28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 MAYIS 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Erol Manisalı’ya Selam Olsun... Erol Manisalı ile gazetede sık sık söyleşirdik... Son konuşmamızda sağımdaki koltukta otu- ruyordu; dünya ve ülke ahvali hakkında al gülüm ver gülüm ‘fikir alışverişi’ yaparken bir soru işa- retinin çengeli aklıma takıldı: - Erol’u acaba ne zaman alacaklar?.. Doğaldır ki bu kuşkuyu dile getirmedim... Peki, bu kuşkunun kaynağı neydi?.. Çünkü bizim çocuklar ‘Cumhuriyet Kitapları’nda Manisalı’nın yeni basılan beş yapıtını bana ver- mişlerdi... Kiminin beşinci, kiminin altıncı baskısı yapıl- mıştı... Adlarını sıralayayım: ? “Ortak Pazar’dan Avrupa Birliği’ne...” ? “Askeri Darbeden Sivil Darbeye...” ? “Türkiye’nin Askersiz İşgali Gümrük Birliği...” ? “Avrupa’nın Askerle Kavgası...” ? “Avrupa’yla Derin Bağlar...” Erol Manisalı’yı tanımayan var mı?.. Kitaplarının adlarına bakmak bile neden Erge- nekon soruşturmasına dahil edildiğini anlamak için yeter de artar... “Avrupa’yla Derin Bağlar” kitabının 55’inci sayfasında Erol Manisalı diyor ki: “Abdullah Gül 8 Mart 1995’te TBMM’de tari- hi bir konuşma yapmıştır... bu önemli konuşma- nın başlıca özellikleri şunlardır: 1) Ulusal bir bakış açısı söz konusudur. 2) Antiemperyalist bir çizgi baştan sona ege- mendir. 3) Gümrük Birliği’nin Türkiye’ye olası etkileri bi- limsel ve gerçekçi bir gözle ortaya konmuştur. 4) Batı kapitalizminin kimliği ve sömürgeci misyonu ana hatlarıyla sergilenmiştir. Abdullah Gül’ün 8 Mart 1995’te Meclis’te yap- tığı bu konuşmada benim Gümrük Birliği konu- sundaki değerlendirmelerim esas alındı. Abdul- lah Gül konuşmasının iki yerinde adımı anarak be- ni kaynak gösterdi.” .................... “8 Mart 1995’te böyle bir konuşmayı yapan Gül nasıl oldu da 3 Kasım 2002’den sonra ‘Sömür- geci’ dediği AB ve ABD ile tek yanlı işbirliğine baş- ladı? Haklı olarak eleştirdiği Gümrük Birliği belge- sinden çok daha kötü yeni sömürge anlaşmala- rına bizzat imza attı?” Evet, şimdi anlaşıldı mı Erol Manisalı niçin içer- de?.. Abdullah Gül niçin Çankaya’da?.. Prof. Manisalı kitabında Gül’ün “tarihi konuş- ması”nın tam metnini de veriyor... Bu konuşmayı yapan kişi sonradan göz göre göre nasıl döner?.. Türkiye üzerine yargının alet edildiği büyük bir oyun oynanıyor... Bu oyunu elbirliğiyle bozacağız... Çünkü bu oyun bozulmazsa, Atatürk Türki- yesi’nin sonu geldi demektir... Bu köşeden Erol Manisalı’ya selam... Bilim adamlığının, yazarlığının, namusunun kefaretini ödüyor... B en de sõnõrõn açõlmasõndan yanayõm. Ancak, Türkiye ve Azerbaycan için yaşamsal önemde koşullarõn yerine ge- tirilmeleriyle birlikte. Bağõmsõz Ermenistan Cumhuriyeti tüm ülkeler içinde ulusal gücü en alt düzeyde ve doğal kaynaklarõ en az olanlardandõr. Bu düşüklüğüne karşõn Azerbaycan ve Türkiye önünde direnç gösterebilmesinin kaynağõ ABD ve Fransa gibi Hõristiyan Batõ ülke- leriyle oralardaki varlõklõ ve iyi örgütlü Er- meni diyasporasõnõn baskõlarõdõr. O denli ki, saldõrgan ve işgalci olduğu bile ağza ko- laylõkla alõnamõyor. Öte yandan, 29.000 km karenin biraz üs- tündeki ufak toprağõnda yaklaşõk 2.5 mil- yon kişi yaşõyor. Bunun bir milyondan faz- lasõ (Çarlõk Rusyasõ işgalinden önce yüz- de 80’den artõsõ Azeri olan, ama şimdi sil- me Ermeni) başkent Erivan’da toplanmõş. Toplam nüfusa Kürtler (yüzde 1.7) ve Rus- lar (yüzde 1.5) ile Asuriler, Rumlar ve Gür- cüler dahil. Önceleri en kalabalõk azõnlõk olan Azerilerin tümü göçtüler. Ama Azer- baycan’da Ermeni var. Toprağõ verimsiz; kõşlarõ sert, ağustos ayõ sõcak (ortalama 25 derece). Değerli ma- denleri yok. Gezegen olmalarõnõn (ve Do- ğu Anadolu’da, K.S. Papazian ve L. Nalbantian benzeri Ermeni yazarlarõnõn kabul ettiği gibi, hiçbir ilde çoğunlukta ol- mamalarõnõn) önemli bir nedeni de bu. Öy- le ki, uzak Hindistan’õn Madras kentinde 1794’te “Azdarar” adlõ ilk Ermenice ga- zeteyi çõkaranlar da onlardõ. Koşulsuz açılım Fransa, Amerika, giderek Avustralya gi- bi yerlere göçlerinin uzun geçmişi var. De- mem o ki, Ermenistan sõnõrõnõn açõlmasõ- na ve ticarete çok ama çok gereksinimle- ri var. Bundan kazanacak olan yalnõz on- lardõr. Böylesine koşulsuz bir açõlõmdan Türkiye’nin ve Azerbaycan’õn yitirecek- leri çok şey var. Önce, Ermenistan bugün 27 ilimizi kapsayan topraklarõ bizden is- tiyor. Bu isteği anayasasõnda da yer alõyor. Oysa, buralarda hiçbir yerde Osmanlõ dö- neminde de çoğunluklarõ yoktu. Bu bilgi yalnõz Papazian ve Nalbantian’da değil, Britanya ve Rusya gibi yabancõ belgelik- lerde de var. Üstelik, buralarõ yüzlerce yõl- dõr Türklerin kurduklarõ devletlerin top- raklarõdõr. Ayrõca, Ermenistan Azeri toprağõ Dağ- lõk Karabağ’õ ve onu çevreleyen dörtte bir Azerbaycan toprağõnõ da silahla ele ge- çirmiştir. Buralardan çõkmasõ için dört Bir- leşmiş Milletler Güvenlik Kurulu kararõ da var. Bu kararlarõ editörü olduğum yaban- cõ dildeki yõllõkta zamanõnda ben de ya- yõmlamõştõm. Türk-Ermeni ilişkileri üstü- ne dedikodu ötesinde bir şey bilmeyen ve dayatmalõ Türk düşmanõ Samanta Powers adlõ bir kadõnõn yetiştirmesi Barack Oba- ma, başka dayatmalarõna ek olarak, Er- menistan sõnõrõnõ açmamõzõ buyurup gitti. Ermeni anayasasõnda ve öteki kuruluş belgelerinde Doğu Anadolu’daki toprak- larõmõza ilişkin göndermeler ve ayrõca Dağlõk Karabağ ile öteki Azerbaycan top- raklarõndaki işgal kalkmadan, Türk-Ermeni sõnõrõ açõlamaz. Kapanmasõnõn nedeni za- ten buydu. Üstelik, kardeşlik ve hukuk bir yana, bi- zim için yararlõ olan ticaret Azerbay- can’la olandõr, satacak bir şeyi ve alacak parasõ olmayan Ermenistan’la değil. Oba- ma ve bizdeki iktidar Türkiye’de halkõ- mõzõn haklarõ ve çõkarlarõnõn bilincinde olan ulusalcõ güçlerin var olduğunu bilmek zorundadõr. Ermenistan Sõnõrõnõ Açma Koşullarõ Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV K alkõnma masallarõyla kapõlarõnõ ardõna ka- dar yabancõ sermayeye açan Türkiye, ne yazõk ki kü- reselleşme sürecinin en çok kaybedeni oldu. Aslõnda Batõ’nõn kendi çõ- karlarõ doğrultusunda 500 yõl- dõr dönüştürüp evrilttiği hayat, ekonomi anlayõşõ liberalizmin, 90’larõn tek kutuplu dünya- sõnda evrenselleştirilmesi olan küreselleşme mekanizmasõ- nõn; Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerin çõkarlarõna hizmet etmesi pek beklenemezdi. Özellikle de bu mekanizmayõ az da olsa ülke lehine işlete- bilecek akõlcõ, ulusal politika- larõn yoksunluğunda... Nitekim de öyle oldu ve Türkiye bu süre zarfõnda, en çok da son yõllarda yüksek dõş borç, cari açõk, faiz, kâr transferleriyle büyük ölçüde kaynaklarõnõ gelişmiş ülkele- re aktardõ. Ancak doğasõnda yetinme duyusu bulunmayan neo li- beralizmin döngüselleşen kriz- lerinin sonuncusunun da etki- siyle; cari açõk, sõcak para ve borç batağõndaki Türkiye’nin kan kaybõ, ne yazõk ki devam edecek gibi görünüyor. Türkiye kaybetti!. Çünkü; bu süreçte küreselleşme me- kanizmasõnõ lehine işletebile- cek ekonomik ve siyasi poli- tikalarõ üretip uygulayamadõ. Özellikle de son yõllarda (kriz öncesi) izlenen düşük kur, yüksek faize dayalõ ekonomi politikalarõyla Türkiye’den kaynak çõkõşõ büyük ölçüde hõzlandõ, küresel krizden ön- ceki 5 yõl boyunca döviz ku- runun baskõyla uzun süre dü- şük tutulmasõ, üretimde ham- madde, ara malõ ithalatõnõ art- tõrarak (muhtemel bir iç/dõş şokta ülke tasarruflarõnõ dõşa- Küreselleşme Türkiye’ye Kaybettirdi Aynur MELETLİ rõ akõtacak olan) cari açõ- ğõ 50 milyar dolara daya- dõ. Eylül 2008’de küresel krizin Türkiye’ye de yan- sõmasõyla kurdaki artõş, petrol fiyatõ ve ithalatõn düşmesi cari açõğõ 37.1 milyar dolara geriletti (2009 ocak). Ancak cari açõğõn sürdürülmesi ve dõş borç bulmada yaşanõ- lacak bir güçlük, ekono- miyi küçültüp ülkeyi da- ha da fakirleştirebilir. Türkiye, uzun yõllar dü- şük tutulan döviz kurunun yanõ sõra, kriz öncesi 107 milyarõ aşan (krizde 48.9 milyar dolara düşen) sõcak para, hisse senedi ve mev- duata dünyanõn en yüksek faizini ödemesiyle dõşa- rõya çok büyük miktar- larda kaynak aktardõ. Ak- tarmaya da devam ediyor. Sadece sõcak parayla dõ- şarõ aktarõlan kaynak 25 milyar dolar oldu. Ayrõca ucuz döviz ne- deniyle (kriz öncesi) dõ- şarõdan borçlanmayõ se- çen özel sektörün dõş bor- cu, kâğõt üzerinde dõş bor- cun düşük kalmasõ için içerden DÎBS ihaleleri aracõlõğõ ile borçlanan devletinse iç borcu kur- larõn da yükselmesiyle katlandõ. Türkiye’de 2002’de toplam (kamu + özel) 220 milyar dolar borçla kişi başõna 3.148 dolar borç düşerken 2008’de 495 milyar do- lara çõkan toplam borçla kişi başõna 7.013 dolar borç düşüyor. Ancak en kötüsü, Cum- huriyetimizin bize 80 yõl- da kazandõrdõğõ kârlõ ku- ruluşlarõn yok pahasõna, (yeni liberalizmin katla- dõğõ borçlarõmõzõn öden- mesi için) geri dönmemek üzere özelleştirilmeleriy- di. Evet sevgili okurlar!.. Türkiye’nin 30 yõllõk kü- reselleşme serüveninde, mekanizmanõn giderek nasõl daha fazla aleyhi- mize işlediğini/işlettiril- diğini fark ettiniz mi? Bu süreçte ülke gereksinim- lerine uygun yabancõ ser- maye çekilemediği gibi giren sermayenin de bu ülkede kazandõğõ gelir ve kârlarõn dõşarõ transfer edilmesine imkân tanõndõ. Türkiye yeni liberal poli- tikalarõn vaat ettiği refah masallarõyla; üretemeyen, KDV, reel ihracat girdisi yaratamayan; borcunu, it- halatõnõ ancak borçla çe- viren; tarõmõ, sanayisi yok edilmiş bir ülke haline geldi. “Türkiye artık her sabah kalk- tığı zaman, acaba kimin ses bandıyla karşılaşacağız dediği bir ortama geldi. Ses bantları le- gal, kanuni yollarla mı olmuş? Hayır. O ses bantları gerçekten doğru mu? Hayır. Bir kısmı belki doğru, bir kısmı belki ila- ve edilmiş. Bununla nereye gi- deceğiz? Bu da bizi çok rahat- sız ediyor.” Genelkurmay Başkanı Or- general İlker Başbuğ 29 Nisan günü bir basın toplantısı yaptı. Pek çok soruna, soruya yanıt verdi. Salonda toplanan Türk basınının önde gelen-gelmeyen temsilcilerine bir ders verdi de- mek çok daha doğru!. Gerçek bir demokrasi dersi!. Aynı za- manda hukuka, yasaya, Ana- yasaya saygılı olma dersi!.. Sayın Orgeneral, Ergenekon adını anmadı. Sanırım tarihe, geçmişe, Türklüğün kutsalına saygısından... Ergenekon, bir destandır. Türk ulusunun büyük bir silkinişle yok edilmekten kurtulmasının masalsı öykü- sü... Silivri’de yıllardır sürüp giden mahkemeye, şüpheli diye sa- bah karanlığında evlerinden polis zoruyla kopartılıp hapis- hanelere tıkılan yurttaşlara uy- gulanan baskılara başka bir ad vermeli!.. Silivri Mahkeme- si demek en iyisi, en yakışanı... Sayın Başbuğ, “Hukuk dev- leti miyiz? Saygı göstereceğiz. İşimize geldiği zaman evet, işi- mize gelmediği zaman hayır...” Bu sözler uzunca bir süredir as- kere yakışıksız sözlerle saldıran, basın dünyamızda nerden, na- sıl çıkıp da gazete sütunlarını doldurmuş, liberal faşist takımı hiç de memnun etmemiştir. Nitekim, hemen ertesi gün, TV’lerdeki koltuklarda her za- manki suçlamaları yinelediler! Böyleleri ders almayı bilmezler. Varsa yoksa iktidarın övgücü- lüğünü yapmaktır, ta o iktidar bir gün çökene kadar... Türk ulusuna soruyorsunuz; en çok güvendiği Silahlı Kuv- vetler’dir... Ne basın, ne hükü- met, ne o bu partiler.. Niye böy- ledir? Üstelik zaman zaman hoşa gitmeyen durumlar da yaşandığı halde... Yine de hal- kımız, askerine, hele o asker Mustafa Kemal ilkelerinin, devriminin askeriyse, ona dört elle sarılmıştır... Günümüzde asker hukuk di- yor, yasa diyor, anayasa diyor. Darbelerle, el koymalarla halkın mutluluğu, ülkenin güvenliği, barışı, sağlanamaz diyor. İşte Başbuğ Paşa’nın dediği: “Hu- kuk, hukuka saygı, insana say- gı, sevgi...” Hiçbir yurttaşın du- rup dururken suçlu sayılma- ması; gazetelerde birtakım ya- zarcıkları gizli bilgilerle donatıp ülkemizin en değerli insanları- na saldırtılmaması; en başta ik- tidardakilerin kendilerini “sav- cı” yerine koymaması!.. Çok isterdim Başbuğ Pa- şa’nın Türk basınının önde ge- len-gelmeyen temsilcilerine verdiği uygarlık, insanlık, hukuk dersini, orda olup dinlemeyi... Bir öncekini tamamlayan an- lamlı bir konuşmaydı.. Bilmem ‘onlar’ diye anılmaya başlayan ‘taraf’cılar bir ders alacaklar mı? Var mı böyle bir yetenek- leri?.. EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Başbuğ’dan Demokrasi Dersi...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear