22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ortalık Yine Toz Duman Yeni bir ‘darbe planı’ ile birlikte yine karşılıklı açıklamalar, suçlamalar, yalanlamalar… toplumun zaten karışık olan kafası her yeni planla büsbütün karışıyor. ‘Balyoz’ adını taşıyan yeni plan öncekilerden çok daha korkunç; içinde cami bombalamalardan uçak düşürmelere, orduda subay tasfiyelerinden sivilleri stadyumlarda toplamaya kadar her şey var. Daha doğrusu var-mış, çünkü gerçekten olup olmadığını bilmiyoruz. Planın altında imzası bulunduğu savlanan eski 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan, ‘Bombalamalar, toplamalar gibi şeyler uydurma, montaj’ diyor. Planın varlığını yadsımıyor, tam tersine bu tür ‘plan oyunları’ hazırlamanın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevleri arasında olduğunu söylüyor. O, bunları söylerken basında çarşaf gibi söz konusu planda yer aldığı savlanan TSK’den yana, TSK’ye karşı köşe yazarlarının listeleri yayımlanıyor. Planın özgün metninde bu tür listeler gerçekten var mı? Bunu bilemiyoruz; inanmak isteyenler inanıyor, inanmak istemeyenler de inanmıyorlar. Üzerimize kara bulutlar gibi çöken bilgi kirliliğinde bir ışık arıyor, fakat bulamıyoruz. Başbakan, planın var olduğu noktasından hareketle esip kükrüyor. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sabrı taşıyor!” diyor, irkiliyoruz. Ama sonra, “Demokrasilerde iktidarlar seçimle gelir, seçimle giderler” deyince rahatlıyoruz. Hele, “Bu ülkede darbeler dönemi geride kalmıştır” diye ekleyince daha da rahatlayıp derin bir nefes alıyoruz. Ne var ki güncel tartışma konusu olan planın varlığını o da yadsımıyor, eski 1. Ordu Komutanı gibi yalnızca ‘cami bombalama’ türünden dehşet senaryolarının asılsızlığının altını çiziyor. Ben, Sayın Başbuğ’un, “Darbeler dönemi geride kalmıştır” derken içtenliğine inanıyorum. Fakat onun Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst komutanı olarak hangi nedenle ve hangi ad altında olursa olsun ordu içinde sivil halka yönelik planların hazırlanmasına kesinlikle karşı çıkmasını arzuluyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri temel görevi olan ülkeyi dış düşmanlara karşı savunma görevine sıkı sıkıya sarılmalı, ülkenin iç sorunlarının çözümünü siyaset ve devlet adamlarına bırakmalı, toplum mühendisliğine soyunmamalıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her darbeden sonra güvenilirliği ve saygınlığından çok şey yitirdiği bir gerçektir; Türk Silahlı Kuvvetleri bu gerçeği göz önünde bulundurarak kendisini bünyesindeki tüm darbe eğilimli üyelerinden arındırmalı, geçmiş darbelerin suçlularıyla arasına bir mesafe koymalıdır. Süngü zoruyla topluma dayatılan 1981 Anayasası’na konulan ‘yargılanamaz’ maddesinin koruyucu şemsiyesi altında sanık sandalyesine oturtulamayan darbeciler her ne kadar yasal olarak ‘suçsuz’ kabul edilseler de toplum vicdanınca suçludurlar. Bu ‘muhteris toplum mühendislerinin’ hâlâ Türk Silahlı Kuvvetleri katında ‘itibar’ görmeleri toplum vicdanını yaraladığı kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığını da sarsmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri kendini bu tür kirli darbeci gölgelerinden bir an önce kurtarmalıdır. Darbe, darbeci denince aklımıza yalnızca asker gelmemelidir. Son kırk yılı anımsamaya çalışalım; 12 Mart sonrası kurulan süngü kabinelerinde yer kapmak için birbirini çiğneyen o ‘darbeci’ sivilleri, binlerce öğrenci, öğretmen, bilim adamı, gazeteci, yazar, sanatçı, aydın işkencelerden geçirilirken kılları kıpırdamayan o sözde Bakanlar Kurulu üyelerini… 12 Eylül’ün darbeci kuklası bakanlar kurullarını… O kurullarda görev yapan insanlığın yüz- karalarını… O kötücül ruhlu kişiliksiz yaratıkların kırılası elleriyle imzaladıkları Bakanlar Kurulu kararlarını… O kararların halkımızı ve ülkemizi mahkûm ettiği çözümsüzlükleri… Ben tümünü anımsıyorum. Her anımsadığımda tüylerim diken diken oluyor. Öfkem kabarıyor. Asker olsun, sivil olsun darbecilere karşı öfkem hiç dinmesin istiyorum. Dinmiyor. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Haftalardõr “iyileşme”sini beklediğimiz Şakir Eczacıba- şı’nõ yitirdiğimizi duyduğumda, TV’deki konuşmacõ “Balyoz planı”ndan söz ediyordu... O anda vaktiyle Emre Kongar’õn da katõldõğõ “Kültür Girişi- mi” toplantõlarõmõzõ anõmsa- dõm; sonra 14 yõl öncesini… Pamukkale’deki “ilk balyoz” törenimizi... Yeni Koruma Planõ, traver- tenleri çiğneyen turistik tesis- lerin “kaldırılma”sõnõ öngö- rüyordu. Planõn uygulanmasõ için 96’da düzenlediğimiz et- kinlikte, antik kentteki “tatil bungalovları”na ilk balyozu Prof. Dr. Emre Kongar indir- mişti. “Kültür Bakanlığı Müs- teşarı” olarak “turizmin, tarihi ve doğayı işgali”ne son veri- yordu... Peşinden Prof. Metin Sö- zen, Prof. Fahri Işık ve biz- lerle birlikte dönemin Denizli Belediye Baş- kanõ Ali Marım da bal- yoza sarõlmõş, yõkõm- lara “belediye te- sisleri”nden baş- lanmasõnõn ne- denini şöyle vur- gulamõştõ; “Ye- rel yönetim ola- rak kültürel mirasa saygılı tu- rizmin de önderi olmalıyız. Umarız, valiliğe ait özel ida- re motelleri de bir an önce yı- kılır”… Ne var ki “Özel İdare Tu- ristik Tesisleri”nin kaldõrõl- masõ 10 yõldan fazla sürdü. UNESCO’nun “Dünya Mira- sı” listesindeki “Beyaz Cen- net”in kararmasõnõ önlemek için “tek seçenek” haline gelen “balyoz operasyonu”na Kon- gar dõşõnda hiçbir devlet yetki- lisi katõlmamõştõ... ‘Kültür Girşimi’nden... Yõllar sonra aynõ konu Şakir Eczacõbaşõ’nõn önderliğindeki “Kültür Girişimi” çalõşmala- rõmõzda da gündeme geldi. Hükümet “kültür ve turizm” bakanlõklarõnõ birleştiriyordu. “Louvre Apartmanı”ndaki toplantõmõzda bunun “kültür aleyhine” olacağõ konuşulur- ken, Kongar Pamukkale’yi kur- taran “balyoz”u anõmsatmõştõ. Şakir Bey’in hepimiz adõna ka- muoyuna açõkladõğõ 1 Nisan 2003 tarihli “bildirge”yi, aziz hatõrasõ olarak aktarõyorum: “Kültür ve Turizmi birleş- tirmek, ülkemiz ve ulusumuz için giderilmesi olanaksız sa- kıncalar taşımaktadır. Devleti küçültmeye ya da bakanlık- ları azaltmaya ‘kültür’den başlamak yanlıştır. Kültür, bir ulusun, bir devletin, bir ül- kenin en temel var olma gü- vencesidir. Atatürk’ün, ‘Tür- kiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür’ vurgulamasının ta- rihsel ve evrensel değeri gi- derek önem kazanmaktadır. Dünyada, kültürle ilgili ka- musal yükümlülükleri turiz- me bağlayan bir başka devlet bulmak zordur. Uygarlıkların beşiği Anadolu’da bunun ak- la gelmesi bile olumsuzluktur. Kültür ve turizmi birbirine bağlı gören anlayışın teme- linde, kültürü kendi halkı ve ulusu için değil, sadece tu- ristler için bir gösteri kayna- ğı görebilen düşünce yat- maktadır. Bu karar, Türkiye’nin kim- lik, varlık ve yaşam değerle- rini hiçe saymak; Anado- lu’nun sahibi olma bi- lincini terk etmek; dün- ya ve Avrupa ile bütünleşmede ki- şiliksiz bir konu- ma doğru sürük- lenmenin önünü açmak; ülke ve ulus değerlerini talana teslim et- mek ve bizi ‘biz’ yapan de- ğerlerimiz için kamusal so- rumlulukları etkisiz kılmak demektir.” ‘Büyük ödül...’ Hükümetin hâlâ “aldırma- dı”ğõ bu uyarõnõn altõnda, Şakir Bey gibi “24 Ocak”ta (2007) yi- tirdiğimiz İsmail Cem’in, 2008’in yine ocak ayõnda ara- mõzdan ayrõlan Prof. Ufuk Esin’in ve Kültür Girişimi’nin diğer üyeleri Bozkurt Güvenç, İoanna Kuçuradi, Talat Hal- man, Hüsrev Hatemi, Doğan Hızlan, Ekmeleddin İhsanoğ- lu, Çiğdem Kağıtçıbaşı, Emre Kongar, Metin Sözen, Hıfzı Topuz, Tahsin Yücel ve ben- denizin de imzalarõmõz var... Yaşamõnõ Cumhuriyetin çağ- daş sanat ve kültür yürüyüşüne adayan Şakir Eczacõbaşõ için ölümünden birkaç gün önce “İstanbul’a armağanı Deniz Palas”õnõ yazarken değindiğim önerimi bir kez daha Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Gü- nay’õn dikkatine sunuyorum: “2010 Devlet Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Şakir Eczacı- başı’na verilmelidir”… (21 Ocak 2010-Cumhuriyet) Işõklar içinde yatsõn.. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kongar’õn ‘Balyoz’u ‘Şakir Bey’in Bildirisi... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY 27 OCAK 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Bülent Arınç, Tarım Bakanı olsun... Kozmik patates üretilsin! Tanım Necati Cebe: “Cüzdanı vicdanına ağır basana işbirlikçi; midesiyle düşünüp bağırsaklarıyla karar verene yalaka denir!” Vahim Hilmi Kayıhan: “Recep konuştuklarına inanıyorsa vahim, inanarak konuşuyorsa çok daha vahim!” Ortak Kemal Öncü: “Recep ‘Devlet kasasını soydurmayız’ demiş. Ortak istemiyor anlaşılan!” Soyguncu Gülfatma Carlık: “Recep’in soyguncu dediği TEKEL işçilerinin neden gemicikleri yok!” YağmurDeniz Boş araziyi bekleyen bekçi DEVLET Bilmem Ne Genel Müdürlüğü, bir gün geniş ve boş bir arazisine geceleri göz kulak olması için 500 lira maaşla bir bekçi almaya karar verir. Gerisini Aydın Türkaydın anlatıyor: Bekçi işe başladıktan bir süre sonra “Peki, talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak” diye düşünülür. Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, 750’şer lira maaşla iki kişi işe alınır. Planlama birimi kurulduktan bir süre sonra “İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz” diye düşünülerek, biner lira maaşla, iki denetmen işe alınır, biri denetim yapar diğeri raporları yazar. Denetmenler işe başladıktan bir süre sonra “Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek” diye tartışılır ve1500’er lira maaşla, bir mali müşavir, bir kâtip, bir de istatistikçi işe alınır. Hesapları kontrol birimi kurulduktan bir süre sonra “Peki, bunlardan kim sorumlu olacak” diye düşünülür ve 5 bin lira maaşlı bir müdür ve 3 biner lira maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır. İşler tıkırında giderken bir süre sonra, ülkede büyük bir ekonomik kriz baş gösterir ve Devlet Bilmem Ne Genel Müdürlüğü bütçesindeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkarılır. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TARAF’ın yönetmeni dönek oğlu dönek Ahmet Altan ile Star’ın başyazarı dönek oğlu dönek Mehmet Altan’ı yetiştiren “baba dönek” Çetin Altan’ın bir zamanlar yazılarında nasıl asker postalı yaladığını açıklayınca, kimi dostlar arayıp anılarını paylaştı. Emekli Hava Albay Hasan Cantimur: “Ahmet’in babası sefil bir darbeciyken başlıklı yazınız beni 47 yıl öncesine götürdü. 1962-63 döneminde girdiğim, o zaman İzmir Güzelyalı’da bulunan Hava Askeri Lisesi’ndeki kompozisyon hocamız, Taş köşesinde yazan, köşesinin adına uygun taş kafanın yazılarını okumamızı önerir ve sınavlarda yazılarından dolaylı da olsa alıntı yapmadığımızda, ağzımızla kuş tutsak geçer not vermezdi. Dün gibi hatırlıyorum. O zaman en büyük Atatürkçü geçinen ve 27 Mayıs Devrimi’ne övgüler düzen dönek, bugün 180 derecelik bir sapma ile bambaşka şeylerden bahsedebiliyor.” Prof. Dr. Coşkun Özdemir: “Demokrat Parti iktidarında Çetin Altan CHP’nin yayın organı Ulus gazetesinde çalışıyordu ve daha sonra Peyami Safa’nın peşinden Milliyet’in ikinci sayfasında yazmaya başlamıştı. Demokrat Parti zorbalığına karşı en etkili, en keskin yazılar onun köşesinde yayımlanıyordu. 27 Mayıs Devrimi’ni coşku ile karşılayan ve destekleyen gazetecilerdendi. Demokrat Parti’nin meşruiyetini kaybettiğine inanıyordu. 27 Mayıs’ın ardından yazdıkları ile toplumdaki sağlıksızlığın, bozukluk ve eşitsizliklerin analizini yapmaya ve nedenlerini ortaya koymaya çalışıyordu. Bir yazısında ‘Hiçbir zaman bu memlekette meseleler açık açık konuşulmadı. Buna neden, menfaat yarışçılarının, işlerini bozacak prensiplere hınzırca cephe almaları ve avantacıların aleyhine olan düşüncelerin, katakulliye getirilip memleket aleyhindeymiş gibi gösterilmesidir. Köy Enstitülerinin komünist yuvası olduğu iddiası da bu aşağılık oyunların neticesidir’ diyordu. Şimdilerde ise farklı aşağılık oyunların içinde kendisini ve çocuklarını görüyoruz.” Bu arada Çetin Altan’ın 28 Mayıs 1960 tarihli yazısını bir kez daha anımsayalım: “Silahlı Kuvvetlerimizin Büyük Ata’nın yıllardır arkasından akseden manevi direktifi ile yaptığı bu hareket, hürriyetlerden kendi sefil benlikleri için faydalanmak isteyen gafillere her zaman için unutulmaz bir ders olacaktır.” Çetin Altan SESSİZ SEDASIZ (!) HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Argoda, bir kim- seyi bõçakla hafif yaralamaya verilen ad. 2/ Ses... Koru- ma, esirgeme. 3/ İs- kambildeki dört renkten biri... Yaz yağmuru. 4/ “Dağ- lalesi” de denilen ve mor renkli çiçekleri olan otsu bir bitki. 5/ Ağõz kõsmõ yayvan bakõr tas... Galyum ele- mentinin simgesi. 6/ “--- bellediğin bir yola yalnõz gideceksin” (Tevfik Fi- kret)... Edebiyat yapõtla- rõnda nesneleri, yaratõkla- rõ insan gibi konuşturma sanatõ. 7/ “Mutlu Olmak Sanatı” adlõ yapõtõ dili- mize de çevrilen ünlü Fransõz filozof... Yemeği yapõlan, õspanağa benzer yabani bir ot. 8/ İçine konan sõ- võnõn sõcaklõğõnõ uzun süre koruyan kap... Ateş. 9/ Peru’nun plaka imi... Genellikle pişirilerek yenen bitkilere verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İslam kültürlerinde, belirli kurallara uyarak güzel ya- zõ yazma sanatõ. 2/ Kars’õn doğusundaki ünlü eskiçağ ken- ti... Aynõ adlõ bitkiden elde edilen tozla yapõlan sõcak bir içecek. 3/ Mehter takõmõnda yer alan ve iki değnekle vu- rularak çalõnan davul. 4/ İki tarafõ ağaçlõklõ geniş kent yo- lu... Parola. 5/ Eski Mõsõr’õn üç büyük piramidinden biri. 6/ Bir renk... Bir şeyin yapõlmasõnõ yasaklama... Tavlada “üç” sayõsõ. 7/ Meksika’da mõsõr ekmeğine verilen ad... Bo- ru sesi. 8/ Çarpõk çurpuk yürüyen eğri büğrü kimse. 9/ Do- ğu Anadolu’da kullanõlan bir tür küçük zurna... İnanç ha- line getirilmiş ilke. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S İ N O F O B İ İ M A R E T N E T E K S E N E K O C A K L E G O F E R İ K F Ö N O A G S İ L O B U T A F O R M İ L L A M P İ A L İ N A Z İ K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear