28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SADIK ÇELİK Bu başlık da nereden çık- tı mı diyeceksiniz? Belki de gazetelerde okudunuz, her yıl 5 Haziran Dünya Çevre Gü- nü olarak kutlanıyor, bu se- neki Çevre Günü ve onu iz- leyen Çevre Haftası’nın ana teması da “gezegeninizin si- ze ihtiyacı var”. Sonunda koskoca yaşlı küreyi de in- sanoğluna muhtaç ettik iş- te… Nedenini, nasılını ince- lemeden önce Dünya Çevre Günü hakkında da kısa bir bilgi vermek istiyorum: Dün- ya Çevre Günü, 1972’den bu yana, Birleşmiş Milletler Ör- gütü’nün 1972 yılında İs- veç’in başkenti Stock- holm’de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirveye atfen her yıl 5 Haziran tarihinde kutlanıyor. O tarihten bu yana da çev- re sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek için dünya genelinde etkinlikler düzen- leniyor. Bu yılın temasının “gezegeninizin size ihtiyacı var” şeklinde seçilmesinin nedeni ise 06-19 Aralık 2009 tarihleri arasında Kopen- hag’da gerçekleşecek Bir- leşmiş Milletler İklim Görüş- meleri Toplantısı’nda millet- leri iklim değişikliği ile mü- cadele için bir araya gelme- ye çağırmak. Malum, Aralık 2009’da Kopenhag’da ya- pılacak toplantı,1997 yılında yürürlüğe giren ve Türki- ye’nin 13 Mayıs 2009 tari- hinde imzaladığı Kyoto Pro- tokolü’nden sonraki ilk adım olacağı için hayli önemli ka- bul ediliyor gezegenimizin geleceği açısından. Nitekim, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Mo- on da “Çevre Günü” dolayı- sı ile yaptığı açıklamada her- kesi üzerine düşeni yapma- ya çağırdı. Ban Ki-Moon’un açıklamasında ışıkları sön- dürün, toplu taşıma araçları- nı kullanın gibi basit günde- lik önerilerin yanında çok önemli iki ifade de yer alıyor: Bunlardan birincisi “şirketle- ri çevreye olan etkilerden sorumlu tutun” ve ikincisi de “hükümetinizi Kopenhag’da anlaşmaya varmaya çağı- rın”dı. Çünkü şu anda dün- yamızın geleceğini esas be- lirleyecek olanın, bu serma- ye güçlerinin ve hükümetle- rinin kararları ve bu kararla- rın samimiyetle uygulanma- sının ne yazık ki gerçeği on- ların iradesinde olmasıdır. Bugünkü dille anti-tezini söy- leyecek olursak, neo-liberal sistemin baronları olan ser- maye güçlerini dize getirebi- lecek “Yeşil Devrim”i başla- tabilecek tek bir güç varsa o da tüketicilerdir… Örneğin tüketiciler, bir fir- manın ürününe çevreye za- rar verdiği gerekçesi ile boy- kot uygularsa, o firmanın üretim sürecini değiştirmek- ten başka çaresi kalır mı? (Hoş, şirketler onun da ça- resini buldu çoktan; küresel ısınmayı fırsata çevirip ken- dilerine çevreci ürünlerden yeni bir pazar yaratmayı ba- şardılar.) Peki ya, tüketiciler sırf moda diye, sırf kapitalist sistemin çarklarının dönme- sini sağlayan ana unsurlar- dan biri olan işbirlikçi medya onlara empoze ediyor diye, sırf bizzat tüketim toplumu- nun kendisinin açtığı psiko- lojik yaralarına belki mer- hem olur diye daha da çok tüketmek için ihtiyaçlarının çok üzerinde yaptıkları satın almalara bir son verecek ol- salar; bir ceketin kendilerine en az birkaç yıl yeteceğinin, bir arabanın bütün aileyi ta- şıyabildiğinin, güzelliğin saç boyalarıyla, saygınlığın ise pahalı kıyafetlerle satın alı- namayacağını anlarlarsa, ne olur o zaman bu şirketlerin hali? Ya hükümetler? Ekonomi- lerinin bel kemiği olan bu uluslararası şirketlerin ve tam ortasında yaşadıkları neo-li- beral ve neo-kolonyal düze- nin çıkarlarına aykırı olabile- cek, karbon salımının azal- tılması gibi bazı uygulamaları ne kadar hayata geçirebile- cekler, bu önlemlerin alın- ması konusunda ne kadar samimiler? Ülkemizde bile karbon salımının azaltılması- nın sanayiciyi ve ekonomiyi zora sokmadan nasıl yapıla- bileceği tartışılmaktadır. En son Devlet Planlama Teşkilatı karbon salımının ekonomiye maliyeti üzerinde bir çalışma başlattı. Aslında hükümetler, dünyanın nere- ye gitmekte olduğunu açık- ça görüyorlar ve bu şirketle- rin kendilerine yaptığı kötü- lüğün farkındalar, ancak kısa vadeli çıkarları uğruna bütün bir Yerküre’yi bu şirketlere kurban etmekten kaçınmı- yorlar. Kısacası hem şirket- ler, hem hükümetler “bizden sonra tufan” anlayışındalar. Geriye dünyayı değiştire- bilecek tek bir güç kalıyor, bi- reyler yani kapitalistlerin di- lindeki adıyla tüketiciler… Hükümetler sermaye sahip- lerinin sözünden, sermaye sahipleri ise müşterilerinin yani tüketicilerinin sözünden çıkamıyor çünkü. Bu neden- le, bireyler farkında değiller ama şirketlerden de hükü- metlerden de daha güçlüler. “Yeşil Devrim” bu sefer tü- keticilerden başlayabilir. Tek yapmaları gereken bir araya gelmek ve dünyaya sahip çıkmak çünkü “geze- genimizin bize ihtiyacı var...” sadik.celik@keyveni.com.tr CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Yazıktır!.. Tayyip Bey çok sinirli, çook!.. Esiyor, gürlüyor, hakaret ediyor, ardından tutup ana muhalefet liderine “sen” diye seslenerek, “sen” de- di diye saygılı olmaya davet ediyor!.. Bir öfke, bir hid- det, bir şiddet ki, değmeyin gitsin!.. - Acaba neden?.. Mayınlı araziler yüzünden olmasın?!. Son günler- deki “enteresan” çıkışları “mayın yasasını” unuttur- mak, kamuoyunun dikkatini bambaşka yerlere çek- mek için olmasın?!. İki hafta önce bu köşede “Özel- leştirmelerle Fazlaca İlgilenmek” başlıklı yazımı aynen şu sözlerle noktalamıştım: “Fazla söze gerek var mı?!. Yazılanlar, çizilenler, ‘sınır namustur’, sözleri ne Başbakan’ı ne de akıl- daşlarını bir nebze olsun etkilemiyor... Çünkü çok- taaan kafaya koymuş, kararlarını vermişler: - O toprakları verecekler, işte o kadar!..” Üstelik tam da o gün “mayın tasarısı” AKP tara- fından geri çekilerek komisyona geri gönderilmiş, CHP lideri Baykal da mantıklı davrandığı için iktidara te- şekkür etmişti!. Ama ben “can çıkar, huy çıkmaz” atasözünden hareketle, Tayyipgillerin vazgeçmeye- ceğini bildiğim için yazımı yukarıdaki satırlarla bitir- miştim. Tamamen düşündüğüm gibi oldu. Tasarı ay- nen yasalaştı. - Yani, Tayyip Bey erdi muradına!.. Erdi de, şimdi ne olacak?. Artık iyice ortaya çıktı ki, bu topraklarla ilgili olarak “birileri, birileriyle fena halde angaje olmuş!!!” O za- man önce bir yurttaş, sonra bir gazeteci olarak man- tık yürütmek, sorular sormak ve bazı öngörülerde bu- lunmak hakkım doğuyor… Hadi o zaman yapalım: 1- Artık Mısır’daki sağır sultan bile biliyor ki, bu top- raklar tarımsal anlamda çok ama çok değerli. Orga- nik tarım yapılabilir. Bölge insanı zenginleşir. Ekonomik kalkınma terörün de canına okur. Böylece kardeşlik bağları güçlenir… Tayyip Bey gibi “kurt” bir siyasetçi, niçin böylesine bir avantajı müthiş bir oy getirisine çe- virip “kahraman” olmaya soyunmuyor da, halkı kar- şısına alma pahasına, hatta iktidarının sallanması pa- hasına bu toprakları bir yabancıya vermekte bu den- li ısrar ediyor? 2- O zaman insanın aklına, hem de çok ciddi şe- kilde, o toprakların üzerinde yalnızca tarımsal zen- ginlikler nedeniyle kavga yaşanmadığı, çok daha bü- yük bir projenin yaşama geçirilmeye çalışıldığı iddiaları geliyor. Bir yandan stratejik önem öne çıkıyor, diğer taraftan yeniden dillendirilmeye başlanan “Türkiye böl- gelere bölünsün, yerel yönetimler söz sahibi olsun” çıkışları ete kemiğe bürünmeye başlıyor… 3- Bu kaygıların ışığında düşünmeye başlıyorsu- nuz; “demek ki, birileri, birilerine ‘yolunda yürüme- ye devam etmek’ karşılığında her ne pahasına olur- sa olsun ‘bu iş olacak’ sözünü vermiş!..” Yolun sonuna doğru koşar adımlarla yaklaşan Tay- yip Bey, iktidarı kaybeder, muhalefet olur, yeniden iktidar olmak için siyaset yapar, bunlar son derece doğal... Ama tarihe çok utandırıcı biçimlerde geçmek de var!. - Yazıktır!.. Bir Yurtsevere Mektup (XII) Sevgili kardeşim Balbay, Çok acıklı ve eğlenceli bir hafta geçirdik. Toplumun neredeyse tüm kesimleri- nin karşı olduğu “Mayın Yasası” Tayyip Bey’in emir ve direktifleri doğrultusunda Meclis’ten geçti!.. Ger- çekten de iç karartan bir durum. Ama ben bu yasa- yı işletebileceklerini sanmıyorum. Bu ülkenin aydın- lık insanları bu rezalete geçit vermeyecektir... Bu işin acıklı kısmı. Eğlenceli kısmına gelince; siz içerde, biz dışarıda hep birlikte edepsiz olduk iyi mi?!.. Mayın tar- tışmalarından bunalan Tayyip Bey, partisine AKP di- yenleri “edepsiz” ilan ediverdi. Şimdi sen, “be bira- der 8 yıldır aklın neredeydi” diye kahkahayı patlata- caksın ama ben daha komiğini söyleyeyim; kapat- ma davası sırasında yaptıkları savunmada kendile- ri de “AKP” ibaresini kullanmış, iyi mi?!.. Bu yıl sen ve sevgili Erol Manisalı onuruna dü- zenlenen “CUMOK Gecesi” çok güzel geçti. Gön- derdiğin mesajı sahnede okuduğumda oluşan sev- gi selini gözlerinin önüne getirebilirsin, biliyorum.. Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dışa- rıdaki milyonlar adına bir yurtseverin olanca gücü, sı- caklığı ve kararlılığı ile kucaklıyorum. Gezegenimizin Bize İhtiyacı Var… KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Haziran HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 11 HAZİRAN 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Obama neymiş? Ezan sesiyle büyümüş Hıristiyan! Kılıf Nami Tepe: “Recep, fener konusunda rahatmış. Geçen süre içinde anlaşılan minareye de fenere de kılıf bulmuşlar!” Fatura Avni Kurtuldu: “İsrail’e ‘van münit’ posta koymanın Türkiye’ye faturası: 44 yıllığına vatan topraklarının işgali!” Çalık Mahmut Yeşilgönen: “Hükümet’e öneri, mayın temizleme işini ‘Bizim Çalık’a verelim, iş tatlıya bağlansın!” YağmurDeniz Hıristiyan ve Müslüman demokratlar! AVRUPA Parlamentosu seçimlerini Hıristiyan demokratlar, ağırlıklı olarak sağcılar kazandı. Bizimki, bir ara kendini “Müslüman demokrat” diye pazarlayıp Hıristiyan demokratların arasına sokuşturmaya çalışıyordu; beceremedi. Beceremediği gibi Avrupa’nın sağcılarıyla da yıldızı hiç barışmadı. Ülkesinde sosyal demokratlardan nefret ederken Avrupa’da liboş sosuna bulaşmış sosyal demokratlara yanaştı. Özetle ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildi. Bu arada seçimler gösterdi ki, Avrupa Parlamentosu Avrupalı seçmenin umurunda değil; meydanı aşırı sağcılarla, yabancı düşmanlarına bırakmışlar. Türkiye ise zurnanın son deliği durumunda! Fransa ve Almanya’nın Türkiye’ye biçtiği “imtiyazlı ortaklık” daha bir geçerli olacağa benziyor. Oyalama taktiği olarak bir yandan da “Müzakerelere devam; bugüne kadar 10 fasıl açıldı” diyorlar. İyi de kaçının kapandığından kimsenin söz ettiği yok! Sonuç; Avrupa Parlamentosu’nun Hıristiyan demokratları Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğine karşıdır ve aynı şekilde kendini Müslüman demokrat olarak yutturmaya çalışan Türkiye’deki iktidar partisi AKP’nin de Avrupalı olmak gibi bir niyeti bugüne kadar olmamıştır bundan sonra da olmayacaktır. Bundan sonrası Hıristiyanların ve Müslümanların demokrasi ipinde karşılıklı oyun oynamasıdır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” KOYU renk daha çok leke kaldırır sözünden yola çıkarak söze giriyor İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi avukat Hüseyin Özbek ve sözü koyu tenli Barack Obama’ya getiriyor: “George W. Bush döneminde yerle bir olan imajın yeniden parlatılacağı bir beyaz sayfa gereksinimi ABD’yi yeni arayışlara zorladı. Dünyanın değişik yörelerinde yakıp yıktıklarıyla dipten doruğa zifte batmış ABD’nin esaslı bir üst baş değişikliğine ihtiyacı vardı. Barack Obama’yı ortaya çıkaran ABD’nin leke tutmaz modele olan ihtiyacı oldu. Obama, ABD’nin leke silicisi rolü gereği ezberine aldıklarına vücut dilini de katınca ortaya umulandan da iyi bir ürün çıktı. Obama’nın İslam dünyasına yönelik pazarlanması da benzer ambalajla sunuluyor. Sultanahmet Camisi’nde müftünün açıklamalarını kendinden geçmiş bir mümin misali saygıyla dinlerken çekilen boy boy resimleri cömertçe kullanıldı. Mısır halkına ‘selamünaleyküm’ diye selam çakan, ezan sesinden çok etkilendiğini söyleyen, ABD’nin Müslümanların da devleti olduğuna vurgu yapan Obama, ülkemizi bundan sonraki ziyaretinde Süleymaniye minarelerinden ezan okursa hiç şaşmamak gerek. ABD emperyalizminin piyasada tutan, tüketicilerin beğenisini kazanan Afrika kökenli bu harika ürünü Beyaz Saray’a oturmadan önce çok iyi araştırma-geliştirme çalışması yaptığı anlaşılıyor. ABD dibe vuran itibarının tavan yapması için ortaya sürdüğü siyah mucizeyle bir müddet idare edecek gibi görünüyor. Sultanahmet Camisi’nde kendinden geçmiş cezbeli derviş görüntüleriyle hepimizi etkileyen Obama’nın Türkiye’den Ermenistan sınırı, Irak, Afganistan gibi önemsiz konularda bazı ricalarda bulunduğu satır aralarından anlaşılıyor. Bu önemsiz ricalarının yöneticilerimiz tarafından son derece önemsendiği de satır başlarından belli oluyor. Obama’nın önemsiz ricalarını önemseyen önemli büyüklerimizin, Mehmetçiğin kanı gibi önemsiz ayrıntıların Türk kamuoyu tarafından fazla önemsenmemesi üzerinde önemle çalıştıkları anlaşılıyor! ABD’nin siyah elbisesi bir süre idare eder, epey lekeyi gizler, kiri, pası örter. Bizim yüz karalarımızın alınlarında şeref madalyası gibi taşıdıkları katran karasına gelince, onu çıkaracak kimyasalın keşfi epey zaman alacak galiba!” Leke SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tekerlek biçi- minde ve sarõ renk- te bir peynir türü. 2/ Katõşõksõz, saf... Boynuzunun biri kõ- rõk hayvan. 3/ Dü- rüm gibi sarõlmõş yufka arasõna ceviz ve fõstõk doldurula- rak yapõlan bir tür hamur tatlõsõ... Akõm şiddeti birimi kiloamperin kõsa ya- zõlõşõ. 4/ Kullanõlmasõ he- men mümkün olan paraya verilen ad. 5/ Ayak bile- ğinde bulunan küçük bir kemik... Güney Ameri- ka’da yaşayan bir yük hay- vanõ. 6/ Birinin, işini gör- mesi için kendi yerine bõ- raktõğõ ya da yetki verdiği kimse... Tabaka. 7/ Aldat- ma işi, hile... Duvarõn içi- ne yapõlmõş küçük ve kapaksõz dolap. 8/ İzmir’in Tire ve Ödemiş ilçelerine özgü bir tür bilye oyunu... Fas’õn plaka imi... Kale hendeği. 9/ Kõrklareli’nin Vize ilçesinde, “ta- biatõ koruma alanõ” kapsamõna alõnan orman ve körfez. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Aptal, sersem” anlamõnda argo sözcük. 2/ “--- biziz, bal bizdedir” (Hasan Dede)... Sõrtta taşõnan yük. 3/ Aşõrõ ve ba- yağõ biçimde süslenip boyanmõş kadõn... Eski Mõsõr ina- nõşõnda insan ruhu. 4/ Sõvõ. 5/ Yapõ çatõlarõna konulan uzun mertek... Yassõ ve dar biçimli metal parça. 6/ Bakan... Ye- men ve Etiyopya’da yetişen, yapraklarõ uzun süre çiğne- nince sarhoşluk veren bir ağaççõk. 7/ Bir renk... Bangladeş’in para birimi. 8/ Arnavutluk’un para birimi... Anadolu halk- larõnõn en eski ana tanrõçasõ... Ardahan ilinde bir õlõca ve madensuyu. 9/ Süngü gibi, tüfeğin namlusu ucuna takõlan küçük kõlõç. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç Ö R T Ü K H U E Ğ E M A Y I S V E S T İ Y E R R T U T L A K İ S O T O Y R N A Y A K U Z A C U D A M T A K E N E İ S A E A N T R E N Ö R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 e-posta: umitzileli@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear