Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                ekonomi@cumhuriyet.com.tr  18 EK M 2010 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA  EKONOMİ 13  CMYB  C M Y B  ANKARA PAZARI  YAKUP KEPENEK  Cinsiyet Eşitsizliği  Derinleşiyor!  Dünya Ekonomi Forumu 12 Ekim günü “2010  Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” raporunu yayımladı.  Ricardo Hausmann (Harvard Üniversitesi),  Laura D. Tyson (Kaliforniya ÜniversitesiBerkeley)  ve Saadia Zahidi (Dünya Ekonomik Forumu)  tarafından hazırlanan toplam 334 sayfalık bilimsel  rapor, 134 ülkede kadının durumunu şu dört alt  başlıkla inceliyor: Ekonomiye katılım ve fırsat  olanağı; eğitim alma süreci; sağlık ve yaşam  koşulları ve siyasal güç edinme. Ülkeler, kadınların  bu değişkenler bağlamındaki durumuna göre  sıralanıyor.  Kadınların durumunun erkeklere en yakın  olduğu, yani, kadınerkek eşitsizliğinin en az  olduğu ülkeler ilk sıralarda; eşitsizliğin aşırı  boyutlara ulaştığı, uçuruma dönüştüğü ülkeler de  listenin son sıralarında yer alıyor.  Sıralama, kadınerkek eşitliğinin en ileri düzeyde  olduğu İzlanda ile başlıyor; Norveç 2’nci sırada yer  alıyor. Bunları Finlandiya ve İsveç izliyor.  Türkiye, 2010 sıralamasında, 134 ülke arasında  126’ncı, farklı bir anlatımla, sondan sekizinci  sırada. Kısacası Türkiye, dünyada kadınerkek  eşitsizliğinin en aşırı boyutlara ulaştığı, cinsiyet  uçurumunun en geniş olduğu ülkelerden biridir.  Türkiye’den daha eşitsiz durumda olan ülkeler,  aşağıya doğru sırasıyla, yalnızca Fas, Benin, S.  Arabistan, Fildişi Sahili, Mali, Pakistan, Çad ve  Yemen’dir. Mısır, Suriye, İran, Umman, Etiyopya,  Ürdün, Cezayir, Nijerya, Katar ve Lübnan,  sıralamada Türkiye’nin üstünde yer alıyor!  Ekonomi, eğitim, sağlık ve siyaset bileşenlerinin  ortalaması Türkiye’yi 126’ncı yapıyor.  Ayrıntıya bakıldığında çok daha olumsuz bir  durum var. Türkiye, kadının ekonomiye katılma ve  ekonomide fırsat olanağı sıralamasında 134 ülke  arasında 131’incilikle daha da aşağılardadır.  Sondan sekizinci değil, dördüncüdür. Dünyanın  134 ülkesi arasında yalnızca S. Arabistan,  Pakistan ve Yemen’de kadının ekonomideki yeri  Türkiye’den daha geridir.  Ekonomiye katılma, kadının özgürleşmesinin  temelidir. Türkiye’de toplumsal yapı, kadını  ekonomik faaliyetlerin dışında tutuyor.  Rapora göre 2010’da eğitim, sağlık ve siyaset  göstergeleri göreli olarak ekonomiden daha iyi;  Türkiye bunlara göre sırasıyla, 109’uncu, 61’inci  ve 99’uncu sıralarda yer alarak yine de yeterince  kaygı verici bir durum sergiliyor.  Önemli bir nokta daha var. Rapor, yalnız 2010  değerlerini içermiyor; ülkelerin, anılan raporun ilk  yayımlandığı 2005 yılından bu yana, yani, son beş  yıl boyunca sıralamalardaki yerlerinin değişimini  de veriyor.  Son beş yılın sıralamalarına göre Türkiye nasıl  bir değişim geçirmiş? Türkiye 2006 dünya  sıralamasında 105’inci sırada yer alıyor; 2007’de  16 sıra birden gerileyerek 121’nciliğe düşüyor;  2008’de 123’üncü; 2009’da da gerilemesini  sürdürerek 129’uncu sırada yer alıyor.  Oysa, raporun kapsadığı 2006 ve sonrası  Türkiye ekonomisinde büyümenin göreli olarak  yüksek olduğu bir dönemdir. Ekonominin hızla  büyümesine karşın, kadının ekonomideki yeri  güçlenmiyor.  Türkiye’de yıllardır pompalanan bir görüş var.  Bu görüşe göre, ekonomi geliştikçe kadının  ekonomiye ve buradan siyasete ve diğer  toplumsal etkinliklere katılması da artacaktır.  Raporun bulguları bu görüşün hiç de doğru  olmadığını kanıtlıyor. Aynı raporda, yüksek gelirli  ülkeler grubunda yer almalarına karşın, S.  Arabistan, Umman, Katar, Bahreyn, Kuveyt ve  Birleşik Arap Emirlikleri, kadınerkek eşitliği  endeksinin en alt sıralarında yer alıyor. Bu  ülkelerde kişi başına gelirin yüksekliği, kadınerkek  eşitliğini sağlamaya yetmiyor!  Rapor, kimi yayın organlarında hiç yer almadı;  kimi yazı ve yorumlarda da bilimsellikten  tamamıyla uzak bir anlayışla, yazarlarının üstün  bilimsel nitelikleri görmezlikten gelinerek “bilimsel  olmadığı” vurgusuyla konu edildi. Bu  önemsizleştirme, tek başına, bu toplumun  kamuoyu oluşturan kesiminin kadın sorununa  nasıl şaşı baktığının en somut kanıtıdır.  Türkiye yıllardır beyinsel enerjisinin çok büyük  bir bölümünü türban tartışmalarına harcadı,  harcıyor. Kamuoyu oluşturan çevreler, kadının,  ekonomi başta olmak üzere, eğitimde ve siyasette  toplumsal yaşama daha çok katılması için  çabalamadı, çabalamıyor; bunun yerine yıllardır  ülkenin türbana daha çok bürünmesi için var  gücüyle uğraşmak yolunu seçerek bir büyük  tarihsel yanlışı besliyor ve büyütüyor.  İngilizce metni www.weforum.org adresinde  bulunabilecek olan bu bilimsel rapor bir kez daha  kanıtlıyor ki Türkiye’de toplumsal cinsiyet  uçurumu giderek genişliyor, kadın özgürleşmiyor!  Günbegün özgürlüğünü yitiriyor!  Deniz Som arkadaşımızın kaybı nedeniyle  ailesine, sevenlerine, tüm Cumhuriyet ve basın  topluluklarına başsağlığı dilerim. Işıklar içinde  olsun.  yakupkepenek06@hotmail.com  ABD’de 2 Kasım’da yapılacak  Senato ve Temsilciler Meclisi ara  seçimlerinden, Demokrat Parti’nin  büyük bir yenilgiyle çıkarak  Temsilciler Meclisi’ndeki  çoğunluğunu kaybetmesi  bekleniyor. DP’nin senatodaki  çoğunluğunu kaybetmesi olasılığı  da var. Böyle bir gelişme,  seçmenin bir dönem ortası  protestosunun sonucu olmanın  ötesinde bir anlama sahip gibi  görünüyor. Siyasette bir iklim  değişikliği de söz konusu.  Cumhuriyetçileri bile  korkutan yükseliş  İki yıl önce bu zamanlar ABD  seçmeninde, hatta dünya  kamuoyunda, benim bu köşede  “Obamania” olarak nitelediğim  (gerek bizim gazetede, gerekse de  genelde sosyalistler arasında  kuşkuyla karşılanan) bir iyimserlik  dalgası yükseliyordu. Zizek’in,  kuşkuyla yaklaşanlara karşı  “Sinizme kapılmayın, umuda bir  şans verin” dediği bu iyimser  beklentilere göre ABD’de ilerici bir  kabarış yaşanıyordu. Obama  seçilecek, ABD siyasi coğrafyası  ve uluslararası ilişkiler köklü bir  biçimde daha demokratik, adaletli,  eşitlikçi bir yönde değişecekti.  Aradan geçen zaman ne yazık ki  Zizek’i haklı çıkarmadı. Obama  yönetimi tam anlamıyla bir düş  kırıklığına, moral bozukluğuna yol  açtı. İlerici dalga zayıfladı, giderek  geri çekilmeye başladı. Bu sırada,  sağda Cumhuriyetçi partinin  geleneksel kanadını bile  korkutmaya başlayan, sektergerici,  popülist bir dalga şekillenerek  yükselmeye başladı. Bu dalganın  başını çeken  “Çay Partisi”  (İngiliz  İmparatorluğu’na  karşı isyanı başlatan bir eyleme  göndermeyle) adındaki sağ gruplar  ve örgütler koalisyonu yapının  adayları ön seçimlerde,  Cumhuriyetçi Parti içinde, partinin  geleneksel adaylarının önemli bir  kesimini tasfiye ederek, kendileri  aday olmayı başardılar. Böylece  Demokratlar Meclis’te ve belki de  Kongre’de çoğunluğu kaybederken,  özellikle Meclis’te Obama’nın  politikalarına karşı mücadele  etmeye kararlı üyeleri içeren bir  Cumhuriyetçi parti çoğunluğu  şekillenmiş olacak.  Obama’yı yargılayarak devirmeye  kararlı görünen Çay Partisi  üyelerinin, partinin geri kalanını da  etkilemesi bekleniyor. Böylece  oluşacak bir muhalefetin, Obama  döneminde, sakatlanarak da olsa  geçmiş olan sosyal güvenlik, sağlık  reformları da olmak üzere birçok  yeni yasayı geri çevirmeyi, Bush  yönetiminin zenginlere yönelik vergi  indirimlerini kalıcılaştırması,  Obama’nın göndereceği tasarıları  bloke ederek, kararnamelerle  yönetmeye zorlayarak kutuplaşmayı  daha da güçlendirmesi bekleniyor.  New York Times’ın aktardığına  göre, “Çay Partisi” adaylarının  bazıları, savunma, adalet, hazine  gibi anayasal işlevleri olan  bakanlıkların dışındaki, tarım,  eğitim, iç işleri, konut ve kent  geliştirme, ulaşım ve enerji gibi  bakanlıkları tasfiye ederek daha “saf  bir yönetim yapısına” ulaşmak  istiyorlarmış.  “Çay Partisi” hareketi  yükselişinin enerjisini, dinci  evanjelik gruplarla, federal  hükümet düşmanı milis  hareketiyle, “neocon” çevrelerle,  İsrail yanlısı çevrelerle, petrol ve  savunma sektörleriyle, silah  lobisiyle, kürtaj karşıtı  örgütlenmelerle, göçmen ve  yabancı düşmanı ırkçı akımlarla  çok yakın hatta organik ilişkilere  sahip olmasından alıyor. Diğer bir  deyişle mali ve toplumsal  açılardan güçlü desteklere sahip  bir hareket bu.  Financial Times’ta Philip  Stevens’in işaret ettiği gibi, böyle  bir yükselişin ABD’nin dış politika  reflekslerini, dolayısıyla uluslararası  ilişkilerin iklimini de etkilemesi  kaçınılmaz. Bu etkilerin, ABD dış  politikasında, uluslararası ticaret  alanında, (Çay Partisi’nin beyaz  işçi sınıfı içindeki etkisi de  düşünüldüğünde) korumacılıktan,  Çin’e karşı dayatmacılıktan,  Ortadoğu’da İsrail’i destekleyen,  İran, Hamas, Hizbullah üçlüsüne  karşı sertlikten yana bir çizgiyi  güçlendirecektir. ABD’nin “Küresel  Isınma” alanındaki uluslararası  pazarlıklarda işbirliğine daha  uzlaşmaz, Avrupa karşısında  yeniden tek yanlı, dayatmacı  yaklaşımlara geri dönmesi de söz  konusu olabilir.  Ve maddi temelleri…  Demokrat Parti seçmeninin moral  bozukluğu, siyasetten uzaklaşma  eğilimi “Çay Partisi” hareketinin  yükselmesini kolaylaştırıyor, ama bu  hareketin arkasında güçlü maddi  dinamikler de var. Bunların başında  ekonomik krizin aşağı orta sınıf ve  işçi sınıfı  üzerinde yarattığı  yıkım geliyor.  Krizin etkisiyle  2007’den bu yana 6 milyon  Amerikalı yoksulluk sınırı altına  düşmüş, on yıldır durağan olan  medyan gelir de yüzde 4.2  gerilemiş. (The Guardian12/10).  İşsizlik yüzde 10’a yaklaşır, kredi  kartları borçları ödenemez, medyan  fiyatı yüzde 20 düşen evler “morgıç”  borçlarını karşılayamaz hale gelir,  milyonlarca insan evlerini  kaybederken aşağı orta sınıfın,  ABD’de kendini orta sınıf olarak  gören iş sahibi işçi sınıfının, esas  olarak kredi köpüğüne dayanan  yaşam tarzı (refahı) hızla dağılmaya  başlamış. The New York Times’ın bir  araştırması, “Kriz öncesi düzeye ne  zaman dönebiliriz” sorusuna karşılık  uzmanların 1013 yıldan söz  ettiklerini aktarıyordu. (12/10)  Krizin getirdiği bu yıkıntı üzerinde  Obama’nın “hataları”(!?), buna  karşılık sağın bu hatalardan  yaralanma başarısı, Obamania’nın  çökmesine neden oldu.  Walden Ballo’nun işaret ettiği gibi  Obama’nın en büyük taktik “hatası”,  krizin sorumluluğunu, 1980’lerde  Reagan ve Thatcher  hükümetlerinin yaptığı gibi, önceki  hükümetin, Bush yönetiminin  üzerine yıkmamış, paylaşmayı  kabullenmiş olmasıydı. İkincisi,  Obama, mali sermayeden  emekçilerden yana tavizler  kopartarak,1930’ları New Deal  Politikası gibi tüm ekonomiyi  canlandırmayı, istihdam yaratmayı  amaçlayan tedbirleri uygulamaya  sokamadı. Obama, Bush  yönetiminin, bankaları kurtarma  programlarına yenilerini ekleyerek  mali sektöre trilyon dolarlık kaynak  aktarmaya devam etti hem de halkın  büyük çoğunluğu krizden  bunalırken…  Bu iki adım, büyük moral  bozukluğu, isteksizlik yarattı,  Obama’nın, partisinin faaliyetlerini  canlandırarak, bu yolla toplumun  geri kalanını eğitecek bir siyasi  hareketlilik yaratmasının (“bunu  yapmak istedi de olmadı mı”  sorusunu bir kenara koyuyorum)  önünü kapadı.  Bu “hatalar” karşısında sağın  çok etkili adımlar attığını gördük.  Sağ, ekonomik krizin, işsizliğin  faturasını Obama’ya çıkardı, mali  sektöre yönelik kurtarma  paketlerine karşı çıkarken, aynı  anda, sağ popülizmin federal  devlet düşmanı duyarlılıklarından  yararlanarak, sosyal sigortalar,  sağlık reformlarına karşı,  “özgürlük”, “Sosyalizme hayır”  sloganıyla, Obama’nın Hüseyin  adını, rengini de işin içine sokarak,  sosyalist olmakla suçlayarak, bir  protesto hareketi geliştirdi. Bu  hareket, küresel ısınma  bağlamında petrol sermayesinin,  genelde muhafazakâr  kapitalistlerin mali desteğini de  alarak kısa sürede güçlendi.  Newsweek’in 1971’de yaptığı,  “para ile siyaset arasında o kadar  organik bir bağ var ki, bir reform  beklemek, bir cerrahtan kendisine  açık kalp ameliyatı yapmasını  istemek gibi bir şeydir”  (Counterpunch 12/10) saptaması,  Obama için de geçerli. O da  düzenin içinden, dev şirketlerin,  büyük bankaların mali desteğiyle  seçildi, krizin pisliğini temizlemeye  çalışırken, yükselen muhalefetin  nefretini üzerinde topladı, sınıf  mücadelesinde sağı, “yapıyı” hedef  olmaktan kurtardı…  ‘Obamania’dan ‘Çay Partisi’ne  erginy@tr.net  http://erginyildizoglu.blogspot.comDÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA  Aşçılar turizmin yıldızları oldu  İşini bilen  aşçıbaşılar, turizm  sektörünün  arananları oldu.  Lüks otellerde  aşçıbaşıların  ortalama ücretleri 5  ile 7 bin lira  arasında değişiyor.  Bu rakam genel  müdür maaşını  yakalayabiliyor.  Ekonomi Servisi  5 yıl  dızlı otellerde çalışanların  ortalama ücretlerinde aşçı  başılar genel müdürlerle ya  rışıyor. Bu tesislerde aşçı gi  bi özel yetenek gerektiren  niteliklikalifiye personel, al  dığı ücret bakımından genel  müdürden sonra en yüksek  ücreti alanlardan oluşuyor.  Yılda ortalama 20 bin yatak  kapasiteli yeni konaklama  tesisinin hizmete girmesi ya  tırım işletme ve diğer alanla  rın yanı sıra ücretleri de et  kiliyor.  Özellikle nitelik gerekti  ren alanlarda çalışan kalifiye  elemanlara ödenen ücretler  başka sektörlere göre ortala  manın üzerinde bir seyir iz  liyor. Ekin Grubu Araştırma  Birimi tarafından Türkiye  Otelciler Federasyonu (TÜ  ROFED) için hazırlanan ‘Tu  rizm Raporu’nda yer alan,  İnsan Kaynakları Derne  ği’nden (İNKAY) alınan ve  rilere göre, Antalya’da kıyı  bölgelerinde faaliyet gösteren  5 yıldızlı otellerde çalışan  bir aşçıbaşının ücreti yer yer  genel müdür yardımcısının  bile önünde olabiliyor.  Antalya’da kıyı bölgesin  deki 5 yıldızlı otellerde aşçı  başı olarak çalışanların orta  lama ücretleri 5 ile 7 bin lira  arasında değişirken aynı te  sislerde genel müdür yar  dımcılarının ortalama ücret  leri 56 bin lira düzeyinde.  Turkcell’e 3 ödül birden  Ulusal basından onlarca gazeteciyle aynı gün içerisinde  Diyarbakır ve Paris’te, 3G’nin 1. yıldönümü vesilesiyle  gerçekleştirdiği 3G Hız Testi etkinliği Turkcell’e ödül  getirdi. Şirket çoğunluğu Avrupa’dan olmak üzere toplam  38 ülkeden projelerin yer aldığı Golden Drum Uluslararası  Reklam ve PR Festivali’nde “En İyi Kurumsal PR” ve “En  İyi PR Ekibi” ödüllerine layık görülürken Etkinlik  Organizasyon Bölümü de “En İyi PR Etkinliği” dalında  birinci olarak Golden Drum aldı.  Ağaoğlu’ndan 2. büyük alım  Ağaoğlu Şirketler Grubu, İstanbul Avrupa Yakası’ndaki  projelerinin başarısı nedeniyle Net Holding’in  Bomonti’deki arazisinden sonra Bahçelievler’deki Ateş  Tuğla Fabrikası’nın arsasını Yalım Erez ve ailesinden  satın alarak portföyüne kattı. Avrupa’da bir hafta içinde  ikinci araziyi satın alan Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun  Bahçelievler’de aldığı konut imarlı arazi toplam brüt  42.000 metrekarelik büyüklüğe sahip. Ağaoğlu, My City  Bahçelievler projesinin yakınında bulunan arazi için 62  milyon dolar ödedi.  Mineralli su cihazı üretti  Doğadaki kaynak suyu oluşumunu taklit ederek ürettiği  Tordes markalı su mineralleştirme cihazlarıyla piyasaya  giren Zet Group, 1.5 milyon TL yatırımla üretime başladı.  120 kişiye istihdam sağladıklarını belirten Tordes Genel  Müdürü Ramazan Arıkan, “7 katmanlı bir damıtma sistemi  ile doğal mineral taşları kullanarak suyu zenginleştiriyoruz.  Evde çeşmeden bol mineralli su içme imkânı sunuyoruz”  dedi. Arıkan’a göre, yılda 10 milyar dolar israf ediyoruz,  oysa İstanbul’un şebeke suyu daha sağlıklı.  AKLease’ten enerjiye 37 milyon Avro  AKLease, Eksim Grup’un Susurluk’ta inşa edeceği toplam 18  rüzgâr türbininin 37 milyon Avro’luk finansmanını  üstlendi. Proje ile 70 bin kişinin elektrik ihtiyacı  karşılanmış olacak. AKLease Genel Müdürü Tuncer  Mutlucan, yenilenebilir enerjide Türkiye’de leasing ile ilk  kez bu kadar yüksek tutarda bir projeyi finanse etmelerinin  gurur verici olduğunu belirtti.  Ekonomi Servisi  Pamuk fiyatla  rı, ABD iç savaşının yaşandığı 1870’li  yıllardan bu yana gördüğü en yüksek  seviyede seyrediyor. Kötü hava ko  şullarının hasatları etkilemesi ve ta  lebin yükseldiği bir dönemde pamuk  arzında sıkıntı yaşanması yüksek fi  yatta etkili olurken ABD’nin haksız re  kabetinin çok sayıda ülkeyi ihracat ve  dolayısıyla üretim yapamaz hale ge  tirdiği belirtiliyor.  Türkiye de kendisine yetecek kadar  pamuk üretemeyen ülkeler arasında.  Geçen yıl 380 bin ton pamuk üretilir  ken bu yıl 500 bin tonluk bir rekolte  bekleniyor. Geçmişte 500 bin ton pa  muk ithalatı yapan Türkiye, bugün 1  milyon ton ithalat ile ihtiyacını ancak  karşılayabiliyor. İplik işlem gördükçe  pamuktaki artışın katlanarak fiyatla  ra yansıması bekleniyor.  Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi  Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Öz  kaya, Batı Afrika’da ekonomisi ta  mamen pamuğa dayalı ülkelerin  ABD’nin haksız rekabeti yüzünden pa  muk ihracatı yapamaz, dolayısıyla  üretemez hale  geldiğini söyledi. Prof. Dr. Özkaya,  TMMOB Denizli İl Koordinasyon  Kurulu Mühendislik Mimarlık Haftası  Etkinlikleri kapsamında “Yakın Teh  like: Açlık” konulu konferansta yap  tığı konuşmada, dünyada 1 milyar in  sanın aç olduğunu belirterek şunları  kaydetti: “Açlık, hem Türkiye’de  hem de dünyada tesadüflerden mey  dana gelmedi. Büyük ölçüde dün  yada yürütülmekte olan tarım po  litikalarından kaynaklandığını söy  lemekte yarar var. Bizi de etkileyen  pamuk olayı var. ABD, üreticileri  ne yüksek düzeyde prim vermekte.  Bu primden aslında Amerikan çift  çisi de yararlanmıyor, fakat bu pa  muğu ihraç eden büyük şirketler ya  rarlanıyorlar. Bu firmalar çok dü  şük fiyatla ürünleri satın alıyorlar  ve dünyaya ihraç ediyorlar. Özel  likle Batı Afrika’da ekonomisi ta  mamen pamuğa dayalı ülkeler var.  Bu ülkeler ABD’nin haksız rekabeti  yüzünden pamuk ihracatı yapa  maz, dolayısıyla üretemez hale gel  di. Bu ülkelerde insanlar düpedüz  açlıktan ölüyorlar.”  Türkiye’de de pamuk üretiminin gün  geçtikçe gerilediğini belirten Prof.  Dr. Özkaya, her yıl 1 milyar dolara ya  kın parayı pamuğa vermek durumun  da olduğumuzu belirtti.  Türkiye Şeker Fabrikaları:  Muş fabrikasına ruhsat  için işlem sürüyor  Ekonomi Servisi  Türkiye Şeker  Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü,  Cumhuriyet’in “Muş Şeker Fabrikası’nın  ruhsatı olmadığı ve ihracat yapamadığı”  yönündeki haberi üzerine bir açıklama yaptı.  Fabrikanın 1982 yılında kurulduğu, bir kısım  arazinin tarım, bir kısım arazinin ise hisseli  olması sebebiyle ruhsatta sıkıntı çekildiği  belirtilen açıklamada, ruhsat için idari sürecin  yeniden başlatıldığı ifade edildi. Ayrıca  fabrikanın ihracat yapmamasının nedeninin  TSE belgesinin eksikliğinden  kaynaklanmadığı ve Nahcıvan’a cüzi miktarda  ihracat yaptığı kaydedildi.  Kötü hava koşulları  kadar ABD’nin haksız  rekabetinin çok  sayıda ülkeyi üretim  yapamaz hale  getirdiği belirtiliyor.  İplik işlem gördükçe  pamuktaki artışın  katlanarak fiyatlara  yansıması bekleniyor.  Pamuk fiyatları, ABD iç savaşının ya  şandığı 1870’li yıllardan bu yana gördüğü  en yüksek seviyede seyrediyor. Aralık  teslim anlaşmalı pamuğun çuval fiyatı,  IntercontinentalExchange borsasında,  1.1980 dolar seviyesine yükseldi. Bu,  1870’te kurulan New York Pamuk Borsa  sı’nda görülen en yüksek rakam olarak kayıt  lara geçti. İç savaş döneminde, Güney Amerika  ile Kuzey Amerika arasında ticaret engellendiği için  çiftçilerin zararı nakit ödemeler yapılarak gideril  meye çalışılmıştı. Finansal danışmanlık şirketi Pen  son/FCG’nin analistlerinden, sektörün kıdemli  uzmanlarından Sharon Johnson, “Bu sektör  içinde olduğum onca yıl içinde, bu kadar büyük  bir yükselişle karşılaşmadım” dedi.  Geçen 3 ay içinde, pamuk fiyatları çuval başına  73.01 sentten, Pakistan ve Hindistan’daki zorlu ha  va koşulları ve Çin’in pamuk hasadından daha az  ürün elde etmesinden dolayı yüzde 56 oranında bir  artış yaşadı. Bu gelişmeler, ABD’nin pamuk ih  racatını artırırken, Johnson, “Üreticilerin, fiyatı ne  olursa olsun pamuk bulmaya çalıştığına şahit  oluyoruz” dedi.  Ş R K E T L E R D E N  F Y A T L A R S O N 1 4 0 Y I L I N Z R V E S N D E  Fiyatlar, ABD iç savaşının yaşandığı 1870’li yıllardan bu yana en yüksek seviyede seyrediyor  Pamuk krizi tüketiciyi vuracak   
            
    
