26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DENİZ BANOĞLU Çoğu insan sanıyorum be- nim gibi olmalı bu günlerde... Şu Türkiyemizde olanlardan sonra yorum yapan büyükle- rimizi gördükçe, duydukça.. Çoğu insan sanıyorum be- nim gibi soruyordur. Bu bir ko- medi mi?.. Bir dram mı yoksa? Ya da trajikomik bir tiyatro mu? Acaba okuduklarımız sa- nal âlemden mi gelme, yoksa elle tutulurcasına gerçek mi?. Çoğu insan sanıyorum be- nim gibi esefleniyordur bu- günlerde… Bu insanları ger- çekten bizler mi seçtik? Bizi yönetsinler diye bizler mi ba- şımıza taç eyledik? Evet… Önce Kürt, sonra demokratik açılım derken bir de bakıyoruz, açılım dağlarda sürüp gidiyor ve peş peşe gençlerimiz kurşunlara hedef oluyor.. Sonra biri çıkıp diyor ki, “Kurşunlar engellemez”. Ama sormazlar mı “Kurşunlar sizi engellemez de peki sizler kur- şunları engellemek için bugü- ne kadar ne yaptınız?” diye. Ne olduğu belli olmayan (pardon çoktan belli ya) açılım edebi- yatından başka... Ve sonra bir akademisyen çıkıyor, üniversitede Kürtçe Bölümü açılacak, diyor. Tabii AB uyum yasaları uyarınca. İyi güzel de peki sormazlar mı, bı- rakın üniversiteyi, o yörelerde daha Türkçeyi hatta kendi anadili Kürtçeyi bile okuyup yazamayan onlarca insanın hali ne ola, diye.. Gök gürlüyor, yağmurlar sel- ler götürüyor, dereler taşıyor... 2010 Kültür Başkenti adayı İstanbul, Amerikan korku film- lerine benzer manzaralarla, insanlarını yitiriyor, sanayi mil- yonlarca zarara giriyor. Evler, yollar, araçlar telef oluyor. Ve sonra yerel yönetimler- den birileri, insanlarda para ne büyük hırstır ki diye yapılaş- mayı eleştiriyor(!) İyi güzel de, sormazlar mı, “Yerüstü gü- zelleşsin diye lalelere bunca milyonlar dökülürken acaba kenar semtlerde ve altyapı ve sağlıklı kentleşme adına bu- güne kadar ne gibi yatırımları- nız oldu” diye. Ya da doğanın mucizesi ormanları, rant uğ- runa yok edip üçüncü köprü- ye davetiye çıkaran kimlerdi? Ve sonra bir baş siyasetçi- miz, başımız, başbakanımız.. “Derenin intikamı ağır olur” diyebiliyor ki, o derenin inti- kamında en büyük kabahatin kimde olduğunu bile bile… Ve sonra yine bir yerel yö- netim başkanı, asli görevinin halkına sağlıklı hizmet götür- mek olduğunu unutup akıl vermeyi yeğliyor: “Sel uyarısı yapıldıktan son- ra, insanlar evlerinde oturma- malı, komşularına gitmeli!” Ve bütün bunlar olurken bir yandan da siyaseti rant üzeri- ne kurulu Türkiye’nin, büyük kentlerindeki (ve de doğusuy- la, güneyiyle kuzeyiyle Ana- dolu’nun kırsal kesimlerinde) semtlerin altyapısı, üstyapısı, insanı, eğitimi, aşı, emeği bir yana itilip birbiri ardına kuleler de değil, tower’lar yükseliyor. Ve televizyonlarda “Şu kadar metre yükseklikten İstanbul’u seyredeceksiniz” diye bu he- yulaların reklamları yapılıyor... Ve insanımız bu sıkıntılarla, bu garabetlerle oyalanır ve boğuşurken iki sene sonra seçime hazırlanan iktidar par- tisi doludizgin Türkiye’yi ele geçirme operasyonunu sür- dürüyor... Üniversite, YÖK, asker, ordu, yargı, açılım, ka- çalım derken Doğan Holding’e attığı kancayla, medyaya ka- dar uzanan bir sağlam ope- rasyon. Türkiye’yi, özlenen AB kapılarına değil, adım adım Hitler faşizmine götürüyor... Böyle bir manzarada, en büyük sorumluluk ve görev- lerden biri de (muhalefet par- tilerinden sonra) halka, ama öncelikle de onu yönlendire- cek, bilinçlendirecek, onun önderi olacak sivil toplum ku- ruluşlarına düşüyor. Üniversi- teler ve eğitim için rektörler, akademisyenler, eğitim sen- dikaları, birlikleri, dernekleri; yargı bağımsızlığı için hukuk- çular, barolar, dernekleri, va- kıfları... Çağdaş, uygar sanata, kül- türe düşman yaptırımlara, yı- kımlara, ihmallere karşı TOBAV dahil, tüm plastik sanat, mü- zik, kültür kurumları; basın özgürlüğünü tek sese indir- geyen uygulamalar için, baş- ta gazeteciler cemiyetleri ol- mak üzere, tüm basın yayın kurumları; Ergenekon adı al- tında Mustafa Kemal’in mirası Cumhuriyetimizin yılmaz sa- vunucularını, terörist sıfatıyla yargısız infaz eden sivil dar- beye karşı, başta insan hakları dernekleri olmak üzere, tüm ulusalcı kurumlar, dernekler; çarpık kentleşmeye, yerel yö- netimlerin rant hırsına dur de- mek için mimarlar, mühendis odaları, kurumları, dernekleri, akademisyenleri... Hepsi tek yürek, tek yumruk, tek el olmalı bugünlerde… Yapmadılar mı bugüne kadar?. Elbette yap- tılar hem de çok şeyleri ba- şardılar, çok zorlukların üste- sinden geldiler... Haydarpaşa Garı, Hasankeyf, köprüler için, AKM ve diğer sanat kurumla- rı için, yargı bağımsızlığı ve Cumhuriyet savunucuları için... Az yol almadılar bu yürekli si- vil toplumcular... Ama yine de daha hızlı, daha örgütlü, daha yüksek sesle, daha birliktelik içinde diyorum.. Yılmak ol- mamalı. Hele korkmak hiç... Demokrasi ise eğer ve de- mokrasinin temel direği halk- sa eğer ve onları bilinçlendi- recek, sivil toplum örgütleriy- se eğer... Ve onlarsız de- mokrasi olmazsa eğer... Öy- leyse ne demokratik, ne Er- meni, ama bütün ülkeyi ku- caklayacak bir Türkiye açılımı için yola devam… CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Devrimleri Taammüden Savunuyorum “İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne Suç: Atatürk Devrimlerini savunmak, vatanı ve mil- leti canından çok sevmek. Suç tarihi: Halen devam etmektedir. İtiraf ediyorum! Ben de Atatürk Devrimlerini taam- müden savunuyorum, vatanımı ve milletimi canımdan çok seviyorum. Eğer bu suçsa, beni de alın, beni de yargılayın!” Yukarıdaki satırları, bu ülkenin aydınlık, yurtsever in- sanları tarafından Ergenekon mahkemesine gönde- rilmek üzere hazırlanan ve imzaya açılan “Atatürk Dev- rimlerini Savunmak ve Yurtseverlik Suçsa, Beni de Alın” dilekçesinden aldım. Bu ülkenin aydınlık, yürekli yurt- severlerinin imzaladığı dilekçede aynen şöyle yazıyor: “Ülkemizin değerli yurtsever aydınları, siyasi par- ti genel başkanları, rektörleri, bilim adamları, komu- tanları, gazetecileri ‘Ergenekon’ adı verilen soruştur- ma kapsamında özgürlüklerinden mahrum edilmişlerdir. Tutuklulukları cezaya dönüşmüştür. Bu yurtseverlerin tek suçu, Atatürk Devrimlerini taammüden savunmak, vatanı ve milleti canından çok sevmektir…” “Beni de alın” dilekçesine yalnızca bir hafta içinde ve yalnızca birkaç ilde 30 bin yurtsever imza attı. Önü- müzdeki günlerde imza kampanyası Türkiye çapında genişletilecek ve eminim imza sayısı yüz binlere ula- şacak. Türkiye’nin yüz akı sanatçılarının, yazarlarının, bilim insanlarının öncülüğünde gerçekleşen bu imza kam- panyası, tarihe, paramparça edilmek istenen bir ulu- sun, üzerindeki ölü toprağını atarak görkemli bir şe- kilde ayağa kalkışının en önemli kilometre taşlarından biri olarak geçecek. Kampanyanın ilk öncüleri olan, ço- ğunu yakından tanıdığım, dostluklarıyla övündüğüm, tanışmış olmaktan gurur duyduğum yurtsever aydın- ların isimlerini ben de köşemde ilan etmekten kıvanç duyuyorum: “Muazzez İlmiye Çığ, Fikret Otyam, Banu Avar, Müjdat Gezen, Tarık Akan, Levent Kırca, Ataol Beh- ramoğlu, Hayati Asılyazıcı, Alpaslan Işıklı, Nihat Genç, Ferhan Şensoy, Bertan Onaran, Suay Ka- raman, Nedim Saban, Meriç Velidedeoğlu, Şenal Sarıhan, Yavuz Top, Osman Şahin, Muzaffer Ak- yol, Yavuz Daloğlu, Hüseyin Haydar, Refik Saydam, Mustafa Özarslan, Neriman Oyman, Ahmet Le- ventoğlu, Enis Öksüz, Sarper Özsan, Sebahattin Şe- noğlu, Tuğrul Göğüş, Hüseyin Avni Güler”. Bu dilekçede imzamın bulunmasından şeref du- yuyorum… Çünkü Atatürk Devrimlerini bilerek, ta- sarlayarak yani taammüden savunuyorum, savunmaya da devam edeceğim… Bir Yurtsevere Mektup (XXVII) Sevgili kardeşim Balbay, bilmiyorum medyanın utanç verici sessizliği Silivri’de yankılanıyor mu?!. Ge- çen hafta ülke yine ne olduğu bilinmez, körlerin fili ta- rifi misali “açılım”larla meşgul edilirken, Cumhuriyet’in telefonlarının yasalar hiçe sayılarak dinlendiği belge- leriyle kanıtlandı. Bu demokrasi suçu, bu insan hak- ları ihlali ile ilgili medyada, iki gazete haricinde ne bir ses, ne bir nefes!.. Demokratik açılımların (!) mimarı hü- kümet kanadında ise tıs yok!.. Pardon, olmaz olur mu; bu hukuksuzluğa imza atan Ergenekon savcıları ile il- gili suç duyurusu ve soruşturma istemlerine Adalet Ba- kanlığı, “dinlenen kişilerle ilgili davanın seyrini etkile- yecek bir soruşturma yok” diyerek engel oldu, hey gö- zünü sevdiğimin adaleti!.. Adalet dedim de, babamın Haymana kaymakam- lığı sırasında bizim sokaktaki sınıf arkadaşımın adıy- dı... Sıra arkadaşının adı da İffet’ti yanlış hatırlamı- yorsam, bakkal amcanın oğlunun adı da Erdem… Hele senin, şu meşhur günlüklerle ilgili olarak, “Bana ait değil, tamamen montaj, ben, zaten bana ait notları bilgisayar ortamında 2 küsur dakikada nasıl yaz- mış olabilirim” diye haykırışın karşısında medyanın di- lini yutmuşçasına sessiz kalışı var ya, bana hemen Hay- mana’da ki arkadaşlarımı anımsattı, nedense… Ama bil ki kardeşim, biraz Yunus Emre, biraz Hacı Bek- taş, biraz Mevlana, biraz Hallacı Mansur gözüyle söy- leyeyim; “Ne bu faşizmin, ne bu yöneticilerin ve ne de egemen kılmak istedikleri düzenin, nezdimde en ufak hükmü yoktur…” Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dışarı- daki milyonlar adına bir yurtseverin olanca sıcaklığı, gücü ve direnciyle kucaklıyorum… e-posta: umitzileli@gmail.com Türkiye Açılımı İçin... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Eylül HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2009 PERŞEMBE 16 Rahşan Hanım parti kuruyor. Turşu da kurabilir! Terminatör Nezahat Özbek: “Yerli malı terminatör terörü yok etmeye çalıştığını sanırken Türkiye’yi yok ettiğinin farkında değil!” Krizoğlu Hamza Saykan: “Bir hışmınan teğet geçti/ Krizoğlu Recep Bey/ Bu halkı deldi geçti/ Krizoğlu Recep Bey./ Ah bir at biner ala paça/ Mecel vermez kırat kaça/ Az kaldı halkımızı böle/ Krizoğlu Recep Bey” Gazze Ali Boz: “Recep, ABD’de Musevi lobisiyle barıştı. Sırada Gazze açılımı var!” YağmurDeniz Üniversite polikliniği zarar etmiş ÇANKAYA’DAKİ AKP’li tarafından ikinci sıradan Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörlüğüne atanan kapatılan Saadet Partisi’nin Samsun milletvekili adayı Hüseyin Alkan’ın ilk işi kadrolaşma hareketini tamamlamak; sonraki işi de çevreye şirin davranmak olmuştu. Şirinliğin sonucunu da Samsunlular şu sıra görmeye başladı. Anlatıyorlar: “Üniversite hastanesi kente 20 kilometre uzakta olduğu için kent merkezinde bir poliklinik kurulmuş, sağlık hizmeti hastaların ayağına götürülmüştü. Hüseyin Alkan, rektör seçildiğinde kendisini kutlamaya gelen Samsun Ticaret Odası yöneticilerine üniversite-kent işbirliğinin çok önemli olduğunu söylemiş ve bunun ilk örneği olarak da polikliniği göstermişti. Fakat bir süre sonra ne olduysa poliklinik kapatıldı! Gerekçe olarak da zarar etmesi gösterildi. Ancak polikliniğin eski yönetimi gelir gider hesaplarını kamuoyuna açıklayınca, anlaşıldı ki binlerce hastanın ayakta tedavi edildiği üniversite polikliniği zarar etmiyor; aksine kent merkezindeki özel polikliniklere kârdan zarar ettiriyor! Kapatma kararını alan kurul üyelerinden biri de Samsun Tıp Fakültesi Dekanı ve AKP’nin eski aday adayı Haydar Şahinoğlu, kent merkezindeki özel polikliniklerden birinin ortağıydı!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Güneydoğu’nun terör ve siyaset ağalarının elinden kurtarılması gerektiğini söyleyerek dikkatleri “ağalık düzeni” üzerine çekmek istedi. Dr. Ceyhun Balcı da aynı kanıda: “Ortaçağdan kalan ağa ve ağalık kavramları ülkemizin belirli yörelerinde varlığını tüm şiddeti ile sürdürüyor. Tek eksik ağalara ağa denmiyor oluşudur. Oysa günümüzde ağa yerel yönetici, siyasetçi, sivil toplumcu, sözde demokrat, güya çözümden yana bir kisve ile çıkmaktadır toplumun karşısına. Üstelik öyle etkili ve güçlü ki; siyaseti ve ekonomiyi yönlendirebilirken elbette kendi konumunu da büyük bir ustalıkla korumayı biliyor! Küresel dünya da ortaçağ artıkları ile bağlantısını özenle sürdürüyor. Bugün için artık son derece açık bir şekilde ortaya çıkan gerçek şu ki; sınır ve okyanus aşırı mutfaklarda pişirilmiş yemekler yerel uzantılarca önümüze konuyor! Sorunun kökünü oluşturan çarpıklığı düzeltmek varken, neden buzdağının görünen bölümüne yönelik yorum ve ısrarlar yoğunlaşıyor? Bölgede, bugün için değişik istemlere yol açan sorunun asıl çözümü yöredeki ortaçağ düzeninin sonlandırılmasından geçmektedir. Bunun başarılması da ancak, kullaştırılmış insanın özgürleştirilmesi ile olanaklıdır. Öncelikle, ortaçağ düzeni yıkılmalıdır! Bunu yapmaksızın atacağınız her adım hem sorunu çözmekten uzak kalacak hem de yurttaş yaratma sürecine en küçük katkı sağlamamış olacaktır. Bu temel gerçeğin çağdaş dünya da farkında değil midir? Elbette farkındadır. Ama onlar kendi değer- yargılarını ve insan ilişkilerini kendileri dışında saydıkları insanlara yaraştırmıyorlar. Onların, kendi bitmek tükenmek bilmez tüketim gereksinimleri ve haksız paylaşımları için gereksindiği tek öğe köle insanlar ve onlardan oluşmuş kukla devletlerdir. Bu nedenle, bir Avrupalı ya da Amerikalı kendi ülkesi ve insanı için düşündüklerinin hiçbirini coğrafyamızdaki insanlara önermezler. Bu yüzden de, kendi mutlulukları ve düzenlerinin sürmesi adına tutundukları tek dalın ağa ve ağalık olması şaşırtıcı bir durum olmasa gerektir. Kendileri ve işbirliği yaptıkları uzantıları ağa ve ağalık demekten özenle kaçınırlar...” Ağa SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yemeklere tat ve koku vermek için kullanõlan õtõr- lõ bir bitki... Eski Mõsõr dininde, “ka” ve “ah” ile birlikte, ruhun baş- lõca görünüm- lerinden biri. 2/ Hatay ilinde bir õr- mak... Çukur yer. 3/ Üzerinde boks yapõlan alan... Kâ- ğõt ve bez yapõştõrmakta kullanõlan, kaynatõlmõş nişasta bulamacõ. 4/ Son- baharda kuruyup dökü- len ağaç yaprağõ. 5/ Bir şeyin kenarõ... Tavlada kullanõlan oyun aracõ... Duman lekesi. 6/ Eski Türklerde ve Moğollarda hakanõn seçme muhafõz- larõna verilen ad... Cey- lan. 7/ Şube, dal... Hõristiyan ermişlerine verilen san. 8/ Dağ sõrtlarõnda geçit veren çukur yer... Kavrayõş, anla- yõş. 9/ Genellikle sõrma ya da gümüş çizgili bir kadõn kumaşõ... Azerbaycan’õn plaka imi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hititlerin fõrtõna tanrõsõ... Baryum elementinin sim- gesi. 2/ İsyankâr... Bataklõk, sazlõk. 3/ Toplu taşõmacõ- lõkta, araçlarõn kent içinde dolaşõp ilk kalktõğõ yere gel- mesi... Kafeince zengin tohumlarõ tõpta ve gazoz tipi içe- ceklerde kullanõlan bir ağaç. 4/ Divan edebiyatõnõn en yaygõn şiir türü. 5/ Sõnõr boyu... Çarşaf... İzlanda’nõn plaka imi. 6/ Aynõ erkekle evli iki kadõn; kuma... Gü- zel, ince ve zarif kadõn. 7/ Kimi çalgõlarõn elle tutulan sap bölümü... Avuç içi. 8/ Bir tarõm aracõ... Sarma, ku- şatma. 9/ Bir dizi elmas ya da põrlantadan oluşan ger- danlõk... Kâfi gelmeyen. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C İ V E L E K B U V A L A A N U M E R A Ö Z E K A D İ A R C A Y İ D İ Ş D A Ğ A A R A B A Ş I N E T A M E L İ I R D A R A Ö K L E E N E Z 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 denizban@superonline.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear