26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2009 PAZARTESİ 6 SÖYLEŞİ CMYB C M Y B Vehbi Şahin, Fransa’da 3 mağaza açõp Exaltation adõnda, kadõn giyimi üzerine butik bir marka yarattõ ÖZLEM YÜZAK K onya’da terzi çõraklõğõndan Paris’te butik mağaza sahipliğine uzanan uzun bir yol... 36 yõldan beri modanõn merkezi Paris’te yaşayan Vehbi Şahin, kentin en iyi semtlerindeki üç mağazasõnda Exaltation markasõ ve özgün tasarõmlarõ ile kadõnlarõ giydiriyor. “Öyle çok büyümek gibi bir hedefim hiç olmadı. Amacım Paris’te bir Türk markasını yaratmaktı, bunu da başardım” diyen Vehbi Şahin’in ilginç bir yaşamöyküsü var. Tõpkõ filmlerdeki gibi... “Elimde küçük bir valiz, üç beş kuruş para ve bir otobüs bileti ile başladı her şey” diyen Şahin, muzipçe ekliyor: “Ama valizim tahta değildi.” Vehbi Şahin ile Paris’te marka olabilmenin öyküsünü konuştuk. - Nasıl başladı sizin öykünüz? - VEHBİ ŞAHİN: 1949 doğumluyum. 1961 yõlõnda ilkokulu Konya’da bitirdikten sonra babam beni astsubay olmam için okula yazdõrmaya çalõşõrken dayõm “Bırak da bu çocuk zanaatkâr olsun” diyerek beni bir terzinin yanõna verdi. 3 yõl çõraklõk dönemim oldu. Ustalarõm 1950’li yõllarda Fransa’da Pierre Cardin gibi büyük markalarda çalõşmõşlardõ. Çok iyi terziydiler. Ben de onlarõn yaptõklarõna heveslendim. Paris’e gitmeyi ta o zaman kafama koymuştum. 1970 yõlõnda askere gittim. Ankara’da Hava Kuvvetleri Komutanlõğõ’nda terzi olarak askerliğimi yaptõm. Orada da Paris’e gideceğimi söylediğimde benimle dalga geçiyorlardõ. Ben de “Göreceksiniz” diyordum onlara... Hevesim hiç kõrõlmadõ. O zaman çok sõkõ bir dönem vardõ. Yurtdõşõna otobüs bulamõyordunuz kolay kolay. Her neyse bilet alabildim ve 1973 yõlõnda 22 yaşõndayken cebimde çok az para ve küçük bir valiz ile Konya’dan yola çõktõm. Önce İstanbul’a, oradan da otobüsle Fransa’ya. 4 gün sonra Paris’te indiğimde elimde sadece tek bir adres vardõ. Ustalarõmõn bir tanõdõğõnõn kapõsõnõ çaldõm. Ama adam benimle ilgilenemeyeceğini söyleyerek içeri bir almadõ. Dil bilmiyordum, kalakaldõm ortada. Bir otele gittim önce. Ardõndan da sağda solda dolaşmaya, Türklerin olduğu kahvehanelere gitmeye başladõm. 8-10 gün sonra birilerini buldum. Yardõmcõ oldular ve bir fabrikada õsmarlama giyim üzerine işe başladõm. - Tabii kaçak çalışıyordunuz o zaman... - Elbette. Daha yeni gelmişim. Fransa’da iş bulmak, kendini kabul ettirmek kolay değil ki. Eğer bu kentte kalacaksam önce hõzla Fransõzca öğrenmeye başlamam gerektiğini anlamõştõm. Bir dil okuluna yazõldõm. Bu arada çalõştõğõm işten ayrõlmõştõm. Tesadüf eseri bir tanõdõktan bir fabrikada usta aradõklarõnõ öğrendim. Gittim iş görüşmesine. Atölyede pantolon dikiyorlar. Ama bir sorun var. Pantolonun kemerinde bir kavis var, kimse yapamõyor. “Bir dakika” deyip pantolonu elime aldõm. Önce heyecandan, ben de yanlõş yaptõm ama kendimden eminim, hatanõn nerede olduğunu biliyorum. Bir daha denemek istediğimi söyledim. Hatalõ kõsmõ buldum ve düzelttim. Patronun hanõmõ da orada o anda ve ortak. Kadõn Fransõz ama köken Ermeni. “Bana yarın sabah pasaportunu al gel” dedi. O kadõnla vatandaşlõk bürosuna gittik. Aldõlar bir büroya. Emniyet müdür muaviniymiş karşõmõzdaki, o da Ermeni asõllõ. 3 aylõk oturma izni alabildim o kadõnõn sayesinde... Uzun yõllar çalõştõm o fabrikada. Şef oldum. Türkiye’den Fransa’ya gelmiş olan birçok insana iş verdim... - Kendi işinizi ne zaman kurdunuz? - 1992 yõlõnda. Patronla aramõzda bir nedenle anlaşmazlõk oldu. Aşõrõ milliyetçi bir laf etti. Alõndõm. Sonra özür dilese de artõk benim için o defter kapanmõştõ. “Bu kadar birikimim oldu, neden kendi işimi kurmayayım ki?” düşüncesinden yola çõkarak şirketi kurdum. Ama o zaman Fransõz vatandaşõ olmayanlara şirket kurdurmuyorlar. Ben de bir Fransõz tanõdõğõn üzerine kurdurdum şirketi, zaman geçtikten sonra üzerime aldõm. Şirketin adõ Ufuk. Hâlâ devam ediyor. Sonra markanõn adõnõ koyduk: Exaltation. Kõzõm ve damadõmla birlikte devam ettik. Sonra okulu bitirince oğlum da katõldõ aramõza... - Kaç çocuğunuz var bu arada? - 2 kõzõm, 2 de oğlum var. Ben Konya’dan kalkõp Paris’e geldiğimde henüz bir aylõk evliydim. Sonradan karõmõ da aldõrdõm yanõma... Oğlumun biri işin başõnda duruyor. Biri Londra’da eğitim alõyor. Kõzõmõn biri muhasebeyi bitirdi. Diğer kõzõm evli, Türkiye’yi tercih etti.... - İmalatı da Fransa’da mı yapıyorsunuz? - Şirketim kadõn dõş giyimi üzerine. Başta üretim orada yapõlõyordu. 100’e yakõn eleman çalõştõrõyordum. Sadece Türkler değil, farklõ uyruklarda bir sürü insan çalõştõ. Ancak bir noktada Fransa’da imalat zorlamaya başladõ. Bunun üzerine üretimi Türkiye’ye kaydõrdõk. 2003 yõlõnda Eksa adlõ bir şirket kurduk burada. Önce fason üretimle işe başladõk. Ardõndan kendi imalatõmõzõ da yapmaya başladõk. Fransa’da tasarõmõ yapõyor, burada üretiyoruz. Şimdi toptan satõş da yapõyoruz. Osmanbey ve Laleli’de şube açtõk. İç piyasayõ düşünmedik, çünkü ürün stokumuz kendimize yeterli... Tabii çoğunlukla sevkõyat Paris’e oluyor. - Ürünleriniz hangi kesime hitap ediyor? - Butik tarzõ üretim yapõyoruz. Daha çok elit kesime hitap ediyoruz. İş kadõnlarõ, yöneticiler... Şimdi yelpazeyi daha kadõnsõlaştõrdõk... Abiye giysilere de girdik... Paris’te ilk mağazayõ 1992 yõlõnda açtõk. Şimdi 3 mağazamõz var. Hepsi de en gözde yerlerde. Exaltation mağazalarõndan biri Paris’in göbeğinde, Opera’nõn tam karşõsõnda Grand Hotel’in yanõnda mağazamõz. İnsanlar giriyor çõkõyor, alõşveriş yapõyor, ama bir Türk markasõ olduğunu pek bilen yok. İlk 15 sene Türk markasõ olduğumu söyleyememiştim. Söyleyemezdiniz o dönemde. Ama şimdi kendimizi kanõtladõk. Artõk rahatça gururla söylüyorum... - Krizden etkilendiniz mi? - İşin açõkçasõ çok fazla etkilenmedik. Belki yüzde 10-15 kadar bir düşüş oldu satõşlarda, o kadar. Etkilenmememin nedeni, yõllardan beri beni tanõyan oturmuş müşterilerimin olmasõ. Sa- man alevi gibi değil yani. Butik çalõşõyoruz. Fazla üretim yapmak gibi bir kaygõmõz yok, çünkü aynõ kaliteyi tutturamõyorsunuz. Türkiye’den sevkõyatõ TIR’larla yapõyoruz. Aşağõ yukarõ 120 bin adet geliyor. Ge- çen yõl 200 bin yapmaya karar vermiş- tik. Kalite düşünce durdurduk. Müşteri- lerden hemen ihtar alõyorsunuz. - Neden kalite düştü? - Çünkü kaliteli eleman bulmakta zorlanmaya başladõk. Eleman kolay yetişmiyor. Eski sanat okullarõ gibi zanaatkâr yetiştirecek insanlar olma- sõ lazõm... Bir işçi ancak 2-3 ayda yetişiyor. Artõk düzene girdik ama kolay olmadõ. Üretim yerimiz Çağlayan’da. Yõl so- nunda yeni ve daha büyük bir binaya geçeceğiz. - Yeni pazar arayışlarınız var mı? - Rus pazarõnõ düşünüyoruz. Mosko- va ve Londra’daki fuarlara katõldõk. Düsseldorf’a da gittik. Bu arada yeni bir marka daha oluşturduk: Joseph-eren. - Türkiye’de hazır giyim sektö- rünün geldiği noktayı nasıl değer- lendiriyorsunuz? - Tabii ciddi bir gelişme var. Fransa’nõn tekstili bõrakmasõyla Türkiye şans elde etmiş oldu. Fa- kat üzülerek söylüyorum, hâlâ fason olarak üretim yapõlõyor. Fasonu bõ- rakõp markalaşmamõz lazõm. Bu- nun için de kendi tasarõmõmõzõ kendimizin yapmasõ gerek... Kopya ile bir yere varõlmaz. Paris’te bir Türk markasõ... Öyle çok büyümek gibi bir hedefim hiç olmadõ. Amacõm Paris’te bir Türk markasõnõ yaratmaktõ, bunu da başardõm. Elimde küçük bir valiz, üç beş kuruş para ve bir otobüs bileti ile başladõ her şey... V E H B İ Ş A H İ N BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Petrol ve Nükleer Yakıt AKP iktidarı, enerji elde etmek için nükleer santral kurmakta kararlı. Nükleer santraldan enerji eldesinin pek çok sorunu var. Çevresindeki yaşama etkisi, atık so- runu, kaza olasılığı.. ve pahalılığı. Ama bunları göze alıyor iktidar. Şunu belirteyim öncelikle: Nükleer enerji, Bilgi Toplumu çağının, bilgi toplumu ekono- misinin enerjisidir... Tıpkı rüzgâr, güneş ve bü- yük umutların bağlandığı hidrojen enerjisi gibi... Petrol ise (tabii diğer fosil yakıtlarla birlikte), giderek yerini bilgi toplumu ve ekonomisine bı- rakan sanayileşme çağının temel enerji gir- disidir. Sanayi toplumunun neredeyse bütün te- mel girdilerini, özelliklerini petrol ile tarif ede- bilirsiniz. Petrol, sanayi toplumuna damgasını vurdu- ğu için, yeryüzünde egemenlik mücadelesi (komünist/kapitalist siyasal ve ideolojik çatış- masını bir kenara bırakacak olursak) petrol alan- ları çevresinde sürdü. Örneğin Ortadoğu yüzyılı aşkın bir süreyi kap- sayan bir kapışma alanıdır. Ortadoğu’da petrol olmasaydı ne ABD Irak’a saldırır ve 1 milyon Iraklı ölürdü, ne Filistin sorunu böyle çözüm- süz kalırdı. Petrol üzerinde ve çevresinde süren egemenlik mücadelesi, dünyaya, insanlığa çok pahalıya patladı. Milyonlarca insan öldü, milyonlarca in- san yaralandı, darbeler yapıldı, insanlık yaralandı. Petrol ayrıca silahlanmayı tırmandıran, savaş sanayisine kan ve can veren bir neden/baha- ne oldu aynı zamanda. Dünya üzerinde, silahlanma yarışında, silah üretiminde ve savaşlarda, petrolün payı nedir, bilen, hesaplayan var mı? Sadece bu kadar mı? Petrol (ve fosil yakıtlar), bugün insanlık ile yer- küre arasındaki gerilimli ilişkilerin nedenidir de! Sanayileşme çağının yakıtı fosil yakıtlar, at- mosferi en çok kirleten, karbondioksit salımı- nın da ana kaynağı. İnsanoğlu, sanayileşme ça- ğı ekonomik faaliyetleriyle, tarihin hiçbir döne- minde görülmemiş bir ölçüde, dünya atmosferini ve iklimini etkilemiştir. İnsanlık ve tüm canlılar için, yerküre tehlike çanlarını çalıyor... Başta petrol olmak üzere fosil yakıtların, hem insanlığa can, mal, ahlak kaybı olarak ver- diği zararlara, hem yerküreyi yaşanmaz kılma- sına kızıyoruz, sinirleniyoruz; kampanyalar ya- pıyoruz, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatı- rımların arttırılmasını talep ediyoruz... Ama, petrolün ve kömürün kullanımının ya- saklanmasını istemiyoruz! Çevrecilerin gün- deminde böyle bir problem yok.. Greenpeace’in de! Çevreci partilerin de. Irak savaşının insanlığa çektirdiği acıyı ve Irak’a verdiği zararı, biz, “savaş sanayii”nin em- peryalist, kapitalist sistemin bir zorunluluğu ola- rak görüyoruz. Orada petrol olmasaydı bu savaş olmayacaktı! Ama, nükleer santrallara karşı çıkmak, “çev- reciliğin amentüsü” durumuna gelebiliyor. Oysa, nükleer veya atom enerji santrallarının bugüne kadar insanlığa ve yerküreye zararını petrolle kıyaslamaya kalkamazsınız! Çernobil bir simgedir! Bu kaza ile insanlar acı çekti. Yüzlerce kişi kanser oldu ve bunların bir kısmı da öldü. Atom santralları 50 yıldır gündemde ancak bir kez Çernobil yaşandı. Benzer kazalar da şüp- hesiz yaşanabilir. Ama Irak’ta ve dünyanın başka yerlerinde pet- rol yüzünden bir kaç bin katı Çernobiller ya- şandı ve yaşanacak. Nükleer enerji santralları bir güç politikası- nın aracı değil, ama petrol dünyada emperyalist hegemonya politikalarının ve savaşlarının ara- cı, nedeni! Bugün çok daha gelişen ve güvenli olan atom enerji santralları, Bilgi Toplumu ve ekonomisi- nin, sanayi çağına ilk meydan okumasıdır. Bilimin, bilginin, teknolojinin yükselişinin ve ye- ni bir ekonominin yakıtını kurma başlangıcının ilk büyük atılımıdır... Bilimin ekonomide yük- selişidir.. Atom enerji santrallarını, güneş enerjisi, rüz- gâr enerjisi ile hidrojen enerjisi izliyor! Bilgi Toplumu ve Bilgi Ekonomi çağının, sa- nayi toplumu ve ekonomisinin bağrında filiz- lenmesinde ve giderek genişlemesinde, atom enerji santrallarının payı çok büyük. Bu yazıyla amaç, nükleer enerji santralları in- şa kararlılığına alkış tutmak değil, salt bazı ol- gulara dikkat çekmektir. Şüphesiz yazarın esas niyeti, yenilenebilir enerji kaynaklarına her açıdan ağırlık verilme- sidir... Buna da eğileceğim. ‘TTK AKP’nin çiftliği oldu’ ZONGULDAK (Cumhuriyet) - Maden Mühendisleri Odasõ, Makina Mühendisleri Odasõ, KESK Enerji, Sanayi, Maden Kamu Emekçileri Sendikasõ ve Maden Mühendisleri Derneği Zonguldak şubeleri dün düzenledikleri ortak basõn toplantõsõnda AKP Zonguldak il yönetiminin Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürü Rõfat Dağdelen’i görevden aldõrmak için yoğun bir çalõşma içinde olduğunu öne sürdü. TTK’nin iktidar partisinin çiftliğine çevrildiğini savunan demokratik kitle örgütleri, AKP iktidarõnõ “siyasi kaygõlarla ve keyfi tasarruflarla yapõlacak atamalardan” vazgeçmeye çağõrdõ. Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay’õn Ankara’daki AKM’nin yõkõlacağõnõ açõklamasõ tartõşma yarattõ ‘Önce yarım kalanlar tamamlansın’ SELDA GÜNEYSU ANKARA - Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay’õn, Anka- ra’daki Atatürk Kültür Merkezi’ni (AKM), “çirkin ve estetikten yok- sun bir yapı” şeklinde tanõmlayarak yõkmak istediklerini açõklamasõ, tar- tõşma yarattõ. Eski Kültür Bakanlõğõ Müsteşar Yardõmcõsõ Hasan Hüse- yin Akbulut, “Ankara’da yarım kalmış onca proje tamamlanmayı beklerken, yıkmak niye?” derken, AKM’nin de içinde bulunduğu Hi- podrom alanõnda, yõllardõr inşa edil- meyen Kültür ve Kongre Merkezi projesi bulunan mimar Özgür Ecevit ve AKM’nin mimarõ Coşkun Erkal, binanõn yõkõlmak istenmesindeki asõl nedenin, Ankara Anakent Belediye Başkanõ Melih Gökçek’in, Milli Komite’yi yanlõş bilgilendirmesi- nin olduğunu savundu. AKM’nin mimarõ Coşkun Erkal, merkezin ulusal bir yarõşma sonu- cu, proföserlerden kurulu jürinin be- ğenisiyle inşa edildiğini söyledi. ‘Yıkmak niye?’ Binanõn “Ulusal Mimarlık Ödü- lü” kazandõğõnõ, ansiklopedilerde de yer aldõğõnõ anlatan Erkal, “Binanın yıkılmak istendiğini ne yazık ki bu- gün (dün) öğrendim. Ertuğrul Gü- nay beğenmedi diye bina yıkıl- mamalı. Ayrıca mimar Özgür Ecevit’in o alana ilişkin projeleri bulunuyor ve bu projelere hiç baş- lanmadı bile. O bölgede bir milyon metrekare alan var. Bakanlık bu alana istediği binayı yapabilir. Yıkmak niye?” dedi. Binanõn Atatürk’ün 100. doğum günü anõsõna bir “anıt yapı” olarak inşa edildiğini anõmsatan Erkal, hat- ta binanõn yapõm aşamasõnda halkõn da parasal katkõda bulunduğunu be- lirtti. “AKM’de halkın da hakkı var. Ama ne yazık ki bina bugüne değin düşünüldüğü gibi çağdaş sanatlar alanına dönük kullanıl- madı. Kültür Bakanlığı, beyefen- diler ne derse yaptı. Başka gaye- lerle kullanıldı. Çok yazık oldu” di- yen Erkal, binada mühendislik hak- larõnõn olduğunu vurguladõ. Binanõn yõkõlarak mühendislik haklarõnõn yok edilmek istendiğini savunan Erkal, “Bana göre yıkımın ardındaki asıl neden, bizim yasal hakkımızdan kurtulmak. Anakent Belediye Baş- kanı Melih Gökçek de Milli Ko- miteyi’yi yanlış bilgilendirdi. Gök- çek’in çok büyük etkisiyle yıkılmak isteniyor” diye konuştu. ‘Gökçek alanı boş istiyor’ Mimar Özgür Ecevit, AKM’nin yanõnda inşa edilmesi gereken An- kara Kültür ve Kongre Merkezi di- ye adlandõrõlan projenin sahibi ol- duğunu söyledi. Ecevit, “Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek o alanı boş istiyor. Şimdi biz, bu is- teğe de karşı çıkıyoruz. Cumhur- başkanlığı’na bu konuda bir mek- tup yazıyoruz. Kültür tesislerinin Hipodrom alanından kaldırılma- ması için” dedi. Büyük organizasyonlar yok Eski Kültür Bakanlõğõ Müsteşar Yardõmcõsõ Hasan Hüseyin Akbu- lut da şunlarõ söyledi: “Yarım kalan projeler bir tür- lü bitirilemediği için kentte ulus- lararası hiçbir etkinlik düzenle- nemiyor. Onca proje tamam- lanmayı beklerken, yıkmak niye? Amaç yıkmak değil, yenilerini kazandırmak olmalı.” Bakanlõğõn yõkõm yapabilmesi için bu alanda tek söz sahibi olan Milli Komite’nin onayõnõ almasõ ge- rekiyor. AKM’nin yõkõlmasõ kararõnõ tepkiyle karşõlayan AKM’nin mimarõ Coşkun Erkal “Günay beğenmedi diye bu yapõ yõkõlmamalõ” dedi. Eski Kültür Bakanlõğõ Müsteşar Yardõmcõsõ Akbulut ve mimar Ecevit de yõkõm kararõna karşõ çõkõyor. obursali@cumhuriyet.com.tr Kalitedüşük,markalaşmamızgerek
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear