23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B Ş. GÜLDAL MUMCU TBMM Başkanvekili H er şeye yüzeysel bakmaya alõştõrõl- dõğõmõz günümüzde, haberleri içe- riklerinden yoksun, saptõrõlmõş ve yönlendirilmiş olarak sunan gazete- cilik anlayõşõ, “fikri takip”i de artõk unutmuş gö- rünüyor. 12 Eylül, işkencesi, idamlarõ, siyasi davalarõ ile toplumun üzerine karabasan gibi binmesine kar- şõn Uğur Mumcu gazeteciliği, işlevselliğini hiç yi- tirmez. Basõnõn sindirildiği, birçok aydõnõn sus- turulduğu ya da sustuğu bu dönemde Uğur Mum- cu gazeteciliği, DİSK davasõ gibi, Barõş Davasõ gi- bi tümüyle siyasi davalarõn askeri savcõlarõnõ doğrudan eleştiren yürekli yazõlarõ ile dimdik ayak- tadõr. Şu sözler onundur: “Basın özgürlüğünü kısıtlayan sınırların hukuk devletindeki yeri ile polis devletindeki yerleri ayrıdır. Hukuk devleti sınırları içinde polis devleti yöntemlerine başvurulursa, bütün demokratik kuruluşların ve yayın organlarının bu tür uygulamalara karşı çıkmaları gerekir.” (Cumhuriyet, 15 Temmuz 1978) Mumcu gazeteciliği bugüne ışık tutuyor Toplum, 24 Ocak kararlarõ denilen ekonomik se- çeneğin katõksõz bir faşizan yönetime yol açaca- ğõnõ Uğur Mumcu gazeteciliğinden öğrenmiştir. Tõpkõ 12 Eylül askeri darbesinin ardõndan gelen Özal iktidarõnõn arabesk-liberalizminin Türki- ye’yi çõkmaz sokağa saptõracağõnõ öğrendiği gibi. Mumcu gazeteciliğinin, eleştirdiği o ekonomik mo- deldir ki, ülkemizi bugünkü duruma, yüz milyar- larca dolar iç ve dõş borca sürüklemiş, uçurumun eşiğine getirmiş, şeriat özlemcilerini kõşkõrtmõş; din- ci partilerin giderek büyümesine ve sonunda da tek başlarõna iktidara taşõnmalarõna yol açmõştõr. Uğur Mumcu gazeteciliğinin bağõmsõzlõkçõ ya- nõ, ulusötesi çõkar çevreleri ve güçlerini sorgula- yan anti-emperyalist yanõ, 1980 sonrasõ giderek yükselen ayrõlõkçõ terörü, tarihsel köklerini ve gün- cel bağlantõlarõnõ belgeleriyle ortaya koymasõnõ bil- miştir. Mumcu’nun ölümünden bir süre önce peş peşe Kürt ayrõlõkçõ örgütleri ile ilgili yazdõğõ yazõlar, Kürt İslam Ayaklanmasõ kitabõ, biraz ön- ce dile getirdiğimiz yanõnõn seçkin örnekleridir. Ermeni terör örgütü ASALA’nõn, 1980’li yõl- larda PKK terör örgütüyle bir araya gelerek ortak eylem kararõ aldõklarõ, daha sonra bu terör örgüt- lerine 1990’lõ yõllarda Hizbullah’õn da katõldõğõ ilk olarak onun yazõlarõnda gözler önüne serildi. Dünyanõn ve Türkiye’nin karanlõk yüzünde gör- düklerini, araştõrmalarõ sonucu bulduklarõnõ, hep okurlarõ ile paylaştõ. Uğur Mumcu gazeteciliği, bugüne õşõk tutan ya- nõ ile günceldir, bugün de soluk alõr. Örneğin, 1991 Körfez bunalõmõ sõrasõnda ABD’nin ve diğer emperyalist güçlerin Ortadoğu ve Türkiye sõnõr- larõndaki coğrafyayõ yeniden yapõlandõrma çaba- larõnõn bugüne yansõmalarõ Uğur Mumcu’nun ka- leminde somutlanmõştõr. “ABD, bilardo sopası ile Irak’ı vuruyor; Irak topu Kürt topuna vuruyor. Kürt topu da Kıb- rıs topuna! Bu ‘zincirleme reaksiyon’ Türk dış siyasetinin ‘manevra alanõnõ’ iyice daraltıyor.” (Cumhuriyet, 16 Mart 1991) “ABD’nin yeni ‘Körfez Doktrini’ bölgeye Birleşmiş Milletler ve NATO’yu da kullanıp müdahale etmek, sonra da bölgenin tek ‘ege- men süper devleti’ olmaktır. Bunun adı ‘em- peryalizm’dir. Emperyalizmin de oyunu çoktur. Hem oyunu çoktur hem de işbirlikçileri bol- dur.” (Cumhuriyet, 25 Ağustos 1990) “Önce Şah’ı Dr. Musaddõk’a, sonra Kürtleri Bağdat rejimine, daha sonra Saddam’ı Hu- meyni’ye karşı kullanan ABD, Saddam’ı de- virirse bütün gücüyle İran’daki İslam Cum- huriyeti’ni de devirmeye çalışacak. Hangi re- jim, Ortadoğu’da ABD egemenliğine karşı çı- karsa, o rejim yıkılacak.” (Cumhuriyet, 20 Ocak 1993) IŞIK KANSU ANKARA - Araştõrmacõ-yazar Mustafa Yıldırım; Muammer Ak- soy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelen suikastlarõ gerçekleştirenlerin, önce- den deneme gereği kimi yerleri bom- baladõklarõnõ anõmsattõ. Devleti yö- netenlerin, o dönemde İran kaynaklõ terörün PKK terörü kadar önemli ol- duğunu kabul edip yalnõzca bu ko- nularla ilgili birimler oluşturulma- masõnõ eleştiren Yõldõrõm, “Cinayet- ler işlendi, öldürülenlerin önder- likleri, yol göstericilikleri, örnek alı- nası mücadele güçleri ortadan kalk- tı” dedi. Yõldõrõm; Aksoy, Üçok, Mumcu ve Kõşlalõ suikastlarõna ilişkin sorularõ- mõza şu karşõlõklarõ verdi: - Dosyada hükümlülerin Türki- ye’de hiç izlenmeden çalışma ya- pabildiklerine ilişkin ipuçları var mı? - Yalnõzca Ankara’daki olaylarõ ele alõrsak suç- lular işe Mu- ammer Ak- soy’u öldür- mekle başla- madõlar. Dene- me gereği bazõ yerleri bomba- ladõlar. Diya- net Vakfõ’nõn satõş yerini yaktõlar. Hac olaylarõnda, militanlarõ kanlõ bir saldõ- rõyla etkisiz- leştiren Ara- bistan devleti- ne tepki duya- rak Ankara’da bir diplomatik görevliyi, Gaz- ze olaylarõna karşõlõk da İs- rail elçilik görevlisini ve Amerikalõ bir teknisyeni öldürdüler. Örgütün ser- bestçe yayõn yaptõğõ, Ankara’nõn mer- kezinde lokaller açtõğõ, eğitim kurslarõ düzenlediği düşünülürse, ne ölçüde iz- lendikleri de anlaşõlabilir. - Sanırım, hükümlüler işledikle- ri cinayetleri yargılama sırasında tümüyle reddetme gibi bir tutum içine de girmediler... - Her davada olduğu gibi “Umut Davası” adõ verilen yargõlama süre- cinde de, başlangõçta böyle bir tutum almõşlar; ama daha sonra bazõlarõ “pişmanlık yasasından” yararlan- mak için ya da ideolojik kararlõlõkla eylemlerini reddetmemişlerdir. - Kudüs Ordusu’nun hedefinde neden Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Ta- ner Kışlalı vardı? - Şurasõ açõktõr ki; bu kişiler, “İslam devrimi” girişimleri önünde önemli engeller oluşturabilecek, toplumda saygõnlõğõ ve etkinliği tartõşõlmaz ya- zar, araştõrmacõ ve bilim insanlarõdõr. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti Dev- leti’nin temel ilkelerine, araştõrmala- rõyla, konuşmalarõyla, yazõlarõ ve ki- taplarõyla, sahip çõkan Uğur Mum- cu’nun varlõğõ, İslam devrimi önün- de en büyük engeldi. Uğur Mumcu yalnõzca ilkeleri korumakla kalmõyor; somut olaylarõn izini sürerek, kanõt- larõnõ sergileyerek devletin kurumla- rõnõ da bu konularda sürekli olarak gö- reve çağõrõyor; yöneticilerini uyarõ- yordu. Hem de hiçbir kişi, örgüt ve ku- rumdan çekinmeden! Mumcu tek başına savaştı - Sizce Uğur Mumcu’nun, cina- yeti gerçekleştirenler açısından en rahatsız edici yanı neydi? - Devletin temel yapõsõnõ değiştir- mek için kestirme bir yola gidilmek- teydi. İktidarõ ele geçirmenin önündeki en büyük engel olan Silahlõ Kuvvet- leri kökten ele geçirmek için bir yön- tem geliştirilmişti. Belirli çevrelerin, cemaatlerin, tarikatlarõn yönlendirme- sine çok, ama çok açõk olan din esaslõ lise- leri bitiren gençlerin Harp Okulu’na gir- mesinin önü- nü açmak için yasa tasarõsõ hazõrlanmaktaydõ. Uğur Mumcu, işte bu değişikliğe karşõ, neredeyse tek başõna savaşõ- yordu. Son yazõlarõndan birinin de bu konuda olduğunu unutmamak gerekir. Cinayet sonrasõ tepkiler üzerine bu ya- sa değişikliği gerçekleştirilememiştir. - Çetin Emeç ve Turan Dur- sun’u katleden ekiple Ankara’da ci- nayet işleyenler arasında bir bağ var mı? - İstanbul’daki suikastçõlar ayrõ bir gruptur. Onlar da pek çok kez İran’a gidip gelmişler. Birbirinden bağõmsõz görünen; ama bazen akrabalõklarla, geçmiş örgütsel bağlarla birbirleriy- le ilişkili olabiliyorlar. Gruptan gru- ba geçenler de var. Ancak en önem- lisi, İran ajanlarõnõn suikastlarda, adam kaçõrmalarda gruplarõ ya da ki- şileri birbirinden habersiz kullanmõş olmalõdõr. Bir başka yöntem de ge- çerlidir: Kişiler, yayõnlarda hedef gösterilebiliyor, eylemci gruplar da “vaziyetten vazife çıkararak” ci- nayet işleyebiliyorlar. Bu yönteme “yerinde zuhur” diyorlar. İranlõ ajanlar, başka ülkelerde ger- çekleştirdikleri suikastlarda benzeri yöntemler kullanmõşlardõr. Öncelik- le o ülkelerde öldürülecek kişileri iz- leme, istihbarat toplama çalõşmalarõ gerçekleştirilmiş; daha sonra diplo- matik maskeli gruplar silahlarõ taşõmõş; vurucu gruplar ayrõca ülkeye girmiş ve işi tamamlamõş; silahlar yine dip- lomat maskelilerce ülkeden çõkarõl- mõştõr. ‘Dimdik ayaktayõz’... G Ü L D A L M U M C U , G A Z E T E C İ U Ğ U R M U M C U ’ Y U Y A Z D I “Basındaki holdingleşme ve te- kelleşme önlenmezse, basını ve basın özgürlüğünü korumanın ve geliştirmenin hiç olanağı yoktur. Basında holdingleşme bir yana, siyasette holdingleşmenin başladı- ğı bir dönemde ilerisi için iyimser olmak, inanınız çok güçtür. De- mokrasiden, emekten, halktan, öz- gürlükten ve bağımsızlıktan yana olan ilerici basın olarak, insanı karamsarlığa iten bütün bu güç koşullara karşın sizlerden güç ve destek alarak dün ve bugün oldu- ğu gibi yarın da başımızı dimdik tutmaya devam edeceğiz. Çünkü basın özgürlüğü, Sirkeci sermaye- sinin, türedi holdinglerin değil halkın özgürlüğüdür” de demiş- tir...(Cumhuriyet, 15 Ekim 1983) ‘Basının üzerindeki iki tehlike’ “Basın özgürlüğü bugün için iki tehlike ile karşı karşıyadır. Birinci tehlike, devletin basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlayıcı ve yasaklayıcı tavrıdır. İkinci tehlike, basın organ- larını ele geçirecek ve basında te- kelleşme yaratacak olan holdingleş- medir. Bu durumda da basın özgür- lüğü, sermayenin baskısı altında tu- tulacak ve belli iş çevrelerinin gü- dümü, basın özgürlüğünü iyice yok edecektir” (Cumhuriyet, 30 Hazi- ran 1983) diyen Uğur Mumcu’nun bir işaret fişeği gibi yıllar önceden günümüze gönderdiği bu uyarıla- rın çoğu bugün gerçektir, vardır, olmuştur, olmaya da devam et- mektedir. Uğur Mumcu’nun dedi- ği gibi, iktidar günümüzde erkini kullanarak basın kurumları üze- rinde hukuk dışı, mali uygulama- larla basın özgürlüğünü dolaylı olarak kısıtlayıcı ve yasaklayıcı bir tavrın içine girmiştir. Bunun yanı sıra iktidar, basının el değiştirmesi için tüm erkini kul- lanmış ve kullanmaya da devam etmektedir. ‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HALKIN ÖZGÜRLÜĞÜDÜR’ ‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HALKIN ÖZGÜRLÜĞÜDÜR’ ‘Suikastçõlar izlenmedi’ Aksoy, Üçok, Mumcu, Kõşlalõ - Cinayetler de aynı odak tara- fından mı yönlendirildi? - İranlõ istihbaratçõlar Türkiye’ye geldiler, eğittikleri elemanlara gerekli emirleri, silahlarõ ve parayõ verdiler. Cinayetler işlendi! Onlara göre, “Allah’ın emridir” suikastlar, bombalamalar. - Kudüs Ordusu’nun Hizbullah ile bir bağlantısı var mıydı? - Kudüs Ordusu’nun, Güneydoğu Anadolu’daki silahlõ “gerilla” biri- mini (“Hizbullah” diye anõldõ) ku- ranlar da İran’da eğitildi. Onlarõn içerdeki ilişkilerini ortaya çõkarmak için çalõşan Gaffar Okkan öldürül- dü. Kudüs Ordusu örgütünü yöne- tenler, mahkeme dosyalarõna 2000 yõ- lõnda geçti. Hizbullah konusunda da “Tetikçiler biliniyor, ama arka- sındakiler açığa çıkmadı!” propa- gandasõ yanõltõcõdõr. Yanõltõcõdõr; çün- kü bilerek ya da bilmeyerek örgütün arkasõnda Türkiye’nin devlet güven- lik kurumlarõnõn bulunduğu izlenimi uyandõrõlarak İran’õn sorumluluğu sisler altõna itilmektedir. Örneğin, “Hizbullah” denilen örgütü jandar- manõn kurduğu kolaylõkla ileri sü- rülmektedir. Bu savõ ilk ortaya atan PKK idi. ‘İran’da eğitim görüp Türkiye’ye dönüyorlar’ - Burada asıl sorgulanması ge- reken, bir dış istihbarat örgütünün Türkiye’de aktardığınız gibi çalış- ma yapabilmesi, değil mi? - Evet, asõl sorgulanmasõ gereken, bu kadar açõkta çalõşmõş, elemanlarõ sayõsõz kere İran’a gidip gelmiş bir ör- gütün 1990-99 yõllarõ arasõnda, seri ci- nayetleri bu denli kolayca işleyebil- mesidir. Bundan daha önemlisi, İran-Türkiye eleman trafiğini yöne- ten, Tahran’da yaşayan, İran’õn dõş propaganda radyosunda çalõşan, ya- zõlarõ Türkiye’de açõk adõyla yayõm- lanan, Türkiye Cumhuriyeti uyruk- lularõn adlarõ, 2000 yõlõnda, mahkeme dosyasõnda yer almõştõ. Mahkemelerce bu kişilerin en azõndan ifadelerine baş- vurmak için bir girişimde bulunul- mamõş olmasõ, büyük bir eksikliktir... - İran ile olan bağlantılar o dö- nemde sıklaşıyor, öyle mi? - Düşünün bir kere; Türkiye’den ba- zõ kişiler, resmi olarak pasaport alõ- yorlar, sõnõr kapõlarõndan İran’a gidi- yorlar, eğitim görüyorlar ve Türki- ye’ye dönüyorlar. Amaçlarõnõ, ya- yõnlarõnda hiç çekincesiz belirtiyorlar. İran’dan hocalar konferanslara geli- yorlar, bunlarõn arasõnda Humey- ni’nin kõzõ da var. Bu rahatlõğõn ne- denini o dönemlerde ülkeyi yöne- tenlere sormak gerekmiyor mu? - Kuşkusuz gerekiyor. Nedir bu? Kasıt mı, ihmal mi? İran bağlantı- lı bu gizli çalışmalar, devletin için- deki kimi görevlilerin işine mi ge- liyor? - “Terörle mücadele” ettiğini ile- ri süren bir ülkeye, komşudan terör ey- lemcileri, diplomat maskeli opera- törler rahatça girip çõkarken devletin güvenlik kurumlarõnõn habersiz ol- duğu düşünülürse, orada devletin kurumsal olarak varlõğõndan söz edi- lemez. Bu yüzden güvenlikle ilgili ku- rumlar görevlerini eksik de olsa ye- rine getirmiş olabilirler. Ancak ikti- dar sahibi seçilmişlerin titiz davran- dõklarõnõ söylemek güçtür. Siyasal ik- tidarlar ya seçilmiş devlet yönetici- lerinin, devletler arasõ ilişkilerdeki çõ- karlarõ ön plana almõş olmalarõ da bir başka olasõlõktõr. ‘İnsan ya gazeteci olur ya da işadamı’ Bu, bir kehanet değildir elbette, araştõrma- cõlõğõn ve bilginin bilinçle yoğrulmasõ so- nucu ortaya çõkan bilimsel öngörü ve önsezidir. Son 20-25 yõl, Türk basõn yaşamõ önemli bir al- tüst oluşa tanõklõk etmiştir. Bu 20-25 yõlõn ilk 10 yõlõndaki değişimlere ve dönüşümlere Uğur Mumcu çoğu kez değinmiştir. Genellikle gaze- teci ailelerin elindeki basõn-yayõn yaşamõnõn holdingleşmesi, işadamlarõnõn eline geçmesi ola- rak tanõmlayacağõmõz bu dönem sonuçta tekel- leşmeyle ve “siyaset-ticaret-medya” üçlemesi- nin işbirliği ile sonuçlanmõş görünüyor. Uğur Mumcu gazeteciliğinin “Gazetelerin, işadamları ve müteahhitler eliyle basın dışı alanlardaki ka- zanç kapılarının kalkanı olarak kullanılması, hiç şüphesiz, basın özgürlüğü için çok olum- suz bir gelişme olmuştur” (Cumhuriyet, 25 Mart 1981) diye tanõmladõğõ bu süreçte, Uğur Mum- cu gazeteciliğini yok saymaya kalkõşanlar bile çõk- mõştõr. Uğur Mumcu gazeteciliğinin demode, hat- ta müzeye kaldõrõlmasõ gereken bir yöntem ol- duğunu ileri süren medya yöneticilerinin, işa- damlarõ örgütlerinin üyesi olmakla övünmeleri de işin ayrõ bir yönüdür. Bu tür medya yönetmen- lerinin Uğur Mumcu gazeteciliğini bir vicdan aza- bõ gibi içlerinde taşõmalarõ doğaldõr. Çünkü Mumcu zamanõnda, “İnsan ya gazeteci olur ya da işadamı. Ticaret sicili mi, sarı basın kartı mı? İnsan seçimi buna göre yapmalıdır. Hem işadamı, hem gazeteci olmaz. Olursa da böy- le olur!” demiştir. (Cumhuriyet, 10 Aralõk 1983) “Gazetelerin, gazetecilik alanı dışındaki amaç- larla uğraşmaları, böylece bu amaçların birer organı haline gelmeleri basın için en büyük teh- likedir. Basın özgürlüğü, haberleri serbestçe elde edip yaymak ve her türlü düşünceyi yine serbestçe elde edip yaymak ve her türlü dü- şünceyi yine serbestçe dile getirmek demektir. Şirketleşme ve holdingleşme demek değil- dir!” demiştir... (Cumhuriyet, 20 Ocak 1982) ‘Tetikçiler biliniyor, ama arkasındakiler açığa çıkmadı!’ 25 OCAK 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 S Ü R E C E K S Ü R E C E K Aksoy Üçok Kışlalı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear