Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAY FA CUMHURİ Y ET 7 KASIM 2010 PAZAR dishab@cumhuriyet.com.tr 10 PAZAR Y AZILARI K.aragöz İ sveç'te F ikret Çeşmeli bu kez Karagöz ve H acivat ile sahnede. G ölge oyunu okullarda çok beğenildi. Yabancı düşmanlığınm tınnamşa geçtiği bir dönemde, yabancı bir sanatçmm toplumsal eleştiri dozu kıvammda bir oyunla çocuklara seslenmesi İ sveç basınmda da takdirle karşılandı. "Karagöz'ün Maceraları" adlı gölge oyununda kahramanlanmız ekmek parası için ülkesini bırakmak zoranda kalıp İ sveç'e göç etmiş iki yabancı. H ikâye çok tanıdık: İ ki Türk'ün macerası Sirkeci G arı'nda başlıyor. U zun tren yolculuğundan sonra İ sveç'e gelen Türklerin hayalleri gerçek oluyor ve işe giriyorlar. Ardmdan ailelerini getirebilmek için bürokrasiyle yoracu bir mücadeleye girişiyorlar. Öykü çok yalm. Bu basit öykünün yabancı düşmanlığınm tırmandığı bir dönemde çocuklara anlatılması ise çok önemli. Çünkü yabancılar siyasiler için oy deposu olmaktan başka bir anlam taşımıyor. Entegrasyon bakanlarıyla, ordu gibi entegrasyon bürokrasisiyle bütün hükümetler yıllardır göz boyadılar. 0 yüzden sanatçılarm, siyasilerin dışmda kalanlara, özellikle de çocuklara seslenmesi çok önemli. Sorunun insani boyutu çocuklara anlatılabilirse, belki onlar büyüdüklerinde toplumsal kaynaşma sağlanabilir. Fikret Çeşmeli, geçmiş yıllarda Nasreddin Hoca nükteleriyle güldürüp düşündürdü. Bu kez Karagöz ve H acivat'la yabancılarm maruz kaldıkları haksızlıklara dikkat çekiyor. Yine güldürerek ve düşündürerek. Fikret sanat çalışmalarma müzikle başlamış, daha sonra tiyatro ve fılm çalışmalarma yönelmişti. "Bir Kış" adlı ilk albümünü 1988'de, "Sevdah Bulut" adlı STOCKHOLM ikinci albümünü de 1990'da çıkarmıştı. G eçen yıl yaptığı 12 OSMAN İ Kİ Z parçalık "Bir Doğum Günü İ çin" bunca yıldan sonra tabii ki sürpriz oldu. İ kinci albüm "Sevdah Bulut", Nâzım Hikmet'in şiirlerinden bir seçkiydi. Daha geniş bir yelpazeye yayılan "Bir Doğum Günü İ çin"e adını veren ise Sabahattin Ali'nin şiiri. Müzikolog Dr. Anders Hammarlund'un ifadesiyle Fikret yine Türk ve Batı müziğini ve çalgılarım kullanarak yeni albümünde de yeni tonlar yaratmayı başarmış. Zaten gençlik yıllarmdan beri bu çabalarıyla dikkati çekmişti. Türk halk müziğini iyi tanıyan, Nesimi üzerine de çalışmış olan Müzikolog Dr. Anders Hammarlund, F ikret'i de yıllarca izlemişti. F ikret'in Doğu ve Batı müziğini kullanarak ortaya çıkardığı yeni tonları doktora çalışmasmda "Yeni sesler" adı altmda incelemişti. 1963 Kozanlı'da doğan Fikret, 14 yaşmdan beri İ sveç'te yaşıyor. Kozanlı'dan getirdiği bağlamasıyla hasret türküleri söylerken dikkat çekti. F ikret'teki cevheri keşfeden ve sahneye çıkması için teşvik eden uzun yıllar İ sveç'te yaşamış olan tiyatro sanatçısı Mazlum Kiper. Önce Mazluk Kiper'in sahnelediği oyunlarda rol alan Fikret, zamanla İ sveçli yapımcılarm da dikkatini çekti. Politik atraksiyonlara girmeden, reklam için kimseye yaltaklanmadan 25 yıldır Stockholm Şehir Tiyatrosu ile D evlet Tiyatrosu'nun sahnelerine çıkan, televizyon ve uzun metrajlı fılmlerde oynayan, konserler veren F ikret'in sanat serüveni böyle başladı. 26 yıl karmca gibi sessizce çalıştı. Ödüller aldı. H epsinden önemlisi bunca başarıdan sonra hâlâ 26 yıl önceki gibi saf, temiz ve alçakgönüllü. Tebrikler Fikret. Banşa sallanan bayraklar... ATO'da dışişleri ve savunma bakanları zirvesi. Amerika Türkiye'de bir füze savunma sistemi kurmak niyetinde. Her ne kadar günlük siyasi kavgalara sıkışmış memleketimde fazla ilgi görmediyse de ABD dışişleri ve savunma bakanı ile Türkiye'nin dışişleri ve savunma bakanlarını Brüksel'de kapalı kapılar ardında bir araya getiren kaynama derecesine ayarlı bir konu. NATO merkezinde olup biteni anlamaya çalışırken telefonum çalıyor. Arayan bizim evin küçümeni. "Kırmızı" diyor, "kazak" diyor, "bayrak" diyor, "uluslararası festival" diyor, "Türk bayraklı tişörtüm küçülmüş" diyor. Aklımın az kısmı telefonda, çok kısmı yazacağım haberde, "keseyim mi" dediğini duyar gibi oluyorum. "K es!" diyorum. "Türkiye'de füze savunma sistemi kurulacak, kes bebeğim kes!" Akşam, geç saatte işim bitiyor. Haber gazeteye, ben evime yollanıyorum. Bizim evin küçümeni çoktan uyumuş. Başucunda bir tişört. Ü zerine kocaman bir Türk bayrağı... Yakından bakınca tanıyorum bayrağın kırmızısını. Eski bir kırmızı kazakmış meğer "Keseyim mi anne" deyip durduğu... Ay yıldızın beyazını da tanıyorum. 0 da küçülmüşler torbasından çekip çıkarılmış bir bluzdan kesilme. Yokluğumuzda ona ablalık eden Tülay'la birlikte inanılmaz güzellikte, bayraklı bir tişört dikmişler. G özlerim nemli dinliyorum Tülay'ı. Ertesi gün N anlatıyor. Birkaç dakika daha dinliyorum. okulda "uluslararası festival" varmış meğer. Hayır. Yapılacak bir şey yok. Basın 60 ayrı ülkeden çocuğun bir arada eğitim danışmanına durumu açıklayıp 30 km. gördüğü bir okul bu okul. 0 gün herkes kendi uzağımdaki törene yetişmek için koşarcasına ülkesini temsil eden bir kıyafetle gelecekmiş çıkıyorum elçilik binasından. Saat yediye beş okula. Evdeki bayraklı tişörtünün içine kala nefes nefese okula ulaşıyorum. Büyük bir sığamayınca "Biz dikelim bir tane o zaman" salonda her renkten, her ırktan, her milletten diye tutturmuş. Eylülde başladığı bu yeni okulda yüzlerce çocuk anne babalarıyla bekliyorlar. Bu başka Türk çocuk var mı bilmiyorum. Bir Babil kulesinde, rengârenk giysili, bayraklı, hazırlık yapmam gerekir miydi haberim yok. dövizli, irili ufaklı grupların arasında "Turkey" Füze savunma sisteminin oltasına takılmış, yazılı dövizi arıyorum. Koreli, Rus, çaresiz merak ediyorum ertesi Azeri, Japon kızların, Bosnalı, Etiyopyalı gün olacakları. Dışişleri Bakanı BRÜKSEL bebelerin, İ sveçli, Ruandalı delikanlıların Ahmet Davutoğlu'nun basın giysilerinden zor kurtarıyorum gözlerimi toplantısı var. Ama "yetişirim" kızımı bulabilmek için. "Şu taraftalar" diyorum küçümenime sabah diyor biri "önden dördüncü grup yanağını bayrağa boyarken, Türkiye... Çıkmak üzereler koş!" "merak etme". Üzerinde Çİ MEN TURUNÇ Kalabalığı yararak, bekleyenlerin minicik parmakların zoraki BATURALP katkısıyla ortaya çıkmış tişörtü arasından öne atıyorum kendimi. Loş okuluna koşuyor sevinçle. koridorda küçümenimin gözlerinde çakan D avutoğlu'nun 16.30'da yapılacak basın ışıkla buluyorum minicik Türk ekibini. "Bak toplantısının başlaması 18.00'i buluyor. yetişti" diyor İ pek. Ömrümde ilk defa U luslararası Festival ise 19.00'dabaşlayacak. gördüğüm bir de "İ pek anne" varmış meğer bu Yetişme ümidim yok. Aklımda el emeği okulda! Yörük kıyafetleri içinde elinde bayraklı tişört, D avutoğlu'nu dinliyorum. bayraklarla kızıma geldiğimi müjdeleyen bu Derken telefonum titreşiyor. Çaresiz açıyorum. muhteşem kadının boynuna sarılıyorum daha Miniğim ağlıyor telefonun ucunda "Geçit tanışırken. D ünya güzeli iki oğlu da iki minicik töreni var, bütün ülkeler geçecek tek tek. efe olmuşlar o gün için. N e yapmam gerektiğini Sen gelmezsen ben de yürümem". Bakana soracak zaman bile yok. Kızım elinde Türkiye bakıyorum. Füze savunma sistemlerini yazısıyla en önde, ben iki elimde iki bayrak en arkada, aramızda güzel gözlü bir Yörük kızı, iki minik efe salona giriyoruz. Hınca hınç dolu bir spor salonunun ortasındaki podyumun üstünde buluyorum kendimi. Tam bir şok anı. Islıklar, alkışlar ve Sertab Erener'in şampiyon şarkısı. Benden buraya kadar diyorum. G özlerimde titreyip duran yaşlar, gülümseyen yüzümü yıkayarak iniyor yanaklarrmdan. Şarkrnın ritmine uygun kıvırta kıvırta, çılgınca tempo tutan izleyicilere bayrak sallayarak podyumun sonuna kadar yürüyor bizim ekip. Salondaki yerimize oturuyoruz. Daha bir gün önce N ATO'da koca koca adamların tarihin en öldürücü silahlarından nasıl korunulabileceğini konuştukları düşüyor aklıma. Yanıt önümden geçiyor sanki... Hasır şapkalı gondolcu İ talyanlar, bisikletli Hollandalılar, yarı çıplak Swazilandlılar, kaftanlı Kazaklar, tahtırevandaki genç kızları taşıyan Hintliler, gitarlı Meksikalılar ülkelerinin en keyifli şarkıları eşliğinde yürüyorlar. H epsinin yüzü gülüyor. Bu yabancı topraklara taşıdıkları rüzgârları gururla, tatlı tatlı estiriyorlar. Üç hafta önce o gün olanları bugün niye mi anlattım? G eçenlerde keyifli bir İ stanbul gününde Cihangir'deki Ermeni lokantasında Mine Kırıkkanat'la barışı kutsarken ona anlattığrmda "Bunu yazmalısın" dedi bana... cimenbaturalp@skynet be 'Yürüyelim arkadaşlar!' dinlediğim binlerce desen, karikatür, söz uralarda son zamanlarda şöyle bir ve özellikle de tekerlemeleri görmelisiniz. espri yapılır oldu: "Haftada iki saat Türkçeye uyarlaması, hatta çevrilmesi bir kendi sağlığın için yürüyeceksen, üç hayli zor da olsa birçoğu yaratıcılık saat de toplumun sağlığı için yürü! harikası. Örneğin, Fransızca Daha sağlam kahrsın!.." Meseleyi gouvernement hükümet demek. Gouverne açalım: Fransa'da neredeyse siyasi tek başına "dümen, tutulan yol". terminolojiye geçmiş yaygın bir ağız, bir "Mentir/ yalan" fiilinden türetilerek deyiş vardır. Fransızlar sıkça, "Yürüyüş yazılan 3. tekil şahıs da "ment/ yalan ulusal sporumuzdur" derler. Çoğu söylüyor" anlamına geliyor. İ şte en sohbetlerde mizah sosu niyetine kullanılan yaygın iki afiş ve yapışkanlı etiketten bu sözler tutucu ve sağ kesimin birinde "Gouverne MENT/ (Hükümet) söyleminde daha ziyade aşağı görme, Tutulan yol yalan söylüyor", diye kınanma; ilerici ve sol hassasiyetlerin yazıyordu. Etiket biçimindeki ikinci dilinde de gönenme, kıvanma makamında popüler sloganın kısa bir tarihçesi var. 4 sarf edilir. "Edilirdi" demek daha doğru. yıl önceki büyük gençlik eylemlerinde sıkı Zira 25 30 yıl öncesine kadar ezici oranda solcu bir grafik tasarım bürosunun bir sol spor olan yürüyüş, artık "ötekiler" hazırladığı bir etikette Genel G rev'deki (!) tarafından az biraz da olsa benimsendi. grev sözcüğünden G harfi düşürülüp Bu pek popüler sporun Fransızcası "Reve Generale" yani "Genel Rüya", bir "manifestation" veya kısaltılmış halk cins "Ütopya" talebi doğmuştu. Bu defa ağzıyla "manif'tir. Yani Türkçeye sadece aynı tasanmcılann "Lutte de "yürüyüş" diye çevirdik mi dozu Classes/ Sınıf Savaşı" kavramından hafıfliyor. Ya eski karşılığıyla "nümayiş" hareketle yarattığı "Je lutte des diyeceğiz (ki bana hemen baskı classes/ Sınıf(lar la) savaşıyorum" veya dönemlerinin iç karartıcı, mide bulandıncı "Sınıf savaşı veriyorum" etiketi her kokulannı çağnştınyor) ya da "gösteri tarafta. Okuma Fransızcasındaki seslerin yürüyüşü". Her durumda yerlisiyle, zenginliği öylesine hoş uyum ve göçmeniyle biz buralarda "manif'i çok uydurmalara el veriyor ki, duyduğunuz severiz... Fransa'da sağlığımızı en iyi veya gördüğünüzde kahkahalan koruma yollarından birinin "yürüyerek koyvermemek elde değil. Örneğin yolları aşındırmak"tan geçtiğinin Fransa'da gündelik hayatın yeknesaklığını bilincindeyizdir. Yani sağlık ve sigortası, istihzayla eleştiren, Türkçe okunuşuyla emeklilik, aile yardımlan, eğitim gibi "Metro, bulo, dodo/ Metro, iş, uyku" refah toplumu olmanın hassalanna gibi çok popüler bir tekerleme vardır. Bu ilişildiğinde; pahalılık, gericilik, ırkçılık, sözlerin birini değiştirip emeklilik aynmcılık gibi hastalıklar baş gösterdiğinde sokaklara yasasının vahametini anlatmaya dökülürüz. "Sandıktan biz çalışmışlar. "Metro, bulo, çıktık" gerekçesiyle tüm PARIS kavo" yani Sarkozy iktidannın davranışlannı mubah öngördüğü hayatta, ortalama bir sayanlar, 4 5 yıllığına meclis insan yaşlılığından ve başkanlık koltuklarına yararlanamadan, yollarda ve işte kurulup ömür boyluğuna geçen zamanın sonunda "H z." mertebesine doğrudan kavo/ mezarlığa nakil eriştiklerini sananlar, olacak. Cümlenin sonuna bir de UĞUR HÜKÜM demokrasiyi sandığa ^ ^ "No, mersi" eklemişler. Sayısız sevilen şarkı sözünün, melodi indirgeyenler ancak ilkellik ve mutlakiyetçilik katında terfı veya ritminin yürüyüşe renk ve şevk kaydederler. Sokağın sesine kulak kattığı bu eylemlerde hep bir ağızdan vermeyenler, perdesi eksik müzik çığnlan en yaygın ezgi şöyle der: aletlerine benzerler. Hiçbir zaman doğru "Sarko... futü, j rü/ Y andın Sarko, çalamazlar. "Nümayişler" siyasi gençlik sokakta!" Son yürüyüşlerde buna katılımın göstergesi, seçimler dışında yeni bir yorum, versiyon daha eklenmiş: toplumun ahengini, tabanın kendisini "Yandın Sarko, yaşlılar bile sokakta!" ifadesidir. Bu tür eylemler CNRS (Fransız Söylenen kısa bir 12 Ekim tarihlisinde her Bilimsel Araştırmalar Merkezi) zaman birlikte yürüdüğüm Radio France müdürlerinden, Lozan Üniversitesi siyasi gazeteci grubumu kaybetmiş, rasgele sosyoloji profesörü Olivier Fillieule'ün insan selinin içinde keyifle yürüyordum. deyişiyle üstüne toplumsal düzen inşa Önlerden bir yerden Tarkan'ın edilen birer "demokrasi kaidesi"dir. Bu "Şıkıdım"ı yükseliverdi. Bir baktım kaidenin mesaj ve taleplerini anlamak CFDT sendikasının Hizmetler isteyenlerin yürüyüşlerdeki sloganlara Federasyonu kortejinin minibüsüne kulak vermeleri, pankartlarda, bildirilerde yerleştirilmiş hoparlörden bizimkinin sesi yazılanlan okumalan yeterlidir. eşliğinde onlarca birbirinden şirin kız Biliyorsunuz Fransa, Sarkozy iktidannın şıkıdım şıkıdım, hoplaya zıplaya hazırladığı Emeklilik Yasası Reformu'na oynayarak yürüyorlar. Minibüsün karşı 8 haftadır yürüyor. Yaklaşık 10 gün kapısından sarkan 45 50 yaşlannda DJ önce yasa meclisten geçmesine rağmen havasında kadına sokulup, "Türk halkın üçte ikisi eylemleri destekliyor. müsün" diye sordum. "Yooo, dans Türkiye'de bulunduğum 7 Eylül'deki ederek yürümek için çok güzel bir hariç şimdiye kadar ülke çapında 7 kez hava. Tarkan da ideal eşlikçi hani düzenlenen Eylem G ünleri'nin hiçbirini yani!" Sonra kaptı mikrofunu. kaçırmadım. Siz bu satırlan "Yürüyelim arkadaşlar! Sarkoooo, okuduğunuzda Paris dışında 268 kentte sonuna kadar koşuşturacak halimiz yok öngörülen dün yapılan 8.'sine de katılmış ya! Dans ederek yaşamak, yürümek olacağım. Her seferinde 1 ile 3.5 milyon istiyoruz!" Yürümeyi mehter marşı veya arası insan yürüdü, yürüyor. Bir şenlik, kaz adımlanyla öğrenmiş bir ülkenin havasında yaşanan bu demokratik çocuğu olarak yine de bir içim ısındı. mücadele aracı yürüyüşlerde slogan, afiş, pankart, etiket ve bildirilerde okuduğum, ugur.hukum@rfi.fr B Danimarka'dan eğitim manzaraları niversite sistemi ve adı bir reflekse dönüşüyor. Ülkemizde kez daha değişiyor, bu yazı yüksek eğitim sahibi insan okunduğunda ne demek sayısmm Danimarka'dan kat kat istediğim daha iyi anlaşılacaktır. daha fazla olduğu su götürmez Gömlek değiştirir gibi her sene bir gerçek. Fakat bu sosyal universite sisteminin değiştiği, fenomenin Türkiye'nin buna bağlı olarak milyonlarca nüfusunun Danimarka'dan gencimizin ruh halinin şıklar yüksek olması ile bir bağlantısı arasmda allak bullak olduğu olduğuna inanmıyorum. Bu ülkemiz ile Avrupa'nm örnek tamamı ile devletin ve yarattığı sosyal devleti Danimarka'da kurumlarm (aile, okul, iş) eğitime bakışı karşılaştırma vatandaşmdan ne istediği ile vaktinin geldiğine inanıyorum. ilintili. Hep birlikte bir Bir yanda universite okumanm düşünelim, Türkiye'de kişi, 8 ya da yüksek lisansm olmazsa yıllık zorunlu eğitimin ardmdan olmaz olduğu Türkiye, öbür en iyi liseye yanda zorunlu eğitimden bunu takiben KOPENHAG sonra birçok insanın en ıyı yükseköğrenime ihtiyaç bile üniversiteye duymadığı Danimarka. Bir gidebilmek yarış atı düşünün, doğduğu için ter andan itibaren tek bir hedef döküyor. için eğitiliyor, o da aynı Aileler, çiftlikte yetiştiği BERK ÇOKER çocuklannı iyi hemcinslerinden önce bir anaokuluna fotofinişe giriş yapması. İ şte bu yazdırmak için okul örnek, bana milyonlarca bahçelerinde volta atıyor. öğrencinin daha iyi bir gelecek Birçoğu da çocuklarma için canmı dişine taktığı "çok yurtdışmda eğitim imkânı değişkenli" eğitim sistemini sağlamak pahasma bankalarda hatırlatıyor. Ailelerin ya da kredi kuyruklannda. öğretmenlerin "bu ülkenin Danimarka'da ise durum tam çaycıya da çöpçüye de ihtiyacı tersine işliyor. Zorunlu eğitimin var" sözleriyle korkuttukları bir ardmdan çoğu kişi "sosyal kuşağm mensubuyum. Senin işçilik" adı verilen bir iş oğlun hangi okula girdi, sahasma kayıt olup belirli bir benimkisi yanlış kodladı, şu kişi konuda uzmanlık eğitimi tavan yapmış diyaloglarmm görüyor. Bu iş alanı kişiye havada uçuştuğu bir camiadan, psikoloji, işsizlik ve sendikal eğitime önem verilen fakat haklar gibi toplumun ana alçaklık kompleksinin neredeyse arterlerini oluşturan önemli var olmadığı bir topluma mevzularda danışmanlığı gelince, mukayese de şartlı bir beraberinde getiriyor. Öte U yandan, üniversiteyi es geçen insan sayısı azımsanmayacak kadar yüksek. İ ş ortamma bakıldığmda, Türkiye'de nitelikli bir işe sahip olmak için birden fazla yabancı dil bilmek neredeyse şart, İ ngilizce konuşmak bir ayncalık değil. Burada ise hayatmızı idame edebileceğiniz bir iş bulmanmpüf noktası, Danca bilmek. Danimarkalılarda aile yapısı, Türklerinkine oldukça benziyor. Tek fark çocuğun geleceğine dair vardığı hükme, ailelerin verdiği tepkide ortaya çıkıyor. Bu sayede, Danimarka'da birey aldığı eğitim ne kadar yüksek ya da az olursa olsun, kendi kararlarmı alırken daha bağımsız hareket edebiliyor. Yakın çevremden Danimarkalı bir genç, oldukça varlıklı bir aileye sahip olmasma rağmen, sosyal işçiliğin en büyük rüyası olduğunu söylemişti. İ lk dönemlerde anlam verememiştim, ama şimdi yavaş yavaş anlamaya başlıyorum. Danimarka'nm sahip olduğu eğitim sistemi, kompleksi ve çoğumuzun eğitim hayatmda yaşadığı buhranları başarılı bir şekilde bertaraf ediyor. "Zanaat altın bileziktir" deyimi Danimarka'da ispat ediliyor. Bu anlamlı sözü icat eden bizler, umanz bu deyimin ruhuna uygun bir şekilde eğitim sistemimizi yeniden düzenleriz. berkcoker@yahoo. co. uk m u osman.ikiz@tele2.se C M B