25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 KASIM 2010 ÇARŞAMBA HABERLERİN DEVAMI İstanbul PB Edirne B Kocaeli PB Çanakkale Y İzmir Y Manisa B Denizli B Zonguldak PB Sinop PB Samsun PB Trabzon PB Giresun PB Ankara S 24 24 26 24 21 24 23 24 23 27 23 22 21 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S PB B B B B B B PB S S 18 20 19 23 30 28 23 26 22 24 18 15 15 Oslo K Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid Y Viyana Y 3 7 4 9 8 10 11 11 13 9 14 11 12 Belgrad Y 21 Sofya Y 19 Roma Y 16 Atina B 23 Zürih Y 10 Moskova Y 13 Aşkabat A 21 Taşkent A 24 Baku PB 19 Bişkek A 17 Tiflis A 21 Kahire A 31 Şam A 26 Edirne, Kırklareli, Çanakkale, İzmir, Muğla ile Balıkesir’in Ayvalık, Edremit ve Burhaniye illerinin yağmur ve sağanak geçeceği tahmin ediliyor. Gece ve sabah saatlerinde iç ve doğu bölgelerde yer yer sis, İç Anadolu’nun kuzeydoğusu ile Do u Anadolu'nun kuzey ve doğusunda buzlanma ve don olayı bekleniyor. Hava sıcaklığı önemli bir değişiklik beklenmiyor. Ülke genelinde mevsim normallerinin 5 ila 7 derece üzerinde seyredecek. CUMHURİYET SAYFA 15 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Kasım GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK Bu durumun düzeltilmesi gerektiğine işaret ediyorlar ama hükümette tutukluluğun infaza dönüşmesini engelleyen veya engelleyecek olan herhangi bir hazırlıktan söz edilmiyor. Ama kimi bakanlar da var; infaza dönüşen tutukluluk süresinin tahliyeyi gerektirmediğine inanıyor... Bu bakan, TV’lerde her göründüğünde kaşları çatık, yüzü gülmeyen bir bakan: Devlet Bakanı Hayati Yazıcı! Hayati Yazıcı; Prof. Mehmet Haberal’ın tahliye talebini reddeden 9 hâkime açtığı tazminat davasını Yargıtay’ın onamasına fena halde bozulmuş; son günlerde içeriden dışarıdan artık tutukluluk süreleri normali aşanların tahliye edilmelerindeki zorunluluğa karşı çıkıyor, ama ne karşı çıkış! “Tutukluluk sürelerinin 18 aydır devam etmesi, ‘haksızlığa uğradılar, tahliye edilsinler’ gerekçesini haklı kılmaz” diyen Hayati Yazıcı; sorunun öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de kararlarında açıkladığı gibi, infaza dönüşen normali aşmış tutukluluk süreleriyle ilgili olduğunu öne süren hukuksal gerekçeleri anımsamıyor herhalde. Ve… Silivri mahkemesi adına konuşuyor: “Mutlaka onların orada tutulmasının gerekçesi var. Darbe teşebbüsü başlı başına suç.” Hayati Yazıcı; elde silah darbe yapmaları olası komutanların elcağızlarıyla yazdıkları günlüklerinde (belgelerde) açıkladıkları darbe hazırlıklarına karşın savcılığın Ergenekon davası ile ilgileri olmadıklarına karar verdiğini ve darbe yapacağı söylenen komutanların aylardır içeride yatanlardan ayrıştırıldıklarını bilmezden geliyor. Sürekli yazıyoruz: Hükümeti devirmek suçlamasıyla yargıda olan komutanlar dışarıda. Gazeteciler içeride. Neden? Cebinde çakı taşımayan Mustafa Balbay darbe yapacak! Bisturilerini ameliyathanede bırakıp çıkan cerrah Prof. Mehmet Haberal mı hükümeti devirecek? Yalakalığa, yandaşlığa soyunarak yedi sülalesini yüz yıl doyuracak maddi olanaklar sağlamayı bir yana itip, kurduğu TV’de AKP hükümetine birçok medya holdinginin cesaret edemediği muhalefeti yapan Tuncay Özkan mı hükümeti zorla devirmeye girişecek? Güldürmeyin insanı Bay Hayati Yazıcı! Üstelik öyle her önünüze geleni, en az sizin kadar memleket sever olanları darbeci diye suçlamanız hukuka, insan haklarına, gerçeklere aykırı düşmüyor mu? Ha, gazeteci arkadaşlarımızın, bir rektörün, ünlü bir cerrahın içeride olmalarını sağlayan önemli bir suçları daha var: Devrimci, Atatürkçü olmak! “Türkiye’de herkes istediğini yazar” buyurmuş, Çankaya’daki AKP’li Londra’da. Basın konusunda çoğu demokrasilerde gerçek budur ama; Türkiye’deki bakanlar, diğer ülkelerin bakanlarından farklıdır. Hele AKP’li bakanlarımız, üstlendikleri sıfatın ağırlığı ölçüsünde hesaplı kitaplı konuşmayı fazla dikkate almazlar. Bakanlar aralarında uyumsuzluk sergilemeyi marifet sayarlar. Oysa gözlerini çevirseler Çankaya’ya; oradaki partisiyle uyum sağlamakta fevkalade başarılı olan Çankaya’daki AKP’liyi örnek alabilirler. Örneğin dün Milliyet’te okuduğumuz haberden ders çıkarırlarsa yabancı bir ülkeye gittiklerinde büyük devlet raconunun nasıl sergileneceğini öğrenebilirler. Haber şu: “İngiliz televizyonu BBC’den Stephen Sackur, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile röportaj yaparak izlenimlerini aktardı. Sackur, öğrenciliğini geçirdiği Londra’ya tekrar gelen Gül ile ilgili izlenimlerini şöyle aktardı: ‘Gül beni geniş bir gülümsemeyle karşıladı. Londra’nın en lüks otellerinden birinde olan suiti danışmanlar, yağcılar ve çanta taşıyıcıları ile doluydu. Gül uzun politik kariyeri boyunca radikal, İslamcı ve laik Türkiye’ye karşı tehdit olarak damgalandı. Ancak Türk politikasında bu nefrete karşılık her zaman yumuşak bir yönetici (nasıl) oldu’...” İşte Çankaya’dan ilgilisine birinci ders: BBC gibi önemli bir yayın organını temsil eden gazetecinin önünde lüks otelde pahalı dairesini… …danışmanlarla, yağcılarla ve çanta taşıyıcıları ile doldurarak.. çok önemli kişi, very important person (VIP) olabilirsiniz... ABD’de geçen hafta yapılan ara seçimlerde Kongre’nin, Temsilciler Meclisi kanadı Cumhuriyetçilerin üstünlüğüne geçti. Demokratların Senato’daki çokluğu değişmese bile Başkan Obama ile Kongre’nin iki kanadı arasında son iki yıl sağlanan rahat çalışma ortamının sona erdiği kesin. Kongre’deki yeni yapının TürkAmerikan ilişkileri üzerindeki etkisini, bir grup meslektaşımızla birlikte Washington’daki en etkili koltuklardan birinde oturan Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı ve eski başkan adaylarından John Kerry ile değerlendirdik. Ortadoğu turu kapsamında Lübnan ve Suriye’den sonra dün Ankara’da Başbakan Erdoğan ile görüşen Kerry, bugün de İsrail’e uçacak. Kerry’nin penceresinden Türkiye ile ilişkiler ve bölgedeki son durum şöyle gözüküyor: ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER ABD’nin önceliği Türkİsrail barışı ğu’da barış ve istikrarın sağlanmasının bunların en önemlilerinden biri olduğunu belirten Kerry, bu hedefe ulaşılabilmesi için Mavi Marmara gemisine düzenlenen saldırı nedeniyle Türkiye ile İsrail arasında yaşanan krizin bir an önce giderilmesi gerektiği konusunda güçlü mesajlar verdi. Kerry’nin dün Erdoğan’a bugün de İsrail makamlarına vereceği mesajın özü ise şu: “Türkiye ve İsrail’in bağlarını yenilemesi önemli. İki taraf da ilişkilerin bu şekilde sürmesinin kendilerine neler kaybettireceğini çok iyi biliyor. Türkiye’nin tepkisini anlıyorum. Ama bu sorunu da geride bırakıp ileriye bakmamız lazım. Ya BM İnceleme Komisyonu çalışmasıyla ya da yani diplomatik temaslarla bu sorunun geride kalacağına inanıyorum. ABD yönetimi de bu konuda iki tarafı teşvik edici davranmaya devam edecek.” Çözüm için Türk hükümetinin öne sürdüğü özür dilenmesi şartı konusunda da Kerry, “İsrail zaten saldırıda ölenler nedeniyle üzüntü duyduklarını ifade etti. Yapılan yanlışlara da vurgu yaptı. BM Komisyonu’nun ya da taraflar arasındaki müzakelerde bu konunun uygun bir çerçeveye oturtularak geride bırakılacağına inanıyorum” değerlendirmesini yaptı. ni Kongre aritmetiğinde bu tasarıların şansı ne olacak? Başkan adaylığı döneminde Ermeni tezlerine destek vermesine rağmen, Senatör Kerry seçim sonuçları karşısında gerçekçi bir tutum takınarak, “Geçen yıl yapılan oylamadan endişeye kapılanların sayısı ve güçleri bu yıl daha da artacaktır” yanıtını veriyor. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Yaklaşan İran krizi Kongrede değişen dengeler nedeniyle Washington’da kızışan İran tartışması Kerry’nin Ankara gündemine de yansıyor. İran ile uluslarası toplumun temsilcilerinin Türkiye’de görüşmesine itarazları olmadığını ancak kararı tek başlarına veremeyeceklerini belirten Kerry, Türkiye’nin sürece katkıda bulunabileceğine inanıyor. Ama “Sürecin temel amacı ya da işleyişi konusunda uluslararası toplumdan farklı bir görüntü verilmemesi koşuluyla”... Obama yönetiminin ilk tercihinin İran’ın müzakereler yoluyla kendisinden beklenen adımları atması olduğunu belirten Kerry, Türkiye dahil tüm ülkelerin bu yöntemin arkasında sağlam durmasının Tahran’ın iknasına yardımcı olacağını vuruluyor. Cumhuriyetçilerin söz sahibi olduğu yeni Kongre yapılanmasında bunun alternatifinin ne olduğunu düşünmek Kerry’i de kendisini Ankara’da dinleyenleri de şimdiden kaygılandırıyor. Ermeni tasarılarına destek zayıfladı Türk dış politikası için son günlerde sık kullanılan ‘eksen kayması’ tartışmaları konusunda ise ABD yönetiminin ‘çıkar’ odaklı bakışını sergiliyor: “Türkiye kendi çıkarlarını nerede görüyorsa o yöne gider. Hem Doğu’ya hem de Batı’ya bakması kimseyi şaşırtmamalı. ABD açısından, birlikte mücadele etmek durumunda olduğumuz küresel sorunlara aynı pencereden baktığımız müddetçe bir sorun yok...” Türkiye’nin İsrail ile bozulan ilişkileri ve İran’a yaptırımlar konusunda BM Güvenlik Konseyi oylamada ‘hayır’ oyunun, ABD Kongre üyelerinin bir kısmı üzerinde olumsuz etki yarattığını teyit eden Kerry, bu durumun “uzun süre devam etmeyip geçici” olacağı kanaatinde. Kongre, Demokratların çoğunluğundayken Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni tezleri kabul edilmişti. İbrenin Cumhuriyetçilerden yana değiştiği ye Füze savunmasında anlaşma En güncel konu olan NATO’nun ortak füze savunma sistemi konusunda “Beyaz Saray’daki arkadaşlarıyla” yaptığı temaslardan çıkardığı sonucu paylaşan Kerry, “Türkiye ile ortak anlayışa varma konusunda umutlular. Lizbon’da sorun yaşanmayacağına güvenim tam” dedi. Amerikalı senatörün Türkiye ziyaretinin en öncelikli gündemini ise Türkİsrail ilişkilerinin geleceği oluşturuyor. yüzde 20’si tamamen yıkılsa, yüzde 40’ı ağır ve orta hasarlı olsa, yüzde 40’ı da hafif hasarlı olsa, ne yaparsınız? Fransız: “Önce kentin planlarına ulaşırım. Özüne hiç dokunmam. Tümüyle yıkılan binaları, o plan ışığında aynen yeniden inşa ederim. Ağır hasarlıları yıkar, aynısını inşa ederim. Kalan bölümü de restore ederim.” Alman: “Planları güncellerim. Ağır hasar gören yerleri yıkar, eski plana sadık kalarak inşa ederim. Tümüyle yıkılmış alan üzerinde dönemin gereklerine göre yeni bir planlama yaparım.” Türk: “Eski planları iptal ederim. Kenti dümdüz eder, yeniden yaparım.” Başta devlet yönetme anlayışımız olmak üzere hemen her alanda bu fıkranın izlerini bulmak olası. Son dönemde de hidroelektrik santrallar uğruna doğayı hiçe saymaktan, iktidarı güçlendirdirmek uğruna devlet kurumlarını dümdüz etmeye kadar yaşamakta olduğumuz pek çok şeyi de buna ekleyebiliriz. 29 Ekim ve 30 Ekim’de gazete manşetleri genel olarak Atatürk’ün ruhunu okşar nitelikteydi: “Cumhuriyet yıkılmaz.” “Eserlerinin koruyucusuyuz.” “Gözün arkada kalmasın Atam.” Ben de devlet kurumları bir yana, toplumun bağrında Cumhuriyete, onun getirdiklerine sahip çıkacak bir köz olduğuna inanıyorum. Sözünü ettiğim gazete manşetlerine bakarken kendime şu soruyu sordum: “Arkadaş, Cumhuriyetin 87. yılını kutluyoruz. Cumhurbaşkanlığı forsunda bugüne kadar kurulup yıkılmış Türk devletleri ve yaşamakta olan devletleri temsilen birer yıldız ve o forsta yer alan Türk devletleri kaçar yıl yaşadı?” İşte liste: Hun İmparatorluğu (MÖ 220 MS 48) 268 yıl. Batı Hun Devleti (48 216) 168 yıl. Avrupa Hun Devleti (375 454) 79 yıl. AkHun Devleti (420 562) 142 yıl. Göktürk Devleti (552 743) 191 yıl. Avar İmparatorluğu (556 803) 247 yıl. Hazar İmparatorluğu (651 983) 332 yıl. Uygur Devleti (744 1209) 465 yıl. Karahanlılar Devleti (940 1040) 100 yıl. Gazneliler Devleti (963 1183) 220 yıl. Büyük Selçuklu İmparatorluğu (1040 1157) 117 yıl. Harezmşahlar Devleti (1157 1231) 74 yıl. Altınordu Devleti (1236 1502) 266 yıl. Büyük Timur İmparatorluğu (1368 1501) 133 yıl. Babür İmparatorluğu (1526 1858) 332 yıl. Osmanlı İmparatorluğu (1299 1923) 624 yıl. Yeniden altını çizelim, tarihteki yerini almış bu devletler halen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanlığı forsunda birer yıldızla temsil ediliyor. Başta Anadolu beylikleri olmak üzere, tarihteki öteki arayışlar buna dahil değil. Listeye bakıp pek çok yorum yapılabilir. Bu kısmını olura bırakalım, bugüne gelelim. Öylesine karmaşık bir “değişim” süreci yaşıyoruz ki herhangi bir televizyon tartışmasında bir taraf bu değişimi “ileri demokrasi” olarak algılayıp anlatıyor, bir taraf “faşistsivil diktanın” ayak sesleri olarak yorumluyor. Neden? Çünkü siyasi iktidar demokrasinin tüm olanaklarını nasıl kullanacağını, geçmişte yaşananlardan da ders çıkararak çok iyi öğrendi. Buna karşılık Cumhuriyet değerleri konusunda hassas olanlar, öyle ya da böyle hep savunmada, hep mevcut durumdan bir milim sapılmasın “tutuculuğunda” görünüyor. Aslında yukarıda sıraladığımız devletlerin çoğunun önce “içinden” yıkılmaya başladığı dikkate alınırsa, haksız da sayılmazlar. Toplumda ne kadar korku yerleşirse, iktidarın etki gücü artıyor. O nedenle, iktidara seçenek oluşturmak için Türkiye’nin geleceğine ilişkin politikaları “korkular” üzerine değil “umutlara” dayalı kurmak gerekiyor. Soralım... Birisi söze şu sözlerle başlayınca mı enerji dolup harekete geçersiniz: “Bittik, yıkılmak üzereyiz, her şeyin içi boşaldı...” Yoksa şu sözlerle mi: “Bu gidişin bizi yıkıma götürmesine izin vermeyeceğiz. Tam tersine, bütün gücümüzü çağı yakalamak ve temel değerlerimizi korumak için kullanacağız...” Korku ve endişenin gözleri çoktur, her şeyi korku olarak algılar... Umut ve kararlılığın enerjisi çoktur, hedefe ulaşma gücüne güç katar... ankcum@cumhuriyet.com.tr Mavi Marmara geride kalmalı Türkiye ile ABD’nin çok güçlü ortak çıkarları bulunduğunu, Ortado ucakirozer@cumhuriyet.com.tr Cengiz Köylü, karargâh evleri bilgi notunun ordu içinden sızdırıldığını söyledi Tertip, komplo, yalan HATİCE TUNCER CUMHURİYET’E MOLOTOF ATILMASI Bedirhan Şinal yine ifade değiştirdi İstanbul Haber Servisi Cumhuriyet gazetesine molotofkokteyli attığı gerekçesi ile 42 yıla kadar hapis cezası istemiyle tutuklu yargılanan ve mahkemeye gönderdiği mektup ile ifade değiştiren Bedirhan Şinal, diğer sanık ve avukatların katılmadığı kapalı oturumda yine ifade değiştirdi. Davanın görüldüğü İstanbul 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan kapalı oturumda ifade veren Bedirhan Şinal, “Diğer sanıkların molotoflu saldırıyla alakasının olmadığını” ifade ettiği iki sayfalık mektubu tehdit edildiği için yazdığını söyledi. Şinal, molotoflu saldırıyı davanın sanıklarından Murat Aplak, Fatih Derdiyok ve Sedat Peker’in eski adamı olduğu iddia edilen Boğaç Kaan Murathan ile planlayıp gerçekleştirdikleri yönündeki ilk ifadesini tekrar etti. İkinci Ergenekon davasında tutuklu sanık Hava Kurmay Albay Cengiz Köylü, Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) alınan kararları kararname olarak hazırlamakla görevli olduğunu ifade ederek “Ama sadece kanunları, mevzuatı yerine getirmeme rağmen hedef oldum” dedi. MİT’in hazırladığı İP/Karargâh evleri belgesinden suçlanan Köylü “Asırlardan beri hiçbir şey olmayan Silahlı Kuvvetler’in düşmanı içeride. Son 23 yıldır CD, belge çıkıyor. Bunların hepsi tertip, komplo ve yalan” dedi. Davanın 94. duruşmasında savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Köylü’ye karargâh evleri belgesinde “haberleşmelerin telefon ile değil, kurye ile yapıldığına” ilişkin bilgi olduğunu anımsatarak Harp Akademileri’ndeki Harp Tarihi ve Strateji Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevi sırasında özel bir odası ve telefonu olup olmadığını sordu. Köylü “Akıllıca tezgâh” dedi. Pekgüzel’in MİT’in Karargâh evleri belgesiyle ilgili “Çok da ciddiye alınmayacak bir belge değil” sözleri üzerine Köylü şöyle konuştu: “Bunlar MİT’e gitmiş, bilgileri aktarmış, MİT de kimlik bilgilerini bularak rapora ciddiyet kazandırmış. Bunların hepsi tertip, komplo, tamamen yalan.” Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese ise Köylü’ye iddianamede konu edilen bir CD’nin içeriğinde ne olduğunu sordu. Köylü “CD şifreliydi. Ama bilgisayar uzmanları bu CD’nin yüzde 2’lik kısmını açmıştı. Bu bölüm içerisinde de Fethullah Gülen grubunun Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasına ilişkin bilgiler bulunuyordu” dedi. Bu konuda bilgilendirme yapıp yapmadığı sorusunu Köylü “Bilgi verilebilecek son kişiye kadar bilgilendirme yapıldı” diye yanıtladı. Duruşma 11 Kasım’a ertelendi Rögar bir çocuğun daha canını aldı Şanlıurfa’nın Konuklu beldesinde bulunan ilköğretim okulunda öğrenim gören Fehime Ay (12), amcasının kızı Fatime ile birlikte ders çıkışı yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki evlerine gitmek üzere yola çıktı. İki çocuk, önlerine çıkan bir attan korkup, mısır tarlasına doğru koşmaya başladı. Fehime, koşarken tarlada rögar kapağı açık unutulan bir metre genişliğindeki kanalizasyon ve atık su kuyusuna düştü. Kuyuda görülemeyen küçük kızın akıntıyla sürüklendiği düşüncesiyle, onlarca kişi dere boyunda koşarak Fehime’yi aradı. Yaklaşık 3 saat süren çabalar sonunda küçük kız, yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulundu. Baygın halde sudan çıkarılan ve nabzının attığı belirlenen Fehime, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Tarladaki tüm kuyuların kapaklarının bulunmadığını söyleyen Fehime’nin yakınları, “Defalarca müracaat ettik, kapaklarının takılmasını istedik ama sonuç alamadık” diye isyan etti. (Fotoğraf: AA) SÖZLEŞMELİ ER PROJESİ, MSB BÜTÇESİNE TAVAN YAPTIRACAK Askere teğmen maaşı BARKIN ŞIK Bektaş’tan hâkimlere dava Öte yandan Poyrazköy davasının tutuklu sanıklarından emekli Binbaşı Levent Bektaş, Prof. Mehmet Haberal gibi hakkında tahliye kararı vermeyen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı ve 2 üyesi hakkında Yargıtay’da tazminat davası açtı. Bektaş’ın dilekçesinde hâkimler hakkında 50 bin TL istendi. ANKARA Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, sözleşmeli er projesi kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 50 bin kişinin ortalama 2 bin TL maaşla istihdam edileceğini açıklaması dikkatleri Milli Savunma Bakanlığı (MSB) bütçesinde yaşanacak kaynak artışına çevirdi. Gönül’ün verdiği rakamlara göre, sözleşmeli er projesi ile birlikte MSB’nin personel giderleri yüzde 20 oranında artacak. Sözleşmeli er statüsünde orduya katılacak olanlar, 4 yıllık Harp Oku lu’nu bitiren teğmenler ile aynı maaşı alacak. MSB’nin 2011 bütçesinde personel giderleri 7 milyar 510 milyon 804 bin TL olarak hesaplandı. Personelin sosyal güvenlik (SGK) giderleri ise bu rakamın dışında kaldı. Sözleşmeli er projesinin hayata geçmesiyle birlikte ise 50 bin askere yıllık yaklaşık 1 milyar 200 milyon TL maaş bağlanacak. Bu rakamlara göre personel giderleri yüzde 16 oranında artacak. SGK primleri ile birlikte bu rakamın yüzde 20’leri bulacağı tahmin ediliyor. Sözleşmeli er olmak iste yenler mecburi askerlik hizmetinin ardından gönüllülük esasına göre başvuruda bulunacaklar. Komutanların da referanslarının alınmasının ardından uygun bulunanlar üç yıl süreyle TSK bünyesinde sözleşmeli er olarak görev yapacak. Sözleşmeli er olmak isteyenlerin en az ilköğretim mezunu olması gerekecek. Sözleşmeli er statüsündeki askerler, komando ve piyade gibi muharip sınıflarda istihdam edilecek. Bu personel, öncelikli olarak terörle mücadele eden Güneydoğu Anadolu’daki birliklerde görevlendirilecek. Yürekli ve 2 personel serbest İstanbul Haber Servisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “şantaj ve askeri casusluk” iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında Tuğamiral Şafak Yürekli’nin de aralarında bulunduğu 3 askeri personel “şüpheli” sıfatıyla ifade verdi. Yürekli ve diğer askeri personel, savcılıkça serbest bırakıldı. ISPARTA (AA) Isparta İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkez Komutanlığı’nda silahla vurulan 55 günlük er Onur Koç öldü. Baba Yusuf Koç, “Oğlumun istirahattayken asker arkadaşınca arkasından silahla vurularak öldüğü bildirildi” dedi. C MY B C MY B Isparta’da vurulan er öldü
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear