24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Tarihiyle Küskün Olmak Öyle bir noktaya geldik ki tarihimize küsenlerin sayısı her geçen gün biraz daha artıyor. Eskiden yazdıklarıyla bizi şaşırtan, öfkelendirenler yalnız- ca İslamcı kesimin yazarlarıyken, şimdi bunlara “li- beraller” de eklendi. İslamcılarla el ele, kol kola geç- mişimizde ne varsa ayaklarının altına alıp üzerin- de tepiniyorlar. İslamcılar, “Kurtuluş Savaşı diye bir şey yok” der- ken, “liberaller” derhal onların yanında saf tutup, “Evet” diyorlar, “basit bir Türk-Yunan savaşından başka bir şey değildi”. Onlar için Anadolu top- raklarının emperyalizm tarafından işgalini öngören ve 32 devletin temsilcilerinin katılımıyla 18 Ocak 1919 günü açılan Paris Barış Konferansı diye bir şey olmadığı gibi İstanbul’un ve Anadolu’nun müt- tefik güçler tarafından işgali de 11 Mayıs 1920 gü- nü Osmanlı Hükümeti’nin önüne “imzala” diye sü- rülen Sevr Antlaşması da yoktu. O “olmayan” Sevr Antlaşması’nda müttefikler ta- rafından öngörülen yaptırımlara biz yine de bir göz atalım. Batı Anadolu (İzmir ve çevresi) Yunanlılara ve- rilecekti. Güney sınırı ise Mardin, Urfa, Gaziantep, Amanos Dağları ve Osmaniye’nin kuzeyinden geçmekte ve bu sınırın güneyini Fransa’ya bırak- makta idi. Doğuda Doğubayazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan’ı içine alan bir Ermenistan, Irak ve Su- riye arasında bir Kürdistan kurulacaktı. Bunun dı- şında, Türkiye’ye bırakılan topraklar nüfus mıntı- kalarına ayrılmakta; İtalyanlar Antalya ve Konya, Fransızlar Adana, Sivas ve Malatya bölgesi üze- rinde, İngilizler de Irak’ın kuzey kısmında nüfuz böl- geleri tesis ediyorlardı. İstanbul’da ise hükümet ve padişah oturacak, fakat İstanbul milletlerarası bir şehir olacak, Boğazlar’da ordusu, donanması, büt- çesi ve organize kuruluşları ile bir komisyon bu- lunacaktı. Türklere bırakılan bölge, hâkimiyet hakkı en ağır şekilde sınırlanmış, Ankara ve Kas- tamonu vilayetleri ve dolayları idi. Sevr’e göre ül- ke içinde bulunan azınlık, Türklerden daha fazla haklara sahip oluyor, vergi vermeyerek, askeri hiz- met yapmayarak imtiyazlı (ayrıcalıklı) bir durum- da bulunuyordu. Türk uyruğundan çıkanlar birçok yükümlülüklerden kurtulduğu gibi, yeniden hiç kim- se Türk uyruğuna da giremeyecekti. Müttefik devletlerin öngördüğü bu yaptırımların gerçekleşmemesini, bugünkü modern hayatımı- zı, özgürlüğümüzü, onurumuzu, evrensel insan haklarımızı, demokratik, laik bir sosyal hukuk devletinin yurttaşları olmanın övüncünü o “olma- yan” Kurtuluş Savaşı’na ve onun önderi Musta- fa Kemal Atatürk’ün yolunu açıp başını çektiği Ay- dınlanma Devrimi’ne borçluyuz. Başta laiklik olmak üzere Türkiye’yi ortaçağ ka- ranlığından kopartıp çağdaş uygarlık düzeyine yük- selten “devrimci süreci” İslamcıların içlerine sin- dirememesini, o süreçte ne yaşanmışsa tümünü karalamalarını anlayabiliyorum. Fakat önemli bir bölümü soldan çark etme yeni liberallerin “yüz- leşme” adı altında tarihimizi toptan yadsımaları- nı anlamakta “hâlâ” zorlanıyorum. Yeryüzünde hiçbir ülke tarihsel geçmişi açısın- dan “sütten çıkmış ak kaşık” değildir. Avrupa’ya ba- kalım: Faşist diktatörlükler, Mozambik ve Ango- la’yı iliklerine kadar sömüren Portekiz’de 48 yıl (1926-1974), İspanya’da 36 yıl (1939-1975), İtal- ya’da 23 yıl (1922-1945) sürmüştür. Avrupa’da 50 milyon insanın ölümüne neden olan II. Dünya Sa- vaşı’nın baş suçlusu Hitler’in nasyonal-sosyalist diktatörlüğü Almanya’da 12 yıl iktidarda kalmış- tır. Romanya 3 yıl (1941-1944 – General Ion An- tonescu), Hırvatistan 4 yıl (1941-1945 – Ante Pa- velic), Sırbistan 4 yıl (1941-1945 – Milan Nedic), Norveç 3 yıl (1942-1945 – Vidkun Quisling), Ma- caristan 6 ay (1944-1945 – Ferenc Szalasi) fa- şist/nazi diktatörler tarafından yönetilmiştir. Bu ör- nekler çoğaltılabilir. Bu diktatörlükler tarafından on binlerce komünist, sosyalist, demokrat, Yahudi ve Roman, Nazilerin toplama kamplarına gönderile- rek öldürülmüştür. Bu ülkelerin aydınları da ülkelerinin geçmişle- rindeki lekeleri eleştirmekte, fakat hiçbiri bizdeki gibi toptancı bir yaklaşımla tüm tarihlerini yadsı- mak gibi psikiyatri biliminin sınırlarını zorlayan, “ruh- sal boşalma” seansları sergilememektedirler. Tarihiyle küskün olmak, üzerinde durulması gereken bir konudur. Biz de duracağız. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Hukuk uzmanõ değiliz; an- cak, hukuku daha derin “kav- rama”mõz gerektiğini hiç bu kadar yoğun hissetmemiştik. Bu nedenle aklõmõza takõlanõ paylaşmamõz da umarõm hoş- görüyle karşõlanõr... Ulusça merak içindeyiz.. ana- yasamõz cumhurbaşkanõna da neden “dokunulmaz” deme- miş?.. Sincan 1. Ağõr Ceza Mahke- mesi, anayasadaki tanõmõyla “Devletin başı”nõn da “yargı- lanabileceği”ne karar verince, “milletvekili dokunulmaz olur da cumhurbaşkanı olmaz mı?” diye tepki gösterenler, “ge- rekçe”lerini de şöyle belirttiler; “cumhurbaşkanı- na dokunmak ak- la bile gelmez ki...” Acaba öyle mi? Örneğin orman işgalcilerini “akla- mak” için akla gel- meyecek nice ay- rõntõlar içeren bir anayasa, böy- lesine önemli bir konuyu “unut- muş” olabilir mi? Hukukçu olunmasa da “hu- kuk terbiyesi” bu durumun “unutkanlığın dışında mutla- ka açıklanabilir bir neden”i olabileceğini düşündürüyor. Ön- yargõsõz düşünebilmek için de dokunulmazlõğõn “amacı”yla cumhurbaşkanõnõn “konum”una bakmak gerekiyor... Amaç tam ‘Özgür’lük... Demokrasi tarihinde doku- nulmazlõk “fikir özgürlüğü”ne dayanõyor. Siyasetçi, düşüncelerini “yar- gılanma” endişesi duymadan açõklayabilmeli. Yani dokunul- mazlõk, öncelikle “muhalefeti iktidara karşı korumak” için ortaya çõkmõş ve hükümetlerin, hatta rejimlerin “hür parla- mento”larda özgürce eleştirile- bilmesi için kurumsallaşmõş... Bizde ise öteden beri “suçlu siyasetçinin kayırılması” ola- rak anlaşõlõyor. Özellikle de “yolsuzluk” yapma konumun- da bulunan iktidardakiler için eş- siz bir “ayrıcalık” sayõlõyor... Bu nedenle muhalefetin “bi- zim de dokunulmazlığımızı kaldırın” demesi, aslõnda ken- dileri için çok daha yaşamsal olan “iktidarı özgürce sorgu- lama”nõn anayasal güvencesin- den vazgeçmeleri değil midir?... ‘Kral’a karşı önlem Dokunulmazlõğõn tarihçesini Ercan Yeşilyurt özetle şöyle yazmõştõ: “Başından beri bu il- kenin amacı, iktidarların hal- kın çıkarlarını savunan tem- silcilere baskı yapmalarını ön- lemek; özgür muhalefeti sağ- lamaktır…” (15 Temmuz 2004-Cumhuriyet) Bu gereksinim İngiltere’den doğuyor. “Kral”, kendisini eleş- tiren milletvekillerini “tutuk- latınca”; 1689’daki “Haklar Bildirgesi”nde “iktidarı eleş- tirenlere ceza verilemeyece- ği” savunuluyor. Aynõ ilke ana- yasalarda “halkın temsilcile- rine dokunulamayacağı” ku- ralõna dönüşüyor... Bu nedenle dokunulmazlõk, ulusun çõkarla- rõnõ egemenlere karşõ savunan milletvekillerine “demokrasi tari- hinin armağa- nı”dõr. Nitekim İngiltere ve ABD gibi ülke- lerde günümüz par- lamenterleri adi suçlarõ için “tu- tuklanmadan” yargõlanabiliyor; cezalarõnõ da “hal- kın temsilcisi” konumlarõ bit- tikten sonra çekiyorlar... ‘Meclis’te özgürlük Evrensel gerçek böyleyken anayasamõzda dokunulmazlõğõn “sadece” milletvekillerine ge- tirilmesi “unutkanlık” olabilir mi? Hatta “yasama dokunul- mazlığı” vurgulamasõyla, “TBMM üyeleri, Meclis ça- lışmalarındaki oy ve sözle- rinden, Meclis’te ileri sür- dükleri düşüncelerden (...) sorumlu tutulamazlar...” (Md.83) denmesi de tarihsel ge- rekçeyle örtüşmüyor mu? Cumhurbaşkanõ ise herhangi bir “siyaset”i değil, “milletin birliği”ni temsil ediyor. (Md. 104) Bu göreve seçildiği anda, milletvekiliyse hem Meclis’le, hem de partisiyle ilişkisi kesi- liyor. (Md.101) Yani artõk ne iktidardõr, ne de muhalefet... “Meclis”te bile değildir. Bu nedenle, ne hükümetten ne de rejimden yakõnamayaca- ğõ gibi, halkõn çõkarlarõnõ ikti- dara karşõ savunmak ya da hü- kümet politikalarõnõ halka kabul ettirmek çabasõ içinde de ola- maz... O halde “dokunulmazlığı var ama unutulmuş” diyen- lere sormak gerekiyor; cum- hurbaşkanõ devlete ve ulusa karşõ hangi “sakıncalı fikri” savunabilir; hangi “sakıncalı düşünce”yi açõklayabilir ki dokunulmazlõğõ da olsun? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Dokunulmaz’lõk Kültürü... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Haziran 3 HAZİRAN 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Giresun ve Trab- zon yöresinde ye- tiştirilen bir fõndõk cinsi. 2/ Eski Mõsõr inanõşõnda yõlan- tanrõça... Antal- ya’nõn Serik ilçesi- ne bağlõ turistik bir belde. 3/ Türki- ye’den Yunanis- tan’a göç eden Rumlarõn oluştur- duğu bir müzik tü- rü. 4/ Bir gösterme sõfatõ... Ağõr kokulu bir gaz. 5/ Bir pamuk cinsi... Hayvanla- ra vurulan damga. 6/ Be- le ya da boyna asõlõ olarak taşõnan su kabõ... Argoda esrar. 7/ Yemek... Saman- la karõşõk tahõl. 8/ Çö- zümlemeli. 9/ Kastamo- nu’nun bir ilçesi... Mü- rekkep hokkalarõna konu- lan ham ipek. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Kütahya yöresine özgü bir tür börek. 2/ Tanrõtanõmaz... Tekerlek biçiminde, sarõmtõrak ve yağlõ bir peynir. 3/ Avus- tralya’da yaşayan keseli ve memeli bir hayvan... Sodyum elementinin simgesi. 4/ Bir tür un çorbasõ. 5/ Rumeli ağ- zõnda bir seslenme ünlemi... Asya’da bir göl. 6/ Bir yet- kinin ya da bir yasanõn yürürlüğe girmesine karşõ çõkma hakkõ... Hastalõklõ, sakat. 7/ Alçak enlemlerde esen düzenli rüzgâr... “--- çõkõnca ortaya mazi silinmeli” (Tevfik Fikret). 8/ Az masraflõ, hesaplõ. 9/ Kendi alanõnda en önde gelen kimse ya da nesne... Tavana yakõn küçük pencere. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S E Ğ İ R T M E İ T M A R İ N A Y İ V T O R İ K E M A N E T R A Z O N A N U S Ç L A N A T A L H O G İ R İ D A A J A N S L A M P İ S U A R M A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K.Irak’taki petrol kuyularõnõ işleten Türk Genel Enerji şirketinin genel müdürü yeni projelerini açõkladõ Duran: Hedef 200 bin varilLEYLA TAVŞANOĞLU ERBİL - Orhan Duran son günlerin günde- minin başõna oturan Kuzey Irak’tan petrol akõşõ- nõ sağlayan Türk Genel Enerji şirketinin genel mü- dürü. İÜ Jeoloji Fakültesi mezunu. Uzun yõllar jeo- loji mühendisi olarak TPAO’da çalõşmõş. Deği- şik bölümlerde yöneticilik yapmõş. 2005’te TPAO’dan ayrõlmõş ve Genel Enerji şirketine ka- tõlmõş. Şimdi Kuzey Irak’ta Süleymaniye ile Er- bil arasõnda açõlan petrol kuyularõnõ işleten Taq Taq Operating Company’nin de eş genel başkanõ. Du- ran’la Erbil’de tarihte ilk kez K.Irak petrollerinin Türkiye’ye akõtõlmaya başlamasõnõn önemini ko- nuşuyoruz. - Çukurova Grubu’na bağlı Genel Enerji şir- ketinin Kuzey Irak’ta petrol arama çalışma- larına başlaması projesinin nasıl oluştuğunu an- latır mısınız? O.D.- Bizim Genel Enerji’nin murahhas üye- si Mehmet Sepil, 2000’li yõllarõn başõnda Erbil’de inşaat işleri yapõyordu. O dönemde bu bölgenin petrol ürünlerine ihtiyacõ vardõ. Benim kendisin- den öğrendiğime göre şu anda Irak Cumhurbaş- kanõ olan Celal Talabani o dönemde Süleyma- niye bölgesinin başkanõ konumundaydõ. Bir sohbette Taq Taq sahasõnõn geliştirilmesi işi- nin geliştirilmesi teklifini almõş. Mehmet Sepil bu teklifi ilginç bulmuş. Türkiye’ye döndüğünde Çu- kurova Holding Başkanõ Mehmet Emin Kara- mehmet’e konuyu açmõş. Çok hõzlõ bir şekilde pro- jeye girme kararõnõ almõşlar. Bunun üzerine de Ge- nel Enerji’yi kurmuşlar. İlk anlaşma 2002’de o gü- nün şartlarõnda Süleymaniye’deki yönetimle im- zalandõ. 2004 yõlõnda bu anlaşma revize edilerek bu kez Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yle ye- niden imzalandõ. 2005 yõlõnda İsviçre şirketi Ad- dax Petroleum’la ortak- lõk oluşturduk. Bugün Taq Taq projesinin ço- ğunluk hissesi Genel Enerji’ye ait. - Taq Taq sahası tam kapasiteye ulaştığında günlük üretim ne kadar olacak? O.D.- Biz şu ana kadar Taq Taq sahasõnda sekiz kuyu açtõk. Şu andaki üretim kapasitemiz gün- de 50 bin varil düzeyin- de. Biz ek kuyular açarak sahamõzõ tam geliştirdi- ğimiz zaman bu sahada- ki mevcut verilerle yaptõğõmõz hesaplara göre gün- lük 180-200 bin varillik bir kapasiteye ulaşacağõz. Türkiye’nin günlük tüketimi 500 ile 550 bin va- ril dolayõndadõr. Yani Türkiye’nin üçte birinden fazla petrol potansiyeli bizim Taq Taq sahasõn- da mevcut durumda. - Bunlardan başka yeni kuyular açmayı planlıyor musunuz? O.D.- Sahanõn tam ge- liştirilmesi projesinde sekiz kuyu açarak bi- rinci fazõ bitirdik. İkinci faz için teknik çalõşma- larõmõzõ da tamamladõk. Bizde düşük, orta, yük- sek diye üç senaryo var- dõr. Biz orta senaryoya baktõğõmõz zaman bu sa- hada ek 20 tane daha ku- yu açacağõz. Amacõ da sahadaki petrolü mümkün olduğu kadar üretebilmektir. - Bu hedefe hangi tarihte ulaşmayı planlı- yorsunuz? O.D.- Biliyorsunuz, bugün biz bu petrolü artõk ihraç etme noktasõna geldik. Bunu Kerkük-Cey- han Boru Hattõ’na koyuyoruz. Bu bizim tam sa- ha geliştirme planõmõzõn hõzla devreye sokulma- sõ anlamõna geliyor. Bu da maksimum iki-iki bu- çuk yõl alacak. O tarihlerde biz bu sahadaki üre- timi 180-200 bin varile ulaştõracağõz diye umut edi- yoruz. - Peki, amiyane tabiriyle soruyorum. Bu pet- rolü Türkiye’ye yedirirler mi? O.D.- Biz uluslararasõ yeri olan bir üretim pay- laşõm anlaşmasõna sahibiz. Bunlar 25 yõllõk an- laşmalar. Bu süreç bittiğinde hâlâ ekonomik bir- takõm olaylar varsa beşer yõl da uzatma opsiyon- larõ olan anlaşmalar. Buradan çõkan petrolü yatõ- rõm yapan şirketler tabii ki ihraç edecekler. - Irak Anayasası’nın bölgesel petrol payla- şımını düzenleyen maddesinden Kuzey Irak- lı Kürtlerin memnun olmadıkları söyleniyor. Bu doğru mu? O.D.- Irak bütçesinin yüzde 17’si bu bölgeye ayrõlõyor. Irak içinde üretilen petrol anayasaya gö- re Irak petrolüdür. Bu petrol gelirleri Irak’taki böl- ge ve valiliklerdeki nüfus oranõna göre dağõtõla- caktõr. Bütçenin yüzde 17’si bu bölgeye ayrõldõ- ğõna göre buraya girecek pay da yüzde 17 olacak diye düşünebiliriz. Ama sanõyorum bu konuda gö- rüşmeler devam ediyor. Yine de paylaşõm konu- sunda çok fazla sõkõntõlarõ yok. Bana sorarsanõz önce Irak petrol sektörünü düzenleyecek bir Irak petrol kanununa ihtiyaç var. Buranõn petrol sek- törünün yeniden yapõlanmasõ gerekiyor. Bu Irak’õn yararõna olacaktõr. Petrol gelirleri K.Irak’a düzenli akmaya baş- larsa bölgede istikrar sağlanır mı? O.D.- Bu tür ekonomik gelişmeler bölgedeki is- tikrara ve barõşa katkõ sağlayacaktõr. Tavşanoğlu’nun sorularını yanıtlayan Orhan Duran, 20 kuyu daha açacaklarını söyledi. KOLOMBİYA’DA YENİ ANLAŞMA - Genel Enerji’nin Güney Amerika ülkele- rinden Kolombiya’da da petrol ve doğalgaz aramak için anlaşma yaptõğõ haberleri var... O.D.- Doğru. Bu anlaşmayõ da TPAO’nun sahibi olduğu TPİC şirketiyle yaptõk. Bunu Ko- lombiya’da Maria Concita adlõ bir arama blo- kunda yaptõk. Burada altõ çizilmesi gereken bir özel şirket olan Genel Enerji’nin ulusal şir- ketimiz TPAO’yla yurtdõşõnda bir projeye ilk kez birlikte imza atmalarõdõr. Umuyoruz ki önümüzdeki süreçte bunu başka coğrafyalarda da gerçekleştireceğiz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear