Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Hep Aynı Şeyler Değil!
Hep aynı yazıları mı?
Zaman zaman otuz kırk yıl öncekileri okuyo-
rum. Ha bugün yazmışım, ha dün! Çıkarıp ya-
yımlasam kimse anlamaz eskiliğini!..
Niye böyle?
İnsan değişiyor, yaşlanıyor, yoruluyor, bıkıyor,
usanıyor... Toplumun konuları, sorunları hep ay-
nı mı kalıyor? Halkın dertleri, özlemleri, iyi bir
yaşam, bir küçük mutluluk, biraz huzur, azıcık
tam özgürlük istekleri neden bir türlü değişmi-
yor, daha doğrusu iyileşmiyor?
Ülkeyi yönetmeye kalkışan politikacılar yüzün-
den mi? Halkımızın boyun eğmekten bir türlü
kendini kurtaramayışından mı?
İlhan Selçuk’la da ara sıra bunu konuşuruz.
Aynı şeyleri yazmak!.. İlhan’ın, yirmi otuz yıl ön-
ce yazdıkları, halka inanan, halkın özlemlerini
destekleyen; doğruluğu, eşitliği, mutluluğu ara-
yan bir yazarın gündelik sunuşları değil miydi?
Bugünküler de aynı çizgideyse, aynı sorunlara
çözüm arıyorsa, bir uyanışa, bir silkinişe, kişilik
arayışına bir sesleniş ise!.. Demek, toplumda bir
uyanış yok, olmuyor, oldurulmuyor. Tersine da-
ha daha gerilere, ilkelliklere, basitliklere, haksız-
lıklara götüren bir sürükleniş var...
Dünlerde karşı çıktığımız ne varsa, bugün hep-
si yaşamda, hepsi uygulamada, hepsi gerçek
yazarların kaleminde, sesinde... Bir yazar, beş
yazar, onların çizgisinde direnen üç beş düşün-
ce adamının uğraşmaları boşa mı gidiyor? Hep
boşa mı gitti? Bu gidişle hep boşa mı gidecek?
Biz de değiştik, yaşlandık, ama yıllardır doğru-
ları yazmakta direnmemiz doğal değil mi? Aynı
şeyleri yazıyoruz diye üzülmek niye? Hem aynı
şeyler de değil şu günlerde yazdıklarımız, gelip
geçen iktidar sahipleri, birbirinden daha kötü,
birbirinden daha başarısız.. halka, gerçeklere,
doğrulara birbirinden daha ters insanlar olduy-
sa, biz de bunu sık sık vurgulamak zorunda kal-
mışsak, kalıyorsak, kalacaksak, suç kimde?..
Yazarlık bir sorumluluktur. Kendine karşı, top-
luma karşı... Yalan söylememek; iyiyi, doğruyu
görmek, göstermek; insanların bir çeşit yanlışlık
batağına saplanmaması için aklı, bilimi, sağdu-
yuyu canlı tutmaya çağırmak!.. Oysa, toplum
başkalaşmışmış, yazar diye ortaya çıkanlar bel-
li çıkarların peşinde koşuşan garip yaratıklar olu-
vermiş, dün güvendiğin, sevdiğin adam, bugün
hem senin, hem de toplum duyarlılığının düşma-
nı kesilmiş!..
“Dünle birlikte uçup gitti her şey” dememiş
miydi akıllı bir adam. Ne var ki dünle birlikte gi-
den, hep iyi, güzel, doğru, yararlı özlemler, is-
tekler oluyor... O zaman da, bizlere düşen, hep
aynı şeyleri değil, güzel yarınları yaratmaya, hal-
kımızı karanlıklardan kurtarmaya çağırmak bir
görev...
P
olitika ve siyaset sözcükleri di-
limizde aynõ anlamda kullanõl-
salar da, türedikleri sözcükler
çok farklõ anlamlar taşõmaktadõr.
Grekçede “Şehir devleti-Po-
lis”i yönetmek anlamõndaki sözcüğü, ilk
olarak Aritoteles’in, “Politika” adõnõ ver-
diği yapõtõnda kullandõğõ bilinmektedir.
Bu yapõtõnda Aristoteles politikayõ, “Va-
tandaşların, toplumu ve devleti ilgilen-
diren işlerle ilgili olarak yaptıkları her
şey” olarak tanõmlamõştõr.
Günümüzde “Fransız Akademisi” söz-
lüğünde de politika, büyük bir benzerlik-
le, “Bir devleti yönetme ve diğer devlet-
lerle olan ilişkilerine yön verme sanatı-
na ilişkin her şeyin bilgisidir” diye be-
lirtilmiştir. Saygõn sosyal bilimcilerden
Ernst Cassirer (1874-1945) de “Politika”
için, “İnsansal eylemleri birleştirip ör-
gütleme ve ortak bir ereğe yönlendirme
sanatıdır” tanõmlamasõnõ yapmõştõr.
Grek-Roma kültüründen beri yönetim tür-
leri, “Güçlünün Egemenliği”, “Tanrısal
Güç Kaynaklı Egemenlikler” dönemle-
rini yaşadõktan sonra günümüzde “Yasa-
ların Egemenliği” düzeyine ulaşmõştõr.
Geniş çevrelerce yönetimler konusunda
ilk eser olarak benimsenen Platon (İ.Ö.
427-347)’un “Devlet-Politeia” adlõ yapõ-
tõndan beri geçen yaklaşõk iki bin beş yüz
yõl süresinde, toplumsal yönetim ve ilişki-
lerin kusursuz düzenlenebilmesi için pek
çok sayõda düşünür, sayõlamayacak kadar
eser vermiştir. Bunlar arasõnda, yüz yõllarca
önce devleti, “Yasal Toplum” olarak ta-
nõmlayan ve politikada kalõcõ başarõnõn ku-
ralõnõ “Verum Dicere-Gerçeği Söyle-
mek”, olarak belirten “Cicero(İ.Ö. 106-
43)” ile “Defensor Pacis-Barışın Savu-
nucusu adlı yapıtında, “Politika, top-
lumsal davranışları yasalarla uyumlu
olacak şekilde düzenlemektir” diye ya-
zan Padualõ Marsilio (1275-1343)’yu, da-
ha o günlerde günümüz sorunlarõnõ dile ge-
tirdikleri için, özellikle anmak gerekir.
Konuya ilgi duyanlarõn belleklerinde olan
Rönesans ve Aydõnlanma Çağõ düşünür-
lerinin yapõtlarõ, Fransõz Devrimi’nin gi-
yotine gönderdiği devrimci Graccus Ba-
beuf (1760-1797)” ten Karl Marx (1818-
1883), Friedrich Engels (1820-1895) ve
sonrasõnõn düşünürlerinin toplumculuktan
yana yapõtlarõ da tüm politikacõlara yöne-
timlerinde yol göstermek amacõyla yazõl-
mõştõr.
Güvensizlik ve çıkarcılık
Kapitalizmin akõlcõ yandaşlarõnõ da içe-
ren pek çok düşünür ve bilim insanõnõn yüz
yõllar boyunca verdikleri yapõtlar tüm in-
sanlõğõn mutluluğunu sağlamak amacõna yö-
nelikken, politikacõ diye nitelenen uygu-
layõcõlar daha çok, çõkar ortaklarõ oldukla-
rõ ekonomik güç sahiplerinin yararlarõnõ gö-
zeten uygulamalarda bulunmuşlardõr. Özel-
likle “Neo-Liberal” dönemin politikacõlarõ
sömürü ve talanõn en acõmasõz savunucu-
larõ ve uygulayõcõlarõ olmuş, politikacõ sõ-
fatõyla birlikte, politika sözcüğünü de gü-
vensizlik ve çõkarcõlõkla birlikte anõlacak ha-
le getirmişlerdir.
Politika anlamõnda bizim coğrafyamõz-
da kullanõlan “siyaset” sözcüğü ise, Arap-
ça “sâse-yesûsu” kökünden türemiştir.
Hayvanlarõ, daha çok atlarõ eğitmek, bak-
mak, göz etmek anlamõna gelmektedir. Di-
limizde at bakõcõsõ olarak bilinen seyis ve
İngilizcedeki “syce” sözcüğü de eşanlam-
da olup aynõ kökenden türemiştir.
Mustağa Kemal’in önderliğinde
Siyaset sözcüğünün bu anlamõ Osmanlõ
İmparatorluğu’nda “reaya-sürü” olarak ni-
telenen halk kitlelerinin yönetim şekliyle
uyum göstermekteydi.
Ümmet ve kulluğu benimsemiş olarak si-
yasetçilerin güdümündeki toplumun yö-
netimi için daha uygun bir sözcük olamazdõ.
Endüstri Devrimi’ni yaşamayan, “Aydın-
lanma Çağı” aşamasõndan geçmeyen top-
lumumuz güdüm anlamõna gelen siyaset-
ten, yönetim anlamõna gelen politika dü-
zeyine Mustafa Kemal Atatürk’ün ön-
derliğinde laik cumhuriyetle ulaşabilmiş-
tir. Bunu sağlamak için yapõlan devrimlerle
toplumun kul ve ümmetlikten kurtarõlarak
çağdaş, sorumlu bireyler düzeyine erişti-
rilmesi amaç edinilmişti.
Genç “laik cumhuriyet”in saygõnlõğõnõ
sağlayan etkenlerden birisi de, alõşõlmõş gü-
düm siyasetinden gerçek anlamõnda poli-
tika kurallarõna uygun yönetim biçimine ge-
çilmiş olmasõydõ.
M. Kemal Atatürk’ten sonra gelenler, ca-
hil halk kitlelerinin yöneticilerin çõkarlarõ-
na daha uygun olacağõ kolaycõlõğõna sapa-
rak öncelikle, uyanõşõ sağlayan “Halkevleri”
ve “Köy Enstitüleri”ni kapatmõşlardõr.
Gene aynõ amaçla dinsel duygularõ okşayan
tutum ve söylemleri çõkar için kullanarak
Arapça aslõnda olduğu gibi halkõ gütmek an-
lamõnda siyaset yapmaya başlamõşlardõr. Gü-
nümüzde seçim meydanlarõnda siyasetçilerin
daha iyi kaz ya da koyun gütme yarõşmasõ
içinde olmalarõ da bilinç altlarõndaki ilkel si-
yaset düşüncesinin dõşa yansõmasõdõr. De-
mokrat sözcüğünün yozlaştõrõlarak “demir
kır at” yapõlmasõ da, oklarõndan bir tanesinin
“devrimcilik” olduğu bilinen “altı ok”lu
simgenin kara çarşafa iliştirilmesi de top-
lumu yönetmek değil gütmek isteyen dü-
zeysiz siyasetin göstergesidir.
‘Siyasal partiler’ ve ‘seçim’
Talan ekonomisi uygulayarak halk kit-
lelerini sadakaya muhtaç eden ve seçim dö-
nemlerinde seçmenlere yardõm adõyla kü-
çük çõkarlar sağlayarak oy satõn almak ama-
cõ güdenler de benzer siyasetçilerdir.
Giderek siyasetin yönetmek değil, gütmek
anlamõnda algõlanmasõnõn yaygõnlaştõğõ
günümüzde, sorunlarõn çözümü için, ön-
celikle “siyasal partiler” ve “seçim” ya-
salarõnõn çağdaş demokrasiye uygun olarak
değiştirilerek genel başkan tiranlõklarõnõn
önlenmesi ve parlamentoya çağdaş düzeyde
politika yapacak değerlerin seçilmesinin
sağlanmasõ önkoşuldur.
Yalnõz parlamento üyelerinin değil, dev-
letin en üst düzey temsilcilerinin de tek ege-
men tarafõndan seçilmesine rağmen bununla
yetinmeyerek adalet temsilcilerinin de ay-
nõ güce bõrakõlmasõ istenen bir toplum, de-
mokratiklik ve yasallõk niteliklerini yitirme
kuşkusu uyandõrõr. Unutulmamalõ ki ege-
men güçler, gene Cicero’nun dediği gibi,
“Yasa benim” diyerek değil, “Ben yasa-
lım” diyerek saygõnlõk kazanõrlar ve kalõ-
cõ olabilirler.
Kaynaklar: Platon., Devlet, Remzi Kitab-
evi. 1995. Aristotes, Politika, Remzi Kitabevi.
1993. Eisenstein, W., Siyasi Felsfenin Büyük
Düşünürleri, Şule Yayõnlarõ. 1996. Cassirer.
E., İnsan Üstüne Bir Deneme. Yapõ Kredi Ya-
yõnlarõ. 1996. Cassirer. E., Devlet Efsanesi.
Remzi Kitabevi. 1984. Babeuf. G., Devrim Ya-
zõlarõ. Cumhuriyet Yayõnlarõ. 2001. Duverger.
M., Siyaset Sosyolojisi. Varlõk Yayõnlarõ.
1998. Kahveci. N., İslâm Siyaset Düşüncesi.
Türk Demokrasi Vakfõ Yayõnlarõ. 1996. Di-
vitçioğlu. S., Asya Üretim Tarzõ ve Osmanlõ
Toplumu. YKY. 1967.
Politika, Politikacõlar-Siyaset, Siyasetçiler
Prof. Dr. Abidin KUMBASAR
Yalnõz parlamento üyelerinin değil, devletin en üst düzey temsilcilerinin de
tek egemen tarafõndan seçilmesine rağmen bununla yetinmeyerek adalet
temsilcilerinin de aynõ güce bõrakõlmasõ istenen bir toplum, demokratiklik
ve yasallõk niteliklerini yitirme kuşkusu uyandõrõr.
T
ürkiye’nin başõ
dertte Nahide
için
Avrupa İnsan Haklarõ
Mahkemesi’nin verdiği
karar bir dönüm
noktasõ sayõlsa yeridir.
Mahkeme aile içi ve
kadõna karşõ şiddeti
cezalandõrmõş ve bunu
bir hukuk normu haline
getirmiştir. Bu son
derece önemli bir
gelişmedir. Buna göre
yargõnõn aile içi özel
hayata müdahalesi
yasal hale
getirilmektedir.
Türkiye’de özellikle
kadõna karşõ aile içi
şiddetin ne kadar
yaygõn olduğunu
düşünürsek
yurdumuzda
yönetimin, güvenlik
güçlerinin ve yargõnõn
ne kadar büyük
sorunlarla karşõ karşõya
geleceğini ve
nasõl büyük
sorumluluklar
taşõyacağõnõ
algõlayabiliriz.
Cumhuriyetin uygarlõk
projesi, politikacõlarõn
eliyle uzun yõllardan
beri ihmal edilmiş, göz
ardõ edilmiştir. Hatta
uygarlõk karşõtõ
eylemlerin hiç de ender
olmadõğõnõ
söyleyebiliriz. Avrupa
İnsan Haklarõ
Mahkemesi tarihi bir
karar vermiştir. Artõk
iktidarlarõn, Türkiye’y
i yönetenlerin bir
numaralõ görev olarak
ülkemizde, ilkelliğin,
geri kalmõşlõğõn açõk
bir göstergesi olan aile
içi şiddeti, kadõn-
erkek eşitsizliğini,
eğitimde süregelen
fõrsat eşitsizliğini yok
etmek için harekete
geçmesi zorunluluğu
ortaya çõkõyor.
Alõnacak önlemleri ve
sonuçlarõnõ heyecanla
bekleyeceğiz.
Bu karar aynõ zamanda
benim yõllardõr sõkça
gündeme getirmeye
çalõştõğõm ama hem
yönetimlerce hem
de toplumca göz ardõ
edilen sosyal
engelli kavramõna bir
anlamda dikkat
çekiyor. Dünya Sağlõk
Örgütü’nün engelli
(disabled) tanõmõnda,
fiziksel, ruhsal,
bedensel unsurlarõn
yanõnda sosyal engel
de yer alõr. Bu, gözden
kaçõrõlõyor.
Yurdumuzda
milyonlarca sosyal
engelli var. Evliliğini
ağõr baskõlar altõnda
dayak yiyerek,
özgürlükleri
sõnõrlanarak sürdüren,
sürdürmek zorunda
kalan kadõnlar sosyal
engellidirler. Şimdi
AİHM bu eziyet dolu
yaşam için müeyyide
getiriyor. Onlar aynõ
zamanda engelli
muamelesi görerek
devlet tarafõndan
korumaya
alõnmalõdõrlar. Bu
anlayõş ve bu
doğrultuda alõnacak
önlemler Cumhuriyeti
n uygarlõk projesine
uygun düşecektir. Bu
ülke ilkel geri kalmõş
feodalite gelenekleri ile
yönetilen bir toplum
olmaktan
kurtarõlmalõdõr. Avrup
a İnsan Haklarõ
Mahkemesi’nin son
kararõnõn -eğer
kullanabilirsek- buna
iyi bir fõrsat hazõrladõğõ
kanõsõndayõm.
coskunoz@superonline.com
Avrupa İnsan Haklarõ
Mahkemesi’nin Tarihi Kararõ
Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2009 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER