23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
K itaplar Adası M.8A0İKA8UNKARA 18 Mart 1915 Ca- nakkale deniz zaferinin üze- rinden doksan beş yıl geçti. 0 tarihte milliye- ti, dini, cinsiye- ti, yaşı, okurya- zarlık durumu, konumu, dü- şüncesi ne olur- sa olsun tüm Türkiye, ulusal- lık hamurunun da ilk kez karıl- dığı ortak pay- da çerçevesin- de bir araya gelmişti: yurt- severlik... Dok- san beş yıl son- ra bu kez işçiler bir araya geldi. Sağcısı solcusu, Türk'ü Kürt'ü, kadını erkeği, türbanlısı başı açığı... Bu kez sınıfşallık bilin- cinin karıldığı bir ortak payda söz konusuydu teknede... On- lar, yani Tekel işçileri yalın ama görkemli bir yanarca ha- linde bu gerçe- ği göstermişti işte bize. çadır- lar şimdilik sö- külmüş de ol- sa... Ataol Beh- ramoğlu, ulusal şair kimliğiyle işçilerin yanın- da yer almış, simgesel an- lamda onların ölüm orucuna katılmış, Anka- ranın Sakarya kıyılarından tüm dünyaya tek bir dizenin şiirini yollamıştı sanki: "Dünya- nın bütün işçi- leri birleşin!" Ayılana roman, bayılana öykü Behramoğlu'nun nefes alıyormuşuz gibi aramızda gezinen, sonra kaldırıp ayağa, bizi birbirimize kenet- leyen, tek yumruk haline getiren şiirleri bir "öncü şa- irlik" niteliği yüklüyor elbette ona. Bir "eylemli şairlik" de denebilir buna. Nitekim Haluk Çetin'le birlikte şiir- türkü kol kolalığındaki yürüyüşleri de buna eklenebi- lir. Tekel işçileri için sanatın her alanından pek çok in- san bu direnişe destek verdi gerçekte, ruhça onlara katıldı, onların yanında yer aldı. Ama Ataol Behra- moğlu, söz konusu tutumuyla bu evrensel kardeşli- ğin binlerce yıllık tarihıne eklemlenen şair olarak da halkada yerini aldı. Gözlemlerinin, deneyimlerinin ışığında, "Tekel işçi- lerinin direnişi sırasında ortaya çıkan gerçeklerden biri emekçi örgütlenmesinin önemi ise, öteki gerçek kapitalizmin acımasız yüzü olmuştur," (6.3.2010) der- ken o, bu gerçeği vurguladı. Mustafa Sönmez de bir "Tekel dersi" olarak şunu dile getirdi: "öğrendi(k) ki, emek-sermaye mücadele- sinde, sınıf, Kürt-Türk aynmını bırakıp kaynaşıyor." "Hep vizyonda kalacak filmin adı...: Sınıf Mücadele- si..." (6.3.2010) Bunların ardından Ergin Yıldızoğlu da, "Faşizm amacına ulaştığı için çöktü. 'Komünizm' ise ulaşa- madığı için..." (8.3.10) deyiverdi. Demek ki Çanakkale direnişinin ardından yüzyıl sonra bu kunt gerçekliği bir kez daha kavramış ol- duk; turnusola dönüşen Tekel işçileri direnişiyle... BİR LOKMA EKMEK BİR YUDUM SU BİR SAYFA ÖYKÜ Ne var ki Tekel işçılerinin esnafla ilişkileri basına yansıdı da bu kardeşlerimiz ne okur, hangi oyunu, fil- mi izler, müziği dinler gibisinden konularda sağlıklı bir bilgiye ulaşılamadı... Sonra bizlerin, milyon mil- yon insanın işçilerin, emekçilerin yaşamını odaklayan şiir, öykü, roman olarak neleri okuduğumuz da konu- şulmadı hiç. öyle ya, hayat bir direniş, yaşamda ekmek, su bü- yük anlam taşıyor elbette, sonra bannma vb... Ama okuma eylemini bunlann dışında tutmanın olanağı var mı? Dünya yazını da bizim yazınımız da emekçilerin, ezilenlerin, işçilerle köylülerin, yoksullann yaşamın- dan kesitler aktaran, sonra bu insanlann örgütlenme- lerini, bu bağlamdaki kavgalannı anlatan, anlatmanın ötesine geçerek bunları soyutlayımlarla, dönüştü- rümlerle yapıtlara dönüştüren pek çok verim örne- ğiyle bezeli. Saymaya kalksak kimbilir nice yapıt çıkar ortaya. Kim, buna özgülenmiş bir yazınsal çetele vermeye kalksa, bu doğrultuda verimlenmiş krtaplan, yazarla- nnı sıralamaya çalışsa korkanm hep eksik kalacaktır liste. Yine de bütün dönemlerden alnının akıyla çıkarak günümüze ulanmış kimi şairierin, yazariann adları anılabilir elbette... Ben şuracıkta Maksim Gorki ile Nâzım Hikmet'in adlarını anayım, varın siz sıralayın gerisini... Diyeceğim görkemliyapıtlaıia bu alanda doruk oluşturmuş yazıncıları anmak bile bir dolu adı alt alta sıralamak anlamına gelecektir herhalde. Ama biz, emekçilerin, hak savaşımı verip direnen işçile- rin yanında bu konuya özgü- lenmiş yazınsal yapıtlann da direnişlerin parçası olduğunu kabullenerek bu olguya bak- maya çalışalım... Birgrevi şi- irden, alın terini, emeği öykü- den, yaşam savaşımını ro- mandan, egemenlerin bu yönde çevirdiği dolapları sah- ne oyunundan ayırmanın ola- nağı var mı? Genelde hayatın çeşitli ev- relerinde dünyaya, olup biten- lere bakışımızda, kendi yaşa- mımız içindeki oluntularda, başkalarıyla çekişmemizde, kendimizle hesaplaşmamızda kitap okumak, bir lokma ek- mek, bir yudum su anlamına gelmiyor mu? Herhangi entelektüel ya da aydın için ne anlama geliyor- sa okumak, işçi emekçi için de bunun anlamı aynı. Bir yol açıcı kitap, her kitap için söylenebilir bu. Seçi- lecek kitap değişebilir kişiden kişiye; sözgelimi ente- lektüelle aydının okumak için seçtiği kitaplan işçiyle emekçi, işçiyle emekçinin seçtiklerini entelektüel, ay- dın seçmeyebilir ne gam... Ancak bu alana özgülenmiş verimler konusunda her kesimin az çok bir okuma edimini deneylemiş ol- masını beklemek de hakkımız... Nitekim sıradan okur da sayılsanız emek dünyasına, işçi sınıfına bakı- şınızı dennleştırebilmek için bu alana özgülenip ve- rimlenmiş şiir, öykü, roman vb. yapıtlan okuyarak ge- liştirmez mi ufkunuzu? EKMEK SU KADAR AZİZ BİR EDİM: OKUMAK... Daha önceki "Kitaplar Adası" yazılannın bir ikisin- de böylesi kitaplar üzerinde durmuştum. Özellikle Abdullah Baştürk adına gerçekleştirilen "İşçi öyküleri Yarışması"nda yayımlanmaya değer bulunan öyküle- rin yer aldığı seçkilerden ne denli söz edilse yeridir bana göre. Genel-lş Yayını (312.3091547) olarak okurla buluşan bu seçkilerin adını anayım şuracıkta: Ahmet Soner'in hazıriadığı İşçi Öyküleri (2004), ar- dından Tuncer Uçarol'un hazırladıklan: İşçi Öyküleri 2004 (2005), İşçi Öyküleri /Timsahın Ağzındaki Usta (2006), İşçi Öyküleri/ Kadın İşçiler (2007), İşçi Öyküleri/ Çocuk İşçiler (2007), Hüzün Dolu İşçi Öyküleri (2008). Bunlara yeniierinin ekleneceği, söz konusu öyküle- rin arasına süreç içinde kuşkusuz Tekel işçilerinin de kanşıp bu dirençli yaşamlann yazınsal verimlerde boy göstereceği kestirilebilir pekâlâ. Bu arada üzerinde önemle durulması gereken bir öykü seçkisine getirmek istiyorum sözü. Sennur Se- zer-Adnan özyalçıner ikilisinin "Emek öyküleri" ge- nel başlığı altında hazıriayıp Evrensel tarafından ya- yımlanan dört ciltlik seçki şu kitaplardan oluşuyor Ekmek Kavgası (Ikinci Basım, 2002), Grev Bildirisi (Ikinci Basım 2002), Motorize Köleler (1999), Do- kumacının Ölümü (1999). Dört ciltten oluşan bu emek öykülerinde Sennur Sezer'le Adnan özyalçıner Türk edebiyatından 75, dünya edebiyatından 17" öyküye yer veriyor... Top- lam 100'e yakın öykü; seçki de bir emek öyküsü bu yanıyla. Seçkideki yazar adlannı anmak olanaksız değilse degereksiz. Seçkiyi hazıriayanlar, "...Ağıriığı Türk öykücülerinin ürünlerine verdiğimizden dünya edebi- yatından seçilen öyküler ister istemez sınırtı sayıda olmak zorundaydı. Yoksa konuyla ilgili birçok öykü daha bulunabilirdi," diyor. Seçkinin, Türkçedeki bütün öykü verimimiz tara- narak kotanldığı anlaşılıyor. Buna göre dilimizdeki emek öykülerinin en azından seksen yıllık bir tarihi olduğu dile getirilebilir yanılmıyorsam. Okuma eylemi bağlamında öykülerin içeriğine deggin, farklı ciltlere dağılmış olarak şu saptamayı getiriyor seçki hazırlayıcılan: "Uygariığı yaratanın, geliştirenin hep emek olduğu- nu biliyoruz. Üretimlenyle yaşamamızı sağlayanlar da hep emekçiler olmuştur. Kol gücünden başka ser- mayeleri olmayan işçilerle köylüler ve düşüncelerin- SAYFA 20 den başka sermayeleri olmayan düşünce adamları, elbiriiğiyle, yaşamı var etmişlerdir. Gerçek yaratıcılar onlardır." "Bu uygarlığın her türlü veriminden yararia- nanlarsa bir avuç variıklı insan, tüm dünyayı ele ge- çirmeye çalışan kapitalist tekeilerte emperyalistler- dir." "...öykülerin sürekliliği içinde, gelecekte paylaşıla- cak olan (...) yaşama sevincinin kıvılcımlannı bula- caksınız." O halde andığım öyküleıie romanlan okumak ne- redeyse ekmek, su kadar kutsanıp aziz sayılacak bir edim. EMEĞİN HAMURUYLA KARILAN YAZINSALUK... öyküler kadar romanlar da önemli yer tutuyor emek ve emekçi yaşamı söz konusu olduğunda... Bu çerçevede tıpkı Celal llhan gibi kendisi de emekçi olan, kaynak işçiliği yapmış bir yazar var: Nejat Eli- bol. Bilmem onun Direnen Haliç (Evrensel, iki cilt, 2002) romanından haberii misiniz? Yayınevi, romanı şu sözlerie tanıtıyor: "Direnen Haliç,... bir zamanlar fabrikalarta çevrili olan Haliç'in Alibeyköy ucundaki iki fabrikada yaşanan olaylan, sürdürülen uzun direnişi konu alıyor. ...İşçilerin fabri- ka ve mahalle hayatlan, iç dünyalan... sergileniyor. Bu romanla, işçi hayatının ve mücadelesinin bir dö- nemi başlıca özellikleriyle resmedilmiş oluyor. Dire- nen Haliç, işçi sınıfımızın kimi kazanımlaria, kimi ye- nilgilerie sonuçlanan daha iyi, yaşanır bir hayat için verdiği uzun mücadelenin belgesel özellikler taşıyan canlı bir kesiti." Nejat Elibol, on yılı aşkın bir süredir yalnızca yazar- lık yapıyor. Direnen Haliç'in yanısıra başka romanla- n da var onun. Yazar, son olarak bir bilimkurgusal roman verimlemiş: Geleceğe İlk Adım (Evrensel, 2008). lleriki haftalann birinde Elibol'un romanlan üzerinde bütün olarak aynca duracağımdan burada adından söz etmekle yetiniyorum. Yukandan bu yana anlattıklanm, işçilerle emekçi yaşamlarının yazınsal bağlamda nasıl da olanaklaria dolu olduğunu göstermeye yetiyor. önümüzdeki yıl- larda Tekel işçilerinin bu deneyimlerinin de bir biçim- de yazınsal hamura dönüşeceğini öngörmek bilicilik olmasagerek... Ne ki Sennur Sezer-Adnan özyalçıner, söz konu- su seçkide şöyle bir saptama getiriyor: "...1980 sonrası öykücüleri arasında emek, emek- çilerin yaşamı ya da sorunlan açısından yaptığımız araştırmalarda bu konuya değinen öykülerie pek kar- şılaşmadığımızı söylemeden geçemeyeceğiz. Eme- ğe, emekçilerin yaşam serüvenlerine ilgi gösteren en genç öykücümüzün 1954 doğumlu olması sizi şaşırt- mamalıdır. 1980 darbesi, insanı toplumsal konumuy- la ele almayı, türlü yasaklar ye baskılaria unutturmuş olmalı ki yaşam kavgası gündemde olduğu halde, bu dönemde yazılan öykülerde yer bulmamış." Bu yargıya temkinli yaklaşmak gerektiği kanısında- yım kendi payıma. Gerçekten genç öykücüler arasın- da emeğe dönük ilginin giderek yükseldiğinin tanıklı- ğını yapıyoruz hep birlikte. Abdullah Baştürk öykü yarışmalanna katılım da bunu pekiştiriyor. Son döne- min önde gelen emek öykücüsü Celal llhan'ı hadi erişkin sayalım, peki yine Ev- rensel tarafından yayımlanan özgür Soylu'nun (d.1975) İyi Yolculuklar (2006), Elif Çı- nar'ın(d.1969)BaharDalı (2006), Haydar Demir'in (d.1967) Makine, sonra yine bu yönde öyküler verimleyen Hürriyet Yaşar'ın (d. 1961) Anlatmaya Biri Gerek (Gen- daş, 2002), Önce Ben Onu Öldürdüm (Can, 2009) adlı kitaplan için ne diyeceğiz? Evet, Tekel işçilerinin bu anlamlı direnişi, yalnız kendi- leri ya da işçi sınrfımız için değil, yanılmıyorsam eğer yazınımız, ötesinde tüm sa- nat dallanmız için de önem taşıyor... Bu 18 Mart'ta Çanakkale ile Tekel zaferieri örtüşürken insanın, "ayılana roman, ba- yılana öykü" diyesi gellyor...* C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1048
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear