Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
28 EYLÜL 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Tüketici Güvenmezse!
Bir ekonominin üretim olanağı varsa ve üretilen sa-
tılamıyorsa, sorun tüketimdedir. Bu nedenle, geliş-
miş ekonomilerde “tüketici kral”dır. Ancak, özellik-
le büyük ekonomik bunalım dönmelerinde tüketicinin
krallığı çok daha fazla vurgulanır.
Çünkü, bunalım sırasında tüketici ne kadar çok
harcama yaparsa, ekonominin “canlanması” da o ka-
dar hızlı olur. Böyle olunca da tüketicinin eğilimle-
ri, ekonomiyle uğraşanlar için çok önemli bir gös-
terge sayılır.
Son yıllarda TÜİK -T. İstatistik Kurumu- ve TCMB
-Merkez Bankası- işbirliği ile her ay “tüketici güven
endeksi” (TGE) yayımlanıyor. Eğer TGE 100’e eşit-
se, tüketicinin eğilimi ilgili konuda yansızdır; yani, o
iyimser ya da kötümser değildir. Eğer endeks
100’den az ise tüketicinin kötümser olduğu; 100’ün
üzerindeyse de “iyimser” olduğu sonucuna varılır.
Geçen hafta yayımlanan son üç ayın TGE so-
nuçları, aşağıdaki tabloda veriliyor.
Öncelikle TGE genel ortalamasının haziran ayın-
da yüzde 85.27 olduğu ve izleyen iki ay boyunca
azaldığı vurgulanmalıdır. Gerçi, hazirandan temmuza
olan azalma, temmuz-ağustos azalmasından daha
azdır; ancak düşüş eğilimi sürüyor.
Bu arada TGE’nin geçen yılın kasım ayında yüz-
de 68.88 ile en düşük düzeyine indiği ve izleyen ay-
larda yükselişe geçerek haziranda da yüzde 85.27
ile son bir yılın en yüksek noktasına ulaştığı belirtil-
melidir. Ağustostaki değer ise 81.30 ile nisan ayı
(80.75) düzeyine yaklaşmaktadır.
TGE alt başlıklarıyla incelendiğinde, yalnız “da-
yanıklı tüketim malı satın almanın uygunluğunun”
100’ün üzerinde olduğu görülüyor. Uygulanan ÖTV
ve KDV oranlarının azaltılması başta otomobil olmak
üzere dayanıklı tüketim malı piyasasını canlandırmış
ve haziranda 116’nın üzerine çıkarmıştı. Bu durum,
yüzde 74-80 arasında bulunan diğer alt grupların da
genel ortalamasını haziranda yüzde 85’in üzerine çe-
kiyordu. Son iki aydaki düşüşün ana nedeni de da-
ha çok dayanıklı tüketim malının satın alınması ko-
nusundaki güven azalmasıdır.
Tabloda yer alan “gelecek dönem” verileri içinde
özellikle ikisi dikkat çekiyor. Bunlardan birine göre,
tüketiciler “genel ekonomik durum” konusunda
kötümserdir. Buna karşın, çelişik bir tutumla “ge-
lecekte” iş bulma olanaklarının “olumlu olabileceği”
öngörüsü yapılmaktadır. Temmuzdaki 4.29’la ya-
şanan çok hızlı azalma, ağustosta 0.51 ile “artıya”
geçmiş bulunuyor.
Ancak bu iyimserliği son sıradaki “tasarruf etme
olasılığı” sayıları desteklemiyor. Toplumumuzda, bü-
yük ölçüde gelir düzeyinin azlığına bağlı olarak, ta-
sarruf eğilimi -toplam gelirin biriktirilebilen kısmı- dü-
şüktür. Oysa tasarruf, ulusal düzeyde sermaye bi-
rikiminin, yani yatırımların kaynağıdır. Ağustos ayı-
nın eğilimi eksi yüzde 12’nin üzerinde bir düşüşü gös-
teriyor. Ekonominin geleceği yönünden halkın ta-
sarruf eğiliminin azalması tek başına büyük olum-
suzluk sayılmalıdır.
Tüketici güveninde, özellikle -iş bulma dışında-
“gelecek dönem” beklentilerinin kötümser olduğu
dikkat çekiyor. Tasarruf olasılığının baş aşağı gidi-
şi de tüketicinin geleceğe kötümser baktığının çok
önemli bir göstergesidir.
Tüketici güveninin yeniden düşüş eğilimine girmiş
olması ve bunu sürdürmesi, bunalımdan çıkışın, hü-
kümetin estirmeye çalıştığı iyimserliğe ve de “satın
alın” çağrılarına karşın, yakın bir zamanda ve kolay
olmayacağını kanıtlıyor. Tüketicinin ekonominin
geleceği konusunda kötümserliği sürüyor.
Hükümet olarak doğru-dürüst ekonomi politika-
sı uygulamaz, bunun yerine tüketici beklentilerine ba-
karsanız bunun sonucuna da katlanacaksınız.
Not: Geçen haftanın yazısında ekonomik daral-
manın Türkiye’de dünya ortalamasının yanlışlıkla “al-
tı katı” olduğu yazılıdır; oysa “dört katı” olacaktı. Bu
“maddi hata”yı düzeltir, sizden özür dilerim.
Geçen hafta toplanan G-20 zirvesi
öncesinde, medyada kaygılı bir hava
egemendi: Önceki iki toplantıda ger-
çekleşen işbirliği dünya ekonomisini bir
uçuruma düşmekten kurtarmıştı. An-
cak hâlâ uçurumun kenarında dolaşı-
yorduk. Yapılması gereken çok iş var-
dı. Küresel finansal şokun ilk etkileri-
nin geçmeye başlaması, bu kez, iş-
birliği ruhunu zayıflatacak, ulusal çı-
karlar peşinde gitme eğilimini güç-
lendirecek miydi?
G-20 zirvesinden çıkan deklarasyon
bu kaygıların ne kadar yerinde oldu-
ğunu gösterdi. Le Monde’un yoru-
muna göre deklarasyonda “birçok
olumlu nokta vardı, ama hedeflerin ger-
çekleştirilmesine olanak sağlayacak
araçlar belirlenmediğinden, bu bir si-
yasi eylem programından daha çok bir
niyet belgesini andırıyordu”.
G-20 toplantısında yaşananlar,
ABD’nin dünya ekonomisindeki ge-
lişmeleri belirleme kapasitesinin za-
yıflamaya devam ettiğini, bir “güçler
dengesi” ortamının şekillenmekte ol-
duğunu da gösteriyordu.
Gündemin ana başlıkları
“Mali krizle, toparlanma noktası
arasında bir yerde” olduğumuzu söy-
leyen G-20 zirvesi başlamadan bir gün
önce, Financial Times bu “noktayı”
şöyle tanımlıyordu: “2006’da ekono-
minin dalgası geri çekilmeye başladı-
ğında, hemen hiç kimse hafif bir ya-
vaşlamadan daha öte bir şey bekle-
miyordu. Uzun bir küresel genişle-
meden sonra siyasiler, iş devrelerini
(business cycles) yumuşatarak kont-
rol altına aldıkları için birbirlerini kut-
luyorlardı. Bu ‘büyük yumuşama’ şim-
di büyük bir yanılsama gibi duruyor...
IMF, kaybedilen üretim kapasitesinin,
bir daha geri gelmemek üzere kay-
bolduğunu söylüyor... Dünya ekono-
misi hâlâ bir uçurumun kenarında”
(23/09/09). Şimdi dikkatlerin dağıl-
maması, işbirliğinin bozulmaması,
onarım sürecinin bir an evvel başla-
ması gerekiyordu.
Bu bağlamda G-20’nin gündemini
de altı başlık oluşturdu. Küresel den-
gesizlikler, bankaların sermaye ta-
banlarının güçlendirilmesi, “yükselen
ülkelerin” dünya ekonomisinin yöne-
tişim sürecine daha yakından katıl-
ması, bankerlerin maaş ve ikramiye-
lerinin sınırlandırılması, uluslararası
mali sistemi düzenleyecek yeni ku-
ralların getirilmesi, küresel ısınma so-
runuyla ilgili olarak, aralıkta yapılacak
“iklim zirvesinden” önce yeni, olumlu
adımlar atılması.
Ancak, toplantı bittiğinde, küresel
dengesizliklerle ilgili üç aşamalı bir çö-
zümle karşı karşıyaydık. Birinci aşa-
mada, ülkeler dengesizlikleri aşmak
için alacakları önlemleri planlaya-
caklar. İkinci aşamada bu planı diğer
ülkelere açıklayacaklar. Üçüncü aşa-
mada IMF, plana uyulup uyulmadığını
saptayacak; ancak zorlayıcı bir güce
sahip olmayacak. Bankaların ser-
maye tabanlarının güçlendirilmesine
gelince, bu konu üzerinde bir anlaş-
maya varılamadı ve niyet olarak kal-
dı. Bankerlerin maaş ve ikramiyeleri-
nin sınırlanmasına yönelik somut
adımlar atılamadı, çözüm, uyulması
umulan genel önerilerle sınırlı kaldı.
Uluslararası mali sistemin düzenlen-
mesine ilişkin öneriler de somutla-
namadı. Bu konu gelecek toplantı-
larda görüşülmeye devam edilecek.
Tek somut sonuç yaratabilecek ka-
rarlar, yükselen güçlerin küresel yö-
netişime katılımını güçlendirmeyi
amaçlayan, diğer bir deyişle şekil-
lenmekte olan yeni dengeleri yansı-
tan kararlardı. Bu bağlamda, G-7
tarihe karışırken G-20 yeni küresel
ekonomik platform olarak saptanıyor,
IMF yönetimi genişletiliyor, payların
oranları yeniden düzenleniyordu.
Üç köşeli dünya
G-20 zirvesinden çıkanlara bakınca,
büyük güçlerin, finansal şokun tek-
rarlanmasını engelleme, krizi aşma ça-
balarından daha çok, şok sonrası or-
tamda, krizi içinde yeniden konuş-
lanma, krizin yükünü birbirlerinin üze-
rine yıkma çabalarıyla karşı karşıya ol-
duğumuzu görüyoruz.
Bu bağlamda Obama’nın denge-
sizlikleri aşmak için yaptığı “ABD da-
ha az tüketecek, daha az ithal edecek.
Diğer ülkelerin daha az ihracat yap-
ması, iç tüketimi güçlendirmesi gere-
kiyor” önerisine ve gelen tepkilere
bakmak yeterli. Obama, diğer ülkele-
re, esas olarak Almanya ve Çin’i he-
def alarak, kapasite fazlanızı bana ih-
raç etmeyiniz, aksine benim fazla
kapasitemi emecek talebi üretmeye
öncelik veriniz diyor. Buna karşılık Al-
manlar, “Bizim durumumuz Çin’den
farklı, sorumluluğu bize yıkmayınız”
(Spiegel, 23/09/09) diyor. Çin Baş-
bakanı Hu Jintao da “Biz dış ve iç ta-
lep yapılarında gereken düzenlemeleri
yaptık” (The Guardian, 26/09/09) diye
cevap verirken, Çin Ticaret Bakanlı-
ğı’nda, uluslararası ticaret direktörü Yu
Jianhua’nın “Bir ülke liderinin bir baş-
kasına benden daha fazla ithalat yap
çağrısında bulunması piyasa ekonomisi
ilkelerine ne kadar uygun emin deği-
lim” sözleri, yalnızca işbirliği ortamının
sınırlarını değil, ABD etkisindeki za-
yıflamayı da gözler önüne seriyordu.
Bu arada mali ve ticari korumacılık dal-
gası yükselmeye devam ediyordu.
ABD’nin bankaların sermaye ta-
banlarını güçlendirmeye yönelik öne-
rileri de dirençle karşılandı. Fransa Ma-
liye Bakanı Christine Lagarde’a gö-
re, bu öneri ABD’nin daha önce büyük
mali yardım ve kurtarma operasyon-
larıyla desteklediği bankalarının ko-
numlarını küresel düzeyde, ama özel-
likle Avrupa bankaları karşısında güç-
lendirmeyi amaçlıyordu (WSWS,
24/09/09).
Buna karşılık Fransa ve Alman-
ya’nın özellikle mali sistemin düzen-
lenmesi gerektiğine, banka müdürle-
rinin maaş ve ikramiyelerine yaptıkla-
rı vurgu, kriz ortamından, ABD mali sis-
temine yönelik eleştirilerden yararla-
narak, ABD bankalarının uluslararası
gücünü kırmayı amaçlıyordu.
G-20 toplantısı “kararları” dünya
ekonomisinin artık çok kutuplu, esas
olarak üç köşeli bir özellik kazanmaya
başladığını gösteriyordu. Birincisi,
dünya ekonomisinin yönetişimine iliş-
kin konuklarda, bundan böyle, inisi-
yatif en gelişmiş ülkelerin örgütü olan
G-7 toplantılarından G-20 toplantıla-
rına geçiyordu. Ancak uluslararası
siyasi ilişkilerin yine G-8 inisiyatifinde
kalmaya devam edecek olması, hem
merkez ülkelerin konumlarını terk et-
medeki isteksizliklerini gösteriyor,
hem de dünya ekonomisinde şekil-
lenen ekonomik ve siyasi güç den-
gesizliklerine işaret ediyor, gösteri-
yordu. Dahası G-20 içinde
de, bir “G-5” (ABD, Ja-
ponya, Çin, Hindistan ve
AB) şekillenmesinden söz
edilmesi, belli ki birilerinin,
öbürlerine göre “daha eşit”
konumda olacağını gös-
teriyordu. G-7’den G-
20’ye geçiş, onun içinde,
bir G-5 konseptiyse, AB
ülkelerinin göreli ağırlığı
azalırken, ABD ve Çin ek-
seni arayışlarıyla da uyum
halinde olan bir gelişmey-
di. ABD’nin IMF yönetim
kurulu üyeliğinin 24’ten
20’ye indirilmesine, geliş-
miş ülkelerin (esas olarak
Avrupa ülkeleri) payları-
nın yüzde 5’inin, Çin, Hin-
distan, Brezilya gibi yük-
selen ülkelere aktarılması
da benzer eğilimin ürü-
nüydü. Ama, Financial Ti-
mes’a göre İngiltere ve
Fransa’nın sert direnişi,
“ABD’nin veto hakkını”
gündeme getirmeleri, bu
sorunun çözümünü de ge-
lecek toplantılara bıraktı.
Küresel ısınma konusunda
da, Çin’in daha uyumlu
davranacağını gösterme-
sinin ötesinde bir somut
adım atılamadı.
Kurtarmalardan, birleş-
melerden sonra, en büyük
bankalar şimdi daha bü-
yük. Hâlâ, karmaşık ens-
trümanlarla riskli işlem-
lere devam ediyorlar. Bu-
na karşılık sermaye ta-
banları hâlâ son derecede
zayıf, ama siyasi etkileri
denetim girişimlerine, ma-
aş ikramiye sınırlamaları-
na başarıyla direnecek
kadar güçlü. Finansal kö-
püklerden çıkan enerji,
bütçe açıklarını, kamu
borçlarını, likiditeyi şişirdi.
“Ekonomik toparlanma”,
işte bu yeni şişkinliğin
üzerinde duruyor. Şimdi
finans sermayesi şişkinli-
ğin temizlenmesinin yü-
künün halkın üzerine yı-
kılması için bastırıyor.
Finansal ‘Şok’ ve ‘Toparlanma’ Arasında Bir Yerde...
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
yakupkepenek06@hotmail.com
Sağlõk-Sen tedavi katõlõm payõnõ 2 TL’den 15 TL’ye çõkaran Maliye Bakanlõğõ aleyhine Danõştay’a dava açtõğõnõ duyurdu
Katõlõm payõ mahkemelik oldu
Ekonomi Servisi - Sağlõk-Sen te-
davi katõlõm payõ için Maliye Bakan-
lõğõ aleyhine Danõştay’a dava açtõ.
1 Ekim’den itibaren yurttaşõn özel
hastanelere ödediği muayene katõlõm
payõnõn 2 TL’den 15 TL’ye çõkarõl-
masõnõn tedavi hizmetlerini aksataca-
ğõ kaydedildi.
Sağlõk-Sen tarafõndan yapõlan açõk-
lamada, kamu çalõşanlarõndan tedavi
katõlõm uygulamasõnõn yargõ kararõna
rağmen yeniden gündeme getirildiği
belirtilerek ilk olarak 2008’de Sosyal
Güvenlik Kurulu tebliği ile tedavi
katõlõm payõ adõ altõnda 2, 4, 6, 10 TL
olarak yapõlan kesintilerin, Danõştay
10. Dairesi tarafõndan durdurulduğu
anõmsatõldõ. Maliye Bakanlõğõ’nõn
anayasaya göre kanunla düzenlen-
mesi gereken tedavi katõlõm payõ ke-
sintilerini 4 Eylül tarihli genelgesi ve
18 Eylül tarihli tebliğ ile bir kez da-
ha uygulamaya koyduğu vurgulanan
açõklamada, miktarõnõn da 2, 8, 15
TL’ye yükselttiği kaydedildi. Maliye
Bakanlõğõ’nõn yargõ kararlarõna ve
anayasaya aykõrõ davrandõğõ vurgula-
nan açõklamada, Sağlõk-Sen’in, ilgili
genelge ve tebliğin iptali için Danõş-
tay’a dava açtõğõ bildirildi.
Sağlõk-Sen’in açtõğõ davada, 25 Ha-
ziran tarihinde çõkartõlan torba kanunla
Maliye Bakanlõğõ’nõn Teşkilat ve Gö-
revleri Hakkõnda Kanun Hükmünde
Kararname’de yapõlan ve tedavi katõ-
lõm payõ oranlarõnõn tespitinde Mali-
ye Bakanlõğõ’nõ yetkilendiren düzen-
lemenin de anayasanõn 73. maddesi-
ne aykõrõ olduğunu ifade etti.
Sağlõk-Sen Genel Başkanõ Mahmut
Kaçar, hükümetin çalõşanõna reva
gördüğü yüzde 2.5 artõ 2.5’lik zammõn
ardõndan tedavi katõlõm payõnõ iki kat
arttõrmasõnõn kabul edilemez oldu-
ğunu belirterek “Tedavi katılım pa-
yı uygulaması hem hukuk dışı hem
de etik dışıdır. Dar ve sabit gelirli
halktan ve çalışanlardan muayene
ücreti keserek, halkın günlük ya-
şamını kolaylaştırmak ve toplumsal
memnuniyeti arttırmak mümkün
değildir” dedi.
HEM HASTA, HEM HASTANE ZORA GİRECEK
İstanbul Ticaret Odasõ (İTO) Başkanõ
Murat Yalçıntaş, 1 Ekim’den itibaren
vatandaşõn özel hastanelere ödediği
muayene katõlõm payõnõn 2 TL’den 15
TL’ye çõkarõlmasõnõn hem hastalarõ hem
de özel sağlõk kuruluşlarõnõ mağdur
edeceğini kaydetti. 15 TL gibi yüksek
bir bedelin, özel sektörü kamu
hastanelerine karşõ haksõz rekabete
sürükleyeceği uyarõsõnda bulunan
Yalçõntaş, “Devlet hastanelerinde 8
TL muayene katılım payı alınırken
özel hastanelerde 15 TL alınacak. Bu
haliyle katılım bedeli uygulaması,
gereksiz ve mükerrer muayeneleri
caydırıcı değil, özel hastaneleri tercih
eden vatandaşı cezalandırıcı duruma
gelecektir. Şöyle ki muayene için
sözleşmeli özel sağlık kuruluşlarını
tercih eden orta ve alt gelir sahibi
SGK’li hastalar 12 TL artı 3TL
muayene katkı payı ödemek yerine,
sağlık ocakları ile 1’inci basamak
sağlık kuruluşlarına yönelecek.
Çünkü buralarda hiç katkı payı
alınmıyor” dedi.
Ziraat Bankası, İstanbul ve Türkiye
genelinde meydana gelen sel felaketleri nedeniyle
zarar gören müşterileri için ‘zor gün destek
paketini’ uygulamaya koydu. Paket ile tarõmsal
kredilerde, mevcut işletme kredilerinin vadelerini
24 aya, yatõrõm kredilerinin vadelerini 7 yõla
kadar, ticari ve KOBİ kredilerinde, mevcut
kredileri düşük faizli 1 yõlõ ödemesiz olmak üzere
4 yõla kadar vadelendirme imkânõ sağladõ.
TSKB, aktif kontrol mekanizmasõ sayesinde
yüksek getiri fõrsatõ sunan yüzde 100 Anapara
Garantili Dinamik Emtia Fonu ile yatõrõmcõya
dört farklõ emtia sektöründe altõ farklõ ürüne
yatõrõm yapma imkânõ veriyor Türkiye Sõnai
Kalkõnma Bankasõ (TSKB), garantörlüğünde,
TSKB ve Yatõrõm Finansman Menkul Değerler AŞ
aracõlõğõyla halka arz edilecek Dinamik Emtia
Fonu için talep toplama bugün başlayacak ve 9
Ekime kadar devam edecek.
Finansbank, yeni ürünü Kiracõ Kredisi ile
işletmelere, 1 yõllõk kira bedeli toplamõ kadar
kredi sağlõyor. Finansbank’tan yapõlan
açõklamada, “yeni ürünü Kiracõ Kredisi ile işyeri
kiralarõnõn yõllõk olarak tahsil edildiği Adõyaman,
Malatya, Kahramanmaraş, Şanlõurfa, Adana,
Mersin, Hatay, Osmaniye illerinde faaliyet
gösteren işletmelere, 1 yõllõk kira bedeli toplamõ
kadar kredi sağlõyor.
BANKALARDAN
Sağlõk-Sen Genel Başkanõ
Mahmut Kaçar, hükümetin
çalõşanõna reva gördüğü
yüzde 2.5 artõ 2.5’lik
zammõn ardõndan tedavi
katõlõm payõnõ iki kat
arttõrmasõnõn kabul edilemez
olduğunu ifade etti.
Bir önceki aya
göre değişim
Endeks oranı (%)
Tüketici Güven Endeksi 85,27 82,37 81,30 –3,40 –1,29
Satın alma gücü (mevcut dönem) 74,20 73,32 74,29 –1,18 1,33
Satın alma gücü (gelecek dönem) 74,20 73,32 74,29 –1,18 1,33
Genel ekonomik durum (gelecek dönem) 79,44 77,13 75,79 –2,91 –1,73
İş bulma olanakları (gelecek dönem) 76,23 72,96 73,33 –4,29 0,51
Mevcut dönemin dayanıklı tüketim
malı satın alma için uygunluğu 116,09 109,88 105,61 –5,35 –3,89
Tüketici Güven Endeksi, alt kalemleri ve değişim oranları
Tasarruf etme ihtimali 17,66 17,28 15,19 –2,19 –12,09
Kaynak: TUİK.