bu yasalara göre Türkiye tartışılmaz şekilde laik ve demokratik hukuk devletidir. Siyasete dini karıştırmak tamamen anayasa ve kanunlara aykırıdır. Ama şu işe bakın ki, her gün iç ve dış basında, ülkemizdeki iktidardan “İslamcı hükümet” diye söz ediliyor! Ve iktidar partisinin “antilaik faaliyetlerin odağı” olduğu, hakkında açılan kapatma davasından sonra en yüksek organ olan Anayasa Mahkemesi tarafından saptanmış! Peki her gün “hak, hukuk ve demokrasi”den söz edenler, ülkenin tamamen illegal şekilde, yasa ve demokratik teamüllere karşı, siyasal İslam batağına çekildiğini görmezden gelerek, yalnız “Ergenekon savcılarına” destek veren içeriksiz avukatlıklara geçtikleri zaman kimse onlara “ana konu”yu hatırlatmayacak mı? Sürekli gündeme gelen malum kesimin papağan gibi tekrarladığı görüş şudur: “Efendim, demokratik sağlıklı bir yapıya kavuşmak için, siyasetin her kanalından militarizmin, yani askerlerin tamamen çıkması lazımdır. Yoksa sivil ve demokrat bir rejime geçilemez. AKP ülkede askerlerin vesayetini tasfiye ederek tam demokrasiye sancılı da olsa bir geçiş süreci sağlamaktadır.” Bu görüşün tutarlılık omurgası sakattır. Siyasal ortamın tamamen sivil bir partinin iktidarına bırakılmış olmasıyla, o ülkenin rejiminin demokrat olması arasında hiçbir bağlantı yoktur. Şöyle ki, “sivil” bir tek parti yönetimi, askerlerin hiç karışmadığı (veya tamamının hapiste olduğu!) bir ülkede, yargı mensuplarını kendi görüşünden kesimler arasından seçip atayarak, medyayı tehdit ve mali baskılarla muhalefet edemez duruma düşürerek, ülkenin doğal yaşam tarzını sözde “muhafazakâr” baskılar altına alıp, ifade özgürlüğü, sendikal haklar, sanat, eğlence, alkol ve erotizmi her yerde gizli ya da açık düşman haline getirerek, muhalefet partileri hakkında olmadık yöntemlerle (Demokrat Parti iktidarının 1960 devrimi öncesi yaptığı gibi) şaibeler yaratıp onları yok etme yoluna giderek demokrasiye darbe vurabilir. Bunun da ötesinde halk, aydınlar ve sivil toplumun büyük çoğunluğunu da (sahi öyle bir güç vardı faşizme geçmeden önce, hatırlayanınız var mı?) dinleme, polis baskınları ve yıldırıcı davalar ile susturup, ülkeyi toptan antidemokrat bir faşizmin ateşine geri dönüş ve seçimle iktidarı bırakma yollarını imha ederek bilinçli olarak atabilir. Şimdi böyle bir ortamın adı “sivil ve demokratik” olabilir mi? Bu mantığa -tarikat gazetecileri hariç- değil kargalar, karıncalar bile yüksek sesle güler! Yaşanan ve pek analiz edilmeyen gerçek, AKP’nin demokrasiyi toptan ortadan kaldırma operasyonuna karşı, tepki verme ihtimali olan her odağın önünün kesilmesi ve bu partinin denetimsiz kalarak tek partilik sivil (!) faşizm rejimine geçişin önünün tamamen açılmasıdır! TSK maddi manevi olarak, yürütülen psikolojik savaşla zaten devre dışı kalmış, varlığıyla yokluğu bir olan konuma geriletilmiştir. Anayasa Mahkemesi, önerilen değişikliklerle ister üye yapısı değiştirilerek, ister parti kapatma hakkı neredeyse elinden alınıp yok edilerek, bu konuda işleyemez hale dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Keza HSYK’nin yapısında parlamentonun keyfine göre şekillenmesinin istenmesi aynı senaryonun parçasıdır. Medya, sivil toplum ve hatta muhalefet partileri de tamamen direnç hakları yok edilmek istenen odaklar haline getirilirse, geriye Erdoğan’ın tarif ettiği, tüm zerreleriyle tek kişiye teslim edilmiş zavallı bir ülke dışında ne kalacak söyler misiniz? İşte “demokrasi” diye size yutturulmaya çalışılan uçuruma düşüş senaryosunun, ancak bu haftaya sığan özeti sevgili dostlarım... bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Köy ihtiyar he- yetinin başõ; muhtar. 2/ Takõm... Kalõpta pişen bir tür meyveli pasta. 3/ Leyleğe benzer bir kuş. 4/ Âşõk olmaktan du- yulan korku. 5/ Bir soru sözü... Güreşte bir oyun... “ --- sa- kallõ pir koca / Bile- mez hali nice / Emek vermesin hac- ca / Bir gönül yõktõ ise” (Yunus Emre). 6/ Bir no- ta... Tropikal bölgelerde yetişen ve yumrularõ besin olarak kullanõlan bir bitki. 7/ Alan Parker tarafõndan filme de aktarõlan ünlü bir müzikal... Letonya’nõn pa- ra birimi. 8/ Kadõnlarõn omuzlarõnõ örtmek için kul- landõklarõ geniş atkõ... Av- rupa’da bir başkent. 9/ Üflemeli bir çalgõ... Bir kimsenin ya da topluluğun başkalarõnda bõraktõğõ izlenim. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ok atan, okçu. 2/ Tropikal Afrika’da yetişen ve parlak odunu mobilyacõlõkta kullanõlan bir ağaç... Bir ilimiz. 3/ Art- vin’in Yusufeli ilçesinde, Türkiye’nin en yüksek rakõmlõ şelalesi... Ağ şeklindeki örgü. 4/ Boksta vurulan bir yum- ruk çeşidi. 5/ Özel bir cam kap içinde likör, şarap ve mey- ve suyu karõştõrõlarak hazõrlanan bir içki... Bir haber ajan- sõnõn kõsa yazõlõşõ. 6/ Şefkat, merhamet... Boru sesi. 7/ Franz Kafka’nõn bir romanõ... Bilgin. 8/ Şarkõ, türkü... Anado- lu’nun kõrsal kesiminde erkekler arasõnda düzenlenen yâ- ren toplantõlarõna verilen ad. 9/ Örme işleri. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A Z A S K E R A B İ Y E Ş A M V İ Y A D Ü K A U R A A R A N Ç Ş N İ T E L İ K U S M İ M N A M U T A F P O R O M S A V A F E L E K İ Y A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear