26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
K onumuzun ya- şadõğõmõz gün- lerde olup bi- tenlerin güncelliğini ta- şõdõğõ söylenemez ama ülkemizde en azõndan düşünülmesi gereken- lerin bir sõralamasõ ya- põlsa başlõktaki konu- nun o gündemde yer almasõnõ çok isterdim. Her yazõmõzda ve ko- nuşmamõzda yinelediği- miz gibi “denizcilik” işi- nin temel özelliği “ulus- lararası” olmasõdõr. Denizcilikte uluslar- arasõ ölçülerde işler yapmõş, başarõlarõ tari- hin o kocaman fotoğra- fõnda bunlarla birlikte yerini almõş ülkelerde yüzyõllarõn, hatta bin yõllarõn içinden geçe- rek bugünlere ulaşmõş ünlü limanlarõn hepsin- de bir denizci ve işada- mõ olarak defalarca bu- lunmuşumdur. Limanlar aslõnda bir ülkenin cümle kapõlarõ, türlü mal dolaşõmlarõnõn en stratejik, hatta ülke güvenliğinin kilit nok- talarõdõr. Mal, gerçek değerini ulaştõrõlmasõ gereken noktaya vardõğõnda bu- lur. Limanlar ticari de- ğerlerin olduğu gibi kültürel değerlerin de birbiri ile sürekli iç içe bulunduğu yerlerdir. Kültür birikimi Nitekim uluslararasõ denizciliğin tarihinde başardõklarõ, yarattõk- larõ ve insanlõğa katkõ- larõ ile yer almõş ülke- lerin coğrafyasõnda “li- manlar” dediğimiz noktalarda mutlaka ün- lü deniz müzeleri bulu- nur. Bu müzelerde de- nizcilikteki evrimin, ta- rihin ve bin yõllar için- de birikmiş kültürün somut kalõntõlarõnõn na- sõl üzerlerine titrenerek ve bilimden payõnõ al- mõş bir mekân içinde nice özveri ve duyarlõ- lõkla saklandõğõnõ gö- rürsünüz. Denizcilik denilen, artõk teknoloji ve bi- limle birlikte hõzla ge- lişen bu önemli alan bütün ülkelerde iki te- mel bölümde oluşmuş ve gelişmiştir: Bir, ül- kenin güvenlik güçleri içinde yerini alan do- nanma/navy savaş ge- mileri, eğitim kurumla- rõ ve diğer unsurlarõ. İki, ülkenin ekono- misi ile bütünleşmesi gerektiği için oluşan ti- caret gemileri, eğitim, limanlar, yükleme bo- şaltma, ulaşõm sistem- leri ile bağlantõlarõ vs. gibi tamamlayõcõ ku- rumlarõ ile ticaret filo- su/merchant navy. Her ikisinde de oluş- tuğu kadar bir kültür birikiminin saklandõğõ, sergilendiği yerler, mü- zeler olagelmiştir. Fransa, Japonya, İn- giltere, Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz gibi denizcilik isminin asla- rõ, öncüleri olmuş ülke- lerin limanlarõnda bir- den fazla ünlü deniz müzeleri, gezip gör- mekle bitmeyecek ka- dar büyük, yüzyõllarõ kapsayan unutulmaz sergilerdir. Bürokratik engeller Geçenlerde, birkaç yõl öğretim görevlisi olarak çalõştõğõm ve mensubu olduğum bir eğitim oca- ğõ olarak her şeyi ile sü- rekli ilgilendiğim İTÜ Denizcilik Fakülte- si’nde yeni dekan Sayõn Prof. Dr. Nil Güler’e yaptõğõm bir nezaket zi- yaretinde okulumu an- latõlmaz duygular, he- yecan ve duygusallõkla birlikte suskun bir hü- zün içinde gezip dolaş- tõm. Hocalarõ, gözleri õşõl õşõl genç doçentleri, öğ- retim görevlilerini din- ledim. Benim o hiç din- meyen eski gözağrõm “Deniz Ticaret Müze- si” konusu yeniden gündeme geldi. Onlarõ çok iyi anlõ- yordum. Onlar daha li- se çağlarõndayken ben bu konu ile uğraşmõş, ne yazõk ki önüme dağ gibi dikilen bürokratik engeller, daha da açõk- çasõ yokluklar karşõ- sõnda bu projeyi gönlü- mün en hüzünlü derin- liklerine gömmüştüm. Ama o çalõşkan, üret- ken, samimi, heyecanlõ akademisyenlerin çağ- rõsõnõ beklermişçesine proje yeniden gelip gündemimdeki yerini aldõ. Her bağlamda ve her yerde sözünü ettiğimiz “deniz kültürü” deni- len değerler sisteminin gereği şekilde saklan- dõğõ, dahasõ değerine değer kattõğõ, bu konu- da oluşan heyecan ve il- ginin gelecek kuşaklara uzandõğõ yerlerdir mü- zeler. Denizcilikten söz açõldõ mõ hepsi bir baş- ka yaklaşõmla nutuklar konferanslar vermek- ten ve “üç tarafı de- nizlerle çevrili ülke- mizde” teranesini tek- rarlayõp durmaktan baş- ka bir gayretleri olma- yanlarõmõz dahil, tüm armatörlerimizin, DTO, denizcilikle ilgili sivil toplum örgütlerinin, Os- manlõ’dan kalma ama özelleştirme denilen rüzgârla yok edilen o her biri efsane devlet kuruluşlarõndan ne kõ- rõntõ kaldõysa sahip çõk- manõn bu konuyu cid- diye alarak, bilimsellik ve tarih bilinci temel olmak üzere benimse- menin zamanõdõr. Elimizde ne kaldõysa toplamanõn, İstanbul’u İstanbul yapan o büyü- leyici güzellik, o efsane sarõ baca, o beyaz deniz kuşlarõna Şehir Hatlarõ gemilerine sahip çõk- manõn zamanõdõr şimdi. Gelin hep birlikte bir müze kuralõm; Deniz Ticaret Müzesi. 1884’te fermanõ şahane ile ku- rulan “Ticaret-i Bahri- ye Mekteb-i Âli”sinin bu günlere uzantõsõ Tuz- la’daki İTÜ Denizcilik Fakültesi’nin o güzel alanõnda yapalõm bunu. Türkiye Deniz Ti- caret Müzesi/Turkish Merchant Navy Mu- seum. ‘Biz de varız’ diyelim Görmüş geçirmiş Anadolu kõyõlarõndaki yaşõ bin yõllarla söyle- nen antik limanlarõn bu- gün yerini almõş Trab- zon, Sinop, Samsun, İs- tanbul, İzmir, Mersin’e öncülük etsin. Haydi kalkõn. Vira demir, de- niz kültürümüze kol ka- nat gerelim. Çağdaş de- niz gücü donanmamõz, ticari hacmi uluslarara- sõ istatistiklerde gittik- çe yükselen deniz tica- ret filomuz ile deniz- lerde “Biz de varız” diyelim. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 6 MAYIS 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kuzeyden Doğacak Güneş ALPER FAİK GENÇ, Kıbrıs Türk Gençlik Teşkila- tı’nda, TMT’de, Nacak gazetesinde, TRT, Bayrak ve Londra Türk radyolarında, KKTC’nin basın temsilci- liğinde, Denktaş’ın yanında çalışmış bir eski “mü- cahit”tir. Geçenlerde, Türkçe olarak İngiltere’de ya- yımlanan Avrupa gazetesinin 30 Nisan tarihli sayısında “Türkiye İçin Can Kurban ama…” başlığıyla çıkan ya- zısı yine çok ateşliydi. Düşüncesi, özetle şu: Kıbrıs Türkleri, geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye için gereken her şeyi yapmaya yine hazırdırlar ama, “iç- lerinde sakladıkları” o Türkiye, “Talât’a köstek değil destek olacağız” diyen bir Erdoğan’ın ya da seçim kazanmış Eroğlu’na “neredeyse tehditle” seslene- rek Talât’ı destekleyeceğini söyleyen bir Gül’ün Türkiye’si olamaz. Faik Genç, bilen bilir, 1974 çıkarması üzerine iyi- ce azıp Türk semtlerine çullanan Enosis’ci Rumlara karşı Larnaka’yı savunanlardandır. 2002’de çıkan “Gü- neşin Kuzeyden Doğduğu Gün” adlı kitapçığında o kritik günler boyunca anavatandan beklenen ışıkla yü- reklerin nasıl ısındığını anlatır. Öyle duygulandığı için- dir ki, “Kıbrıs’ı gözü gibi savunan diplomatlarına mon- şer diyen”, “Kıbrıs için kan dökmüş Mehmetçiğin pa- şalarını hapse atan”, Denktaş’ı “uzlaşmaz, inatçı bir siyasi” sayan Türkiye’yi tanımakta güçlük çeker. Artık, Kıbrıs’ı yabana bırakmak istemeyen Türkle- rin anavatana duydukları güveni tazelemenin, da- vayı sağlam bir temele oturtmanın, dosta düşmana Türkiye’yi saydırmanın zamanı gelmiştir. Hukukun içi- ne edilerek üyeliğine alındığı AB’ye sırtını dayayıp ma- saya oturan Hıristofias’ı ortaklığa ikna etmekle, bir Yunanlının başkanlığındaki Lüksemburg Divanı’ndan çıkan Orams kararına boyun eğmekle, Washington’da ABD’den destek dilenmekle başarılabilecek bir iş de- ğildir bu. Bırakın ayrı ayrı bağımsız iki devletli bir çö- zümü, konfederasyon, hatta doğru dürüst bir fede- rasyon kurmanın bile temel koşulu “egemen eşitlik”tir. Egemen iki devlet olacak ki, onlar egemenliklerinin bir bölümünü federal ortaklığa devredebilsinler; ya- hut egemenliklerini saklı tutarak “devletler- arası bir antlaşmayla” bazı yetkiler için konfederasyon kura- bilsinler, bunlar da olmuyorsa birbirini tanıyan iki dev- let olarak barış içinde yan yana yaşamaya karar ve- rebilsinler. Tanınma, kaçınılmaz koşul olmuştur. Dolayısıyla, son seçimin ardından Kuzey Kıbrıs’ta ortaya çıkan yeni tablo, sorunu geçerli ve sürekli bir çözüme ulaştırmak için kaçırılmaması gereken bir fırsat yaratmış sayılır. Türkiye, kuzeyden sıcak bir gü- neş gibi doğacak radikal bir çözüm planıyla Lefko- şa’daki görüşmecinin masaya oturmasını sağlaya- madığı sürece, Ankara’da en iyi kadroları bile başa geçirse dünyanın hiçbir köşesinde asla saygınlık ka- zanamayacaktır. Hem çok haklı hem de çok güçlü olduğu Kıbrıs da- vasını kazanmayı bile becerememiş bir devlete kim- se devlet demez. mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Sara Nöbeti Gibi... Politika bir bakıma yüzeyseldir; siyaseti anla- mak için tarihsel ve toplumsal nedenlerini ve kö- kenlerini bilmek gerekir... Bugün Türkiye kişinin dudağını uçuklatacak bir hastalığı, rezilliği, hezimeti, çöküşü yaşıyor... Peki, anlamı nedir bu kıyametin?.. Her zaman altını çizdiğim gibi, bugünkü Tür- kiye’yi anlamak için, önce bir kavramı tarihsel kö- kenleriyle kavramak gerekir... Nedir o kavram?.. Aydınlanma.. Bu kavramı dışlayan bir yaklaşım, yaşadığımız olayların yüzeysel kavgasını ve dedikodularını yan- sıtmak cüceliğini aşamaz... Hıristiyan Avrupa’da ilk Aydınlanma tohumla- rı Luther’le topluma serpildi... Kanı revan içinde yaşandı Aydınlanma... Batı’da siyaset, kilisenin egemenliğinden kur- tulup laikliğe kavuşulduğu zaman, demokrasi de toplumun yaşamında benimsenmeye başladı... 21’inci yüzyıldayız... Tüm İslam dünyasında tek laik Cumhuriyet Tür- kiye... Cami tüm Müslümanlık coğrafyasında politikaya egemen... Şimdi anayasasını Kemalist devrimle laiklik te- meline oturtan Türkiye’de dinci-İslamcı bir kar- şıdevrimin siyasal kavgası yaşanıyor... Olaylara, RTE’ye, MHP’ye, AKP’ye, Gül’e, CHP’ye, askere, Ergenekon’a, teröre vesaireye bu açıdan yaklaşamayan her yorum siyasetteki yüzeysel kavganın keşmekeşini yansıtacaktır... Cumhuriyet gazetesinin ötekilerden farkı da bu- dur... Aydınlanma’yı telaffuz edemeyen, laikliğin, demokrasinin ‘olmazsa olmazı’ olduğunu vurgu- layamayan her yaklaşım, şu gereksiz soruyu gün- deme getirecektir: - Ne oluyoruz?.. Ne olduğumuz bellidir... Aydınlanma kavgasını çok partili rejim ortamında yürütmeye çalışan Türkiye’de, iktidar, Amerika- Bush desteğiyle AKP’nin eline geçmiştir... MİT.. Jandarma.. Polis.. Yargı.. Ve asker üzerine yürütülen kavganın belli bir sü- rede dinci devleti yaratmak için verildiğini gör- meden yapılacak her siyasal yorum, yüzeyselli- ği yansıtan şaşkın politikanın değerini ya da de- ğersizliğini içerir... Ergenekon davasına Mehmet Barlas köşe- sinde Estergon adını taktı... Estergon tertibi, ‘dincilik-İslamcılık’ siyasetini devletin anayasasına işlemek için büyük bir mü- cadele veren AKP iktidarının bilinçli marifetidir... Kavga ya da politikanın kökeni, içeriği, amacı, anlamı bir başka türlü anlaşılamaz... Biz, Avrupa’nın geçmiş yüzyıllarda yaşadığı kav- ganın güncelliği içindeyiz... Bu kavgaya malzeme olsun diye Estergon ter- tibi 100.000 sayfalık bir malzemeyi piyasaya sür- dü... Çoğunlukla telefon konuşmaları ve dedikodu- lar... Medya her gün gizli dinlemelerin gayri ciddi ve kuşkulu içeriklerini ‘reyting’ için topluma pazar- lıyor... Bugün Türkiye’de ahlak, ölçü, etik, ciddiyet, na- mus, kişi güvenliği rafa kaldırılmıştır; çöküş, hastalık, hezimet, sara nöbeti gibi yaşanıyor... Bakalım bu ortamda yürüyegelen kavganın so- nuçları ne olacak?.. İ nsanlar çoğu kez olmasõ gerekeni değil, istediklerini görmeyi yeğlerler nedense. Belki de böylesi daha kolay ve roman- tik olduğu içindir… 6 Mayõs 1972’de gece saat 03.00’te Ankara Merkez Ka- palõ Cezaevi’nde asõlarak idam edilen üç devrimci gençlik önderi Deniz Gezmiş, Hü- seyin İnan, Yusuf Aslan’õn efsaneleşmiş ki- şilikleri için de bugün böylesi bir yaklaşõm- dõr söz konusu olan. Onlara ilişkin gündeme gelen her konuda birlikte adõ anõlan bu üç bi- linçli ve yürekli insanõn kimliğine damgasõ- nõ vuran asõl özellikleri, kendilerini işçi ve emekçilerin kurtuluşuna adamõş olmalarõdõr. Kõsa yaşamlarõna sõğmayacak denli büyük işler yapmalarõ ve yaptõklarõyla anõtlaşmala- rõnõn altõnda yatan gerçeği, her üçünün de bi- linçli, kararlõ ve tutarlõ birer sosyalist olma- larõyla ancak açõklayabiliriz. Ve her üçü de, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu (THKO) kurmadan önce, 60’lõ yõllar Türkiyesi’nin sõ- nõf savaşõmõna politik damgasõnõ vurmuş Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) birer üyesidir. Deniz Gezmiş anõlan partinin İstanbul Üsküdar ilçesi, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan ise An- kara Çankaya ilçesinde üyesidirler. Nitekim, onlarõn bilimsel sosyalist kimlik- lerini vurgulayan asõl betimlemeyi yine onlarõn idam sehpalarõnda dile getirdikleri son söz- lerinde buluyoruz. Tutanaktan çıkarıldı Deniz 6 Mayõs gecesi 01.25’te idam seh- pasõna çõkan ilk devrim şehidimizdi ve son ne- fesinde haykõrarak şunlarõ söylemişti: “Ya- şasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Mark- sizm-Leninizm. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği. Yaşasın işçiler, köy- lüler. Kahrolsun emperyalizm.” Sesi öylesine gür çõkmõştõ ki, sõralarõnõ bekleyen iki idam mahkûmu Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hücrelerinde bu sesi duymuş- tu. Ancak gerek Deniz’in, gerekse Yusuf’un idam sehpasõndaki son sözleri tam olarak in- faz tutanaklarõna geçirilmedi. Sözlerinin için- de suç unsuru bulunduğu gerekçesiyle De- niz’in son sözlerinden 16 sözcük, Yusuf’tan ise 26 sözcük mahkeme başkanõ Ali Elverdi tarafõndan tutanaktan çõkarõldõ. Daha sonra avukatlarõndan Halit Çelenk anõlarõnda bu gerçeği yazacaktõ. Deniz’den sonra idam sehpasõna gece 02.25’te Yusuf Aslan getirilmişti. Onun da son sözleri oldukça anlamlõydõ: “Ben ülkemin ba- ğımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şe- refimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Ame- rika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın dev- rimciler. Kahrolsun faşizm.” Son olarak gece 03.00’te Hüseyin İnan idam sehpasõna çõkarõlmõş, adeta bir vasiyet niteli- ğindeki şu sözleriyle yaşamõnõ noktalamõştõ: “Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkı- mın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaş- tım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşı- dım. Bundan sonra bu bayrağı Türk hal- kına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm.” Bu üç iletide de açõkça görüleceği gibi or- tak vurgu bağõmsõzlõktõr. Üçü de sosyalist ol- malarõna karşõn önlerine koyduklarõ ana he- def, bağõmsõzlõk ve demokrasiydi. Çünkü, bu- gün birçok aydõn ve düşünürümüzün çarpõt- tõğõ gibi bağõmsõzlõk ve demokrasi istemleri sosyalizmle çelişen konular değil, tersine birbirini tamamlayan zincirin birer halkala- rõdõr. Ve Türkiye gibi emperyalizmin dolay- lõ ve doğrudan sömürüsü altõnda olan her ül- kede bağõmsõzlõğõ izlencesine alan her sosyalist kişi, grup ya da parti, aynõ zamanda bir yurt- severdir. Savaşõm, bu niteliğinden dolayõ tek bir sõnõfa dayanmak yerine daha geniş bir cep- hede verilmek zorundadõr. Bu nedenle yaşamlarõnda olduğu gibi son nefeslerinde de yaşasõn işçiler, köylüler ve hat- ta daha geniş bir anlatõmla “halkımız” be- timlemesini bilinçli olarak seçmişlerdi. İnfaz sorumlularõ halkõmõz sözcüğüne tepki göste- rerek bunun yerine millet sözcüğünü tuta- naklara geçirmek isteseler de avukatlarõn müdahalesi üzerine bu istemlerinden vaz- geçmişlerdir. Bugün içinde yaşadõğõmõz Türkiye ve dün- ya konjonktüründe 68’in değerleri, savaşõm gelenek ve istemleri acaba halen geçerliliği- ni koruyor mu, sorusuna yanõt arayarak ya- zõmõzõ noktalamaya çalõşalõm. 60’lõ yõllarõn gençlik devinmeleri ve sol si- yasal savaşõmõ, ağõrlõklõ olarak “Tam ba- ğımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” ekseninde yürüyordu. Bu istemlerle yola çõ- kanlara çeşitli baskõlar uygulanõyor, işken- celer yapõlõyor, dağ başlarõnda, sokak orta- larõnda, idam sehpalarõnda gençlerimiz öl- dürülüyordu. Tarihi kirletemezsiniz Bugün Türkiye geçmişe değin daha bağõmlõ, uluslararasõ finans kuruluşlarõnõn ve karanlõk odaklarõn fink attõğõ bir ülke konumunda. Ülke çõkarlarõnõ savunmak, bağõmsõzlõktan söz açmak işbirlikçi çõkar gruplarõnõn ve on- larõn paralõ sözcülerinin alay konusu olmak- ta. Dahasõ, bu düşünce ve görüşte olanlara kar- şõ bir zulüm makinesi çalõştõrõlmaktadõr. Emperyalizmin gizli servisleriyle iç içe gir- miş kimi odaklarca ve medya kuruluşlarõn- ca namuslu, yurtsever, devrimci insan avõna çõkõlmaktadõr. Ne acõdõr ki geçmişte birlikte savaşõm verdiği eski solcu yeni sağcõlar ta- rafõndan Deniz’lere bile dil uzatõlmaktadõr. Hem de solculuğun yerine satõlmõşlõğõ ko- yarak kirlenmiş dünyalarõna ortak aramak- tadõrlar. Her şeyi kirletebilirsiniz efendiler, ama tarihi kirletemezsiniz. Sizleri utancõnõzla ta- rihin hakemliğine bõrakõyoruz. Deniz Gezmiş’lerden Günümüze Değişen Ne? Sönmez TARGAN Ne acõdõr ki geçmişte birlikte savaşõm verdiği eski solcu yeni sağcõlar tarafõndan Deniz’lere bile dil uzatõlmaktadõr. Hem de solculuğun yerine satõlmõşlõğõ koyarak kirlenmiş dünyalarõna ortak aramaktadõrlar. Her şeyi kirletebilirsiniz efendiler, ama tarihi kirletemezsiniz. Sizleri utancõnõzla tarihin hakemliğine bõrakõyoruz. Deniz Ticaret Müzeleri Oktay SÖNMEZ Denizci Yazar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear