Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Dikkat Mayın Var!
Suriye sınırımız boyunca uzanan 216 kilometre-
kare büyüklüğündeki topraklara yerleştirilmiş ma-
yınlardan temizlenmesi karşılığında organik tarıma
son derecede elverişli olan toprakların 44 yıllığına
işletilmesine izin veren yasa taslağının Meclis’te gö-
rüşülmeye başlanması, gündemde yoğun bir bi-
çimde tartışılmakta olan ‘Kürt Açılımı’nı bile solla-
mış görünüyor.
Aslında çok sayıda ülkenin başka ülkelerden ta-
rım alanları satın almaları ya da belli süreler için ki-
ralamaları yeni değil. Yeni ve şaşırtıcı olan AKP li-
derinin ağırlığını koyarak söz konusu yasayı ‘yan-
gından mal kaçırırcasına’, önünü ardını hesap et-
meden muhalefetin, dahası bizzat iktidar partisinin
önemli sayıda vekilinin direnmesine karşın Mec-
lis’ten geçirme çabası içinde olmasıdır. O kadar ki
tasarının komisyona çekilmesine karşın AKP lide-
ri yasanın ilk şekliyle geçmesinde ısrarından vaz-
geçmiş görünmemektedir. Zira basına yaptığı
açıklamada grup toplantısında konuyla ilgili her şe-
yi açıklayacağını ve vekillerini ikna ederek yasanın
geçmesini sağlayacağını beyan ederek çoğu zaman
olduğu gibi bir kez daha ‘aklın yolunu’ seçmeye-
ceğini ortaya koymuş bulunmaktadır.
Mayınlı arazilerin temizlenmesi, bunu kimin, na-
sıl, ne karşılığında gerçekleştirebileceği kimse için
sır değil. Yeter ki konunun enine boyuna tartışıl-
masına, geçmiş deneyimlerin gözden geçirilmesi-
ne ve konunun uzmanlarına kulak verilmesine za-
man tanınsın. Sorun AKP’nin çok bilinmeyenli, son
derecede karmaşık bir konuda hiçbir ön hazırlığa,
ülke çapında tartışılmasına gerek görmeyen tutu-
mundan kaynaklanmaktadır. Ve bu aceleci tutumu
bazı kuşkuları haklı olarak beraberinde getirmek-
tedir. Nitekim muhalefet kimin, kimlerin kollandığının
peşine düşmüştür. AKP’nin ünlü ‘aslanlar gibi sa-
tarım’ furyasında yaşanan bazı şaibeli olduğu sav-
lanan girişimleri henüz belleklerde tazeliğini koru-
maktadır. Bu tür konularda uzman olduğu kadar de-
neyimli ve güvenilir bir örgüt olan BM Tarım ve Gı-
da Örgütü’nün (FAO) de altını önemle çizdiği gibi
tarım alanlarının yabancı ülkelere kiralanmasının ye-
teri şeffaflıktan yoksun olmaları çeşitli yolsuzluklara
yol açmaktadır.
Nisan ayının ortasında Le Monde gazetesi ko-
nuyla ilgili olarak yayımladığı bir incelemede tarımsal
alanlara giderek artan bir hızla el konulmak isten-
diği olgusunu irdelemektedir. O kadar ki Tanrı’nın
hemen her günü bir ülkenin bir başka ülkeden ta-
rım alanı satın aldığı ya da kiraladığı haberi gel-
mektedir. Bu eğilim kuşkusuz, nedensiz değil. Dün-
ya tarım üretiminin taşkınlar, iklim değişiklikleri, ku-
raklık ya da düpedüz kâra dönük spekülasyonlar
yüzünden gerilemesi ve bunun sonucu olarak ta-
rım ürünlerinin fiyatlarının yükselerek yer yer sos-
yal patlamalara yol açması, yabancı ülkelerde ta-
rım alanlarına sahip olmanın önde gelen nedenle-
ri arasında. Biraz da bu yüzden son yıllarda ulus-
lararası finans basınında ‘kiralık ve satılık tarım ara-
zisi’ ilanları daha çok görülmektedir. ‘Dünya Gıda
Şoku’ yazarı Jean-Yves Carfantan söz konusu şo-
kun çoktan kapımıza dayandığını ileri sürmektedir.
Çin, Güney Kore, Arap Emirlikleri, Japonya ve Suu-
di Arabistan bugün ulusal topraklarının dışında 7.6
milyon hektar tarım alanında üretim yapmaktadır.
Grain adını taşıyan sivil toplum örgütüne göre
2007-2008’de tarım ürünlerindeki fiyat artışları, tıp-
kı 1970 yılındaki kriz gibi çok sayıda özel yatırım-
cıyı yabancı tarım alanlarına yöneltmiştir. Grain’in
2008 Ekim ayında yayımladığı rapor ‘Tarım Alan-
larına El Koyma’ adını taşıyordu. Rapora göre gü-
nümüzdeki finansal kriz çok sayıda finans ve gıda
sanayi şirketinin, emekli fonları ve spekülatif fon-
ların türev pazarlarından çekilerek yeni stratejik ak-
tif saydıkları tarım alanlarına yoğunlaştıkları görül-
mektedir.
Yabancı ülkelerin tarım alanlarıyla ilgilenenler salt
bunlarla sınırlı değil. Çok sayıda ülke de benzer kay-
gılarla aynı eğilimleri sergilemektedir. Carfantan’a
göre bunlar daha fazla kâr elde etmekten çok gı-
da güvenliği nedeniyle hareket etmektedirler. Or-
tadoğu’daki petrol monarşileri üç yıldan bu yana ya-
bancı ülkelerde tarım arazileri kiralamışlar ya da sa-
tın almışlardır. Katar Endonezya’da, Bahreyn Fili-
pinler’de, Kuveyt Birmanya’da büyük tarım alanları
kapatmıştır. Türkiye’nin de Suudi Arabistan ve Ka-
tar’la benzer girişimler içinde olduğu sanılmakta-
dır.
Çin’in yabancı ülkelerde tarım alanları kiralama-
sı ve bunu ekonomisinin öncelikleri arasında say-
masının şaşırtıcı bir yanı yok. Ülke dünya tarım nü-
fusunun yüzde 40’ına sahip. Buna karşılık, yine Car-
fantan’a göre, dünyanın ekilebilir topraklarının sa-
dece yüzde 9’uyla yetinmek zorunda. Japonya ve
Güney Kore ise gerekli gıdanın yüzde 60’ını dış ül-
kelerden sağlamaktadır. 2008 yılı sonunda Libya li-
deri Kaddafi, Ukrayna’da, petrol ve gaz karşılığında
tarım alanları kiralama anlaşması yaptığını açıkla-
mıştır. Ürdün ise bu konuda Sudan’la anlaşma yo-
lundadır. Avrupa ülkeleri de yarışın dışında değil.
France Agricole dergisine göre Romanya’nın eki-
lebilir tarım alanlarının yüzde 15’i (15 milyon hek-
tar) Avrupa ülkelerinin elindedir.
Gerçek o ki, topraklarını satan ya da uzun süre-
lerle kiraya veren ülkeler için durum sanıldığı kadar
parlak değildir. Üretimin arttırılması, teknoloji trans-
ferleri genellikle lafta kalmakta, araziyi sahiplenen
malı bütünüyle götürmektedir. Toprağın pazarlan-
ması öncelikle yöre halkının topraksız köylüleri için
tehdit oluşturmaktadır. Gezegende 2.8 milyar köy-
lü yaşamaktadır. (Le Monde, 14.04.09) Açlık sını-
rında yaşayan halkın dörtte üçü kırsal alanlarda ba-
rınmaktadır. Aile tarımının büyük teknik ve serma-
ye destekli tarım işletmeleriyle rekabetiyse söz ko-
nusu değildir. Bu yüzden bu eğilim aile tarımının da
sonu anlamına gelmektedir. Örneğin Madagas-
kar’da yatırımcı ülkeyle yöre halkı arasında çatış-
ma çıkmış, Güney Kore yatırım grubu Daewoo’nun
ülkede 1.3 milyon hektar tarım alanı edindiğini açık-
laması sosyal patlamalara yol açmıştır. Afrika’da
köylüler, ekilebilir toprakların kiralanması ya da sa-
tılması konularının bütünüyle dışında bırakılmışlardır.
Yabancı yatırımcılar ve onların yerel ortaklarıyla ka-
palı kapılar ardında kotarılan işler şeffaflıktan uzak-
tır ve bu nitelikleriyle de her türlü yolsuzluğun kay-
nağıdır.
AKP anlaşılmaz (ya da anlaşılır) inadından vaz-
geçip, sorunun apaçık ortada olan akılcı çözümü-
ne dönmelidir. Devlet mayınları söker, organik ta-
rım BM Tarım ve Gıda Örgütü’nün ve ziraat oda-
larımızın denetiminde, yörenin topraksız köylüleri-
nin katılacağı kooperatifler eliyle yapılır!..
Bir annenin çocuğunun bayrağa sarõlõ tabutuna bakõp şöyle mi düşüneceksiniz: ‘Artõk özgürüm’
Anma günü değil utanç günü
CINDY SHEEHAN (*)
Filistinlilerin haklarõ konulu El Avda
(Geri Dönüş) Konferansõ’na katõlmak
üzere Sacramento’ya uçakla giderken,
duyuru yapan pilotun sesi kabinden
yayõlmasõna rağmen sanõrõm yolcularõn çoğu
bunu fark etmedi ama ben duydum. Kaptan
pilot hepimize “özgürlüğümüz için ölen
cesur askerlerimizi unutmamamızı”
anõmsatmak amacõyla iç hattan seslendi. Bu
11 Eylül sonrasõ paranoyaklõk paradigmasõ
içinde olmamõza rağmen, eğer iniş için
kemerim bağlõ olmasaydõ yerimden
fõrlayarak kabine gidecek, pilota oğlumun
Irak’ta öldüğünü ve bu dünyadaki hiç
kimsenin, onun ölümü yüzünden zerre kadar
daha özgür olmadõğõnõ bildirecektim. Aslõna
bakõlõrsa, oğlumun kafasõnõn, kanõnõn ve
hayatõnõn toprağa karõştõğõ, binlerce kilometre
uzaktaki yabancõ ülke Irak’õn halkõ daha özgür
değil; eğer hayattan, hürriyetten ve
mülkiyetten azade olmak özgürlük
sayõlmazsa. Eğer işkence ve süresiz gözaltõ
özgürlük farz edilirse, o zaman pilot haklõ
olabilir, yine de bu suçlarõ özgürlük olarak
farz etseniz bile öyle değildir. Amerika’da,
oğlum öldüğü için daha özgür değiliz, hatta
artõk ülkemiz gerekli izin, sebep olmadan bizi
gizlice takip edebiliyor, havalimanõna 100
gramlõk el kremi götüremiyoruz ve metal
dedektöründen ayakkabõlarõmõzla
geçemiyoruz. Haklar Bildirgesi’ndeki bir
hakkõmõzõ uygulamak istediğimizde ise
önceden belirlenmiş “ifade özgürlüğü”
bölgelerine sürülürüz. (Halk deyişiyle; “her
neyi protesto ediyorsak, hemen çenemizi
kapayıp bundan vazgeçmemiz” söylenir ve
kesime götürülen hayvanlar gibi ağõllarõmõza
sürülürüz.) Amerikan toprağõnda “ifade
özgürlüğü” hakkõmõz olduğunu düşünüp
hareket ettiğimizde çoğu kez bize acõmasõzca
davranõlõr. Anma gününün olduğu
hafta sonunda haberleri izlerseniz, ölen ABD
askerlerinin sõra sõra beyaz mezar taşlarõnõn
görüntülerine rastlarsõnõz. Vatanseverlik
müzikleri yükselir ve “kahramanlarımızı
unutmamamız” anõmsatõlõr.
ABD için katledilen milyonlar
Casey öldürülmeden önce, onun doğum günü
hazõrlõklarõ için koşturur ve 1979 anma
günündeki doğumundan beri aile geleneği
olduğu üzere barbekü hazõrlõğõ yaparken
böyle bir mesaj zar zor bilincimde yer tutardõ.
Anma günü ile Casey’nin doğum gününün
ailem için böyle anlam değiştireceğini
bilseydim, bu kanlõ ülkenin değil benim olanõ
korumak için, bu azõlõ kõyõlardan kaçõp
kurtulurdum. Benimle birlikte bakõn o
mezartaşlarõna gururla veya aldõrmazlõkla.
Ben şimdi onlara korku, pişmanlõk, acõ ve
adalet özlemiyle bakõyorum.
Ölen 1 milyondan fazla Iraklõnõn görüntülerini
göremezsiniz. Sadece tasvir edebilmek
amacõyla, Irak’ta öldürülen her kişi için
ortalama bir buçuk metre ayõrdõğõmõzõ ve bu
kişileri sõrtüstü dizdiğimizi farz edelim. Bu
korkunç dizi Los Angeles’tan Oregon
eyaletindeki Portland’e kadar uzanõr.
Otobanda yaklaşõk 1530 kilometrelik sürüş
mesafesi. Eğer kaçmak zorunda bõrakõlan
Iraklõlarõ sayarsak, Los Angeles ile Portland
arasõnda 4 kere daha gidip gelmemiz gerekir.
ABD Kâra Dayalõ Askeri İmparatorluğu için
katledilen, sayõlarõ Amerika’da hiçbir zaman
hesaplanmayan, çok insan var. Oradaki
savaşta ölen milyonlar bir yana, Vietnam’daki
insanlar hâlâ ABD tarafõndan ülkelerine
dökülen toksinler yüzünden ölüyor.
Biz Obama’nõn savaş suçlarõnõ görmezden
gelerek kişisel görüntümüzü kurtarõrken
bõrakõn Afganistan’daki kõrõm kõzõşsõn! Bu
emperyal saldõrganlõk suçu uğruna cenazeler
fotoğraflanmaya başlandõğõnda göğsünüzde
bir parça gurur hissedecek misiniz? Bir
annenin çocuğuna ait cansõz bir bedenin
içinde olduğu bayrağa sarõlõ tabuta bakõp
şöyle mi düşüneceksiniz: “Artık özgürüm.”
Obama başkan olduğunda ölmek daha mõ iyi?
Bütün bunlarõn göz önünde bulundurulmasõ
gereken çetin ama gerçek bir yönü de, askeri
mezarlõklardaki tabutlarda yatan bu askerlerin
kaçõnõn imparatorluk için tutulmuş kiralõk
katiller gibi masum insanlarõ öldürdüğü veya
onlara işkence yaptõğõ. Bence bu birçok
açõdan çok derinden üzüntü verici.
Sürüklenerek ölüme götürüldü
Bunlar içinde bir tek tesellim varsa, o da
oğlumun ölümüne sebep olan göreve gitmeyi
cesurca reddetmiş olduğunu öğrenmemdir.
Ama tam anlamõyla sürüklenerek araca
bindirildi ve dakikalar sonra, doğasõna ve
görgüsüne uygun olmayan bir şeyi yapmaya
zorlanmadan önce öldü.
Casey her zaman benim kahramanõm olacak
ama o ABD emperyalizminin bir kurbanõydõ
ve onun ölümü kimseye özgürlük sağlamadõğõ
gibi, gurur değil utanç getirdi. Elbette her gün
yaptõğõm gibi, anma gününde onun bu
anlamsõz ölümüne yas tutuyorum. Fakat
Amerika’da Askeri Endüstriyel Kompleks
“vatanseverlik” kara cüppesi altõnda
suçlarõnõ işleyebilsin diye savaşõn
yüceltileceği bir güne ihtiyacõmõz yok.
Filistin’den Afrika’ya ve Güney Amerika’ya
kadar, küresel ekonomik egemenlik
arayõşõmõz her gün insanlarõ öldürüyor, hasta
ediyor, sakat bõrakõyor , baskõ altõnda tutuyor.
Her gün yaklaşõk 25 bin çocuk açlõktan
ölüyor. Ben bu gerçekleri kabullenmiyorum
ve ülkemle gurur duymuyorum. Anma
gününde kederli zamanõmõ sadece tüm
dünyada savaşlarda ölen onca insana değil, o
insanlarõn ABD imparatorluğunun
görülmeyen ve umursanmayan kurbanlarõ
olduğu gerçeğine de yas tutarak geçiriyorum.
(*) ABD askeri oğlu Irak’ta öldürüldükten sonra
katõldõğõ protesto eylemleriyle savaş karşõtõ
hareketin simgelerinden olan “barış annesi”.
İngilizceden çeviren: Engin Esen (Truthout
haber-yorum sitesi, ABD, 25 Mayıs 2009)
Casey her zaman benim kahramanım
olacak ama o ABD emperyalizminin bir
kurbanıydı ve onun ölümü kimseye özgürlük
sağlamadığı gibi, gurur değil utanç getirdi.
Her gün yaptığım gibi, anma gününde onun
bu anlamsız ölümüne yas tutuyorum. Fakat
Amerika’da Askeri Endüstriyel Kompleks
“vatanseverlik” kara cüppesi altında
suçlarını işleyebilsin diye savaşın
yüceltileceği bir güne ihtiyacımız yok.
VALENTİN RAHMANOV
Gürcistan’da 9 Nisan’dan
beri protestolarõnõ
sürdüren muhalefetin son
tavrõnõ anlamak mümkün
değil. Muhalefet, gösterileri
başkentten taşraya kaydõrdõ.
İlk gösteriler, Batum’da
yapõlõyor. Bundan sonra sõra
Kutaisi kentine gelecek.
Tiflis’te de gösterilerin devam
edecek olmasõna rağmen, asõl
ağõrlõğõn taşraya kaydõğõ
anlaşõlõyor. İşin tuhaf yanõ şu
ki, muhalefet liderleri İrakli
Alasaniya, Nino Burjanadze,
Levov Geçeçiladze ve İrakli
Okruaşvili, hiçkimse onlarõ
başkentten kovmadõğõ halde,
protesto gösterilerini taşraya
kaydõrmaya karar verdiler.
Oysa Tiflis, sadece yönetim
merkezi değil, her yönüyle
ülkenin kalbi durumunda.
Kentin nüfusu,
1.5 milyon, ki bu,
ülke nüfusunun
üçte biri.
Dolayõsõyla, ülke
çapõnda sonuç
alõnabilecek
gösteriler, ancak
burada
düzenlenebilirdi.
Peki, protestolarõ
diğer kentlere
kaydõrmak,
muhalefete iktidar
yolunu açar mõ?
Çok zor. Zira,
taşra şehirleri,
devletten aldõklarõ
geniş yardõm
nedeniyle, Devlet Başkanõ
Mihail Saakaşvili’ye bağlõ
durumdalar. Bunlara bakarak
söylemek gerekiyor ki,
muhalefet bu yaptõğõyla,
iktidara gelmeye aday bir
siyasi güç yerine, turneye
çõkmõş bir tiyatro kumpanyasõ
izlenimini veriyor.
İşin diğer bir tuhaf yanõ,
muhalefetin, hiçbir şekilde
anayasanõn ve yasalarõn dõşõna
çõkmayacağõnõ söylemesi.
Oysa, muhalefetin çoğunluğu,
en başta da Burjanadze,
Saakaşvili’nin bütün
mahkemeleri kendisine tabi
hale getirdiğini, basõn dahil
ülkedeki her şeyin onun
kontrolü altõnda olduğunu
belirtiyor. Eğer her şey onlarõn
dediği gibiyse, o zaman,
tamamen yasalara bağlõ
kalarak acaba nasõl iktidara
gelmeyi düşünüyorlar?
Gerçekten tuhaf olan bir başka
ayrõntõ ise muhalefetin
tavõrlarõnda. Muhalefet,
Saakaşvili’nin en katõ tavõr
gösterdiği ilk günlerde sokak
eylemlerine hõz vererek
gelişmeleri denetim altõna
alabilir ve iktidardan
ayrõlmaya niyeti olmadõğõnõ
söyleyen Saakaşvili’yi alaşağõ
edebilirdi. Oysa muhalefet
frene basmayõ seçti. Bir diğer
tuhaf nokta ise muhalefetin yol
kesme eylemleriyle ilgili.
Saakaşvili’nin muhalifleri,
otoyollarõ trafiğe kapatma
tehdidinde bulundu, fakat
sonra, Saakaşvili’den hiçbir
uzlaşma sinyali gelmemesine
rağmen, bu eylemi geniş çaplõ
uygulamaya sokmadõ. Oysaki,
bu, iktidarõ zor
durumda bõrakarak
uzlaşmaya kõsa
sürede varõlmasõnõ
sağlayabilirdi. Bütün
bu tuhaflõklarõ,
birkaç nedene bağlõ
olarak açõklamak
mümkün olabilir.
Birincisi, bunlar,
muhalefetin
kendisini henüz
iktidara gelmeye
hazõr olmadõğõnõ
hissetmesinden
kaynaklanõyor
olabilir. Belki de,
muhalif liderler,
protestonun
yöntemleri konusunda
uzlaşamadõlar. Veya,
Saakaşvili’nin muhalif
liderlerle yaptõğõ
müzakerelerin sonuçsuz
olduğu açõklanmasõna rağmen,
iktidarla muhalefet arasõnda
bir uzlaşmaya varõlmõş olabilir.
Fakat, neden ne olursa olsun,
Kviris Plitra gazetesinin de
belirttiği üzere, halkõn yarõdan
fazlasõ, iktidarla muhalefet
arasõndaki müzakerelerden bir
sonuç çõkmayacağõnõ
düşünüyor. Üstelik bu durum,
iktidarõn değil, muhalefetin
prestijini zedeliyor.
Rusçadan çeviren: Deniz
Berktay (Rus Resmi Haber
Ajansı RİA Novosti, 22 Mayıs)
NORMA RANGERİ
“Silvio Berlusconi bir başka
Mussolini değil, ama İtalya
için bir tehlike ve kötü bir örnek.”
İtalyan politikasõnõ değerlendiren
Avrupa’nõn saygõn gazetelerinden
Financial Times böyle yazdõ.
Kamuoyu düşüncesinin siyasi
diyalektiğin öznesi olduğu ülkelerde
İtalyan iç siyasetinde yaşananlar
medyanõn birinci gündem maddesi
oldu. Yabancõ ülke gözlemcilerini
kaygõlandõran her türden eleştirel
yaklaşõmõ hiçe sayan bir
başbakan. Berlusconi’yi
dünyanõn başlõca medya
organlarõnõn birinci sayfasõna
taşõyan nedenler ortada;
Noemi konusunda La
Repubblica gazetesinin
yönelttiği sorularõ yanõtlamayõ
reddetmesi, muhalefet yapan
herkesi yalanlama girişimleri,
parlamenterlerin sayõsõnõn
indirilmesi konusundaki
demagojik yaklaşõmlarõ, yargõ
sistemini hedef alan sert tavrõ,
medyada siyasi içerik ve çizginin
dõşõnda kalan magazinel bir
yaklaşõmla boy göstermeyi tercih
etmesi... Beceriksiz İtalyan solu ise
muhalefeti temsil eden Demokrat
Parti’nin (PD) salõncağõnda
sallanõyor. Başlangõçta Veronica-
Berlusconi kõsaca karõ koca arasõna
girmemeye özen göstereceklerini
söyleyen PD Genel Başkanõ Dario
Franceschini, İtalyanlara seslenerek
“Çocuklarınızı Berlusconi gibi bir
babanın eğitmesine izin verir
miydiniz” diye sorarak sõnõrõnõ aştõ.
Franceschini’nin bu gereksiz çõkõşõ
karşõsõnda başbakanõn çocuklarõ
babalarõnõ savundular ve
Franceschini’yi eleştirdiler.
Franceschini’nin Berlusconi’nin
babalõğõ konusundaki yorumu
ikincil derecede önemli bir konu;
çünkü sorunlar yumağõ
Berlusconi’nin Arcore’deki
villasõnõn yaldõzlõ duvarlarõndan
daha önce dõşarõ taşmaya başladõ.
Avrupalõ gözlemcilerin kaygõlõ
yaklaşõmõ
Berlusconi’nin 18
yaşõndaki Napolili
Noemi’yle olan
dostluğu üzerinde
odaklandõ. Çifte
ahlaklõ İtalya’da
gerçekleşmesi
mümkün olmasa da
bu meselede
başbakan saydam
olmalõ. Solcu
politikacõlarõn
çoğu Berlusconi’yi köşeye
sõkõştõrmak, siyasi sahneden
uzaklaştõrmaktan yana. Geçen salõ
gecesi RAI 3’teki bir programa
konuk olan Kültür Bakanõ Sandro
Bondi (bir zamanlar komünistti),
Franceschini ile Noemi konusunda
başbakana soru yönelten La
Repubblica gazetesi yayõn
yönetmeni Enzo Mauro’yu hedef
alarak, “Utanmanız gerekir!” dedi.
Bondi’nin ardõndan hükümetin sert
göçmen politikasõyla tanõnan İçişleri
Bakanõ Roberto Maroni (Maroni de
bir dönem solcuydu) canlõ yayõn
bağlantõsõnda “Noemi konusunda
Berlusconi’nin La Repubblica’ya
verebileceği en güzel yanıt s.... git
diyebilmek olmalı” cüretini
gösterdi. Berlusconi hükümetinde
dõşişleri bakanõ olarak görev yapan
Franco Frattini ise dõş basõnõ “kötü
ve onursuz” olarak tanõmladõ.
‘Tedaviye ihtiyacı var’
Hararetli geçen programa katõlan bir
başka konuk Radikaller’in üyesi,
siyasetci Marco Pannella’ydõ.
İtalya’daki siyaset gündeminde
yaşananlarõ protesto etmek için 15
Mayõs’tan bu yana açlõk grevi yapan
Pannella, Berlusconi’nin artõk seçim
başarõsõyla yetinmediğini, seçim
zaferinin ötesinde bir şeyler aramak
ihtiyacõnda olduğuna dikkat çekti.
Pannella’nõn yorumu İtalya’da
mevcut güncel siyasetin içine girdiği
koşullarõ yerinde değerlendiren,
sağlõklõ bir teşhis. Birkaç hafta önce
Pannella’nõn yorumunu
Berlusconi’nin eşi Veronica Lario
da “Eşim iyi değil, tedaviye
ihtiyacı var” diyerek başka şekilde
ifade etmişti. Veronica, yaşlõ
canavarõn sağ siyaset için
düşündüğü yeni kadõn adaylarõ, genç
kõzlarõn model olmak amacõyla
çektirdiği fotoğraf albümlerinde
aramasõna gönderme yapmõştõ.
İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal
(Il Manifesto, 28 Mayıs 2009)
Hedefi belli olmayan
Gürcü muhalefeti
TURNEYE ÇIKMIŞ TİYATRO KUMPANYASI GİBİ
Saakaşvili
yönetimini
protesto
gösterilerini
sürdüren
muhalefet,
gösterileri
taşraya kaydõrdõ.
Ancak
muhalefetin
taşrada başarõlõ
olma şansõ çok
zayõf.
‘İtalya için kötü örnek’
26 Mayıs 2009 International Herald Tribune