26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pîr Sultan Ölür Ölür Dirilir ı Kepirtepeli Pir Sultan Pir Sultan ölür ölür Dirilir, bir destan denemesi: Yeni Troyaların, sabahattîn Ali'nin ve öldürülen aydınların, işçi bayramında katledilen işçilerin, emekçilerin, Sıvas'ta kalanla- rın... doğum günü işaretlenmemiş, doğması istenmemiş çocukların destanı. SennurSEZER I m ^ i r Sultan adı benim için ^Bbir ozan adıdır öncelikle. "Bu yıl bu dağların kan _JL erimez" dizelerine yenilgi- yi sığdırabilmiş bir ozan. Yenilgi- nin, ölümün geçici bir durum ol- duğunu söyleycbilmiş, kesin zafe- rc inanrmş bir insan. Adını bir düşüncenin adı yapabilmiş biri, bir ozan olduğu kadar bir dünya görüşünün savunucusu kısaca. Bu yüz- dcn edebiyatımıza ne zaman şöyle bir göz atsam nice çağdaş Pir Sultan'la kar- şılaşıyorum. Cumhuriyct döneminde bi- le: Nâzım ustalannı rehber edinmiş ama onu taklit ctrnemeye özen göstermiş bir fedailer mangası, yani A. Kadir'i, Rıfat Ilgaz'ı, Ömer Faruk Toprak'ı, Şükran Kurdakul'uyla tüm 1940 Kuşağı. Oku- ma olanağı buluşlarım borçlu olduklan smıf için kullanan Köy Enstitülüler... Burada bir an duralım, bir soluk saygıy- la düşünelim Köy Enstitülüleri: Fakir Baykurt, TaJip Apaydın, Mahmut Ma- kal, Behzat Ay, Ali Yüce, Ümit Kaftan- cıoğlu, Osman Şahin ve Mehmet Başa- ran. Başaran'ın adını en son andım, çünkü Mehmet Başaran'ı anlatmak istiyorum. Hasan Akarsu'nun yaptığı çalışmada Kepirtepe Güneşleri adıyla andığı nice köy çocuğundan biridir o. Belki bir adım ilerdedir, başarısıyla da çilesiyle de. Şiir, çocuk edebiyatı, roman dalla- rında bol ürün vermiş bir yazarımızdır: Ahlat Ağacı (1953), Çanğımı Yitirdiğim Tarla (1955), Karşılama (1958), Nisan Haritası (1960), Aç Harmanı (1962), Kocakent (1963), Zeytin Ülkesi (1964), Pıtraklı Memleket (1969), Sürgünler (1970), Tonguç Yolu (1974), Gök Ekin (1975), Mehnıetçik Mehmet (1978), Meşe Seli (1982), Günler Tuz Rengi (1986), Yasaklı (1987), Sis Dağının Ba- şında Borana Bak Borana (1990), Eylü- lün Kızgın Soluğu (1996), Koca Bir Tro- ya Dünya (1997) ve Pir Sultan Ölür Ölür Dirilir (Evrensel Basım Yayın, tkinci Baskı 2009) Unuttuklarım da var- dır kuşkusuz. Benim doğduğum yıl, 1943'te bitirmiş Kepirtepe Köy Ensritüsü'nü, üç yıl son- ra da Hasanoğlan Yüksek Köy Ensritü- sü'nü. 1947'de askerlik, askerlikten son- ra Balıkesir-Edremit bölgesinde gezici başöğretmenlik. Bu görevden ilkokul öğretmenliğine verilişi soruşturma ve sürgünlcrin başlangıcı sayılabilir. O da güzel günlere inanan her aydın gibi, dö- neminin bütün Köy Enstitülüleri gibi "ölüp ölüp dirilmeye" yargılıdır. 1979'da emekliye ayrılması onu 1980 fırtınasından korumayacaktır. TÖS ve TYS'dekiler de dahil etkinlikleri ve yaz- dıklannm hesabını verecektir. Ama o baskılar yargılarla değil, kızı Deniz'in ve eşi Hatun Birsen'in "can evlerindeki mor ısırgan"la çekip gitmeleriyle örse- lenmiştir: SAYFA B Hızarcılar'da Beypmarı 'nda Gürültiiylc devriliyor çaıalâr Incc ince tütüyor Toprağın karnı Türknıenler tomruk çekiyor Mandalarla yine Çeyizderesi'nden gcçevken Sııda scnin, Deniz'in yüzü Üşüyor yüreğim Sizi soruyor taşlar Doğa tutkunu Başaran Ege'nin bitek doğasının her yaprağında geçmişin mut- lu günlerinden bir şeyler anımsa- yacaktır. Sevdiklerinin söylence kahramanlarıyla aynı pınarda yüzlerini yıkadığını anımsar. On- lar da mı söylencelere karışmış- lardır: lşte Uzunoluk Bir zaman Çoban Paris 'in de eğilip su içtiği Senin terli yüzünü yikadığın Deniz'le Yazgülü'nün Başmda türkii söylediği Söylenceye döndüğü ycr yaşamm Çiğ damlar gülden ama kül kokusu gelir Ozan Başaran'ın burnuna. Neresi- dir yakılan, bu dağın öte yüzünde? Tro- ya mı? Orman içini çeker. Belki de ozanın genzini yakan kül ko- kusu adını anmak istemediği bir başka Troya'dan, Sıvastan'dır. Troyayı anması boşuna değildir, o eşiyle birlikte tüm dostlarını geçirir aklından belli. Onlardan kalan mor ısırganın acısına ressam kızıyla torunu basıp dayanır. Onlarla birlikte tüm gençleri.... Pir Sultan Ölür Ölür Dirilir, yeni bir J destan denemesidir: Yeni Troyaların, Sabahattin Ali'nin ve öldürülen aydınla- rın, işçi bayramında katledilen işçilerin, emekçilerin, Sıvas'ta kalanların... do- ğum günü işaretlenmemiş, doğması is- tenmemiş çocukların destanıdır bu. "Zamanın gövdesinde öyle bir çentik." Tüm destan kahramanlarını anımsar usulca. Özellikle ölen sevdiğini görebil- mck, onu yaşama döndürebilmek için yeraltına inmeyi göze alan Orpheus'u. O da Hatun Birsen'i döndürecektir ya- şama. Nc çile varsa çckmeğe hazırdır. Onu toprağın üstüne çıkar- dığında ister gece olsun is- ler gündüz önemi yoktur. Ozanın sevdiğinin ilk yaz sa- bahına benzeyen yüzü ışıta- caktır dünyayı. Yüreğinin scsi taşları uyandıracaktır. Mehmet Başaran'ın gürle- şcn soluğu da meşeleri hışır- datacaktır, çünkü clele ola- caklardır. Bu şiiri okuyan hcrkesin Başaran'ın 'Elit Diye Bir Türkü'sünü , 'Mehmetçik Mehmcd'ini de okuması gerekir. Bir sevdanın nasıl bir yanıyla yoldaşlığa, dayandığının da öyküsüdür çünkü bunlarda anlatılanlar. Başaran ile Hatun Birsen'in öyküsü, birbirine bakmak kadar birlikte aynı yö- ne bakmanın da öyküsüdür. Dağı tek ba- şına devirmeye çalışan Ferhatların değil, Ferhatıyla kazmayı birlikte kavrayan Şi- rinlerin öyküsüdür onların yaşadığı. Bergama'da çıkarılan altına karşı ko- yanlar kadar dircnçli, doğduğu toprak- lardan göçmek zorunda kalanlar kadar bilinçlidir Başaran'ın şiirlerinden tanı- dıklarımız. Kimisi bir kitabın kişisidir, kimisi o kitabın yazarı. Pusuya düşü- rülmüştür çoğu. Dizeler onların anısına mı yazılmıştır yoksa o dizeleri dizclerin kahramanları mı yazmıştır belli değil: "Insanlar kendinin söylencesidir." TAKSİM ALANINDA BİR TOP GÜL "Taksim alanında" diye başladı mı sö- ze bir ozan, bir destana başlamış sayılır. Bu yarım bir destandır. "Öfke gibi kan kırmızı/ Aşk gibi sım- sıcak" bir top güldür, Taksim alanının ortasında her yıl yürek yürek açan des- tan. "Sana bana ölüm"ü değil, dünyada zulüm olduğunu yineleyenlerin ilk dize- lerini söylediği bir destandır bu da o yüzden yarımdır. Otuz dört kez kana- mış fabrikalar, kondular, derslikler gelir gözümüzün önüne. Ağıtları değil türkü- leri hak eden emek gelinler, emek yiğit- leri, geleceğin ışıklan çocuklar. Mehmet Başaran'ın öğrencisi de var- dır aralarında: Jale Yeşilnil. Daha doğ- rusu Başaran'ın öğrencileridir yitenler, komşuları, arkadaşları. Her 1 Mayıs sa- bahı bir daha tazelenecek bir acı. Dün- yayı öğrenen 34 kişi eksilmiştir bir sınıf- tan. Üretenler sınıfından. Başaran böyle bir sınıfin öğretmenidir. Başaran, ölüp ölüp dirilen bir Pirsul- tan'dır. Her adımında sevdiğini anımsa- yan bir Orpheus. Ama bunu, sağlık kontrolünde bir makineye girdiğinde da- ha iyi anlanz. "Emar Tüncli"nde Mavi Balkanlar'dan ya da Istrancalar'dan yan- sıyan çocukluğuna uzanır. Makinenin boğucu havası tekdüze ükırtısıyla tüm yaşamı geçiyor gözlerinin önünden. Ba- bası. Yirirdiği sevdiği. Sonra ne zaman çıkıyoruz birliktc MR makinesinden. Ser- ver Tanilli'yi hcdef alan silalıın toplumu- muzdan kopardığı aydınların listesinin önünde buluyoruz kendimizi. Yaşı büyü- tülüp idam edilen Erdal'ı kucaklıyoruz, fark bilc etmiyoruz. Konuşan Mehmet Başaran mı yoksa Anadolu'nun kadim ozanlanndan biri mi. Belki de ydlardır, bin yıllardır köklenen zeytinlerin, kuru- tulan ırmaklann, savaşın kanıyla kirlenen çayırların bilinen destanıdır bu. Sözleri ve dili değişse de ezgisi tanıdık kıhyor bi- ze. Biz kendi acılarımızı ekliyoruz dinle- diklerimize. Kendi sevinçlerimizi. Dinle- diğimiz bizim öykümüz değil belki, ama bu öykünün sonucuyuz biz. Kuşatmalar, yağmalar bitti hele, deyip soluklanama- mayı tanıyoruz. Soluğumuz sayılı olsa da umurumuzda değil. Kemiklerimiz kan- şıp gittiğinde toprağa, denize, dünyanın tadında bir tutam tuzumuz olacak. Dünyaya yeniden geleceğiz, kuş, bu- lut, kırlangıç leylek olmasak bile bir çi- çek, böcek sesiyle. Söyleyeceğiz zulmün gelgeç olduğunu. Emeğin üretkenliğini. Sesimizi emeği tamyan bilecek. Tanıma- yan su sesi sanacak. Rüzgâr. Çocuklar hoşlanacak, kötüler korkacak. Bu hepi- mizin şarkısıdır, çünkü her sesinde solu- ğumuz var: Ellerimiz bahar toprağı mı ne Bir şeyler katar evrene durmadan Derkcn kanımızda büyüyen akşam Uzanır çatal matal can köyüne Can köyü dcdimse öyle bir ülke Belki anılarda düşlcrde belki Bulmuş mcvsimini can erikleri Çiçck açar karanhğm dibindc Oradanız sevimiz canımızla Yüdızlar sürünür yalnızhğımıza Bilmeyiz halkının halleri nice Ateş bahkları ışıtıryolu Kcmiklerimizde sonsuzun tuzu Karışır gideriz yaz denizine Ve bir çocuk bu denize karışıp giden Pir Sultanlardan birinin yerine büyüme- ye başlar. Zaman Isa'dan bin dokuz yüz yirmi altı yıl sonradır. Yer Trakya'dır. Topraklar çoraktır. Kepir der yöre hal- kı. Kepirtepe denir bir yerde, çocuk avuçlarmdan kerpiç kerpiç yükselir ay- dınlîk. Bir umudu dile getirir türküler: "Sürer eker biçeriz güvenip ötesine..." Üretenin kazancı üretenin kesesine gire- cektir. Umut gerçek olur, gün gelir umudu tırparJayacaklar yola çıkar. Pir Sultanlara kastedilir. Ama Pir Sultan ölür, ölür dirilir. Ölür dirilir. Gün gelir umuda el süremez olur Hızır Paşalar. Gün gelir. • Pir Sultan Ölür Ölür Dirilir, Şiir/ Mehmet Başaran/ Evrensel Basım Ya- yın/ 128 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 1 6
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear