26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 8 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘Özgürlükçü, Eşitlikçi Demokrat ve Sosyal’ Obama’nın Kahire’de yaptığı ko- nuşma haftalar önceden gündeme alınmış, ABD halkla ilişkiler makinesi ça- lışmaya başlamıştı. Hep birlikte, büyük bir beklenti içine itildik. Hatta Stjepan Meštrovic’in, “Postemtional Society” (1997), kitabının savlarını kanıtlarcası- na, dinledikten sonra neler hisset- memiz gerektiği de bize öğretildi. “Çok önemli bir açılım yapılacak; siz, ‘ni- hayet bizi anlayan biri’ diye düşünerek çok mutlu olacak, kızgınlıklarınızı unut- maya, ABD’yi daha çok sevmeye baş- layacaksınız”. Konuşma düş kırıklığı yaratmadı. Neredeyse mükemmel bir halkla ilişki- ler etkinliği olarak gerçekleşti. Bir aşa- mada, sanırım, “İslam dünyasını”, ge- leneğini ve mirasını övdüğü bir yerde, gözlerimi nemlendirmeyi bile başardı. Ankara konuşması, çocuk yerine ko- nuyormuşum hissi uyandırarak beni kız- dırmıştı. Kahire konuşmasını dinlerken haz almaya başladığımı fark ettim. “Tanınmış”, “hakkı verilmiş” olmanın hazzıydı bu. Kaygı verici bir durum… Ama iki saniye sürdü… Neticede, Obama’nın Kahire konuşması da, An- kara konuşması gibiydi. Wall Street Jo- urnal başyazısında, The New Repub- lic’te Crowley, Esquire’da Thomas Barnett, El Cezire’nin aktardığına gö- re, Hassan Abu Nimah, (Ürdün, Kra- liyet Dinler Arası Çalışmalar Enstitüsü Direktörü), The Weekly Standart’dan Max Boot gibi çeşitli yorumcular ko- nuşmanın retorik olarak zengin, içerik olarak zayıf olduğunu, Bush dönemi- ne göre köklü bir dış politika değişikli- ği getirmediğini düşünüyorlardı, ama Bush dönemi politikaları bu kez “güzel paketlenmişti”, “iyi satılıyordu”. Gerçekten de, Obama, eski “maz- rufu” yeni, daha çekici bir “zarfta” sunmayı başardı. Bundan sonra söz her ülkedeki Çandar, Cemal türü yazarlara, Zaman gibi gazetelere düşüyor. İşlev- lerini doğru dürüst yerine getirebilirlerse Obama’nın konuşması, amacına ulaş- ma şansına sahip olabilecek… Bağlamına oturtmak gerekiyor Peki, Obama “Tüm bunları söylü- yordu, ama aslında ne diyordu?” Bu soruya cevap vermek için konuş- mayı önce bağlamına oturtmak gere- kir. Bush dönemi ABD hegemonyası açısından tam bir felaket oldu. ABD’nin rakipsiz ateş gücünün yıkmaya yeterken, yapmaya gelince etki- sizliğini, tüm zaaflarını gözler önüne serdi. Dahası, dostlarını kızdırdı, rakiplerini birbirine ya- kınlaştırdı, ABD’nin liderlik ve kabul ettirme kapasitesi adeta di- be vurdu. Tam bu konjonktürde, ABD egemen sınıfının, askeri sınai kompleksin yönetici seçkinlerinin, dış politika duayenlerinin Oba- ma’nın arkasına geçmiş olmala- rı bir rastlantı değil. Obama gibi biri gerekiyordu onlara, özellikle küresel bir mali kriz başlarken: Afrika kö- kenli, adı dahil, Müslümanlıkla bağları var, çok iyi bir konuşmacı, tüm kişisel siyasi tarihi uzlaşma yaratma, karşıtla- rıyla orta yol bulurmuş gibi yaparak ‘ya- pının’ içine çekme becerisine dayanı- yor… Bir hegemonya restorasyonu projesi için adeta “biçilmiş kaftan”. Di- ğer bir deyişle Obama’nın konuşma- sının bağlamını, ABD hegemonyasının tarihsel koşullardaki “durumu” oluştu- ruyor: Gerileyen ekonomi, kültürel çe- kicilik, “yükselen üçler”, kaynak (ener- ji, su, gıda) savaşları… Bu yüzden yine karşımızda bir böl- ge halkına nasıl yaşamaları gerektiği- ni söyleyen, önlerine bir talepler liste- si koyan “Oryantalist” bir yaklaşım var: “İnanın bana, valla biz emperyalist bir ülke değiliz; tüm bunlar aslında sizin iyiliğiniz için…”. Oryantalizm ve diğer tuhaflıklar Oryantalizmin bir başka özelliği de “tanıma” zorluğudur: Baktığı halkları, coğrafya, sınıf, dil, siyasi yapı gibi farkları yadsıyarak, kendi amaçlarına uygun bir ortak paydada eşitleyerek ta- nımlar. Müslümanlar şöyledir, Araplar duygusaldır, pohpohlanmaya daya- namaz; Türkler seks düşkünüdür, Ar- navutlar aksidir, Çinliler sinsi… Obama’nın Kahire’de “Müslüman Dünyası”na seslenmeye kalkmasını da birçok yazar bu bağlamda değer- lendirdi. Dahası, “Müslüman dünyası” kavramı; El Kaide’den Müslüman Kardeşler’e kadar siyasal İslamın bir- çok temsilcisinin, dünyadaki tüm Müs- lümanları bir gün, tek bir liderlik (Hali- fe) ve siyasi yapı altında birleşmesi ka- çınılmaz tek bir “dünya” olarak görme eğilimine de uygun bir ifadeydi. Ger- çekteyse 1.65 milyarlık Müslüman nü- fusun 460 milyonu Afrika’da, 1.1 mil- yarı Asya’da yaşıyor. Obama’nın Müs- lümanlara hitap etmek için kendine uy- gun bir yer olarak seçtiği bölge (Orta- doğu) aslında Müslümanların çoğun- luğunun yaşadığı bir yer değil. Oba- ma’nın konuşmasının merkezindeki Arap - İsrail sorunu, İran’ın nükleer si- lah programı, Asya’daki, Afri- ka’daki Müslümanları, ne kadar il- gilendiriyor? Türkiye ve Suudi Arabistan “Müslümanlar” diyerek birlikte sayılabilir mi? Obama, “Müslüman dünyası” kavramıyla, aslında tüm Müslümanları tek bir coğrafyaya ve halka (Araplara) indirgemiş olmuyor mu? Bu em- peryalist bir programın, “kaynak savaşlarının” bakış açısı değil mi? Oryantalizm burada da bitmi- yor, hedef coğrafyanın haklarına yukarıdan bakışın izleri de vardı Obama’nın konuşmasında. Ko- nuşma ABD-İsrail-Araplar üçgeninde bir ortak zemin tanımlamayı, İsrail ve Arapların bir türlü göremedikleri (?) ortak zemini, onlara göstermeyi amaç- lıyordu: Sizin şu sorununuz var ve hak- lısınız. Ama bize de şunlar oldu. Onlar da bu konuda haklı vb… Ancak gerçek dünya Harvard tartışma kulüplerine çok az benzediğinden konuşmanın bölgenin gerçek durumunun, ortak “zeminin” imkânsızlıklarına takılarak herkesi birden incitmesi, daha da kö- tüsü, “oyunu” gözler önüne sermesi de olanaklıydı. Öyle de oldu. Obama İsrail ve Filistin haklarının bir- birlerini anlamalarına yardımcı olacak bir empati alanı kurmaya çalışırken iki- sini de aşağılamayı başardı: Bir taraf- tan, İsrail halkı bir soykırım yaşadıktan sonra nihayet bir vatana sahip olmuş- tu, buna tarihsel hakkı vardı. Öbür ta- raftan, Filistin halkı da bir vatan topra- ğına sahip olmak istiyordu haklı olarak. Birincisi, Filistin halkının 1948’den ön- ce zaten bir vatanı vardı, oradan 1948 yılında sürülmüşlerdi. Konuşma Oba- ma’nın Filistin halkının “gerçeğini” kav- ramadığını gösteriyor, bir empati ek- sikliğine, küçümseme durumuna işaret ediyordu. İkincisi, altı milyon insanın, ayrıntılı bir planla, en son teknolojiyle imha edildiği Yahudi soykırımı olayını, 1948’de bir savaşın içinde gerçekleşen bir sürgün ve etnik temizlikle kıyaslamaya kalk- mak, İsrail halkının özgün durumuna ve bundan kaynaklanan duyarlılıklarına yabancılığa, yine bir empati eksikliği- ne işaret ediyordu. Gerçekteyse, hem Filistinliler, hem Museviler aynı toprak parçasını kendi tarihsel ve ruhani ana- vatanı olarak görüyor ve yalnızca ken- dileri için istiyorlar. Bu durumu tüm bo- yutlarıyla birlikte masanın üzerine koy- madan yol almak olanaklı değil… Diğer taraftan, konuşma ABD açı- sından, petrol, jeopolitik ve İran soru- nu bağlamında Sünni Arapları yönlen- dirmenin öncelik kazandığı, Müslü- manlığın, siyasi gericiliğin bu bağlam- da kullanılacağı anlaşılıyor. Bu yeni du- rum hem İsrail’i zorlayacak, hem de böl- gedeki, laik, demokratik, sosyalist akımlara, pahalıya patlayacak gibi ge- liyor bana… Filistin sorununda, vitrin düzenlemenin ötesinde, herhangi bir gelişmenin olmasınıysa hiç beklemi- yorum. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com ‘Mazruf’a Değil, Lütfen ‘Zarfa’ Bakınız DİSK adına 12 bilim insanı ve uzman iki yıla ya- kın bir süre çalışarak kapsamlı bir anayasa raporu hazırlamış bulunuyor. Yazının başlığında yer alan nitelikte bir anayasanın temel ilkelerinin ül- ke gündemine taşınması, başlı başına çok olum- lu bir gelişmedir. Türkiye, 12 Eylül’ün toplumu temellerinden di- namitleyen yapılanmasından bir türlü kurtulamı- yor. Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri sabah akşam kemiriliyor. Böyle bir ortamda, bir an önce, “öz- gürlükçü, eşitlikçi, demokrat ve sosyal” ilkelere da- yalı bir toplumsal uzlaşma sağlanması, birinci de- recede öncelikli bir gereksinimdir. Yazıda, raporun yalnızca bir yaklaşımına de- ğinilecektir. DİSK Anayasa Raporu, özel mülkiyet vurgusu yaparak başladığı “ekonomik hakları” özetlerken “…iktisadi sektörde ise düzen ve denetim öne çı- karılmalıdır” diyor (s. 50). DİSK Anayasa Raporu, anayasa tartışmalarına böylelikle önemli bir boyut katıyor ve kanımca çok doğru yapıyor. Çünkü Türkiye’nin en önemli sorunlarının ba- şında, ekonomideki “başıbozukluk” gelmektedir; on yıllardır ülkeyi yönetenler, ekonomiyi yönete- memişlerdir! Çoğu yönetici “kendi kapitalistini” ya- ratmak amacıyla ekonomiyi kullanmıştır. Özel ke- simin büyük bir bölümü, kapitalizmin en temel ku- rallarını tanımamaktadır. İşte kimi başlıklar: Ekonominin yüzde 45’i ka- yıt dışıdır; yani çalışanların yarıya yakını, “hiçbir” sosyal güvenlik kapsamında yer almamaktadır. Kamuya ait olanlar dahil, yapıların büyük ço- ğunluğu “kaçak”tır. Büyük kentlerde bile, başta et olmak üzere, denetimsiz gıda maddelerinin ora- nı, uluslararası karşılaştırmalara dayanamayacak kadar fazladır. Merkezde ve yerelde kamu yö- netimlerinin mal ve hizmet satın almalarında ve ihalelerde, “rekabet” olduğu söylenemez. Her dü- zeyde “devlete iş yapmanın” yarattığı yolsuzluk ortamı, denetimsiz kapitalizmin doğrudan sonu- cudur. Yapılan kamuya ait işlerin “maliyet ve ka- lite” yönünden herhangi bir kapitalist ahlakla iliş- kisi kurulamaz. Düz arazilerde bile yollar çoğun- lukla “s” harfi biçimindedir, ayrıca dalgalar gibi iniş- li çıkışlıdır; ve km maliyetleri dünya ortalamasının iki katına yakındır! Denetimsizlik sonucu, halkın malı olan kıyılar, acımasızca yağmalanmaktadır. En verimli tarım toprakları amaç dışı kullanıl- makta; çevre kirliliği birikimli biçimde genişle- mektedir. Sermaye birikiminin yetersizliği, çevre kirliliği birikimiyle bütünleşiyor. Dahası var. Türkiye kapitalizmi, ilke olarak “sendikaları sevmez”; çoğu, acımasızca sendika düşmanlığı yapar. Bu büyük sorumsuzluk, kimi sektörlerde, yal- nız o işlerde çalışanlara değil, tüm topluma da çok büyük “zararlar” veriyor. Örneğin, medyada sen- dikalaşma yok denecek düzeydedir. On binlerce çalışanı en temel örgütlenme hakkından yok- sundur. Oysa bu sektörün çalışanlarının, korku- suz, tarafsız ve yalnız toplumsal hizmet anlayışıyla çalışmaları, demokratik bir toplumsal yapının “ol- mazsa olmazıdır”. Üstelik medya patronlarının tamamına yakını, gelişmiş kapitalist ülkelerde eşi benzeri bulun- mayacak ölçülerde enerjiden ulaşıma, oradan tu- rizme “medya dışı işler” yapmakta; devlet ihale- lerine girmektedir. Medya patronları sendika is- temeyebilir. Giderek, gerçekte kamuya ait olması gereken haber ve yorum alanlarını özel savun- malarına ayırmaları ya da “medya savaşları” yapmaları, tüm toplum için çok olumsuz sonuç- lar veriyor. Demokrasilerde dördüncü güç sayılan ve ile- tişimdeki gelişmelerle birlikte etkisi büyüyen medya, kendi sektörünün sıradan çalışanlarına göz açtırmıyorsa, burada bir bozukluk vardır. Bu nedenlerle ekonomide düzen ve denetim ko- nusunun ilke düzeyinde anayasada bulunması ya- dırganmamalıdır. Kaldı ki düzen ve denetimi, he- men tüm demokratik ülkelerde temel yasaların ko- nusudur. DİSK Anayasa Raporu; özgürlük, eşitlik, de- mokratik ve sosyal bir anayasa için neler yapıl- ması gerektiğinin ilkelerini sergiliyor. Bu büyük “emek ürünü” bütünüyle, toplumun tüm kesim- lerinde, özellikle de siyasal partiler, sendikalar, üni- versiteler ve medyada ayrıntılı olarak tartışılma- lıdır. yakupkepenek06@hotmail.com Ekonomi Servisi - Mobil internetten alõnan özel iletişim vergisindeki indirimi değerlendiren Tü- keticiler Birliği Projeler Koordinatörü Hatice Saadet Kalyoncu, “İnternet erişiminde ön öde- meli hatlardan yüksek vergi alınması kanu- na aykırıdır” dedi. İnternet servis sağlayõcõsõ ve cep telefonuyla in- ternete erişimde kullanõcõdan alõnan özel iletişim vergisinin yüzde 25’ten yüzde 5’e düşürüldüğünü, ancak Özel İletişim Vergisi Genel Tebliği ile ön ödemeli (kontörlü) hat aboneleri için verginin yüzde 25 olarak uygulanmasõna hükmedildiği- ni belirtti. Kalyoncu konuya ilişkin olarak şun- larõ söyledi: “Bu uygulama ‘Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağõlõmõ, maliye politikasõnõn sosyal amacõdõr’ hükmüne de aykırıdır. Alınan hizmet aynı ol- masına karşılık kontörlü hat kullanıcıları internet hizmetini yüzde 20 daha fazla öde- yerek kullanmak zorunda kalmaktadırlar. Türkiye’de 65 milyonu geçen cep telefonu abo- ne sayısının yaklaşık 45 milyonu kontörlü hat kullanmaktadır. İnternet erişiminde kullanı- lacak kontör miktarı önceden tespit edile- meyeceği gerekçesiyle kontörlü hat kullanı- cıları yüksek vergiye tabi tutulmamalıdır.” MURAT GÜLDEREN BARCELONA - Onkoloji, diye- bet, HIV ve kanser gibi tedavisi çok zor hastalõklara ait 90 milyar Av- ro’luk patentli ilacõn 10 yõl içerisin- de patent sürelerinin dolacak olma- sõ nedeniyle eşdeğer ilaç pazarõ ha- reketlenmeye başladõ. Yeni molekül üretmekte ciddi zorluklar yaşayan pa- tentli üreticiler de böylece gözünü eş- değer ilaç sektörüne dikti. Avrupa Eş- değer İlaç Birliği (EGA) Genel Di- rektörü Grek Perry, “Dünyanın önde gelen ilaç firmaları pek çok eşdeğer ilaç üreticileriyle satın al- ma ya da ortaklık kurma görüş- meleri yapıyor” dedi. EGA’nõn Barcelona’daki yõllõk toplantõsõnda konuşan Perry, yalnõz- ca AB ülkelerinde 700’den fazla eş- değer ilaç üreticisi olduğunu belirte- rek sektörün rekabete en açõk pazar olduğunu dile getirdi. Patentli ilaç üreticilerinin patent sü- relerinin uzatõlmasõ çalõşmalarõnda ba- zõ usulsüz yapõlanmalara girildiğini de belirten Perry, “Patentlere fazla ko- ruma verildiğinde yenilikçi çalış- malar önleniyor. Az verdiğinizde ise orijinal ilaç üreticilerini ödül- lendirmemiş oluyorsunuz. Patentli üreticiler eşdeğer firmaların pazara girişini engellemeye yönelik çalış- malar içerisinde bulunuyor, paza- ra giren oyuncuların da fiyatları- nı bastırmaya çalışıyorlar” diye konuştu. AB’den haksız rekabet soruşturması Avrupa Komisyonu’nun rekabetten sorumlu yetkilileri, eşdeğer ilaçlarõn pazara girişinde gecikmeler yaşan- masõ ve uzun süredir çok az yeni ila- cõn pazara girmesi nedeniyle soruş- turma açtõ. Soruşturma kapsamõnda ilaç fir- malarõnõn kendi aralarõnda yaptõkla- rõ anlaşmalarõn ticareti kõsõtlayõcõ du- rumlarõn yasaklanmasõ hükmüne ay- kõrõ olup olmadõğõna bakõlacak. Yeni ruhsat alan ve geliştirme aşamasõndaki ürünlerinin sayõsõnõn azalmasõ nedeniyle, referans ilaç üreten firmalarõn, haksõz bir şekilde mevcut ürünlerin patent tekelini uzattõklarõnõ tespit eden komisyon, re- ferans ilaç üreten firmalarõn ürünle- rinin koruma sürelerini uzatarak eş- değer ilaç rekabetini engelleme ça- balarõna vurgu yapõyor. Gelecek 10 yõlda 90 milyar Avro’luk ilacõn patent dõşõ kalacak olmasõ eşdeğer ilaç üreticilerinin önünü açtõ. Yeni moleküller bulmakta zorlanan üreticiler de eşdeğer ilaç üreticilerine gözünü dikti. Pazarda pek çok satõn alma bekleniyor. İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikasõ Genel Sekreteri Turgut Tokgöz tüm dünya ülkelerinin şu anki ekonomik konjonktürde pek çok tasarruf önlemi aldõğõnõ, bunun başõnda da eşdeğer pazar paylarõnõn arttõrõlmasõ geldiğini söyledi. Tokgöz bu anlamda Polonya’da kullanõlan ilaçlarõn yüzde 76’sõnõn, Danimarka’da yüzde 69’unun, İngiltere ve ABD’de yüzde 65’inin eşdeğer ilaçlarõn oluşturduğunu ifade etti. Tokgöz, Türkiye’de bu oranõn yüzde 50’ler seviyesinde olduğunu kaydetti. Eşdeğer ilacõn kullanõmõna yönenik teşvik konusunda Sağlõk Bakanlõğõ’nõn da çalõşmalarõ olacağõnõ dile getiren Tokgöz, son beş yõlda orijinal yerine eşdeğer ilaç kullanõmõyla sağlanan tasarrufun 3.8 milyar TL’ye ulaştõğõnõ belirtti. Tokgöz 2008 yõlõnda Türkiye’de sağlanan tasarrufun da 885 milyon TL olduğunu ifade etti. GÜNEYDOĞULU SANAYİCİ Hükümetbölgesel dengesizliği gözetmedi BEKİR ŞAHİN GAZİANTEP - Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamlarõ Dernekleri Fe- derasyonu (DOGÜNSİFED) Yönetim Kurulu Başkanõ Tarkan Kadooğlu, teşvik paketinin bekledikleri radikal un- surlarõ içermediğini ancak, ülke ekono- misinde canlanma sağlayacağõna inan- dõğõnõ söyledi. Kadooğlu, “Karade- niz’deki bir kentte yatırım yapmak dururken, kimse gelip Hakkâri’ye yatırım yapmaz” diye konuştu. Kadooğlu yaptõğõ açõklamada şunlara dikkat çekti: “12 sektör teşvik edilecek. Bunlar genelde istihdam yaratan sek- törlerdir. Doğu ve Güneydoğu’nun içinde bulunduğu 4. bölgede ise özel- likle tarım, tekstil gibi sektörler de teş- vik edilecek. Bizim, yeni teşvik siste- minin tartışıldığı günlerden itibaren düşüncemiz; tüm sektör ve bölgeler- de ‘en az gelişmiş bölgeye en fazla teş- vik’ temel ilke olmalı idi. Yeni teşvik sistemi genel itibarıyla beklediğimiz radikal unsurları içermemektedir. Açıkça bu teşvik sistemi Türkiye’nin ekonomik canlanmasına önemli oran- da katkı sunacaktır. Ancak bölgesel eşitsizlik noktasında çarpıcı bir katkısı olmayacaktır. 4. bölge kategorisi içe- risinde farklı görüntülerdeki pek çok il belirtilmiş. Dolayısıyla Karade- niz’de bir il dururken, kimse gelip Hakkâri’ye yatırım yapmayacak.” Şarap üreticileri vergi indirimi istiyor Ekonomi Servisi - Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başka- nõ Ahmet Nakkaş, TGSD’nin “Ana- dolu’da İş, Aş ve Barış Projesi” ile yõllardõr kademeli ve sektörel-bölge- sel teşvikin önemini vurguladõğõnõ belirterek, “Projeyi ilk ortaya koyan bizdik, projeden yararlananlar bi- zim dışımızdaki 12 sektör oldu. Teşvik paketinin acı tarafı bu oldu” dedi. Nakkaş, TGSD’nin İstanbullu sa- nayiciler ile Anadolu’daki iş adamlarõnõ tanõştõrmak ve ortak çalõşma zemini ya- ratmak amacõyla 1996 yõlõndan beri “Anadolu ile Kucaklaşma Gezi- leri” düzenlediğini, “Anadolu’da İş, Aş ve Barış Projesi” kap- samõnda yõllardõr yurdu karõş karõş gezdiklerini söyledi. AA’nõn haberine göre Türkiye’de üretimde, istih- damda, ihracatta ve yatõrõmda büyük pay alan hazõr giyim ve tekstil sektörünü Anadolu’ya taşõyarak, böl- geler arasõ ekonomik dengesizlikleri ortadan kaldõrmayõ ve İstanbul’u mo- da merkezi yapmayõ hedeflediklerini vurgulayan Nakkaş, şöyle dedi: “Ha- kikaten yazık, bu projeyi ortaya çı- kartan biziz, bu projeden yararla- nanlar bizim dışımızdaki 12 sektör oldu. Türkiye’de üretime, istidama ve ihracata doğrudan katma değer sağlayan, dış ticaret hacmine en yüksek artı değeri sağlayan sektör konumundayız. İç ve dış ekono- mik büyüklüğümüz 60 milyar dolar. Sektörümüzün sosyal önemi, eko- nomik öneminden daha fazla. Böl- geler arası kalkınmışlık farkını gi- derecek tek anahtar sektör tarım- dan sonra biziz. Avrupa’nın ikinci, dünyanın dördüncü en büyük te- darikçisiyiz. Bu konumun- dan dolayı bizim sektöre, yeni teşvik programın- da özel bir yer veril- meliydi. Sektöre ta- şınma desteği veril- mesi olumlu, ancak mevcut durumu ko- rumasına yönelik tedbir yok.” Çorum Ticaret ve Sa- nayi Odasõ Yönetim Ku- rulu Başkanõ Çetin Başa- ranhıncal, yeni teşvik pa- ketine ilişkin olarak, “Ço- rum’un lokomotif sanayisi olan taş ve toprağa dayalı sanayi, ilimiz ih- racatının en önemli sektörü olan makine sanayiinin, otomotiv yan sa- nayiinin ve yumurta kümes hay- vancılığı ve gıda sanayinin sektörel bazda teşvik edilmemesi en büyük olumsuzluk olarak göze çarpmak- tadır” görüşünü bildirdi. ÇANAKKALE (AA) - Çanakkale Bozcaada’da şarap üreticileri, şaraptaki ÖTV’nin indirilmesini bekliyor. Bozcaada Belediye Başkanõ Mustafa Mutay, son yõllarda şaraba gelen ÖTV’den dolayõ satõşlarõn düştüğünü, sektördeki insanlarõn pazarlarõnõ kaybettiğini kaydetti. Geçen yõl bir firmanõn adadaki üzümü 250 TL’den satõn aldõğõnõ, bunun çok küçük bir rakam olduğunu ifade eden Belediye Başkanõ Mutay, “Burada ulaşım zor. Devlet burada yaşayan insanlara mutlaka kaynak ayırmalı. Bağcılıkta da büyük destek vermeli. Önümüzdeki yaz sezonunda da yine 250 TL’ye üzüm satarsak işimiz zor. Adanın yüzölçümünün üçte ikisinde bağcılık yapılıyor. Bu da 3 milyon ton şaraplık üzüm demektir” dedi. Nakkaş, “Biz sektörel- bölgesel teşvik gerektiğini söylemiştik. Oysa yeni teşvik programõ, tekstil ve hazõr giyim dõşõnda yeni belirlenen 12 sektöre yaradõ” dedi. TGSD Başkanõ: İş, aş projesini ilk ortaya koyan sektörümüzün pakette olmamasõ acõ Giyimcilerin teşvik isyanı Yeni ilaç üretemeyen firmalar, mevcut ilaçlarõn patent süreleri dolmaya başlayõnca jenerik pazarõna gözünü dikti Eşdeğerilaçiştahkabartõyor 885 MİLYON TL’LİK TASARRUF ‘İnternette mobil adaletsizlik’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear