24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 28 EYLÜL 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Tüketici Güvenmezse! Bir ekonominin üretim olanağı varsa ve üretilen sa- tılamıyorsa, sorun tüketimdedir. Bu nedenle, geliş- miş ekonomilerde “tüketici kral”dır. Ancak, özellik- le büyük ekonomik bunalım dönmelerinde tüketicinin krallığı çok daha fazla vurgulanır. Çünkü, bunalım sırasında tüketici ne kadar çok harcama yaparsa, ekonominin “canlanması” da o ka- dar hızlı olur. Böyle olunca da tüketicinin eğilimle- ri, ekonomiyle uğraşanlar için çok önemli bir gös- terge sayılır. Son yıllarda TÜİK -T. İstatistik Kurumu- ve TCMB -Merkez Bankası- işbirliği ile her ay “tüketici güven endeksi” (TGE) yayımlanıyor. Eğer TGE 100’e eşit- se, tüketicinin eğilimi ilgili konuda yansızdır; yani, o iyimser ya da kötümser değildir. Eğer endeks 100’den az ise tüketicinin kötümser olduğu; 100’ün üzerindeyse de “iyimser” olduğu sonucuna varılır. Geçen hafta yayımlanan son üç ayın TGE so- nuçları, aşağıdaki tabloda veriliyor. Öncelikle TGE genel ortalamasının haziran ayın- da yüzde 85.27 olduğu ve izleyen iki ay boyunca azaldığı vurgulanmalıdır. Gerçi, hazirandan temmuza olan azalma, temmuz-ağustos azalmasından daha azdır; ancak düşüş eğilimi sürüyor. Bu arada TGE’nin geçen yılın kasım ayında yüz- de 68.88 ile en düşük düzeyine indiği ve izleyen ay- larda yükselişe geçerek haziranda da yüzde 85.27 ile son bir yılın en yüksek noktasına ulaştığı belirtil- melidir. Ağustostaki değer ise 81.30 ile nisan ayı (80.75) düzeyine yaklaşmaktadır. TGE alt başlıklarıyla incelendiğinde, yalnız “da- yanıklı tüketim malı satın almanın uygunluğunun” 100’ün üzerinde olduğu görülüyor. Uygulanan ÖTV ve KDV oranlarının azaltılması başta otomobil olmak üzere dayanıklı tüketim malı piyasasını canlandırmış ve haziranda 116’nın üzerine çıkarmıştı. Bu durum, yüzde 74-80 arasında bulunan diğer alt grupların da genel ortalamasını haziranda yüzde 85’in üzerine çe- kiyordu. Son iki aydaki düşüşün ana nedeni de da- ha çok dayanıklı tüketim malının satın alınması ko- nusundaki güven azalmasıdır. Tabloda yer alan “gelecek dönem” verileri içinde özellikle ikisi dikkat çekiyor. Bunlardan birine göre, tüketiciler “genel ekonomik durum” konusunda kötümserdir. Buna karşın, çelişik bir tutumla “ge- lecekte” iş bulma olanaklarının “olumlu olabileceği” öngörüsü yapılmaktadır. Temmuzdaki 4.29’la ya- şanan çok hızlı azalma, ağustosta 0.51 ile “artıya” geçmiş bulunuyor. Ancak bu iyimserliği son sıradaki “tasarruf etme olasılığı” sayıları desteklemiyor. Toplumumuzda, bü- yük ölçüde gelir düzeyinin azlığına bağlı olarak, ta- sarruf eğilimi -toplam gelirin biriktirilebilen kısmı- dü- şüktür. Oysa tasarruf, ulusal düzeyde sermaye bi- rikiminin, yani yatırımların kaynağıdır. Ağustos ayı- nın eğilimi eksi yüzde 12’nin üzerinde bir düşüşü gös- teriyor. Ekonominin geleceği yönünden halkın ta- sarruf eğiliminin azalması tek başına büyük olum- suzluk sayılmalıdır. Tüketici güveninde, özellikle -iş bulma dışında- “gelecek dönem” beklentilerinin kötümser olduğu dikkat çekiyor. Tasarruf olasılığının baş aşağı gidi- şi de tüketicinin geleceğe kötümser baktığının çok önemli bir göstergesidir. Tüketici güveninin yeniden düşüş eğilimine girmiş olması ve bunu sürdürmesi, bunalımdan çıkışın, hü- kümetin estirmeye çalıştığı iyimserliğe ve de “satın alın” çağrılarına karşın, yakın bir zamanda ve kolay olmayacağını kanıtlıyor. Tüketicinin ekonominin geleceği konusunda kötümserliği sürüyor. Hükümet olarak doğru-dürüst ekonomi politika- sı uygulamaz, bunun yerine tüketici beklentilerine ba- karsanız bunun sonucuna da katlanacaksınız. Not: Geçen haftanın yazısında ekonomik daral- manın Türkiye’de dünya ortalamasının yanlışlıkla “al- tı katı” olduğu yazılıdır; oysa “dört katı” olacaktı. Bu “maddi hata”yı düzeltir, sizden özür dilerim. Geçen hafta toplanan G-20 zirvesi öncesinde, medyada kaygılı bir hava egemendi: Önceki iki toplantıda ger- çekleşen işbirliği dünya ekonomisini bir uçuruma düşmekten kurtarmıştı. An- cak hâlâ uçurumun kenarında dolaşı- yorduk. Yapılması gereken çok iş var- dı. Küresel finansal şokun ilk etkileri- nin geçmeye başlaması, bu kez, iş- birliği ruhunu zayıflatacak, ulusal çı- karlar peşinde gitme eğilimini güç- lendirecek miydi? G-20 zirvesinden çıkan deklarasyon bu kaygıların ne kadar yerinde oldu- ğunu gösterdi. Le Monde’un yoru- muna göre deklarasyonda “birçok olumlu nokta vardı, ama hedeflerin ger- çekleştirilmesine olanak sağlayacak araçlar belirlenmediğinden, bu bir si- yasi eylem programından daha çok bir niyet belgesini andırıyordu”. G-20 toplantısında yaşananlar, ABD’nin dünya ekonomisindeki ge- lişmeleri belirleme kapasitesinin za- yıflamaya devam ettiğini, bir “güçler dengesi” ortamının şekillenmekte ol- duğunu da gösteriyordu. Gündemin ana başlıkları “Mali krizle, toparlanma noktası arasında bir yerde” olduğumuzu söy- leyen G-20 zirvesi başlamadan bir gün önce, Financial Times bu “noktayı” şöyle tanımlıyordu: “2006’da ekono- minin dalgası geri çekilmeye başladı- ğında, hemen hiç kimse hafif bir ya- vaşlamadan daha öte bir şey bekle- miyordu. Uzun bir küresel genişle- meden sonra siyasiler, iş devrelerini (business cycles) yumuşatarak kont- rol altına aldıkları için birbirlerini kut- luyorlardı. Bu ‘büyük yumuşama’ şim- di büyük bir yanılsama gibi duruyor... IMF, kaybedilen üretim kapasitesinin, bir daha geri gelmemek üzere kay- bolduğunu söylüyor... Dünya ekono- misi hâlâ bir uçurumun kenarında” (23/09/09). Şimdi dikkatlerin dağıl- maması, işbirliğinin bozulmaması, onarım sürecinin bir an evvel başla- ması gerekiyordu. Bu bağlamda G-20’nin gündemini de altı başlık oluşturdu. Küresel den- gesizlikler, bankaların sermaye ta- banlarının güçlendirilmesi, “yükselen ülkelerin” dünya ekonomisinin yöne- tişim sürecine daha yakından katıl- ması, bankerlerin maaş ve ikramiye- lerinin sınırlandırılması, uluslararası mali sistemi düzenleyecek yeni ku- ralların getirilmesi, küresel ısınma so- runuyla ilgili olarak, aralıkta yapılacak “iklim zirvesinden” önce yeni, olumlu adımlar atılması. Ancak, toplantı bittiğinde, küresel dengesizliklerle ilgili üç aşamalı bir çö- zümle karşı karşıyaydık. Birinci aşa- mada, ülkeler dengesizlikleri aşmak için alacakları önlemleri planlaya- caklar. İkinci aşamada bu planı diğer ülkelere açıklayacaklar. Üçüncü aşa- mada IMF, plana uyulup uyulmadığını saptayacak; ancak zorlayıcı bir güce sahip olmayacak. Bankaların ser- maye tabanlarının güçlendirilmesine gelince, bu konu üzerinde bir anlaş- maya varılamadı ve niyet olarak kal- dı. Bankerlerin maaş ve ikramiyeleri- nin sınırlanmasına yönelik somut adımlar atılamadı, çözüm, uyulması umulan genel önerilerle sınırlı kaldı. Uluslararası mali sistemin düzenlen- mesine ilişkin öneriler de somutla- namadı. Bu konu gelecek toplantı- larda görüşülmeye devam edilecek. Tek somut sonuç yaratabilecek ka- rarlar, yükselen güçlerin küresel yö- netişime katılımını güçlendirmeyi amaçlayan, diğer bir deyişle şekil- lenmekte olan yeni dengeleri yansı- tan kararlardı. Bu bağlamda, G-7 tarihe karışırken G-20 yeni küresel ekonomik platform olarak saptanıyor, IMF yönetimi genişletiliyor, payların oranları yeniden düzenleniyordu. Üç köşeli dünya G-20 zirvesinden çıkanlara bakınca, büyük güçlerin, finansal şokun tek- rarlanmasını engelleme, krizi aşma ça- balarından daha çok, şok sonrası or- tamda, krizi içinde yeniden konuş- lanma, krizin yükünü birbirlerinin üze- rine yıkma çabalarıyla karşı karşıya ol- duğumuzu görüyoruz. Bu bağlamda Obama’nın denge- sizlikleri aşmak için yaptığı “ABD da- ha az tüketecek, daha az ithal edecek. Diğer ülkelerin daha az ihracat yap- ması, iç tüketimi güçlendirmesi gere- kiyor” önerisine ve gelen tepkilere bakmak yeterli. Obama, diğer ülkele- re, esas olarak Almanya ve Çin’i he- def alarak, kapasite fazlanızı bana ih- raç etmeyiniz, aksine benim fazla kapasitemi emecek talebi üretmeye öncelik veriniz diyor. Buna karşılık Al- manlar, “Bizim durumumuz Çin’den farklı, sorumluluğu bize yıkmayınız” (Spiegel, 23/09/09) diyor. Çin Baş- bakanı Hu Jintao da “Biz dış ve iç ta- lep yapılarında gereken düzenlemeleri yaptık” (The Guardian, 26/09/09) diye cevap verirken, Çin Ticaret Bakanlı- ğı’nda, uluslararası ticaret direktörü Yu Jianhua’nın “Bir ülke liderinin bir baş- kasına benden daha fazla ithalat yap çağrısında bulunması piyasa ekonomisi ilkelerine ne kadar uygun emin deği- lim” sözleri, yalnızca işbirliği ortamının sınırlarını değil, ABD etkisindeki za- yıflamayı da gözler önüne seriyordu. Bu arada mali ve ticari korumacılık dal- gası yükselmeye devam ediyordu. ABD’nin bankaların sermaye ta- banlarını güçlendirmeye yönelik öne- rileri de dirençle karşılandı. Fransa Ma- liye Bakanı Christine Lagarde’a gö- re, bu öneri ABD’nin daha önce büyük mali yardım ve kurtarma operasyon- larıyla desteklediği bankalarının ko- numlarını küresel düzeyde, ama özel- likle Avrupa bankaları karşısında güç- lendirmeyi amaçlıyordu (WSWS, 24/09/09). Buna karşılık Fransa ve Alman- ya’nın özellikle mali sistemin düzen- lenmesi gerektiğine, banka müdürle- rinin maaş ve ikramiyelerine yaptıkla- rı vurgu, kriz ortamından, ABD mali sis- temine yönelik eleştirilerden yararla- narak, ABD bankalarının uluslararası gücünü kırmayı amaçlıyordu. G-20 toplantısı “kararları” dünya ekonomisinin artık çok kutuplu, esas olarak üç köşeli bir özellik kazanmaya başladığını gösteriyordu. Birincisi, dünya ekonomisinin yönetişimine iliş- kin konuklarda, bundan böyle, inisi- yatif en gelişmiş ülkelerin örgütü olan G-7 toplantılarından G-20 toplantıla- rına geçiyordu. Ancak uluslararası siyasi ilişkilerin yine G-8 inisiyatifinde kalmaya devam edecek olması, hem merkez ülkelerin konumlarını terk et- medeki isteksizliklerini gösteriyor, hem de dünya ekonomisinde şekil- lenen ekonomik ve siyasi güç den- gesizliklerine işaret ediyor, gösteri- yordu. Dahası G-20 içinde de, bir “G-5” (ABD, Ja- ponya, Çin, Hindistan ve AB) şekillenmesinden söz edilmesi, belli ki birilerinin, öbürlerine göre “daha eşit” konumda olacağını gös- teriyordu. G-7’den G- 20’ye geçiş, onun içinde, bir G-5 konseptiyse, AB ülkelerinin göreli ağırlığı azalırken, ABD ve Çin ek- seni arayışlarıyla da uyum halinde olan bir gelişmey- di. ABD’nin IMF yönetim kurulu üyeliğinin 24’ten 20’ye indirilmesine, geliş- miş ülkelerin (esas olarak Avrupa ülkeleri) payları- nın yüzde 5’inin, Çin, Hin- distan, Brezilya gibi yük- selen ülkelere aktarılması da benzer eğilimin ürü- nüydü. Ama, Financial Ti- mes’a göre İngiltere ve Fransa’nın sert direnişi, “ABD’nin veto hakkını” gündeme getirmeleri, bu sorunun çözümünü de ge- lecek toplantılara bıraktı. Küresel ısınma konusunda da, Çin’in daha uyumlu davranacağını gösterme- sinin ötesinde bir somut adım atılamadı. Kurtarmalardan, birleş- melerden sonra, en büyük bankalar şimdi daha bü- yük. Hâlâ, karmaşık ens- trümanlarla riskli işlem- lere devam ediyorlar. Bu- na karşılık sermaye ta- banları hâlâ son derecede zayıf, ama siyasi etkileri denetim girişimlerine, ma- aş ikramiye sınırlamaları- na başarıyla direnecek kadar güçlü. Finansal kö- püklerden çıkan enerji, bütçe açıklarını, kamu borçlarını, likiditeyi şişirdi. “Ekonomik toparlanma”, işte bu yeni şişkinliğin üzerinde duruyor. Şimdi finans sermayesi şişkinli- ğin temizlenmesinin yü- künün halkın üzerine yı- kılması için bastırıyor. Finansal ‘Şok’ ve ‘Toparlanma’ Arasında Bir Yerde... DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com yakupkepenek06@hotmail.com Sağlõk-Sen tedavi katõlõm payõnõ 2 TL’den 15 TL’ye çõkaran Maliye Bakanlõğõ aleyhine Danõştay’a dava açtõğõnõ duyurdu Katõlõm payõ mahkemelik oldu Ekonomi Servisi - Sağlõk-Sen te- davi katõlõm payõ için Maliye Bakan- lõğõ aleyhine Danõştay’a dava açtõ. 1 Ekim’den itibaren yurttaşõn özel hastanelere ödediği muayene katõlõm payõnõn 2 TL’den 15 TL’ye çõkarõl- masõnõn tedavi hizmetlerini aksataca- ğõ kaydedildi. Sağlõk-Sen tarafõndan yapõlan açõk- lamada, kamu çalõşanlarõndan tedavi katõlõm uygulamasõnõn yargõ kararõna rağmen yeniden gündeme getirildiği belirtilerek ilk olarak 2008’de Sosyal Güvenlik Kurulu tebliği ile tedavi katõlõm payõ adõ altõnda 2, 4, 6, 10 TL olarak yapõlan kesintilerin, Danõştay 10. Dairesi tarafõndan durdurulduğu anõmsatõldõ. Maliye Bakanlõğõ’nõn anayasaya göre kanunla düzenlen- mesi gereken tedavi katõlõm payõ ke- sintilerini 4 Eylül tarihli genelgesi ve 18 Eylül tarihli tebliğ ile bir kez da- ha uygulamaya koyduğu vurgulanan açõklamada, miktarõnõn da 2, 8, 15 TL’ye yükselttiği kaydedildi. Maliye Bakanlõğõ’nõn yargõ kararlarõna ve anayasaya aykõrõ davrandõğõ vurgula- nan açõklamada, Sağlõk-Sen’in, ilgili genelge ve tebliğin iptali için Danõş- tay’a dava açtõğõ bildirildi. Sağlõk-Sen’in açtõğõ davada, 25 Ha- ziran tarihinde çõkartõlan torba kanunla Maliye Bakanlõğõ’nõn Teşkilat ve Gö- revleri Hakkõnda Kanun Hükmünde Kararname’de yapõlan ve tedavi katõ- lõm payõ oranlarõnõn tespitinde Mali- ye Bakanlõğõ’nõ yetkilendiren düzen- lemenin de anayasanõn 73. maddesi- ne aykõrõ olduğunu ifade etti. Sağlõk-Sen Genel Başkanõ Mahmut Kaçar, hükümetin çalõşanõna reva gördüğü yüzde 2.5 artõ 2.5’lik zammõn ardõndan tedavi katõlõm payõnõ iki kat arttõrmasõnõn kabul edilemez oldu- ğunu belirterek “Tedavi katılım pa- yı uygulaması hem hukuk dışı hem de etik dışıdır. Dar ve sabit gelirli halktan ve çalışanlardan muayene ücreti keserek, halkın günlük ya- şamını kolaylaştırmak ve toplumsal memnuniyeti arttırmak mümkün değildir” dedi. HEM HASTA, HEM HASTANE ZORA GİRECEK İstanbul Ticaret Odasõ (İTO) Başkanõ Murat Yalçıntaş, 1 Ekim’den itibaren vatandaşõn özel hastanelere ödediği muayene katõlõm payõnõn 2 TL’den 15 TL’ye çõkarõlmasõnõn hem hastalarõ hem de özel sağlõk kuruluşlarõnõ mağdur edeceğini kaydetti. 15 TL gibi yüksek bir bedelin, özel sektörü kamu hastanelerine karşõ haksõz rekabete sürükleyeceği uyarõsõnda bulunan Yalçõntaş, “Devlet hastanelerinde 8 TL muayene katılım payı alınırken özel hastanelerde 15 TL alınacak. Bu haliyle katılım bedeli uygulaması, gereksiz ve mükerrer muayeneleri caydırıcı değil, özel hastaneleri tercih eden vatandaşı cezalandırıcı duruma gelecektir. Şöyle ki muayene için sözleşmeli özel sağlık kuruluşlarını tercih eden orta ve alt gelir sahibi SGK’li hastalar 12 TL artı 3TL muayene katkı payı ödemek yerine, sağlık ocakları ile 1’inci basamak sağlık kuruluşlarına yönelecek. Çünkü buralarda hiç katkı payı alınmıyor” dedi. Ziraat Bankası, İstanbul ve Türkiye genelinde meydana gelen sel felaketleri nedeniyle zarar gören müşterileri için ‘zor gün destek paketini’ uygulamaya koydu. Paket ile tarõmsal kredilerde, mevcut işletme kredilerinin vadelerini 24 aya, yatõrõm kredilerinin vadelerini 7 yõla kadar, ticari ve KOBİ kredilerinde, mevcut kredileri düşük faizli 1 yõlõ ödemesiz olmak üzere 4 yõla kadar vadelendirme imkânõ sağladõ. TSKB, aktif kontrol mekanizmasõ sayesinde yüksek getiri fõrsatõ sunan yüzde 100 Anapara Garantili Dinamik Emtia Fonu ile yatõrõmcõya dört farklõ emtia sektöründe altõ farklõ ürüne yatõrõm yapma imkânõ veriyor Türkiye Sõnai Kalkõnma Bankasõ (TSKB), garantörlüğünde, TSKB ve Yatõrõm Finansman Menkul Değerler AŞ aracõlõğõyla halka arz edilecek Dinamik Emtia Fonu için talep toplama bugün başlayacak ve 9 Ekime kadar devam edecek. Finansbank, yeni ürünü Kiracõ Kredisi ile işletmelere, 1 yõllõk kira bedeli toplamõ kadar kredi sağlõyor. Finansbank’tan yapõlan açõklamada, “yeni ürünü Kiracõ Kredisi ile işyeri kiralarõnõn yõllõk olarak tahsil edildiği Adõyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Şanlõurfa, Adana, Mersin, Hatay, Osmaniye illerinde faaliyet gösteren işletmelere, 1 yõllõk kira bedeli toplamõ kadar kredi sağlõyor. BANKALARDAN Sağlõk-Sen Genel Başkanõ Mahmut Kaçar, hükümetin çalõşanõna reva gördüğü yüzde 2.5 artõ 2.5’lik zammõn ardõndan tedavi katõlõm payõnõ iki kat arttõrmasõnõn kabul edilemez olduğunu ifade etti. Bir önceki aya göre değişim Endeks oranı (%) Tüketici Güven Endeksi 85,27 82,37 81,30 –3,40 –1,29 Satın alma gücü (mevcut dönem) 74,20 73,32 74,29 –1,18 1,33 Satın alma gücü (gelecek dönem) 74,20 73,32 74,29 –1,18 1,33 Genel ekonomik durum (gelecek dönem) 79,44 77,13 75,79 –2,91 –1,73 İş bulma olanakları (gelecek dönem) 76,23 72,96 73,33 –4,29 0,51 Mevcut dönemin dayanıklı tüketim malı satın alma için uygunluğu 116,09 109,88 105,61 –5,35 –3,89 Tüketici Güven Endeksi, alt kalemleri ve değişim oranları Tasarruf etme ihtimali 17,66 17,28 15,19 –2,19 –12,09 Kaynak: TUİK.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear