Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
4 OCAK 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Ekonomide ‘Suskunluk’
Bilimde ‘Sansür’ Yılı
Bir değerlendirmesi yapıldığında görülüyor ki
geride kalan 2009 yılının en önemli özelliği
ülkemizde ekonomi konularının yeterince
tartışılmamasıdır.
Ekonomi, toplam mal ve hizmet üretimi
bakımından, 2009’da eksi yüzde 6.5 ile
istatistiklere geçen en derin küçülmesini
yaşıyor. İşsizlik oranı, istatistiklere sığmıyor;
rekorlar kırıyor. En ağır yıkımların yaşandığı
böyle bir yılda üstelik bir yerel seçim geçiriliyor.
Ancak ekonomi konuşulmuyor. Ekonomi,
siyasetin gündeminden çıkmış bulunuyor.
Politika ile ekonomi arasındaki ilişki 2009’da
tümüyle kesiliyor; bunların birliği sona
erdirilmek isteniyor.
Ekonomi politiğin, “politik” ayağının
tamamıyla bir tarafa bırakılması yeni bir özlem
ve uygulama değil. Kendilerini ekonomik liberal
yani sermaye yanlısı olarak tanımlayanların bu
görüşü yıllardır, gerek düşünce düzleminde
gerekse uygulamada hep vardır.
Ancak ağır ekonomik bunalım ortamında
gelişmiş ülkelerin en aşırı liberalleri tıpkı 1929
Büyük Bunalımı sırasında yaptıkları gibi,
siyaseti, daha etkin iş görmesi, ekonomiyi
düzlüğe çıkarması için göreve çağırıyor.
Oralarda hükümet harcamalarının bunalımdan
çıkış için arttırılmasını sağlamak amacıyla
kamuoyu, basın-yayınıyla, bilim dünyasıyla ve
sendikalarıyla ayağa kalkıyor; siyaseti gerçek
görevini yapmaya zorluyor ve bunu başarıyor!
Demokrasinin işlediği o ülkelerde, üretim
düşüşleri ve işsizlik bizdekine göre çok daha
hafif atlatılıyor.
Bizde ise başta hükümet olmak üzere
siyaset, ekonomi konusunda tam bir
duyarsızlık içindedir. Kuşkusuz bu durum
hükümetin işine geliyor.
Peki, muhalefet?
Onlar da “işçinin varlığını” özelleştirme
kurbanı işçilerin Ankara’ya gelmelerinden sonra
keşfediyor! Tekel işçileri Ankara’ya gelmese
muhalefet de işçi görmeyecek!
Çiftçi ve esnaf zaten gündemden düşmüş!
Hükümet, hiç çekinmeden, emeğiyle
geçinenlerin değil, açıkça sermayenin yanında
yer alıyor; “yapma” diyeni yok; kendisine bu
konuda muhalefet edilmeyeceğini biliyor.
Bunun somut kanıtları, 2009’un sonunda iki
olayla yaşandı.
Biri asgari ücret; 2010’da geçerli olacak
asgari ücreti, sermaye ve hükümet el ele
vererek saptadı; işçi kesimi ortalıkta yok;
sürece sendikalar katılmadı; ancak “Ne oluyor”
diye soran da yok! Bu konu basında “asgari
ücrete 41 simit alacak kadar zam yapıldı”
biçiminde küçük bir haber konusu olabiliyor; o
kadar! Ne diyelim; hepsine “41 kere maşallah”!
Oysa asgari ücret, emekçi gelirlerinin en önemli
göstergesidir.
İkincisi vergiler. Hükümet, yoksul-varsıl
ayrımı yapılmadan alındığı için en haksız vergi
türü sayılan dolaylı vergileri ağırlaştırdıkça
ağırlaştırıyor. Ulaştırma, haberleşme ve enerji
gibi temel kullanım ürünlerine zam üstüne zam
yapılıyor. Kimi yabancı maliye ders
kitaplarında, tarihte en acımasız ya da zalim
vergi koyucu hükümdarları anlatmak için bizim
Timurlenk örnek gösterilir. Hükümet, Timur’u
aratıyor!
Açıktır ki 2009 tarihe en ağır olumsuzlukların
yaşanmasına karşın “ekonomik suskunluk”
özelliğiyle geçecektir.
Aslında 2009’un kesinlikle değinilmesi
gereken çok önemli bir “susturma” özelliği var.
2009, C. Darwin’in doğumunun 200., Türlerin
Kökeni yapıtının yayımının da 150. yılıydı. Tüm
dünyada 2009 Darwin Yılı olarak kutlandı;
evrimci kuram yeniden yorumlandı.
Türkiye hariç.
Türkiye, Darwin’i sansür etti. Ülkenin, en üst
ve üstelik kamuya ait olan bilimsel araştırma
kurumu TÜBİTAK, kendisinin yayımladığı Bilim
ve Teknik dergisinde çıkacak olan Darwin
konulu bir bilimsel yazıyı, sansür etti;
yayımlatmadı.
Kuşkusuz TÜBİTAK’ın bilimi sansür etmesi,
buzulun görünen kısmıdır; sansürleme
yükseköğretime ve genel olarak eğitime çok
daha derinlemesine yansıyor.
Daha da ilginci, “2009’da neler oldu?” konulu
yazılı ve görsel yorumlarda bu korkunç
sansürleme olayının adı bile geçmedi.
Ne dersiniz? Bilimi sansürlemek ile ekonomik
suskunluk arasında “uzun dönemde” bir
nedensellik bağı olabilir mi?
yakupkepenek06@hotmail.com
Obama’nın “yeni” dış politikasının bir sonuç
üretmediğine ilişkin tartışmalar yoğunlaşırken
ilginç bir rastlantıyla, El Kaide eylemleri, uzun
bir aradan sonra yeniden başladı. ABD
medyası da ABD halkına, Yemen’i El Kaide’ye
yataklık yapan, yeni bir “başarısız devlet”
olarak sunuyor.
İnsan ister istemez, “Bush döneminin,
‘karanlık operasyonlarına’, ‘terorizmle savaş’
bahanesiyle ‘başarısız devletlere’ yönelik
operasyonlarla, stratejik bölgelere yerleşme
taktiklerine geri dönüş mü başladı?” diye
düşünmeden edemiyor.
Obama ve ‘sahte gerçekçilik’
Obama başkan seçildiğinde, ABD’nin Bush
politikalarının etkisiyle yıpranan saygınlığını,
uluslararası liderliğini restore edeceğine ilişkin,
hem ABD’de hem de dünyada (bizim liberal
eğilimli dış politika “uzmanı” yazarlarımız
arasında da) güçlü ve yaygın bir inanç
şekillenmişti. Diğer bir deyişle Obama, artık
iflas etmiş imparatorluk stratejisini terk
ederek, adeta tarihin tekerleğini geriye
çevirerek, ABD hegemonyasını restore
edecekti. Ancak birinci yılın sonuna
geldiğimizde, dün Obama’ya umut
bağlayanlarda, Obamania’ya kapılanlarda bir
düş kırıklığı görülüyor.
Yıl sonuna doğru yoğunlaşan tartışmaları bir
araya toplayan The American Interest’in Ocak
- Şubat 2010 sayısından şöyle özetleyebilirim
sanıyorum. Obama’nın dış politikasının yönü
doğru, ama henüz bir sonuç almadı (Nye,
Ikenberry); yeni politikalar sonuç vermiyor
(Clemons). Büyük güçlerin uzlaşmaz
çelişkileri olmadığı, işbirliğine dayalı bir
uluslararası düzenin kurulabileceğine ilişkin
yanlış bir varsayıma dayanıyor (Kagan,
Barone). Hâlâ şekillenemedi (Joffe). İnşallah
bilerek yapmıyordur, yoksa halimiz fena
(Perle). Analiz becerisi, politika anlamına
gelmiyor (Gelb). Sorunlar birikmeye devam
ederken çözümler hâlâ ortada yok. Eleştiriler
haklı (Russell Mead). Başından beri Obama’yı
destekleyen Fareed Zakharia bile “sahte bir
gerçekçilik” kavramını kullanıyor.
Diğer bir deyişle, hegemonya restorasyonu
projesinin işe yaramadığı algısı giderek
yoğunlaşıyor. Ben de bu algıya katılıyor,
Kasım 2001’den bu yana birçok kez
vurguladığım gibi, imparatorluk seçeneğinin
zorunlu, hegemonya restorasyonunun
olanaksız olduğuna inanıyorum. ABD’nin,
kendisinden sonra gelen 12 büyük ülkenin
toplam askeri harcamalarından iki kat büyük
savunma bütçesine dayanarak, küresel çapta
stratejik coğrafyalar üzerinde denetimi ele
geçirmeye; kaynaklara, pazarlara ulaşım
üstünlüğünü korumaya çalışmaktan başka
çaresi yok. “Parite” oluşana ve bir güçler
dengesi kurulana kadar…
Dolayısıyla ABD’nin Bush
döneminde gündeme gelen
imparatorluk politikalarına geri
dönmesi, bunun için de
kamuoyunun yeniden
şekillendirilmesi gerekiyor.
Yukarıda değindiğim
tartışmalar yoğunlaşırken bu
yeniden şekillendirme
sürecinin de başlamış
olduğunu görüyoruz. 2009’da,
eylülden bu yana terörist
saldırılarda bir artış var. Bu
saldırıların öykülerinin hepsi,
Yemen-Somali, diğer bir
deyişle, dünyanın en stratejik
noktalarından biri olan Aden Körfezi
hinterlandını işaret ediyor.
El Kaide yine sahnede
Bush’un ilk dönemini anımsatan
gelişmelerin ilk belirtisi, 16 Eylül 2008 günü
ortaya çıktı denebilir. O gün ABD Yemen
Konsolosluğu’na yönelik bir silahlı, bombalı
saldırıda saldırganlarla birlikte hepsi yerli 16
kişi öldü. Bu “son yıllardaki en büyük saldırı”
olarak nitelenen olayı, El Kaide bağlantılı
İslami Cihad örgütü üstlendi. Guantanamo’da
yattıktan sonra Suudilere teslim edilen Said
Ali el Şiriri’nin, orada aldığı “rehabilitasyon
eğitimine” karşın saldırıyı düzenleyenler
arasında yer almasıysa ayrıca ilginçti (New
York Times 23/01/09). Bu yıl ortasında
eylemler bu kez, ABD’ye sıçrayarak
yoğunlaşmaya başladı. Haziran ayında
Arkansas Litlle Rock’ta askere alma bürosuna
yönelik bir silahlı saldırıda bir askeri öldüren,
bir başkasını yaralayan Abdulhakim Mujahid
Muhammad, CNN’e göre Yemen’de eğitim
görmüştü.
5 Kasım günü dünya, Teksas’taki Fort Hood
Askeri Üssü’nde gerçekleşen katliamla
sarsıldı. Katliama ilişkin haberlerin kısa
sürede, 11 Eylül saldırısının ardından yaşanan
karışıklığı anımsatmasıysa
özellikle dikkat çekiyordu. İlk
gelen haberlere göre,
askerlerin sağlık bakımı için
sıra bekledikleri bölümde
gerçekleşen saldırıda 13 kişi
ölmüş, 30 kişi yaralanmıştı.
Garnizon komutanlığı
sözcüsü, Albay Nathan
Banks üç saldırgandan
birinin, Nisal Malik Hasan adlı
Müslüman bir psikiyatr
olduğunu, diğer ikisinin de
yakalandığını bildiriyordu
(Dow Jones, AP). Ancak
ertesi gün haberler hızla
değişti. Dikkatler Malik Hasan
üzerinde yoğunlaştı. Yakalan diğer iki kişiye
ilişkin duyumlar ekranlardan kayboldu. Medya
da Malik Hasan’ın bir Müslüman fanatik
olduğu, zaten görüşlerini de birçok kez açıkça
ifade ettiği, Yemen’deki El Kaide ile
bağlantıları vurgulanıyordu. Ancak, çok önemli
sorular cevapsız kalıyordu: “Saldırganlar kaç
kişiydi?” “Bir doktor asker, savaş deneyimli
onlarca askerin bulunduğu bir odada, nasıl
olup da kimse tarafından engellenmeden iki
tabancayla 100 kurşun yakabilmişti?” “Malik
Hasan ve diğer askerler yaşananları
başlangıçta bir eğitim senaryosu mu
sanmışlardı?” “Fanatik, görüşler açıklayan bir
personel nasıl görevde kalabilmişti?”
Noel günü Detroit üzerinde bir uçakta
bomba patlatmaya çalışan Nijerya doğumlu,
ama rivayete göre Yemen’de eğitilmiş, Ömer
Faruk’la da ilgili birçok cevapsız soru var.
Babası Ömer’i, “potansiyel terörist” olarak
ABD konsolosluğuna ihbar etmişti. Ömer
İngiltere’ye ve ABD’ye girmek için vize
alamamıştı. Nasıl olmuş da uçağa
binebilmişti? Uçağın yolcuları arasında
bulunan Kurt Haskell ve eşi, Amsterdam
Havaalanı’nda çok iyi giyimli bir Hintlinin,
uçağa giden kapıdaki memuru, Ömer’in
Sudanlı bir sığınmacı olduğunu iddia ederek
uçağa pasaportsuz binmesine izin verilmesi
için ikna etmeye çalıştığına şahit olduklarını
söylüyorlardı (Metro Detroit, 31/12/09).
Yemen sorunu
Medya ise bu sorularla ilgilenmeyip
dikkatleri Yemen üzerine çekmeye çalışıyordu.
Fort Hood ve Noel’deki bombalı saldırı girişimi,
“Yemen’de yeni bir cephe açılmakta olduğunu
gösteren bir kalk borusu olmuştu”. CNN’e göre
“Yemen sorunu, Yemen’de kalmayacaktı”…
“Yemen’de devlet ve toplum çözülürken El
Kaide militanları burada toplanmaya
başlamıştı”. New York Times başyazısında
“Şimdi Yemen” diyor, Obama yönetiminin
Yemen hükümetiyle askeri ve istihbarat
işbirliğini derinleştirmeyi amaçladığını
bildiriyordu. Afganistan-Pakistan örneğini ima
ederek, ABD ve ittifaklarının Yemen’de daha
geniş çaplı strateji geliştirmeleri gerektiğini
vurguluyordu. Christian Sceince Monitor, 22
milyon nüfuslu Yemen’de işsizliğin yüzde 40’ı
geçtiğine, ülkenin en önemli kaynağı petrolün
tükenmekte olduğuna dikkat çekiyordu:
“Obama yönetimi çoktan Yemen hükümetine
asker, para, silah yardımı yapmaya başlamıştı”.
Muhafazakâr senatör Liberman’a göre, “Irak’
dünkü, Afganistan bugünkü, Yemen ise yarınki
savaştı”.
ABD ile “terorizme karşı” işbirliği yapan
Yemen hükümetiyse aldığı silahları, kuzeyde
iç savaşta Şiilere, güneyde Somali ile yakın
bağları olan ayrılıkçılara karşı kullanmak
istiyordu. Böylece gelişmeler, ABD’nin
Afganistan-Pakistan örneğine benzer bir
Yemen-Somali geniş cephesi açmak üzere
olduğunu düşündürüyordu.
2010: ‘Geleceğe Dönüş’
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
MURAT KIŞLALI
ANKARA - Enerji ve Tabii Kay-
naklar Bakanõ Taner Yıldız, Türki-
ye’nin enerjide dõşa bağõmlõlõğõyla il-
gili “Birincil enerjide dışa bağım-
lılık oranı 2007 için yüzde 74.5 ola-
rak gerçekleşmiştir” itirafõnda bu-
lundu. 2008’de yüzde 48.4 olarak ger-
çekleşen elektrik üretimindeki do-
ğalgaz payõnõn 2023’te yüzde 30’un
altõna düşürülmesinin hedeflendiği-
ni belirten Yõldõz, buna karşõlõk BO-
TAŞ’õn 4 milyar metreküplük do-
ğalgaz sözleşmesini devretmesinin
“BOTAŞ’ın imkânlarının devri
anlamına gelmediğini” ileri sürdü.
Yõldõz, Plan ve Bütçe Komisyo-
nu’nda 2010 yõlõ bütçesine ilişkin 17
milletvekilinin 122 sorusuna yazõlõ
yanõt verdi. Yõldõz, bir milletvekili-
nin “2008 itibarıyla Türkiye’de
sanayide kullanılan elektriğin yüz-
de 64’ü doğalgazla çalışan çevrim
santrallarından üretilen elektrik ol-
duğu düşünüldüğünde, yaşanacak
arz krizinin ülke sanayisini ne öl-
çüde etkileyeceği vahim bir şekil-
de ortaya çıkmaktadır” değerlen-
dirmesine “Birincil enerjide dışa ba-
ğımlılık oranı 2007 için yüzde 74.5
olarak gerçekleşmiştir” itirafõyla
karşõlõk verdi. Yõldõz, dõşa bağõmlõlõk
oranõnõn kabul edilebilir düzeye gel-
mesi için hedef olarak 2023’ü gös-
tererek, bu alanda yapõlmasõ planlan
“Elektrik Enerjisi Piyasasõ ve Arz Gü-
venliği’ strateji belgesinde, rüz-
gâr enerjisi kurulu gücünün 20 bin
MegaWatt olması, 2008’de yüzde
48.4 olarak gerçekleşen elektrik
üretimindeki doğalgaz payının
yüzde 30’un altına düşürülmesi
ve 2020’ye kadar nükleerin payının
yüzde 5 seviyesine ulaşması he-
deflenmektedir” şeklinde sõraladõ.
Türkiye’nin enerjide dõşa
bağõmlõlõğõ giderek artõyor.
Bakan Yõldõz bağõmlõlõk
oranõnõn makul düzeye
gelmesi için 2023 yõlõnõn
beklenmesini önerdi.
İTİRAF GİBİ YANIT
Yõldõz, bir başka milletvekilinin, “2008
itibarõyla doğalgaz talebinin 35 milyar
metreküpten 2020’de 66 milyar
metreküpe çõkacaktõr. BOTAŞ ihaleye
çõkarak yerli enerji şirketi Bosphorus
Gaz AŞ ile Rusya’nõn gaz satõşõ şirketi
Gazprom Export LLC’ye 750 milyon
metreküplük kontrat devretmiştir.
Daha sonra Bosphorus Gaz hisselerinin
büyük bölümü Gazprom’a
devredilmiştir. Böylece Rusya kendi
gazõnõ Türkiye’ye doğrudan satma
imkânõna kavuşmuşu”
değerlendirmesine şu yanõtõ verdi:
“Toplam 16 lot karşõlõğõ 4 milyar
metkeküp/yõl miktarõnda doğalgazõn
sözleşme devri gerçekleştirilmiş olup,
BOTAŞ’õn imkânlarõnõn belirli kişi ve
kuruluşlara devri gibi bir husus söz
konusu değildir.” Yõldõz, bir başka
soruyu da yanõtlarken “BOTAŞ, taraf
olduğu bütün doğalgaz alõm-satõm
sözleşmelerinde fiyat revizyonu
çalõşmalarõnõ yürütmektedir.”
Ekonomi Servisi - Türkiye Enerji, Su ve
Gaz İşçileri Sendikasõ (TES-İŞ) 2010’da
Türkiye’nin doğalgaza bağõmlõlõğõnõn ar-
tacağõ tahmininde bulundu. TES-İŞ, it-
hal kaynaklara bağõmlõlõk ve Orta Vadeli
Program hedefleri nedeniyle 2010’da elek-
trik ve doğalgazda ciddi bir zam riski bu-
lunduğunu da vurguladõ.
TES-İŞ Enerji Araştõrmalarõ Birimi
tarafõndan, ‘Türkiye Elektrik Sektö-
ründe 2009 Yılı Nasıl Geçti, 2010 Yılı
Ne Vaat Ediyor?’ raporuna göre Türkiye
elektrik sektöründe bu yõl ekonomik kri-
ze bağlõ olarak elektrik talebinde daralma yaşan-
dõğõ, son 30 yõlda elektrik talebindeki ikinci ve en
yüksek düşüşün 2001 krizi sonrasõnda bu sene ger-
çekleştiği kaydedildi. Bu etkinin 2010’da da bel-
li oranlarda sürmesi beklendiği de vurgulandõ. Ra-
porda 2010’da birincil enerji talebindeki kõsmi ar-
tõşta en yüksek payõ yüzde 9.2 ile yine doğalgazõn
alacağõ belirtildi. Rapora göre, geçen yõl gerek yõl-
lardõr yapõlmayõ bekleyen rüzgâr santral lisansla-
rõnõn sonuçlandõrõlamamasõ, gerekse bilhassa hid-
roelektrik santral projeleri ile ilgili yaşanan önem-
li sorunlar açõsõndan yenilenebilir enerji kaynak-
larõ için kayõp bir yõl oldu.
Sigaraya
yüzde 15 zam
Ekonomi Servisi - Yõlbaşõ önce-
sinde vergi oranlarõnda yapõlan artõş-
la beklenen sigara zamlarõ dün res-
miyete dönüştü. Sigara üreticisi Phi-
lip Morris Sabancõ sigara zamlarõnõ
açõkladõ. Şirketten yapõlan açõklama-
da zammõn gerekçesi şöyle: “Bakan-
lar Kurulu’nun, Resmi Gazete’nin
31 Aralık 2009 tarihli sayısında
yayımlanan kararı ile sigaraya uy-
gulanan vergi yüzde 30’un üzerin-
de bir oranla arttırılmıştır. Mali-
yetlerimize doğrudan yansıyan bu
durum karşısında ürünlerimizin
fiyatlarının yeniden belirlenmesi
zorunlu hale gelmiştir. Bu doğrul-
tuda, Philsa, Philip Morris Saban-
cı Sigara ve Tütüncülük Sanayi ve
Ticaret AŞ tarafından İzmir Tor-
balı tesislerinde üretilen ürünleri-
mizin perakende satış fiyatlarında,
4 Ocak 2010 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere yüzde 15’ler-
den başlayan oranlarda artış ya-
pılmıştır.” Philip Morris Sabancõ
şirketince üretilen sigaralarõn yeni fi-
yatlarõ, “Uzun ve Marlboro 7, Par-
liament türleri 7.50 ile 7.25, Mu-
ratti 5.50, LM türleri paket 5.25,
Chesterfiled 6, Lark türleri 4.50,
Lider türleri, 4.25, Bond türleri ise
4.50 lira” olarak belirlendi.
MURAT GÜLDEREN
Türkiye’de obez sayõsõnõn 20
milyona yaklaştõğõnõ belirten Tür-
kiye Obezite Araştõrma Derneği
Başkanõ Prof. Dr. Nazif Bağrıa-
çık, bir kişinin obezite tedavi
masrafõnõn en az 800 dolar oldu-
ğunu söyledi. Bağrõaçõk 70 mil-
yonun üzerinde aşõrõ obez olan
ABD’de de obezite için yapõlan
toplam harcamanõn 100 milyar do-
larõ aştõğõnõ kaydetti.
Türkiye ve dünya ortalamasõna
bakõldõğõnda kadõnlarda obezite
oranõnõn yüzde 65’lere kadar çõk-
tõğõnõ kaydeden Bağrõaçõk, obe-
zitenin en büyük sebebinin den-
gesiz beslenme ve aşõrõ fast food’a
yönelme olduğunu söyledi. Dün-
yada en çok zayõf insanõn yaşadõ-
ğõ Çin’de bile fast food’un yay-
gõnlaşmasõyla obezite oranõnõn
hõzla arttõğõnõ dile getiren Bağ-
rõaçõk, şimdiden bu rakamõn 5
milyonun üzerinde olduğuna dik-
kat çekti.
Yapõlan son araştõrmalara göre
Türkiye nüfusunun yüzde 66’sõnõn
obezite tehlikesi altõnda olduğunu
belirten Bağrõaçõk, masa başõnda
oturan, düzensiz beslenen ve yo-
ğun stres altõnda çalõşan kişilerin
yüksek risk taşõdõğõnõ ifade etti.
Türkiye’de yaptõklarõ araştõrma so-
nucu obezite sõklõğõnõn erkekler-
de yüzde 24 kadõnlarda da yüzde
31 oranõnda görüldüğünü söyleyen
Bağrõaçõk, “Obezite sıklığı yüz-
de 61 oranıyla en çok Güney-
doğu Anadolu bölgesinde gö-
rülüyor, bunu yüzde 55-60 ile İç
Anadolu, yüzde 50 ile Marma-
ra ve yüzde 15 ile de Ege ve Ka-
radeniz bölgeleri izliyor. Obezite
sorununun çözümü için ilk ola-
rak ilk ve orta dereceli okul kan-
tinleri kontrol altına alınmalı.
Çünkü bu hastalıkla daha çok
ergenlik dönemlerinde karşı-
laşılıyor” dedi. Genel Cerrahi
Uzmanõ Doç. Dr. Sadık Yıldırım
da Türkiye’de 30 yaşõn üzerinde-
ki erkeklerde obezite oranõnõn
yüzde 21, kadõnlarda ise yüzde 43
olduğunu belirterek “Avrupa’nın
en obez ülkesi maalesef Türki-
ye” diye konuştu.
Hareketsiz ortamlarda
çalõşmak, düzensiz beslenmek,
spordan uzak yaşamak
Türkiye’yi obezitenin
pençesine itti. 20 milyon
kişinin obezitenin pençesinde
olduğu Türkiye’de toplam
yõllõk tedavi masrafõ 5 milyar
dolara yaklaştõ.
Meslek liseliler
işgücüne
daha fazla katılıyor
ANKARA (AA) - Türkiye’de, 15-34 yaşlarõ
arasõndaki kurumsal olmayan nüfus içinde
işgücüne katõlma oranõ genel lisede yüzde 49.9
iken lise dengi meslek liselerinde yüzde 71.1
oldu.
Türkiye’de halen 15-34 yaşlarõ arasõnda 12
milyon 272 bin olan işgücü nüfusunun 1
milyon 758 bini genel liseden mezun olurken
bunun yüzde 77.5’i olan 1 milyon 414 bin kişi
istihdam edildi. Lise dengi meslek okullarõnda
da 1 milyon 733 bin olan mezun konumda olan
işgücünün yüzde 81’inin (1 milyon 414 bin)
istihdamõ sağlandõ. 15-34 yaş arasõ kurumsal
olmayan erkek nüfusun 1 milyon 925 bini
genel lisede, 1 milyon 484 bini lise dengi
meslek lisesinde eğitim görüyor. 15-34 yaş
arasõ grupta genel liseden mezun olan kadõn
sayõsõ 1 milyon 596 bin, lise dengi meslek
okullarõndan mezun sayõsõ 955 bin olarak
belirlendi.
ELEKTRİK VE DOĞALGAZA CİDDİ ZAM GELECEK
Enerji Bakanõ Taner Yõldõz, Türkiye’nin enerjide dõşa bağõmlõlõk oranõnõn yüzde 74.5 olduğunu açõkladõ
Bakan’dan bağõmlõlõk itirafõ
Doğal Tıp Derneği verilerine göre
Türkiye’de de hızla büyüyen diyet
sektörüyle birlikte zayıflatıcı
kozmetikler; kremler, losyonlar,
diyet kitapları pazarının da 5
milyar dolara yaklaştığı
kaydediliyor. Yapılan tedavi
masraflarına diyet ürünleri de
eklendiğinde bu rakam sektörde
yatırım için ayrıca iştah kabartıyor.
Bazı Avrupa ülkelerinde
obezite oranı
Almanya: Yüzde 33
İtalya: Yüzde 24
İspanya: Yüzde 26
İsviçre: Yüzde 37
Yunanistan: Yüzde 35
Obezitenin en fazla yaşandõğõ bölgeler sõrasõyla Güneydoğu, İç Anadolu ve Marmara
Türkiye’de obezite patlaması
Philip Morris açõkladõ