26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 9 HAZİRAN 2009 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Unutulan Aydınlanmacılar... BESAM’ın “Unutulan Yazarlarımız” konulu sem- pozyumunda Suut Kemal Yetkin adını görünce içim burkuldu. 12 Mart sonrası... Ankara’da, evinde düzenle- diği hafta sonu toplantılarına, dergilerde ancak üç beş yazısı çıkan beni de çağırmıştı. O toplantılarda siyasal gelişmelere şöyle ucun- dan değinilir, temel konu edebiyat olurdu. Orada bulunan yazarlardan birinin yeni bir kitabı ya- yımlanmışsa ondan da söz edilirdi. Giderek öbür yazarların evlerinde de süren bu toplantılar bana “edebiyat okulu” olmuştur. Yazılarında sanatsal konulara ağırlıklı olarak yer veren Yetkin, denemenin “esthète”i sayılıyordu. Hoşgörülü tavrıyla da ayrı bir saygınlığı vardı. Yetkin’in denemeleriyle beslenmiş olan bizim ku- şak, onun “Unutulan Yazarlar” arasında anılma- sını içine sindiremez. Sempozyumun 31 Mayıs Pa- zar günkü 3. oturumunu ben yönettim. Yetkin’in, bizden sonraki kuşakta da aynı etkiyi yaratmış ol- masına içten içe sevindim. Suut Kemal Yetkin üzerine konuşan Öner Yağcı, öncelikle, aydınlanmanın, bağnazlığın karşısına özgür düşünceyi çıkararak insanı “insan” yaptığına, bunu gerçekleştiren yazınsal bir tür ola- rak denemenin önemine değindi. Yağcı, sözü Yetkin’e getirerek onun, deneme- ye geniş bir kavram zenginliği kazandırmakla kal- mayıp estetik bir tat da kattığını belirtti; Nurullah Ataç’la yerleşen tartışmacı söyleme açılım sağ- ladığının altını çizdi. Suut Kemal Yetkin’in sanatsal kişiliği odağın- da denemenin aydınlanmacı boyutu ele alınırken bu türün yaratıcısı Montaigne’den söz etmemek olmaz; hele “deneme” adını da ilk o kullanmışsa... Kanımca, Cervantes’in “Don Quijote”u çağdaş romanın öncüsü, Montaigne de, denemelerinde “insanlık halleri”ne yönelmesi ve söylemiyle ay- dınlanmanın öncülerinden biridir. Cervantes, roman öncesi anlatının kalıplarını kı- rıp sağlam bir roman dili yarattı. Montaigne de di- li anlaşılır kılan bir üslupla gerçekliği akılla kanıt- lanamayan önyargılı yaklaşımları altüst etmiştir. Kendi deyimiyle, bir “zerzavatçı” ağzıyla insa- nın iç dünyasını irdeleyen Montaigne, anlatımı öz- gürleştirerek düşünceyi toplumsallaştırmıştır. Yetkin’in, Montaigne’in bu üslubundan pek et- kilendiği söylenemez. Ama “Özgürlük olmazsa ne sanat, ne edebiyat, ne yaşayış kalır bu dünyada” yolundaki düşünceleriyle, onun şu yargılarda anlamını bulan bakış açısını benimseyip o yönde yorumlarda bulunmuştur: “Az sonra değişebilirim. Yalnız halim değil, amacım da değişebilir. Benim yaptığım, değişen ve birbirine benzemeyen olayları, kararsız ve ba- zen çelişmeli düşünceleri yazıya dökmektir.” “Yazarken kitapları bir yana bırakır, aklımdan çı- karırım; kendi gidişimi aksatırlar diye.” Açıkçası, Montaigne aydınlanmanın başöğret- meniyse, Yetkin onun iyi bir öğrencisidir. Düşünce özgürlüğü yazanda olduğu kadar okurda da gelişirse aydınlanma gerçekleşir: “Olgun bir okuyucu çok kez başkasının yazdık- larında yazarın düşünmediği güzellikler bulur.” “Başkalarının bilgisiyle bilgin olabilsek bile, an- cak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.” Şimdi özeleştirel bir mantıkla soralım: Unutulan Yetkin midir, yoksa okumaya okumaya biz mi unuttuk; Hasan Âli Yücel, Sabahattin Eyuboğ- lu, Orhan Burian, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday.. gibi aydınlanmacıları? binyazar@gmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr ‘Yaşayan Ölüler’ NHKM’de Kültür Servisi - Nâzõm Hikmet Kültür Merkezi’nde bugün 21.00’de Kadõköy Anadolu Lisesi öğrencileri Cevdet Kudret’in romanõndan uyarlanan “Yaşayan Ölüler” adlõ oyunu sahneliyorlar. Savaş karşõtlõğõnõn işlendiği bu oyunun yönetmenliğini ve dekor tasarõmõnõ Sonnur Şahin yaparken müziği Emre Aksoy, Barõş Yõldõz, Ozan Gümrükçü ve Ebru Dinç’e ait. Oyunda, Egemen Meyvacõ, Oğuzhan Okumuş, Berk Çetin, Aytek Erdem, Tuğcan Kolbaş, Anõl Öztatar, İrem Karadaş, Yonca Büke Seymen, Melis Hasanoğlu, Batõkan Altõntaş, Betül Tekin, Emre Aksoy, Yasemin Sert, Burcu “Greta” Yaman, Can Metin, Umut Ballõ, Damla Gökmen, Öykü Teoman, Berçem Demirel, Eda Özcan, Huriye Büber, Sõla Nazlõ Kelce, Ayçelen Pamuk, İrem Kol, Beliz Ertõnmaz, Ecem Dikeç, Zeynep Yirmibeşoğlu, Melisa Aslan, Kaan Balal, Çağrõ Buyuran rol alõyorlar. (0 212 414 22 39) B undan 46 yõl önce, Asaf Çiyiltepe ve arkadaşlarõ, 1963 yõlõnõn Ankara- sõ’nda Türkiye’nin ilk ‘alternatif ti- yatro’ örneğini, Ankara Sanat Tiyatrosu’nu kur- ma çalõşmalarõ içindeydiler. Samuel Beckett’in ‘Godot’yu Beklerken’i ve İrlandalõ yazar Brendan Behan’õn ‘Gizli Or- du’su ile başlayan oyunlarõn birbirlerine ekle- nerek oluşturduğu süreçte, genç ve yaşlõ bin- lerce seyirci, Çiyiltepe’nin deyişiyle, ‘ülkemize girmemiş, sokulmamış, varlığı duyurulma- mış’ bir tiyatro anlayõşõnõ benimseyecek, ‘yal- nız duygunun (...) değil, aynı zamanda ak- lın, direnmenin, insan haklarının’ yüceltil- diği bir tiyatronun izleyicisi olacaktõ. AST’nin, daha önce sahnelerimizde yer almamõş ‘öncü’ nitelikli yerli ve yabancõ oyunlarla uzun yõllar seyirciyi peşinden sürükleyeceği bir süreç baş- lamõştõ. Topluluk, kuruluşunu izleyen yõllarda, tiyatro tarihimizde iz bõrakacak pek çok yapõma imza attõ. 1960’lõ yõllarõn İstanbul’unun bol özel ti- yatrolu ortamõnda bile AST turneleri olay olurdu. Sermet Çağan’õn ‘Ayak Bacak Fab- rikası’, Orhan Kemal’in ‘72. Koğuş’, Turgut Özakman’õn ‘Sarıpınar 1914’ oyunlarõnõn unutulmaz ilk yapõmlarõnõ hep bu İstanbul turnelerinde izledim. Kim bilir kaç kez yaz- mõşõmdõr, bir AST oyununa bilet almak için, İs- tiklal Caddesi’nde -Dormen Tiyatrosu’nun bulunduğu pasajdan dõşarõ taşan- kuyrukta beklerken, ilk kez giydiğim yeşil paltomun gü- neşten solmuş olduğunu daha sonra dehşetle fark etmiştim. Aradan kõrk yõldan çok zaman geçmiş. Bir- kaç hafta önce, AST kursiyerlerinin başarõyla sergilemekte olduğu ‘Töre’ oyununu izlemek için gittiğimde, 46 yõllõk bir tiyatro tarihinin ya- şanmõş olduğu –nice coşkularõn izini taşõyan- bu kurumda (oyun arasõnda) son kez çay yu- dumlamakta olduğumu bilemezdim. ‘Ankara Sanat Tiyatrosu’nun İstanbul’a taşınacağı’ haberi kõsa süre içinde basõnda ve televizyon- da yer aldõ. Garip bir söylemdi söz konusu olan. Adõnõ bir kentten alan bir tiyatro aynõ adõ bir baş- ka kentte sürdürebilir miydi? Herhalde, ‘AST’ın ilkelerine bağlı tiyatro anlayışımızın ör- neklerini İstanbul’da vereceğiz’ denmek is- tenmişti. Ne olmuştur? Basõnda belirtildiğine göre, 485 bin TL olarak belirtilen vergi ve SSK borçla- rõ ödenememekte, bina sahibi de AST’õn bu- lunduğu uzamõ almak için baskõ yapmaktadõr. Asaf Çiyiltepe’nin 1967’de bir turneye gi- dilirken trafik kazasõnda ölmesiyle genel sanat yönetmenliğini devralan Güner Sümer 70’li yõllarõn başõnda topluluktan ayrõlõnca, nöbet Rutkay Aziz’e geçmişti. AST’õn parõltõlõ dö- neminin, 12 Mart’a, 12 Eylül’e ve zaman içinde gitgide yükselen enflasyon rakamlarõna, bir dönem salonlarõnõ da yitirmelerine karşõn, yõllarca sürmesini sağlayan Rutkay Aziz’dir. Brecht’in ‘Ana’ oyunu ile başlayõp aralarõnda ‘1871 Komün Günleri’, ‘Zengin Mutfağı’, ‘Sakıncalı Piyade’, ‘Yaz Misafirleri’nin de bu- lunduğu sõra dõşõ yapõmlara yönetmen, zaman zaman da oyuncu olarak imzasõnõ atmõş olan sa- natçõ, 1990’lõ yõllar sürerken İstanbul’a yer- leşmiş, ne ki AST’õn sanat yönetmenliğini bu- güne dek sürdürmüştür. Bayrağõ başkalarõna devredebilmiş olsaydõ kurum bugün daha iyi du- rumda olur muydu? Bunu hiçbir zaman bile- meyeceğiz... Bildiğimiz, topluluğun, uzunca bir süredir seyirciyle gerçek anlamda buluşama- dõğõ... 12 Eylül’ün, enflasyonun, 2000’li yõllarõn ba- şõndaki ve içinde bulunduğumuz dönemdeki kri- zin seyirciyi tiyatrodan uzaklaştõrmasõndan Ankara’da en çok etkilenen AST olmuştur. Her semtte her gece perde açan 11 Devlet Tiyatro- su sahnesiyle, etkinlikleri hafta sonundaki bir- kaç seans ile sõnõrlõ olan bir topluluğun yarõş- masõ zaten söz konusu değildir. Dahasõ, son yõl- larda yeri göğü inletecek nitelikte bir AST ya- põmõna da rastlanmamõştõr. Geriye, AST’õn oyunculuk kurslarõndan ye- tişen ya da son on-on beş yõlõn -çocuk ve genç- lik oyunlarõnõ da içeren- yapõmlarõna katkõda bu- lunmuş, AST’a gönül vermiş bir dolu genç oyuncunun emeği ve yitirdikleri düşler kalõyor... Öncü yapõmlarõyla ve yetiştirdiği ünlü sa- natçõlarla tarih yazmõş bir tiyatronun tarihsel uzamõna sahip çõkmak ve ağõr yükü son yõllarda sõrtlayan gençleri yalnõz bõrakmamak için for- müller olmalõ... 46 yõllõk serüvenin sonu mu? AST’ın gençlik tiyatrosu ekibinin son kez oynadığı ‘Töre’ adlı oyundan bir sahne... ZEHRA İPŞİROĞLU BERLİN - Sokaklarda sürünenler, uyuşturucuyla kafa bulanlar, üstü ba- şõ dökülenler, toplumun en altõnda- kiler... Bu işsizler ve yoksullar ko- rosu, Hamburg Tiyatrosu’nda sah- nelenen ‘Marat-Sade’ oyununun başkişileri. Sahneye girdikleri an- dan öteye çaresizliklerini haykõrõ- yorlar. Açlõktan bir deri bir kemiğe dö- nüşmüş bir kadõn, gözleri kaymõş bir alkolik, olduğu yerde sallanan bir es- rarkeş... Yaşamlarõnõ anlatõyorlar, geçmişlerini, bugünlerini, neden bu du- ruma düştüklerini, düş kõrõklõklarõ- nõ… Tek tek kişilerin öyküsü birbiri- ne karõşõyor. Geriye kalan haksõzlõk, acõ ve sefalet… Peter Weiss’õn Fransõz Devrimi’nden yola çõ- karak öznelciliğin uç noktasõnõ savunan Marquis de Sade ile eylemciliğin uç noktasõnda bir dev- rimci olan Marat’nõn tartõşmalarõnõ dile getiren ve bir akõl hastanesinde geçen bu oyunundaki olaylar, yönetmen Volker Lösch’ün yorumun- da bugüne taşõnõyor. Böylece oyunun gerçek kah- ramanlarõ Weiss’da olduğu gibi akõl hastalarõ de- ğil, kapitalizmin ürettiği yoksul insanlardõr. İşsizler korosunun, so- kaktan toplanan insanlarõn arasõn- dan seçilmiş olmasõ, bu sahnele- menin en vurucu yanõ. Sahnede an- latõlan sefalet öyküleri bugün ya- şanan gerçek öyküler çünkü. Marat, tarihsel süreç içinde de- ğişen devrimci düşüncenin söz- cüsü olarak Lenin, Fidel Castro gibi rollere girerek sürekli kimlik değiştiriyor, halk yõğõnlarõnõ kõş- kõrtõyor, ayaklandõrõyor, ama hiçbir şeyi değiştiremiyor, so- nunda da öldürülüyor, böylece devrim düşüncesi pervasõzca or- taya dökülen içgüdülerin etkisi altõnda yok olup gidiyor. Ma- rat’yõ parmağõnõn ucunda oynatan Marquis de Sa- de ise itici davranõşlarõyla ilkelliği simgeliyor. Her iki tarihsel kişiliğin ortak yanõ, insanõn ça- resizliğini gözler önüne seren kurmaca birer fi- gür olarak yorumlanmalarõ. Buna karşõlõk, sah- nede politikacõlarõn afişlerini parçalayan işsizler korosu gerçeğin ta kendisini gündeme getiriyor. En çarpõcõsõ da oyunun finali. Ellerinde belgelerle ön sahneye gelen işsizler, kapitalizmin babala- rõnõn, büyük şirketlerin, holding sahiplerinin kazandõklarõ milyonlarõ bağõra bağõra izleyicinin yüzüne vuruyorlar. Böylece oyun, yoksul ve zen- gin arasõndaki baş döndürücü uçuruma gönder- me yaparak son buluyor. Gerçekten de Tiyatro Günleri’ne çağrõlan oyunlarõn hiç birinde yaşamla tiyatro ‘Marat- Sade’ sahnelemesinde olduğu kadar bütünleşe- miyor. Öte yandan, izlediğim bütün oyunlarda ör- neğin A. Kriegenburg’un Münih Kammert- heater’de sahnelediği Kafka’nõn ‘Dava’sõnda, Vi- yana Burg Tiyatrosu’nda Kusej’in sahnelediği ‘Şeytan Kadın’da, oyuncularõn ustalõklarõ so- luk kesici. ‘Dava’da oyuncularõn her şeyi de- netleyen koca bir göze dönüşen yuvarlak sahne üzerindeki performanslarõ şaşõrtõcõ. Yuvarlak sahne giderek yukarõ kalktõkça oyuncular da ka- yarak, zõplayarak, uçarak inanõlmaz bir gösteri su- nuyorlar. 2009 Berlin Tiyatro Günleri’nde sahnelenen ‘Marat-Sade’ sõra dõşõ bir gösteri AST’õn etkinliklerine son veriyor olmasõ, günümüzde Ankara’da özel tiyatro yapmanõn zorluklarõnõ bir kez daha gündeme getiriyor Gerçek kahraman, işsizler korosu ÇYDD’den çocuk şenliği... Kültür Servisi - ÇYDD Şişli Şubesi, çocuk yazarlarõ, illüstratörleri ve yayõncõlarõ işbirliğiyle, ÇYDD’ye destek ve bağõş toplamak amacõyla çocuk şenliği düzenliyor. Bugün saat 10.00 ile 18.00 arasõnda, Şişli Haldun Dormen Sahnesi’nde yapõlacak etkinliklerde Türk çocuk edebiyatõnõn önde gelen yazarlarõ ve çizerleri öyküler okuyacak, atölyeler düzenleyecek ve çocuklarla birlikte resimler çizecekler. Programõnda ÇYDD Şişli Çocuk Korosu, Barõş için Müzik Topluluğu, Selen Gürmen ve arkadaşlarõnõn dans gösterisi gibi etkinlikler de bulunan şenlikte, çocuklar sahnede etkinlikler sürerken fuaye alanõnda sanatçõlarla bire bir görüşme fõrsatõna sahip olacaklar. Etkinlik süresince yapõlacak kitap satõşlarõndan elde edilen tüm gelirse ÇYDD Burs Fonu’na bağõşlanacak. Şenliğe katõlan yazarlar arasõnda Behiç Ak, Bilgin Adalı, Can Göknil, Fatih Erdoğan, Gülsüm Cengiz, Gülten Dayıoğlu, Mavisel Yener, Mine Soysal, Sevim Ak, Süleyman Bulut ve Yalvaç Ural da bulunuyor. ETKİNLİK BUGÜN Marat-Sade VEFAT Baromuzun 4847 sicil sayõsõnda kayõtlõ AVUKAT ÖZER ÖKE vefat etmiştir. Aziz meslektaşõmõzõn cenazesi 09.06.2009 Salõ günü (bugün), Şişli Esentepe, Hacõ Nimet Özden Camii’nde kõlõnacak öğle namazõnõ müteakip Zincirlikuyu Mezarlõğõ’na defnedilecektir. Merhuma Tanrõ’dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarõmõza başsağlõğõ dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI Türkiye İşçi Partisi Eskişehir, Manisa-Salihli ve İzmir Örgütlerinin Yöneticisi, Merkez Yönetim Kurulu Yedek Üyesi, EDGÖ (Eskişehir Devrimci Gençlik Örgütü)’nün Genel Sekreteri, DİSK Keramik-İş Sendikasõ İzmir Şube Başkanõ-Merkez Yöneticisi 12 Mart ve 12 Eylül’de TİP Davalarõnõn yargõlanan ve cezaevlerinde yatan Bağõmsõzlõk, Demokrasi, Sosyalizm mücadelesinin emektarõ, arkadaşõmõz, dostumuz, yoldaşõmõz AHMET NALBANTOĞLU’nu kaybettik. Onurlu yaşamõ önünde saygõyla eğiliyoruz. Tüm arkadaşlarõmõza, tüm yakõnlarõna, sevenlerine ve Ailesine sabõr diliyoruz. TÜRKİYE İŞÇİ PARTİLİ ARKADAŞLARI Uğurlama töreni 09/06/2009 Salı (bugün) Öğle vakti Hatay’daki İlahiyat Fakültesi Camii/İzmir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear