25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAY FA CUMHURİ Y ET 7  KASIM 2010  PAZAR dishab@cumhuriyet.com.tr 10 PAZAR  Y AZILARI K.aragöz İ sveç'te F ikret Çeşmeli bu kez Karagöz ve  H acivat ile sahnede. G ölge oyunu okullarda çok beğenildi.  Yabancı düşmanlığınm tınnamşa  geçtiği bir dönemde, yabancı bir sanatçmm toplumsal  eleştiri dozu kıvammda bir  oyunla çocuklara seslenmesi  İ sveç basınmda da takdirle  karşılandı. "Karagöz'ün Maceraları" adlı gölge oyununda kahramanlanmız ekmek  parası için ülkesini bırakmak zoranda kalıp İ sveç'e  göç etmiş iki yabancı. H ikâye çok tanıdık: İ ki Türk'ün macerası  Sirkeci G arı'nda başlıyor.  U zun tren yolculuğundan  sonra  İ sveç'e gelen Türklerin hayalleri  gerçek oluyor ve  işe  giriyorlar. Ardmdan ailelerini  getirebilmek için bürokrasiyle  yoracu bir mücadeleye girişiyorlar. Öykü çok yalm. Bu basit öykünün yabancı  düşmanlığınm tırmandığı bir dönemde çocuklara anlatılması ise  çok önemli. Çünkü yabancılar siyasiler için oy deposu olmaktan başka bir anlam taşımıyor.  Entegrasyon bakanlarıyla,  ordu gibi entegrasyon  bürokrasisiyle bütün hükümetler yıllardır  göz boyadılar.  0  yüzden sanatçılarm, siyasilerin  dışmda kalanlara, özellikle  de çocuklara seslenmesi  çok önemli. Sorunun insani boyutu çocuklara anlatılabilirse, belki onlar büyüdüklerinde  toplumsal kaynaşma  sağlanabilir.  Fikret Çeşmeli, geçmiş  yıllarda Nasreddin Hoca  nükteleriyle güldürüp düşündürdü. Bu kez Karagöz ve  H acivat'la yabancılarm maruz  kaldıkları haksızlıklara  dikkat  çekiyor. Yine güldürerek  ve düşündürerek. Fikret sanat çalışmalarma müzikle  başlamış, daha sonra tiyatro ve  fılm çalışmalarma yönelmişti.  "Bir Kış"  adlı ilk  albümünü  1988'de, "Sevdah Bulut" adlı STOCKHOLM ikinci albümünü de 1990'da çıkarmıştı. G eçen yıl yaptığı  12 OSMAN  İ Kİ Z parçalık "Bir  Doğum Günü İ çin" bunca yıldan sonra tabii ki sürpriz oldu. İ kinci albüm  "Sevdah Bulut", Nâzım Hikmet'in şiirlerinden bir  seçkiydi.  Daha geniş  bir yelpazeye  yayılan   "Bir  Doğum Günü İ çin"e adını veren  ise Sabahattin Ali'nin  şiiri. Müzikolog  Dr. Anders Hammarlund'un ifadesiyle Fikret yine Türk ve  Batı müziğini ve  çalgılarım kullanarak yeni albümünde de yeni tonlar yaratmayı  başarmış. Zaten gençlik  yıllarmdan beri bu çabalarıyla  dikkati  çekmişti. Türk halk müziğini iyi tanıyan, Nesimi üzerine de çalışmış  olan Müzikolog  Dr. Anders Hammarlund, F ikret'i de yıllarca  izlemişti. F ikret'in Doğu ve  Batı müziğini kullanarak ortaya çıkardığı  yeni tonları doktora çalışmasmda "Yeni sesler" adı altmda incelemişti.  1963  Kozanlı'da doğan Fikret, 14 yaşmdan beri İ sveç'te yaşıyor. Kozanlı'dan getirdiği  bağlamasıyla  hasret türküleri söylerken  dikkat çekti. F ikret'teki cevheri keşfeden  ve sahneye çıkması  için teşvik eden uzun yıllar İ sveç'te  yaşamış olan tiyatro sanatçısı Mazlum Kiper.  Önce Mazluk Kiper'in sahnelediği  oyunlarda rol alan Fikret, zamanla  İ sveçli yapımcılarm da dikkatini çekti. Politik atraksiyonlara  girmeden, reklam için  kimseye yaltaklanmadan 25  yıldır Stockholm Şehir Tiyatrosu  ile D evlet Tiyatrosu'nun sahnelerine çıkan, televizyon  ve uzun metrajlı  fılmlerde  oynayan, konserler veren F ikret'in sanat serüveni  böyle  başladı. 26  yıl karmca gibi sessizce çalıştı. Ödüller aldı. H epsinden önemlisi bunca başarıdan sonra hâlâ 26 yıl  önceki gibi saf,  temiz ve  alçakgönüllü. Tebrikler Fikret. Banşa sallanan bayraklar... ATO'da  dışişleri  ve  savunma bakanları zirvesi. Amerika  Türkiye'de bir  füze savunma  sistemi kurmak niyetinde. Her ne kadar günlük siyasi kavgalara  sıkışmış memleketimde fazla  ilgi görmediyse  de ABD dışişleri  ve  savunma bakanı ile Türkiye'nin dışişleri  ve  savunma bakanlarını  Brüksel'de kapalı kapılar ardında bir araya getiren kaynama derecesine ayarlı bir konu. NATO merkezinde olup biteni anlamaya çalışırken  telefonum çalıyor.  Arayan  bizim evin küçümeni. "Kırmızı" diyor,  "kazak" diyor,  "bayrak" diyor,  "uluslararası festival" diyor,  "Türk bayraklı tişörtüm küçülmüş" diyor.  Aklımın az kısmı telefonda, çok kısmı  yazacağım haberde,  "keseyim mi"  dediğini duyar gibi oluyorum. "K es!"  diyorum. "Türkiye'de füze savunma sistemi kurulacak, kes bebeğim kes!"  Akşam,  geç  saatte işim bitiyor. Haber gazeteye,  ben evime yollanıyorum.  Bizim  evin küçümeni çoktan uyumuş. Başucunda bir tişört. Ü zerine kocaman bir Türk bayrağı...  Yakından bakınca tanıyorum bayrağın  kırmızısını.  Eski bir kırmızı kazakmış meğer  "Keseyim mi  anne" deyip durduğu... Ay  yıldızın beyazını  da tanıyorum. 0  da küçülmüşler torbasından çekip çıkarılmış bir bluzdan kesilme.  Yokluğumuzda ona ablalık  eden  Tülay'la birlikte  inanılmaz güzellikte,  bayraklı  bir tişört  dikmişler. G özlerim nemli dinliyorum Tülay'ı.  Ertesi gün N anlatıyor. Birkaç dakika daha dinliyorum. okulda "uluslararası festival" varmış  meğer. Hayır. Yapılacak  bir  şey yok.  Basın 60 ayrı ülkeden çocuğun bir arada eğitim danışmanına durumu açıklayıp  30 km. gördüğü bir okul bu okul. 0  gün herkes kendi uzağımdaki törene yetişmek  için koşarcasına ülkesini temsil eden bir kıyafetle  gelecekmiş çıkıyorum  elçilik  binasından. Saat yediye beş okula. Evdeki bayraklı  tişörtünün içine kala nefes  nefese  okula ulaşıyorum.  Büyük  bir sığamayınca  "Biz  dikelim bir  tane o zaman" salonda her renkten, her ırktan, her milletten diye tutturmuş. Eylülde başladığı  bu yeni okulda yüzlerce  çocuk anne babalarıyla  bekliyorlar.  Bu başka  Türk çocuk var mı bilmiyorum.  Bir Babil kulesinde, rengârenk giysili, bayraklı, hazırlık yapmam gerekir  miydi haberim yok. dövizli,  irili ufaklı  grupların arasında "Turkey" Füze savunma  sisteminin oltasına takılmış, yazılı dövizi  arıyorum. Koreli, Rus, çaresiz merak ediyorum ertesi Azeri,  Japon kızların, Bosnalı,  Etiyopyalı gün olacakları. Dışişleri  Bakanı BRÜKSEL bebelerin, İ sveçli,  Ruandalı delikanlıların Ahmet Davutoğlu'nun basın giysilerinden  zor kurtarıyorum  gözlerimi toplantısı var. Ama "yetişirim" kızımı bulabilmek  için. "Şu  taraftalar" diyorum küçümenime sabah diyor biri "önden dördüncü grup yanağını bayrağa  boyarken, Türkiye... Çıkmak üzereler  koş!" "merak etme".  Üzerinde Çİ MEN  TURUNÇ Kalabalığı  yararak,  bekleyenlerin minicik parmakların zoraki BATURALP katkısıyla  ortaya çıkmış tişörtü arasından öne atıyorum kendimi. Loş okuluna koşuyor  sevinçle. koridorda küçümenimin gözlerinde  çakan D avutoğlu'nun  16.30'da  yapılacak  basın ışıkla buluyorum minicik Türk ekibini.  "Bak toplantısının başlaması  18.00'i buluyor. yetişti" diyor İ pek.  Ömrümde ilk  defa U luslararası Festival  ise  19.00'dabaşlayacak. gördüğüm bir de "İ pek anne" varmış meğer bu Yetişme  ümidim yok. Aklımda  el  emeği okulda!  Yörük  kıyafetleri  içinde elinde bayraklı  tişört, D avutoğlu'nu dinliyorum. bayraklarla  kızıma geldiğimi  müjdeleyen  bu Derken telefonum titreşiyor.  Çaresiz açıyorum. muhteşem kadının boynuna sarılıyorum  daha Miniğim ağlıyor telefonun ucunda "Geçit tanışırken. D ünya güzeli  iki oğlu da iki minicik töreni var,  bütün ülkeler geçecek tek  tek. efe  olmuşlar o gün için. N e yapmam  gerektiğini Sen gelmezsen ben  de yürümem".  Bakana soracak zaman bile yok.  Kızım elinde  Türkiye bakıyorum. Füze savunma  sistemlerini yazısıyla en önde, ben iki elimde iki bayrak en arkada, aramızda güzel  gözlü bir Yörük  kızı, iki minik efe  salona giriyoruz.  Hınca hınç dolu bir spor salonunun ortasındaki podyumun üstünde buluyorum kendimi. Tam bir şok anı.  Islıklar, alkışlar  ve  Sertab Erener'in şampiyon  şarkısı. Benden buraya kadar diyorum. G özlerimde titreyip duran yaşlar, gülümseyen  yüzümü yıkayarak  iniyor yanaklarrmdan. Şarkrnın ritmine uygun kıvırta kıvırta,  çılgınca tempo tutan izleyicilere  bayrak  sallayarak  podyumun sonuna kadar yürüyor  bizim ekip.  Salondaki yerimize  oturuyoruz. Daha bir gün önce N ATO'da koca koca adamların tarihin en öldürücü silahlarından nasıl  korunulabileceğini konuştukları düşüyor aklıma. Yanıt önümden geçiyor  sanki...  Hasır şapkalı  gondolcu İ talyanlar, bisikletli  Hollandalılar, yarı  çıplak Swazilandlılar,  kaftanlı  Kazaklar, tahtırevandaki genç kızları taşıyan Hintliler, gitarlı Meksikalılar  ülkelerinin en keyifli  şarkıları eşliğinde  yürüyorlar.  H epsinin yüzü gülüyor.  Bu yabancı topraklara taşıdıkları  rüzgârları  gururla, tatlı tatlı estiriyorlar.  Üç hafta önce o gün olanları bugün niye mi anlattım? G eçenlerde keyifli  bir İ stanbul gününde Cihangir'deki Ermeni lokantasında Mine Kırıkkanat'la barışı kutsarken ona anlattığrmda "Bunu yazmalısın" dedi bana... cimenbaturalp@skynet be 'Yürüyelim arkadaşlar!' dinlediğim binlerce desen, karikatür, söz uralarda son zamanlarda şöyle bir ve özellikle  de tekerlemeleri  görmelisiniz. espri yapılır oldu: "Haftada iki  saat Türkçeye uyarlaması, hatta çevrilmesi  bir kendi sağlığın için yürüyeceksen, üç hayli zor da olsa birçoğu  yaratıcılık saat de toplumun sağlığı için yürü! harikası. Örneğin, Fransızca Daha sağlam kahrsın!.." Meseleyi gouvernement hükümet demek. Gouverne açalım: Fransa'da neredeyse siyasi tek başına "dümen, tutulan  yol". terminolojiye  geçmiş yaygın bir ağız, bir "Mentir/ yalan" fiilinden türetilerek deyiş vardır. Fransızlar sıkça,  "Yürüyüş yazılan  3. tekil şahıs da "ment/ yalan ulusal sporumuzdur" derler. Çoğu söylüyor" anlamına geliyor. İ şte en sohbetlerde mizah sosu niyetine kullanılan yaygın iki afiş ve yapışkanlı etiketten bu sözler tutucu ve  sağ kesimin birinde "Gouverne MENT/ (Hükümet) söyleminde daha ziyade aşağı görme, Tutulan yol yalan söylüyor",  diye kınanma; ilerici ve sol  hassasiyetlerin yazıyordu.  Etiket biçimindeki ikinci dilinde de gönenme, kıvanma makamında popüler sloganın kısa bir tarihçesi var. 4 sarf edilir. "Edilirdi" demek daha doğru. yıl önceki büyük gençlik eylemlerinde sıkı Zira 25 30 yıl öncesine kadar ezici oranda solcu bir grafik tasarım  bürosunun bir sol spor olan yürüyüş, artık "ötekiler" hazırladığı bir etikette Genel G rev'deki (!) tarafından az biraz da olsa benimsendi. grev sözcüğünden G  harfi  düşürülüp Bu pek popüler sporun Fransızcası "Reve Generale" yani "Genel Rüya",  bir "manifestation" veya kısaltılmış  halk cins "Ütopya" talebi doğmuştu. Bu defa ağzıyla "manif'tir.  Yani  Türkçeye  sadece aynı tasanmcılann  "Lutte de "yürüyüş" diye çevirdik mi dozu Classes/ Sınıf Savaşı" kavramından hafıfliyor.  Ya  eski karşılığıyla "nümayiş" hareketle yarattığı  "Je lutte  des diyeceğiz  (ki bana hemen baskı classes/ Sınıf(lar la) savaşıyorum" veya dönemlerinin iç karartıcı, mide bulandıncı "Sınıf savaşı veriyorum" etiketi her kokulannı çağnştınyor) ya da "gösteri tarafta.  Okuma Fransızcasındaki  seslerin yürüyüşü".  Her durumda yerlisiyle, zenginliği  öylesine hoş uyum ve göçmeniyle biz buralarda "manif'i çok uydurmalara el veriyor ki, duyduğunuz severiz...  Fransa'da sağlığımızı en iyi veya gördüğünüzde kahkahalan koruma yollarından birinin  "yürüyerek koyvermemek  elde değil. Örneğin yolları aşındırmak"tan geçtiğinin Fransa'da gündelik hayatın  yeknesaklığını bilincindeyizdir.  Yani  sağlık ve  sigortası, istihzayla  eleştiren, Türkçe okunuşuyla emeklilik, aile yardımlan, eğitim gibi "Metro, bulo, dodo/ Metro, iş, uyku" refah toplumu olmanın hassalanna gibi çok popüler bir tekerleme vardır. Bu ilişildiğinde;  pahalılık, gericilik, ırkçılık, sözlerin birini değiştirip  emeklilik aynmcılık gibi hastalıklar baş gösterdiğinde  sokaklara yasasının vahametini anlatmaya dökülürüz. "Sandıktan  biz çalışmışlar.  "Metro, bulo, çıktık" gerekçesiyle tüm PARIS kavo" yani Sarkozy iktidannın davranışlannı mubah öngördüğü hayatta, ortalama bir sayanlar, 4 5 yıllığına meclis insan  yaşlılığından ve başkanlık koltuklarına yararlanamadan, yollarda ve  işte kurulup ömür boyluğuna geçen zamanın sonunda "H z." mertebesine doğrudan kavo/ mezarlığa  nakil eriştiklerini  sananlar, olacak. Cümlenin sonuna bir de UĞUR  HÜKÜM demokrasiyi  sandığa  ^ ^   "No, mersi" eklemişler.  Sayısız sevilen  şarkı  sözünün, melodi indirgeyenler  ancak ilkellik ve mutlakiyetçilik katında terfı veya ritminin yürüyüşe  renk ve şevk kaydederler.  Sokağın sesine  kulak kattığı bu eylemlerde hep bir ağızdan vermeyenler, perdesi eksik müzik çığnlan en yaygın ezgi şöyle der: aletlerine benzerler. Hiçbir zaman doğru "Sarko... futü, j  rü/ Y andın Sarko, çalamazlar. "Nümayişler" siyasi gençlik sokakta!" Son yürüyüşlerde  buna katılımın göstergesi, seçimler dışında yeni bir yorum, versiyon  daha eklenmiş: toplumun ahengini, tabanın kendisini "Yandın Sarko, yaşlılar bile sokakta!" ifadesidir.  Bu tür eylemler  CNRS (Fransız Söylenen kısa bir  12 Ekim tarihlisinde her Bilimsel  Araştırmalar  Merkezi) zaman birlikte yürüdüğüm Radio France müdürlerinden, Lozan Üniversitesi siyasi gazeteci grubumu kaybetmiş, rasgele sosyoloji profesörü   Olivier Fillieule'ün insan selinin içinde keyifle yürüyordum. deyişiyle üstüne toplumsal düzen inşa Önlerden bir yerden  Tarkan'ın edilen birer "demokrasi kaidesi"dir.  Bu "Şıkıdım"ı yükseliverdi.  Bir baktım kaidenin mesaj  ve taleplerini anlamak CFDT sendikasının Hizmetler isteyenlerin yürüyüşlerdeki  sloganlara Federasyonu kortejinin minibüsüne kulak vermeleri, pankartlarda, bildirilerde yerleştirilmiş  hoparlörden bizimkinin sesi yazılanlan  okumalan yeterlidir. eşliğinde  onlarca birbirinden şirin kız Biliyorsunuz  Fransa,  Sarkozy iktidannın şıkıdım şıkıdım, hoplaya  zıplaya hazırladığı  Emeklilik Yasası Reformu'na oynayarak yürüyorlar. Minibüsün karşı  8 haftadır yürüyor. Yaklaşık  10 gün kapısından sarkan 45 50 yaşlannda DJ önce yasa meclisten geçmesine rağmen havasında kadına sokulup,  "Türk halkın üçte ikisi eylemleri  destekliyor. müsün" diye sordum. "Yooo, dans Türkiye'de bulunduğum 7 Eylül'deki ederek yürümek için çok  güzel  bir hariç şimdiye kadar ülke çapında 7 kez hava. Tarkan da ideal eşlikçi hani düzenlenen Eylem G ünleri'nin hiçbirini yani!" Sonra kaptı mikrofunu. kaçırmadım. Siz bu satırlan "Yürüyelim arkadaşlar! Sarkoooo, okuduğunuzda Paris dışında 268 kentte sonuna kadar koşuşturacak halimiz  yok öngörülen dün yapılan 8.'sine de katılmış ya!  Dans ederek yaşamak, yürümek olacağım. Her seferinde  1 ile 3.5 milyon istiyoruz!" Yürümeyi  mehter marşı veya arası insan yürüdü, yürüyor.  Bir  şenlik, kaz adımlanyla öğrenmiş bir ülkenin havasında yaşanan bu demokratik çocuğu olarak yine de bir içim ısındı. mücadele aracı yürüyüşlerde  slogan,  afiş, pankart, etiket ve bildirilerde  okuduğum, ugur.hukum@rfi.fr B Danimarka'dan eğitim manzaraları niversite sistemi ve  adı  bir reflekse  dönüşüyor. Ülkemizde kez  daha değişiyor, bu yazı yüksek eğitim sahibi insan okunduğunda ne demek sayısmm Danimarka'dan kat  kat istediğim daha iyi  anlaşılacaktır. daha fazla olduğu su götürmez Gömlek değiştirir gibi her sene bir  gerçek. Fakat bu sosyal universite sisteminin değiştiği, fenomenin Türkiye'nin buna bağlı olarak milyonlarca nüfusunun Danimarka'dan gencimizin ruh halinin şıklar yüksek olması ile  bir bağlantısı arasmda allak bullak olduğu olduğuna inanmıyorum.  Bu ülkemiz ile  Avrupa'nm örnek tamamı ile  devletin ve  yarattığı sosyal devleti Danimarka'da kurumlarm (aile, okul,  iş) eğitime bakışı karşılaştırma vatandaşmdan ne istediği  ile vaktinin geldiğine inanıyorum. ilintili. Hep birlikte  bir Bir  yanda universite okumanm düşünelim, Türkiye'de kişi, 8 ya  da yüksek lisansm olmazsa yıllık zorunlu eğitimin ardmdan olmaz olduğu Türkiye, öbür en iyi  liseye yanda zorunlu eğitimden bunu takiben KOPENHAG sonra birçok insanın en  ıyı yükseköğrenime ihtiyaç bile üniversiteye duymadığı Danimarka.  Bir gidebilmek yarış atı düşünün, doğduğu için ter andan itibaren tek  bir  hedef döküyor. için eğitiliyor, o da aynı Aileler, çiftlikte yetiştiği BERK ÇOKER çocuklannı  iyi hemcinslerinden önce bir  anaokuluna fotofinişe  giriş yapması. İ şte  bu yazdırmak için okul örnek, bana milyonlarca bahçelerinde volta atıyor. öğrencinin daha iyi  bir  gelecek Birçoğu da çocuklarma için canmı dişine taktığı  "çok yurtdışmda eğitim imkânı değişkenli" eğitim sistemini sağlamak pahasma bankalarda hatırlatıyor. Ailelerin ya  da kredi kuyruklannda. öğretmenlerin  "bu  ülkenin Danimarka'da ise  durum tam çaycıya da  çöpçüye de  ihtiyacı tersine işliyor. Zorunlu eğitimin var"  sözleriyle korkuttukları  bir ardmdan çoğu kişi "sosyal kuşağm mensubuyum. Senin işçilik" adı verilen bir  iş oğlun hangi okula girdi, sahasma kayıt olup belirli  bir benimkisi yanlış kodladı, şu kişi konuda uzmanlık eğitimi tavan yapmış diyaloglarmm görüyor. Bu  iş  alanı kişiye havada uçuştuğu bir  camiadan, psikoloji, işsizlik ve  sendikal eğitime önem verilen fakat haklar gibi toplumun ana alçaklık kompleksinin neredeyse arterlerini oluşturan önemli var  olmadığı bir  topluma mevzularda danışmanlığı gelince, mukayese de şartlı  bir beraberinde getiriyor.  Öte U yandan, üniversiteyi es geçen insan sayısı azımsanmayacak kadar yüksek. İ ş ortamma bakıldığmda, Türkiye'de nitelikli bir  işe  sahip olmak için birden fazla yabancı dil  bilmek neredeyse şart, İ ngilizce konuşmak bir  ayncalık değil. Burada ise  hayatmızı idame edebileceğiniz bir  iş bulmanmpüf noktası, Danca bilmek. Danimarkalılarda aile yapısı, Türklerinkine oldukça benziyor. Tek  fark çocuğun geleceğine dair vardığı hükme, ailelerin verdiği tepkide ortaya çıkıyor. Bu  sayede, Danimarka'da birey aldığı eğitim ne kadar yüksek ya  da  az olursa olsun, kendi kararlarmı alırken daha bağımsız hareket edebiliyor. Yakın çevremden Danimarkalı bir  genç, oldukça varlıklı bir  aileye sahip olmasma rağmen, sosyal işçiliğin en büyük rüyası olduğunu söylemişti. İ lk dönemlerde anlam verememiştim, ama  şimdi yavaş yavaş anlamaya başlıyorum. Danimarka'nm sahip olduğu eğitim sistemi, kompleksi ve  çoğumuzun eğitim hayatmda yaşadığı buhranları başarılı bir  şekilde bertaraf ediyor. "Zanaat altın bileziktir" deyimi Danimarka'da ispat ediliyor.  Bu anlamlı sözü icat eden bizler, umanz bu deyimin ruhuna uygun bir  şekilde eğitim sistemimizi yeniden düzenleriz. berkcoker@yahoo. co. uk m u osman.ikiz@tele2.se C  M  B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear