23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 4 OCAK 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Hukukun ‘Magna Carta’dan’ Günümüze Yolculuğu “Magna Carta”nõn Latincede “büyük sözleşme” anlamõna geldiği aktarõlmaktadõr. Uzmanlar, 1215 yõlõnda İngiltere’de imzalanan bu sözleş- menin “insan hakları ve hukuk” yönünden ilk olmasõnõn en önemli özelliği olduğunu vurgulamaktadõr. Magna Carta’nõn günümüze kadar çeşitli evrimlerden ge- çip günümüzde uygulanmakta olan anayasal ve hukuk dü- zeninin “ilk basamağı” olduğu, çeşitli kaynaklarda aktarõl- maktadõr. Magna Carta ile “mutlak yönetmen” olan İngiltere kra- lõnõn yetkilerinden bazõlarõ daraltõlmõş ve bazõlarõ da kralõn elinden alõnmõştõr. Latince “Magna Carta” adõnõ alan “büyük sözleşme”, İn- giliz Kralõ John ve baronlarõ arasõnda bundan 795 yõl (8 yüz- yõl) önce 1215’te imzalanmõştõr. Bu sözleşmeyle, kralõn ya- salara uygun davranmasõnõn yanõ sõra “yasaların” İngiltere kralõnõn istek ve buyruklarõnõn önünde olmasõ sağlanmõştõr. Bu yönüyle Magna Carta, “kralın sınırsız gücüne” kar- şõ “baronların gerçekleştirdiği ilk başkaldırı” olarak da algõlanabilir. Magna Carta’nõn önemi, “yasa gücünün” kralõn “mutlak gücünün” yerine geçmiş olmasõ, demokrasinin de “ilk adı- mı” olarak görülebilmesindedir. 63 maddeden oluşan Magna Carta’nõn bazõ maddeleri, hu- kuk kurallarõnõn özünü de oluşturmaktadõr. “Bundan böyle hiçbir savcı, herhangi bir kimseyi ilgi- li olayda doğru ve güvenilir deliller ortaya koymadan da- va edemez.” (Madde 38) Magna Carta’nõn 39. maddesinde yer alan hükümler çok daha ileri düzeydedir: “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke ka- nunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mül- künden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilme- yecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa ol- sun zarara uğratılmayacaktır” hükmü, vatandaşlarõn hak- larõ ve özgürlükleri açõsõndan çok önemli kurallar getirmiş olup hukukun üstünlüğü ilkesinin birçok ülkede yerleşmesine ne- den olmuştur. Madde 45. “Krallığın yasalarını bilmeyen ve bu yasa- lara tümüyle uyacağına kanaat getirmediğimiz kişileri hâ- kim, vali, şerif ya da sınırlı yetkili hâkim olarak atama- yacağız.” “(*) Ayrıca, Magna Carta olgusu, krallara saygılı dav- ranan özgür vatandaşlara güven duygusunu pekiştirmiş ve giderek o tür vatandaşların temel hak ve özgürlükle- re layık oldukları kanısını doğurmuştur. Giderek gelişen karşılıklı güven duygusu ise kişilerde başkalarının hak ve özgürlüklerine saygılı davranma alışkanlığı yaratmıştır. Bu nedenden dolayı liberal özgürlük anlayışının temeli olan, kişinin hak ve özgürlüklerinin sınırının başkaları- nın hak ve özgürlükleri olduğu önermesinin kökeninin Magna Carta olduğu söylenebilir. Aynı tür ilişkiler, ku- rumlar arasında da gelişmiştir. İngiltere’de XVII. yüzyılın sonunda, Kral, Lordlar Kamarası, Avam Kamarası ve em- sal hukukunu uygulayan yargı organları, hem birbirle- rinden özerk hem de birbirlerine bağımlı bir durumda ça- lışmakta idiler ve her birinin ülkenin yönetimine vazge- çilemez katkılarda bulunduğu benimsenmişti. İngiltere’de bu anlayış giderek sivil toplum olgusunu ön plana çı- karmış, sivil toplum kurumlarının devletten özerk bir ka- mu alanı oluşturduklarının ve bu alana devletin karış- masının uygun olmayacağının bir veri olarak kabul edilmesine yol açmıştır.” (kaynak www.son baski sayõ 1; Gümüş, O; Sevi, A, 2001) 1215 yõlõnda imzalanan Magna Carta’nõn, günümüze ka- dar 8 yüzyõl süren “hukuk yolculuğunun” günümüzdeki “hu- kuk uygulamalarına” bakõldõğõnda “başarılı geçtiği” söy- lenemez. Kıyamete doğru CHP lideri Deniz Baykal, Türkiye’nin göz göre göre bölünmeye doğru sürüklendiğini söylüyor, ısrarla... Kim sürüklüyor? Cumhuriyet ile derdi olan iki siyasi hareket, hiç kuşkusuz... Biri, laikliğe karşı eylemlerin odağı olmaktan kapatılacakken direkten dönmüş. Diğeri de, bölücülükten kapatılmış... El ele vermişler, arkalarını dayamışlar Atlantik ötesine, gidiyorlar kıyamete... CHP’li Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, kendi yetki ve sorumluluğu içinde bulunan bir semt için, Kızılay’daki meydan için başvurmadık kapı bırakmadı. Önce Abdullah Gül’den, Recep Tayyip Erdoğan’dan yardım istedi. Ardından bir toplantı düzenledi; AKP’li belediye başkanlarını da çağırdı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri’ni de. Seçmenin Çankaya’yı yönetsin diye görevlendirdiği Tanık’a kolaylıklar diliyoruz... Milat Hızlandırılmış tren konusundaki becerisini Pamu- kova’daki kaza ile tarihe kazımış olan TCDD Genel Müdürü Süley- man Karaman, Devlet Demiryol- ları’nın “Raillife” (yabancı ad küre- selleşmenin gere- ğidir) dergisine if- tiharla yazmış: “Türkiye’nin; Fransa, İspanya, Çin ve Kore fir- malarının da bu- lunduğu hızlı de- miryolu ihalesinde ‘ben de varım’ demesi bir milat- tır...” Bizde, hızlı tre- ne binen kendisi- ni İsa Peygam- ber’e çok yakın hissediyor ya, on- dandır. Propaganda CHP’li Kartal Belediyesi, ilçedeki öğretmenlere Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği yayını olan “Mustafa Necati ve Cumhuriyet Eğitim Devrimi” adlı kitabı dağıttı. Vay sen misin dağıtan! Eğitim-Bir-Sen üyesi bir grup, kitap karşıtı eylem başlattı. Onlara göre kitap “din düşmanlığı ve evrim propagandası” yapıyormuş. Örneğin şu satırlarla: “Dinci eğitim politikaları sonucu, 2000’li yılların gençliği de öğretmenleri de 1960’ların ve 1970’lerin gençliğinden çok farklı bir duruma gelmiştir. Gençlerde ve toplumda çağdaş ve bilimsel anlayışlar yok olma yolundadır. Fen alanında, tıp alanında okuyan üniversite gençliği bile cinlere, perilere, kadere ve Âdem’den geldiğimize inanmaktadır.” Ey yükselen gençlik! Propagandalara kapılma. Cinlere, perilere inan! İnanmazsan çarpılırsın. Şükürler olsun, Arap kralların kaldık- ları otelde ayaklarına kadar giden cum- hurbaşkanlarına, “Selamünaleyküm” di- ye karşılanan başbakanlara kavuştu- ğumuz günleri eda ediyoruz. Emekli TRT Denetleme Kurulu Başkanı Latif Okul, Türkiye’nin nereden nereye geldiğini anlatsın, okuyalım: “Yönetmen Ziya Öztan ile 1979’da As- ya Yayın Birliği’nin Leibzig’de düzenle- diği toplantıya TRT adına katılmıştık. Çeşitli ülkelerden yüzlerce temsilci o za- manki Doğu Almanya’nın kültür ve sanat kenti Leibzig’de toplanmıştı. Toplantıya DDR (Doğu Almanya Radyo Televizyo- nu) ev sahipliği yapıyordu. DDR Genel Müdürü, ilk akşam bir karşılama ve tanışma yemeği verdi. Son derece şık ve ağzına kadar dolu ye- meklerle bir salona alındık. Genel müdür, yaptığı konuşmada şu cümleleri kulla- nınca neşemiz kaçtı, bizi büyüleyen Le- ibzig’in güzellikleri de gözümüzün önün- den uçup gitti: ‘Sizleri Doğu Almanya’da görmekten mutluyuz... Yiyeceğiniz yemeklere para vermeyeceksiniz. Her şey bedava, iste- diğiniz kadar yiyebilirsiniz.’ Bu konuşmanın ardından hiçbir şey ol- mamışçasına insanlar yemeklere daldı- lar. Ziya ile ben, elimizi hiçbir şeye değ- dirmeden salonu terk ettik ve bir kafede karnımızı doyurmaya gittik. Daha sonraki günlerde DDR Genel Müdürü ile ikili görüşmeler başladı. Bi- ze söylenen randevu saatinde görüşmek için genel müdürün olduğu kata çıktık ve içeri alınmayı bekledik. Az sonra içe- ri girdik. Bir de ne görelim... DDR Ge- nel Müdürü ayağında terlikle oturuyor. Biz adamı böyle görünce hızla döndük ve odayı terk ettik. Yanındakiler ne oluyor diye arkamızdan koştular. Ben ve Ziya Öztan burnumuzdan soluyorduk. Dedik ki: ‘Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edi- yoruz. Genel müdürünüz devletimizin temsilcilerini terlikleriyle karşılayamaz.’ Bir iki gün sonra genel müdürün bi- zimle özel olarak görüşmek istediği ha- beri geldi. Gittik. Genel müdür bizi ayak- ta karşıladı, özür diledi ve bir hafta özel davetlisi olarak Leibzig’de kalmamız için ricada bulundu. ‘Türkiye ile televizyon or- tak yapımlarına girmek istiyorum’ dedi. Biz de işlerimizin çokluğu nedeniyle ka- lamayacağımızı söyleyerek ülkeden ay- rıldık.” Bir genel müdürle “terlik” yüzünden görüşmemek! Hele hele beleş yemeği reddetmek! Dinozorluk ve de hatta ena- yilik, resmen... Bir zamanlar Türkiye PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yaşama Sevinci Üçü “klasik”, biri “postmodern” olmak üzere 50 yılda dört askeri müdahale yaşamış bir ülkede insanları korkutup sindirmenin yollarından biri, hatta en etkilisi kuşkusuz ki “darbe tehdidi”dir. Ben, başından beri bu tehdidin geçerliliğine inanmadım, son olaylardan sonra hiç inanmıyorum. Tam tersine iktidarın toplumu korkutup sindirmeyi, toplumun yaşama sevincini boğmayı iyice kafasına koymuş olduğunu ve bu hedefe uygun bir senaryo sahnelediğini düşünüyorum. Uygulama, marangoz, elektrikçi, berber gibi mesleklerden erleri taşıyan askeri araçların peşine polis takma gibi noktalara geldikçe, en uyku sever insanlarımız bile gözlerini açıp “Ne oluyor” diye sormaya, yandaş medyanın tüm çabalarına karşı aymaya, sözü edilen darbenin bir askeri tehdit olmayıp iktidardan kaynaklanan bir sivil tehdit olduğunun ayırdına varmaya başlıyor. Bu doğal ki sahnelenen senaryonun amaçlarına ters düşen bir süreç ve derhal kırılması gerekiyor, o zaman gelsin ek senaryolar. Hemen yeni “suikast planları” çıkarılıveriyor ortaya. Her zaman “yüce Türk” önadıyla sözü edilen yargı da bir tuhaf, önünde insan boyunu aşan “belge tepeleri”, elinde Türk hukuk tarihinin en kapsamlı iddianameleri, karşısında ise “şüpheli kişiler” savıyla içeri atılmış çok sayıda sanık var. Kimi bir yılı aşkındır, kimi 12, 11 ya da 10 aydır parmaklıklar ardında çile çeken bu insanlardan üçünü, beşini “Suçlular işte bunlardır!” diye gösteremiyor. Anlaşılan odur ki “Geciken adalet, adalet değildir” yaklaşımını bizim yargımız pek benimsememiş, benimsemiyor. Böyle olunca, toplumda yargıya karşı belirgin ölçüde bir güven yitiminin gözlemleniyor olması doğal değil mi? İktidar, doğrusu bu alanda da başarılı, son güven kaleleri de yıkılınca insanlar boşluğa düşüveriyorlar. İnsanları önce boşluğa düşürmek, yaşama sevinçlerini boğmak, sonra da korkutup sindirerek edilgenleştirmek, her baskıcı rejimin başvurduğu yöntemlerdir. AKP iktidarı bu yöntemleri “askeri müdahale tehdidi” üzerinden kullanıyor. Şimdi bana, “Ne oldu, daha dün Özel Harp Dairesi’ni eleştiriyordun, düşüncelerin mi değişti?” diye sorabilirsiniz. Doğal ki değişmedi, değişemez de. Çünkü Özel Harp Dairesi ya da bilinen adıyla “Kontrgerilla” benim kuşağımın karşısına belleklerimizden çıkamayacak ölçüde sıklıkla çıktı. 6-7 Eylül 1955 olaylarından başlayarak kanlı provokasyonlar düzenledi, çok canlar aldı, darbeler tezgâhladı, on binlerce insan gözaltına alındı, binlercesi işkencelerden geçti, tutuklandı, askeri mahkemeler ağır hapis cezaları ve idam kararları verdi, arkadaşlarımız asıldılar. Partiler, sendikalar, dernekler kapatıldı, gazeteler, dergiler yasaklandı, demokrasimiz iğdiş edildi, ülkemiz ve toplumumuzun bugün yaşanan kahırlı günlere getirilmesinde Özel Harp Dairesi/Kontrgerilla önemli bir rol oynadı. Türkiye, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle emperyalizmin avlağına dönüştürüldü. Bu ülkede hiçbir yurtsever Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığını yitirmesini istemez, arzulamaz. “Kozmik İşler” yazımda da belirttiğim gibi TSK keşke 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini onaylamadığını açıklasa, işlevinin son yıllarda değiştiği söylenen Özel Harp Dairesi’nin geçmişte toplumumuzun en ilerici kesimlerine karşı uyguladığı şiddeti eleştirse örnek bir davranış sergilerdi düşüncesindeyim. Bu davranışın herkesten önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ni “sürekli darbeci üreten bir mekanizma” olarak göstermek isteyen kesimlere karşı güçlü bir yanıt olacağı inancını taşıyorum. AKP iktidarının oyunlarına gelmeyelim, edilgenleşmeyelim. Her şeyden önce yaşama sevincimizi yitirmeyelim, tam tersine kuvvetle sarılalım hayata. Nükleer enerjiye şiddetle karşı çıkalım; sözgelimi, İstanbul Boğazı’na saplanacak yeni hançere, 3. köprüye karşı duralım. 12 bin Tekel işçisiyle, İstanbul’un itfaiyecileriyle dayanışalım. Birbirimizi sevelim, sayalım. Bakın o zaman her şey nasıl başka olacak. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Danıştay’ın katsayı kararı sonrası söylediği “Bayramdan sonra ne Danıştay kalır, ne Bülent Arınç” sözünün bir rastlantı olmadığı kanısında: “Bayram ertesinde eski Kuvvet Komutanlarının ifade vermeye çağrılmasını bu söze yormuştuk. Bugün değerlendiriyorum da; ‘Acaba o söz, Kozmik Büro aramalarından daha o tarihte Bülent Arınç’ın bilgisi olduğunu mu gösteriyordu?’ diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Eğer böyle ise, o söz, olayın nasıl bir planın parçası olduğunu göstermesi yönünden, kuşkusuz çok önemli. Bu plan da, ‘laik Cumhuriyeti bitirme planı’. Elbette o zaman Danıştay da kalmayacak.” Kalmayacak olan Meydan BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yüksekçe yer. 2/ “Bir de --- şişesin- de balõk olsam” (Orhan Veli)... Kü- çük gemi kaptanõ. 3/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Çõplak vü- cut resmi... Doğu Anadolu’da bir õr- mak. 4/ Mevlevi dervişlerinin döne- rek yaptõklarõ ayin... Denizcilikte, dö- küntü bulunmadõğõ için hiçbir tehlikesi olmayan denize verilen ad. 5/ Top- rağõn, su ve rüzgâr gibi do- ğal güçlerin etkisiyle sü- rüklenerek aşõnmasõ. 6/ Baldõrla uyluğun birleşti- ği yer... Kötü bir işteki yardõmcõlar. 7/ Gerçekleş- mesi olanaksõz tasar ya da düşünce... Satrançta bir taş. 8/ Parlak kõrmõzõ renk- te bir süs taşõ... Liste başõ olmuş hafif müzik parçasõ. 9/ Tav- lada “üç” sayõsõ... Toplumda ya da bireyde, ölçü ve de- ğerlerin çökmesi sonucunda oluşan dengesizlik durumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir amaca ulaşmak için tutulan yol ve yöntem. 2/ Sõcak ve nemli iklimlerde oluşan kõrmõzõ renkli ve zengin top- rak. 3/ Bir renk... Anõt niteliğindeki mezar. 4/ Savrulmak için hazõrlanan dövülmüş ekin yõğõnõ... Panama’nõn plaka imi. 5/ “Gönlümü --- yaptõm Bingöl çobanlarõna” (Ke- malettin Kamu). 6/ Müstahkem yer... Parlaklõğõ geçici ola- rak artarak patlayan yõldõz. 7/ Hoş kokulu ve baharlõ mey- veleri anason gibi kullanõlan otsu bir bitki... Holmiyum ele- mentinin simgesi. 8/ Kullanma süresi... Tanrõ’nõn lütfu. 9/ İnce ve uzun çubuk makarna. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M U S A N D I R A E T A P O R A K Ç A K A L A N A A L İ M D R A R A B İ K A A V K A S A C İ M S K İ N K U Z A M A M E L K E Ş İ Ş L E M E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear