26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Dün 27 Mayıs’tı. Herhangi bir gün... Her yıl karşılaştığımız bir takvim yaprağı. ’60’lı yıllarda 27 Mayıs günü, “Büyük Kurtuluş” di- ye anılırdı. Kaç yıl mı sür- dü? Birkaç yıl, o kadar... Önce bir bayramdı, bir tatil günüydü: “Özgürlük ve Anayasa Bayramı”... “Bugün hepimiz yeni bir insanız. Hepimiz ye- niden doğduk, doğrulduk” diye yazmışım o gün... Hasan Âli Yücel’in 27 Mayıs’ın ertesi gün- kü yazısını anımsıyorum: “Üç kelime, hep o üç kelime ağızlarda: Hürriyet, ordu, Atatürk. Bu kutsal teslis oldu Türk için... Hürriyet, ordu, Atatürk. Öyle bir üç- lü ki, üçü bir, biri üç. Demek; ordusuz Türk, Türk’süz Atatürk ve Ata’sız her ikisi, olamıyor.” O günlerde dillerde, yazılarda, alanlarda yük- selen Atatürk’ün sesiydi: “Sizin için kuman- danları, zabitleri, neferleri olan bu millet için kö- le olmak mümkün değildir.” 27 Mayıs Anayasası’nı yıllardır savundum; ne zaman birileri el atsa, karşı çıktım. 12 Mart’ta orasını burasını değiştirdiklerinde, bu anaya- sayı ‘lüks’ bulduklarında... Çünkü bu anaya- sa, halka, çalışana, emekçiye, aydınlığa, uy- garlığa, çağdaşlığa açıktı. Bir uygulanabil- seydi!.. ama, daha ilk adımda belirli çıkar he- saplarıyla birkaç yılda ortadan kaldırılmasay- dı!.. 27 Mayıs neler getirdi? Şimdi o getirdikle- rinden geri kalanı da yok etmek çabasındaki- lerle yeniden karşı karşıyayız! Yazı özgürlüğü mü, düşünce özgürlüğü mü, halkın mutluluğu mu, Atatürk devrimleri mi yok edilmek istenen? 27 Mayıs’ın anayasası bir kurtuluştu, bir dö- nüşümdü. Alıp okuyun madde madde!.. Siz- diniz, bizlerdik hazırlayanlar! Üç beş general, iki üç anayasa profesörü de- ğil; bilginiyle, hukukçusuyla, yazarıyla, gen- ciyle, aydınıyla bir ulustu!.. Önce hazırla- nan taslak, tüm isteyenlerin okumasına, in- celemesine, yer yer eleştirisine açık bir zen- ginlikteydi... Gitti gider. 12 Mart’ın anayasayı budaması, 12 Eylül’ün budamakla da kalmayıp, oturup birkaç emir ku- luna yeni bir anayasa hazırlatması... Beğen- meyenleri, karşı çıkanları mahkeme kapıları- na sürüklemek, olmazsa hapislere kapat- mak. Halka sorulan ‘evet mi hayır mı’ sorusuna ‘hayır’ diyebilecek olanların türlü acılara itil- mesi!.. Evren Paşa anayasasının yüzde dok- sanı aşan bir oyla topluma benimsetilmesi, üs- telik aynı oylamada, Türkiye cumhurbaşkan- lığına Evren Paşa’nın yedi yıllığına seçilmesi... Bir halk düşmanlığı mıydı? Özgürlük düş- manlığı mı? Aydınlığa, uygarlığa, insanlığa bir karşı çıkış nedeni mi? Bile bile nasıl bu kadar çok oy verildi bu anayasaya? O günlerde de şaşmışımdır, hâlâ şaşırıyorum. Demek halkı- mız işin farkında değildi; bir çeşit uyutulmuş- luktan mı, korkudan mı? Hani korku bilmez ulustuk? Ya şimdi! Yeni bir anayasa daha yapılacak... Kim yapacak? AKP yandaşı hocalar mocalar, anayasa uzmanı bilinenler... Yine halk seyirci mi olacak? Gerçek hukukçular, aydınlar, işçi- ler, emekçiler, kısacası halkın temsilcileri yine seyirci mi kalacak? Dün 27 Mayıs’tı. Kırk dokuz yıl önceki bir gün.. Hasan Âli Yücel’in sözlerini unutmaya- lım: “Hürriyet, ordu, Atatürk”.. “Üçü bir. Biri üç”... CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Ordu, Asker, Atatürk’ PENCERE Tarihsel Cehalet?.. Geçenlerde televizyonu açtım, bir açık otu- rumda konuşmacılardan birinin Lozan’ı çekiştir- diğini gördüm... Öteki konuşmacı dedi ki: - Şimdi de Lozan’ı eleştirmeye başladık, yarın öbür gün Sevr’i övmek faslı başlayacak... Lozan Antlaşması’nda gayrimüslimlerle ilgili maddeler vardır; Avrupa, Türkiye’deki azınlıkla- rı, hukuklarını güvenceye alarak gözetmiştir... Osmanlı’da şeriat hukuku, daha başka deyiş- le dinci hukuk geçerliydi, imparatorluğun son dö- nemlerinde geçerli olan Mecelle de bu çerçeve- nin dışına çıkmamıştır... Lozan, savaşlardan artakalan Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin özel koşullarını korumaya almıştı... Peki, sonra ne oldu?.. Atatürk 1926’da Yurttaşlar Yasası (Medeni Ka- nun) devrimini gerçekleştirince gayrimüslimler azınlık haklarından vazgeçtiler... Müslim ve gayrimüslim tüm tebaa yurttaş oldu... Tarihte Fransız devrimiyle devreye giren milli- yetçilik Osmanlı mülkünü de karıştırdı; Ermeni- ler Ruslarla, Rumlar İngiliz ve Yunanlılarla ittifak ederek Anadolu’yu kana buladılar... Kapı komşu birbirine düşmanlaştı ve Hıristi- yanlarla Müslümanların iç içe olduğu Anadolu’da yan yana yaşamaya olanak kalmadı... ‘Ermeni Tehciri’nin ve ‘Rum Mübadelesi’nin gü- nahını yalnız Türklere yüklemek ya tarihsel ce- haletten, ya kasıttan doğmaktadır... Cehalet kimilerini de şöyle konuşturuyor: - Osmanlı’da gayrimüslim nazırlar (bakanlar) var- dı, Cumhuriyette böyle bir şey görülmedi... Pesss... 1914’ten 1922’ye dek süregelen dış ve iç sa- vaştan sonra kurulan milli Cumhuriyette böyle bir şeyin olanağı kalmış mıydı?.. Tarihsel bilinçten yoksun bir sürü laf ebesi ha- vanda, basında ve TV’lerde su dövüyor... Başbakan RTE de bunlardan biri... Atatürk’ten sonra Türkiye’de azınlıkları ülkeden soğutup kaçırtacak nahoş olayların yaşandığı doğ- rudur... Ama, Anadolu Türklüğünün büyük çapta göç- menlerden oluştuğu da bir gerçektir... Çoğu göçmen Türk, Hıristiyan devlet ve top- lumlarda yaşayamadığı için Anadolu’ya döndü... Bunlar da faşizmden mi kaçtılar?.. Anadolu’dan giden Hıristiyanların günahı vebali Türklerin... Peki, Hıristiyan ülkelerden kaçıp gelen Türkle- rin günahı vebali kimin omuzlarında?.. Son örnek Kıbrıs... Eğer Türk ordusu Kıbrıs’a çıkmasaydı, adada Türk mürk kalmayacaktı... Türkiye bugün dışardan kuşatılmıştır ve ülke din- ci faşizm tehdidi altında yaşamaktadır... Başbakan RTE ya bu siyasetin adamıdır ya da bilir bilmez konuşuyor... Halk büyük bir ekonomik krizin pençesinde kıv- ranıyor... Ama, demokrasi masalları söylenirken ‘Türki- ye’nin tarihiyle yüzleşmesi’ sloganı altında pa- lavralar gündemi işgal ediyor... Evet, her ülke tarihiyle yüzleşmeli... Bu yüzleşmede kılavuz, siyaset değil, bilim ol- malı... Ve tarihiyle yüzleşen toplum -Hükümetin Baş- kanı başta olmak üzere- tarihine sahip çıkmalı... S on günlerde kat irtifakı adõyla bi- linen tasarruf biçimi ile ilgili gün- cel bir sorun ortaya çõktõ: Bir yapõ üzerinde, yapõnõn belli bir bölü- münden konut, işyeri, depo vb. adõ altõnda (bağımsız bölüm olarak) yararlanmakta olanlarõn bu yerlerdeki hak sahipliği “kat mülkiyetine” değil de arsa payõna bağlõ “kat irtifakı sahipliğine” dayanıyorsa, bunun, en geç 28 Kasõm 2009 tarihine kadar “kat mülkiyetine” çevrilmesi zorunludur (Kat Mülkiyeti Kanunu’nda değişiklik yapõlma- sõna ilişkin 5711 Sayılı Kanun’un 23. maddesi ile KMK’ye eklenen geçici mad- de 1). Maddeye göre bu zorunluluk, 5711 sa- yõlõ yasanõn yürürlüğe girdiği tarihten (28 Ka- sõm 2007’den) önce, bağõmsõz bölümleri içe- ren yapõ ile ilgili olarak “yapı kullanma iz- ni” (iskân belgesi) almõş olan yapõlar için- dir. Bu zorunluluğa uyulmasõ halinde, yani 28 Kasõm 2009’a kadar yapõlacak kat mül- kiyetine geçiş işlemleri sõrasõnda, yapõ kul- lanma izninin alõndõğõ tarihten itibaren ta- hakkuk eden vergi, resim ve harçlar cezasõz olarak tahsil edilecektir. Öte yandan, bu sü- re içinde, kat mülkiyetinin kurulmasõ için gi- rişimde bulunan kat irtifakõ sahiplerinden bi- rinin ya da yöneticinin, bununla ilgili bel- gelerden eksik olanlarõn tamamlanmasõ için diğer kat irtifakõ sahiplerine yaptõğõ yazõlõ bil- dirim cevapsõz kalõrsa, bunun gere- ğini yerine getirmeyenler, belediye veya (taşõnmaz belediye sõnõrlarõ dõ- şõnda ise) mülki âmir tarafõndan bin Türk Lirası idari para cezasına çarptõrõlacaklardõr. Kat irtifakõndan kat mülkiyetine geçişle ilgili olarak 5711 sayılı ya- sada öngörülen temel hüküm bu- dur. Yasanõn diğer kapsamlõ hü- kümleri (özellikle toplu yapılar hakkõnda KMK’ye eklenen 9 mad- delik yeni bölümle ilgili) ayrõ bir in- celeme konusudur. Bu bakõmdan bu yazõda sadece, kat irtifakõndan kat mülkiyetine geçişle ilgili yeni dü- zenleme ele alõnacaktõr. 1) Önce şunu belirtelim: Kat Mülkiyeti Kanunu’nun en “zayıf hükmü”, kat irtifakõ ile ilgili dü- zenlemedir. Aslõnda bir “ayni hak” olan ve Medeni Kanun’un 779 vd. maddelerinde tanõmlanõp hükümle- ri belirlenen irtifak hakları ile KMK’de kat irtifakı adõ ile anõlan hakkın benzer yanõ yok gibidir. Ni- tekim, Medeni Hukuk ilişkilerimi- ze model olan İsviçre’de ve kat mül- kiyetini ayrõ bir yasa ile düzenleyen Almanya’da kat irtifakõna benzeyen böyle bir kuruma yer verilmemiştir. Bunun sonucu, arsa payõ üzerine “bina edilmiş” bu yapay kavram dolayõsõyla, Türk hukukunda “kat mülkiyetine geçiş” adõ ile anõlan bir sorun ortaya çõkmõştõr. 2) Aslõnda, bir taşõnmaz üzerinde ilerde kat mülkiyeti kurulmasõ için yapõlacak düzenlemenin temel “ara- cı” Medeni Kanun’da işler bir ku- rum olarak yer alan “şerh” (ya da “tapu şerhi”) sistemi olmalõydõ. Çünkü şerh işlemi, taşõnmazõn üzerinde “irtifak hakkı” gibi fiili/maddi kullanmaya yol aça- cak bir işlem olmayacağõndan, sadece kat mülkiyetine geçişi garanti altına alan bir ka- yõt olacaktõ. Böyle anlaşõlmayõp da, kat irtifakõ denilen hak bir ayni hak sayõlõnca, bu hakkõn sa- hipleri olan ortak malikler, bina tamamlanõr tamamlanmaz (hatta bazen yarõm tamam- lanmõş yapõyõ) ortak mülkiyet payõna bağlõ ayni hak sahibi süjeler olarak, irtifak hak- kõnõn konusu olan “bağımsız bölümleri” iş- gal ve tasarrufta yanlõşlõk görmemişlerdir. 3) Fiili/maddi kullanmanõn sonuçları da Kat Mülkiyeti sistemini altüst etmiştir. Ön- ce, 5711 sayõlõ yasa ile getirilen belli süre- de kat mülkiyetine geçiş zorlamasõnõn asõl amacõnõn vergi ve vergi cezasõndan bağõşõklõk yemi ile, başta emlak vergisi geliri olmak üzere gelir getirici kaynak sağlamak olduğu anlaşõlmaktadõr. Ancak bu hüküm ile, kat mülkiyeti kuruluş işlemlerini “her çeşit harç ve vergiden muaf” tutan (KMK.m.55) hükmün çeliştiği herhalde gözden kaçõrõlmõş olmalõdõr. Şunu da ekleyelim: Tapuda bu hak için ayrõ bir sayfa açõlmasõnõn kabul edilmiş olmasõ kat irtifakõ sahiplerini tamamlanan ya- põyõ bir an önce işgal ve kullanmaya teşvik eden bir neden olmuştur. 4) Medeni Kanun’da düzenlenmiş olan ir- tifak hakkı, bizde, zaten yeterince anlaşõl- mõş bir hak çeşidi değildir (Arapçadan alõn- mõş gibi gözüken bu sözcük Osmanlõcada yoktur. 1925-1926’da İsviçre Medeni Ka- nunu’nu Fransõzcadan Türkçeye çeviren komisyon üyeleri bunu, başka sözcük bula- madõklarõ için, Fransõzca servitude terimi- ne karşõlõk olmak üzere uydurduklarını iti- raf etmişlerdir). 5) Hatalõ sonuçlardan biri de irtifaklõ bi- na için yapı kullanma izni’nin verilmesidir. Bu izni de alõp, bunun sağladõğõ garantiden yararlanan irtifak hakkõ sahipleri, birçok bü- rokratik zorluklarla karşõlaşacaklarõnõ dü- şünerek, daha ileri gitme zahmetine katlan- maya gerek görmemişlerdir. Bundan başka, fiilen tasarruf ettikleri halde taşõnmazõn em- lak vergisinin arsa yapı üzerinden alõnma- sõ avantajõndan da yararlanmakta olmalarõ da bu davranõşõ destekleyen bir âmil olmuştur. 6) Kat irtifaklõ taşõnmazdaki yapõ fiilen ta- mamlanmış ve bağõmsõz bölümlerin üçte ikisi kullanõlmaya başlanmõş ise, kat mül- kiyetine geçilmesi bile, yönetimde KMK hü- kümlerinin uygulanacağõ (KMK.m.17/III) kuralõ da kat mülkiyetine geçişe gerek bõ- rakmayan bir çözüm olarak kabul edilebilir. 7) 1000 TL para cezasının, belki en az on- on beş bin kişiden tahsili uygulamasõnõn ne tür yakõnmalara yol açacağõnõ tahmin etmek müneccimlik sayõlmaz. Bunlardan başka, sadece vergi toplama amacõna dayandõğõ izlenimini veren (iskân belgesi alõnmõş binalarla sõnõrlõ) bu düzen- leme dõşõnda, yasak oyucu asõl sorunu oluş- turan imar mevzuatına aykırı olarak ya- pıldığı için yapı kullanma izni almasõ ola- naksõz olan yapõlardaki kat mülkiyeti tasar- rufu sorununu çözecek hukuksal çareler üretmeye ağõrlõk vermelidir. Kat İrtifakõ’nõn Kat Mülkiyetine Dönüşümü Aydın AYBAY SAYFA CUMHURİYET 28 MAYIS 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Arõlar Yok Olursa, İnsanlarõn Yalnõzca Dört Yõl Ömrü Kalõr Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi B aşlõktaki sözü meşhur bilim insanõ Albert Einstein söyle- miş. Sözün gerisi şöyle: Arõ ol- mazsa, tozlanma olmaz, bitki olmaz, hayvan olmaz, sonunda da insan ol- maz. Geçen yõl ülkemizde arõlarda kitle- sel ölümler olmuştu. Ancak asõl büyük kayõplar ABD ve benzeri ülkelerde ol- du. Arõ sayõsõ ABD’de 2006’da yüzde 32 düştü. 2007’de ise düşüş yüzde 36 oldu. Koloni Çöküş Hastalõğõ denen bu olay 2007/2008 kõşõnda İngiltere’de yüzde 30 arõ kaybõna yol açmõştõ. 1. Uluslararasõ Muğla Arõcõlõk ve Çam Balõ Kongresi 2008’de Muğla’da ya- põldõ. Burada yerli, yabancõ bilim in- sanlarõ bu sorun hakkõnda fikirlerini açõkladõlar. Değişik nedenler ileri sürülmektedir. Varroa denilen ve arõ üzerinde yaşayan parazitlerin dayanõklõlõk kazanmasõ, vi- rüsler, tarõm ilaçlarõnõn kullanõmõ gi- bi nedenler ileri sürülmüştür. Seedling denilen derginin Ocak 2009 sayõsõnda bu konu incelenmiştir. (www.gra- in.org) Koloni çöküş hastalõğõ şu ve- ya bu şekilde endüstriyel tarõmõn hõz- lõ gelişimi ile ilgili bulunmaktadõr. Çöküşün en fazla olduğu ülkelerin ABD ve İngiltere olmasõ da bu ilişki- yi desteklemektedir. Endüstriyel tarõm; tarõm ilaçlarõ, kimyasal gübreler vb. sanayi girdile- rinin yoğun kullanõldõğõ tarõm siste- midir. Bu tarõm sistemi ülkemizde ve her yerde çiftçiyi pahalõlaşan girdilerle soyarken, aynõ zamanda artõk hayatõ kökünden denebilecek şekilde yok et- me gücünü de kazanmaya başlamõştõr. Sanayiye dayalõ girdiler olmaksõzõn ve- ya çok az kullanarak tarõm yapma im- kânõ vardõr. Ancak bunun için de ça- ba göstermek gerekiyor. Kõsmen doğal alanlarõn sürekli azal- masõ nedeniyle arõ yemleri giderek da- ha çok hazõrlanmaktadõr. Bunlar yapay katkõlar, protein ve glükoz/ fruktoz şu- ruplarõndan yapõlõyor. Grain adlõ ku- ruluşun iddiasõ bu yapay diyetin arõlarõn bağõşõklõk sistemini zayõflattõğõ yö- nündedir. Ürünlerde yaygõn olarak kullanõlan tarõm ilaçlarõ da arõlarõ etkilemektedir. İmidacloprid içeren tarõm ilaçlarõnõn arõlarõn kovanlarõnõ bulmasõnõ engel- lediği ileri sürülmektedir. ABD’de mõsõr alanlarõnõn yarõsõndan fazlasõnõ kaplayan GDO’lu mõsõrõn da etkili olduğu yönünde şüpheler yoğunlaş- maktadõr. Ecologist adlõ dergi bundan 18 ay ön- ce bütün bu teorilerin temelinde arõlarõn bağõşõklõk sisteminin bozulmasõ oldu- ğunu yazmõştõr. Dünyada endüstriyel tarõmõn az geliştiği yerlerde çöküş hastalõğõnõn görülmemesi sanõrõm bu açõklamayõ da desteklemektedir. Ecologist adlõ dergi bundan 18 ay önce bütün bu teorilerin temelinde arõlarõn bağõşõklõk sisteminin bozulmasõ olduğunu yazmõştõr. Dünyada endüstriyel tarõmõn az geliştiği yerlerde çöküş hastalõğõnõn görülmemesi sanõrõm bu açõklamayõ da desteklemektedir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear