Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Tarihiyle Küskün Olmak
Öyle bir noktaya geldik ki tarihimize küsenlerin
sayısı her geçen gün biraz daha artıyor. Eskiden
yazdıklarıyla bizi şaşırtan, öfkelendirenler yalnız-
ca İslamcı kesimin yazarlarıyken, şimdi bunlara “li-
beraller” de eklendi. İslamcılarla el ele, kol kola geç-
mişimizde ne varsa ayaklarının altına alıp üzerin-
de tepiniyorlar.
İslamcılar, “Kurtuluş Savaşı diye bir şey yok” der-
ken, “liberaller” derhal onların yanında saf tutup,
“Evet” diyorlar, “basit bir Türk-Yunan savaşından
başka bir şey değildi”. Onlar için Anadolu top-
raklarının emperyalizm tarafından işgalini öngören
ve 32 devletin temsilcilerinin katılımıyla 18 Ocak
1919 günü açılan Paris Barış Konferansı diye bir
şey olmadığı gibi İstanbul’un ve Anadolu’nun müt-
tefik güçler tarafından işgali de 11 Mayıs 1920 gü-
nü Osmanlı Hükümeti’nin önüne “imzala” diye sü-
rülen Sevr Antlaşması da yoktu.
O “olmayan” Sevr Antlaşması’nda müttefikler ta-
rafından öngörülen yaptırımlara biz yine de bir göz
atalım.
Batı Anadolu (İzmir ve çevresi) Yunanlılara ve-
rilecekti. Güney sınırı ise Mardin, Urfa, Gaziantep,
Amanos Dağları ve Osmaniye’nin kuzeyinden
geçmekte ve bu sınırın güneyini Fransa’ya bırak-
makta idi. Doğuda Doğubayazıt, Van, Muş, Bitlis
ve Erzincan’ı içine alan bir Ermenistan, Irak ve Su-
riye arasında bir Kürdistan kurulacaktı. Bunun dı-
şında, Türkiye’ye bırakılan topraklar nüfus mıntı-
kalarına ayrılmakta; İtalyanlar Antalya ve Konya,
Fransızlar Adana, Sivas ve Malatya bölgesi üze-
rinde, İngilizler de Irak’ın kuzey kısmında nüfuz böl-
geleri tesis ediyorlardı. İstanbul’da ise hükümet ve
padişah oturacak, fakat İstanbul milletlerarası bir
şehir olacak, Boğazlar’da ordusu, donanması, büt-
çesi ve organize kuruluşları ile bir komisyon bu-
lunacaktı. Türklere bırakılan bölge, hâkimiyet
hakkı en ağır şekilde sınırlanmış, Ankara ve Kas-
tamonu vilayetleri ve dolayları idi. Sevr’e göre ül-
ke içinde bulunan azınlık, Türklerden daha fazla
haklara sahip oluyor, vergi vermeyerek, askeri hiz-
met yapmayarak imtiyazlı (ayrıcalıklı) bir durum-
da bulunuyordu. Türk uyruğundan çıkanlar birçok
yükümlülüklerden kurtulduğu gibi, yeniden hiç kim-
se Türk uyruğuna da giremeyecekti.
Müttefik devletlerin öngördüğü bu yaptırımların
gerçekleşmemesini, bugünkü modern hayatımı-
zı, özgürlüğümüzü, onurumuzu, evrensel insan
haklarımızı, demokratik, laik bir sosyal hukuk
devletinin yurttaşları olmanın övüncünü o “olma-
yan” Kurtuluş Savaşı’na ve onun önderi Musta-
fa Kemal Atatürk’ün yolunu açıp başını çektiği Ay-
dınlanma Devrimi’ne borçluyuz.
Başta laiklik olmak üzere Türkiye’yi ortaçağ ka-
ranlığından kopartıp çağdaş uygarlık düzeyine yük-
selten “devrimci süreci” İslamcıların içlerine sin-
dirememesini, o süreçte ne yaşanmışsa tümünü
karalamalarını anlayabiliyorum. Fakat önemli bir
bölümü soldan çark etme yeni liberallerin “yüz-
leşme” adı altında tarihimizi toptan yadsımaları-
nı anlamakta “hâlâ” zorlanıyorum.
Yeryüzünde hiçbir ülke tarihsel geçmişi açısın-
dan “sütten çıkmış ak kaşık” değildir. Avrupa’ya ba-
kalım: Faşist diktatörlükler, Mozambik ve Ango-
la’yı iliklerine kadar sömüren Portekiz’de 48 yıl
(1926-1974), İspanya’da 36 yıl (1939-1975), İtal-
ya’da 23 yıl (1922-1945) sürmüştür. Avrupa’da 50
milyon insanın ölümüne neden olan II. Dünya Sa-
vaşı’nın baş suçlusu Hitler’in nasyonal-sosyalist
diktatörlüğü Almanya’da 12 yıl iktidarda kalmış-
tır. Romanya 3 yıl (1941-1944 – General Ion An-
tonescu), Hırvatistan 4 yıl (1941-1945 – Ante Pa-
velic), Sırbistan 4 yıl (1941-1945 – Milan Nedic),
Norveç 3 yıl (1942-1945 – Vidkun Quisling), Ma-
caristan 6 ay (1944-1945 – Ferenc Szalasi) fa-
şist/nazi diktatörler tarafından yönetilmiştir. Bu ör-
nekler çoğaltılabilir. Bu diktatörlükler tarafından on
binlerce komünist, sosyalist, demokrat, Yahudi ve
Roman, Nazilerin toplama kamplarına gönderile-
rek öldürülmüştür.
Bu ülkelerin aydınları da ülkelerinin geçmişle-
rindeki lekeleri eleştirmekte, fakat hiçbiri bizdeki
gibi toptancı bir yaklaşımla tüm tarihlerini yadsı-
mak gibi psikiyatri biliminin sınırlarını zorlayan, “ruh-
sal boşalma” seansları sergilememektedirler.
Tarihiyle küskün olmak, üzerinde durulması
gereken bir konudur. Biz de duracağız.
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Hukuk uzmanõ değiliz; an-
cak, hukuku daha derin “kav-
rama”mõz gerektiğini hiç bu
kadar yoğun hissetmemiştik.
Bu nedenle aklõmõza takõlanõ
paylaşmamõz da umarõm hoş-
görüyle karşõlanõr...
Ulusça merak içindeyiz.. ana-
yasamõz cumhurbaşkanõna da
neden “dokunulmaz” deme-
miş?..
Sincan 1. Ağõr Ceza Mahke-
mesi, anayasadaki tanõmõyla
“Devletin başı”nõn da “yargı-
lanabileceği”ne karar verince,
“milletvekili dokunulmaz olur
da cumhurbaşkanı olmaz
mı?” diye tepki
gösterenler, “ge-
rekçe”lerini de
şöyle belirttiler;
“cumhurbaşkanı-
na dokunmak ak-
la bile gelmez ki...”
Acaba öyle mi?
Örneğin orman
işgalcilerini “akla-
mak” için akla gel-
meyecek nice ay-
rõntõlar içeren bir anayasa, böy-
lesine önemli bir konuyu “unut-
muş” olabilir mi?
Hukukçu olunmasa da “hu-
kuk terbiyesi” bu durumun
“unutkanlığın dışında mutla-
ka açıklanabilir bir neden”i
olabileceğini düşündürüyor. Ön-
yargõsõz düşünebilmek için de
dokunulmazlõğõn “amacı”yla
cumhurbaşkanõnõn “konum”una
bakmak gerekiyor...
Amaç tam ‘Özgür’lük...
Demokrasi tarihinde doku-
nulmazlõk “fikir özgürlüğü”ne
dayanõyor.
Siyasetçi, düşüncelerini “yar-
gılanma” endişesi duymadan
açõklayabilmeli. Yani dokunul-
mazlõk, öncelikle “muhalefeti
iktidara karşı korumak” için
ortaya çõkmõş ve hükümetlerin,
hatta rejimlerin “hür parla-
mento”larda özgürce eleştirile-
bilmesi için kurumsallaşmõş...
Bizde ise öteden beri “suçlu
siyasetçinin kayırılması” ola-
rak anlaşõlõyor. Özellikle de
“yolsuzluk” yapma konumun-
da bulunan iktidardakiler için eş-
siz bir “ayrıcalık” sayõlõyor...
Bu nedenle muhalefetin “bi-
zim de dokunulmazlığımızı
kaldırın” demesi, aslõnda ken-
dileri için çok daha yaşamsal
olan “iktidarı özgürce sorgu-
lama”nõn anayasal güvencesin-
den vazgeçmeleri değil midir?...
‘Kral’a karşı önlem
Dokunulmazlõğõn tarihçesini
Ercan Yeşilyurt özetle şöyle
yazmõştõ: “Başından beri bu il-
kenin amacı, iktidarların hal-
kın çıkarlarını savunan tem-
silcilere baskı yapmalarını ön-
lemek; özgür muhalefeti sağ-
lamaktır…” (15 Temmuz
2004-Cumhuriyet)
Bu gereksinim İngiltere’den
doğuyor. “Kral”, kendisini eleş-
tiren milletvekillerini “tutuk-
latınca”; 1689’daki “Haklar
Bildirgesi”nde “iktidarı eleş-
tirenlere ceza verilemeyece-
ği” savunuluyor. Aynõ ilke ana-
yasalarda “halkın temsilcile-
rine dokunulamayacağı” ku-
ralõna dönüşüyor... Bu nedenle
dokunulmazlõk, ulusun çõkarla-
rõnõ egemenlere karşõ savunan
milletvekillerine
“demokrasi tari-
hinin armağa-
nı”dõr.
Nitekim İngiltere
ve ABD gibi ülke-
lerde günümüz par-
lamenterleri adi
suçlarõ için “tu-
tuklanmadan”
yargõlanabiliyor;
cezalarõnõ da “hal-
kın temsilcisi” konumlarõ bit-
tikten sonra çekiyorlar...
‘Meclis’te özgürlük
Evrensel gerçek böyleyken
anayasamõzda dokunulmazlõğõn
“sadece” milletvekillerine ge-
tirilmesi “unutkanlık” olabilir
mi?
Hatta “yasama dokunul-
mazlığı” vurgulamasõyla,
“TBMM üyeleri, Meclis ça-
lışmalarındaki oy ve sözle-
rinden, Meclis’te ileri sür-
dükleri düşüncelerden (...)
sorumlu tutulamazlar...”
(Md.83) denmesi de tarihsel ge-
rekçeyle örtüşmüyor mu?
Cumhurbaşkanõ ise herhangi
bir “siyaset”i değil, “milletin
birliği”ni temsil ediyor. (Md.
104) Bu göreve seçildiği anda,
milletvekiliyse hem Meclis’le,
hem de partisiyle ilişkisi kesi-
liyor. (Md.101)
Yani artõk ne iktidardõr, ne de
muhalefet... “Meclis”te bile
değildir.
Bu nedenle, ne hükümetten
ne de rejimden yakõnamayaca-
ğõ gibi, halkõn çõkarlarõnõ ikti-
dara karşõ savunmak ya da hü-
kümet politikalarõnõ halka kabul
ettirmek çabasõ içinde de ola-
maz...
O halde “dokunulmazlığı
var ama unutulmuş” diyen-
lere sormak gerekiyor; cum-
hurbaşkanõ devlete ve ulusa
karşõ hangi “sakıncalı fikri”
savunabilir; hangi “sakıncalı
düşünce”yi açõklayabilir ki
dokunulmazlõğõ da olsun?
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
‘Dokunulmaz’lõk Kültürü...
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
ekinci@cumhuriyet.com.tr
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Haziran
3 HAZİRAN 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Giresun ve Trab-
zon yöresinde ye-
tiştirilen bir fõndõk
cinsi. 2/ Eski Mõsõr
inanõşõnda yõlan-
tanrõça... Antal-
ya’nõn Serik ilçesi-
ne bağlõ turistik bir
belde. 3/ Türki-
ye’den Yunanis-
tan’a göç eden
Rumlarõn oluştur-
duğu bir müzik tü-
rü. 4/ Bir gösterme sõfatõ...
Ağõr kokulu bir gaz. 5/ Bir
pamuk cinsi... Hayvanla-
ra vurulan damga. 6/ Be-
le ya da boyna asõlõ olarak
taşõnan su kabõ... Argoda
esrar. 7/ Yemek... Saman-
la karõşõk tahõl. 8/ Çö-
zümlemeli. 9/ Kastamo-
nu’nun bir ilçesi... Mü-
rekkep hokkalarõna konu-
lan ham ipek.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Kütahya yöresine özgü bir tür börek. 2/ Tanrõtanõmaz...
Tekerlek biçiminde, sarõmtõrak ve yağlõ bir peynir. 3/ Avus-
tralya’da yaşayan keseli ve memeli bir hayvan... Sodyum
elementinin simgesi. 4/ Bir tür un çorbasõ. 5/ Rumeli ağ-
zõnda bir seslenme ünlemi... Asya’da bir göl. 6/ Bir yet-
kinin ya da bir yasanõn yürürlüğe girmesine karşõ çõkma
hakkõ... Hastalõklõ, sakat. 7/ Alçak enlemlerde esen düzenli
rüzgâr... “--- çõkõnca ortaya mazi silinmeli” (Tevfik Fikret).
8/ Az masraflõ, hesaplõ. 9/ Kendi alanõnda en önde gelen
kimse ya da nesne... Tavana yakõn küçük pencere.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
S E Ğ İ R T M E
İ T M A R İ N A
Y İ V T O R İ K
E M A N E T R A
Z O N A N U S Ç
L A N A T A L
H O G İ R İ D A
A J A N S L A M
P İ S U A R M A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
K.Irak’taki petrol kuyularõnõ işleten Türk Genel Enerji şirketinin genel müdürü yeni projelerini açõkladõ
Duran: Hedef 200 bin varilLEYLA TAVŞANOĞLU
ERBİL - Orhan Duran son günlerin günde-
minin başõna oturan Kuzey Irak’tan petrol akõşõ-
nõ sağlayan Türk Genel Enerji şirketinin genel mü-
dürü. İÜ Jeoloji Fakültesi mezunu. Uzun yõllar jeo-
loji mühendisi olarak TPAO’da çalõşmõş. Deği-
şik bölümlerde yöneticilik yapmõş. 2005’te
TPAO’dan ayrõlmõş ve Genel Enerji şirketine ka-
tõlmõş. Şimdi Kuzey Irak’ta Süleymaniye ile Er-
bil arasõnda açõlan petrol kuyularõnõ işleten Taq Taq
Operating Company’nin de eş genel başkanõ. Du-
ran’la Erbil’de tarihte ilk kez K.Irak petrollerinin
Türkiye’ye akõtõlmaya başlamasõnõn önemini ko-
nuşuyoruz.
- Çukurova Grubu’na bağlı Genel Enerji şir-
ketinin Kuzey Irak’ta petrol arama çalışma-
larına başlaması projesinin nasıl oluştuğunu an-
latır mısınız?
O.D.- Bizim Genel Enerji’nin murahhas üye-
si Mehmet Sepil, 2000’li yõllarõn başõnda Erbil’de
inşaat işleri yapõyordu. O dönemde bu bölgenin
petrol ürünlerine ihtiyacõ vardõ. Benim kendisin-
den öğrendiğime göre şu anda Irak Cumhurbaş-
kanõ olan Celal Talabani o dönemde Süleyma-
niye bölgesinin başkanõ konumundaydõ.
Bir sohbette Taq Taq sahasõnõn geliştirilmesi işi-
nin geliştirilmesi teklifini almõş. Mehmet Sepil bu
teklifi ilginç bulmuş. Türkiye’ye döndüğünde Çu-
kurova Holding Başkanõ Mehmet Emin Kara-
mehmet’e konuyu açmõş. Çok hõzlõ bir şekilde pro-
jeye girme kararõnõ almõşlar. Bunun üzerine de Ge-
nel Enerji’yi kurmuşlar. İlk anlaşma 2002’de o gü-
nün şartlarõnda Süleymaniye’deki yönetimle im-
zalandõ. 2004 yõlõnda bu anlaşma revize edilerek
bu kez Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yle ye-
niden imzalandõ. 2005 yõlõnda İsviçre şirketi Ad-
dax Petroleum’la ortak-
lõk oluşturduk. Bugün
Taq Taq projesinin ço-
ğunluk hissesi Genel
Enerji’ye ait.
- Taq Taq sahası tam
kapasiteye ulaştığında
günlük üretim ne kadar
olacak?
O.D.- Biz şu ana kadar
Taq Taq sahasõnda sekiz
kuyu açtõk. Şu andaki
üretim kapasitemiz gün-
de 50 bin varil düzeyin-
de. Biz ek kuyular açarak
sahamõzõ tam geliştirdi-
ğimiz zaman bu sahada-
ki mevcut verilerle yaptõğõmõz hesaplara göre gün-
lük 180-200 bin varillik bir kapasiteye ulaşacağõz.
Türkiye’nin günlük tüketimi 500 ile 550 bin va-
ril dolayõndadõr. Yani Türkiye’nin üçte birinden
fazla petrol potansiyeli
bizim Taq Taq sahasõn-
da mevcut durumda.
- Bunlardan başka
yeni kuyular açmayı
planlıyor musunuz?
O.D.- Sahanõn tam ge-
liştirilmesi projesinde
sekiz kuyu açarak bi-
rinci fazõ bitirdik. İkinci
faz için teknik çalõşma-
larõmõzõ da tamamladõk.
Bizde düşük, orta, yük-
sek diye üç senaryo var-
dõr. Biz orta senaryoya
baktõğõmõz zaman bu sa-
hada ek 20 tane daha ku-
yu açacağõz. Amacõ da sahadaki petrolü mümkün
olduğu kadar üretebilmektir.
- Bu hedefe hangi tarihte ulaşmayı planlı-
yorsunuz?
O.D.- Biliyorsunuz, bugün biz bu petrolü artõk
ihraç etme noktasõna geldik. Bunu Kerkük-Cey-
han Boru Hattõ’na koyuyoruz. Bu bizim tam sa-
ha geliştirme planõmõzõn hõzla devreye sokulma-
sõ anlamõna geliyor. Bu da maksimum iki-iki bu-
çuk yõl alacak. O tarihlerde biz bu sahadaki üre-
timi 180-200 bin varile ulaştõracağõz diye umut edi-
yoruz.
- Peki, amiyane tabiriyle soruyorum. Bu pet-
rolü Türkiye’ye yedirirler mi?
O.D.- Biz uluslararasõ yeri olan bir üretim pay-
laşõm anlaşmasõna sahibiz. Bunlar 25 yõllõk an-
laşmalar. Bu süreç bittiğinde hâlâ ekonomik bir-
takõm olaylar varsa beşer yõl da uzatma opsiyon-
larõ olan anlaşmalar. Buradan çõkan petrolü yatõ-
rõm yapan şirketler tabii ki ihraç edecekler.
- Irak Anayasası’nın bölgesel petrol payla-
şımını düzenleyen maddesinden Kuzey Irak-
lı Kürtlerin memnun olmadıkları söyleniyor.
Bu doğru mu?
O.D.- Irak bütçesinin yüzde 17’si bu bölgeye
ayrõlõyor. Irak içinde üretilen petrol anayasaya gö-
re Irak petrolüdür. Bu petrol gelirleri Irak’taki böl-
ge ve valiliklerdeki nüfus oranõna göre dağõtõla-
caktõr. Bütçenin yüzde 17’si bu bölgeye ayrõldõ-
ğõna göre buraya girecek pay da yüzde 17 olacak
diye düşünebiliriz. Ama sanõyorum bu konuda gö-
rüşmeler devam ediyor. Yine de paylaşõm konu-
sunda çok fazla sõkõntõlarõ yok. Bana sorarsanõz
önce Irak petrol sektörünü düzenleyecek bir Irak
petrol kanununa ihtiyaç var. Buranõn petrol sek-
törünün yeniden yapõlanmasõ gerekiyor. Bu
Irak’õn yararõna olacaktõr.
Petrol gelirleri K.Irak’a düzenli akmaya baş-
larsa bölgede istikrar sağlanır mı?
O.D.- Bu tür ekonomik gelişmeler bölgedeki is-
tikrara ve barõşa katkõ sağlayacaktõr.
Tavşanoğlu’nun sorularını yanıtlayan Orhan Duran, 20 kuyu daha açacaklarını söyledi.
KOLOMBİYA’DA
YENİ ANLAŞMA
- Genel Enerji’nin Güney Amerika ülkele-
rinden Kolombiya’da da petrol ve doğalgaz
aramak için anlaşma yaptõğõ haberleri var...
O.D.- Doğru. Bu anlaşmayõ da TPAO’nun
sahibi olduğu TPİC şirketiyle yaptõk. Bunu Ko-
lombiya’da Maria Concita adlõ bir arama blo-
kunda yaptõk. Burada altõ çizilmesi gereken
bir özel şirket olan Genel Enerji’nin ulusal şir-
ketimiz TPAO’yla yurtdõşõnda bir projeye ilk
kez birlikte imza atmalarõdõr. Umuyoruz ki
önümüzdeki süreçte bunu başka coğrafyalarda
da gerçekleştireceğiz.