Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
Ş. GÜLDAL MUMCU TBMM Başkanvekili
H
er şeye yüzeysel bakmaya alõştõrõl-
dõğõmõz günümüzde, haberleri içe-
riklerinden yoksun, saptõrõlmõş ve
yönlendirilmiş olarak sunan gazete-
cilik anlayõşõ, “fikri takip”i de artõk unutmuş gö-
rünüyor.
12 Eylül, işkencesi, idamlarõ, siyasi davalarõ ile
toplumun üzerine karabasan gibi binmesine kar-
şõn Uğur Mumcu gazeteciliği, işlevselliğini hiç yi-
tirmez. Basõnõn sindirildiği, birçok aydõnõn sus-
turulduğu ya da sustuğu bu dönemde Uğur Mum-
cu gazeteciliği, DİSK davasõ gibi, Barõş Davasõ gi-
bi tümüyle siyasi davalarõn askeri savcõlarõnõ
doğrudan eleştiren yürekli yazõlarõ ile dimdik ayak-
tadõr. Şu sözler onundur:
“Basın özgürlüğünü kısıtlayan sınırların
hukuk devletindeki yeri ile polis devletindeki
yerleri ayrıdır. Hukuk devleti sınırları içinde
polis devleti yöntemlerine başvurulursa, bütün
demokratik kuruluşların ve yayın organlarının
bu tür uygulamalara karşı çıkmaları gerekir.”
(Cumhuriyet, 15 Temmuz 1978)
Mumcu gazeteciliği
bugüne ışık tutuyor
Toplum, 24 Ocak kararlarõ denilen ekonomik se-
çeneğin katõksõz bir faşizan yönetime yol açaca-
ğõnõ Uğur Mumcu gazeteciliğinden öğrenmiştir.
Tõpkõ 12 Eylül askeri darbesinin ardõndan gelen
Özal iktidarõnõn arabesk-liberalizminin Türki-
ye’yi çõkmaz sokağa saptõracağõnõ öğrendiği gibi.
Mumcu gazeteciliğinin, eleştirdiği o ekonomik mo-
deldir ki, ülkemizi bugünkü duruma, yüz milyar-
larca dolar iç ve dõş borca sürüklemiş, uçurumun
eşiğine getirmiş, şeriat özlemcilerini kõşkõrtmõş; din-
ci partilerin giderek büyümesine ve sonunda da tek
başlarõna iktidara taşõnmalarõna yol açmõştõr.
Uğur Mumcu gazeteciliğinin bağõmsõzlõkçõ ya-
nõ, ulusötesi çõkar çevreleri ve güçlerini sorgula-
yan anti-emperyalist yanõ, 1980 sonrasõ giderek
yükselen ayrõlõkçõ terörü, tarihsel köklerini ve gün-
cel bağlantõlarõnõ belgeleriyle ortaya koymasõnõ bil-
miştir. Mumcu’nun ölümünden bir süre önce
peş peşe Kürt ayrõlõkçõ örgütleri ile ilgili yazdõğõ
yazõlar, Kürt İslam Ayaklanmasõ kitabõ, biraz ön-
ce dile getirdiğimiz yanõnõn seçkin örnekleridir.
Ermeni terör örgütü ASALA’nõn, 1980’li yõl-
larda PKK terör örgütüyle bir araya gelerek ortak
eylem kararõ aldõklarõ, daha sonra bu terör örgüt-
lerine 1990’lõ yõllarda Hizbullah’õn da katõldõğõ ilk
olarak onun yazõlarõnda gözler önüne serildi.
Dünyanõn ve Türkiye’nin karanlõk yüzünde gör-
düklerini, araştõrmalarõ sonucu bulduklarõnõ, hep
okurlarõ ile paylaştõ.
Uğur Mumcu gazeteciliği, bugüne õşõk tutan ya-
nõ ile günceldir, bugün de soluk alõr. Örneğin, 1991
Körfez bunalõmõ sõrasõnda ABD’nin ve diğer
emperyalist güçlerin Ortadoğu ve Türkiye sõnõr-
larõndaki coğrafyayõ yeniden yapõlandõrma çaba-
larõnõn bugüne yansõmalarõ Uğur Mumcu’nun ka-
leminde somutlanmõştõr.
“ABD, bilardo sopası ile Irak’ı vuruyor; Irak
topu Kürt topuna vuruyor. Kürt topu da Kıb-
rıs topuna! Bu ‘zincirleme reaksiyon’ Türk dış
siyasetinin ‘manevra alanõnõ’ iyice daraltıyor.”
(Cumhuriyet, 16 Mart 1991)
“ABD’nin yeni ‘Körfez Doktrini’ bölgeye
Birleşmiş Milletler ve NATO’yu da kullanıp
müdahale etmek, sonra da bölgenin tek ‘ege-
men süper devleti’ olmaktır. Bunun adı ‘em-
peryalizm’dir. Emperyalizmin de oyunu çoktur.
Hem oyunu çoktur hem de işbirlikçileri bol-
dur.” (Cumhuriyet, 25 Ağustos 1990)
“Önce Şah’ı Dr. Musaddõk’a, sonra Kürtleri
Bağdat rejimine, daha sonra Saddam’ı Hu-
meyni’ye karşı kullanan ABD, Saddam’ı de-
virirse bütün gücüyle İran’daki İslam Cum-
huriyeti’ni de devirmeye çalışacak. Hangi re-
jim, Ortadoğu’da ABD egemenliğine karşı çı-
karsa, o rejim yıkılacak.” (Cumhuriyet, 20
Ocak 1993)
IŞIK KANSU
ANKARA - Araştõrmacõ-yazar
Mustafa Yıldırım; Muammer Ak-
soy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve
Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelen
suikastlarõ gerçekleştirenlerin, önce-
den deneme gereği kimi yerleri bom-
baladõklarõnõ anõmsattõ. Devleti yö-
netenlerin, o dönemde İran kaynaklõ
terörün PKK terörü kadar önemli ol-
duğunu kabul edip yalnõzca bu ko-
nularla ilgili birimler oluşturulma-
masõnõ eleştiren Yõldõrõm, “Cinayet-
ler işlendi, öldürülenlerin önder-
likleri, yol göstericilikleri, örnek alı-
nası mücadele güçleri ortadan kalk-
tı” dedi.
Yõldõrõm; Aksoy, Üçok, Mumcu ve
Kõşlalõ suikastlarõna ilişkin sorularõ-
mõza şu karşõlõklarõ verdi:
- Dosyada hükümlülerin Türki-
ye’de hiç izlenmeden çalışma ya-
pabildiklerine ilişkin ipuçları var
mı?
- Yalnõzca Ankara’daki olaylarõ
ele alõrsak suç-
lular işe Mu-
ammer Ak-
soy’u öldür-
mekle başla-
madõlar. Dene-
me gereği bazõ
yerleri bomba-
ladõlar. Diya-
net Vakfõ’nõn
satõş yerini
yaktõlar. Hac
olaylarõnda,
militanlarõ
kanlõ bir saldõ-
rõyla etkisiz-
leştiren Ara-
bistan devleti-
ne tepki duya-
rak Ankara’da
bir diplomatik
görevliyi, Gaz-
ze olaylarõna
karşõlõk da İs-
rail elçilik görevlisini ve Amerikalõ bir
teknisyeni öldürdüler. Örgütün ser-
bestçe yayõn yaptõğõ, Ankara’nõn mer-
kezinde lokaller açtõğõ, eğitim kurslarõ
düzenlediği düşünülürse, ne ölçüde iz-
lendikleri de anlaşõlabilir.
- Sanırım, hükümlüler işledikle-
ri cinayetleri yargılama sırasında
tümüyle reddetme gibi bir tutum
içine de girmediler...
- Her davada olduğu gibi “Umut
Davası” adõ verilen yargõlama süre-
cinde de, başlangõçta böyle bir tutum
almõşlar; ama daha sonra bazõlarõ
“pişmanlık yasasından” yararlan-
mak için ya da ideolojik kararlõlõkla
eylemlerini reddetmemişlerdir.
- Kudüs Ordusu’nun hedefinde
neden Muammer Aksoy, Bahriye
Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Ta-
ner Kışlalı vardı?
- Şurasõ açõktõr ki; bu kişiler, “İslam
devrimi” girişimleri önünde önemli
engeller oluşturabilecek, toplumda
saygõnlõğõ ve etkinliği tartõşõlmaz ya-
zar, araştõrmacõ ve bilim insanlarõdõr.
Örneğin Türkiye Cumhuriyeti Dev-
leti’nin temel ilkelerine, araştõrmala-
rõyla, konuşmalarõyla, yazõlarõ ve ki-
taplarõyla, sahip çõkan Uğur Mum-
cu’nun varlõğõ, İslam devrimi önün-
de en büyük engeldi. Uğur Mumcu
yalnõzca ilkeleri korumakla kalmõyor;
somut olaylarõn izini sürerek, kanõt-
larõnõ sergileyerek devletin kurumla-
rõnõ da bu konularda sürekli olarak gö-
reve çağõrõyor; yöneticilerini uyarõ-
yordu. Hem de hiçbir kişi, örgüt ve ku-
rumdan çekinmeden!
Mumcu tek başına
savaştı
- Sizce Uğur Mumcu’nun, cina-
yeti gerçekleştirenler açısından en
rahatsız edici yanı neydi?
- Devletin temel yapõsõnõ değiştir-
mek için kestirme bir yola gidilmek-
teydi. İktidarõ ele geçirmenin önündeki
en büyük engel olan Silahlõ Kuvvet-
leri kökten ele geçirmek için bir yön-
tem geliştirilmişti. Belirli çevrelerin,
cemaatlerin,
tarikatlarõn
yönlendirme-
sine çok, ama
çok açõk olan
din esaslõ lise-
leri bitiren
gençlerin Harp
Okulu’na gir-
mesinin önü-
nü açmak için
yasa tasarõsõ
hazõrlanmaktaydõ.
Uğur Mumcu, işte bu değişikliğe
karşõ, neredeyse tek başõna savaşõ-
yordu. Son yazõlarõndan birinin de bu
konuda olduğunu unutmamak gerekir.
Cinayet sonrasõ tepkiler üzerine bu ya-
sa değişikliği gerçekleştirilememiştir.
- Çetin Emeç ve Turan Dur-
sun’u katleden ekiple Ankara’da ci-
nayet işleyenler arasında bir bağ
var mı?
- İstanbul’daki suikastçõlar ayrõ bir
gruptur. Onlar da pek çok kez İran’a
gidip gelmişler. Birbirinden bağõmsõz
görünen; ama bazen akrabalõklarla,
geçmiş örgütsel bağlarla birbirleriy-
le ilişkili olabiliyorlar. Gruptan gru-
ba geçenler de var. Ancak en önem-
lisi, İran ajanlarõnõn suikastlarda,
adam kaçõrmalarda gruplarõ ya da ki-
şileri birbirinden habersiz kullanmõş
olmalõdõr. Bir başka yöntem de ge-
çerlidir: Kişiler, yayõnlarda hedef
gösterilebiliyor, eylemci gruplar da
“vaziyetten vazife çıkararak” ci-
nayet işleyebiliyorlar. Bu yönteme
“yerinde zuhur” diyorlar.
İranlõ ajanlar, başka ülkelerde ger-
çekleştirdikleri suikastlarda benzeri
yöntemler kullanmõşlardõr. Öncelik-
le o ülkelerde öldürülecek kişileri iz-
leme, istihbarat toplama çalõşmalarõ
gerçekleştirilmiş; daha sonra diplo-
matik maskeli gruplar silahlarõ taşõmõş;
vurucu gruplar ayrõca ülkeye girmiş
ve işi tamamlamõş; silahlar yine dip-
lomat maskelilerce ülkeden çõkarõl-
mõştõr.
‘Dimdik ayaktayõz’...
G Ü L D A L M U M C U , G A Z E T E C İ U Ğ U R M U M C U ’ Y U Y A Z D I
“Basındaki holdingleşme ve te-
kelleşme önlenmezse, basını ve
basın özgürlüğünü korumanın ve
geliştirmenin hiç olanağı yoktur.
Basında holdingleşme bir yana,
siyasette holdingleşmenin başladı-
ğı bir dönemde ilerisi için iyimser
olmak, inanınız çok güçtür. De-
mokrasiden, emekten, halktan, öz-
gürlükten ve bağımsızlıktan yana
olan ilerici basın olarak, insanı
karamsarlığa iten bütün bu güç
koşullara karşın sizlerden güç ve
destek alarak dün ve bugün oldu-
ğu gibi yarın da başımızı dimdik
tutmaya devam edeceğiz. Çünkü
basın özgürlüğü, Sirkeci sermaye-
sinin, türedi holdinglerin değil
halkın özgürlüğüdür” de demiş-
tir...(Cumhuriyet, 15 Ekim 1983)
‘Basının üzerindeki
iki tehlike’
“Basın özgürlüğü bugün için iki
tehlike ile karşı karşıyadır. Birinci
tehlike, devletin basın özgürlüğü
üzerindeki kısıtlayıcı ve yasaklayıcı
tavrıdır. İkinci tehlike, basın organ-
larını ele geçirecek ve basında te-
kelleşme yaratacak olan holdingleş-
medir. Bu durumda da basın özgür-
lüğü, sermayenin baskısı altında tu-
tulacak ve belli iş çevrelerinin gü-
dümü, basın özgürlüğünü iyice yok
edecektir” (Cumhuriyet, 30 Hazi-
ran 1983) diyen Uğur Mumcu’nun
bir işaret fişeği gibi yıllar önceden
günümüze gönderdiği bu uyarıla-
rın çoğu bugün gerçektir, vardır,
olmuştur, olmaya da devam et-
mektedir. Uğur Mumcu’nun dedi-
ği gibi, iktidar günümüzde erkini
kullanarak basın kurumları üze-
rinde hukuk dışı, mali uygulama-
larla basın özgürlüğünü dolaylı
olarak kısıtlayıcı ve yasaklayıcı
bir tavrın içine girmiştir. Bunun
yanı sıra iktidar, basının el
değiştirmesi için tüm erkini kul-
lanmış ve kullanmaya da devam
etmektedir.
‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HALKIN
ÖZGÜRLÜĞÜDÜR’
‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HALKIN
ÖZGÜRLÜĞÜDÜR’
‘Suikastçõlar izlenmedi’
Aksoy, Üçok, Mumcu, Kõşlalõ
- Cinayetler de aynı odak tara-
fından mı yönlendirildi?
- İranlõ istihbaratçõlar Türkiye’ye
geldiler, eğittikleri elemanlara gerekli
emirleri, silahlarõ ve parayõ verdiler.
Cinayetler işlendi!
Onlara göre, “Allah’ın emridir”
suikastlar, bombalamalar.
- Kudüs Ordusu’nun Hizbullah
ile bir bağlantısı var mıydı?
- Kudüs Ordusu’nun, Güneydoğu
Anadolu’daki silahlõ “gerilla” biri-
mini (“Hizbullah” diye anõldõ) ku-
ranlar da İran’da eğitildi. Onlarõn
içerdeki ilişkilerini ortaya çõkarmak
için çalõşan Gaffar Okkan öldürül-
dü. Kudüs Ordusu örgütünü yöne-
tenler, mahkeme dosyalarõna 2000 yõ-
lõnda geçti. Hizbullah konusunda da
“Tetikçiler biliniyor, ama arka-
sındakiler açığa çıkmadı!” propa-
gandasõ yanõltõcõdõr. Yanõltõcõdõr; çün-
kü bilerek ya da bilmeyerek örgütün
arkasõnda Türkiye’nin devlet güven-
lik kurumlarõnõn bulunduğu izlenimi
uyandõrõlarak İran’õn sorumluluğu
sisler altõna itilmektedir. Örneğin,
“Hizbullah” denilen örgütü jandar-
manõn kurduğu kolaylõkla ileri sü-
rülmektedir. Bu savõ ilk ortaya atan
PKK idi.
‘İran’da eğitim görüp
Türkiye’ye dönüyorlar’
- Burada asıl sorgulanması ge-
reken, bir dış istihbarat örgütünün
Türkiye’de aktardığınız gibi çalış-
ma yapabilmesi, değil mi?
- Evet, asõl sorgulanmasõ gereken,
bu kadar açõkta çalõşmõş, elemanlarõ
sayõsõz kere İran’a gidip gelmiş bir ör-
gütün 1990-99 yõllarõ arasõnda, seri ci-
nayetleri bu denli kolayca işleyebil-
mesidir. Bundan daha önemlisi,
İran-Türkiye eleman trafiğini yöne-
ten, Tahran’da yaşayan, İran’õn dõş
propaganda radyosunda çalõşan, ya-
zõlarõ Türkiye’de açõk adõyla yayõm-
lanan, Türkiye Cumhuriyeti uyruk-
lularõn adlarõ, 2000 yõlõnda, mahkeme
dosyasõnda yer almõştõ. Mahkemelerce
bu kişilerin en azõndan ifadelerine baş-
vurmak için bir girişimde bulunul-
mamõş olmasõ, büyük bir eksikliktir...
- İran ile olan bağlantılar o dö-
nemde sıklaşıyor, öyle mi?
- Düşünün bir kere; Türkiye’den ba-
zõ kişiler, resmi olarak pasaport alõ-
yorlar, sõnõr kapõlarõndan İran’a gidi-
yorlar, eğitim görüyorlar ve Türki-
ye’ye dönüyorlar. Amaçlarõnõ, ya-
yõnlarõnda hiç çekincesiz belirtiyorlar.
İran’dan hocalar konferanslara geli-
yorlar, bunlarõn arasõnda Humey-
ni’nin kõzõ da var. Bu rahatlõğõn ne-
denini o dönemlerde ülkeyi yöne-
tenlere sormak gerekmiyor mu?
- Kuşkusuz gerekiyor. Nedir bu?
Kasıt mı, ihmal mi? İran bağlantı-
lı bu gizli çalışmalar, devletin için-
deki kimi görevlilerin işine mi ge-
liyor?
- “Terörle mücadele” ettiğini ile-
ri süren bir ülkeye, komşudan terör ey-
lemcileri, diplomat maskeli opera-
törler rahatça girip çõkarken devletin
güvenlik kurumlarõnõn habersiz ol-
duğu düşünülürse, orada devletin
kurumsal olarak varlõğõndan söz edi-
lemez.
Bu yüzden güvenlikle ilgili ku-
rumlar görevlerini eksik de olsa ye-
rine getirmiş olabilirler. Ancak ikti-
dar sahibi seçilmişlerin titiz davran-
dõklarõnõ söylemek güçtür. Siyasal ik-
tidarlar ya seçilmiş devlet yönetici-
lerinin, devletler arasõ ilişkilerdeki çõ-
karlarõ ön plana almõş olmalarõ da bir
başka olasõlõktõr.
‘İnsan ya gazeteci olur ya da işadamı’
Bu, bir kehanet değildir elbette, araştõrma-
cõlõğõn ve bilginin bilinçle yoğrulmasõ so-
nucu ortaya çõkan bilimsel öngörü ve önsezidir.
Son 20-25 yõl, Türk basõn yaşamõ önemli bir al-
tüst oluşa tanõklõk etmiştir. Bu 20-25 yõlõn ilk 10
yõlõndaki değişimlere ve dönüşümlere Uğur
Mumcu çoğu kez değinmiştir. Genellikle gaze-
teci ailelerin elindeki basõn-yayõn yaşamõnõn
holdingleşmesi, işadamlarõnõn eline geçmesi ola-
rak tanõmlayacağõmõz bu dönem sonuçta tekel-
leşmeyle ve “siyaset-ticaret-medya” üçlemesi-
nin işbirliği ile sonuçlanmõş görünüyor. Uğur
Mumcu gazeteciliğinin “Gazetelerin, işadamları
ve müteahhitler eliyle basın dışı alanlardaki ka-
zanç kapılarının kalkanı olarak kullanılması,
hiç şüphesiz, basın özgürlüğü için çok olum-
suz bir gelişme olmuştur” (Cumhuriyet, 25 Mart
1981) diye tanõmladõğõ bu süreçte, Uğur Mum-
cu gazeteciliğini yok saymaya kalkõşanlar bile çõk-
mõştõr. Uğur Mumcu gazeteciliğinin demode, hat-
ta müzeye kaldõrõlmasõ gereken bir yöntem ol-
duğunu ileri süren medya yöneticilerinin, işa-
damlarõ örgütlerinin üyesi olmakla övünmeleri de
işin ayrõ bir yönüdür. Bu tür medya yönetmen-
lerinin Uğur Mumcu gazeteciliğini bir vicdan aza-
bõ gibi içlerinde taşõmalarõ doğaldõr. Çünkü
Mumcu zamanõnda, “İnsan ya gazeteci olur ya
da işadamı. Ticaret sicili mi, sarı basın kartı
mı? İnsan seçimi buna göre yapmalıdır. Hem
işadamı, hem gazeteci olmaz. Olursa da böy-
le olur!” demiştir. (Cumhuriyet, 10 Aralõk 1983)
“Gazetelerin, gazetecilik alanı dışındaki amaç-
larla uğraşmaları, böylece bu amaçların birer
organı haline gelmeleri basın için en büyük teh-
likedir. Basın özgürlüğü, haberleri serbestçe
elde edip yaymak ve her türlü düşünceyi yine
serbestçe elde edip yaymak ve her türlü dü-
şünceyi yine serbestçe dile getirmek demektir.
Şirketleşme ve holdingleşme demek değil-
dir!” demiştir... (Cumhuriyet, 20 Ocak 1982)
‘Tetikçiler biliniyor, ama
arkasındakiler açığa çıkmadı!’
25 OCAK 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
S Ü R E C E K
S Ü R E C E K
Aksoy
Üçok
Kışlalı