24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İ. GÜRŞEN KAFKAS Yiğit ve öncü bilim kadını, ya- şamını insanlığa adayan, çağ- daş değerlerin savunucusu Türkan Saylan’ı kaybettik. O, eğitimimizin değişecek yüzü olmaya çalışıyordu. Cumhuriyet değerlerinin bü- yük savunucusuydu. Çağdaş yaşamla özdeşleşti; eğitimin, sağlığın ve bilimin yılmaz sa- vaşçısı oldu. O, sağlıklı ve eği- tilmiş toplumun yaratılması ge- rektiğine inanıyordu. Bu ne- denle eğitim alanında başarılı “kurtuluş savaşı” veriyordu. Yaşamı süresince, demok- rasimizin gelişmesi için insanı- mızın eğitilmesi gerektiğine ina- nıyor, özverili ve cesur çalış- malarda bulunuyordu. Türkan Saylan, bir “eğitim önderi” bir “özgürlük abidesi” bir “sağlık kurtarıcısı” oldu. İn- san haklarının yürekli savaş- çısı olmayı başardı. O, Mus- tafa Kemal’in düşlerinde ya- şattığı “çağdaş Türk kadını” profilinin örneğiydi. Cesur, eği- timli, çağdaş, laik, akıl ve bili- min öncüsü Türkan Saylan, ör- nek alınacak bir Türk kadınıy- dı… Başarılarıyla ve yaptıklarıyla “Atatürk’ün kızı” olmayı hak etmişti. O, karanlıkları aydınlığa dur- duracak, kardelenleri çoğalta- cak bir toplumcu eğitim önde- riydi. Güç, para ve siyasetin pe- şinden koşarak, iktidara yakın olmaya prim vermedi, onlara karşı durdu. Batı’nın pozitivist, rasyonalist (akılcı) düşüncesine uygun bir özgüven ve duruşla tanındı. Yıldızlar, gözlerimize karan- lık gecelerde gözükür, göz kır- parlar aydınlığa, Türkan Saylan gibi… Önce, cüzam (lepra) gi- bi ülkemizin önemli sağlık so- runlarını çözdü. Sonra da, “ka- ra tahtada savaşını eğitimle sürdürdü”. O, kızlar, kadınlar okumalıdır, eğitilmelidir diyor- du. Asıl eğitimin evde başla- ması gerektiğini biliyordu. Onun da “düşleri eğitimle gerçekle- şecekti” Mustafa Kemal gibi… Otuz altı bin kıza burs olanağı sağladı. Onca umutsuz kızı- mıza ışık oldu, umut oldu… O, bir eğitim sevdalısıydı. İnan- dığı, aydınlık düşünceleri sa- vunuyordu. Atatürk ilke ve dev- rimlerini, laikliği, çağdaş ve öz- gür yaşamı benimsiyor, yay- maya çalışıyordu. O, çağdaş eğitimin önemini bilerek, ekonomik, teolojik ve geleneksel nedenlerle okuya- mayan / okutulmayan on bin- lerce kızı okulla buluşturdu. Onların bir meslek edinmeleri- ni sağladı, karanlıktan aydınlı- ğa taşıdı. Vasiyetinde: “Otuz altı bin kız öğrenci sayısını yüz bine çı- karın, her köye bir okul yapın, her kasabada bir kız öğrenci yurdu açın” diye öneri getirdi- ğini gözlerim dolu dolu izledim. O, bedenine yerleşen kan- serle, hastalıklarla yıllarca sa- vaştı. Ama asıl savaşı cehale- te, gericiliğe, tutuculuğa, sö- mürüye karşıydı. Bir bilim insanı olarak direndi. Son günlerinde, ülkemizin bu seçkin bilim ka- dınına, yargının acımasız dav- ranışı, yüreğimizi acıtıyor. Ken- dini toplumun ve insanlığın ge- lişmesine adayan birine bu ya- pılanı doğru bulmak mümkün değildir. O, demokrasinin ve in- san haklarının gelişmesi için eğitim çalışmalarında bulunu- yordu. Suçu aydınlanmaydı. Son sözleriyle, “Randevula- rımı yerine getirdim, görevimi tamamladım, artık ölüme hazı- rım” diyordu, ölümden kork- madan. Kardelenlerini, onu iz- leyen ÇYDD’nin çok değerli çalışma arkadaşlarına emanet etmişti. Onlara güveniyordu. Onlarla başarılara imza atmış- tı. Eğitim meşalesini koyu ka- ranlıklara götürmüştü. ÇYDD Kadıköy ve Anadolu yakası şu- belerinin düzenlediği “Köy Ens- titüleri, Cumhuriyet ve Atatürk” konulardaki panellerde konuş- macıydım. Aydınlanma için ne denli örnek çalışmalar yaptık- larına tanık oldum. Türkan Saylan’ı da 27 Ekim 2008’de CKM’de düzenlenen “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu panelde tanıdım. Panel yöneti- cisiydim. Onun duygu yüklü, anlam dolu konuşması, “Cumhuriye- ti ve Atatürk’ü anlayamadık ve anlatamadık” deyişi, kulağım- daki birikimde saklı. Ulusal ve uluslararası birçok ödül alan, eserler bırakan örnek Türk ka- dını Türkan Saylan, eğitim tari- himizin yüz akı, sağlık hizmet- lerinin de yol göstericisi olarak tanınacak ve hatırlanacaktır. Türkan Saylan’ı, ülkemizde cehalet üzerine iktidar olanlar- la çıkarcıları ve yandaşları an- layamadılar. Onlar dün “Köy Enstitülerini” anlayamadılar, kapattılar. Ülke bu duruma gel- di. Onlar, “biat” edecek, “kul, köle” olacak, karşı koymayacak bireyler istiyorlar... “Ne şeriat, ne darbe, tam bağımsız, laik, demokratik Tür- kiye” diyordu. Türkan Saylan toplumun cesur bir çınarı, ay- dınlık yüzü ve örnek insanıydı. Emekle yoğurduklarını, kuşak- tan kuşağa aktararak onun me- şalesini daha yükseklere taşı- mak değerbilirlik olacaktır. Sonuç: Türkan Saylan, Türk toplumunun yüreğinde yaşa- yacaktır. O, on binlerce karde- lene ışık ve umut oldu. Karde- lenlerin sevgi dolu bakışları, inci taneli gözyaşları senin git- tiğin yerde ışığın olacaktır. Ka- dınlarımıza örnek oldun, sen onlarla çoğaldın. Anadolu kızlarına yaktığın eğitim ışığı alev alev aydınlığa durdu. Yarınlarda binlerce Tür- kan’lar, binlerce Saylan’lar me- şaleni taşıyacaklardır. Sen ra- hat uyu, emanetine sahip çıkı- lacaktır. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Özelleştirmelerle Fazlaca İlgilenmek!.. Can alıcı soru işte bu: - Kime söz verdin?!. CHP lideri Deniz Baykal, önceki gün bu soruyu sor- duktan sonra, yetinmedi, Tayyip Bey’e daha da açık bir şekilde seslendi: - Belli, sen birisine vermek istiyorsun burayı da, kime?!. Ana muhalefet partisinin liderinin sorduğu bu “ağır” soruya, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, daha so- ru sorulmadan önce sapla samanı (bence gayet bi- linçli şekilde) karıştıran bir yanıt vermiş, “Farklı etnik kültürde olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” demişti!.. Aslı- na bakarsanız, konuşmasında yer alan, “bunlar ya- bancı sermayeye düşman”, “paranın dini, imanı, ırkı olmaz” sözleri, mayın temizleme ihalesinin kim- lerin kucağına doğru yol aldığını gösteriyordu ama biz her zaman olduğu gibi hararetle tartışacağımız bölü- mü seçtik!.. Çok açık bir şekilde sormak lazım; yüz binlerce dö- nüm sınır arazisini bir yabancıya, hem de 44 yıllığına peşkeş çekmekle, farklı etnik kültürde olanları ülke- mizden kovmanın ne alakası var?!. Yoksa “özür di- leyip, tarihimizle yüzleşmek için mi” sınır toprak- larımızı veriyoruz?.. - Şu mantıksızlığa, şu saçmalığa bakar mısınız?. Anlaşılan o ki, Tayyip Bey kararını çoktan vermiş!.. Hatta, o araziyi alacak firma bile çoktan belirlenmiş… Nereden mi anladım?. Birkaç gün önce partisini ku- ran, Tayyip Bey’in eski yol arkadaşı Abdüllatif Şe- ner’in, Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu’ya söy- lediklerinden!.. Bakın Şener, Tayyip Bey için ne diyor: - Başbakan nedense özelleştirmelerle (yani iha- lelerle) fazlaca ilgileniyordu!.. Bir zamanlar, tüm özelleştirmelerin bağlı olduğu es- ki Başbakan Yardımcısı söyleyince bir başka oluyor tabii!. Şener başka şeyler de söylüyor, hem de olan- ca açıklığıyla: - Hani; Çiller döneminde, “Özelleştirme dosya- ları Çiller’in evine gidiyor” diye eleştiriyorduk ya; Başbakan’ın bu ilgisi de beni rahatsız etmeye baş- ladı. Başbakan kurcalamaması gereken şeyler is- temeye başladı… Bir gece 10.00’da toplandık... Ya- nımızda 5-6 bakan arkadaş daha vardı. Başbakan’a “Özelleştirmeye niye laf atıyorsun” dedim. “At- mıyorum” dedi. “Atıyorsun” diye üsteledim. Özel- leştirme İdaresi’yle ilgili dosyayı aldım ve “Al is- tediğin yere ver” dedim. O da “Kemal Bey’e ver” dedi… Tayyip Bey, “kurcalamaması gereken şeyler” iste- meye başlayınca, Özelleştirme Kemal Unakıtan’ın ku- cağına düşüvermiş!.. Şener, daha neler anlatıyor ne- ler... Deniz Feneri ile ilgili soruya ise “Davası sürüyor, konuşmam doğru olmaz” dedikten sonra dayanamı- yor ve şu ufak bilgiyi veriyor: - İsmi geçen bazı şahıslarla, Başbakan başta ol- mak üzere bazı arkadaşların çok yakın ilişki için- de olduklarını biliyorum. Hepsi bu kadar! Fazla söze gerek var mı?!. Yazılanlar, çizilenler, “Sı- nır namustur” sözleri ne Başbakan’ı ne de akıldaşla- rını bir nebze olsun etkilemiyor... Çünkü çoktaaan ka- faya koymuş, kararlarını vermişler: - O toprakları verecekler, işte o kadar!.. Bir Yurtsevere Mektup (XI) Sevgili kardeşim, yoğun ve acıklı bir haftayı daha geride bıraktık. Haftanın konusu mayınlı arazilerin te- mizlenmesi. Toplumun aklı başında tüm kesimleri “Biz temizleyelim, o verimli arazileri de topraksız köy- lüye dağıtalım. Toplumsal barış böyle sağlanır” di- yor ama Tayyip Bey ve yandaşları yüz binlerce dönüm araziyi bir yabancı şirkete 44 yıllığına vermeye karar- lı!. Hani sen “Sesli Gazete” programında hep “AKP’nin ilgilendiği ve ilgilenmediği konular var. Bunların vatan mefhumu da tartışmalı” derdin ya, işte öyle bir şey… Bu konu en çok ilgilendikleri arasında ilk sı- raları işgal ediyor!.. Cumhuriyet mitinglerinin ikincisi 7 Haziran’da İs- tanbul’da yapılacak. Sonra da 26 Haziran’da İzmir’de büyük buluşma gerçekleşecek. Bu ülkenin milyonlarca aydınlık insanı sizlere selam ve sevgilerini göndere- cek. Eminim orası da çınlayacak!.. Yine bizimle omuz omuza meydanlarda olacaksınız… Seni ve tüm dostları milyonlarca yurtseverin olan- ca gücü, sıcaklığı ve kararlılığı ile kucaklıyorum sev- gili kardeşim. e-posta: umitzileli@gmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Kardelenler Annelerini Kaybetti KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com28 Mayıs HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 28 MAYIS 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Hastane yangınında sekiz ölü: Sağlıkta kökten reform! Mayın Ahmet Önen: “Demek ki neymiş, İsrail yalnız insan öldürmeyi değil, ülke sömürmeyi de iyi biliyormuş!” Espri Hasan Baş: “Meclis Başkanlığı’nın milletvekillerini bulamaması ucuzluğu, Recep İvedik esprilerinde bile yok!” Fikir Nami Tepe: “Recep’e göre paranın dini, imanı, milleti olmazmış. Dervişin fikri neyse, zikri de odur!” YağmurDeniz Ergenekon’un kirli propagandası ERGENEKON dalgasında yürütülen kirli propagandaya, sürdürülen psikolojik savaşa “Silopi’deki ölüm kuyuları”ndan daha somut bir örnek olamaz İki ay öncesini anımsayın. Televizyonlar canlı yayındaydı, ana haber bültenlerinde “son dakika” gelişmeleri veriliyordu; yalaka basının manşetlerinde Güneydoğu’da faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin kemiklerinin arandığı yazıyordu. Savcıların verdiği krokilere göre iş makineleri ile kazı yapılıyordu. Kazılarda bolca kemik parçaları bulunuyor, bulunan kemikler İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderiliyordu. İki ay sonra ne oldu? Adli Tıp, bir basın bülteni ile Silopi’deki üç “ölüm kuyusu”ndan çıkarılan kemik parçalarının hayvan kemiği olduğunu açıkladı! Haber birkaç gazetede iki satırla yer aldı! İnsanların aklında savcıların verdiği krokiye göre “ölüm kuyuları”ndaki kazılardan faili meçhul cinayete kurban gidenlerin kemiklerinin çıkarıldığı kaldı, öldürülen insanların asitte yakıldığı kaldı! Cesetler asitte eritilirken, “ölüm kuyuları”ndan çıkartılan örgü bere, yün eldiven, pamuklu fanila gibi tamamen organik eşyaların niye erimediği bile kimsenin aklına gelmedi. Çünkü Türkiye psikolojik savaşın bir parçası olarak akıl tutulması yaşıyordu! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSLAM âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi karşılığında ortaya çıkacak tarım arazisini İsrail şirketine (devletine) armağan etmek istemesi üzerine Prof. Dr. Aydın Aybay, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı’da yaşananları anımsatıyor: “Uluslararası deniz taşımacılığı çok yoğun bir evreye ulaşmıştı. Ortadoğu’da deniz ticaretinin merkezi Osmanlı ülkesinin kıyıları ve limanları olmuştu. Ama bunca yoğunluğa karşı bölgede deniz trafiği riskliydi ve yabancıların şikâyetine konu oluyordu. Riski önlemenin veya azaltmanın çaresi ise kıyıları, gemilerin seyirde yararlanacakları deniz fenerleri ile donatmaktı. Osmanlı ülkesinde rüşvetle iş yapıldığını öğrenen iki sergerde (çete başı) Fransız, İstanbul’a geldi ve ucuza hazırlattıkları proje ve fizibilite raporlarını kapıp kredi için bir yabancı bankanın kapısına dayandı. Banka kredi musluklarını açtı. Rüşvetler verildi ve ‘operasyon’un gerisi şöyle oldu: Uyanık Fransızlar, aldıkları kredi ile uygun gördükleri yere tuğladan bir fener kulesi dikip, içine fenerci ailesi ve birkaç teneke gazyağı koyunca, imtiyaz sözleşmesi uyarınca İstanbul başta olmak üzere, Osmanlı limanlarına giren bütün gemilerden alınan ‘fener resmi’ vergisinin tamamına yakın tutarını, vergiyi tahsil eden Osmanlı Maliyesinden almaya başladı. Sonrasında bu iki maceracı Fransız, inanılmaz bir servete sahip oldu; Fransa’da kendilerine şatolar yaptırdılar, İspanya’dan asalet unvanları aldılar. Osmanlı’da yaşanan bu olayı İstanbul Hukuk Fakültesi’ndeki rahmetli hocam Sıddık Sami Onar anlatırdı ve bu Fransız sergerdelerin Osmanlı devletine, yabancı bankalar aracılığıyla faizli ikrazda bile bulunduklarını söylerdi. Osmanlı’da yaşanan bu acı ama gerçek olayı Türkiye Cumhuriyeti çözdü; böylesi bir maskaralığa son vererek, ‘fenerler idaresi’ni devletleştirdi.” Günümüze dönersek. Prof. Dr, Aydın Aybay: “Tarih bilmezsen, milletin malını ticaret gibi görünen bir işlemle kapatan sergerdelerin neler yapacaklarını bilmezsen, kapitülasyon nedir haberin yoksa sanki şekerleme firmasının iş ilişkisini değerlendiriyormuş gibi ‘Bu kârlı bir ticarettir, fırsatı kaçırmayalım’ diye boş laflarla vakit geçirirsin!” Sergerde SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Başkasõna ait mal ya da hak üzerinde belirli bir kişi ya da taşõnmaz yararõna getirilen yükümlü- lük. 2/ Asya’da bir ülke... Türkiye’nin de üyesi olduğu bir örgüt. 3/ Ameri- ka’nõn tropik or- manlarõnda yaşayan bir maymun. 4/ Başka birinin kul- landõğõ söz ya da tümceleri anlamsõz olarak yankõ gi- bi yineleme. 5/ Karadeniz yöresine özgü, aynõ adlõ taş üzerinde pişirilen mõsõr ekmeği... Bir nota. 6/ Sat- rançta bir değerlendirme ve klasman sistemi... Çok cefa görmüş kişi. 7/ Eğilip bükülmez, katõ... Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent. 8/ Pamuktan dokunmuş basma... Büyük erkek kar- deş. 9/ Tavlada “üç” sayõsõ... Kazakistan’õn başkenti. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Tarihte Uygur beylerine verilen unvan. 2/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Mardin yöresine özgü bir tür paskalya çö- reği. 3/ “Top yuvarlaktõr” örneğinde olduğu gibi, aynõ dü- şünceyi değişik terimlerle tekrarlamaya dayanan üslup ku- suru ya da oyunu. 4/ Suyu işleme ve dağõtõm tesislerine ilet- me... Verme, ödeme. 5/ Yapõ, yontu gibi şeylerin taslak du- rumundaki küçük örneği. 6/ Çözümleme... Bir gõda mad- desi. 7/ Okur... Hollanda’ya özgü bir cins peynir. 8/ Boru sesi... Taşõtlarda bulunan ve tiz ses çõkaran aygõt. 9/ İs- kambilde ikiliden altõlõya kadar olan kâğõtlara verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T U L U N T A Ş U M A R A R U Z L A V A N T A E U M A O Y L A T M İ A T A N E İ A R E N A T N A H I R S K İ İ C A Z E M E K I R A K S A K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear