28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
AHMET SAY 1826’da kurulmuş köklü bir müzik kurumu olarak ülkemi- zin üst düzey bir orkestrası özelliğini taşıyan Cumhurbaş- kanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) cumhuriyet tarihindeki inişli çıkışlı müzikal serüveni, 86 yıllık bu dönemin kültürel ve siyasal yaşamını yansıtır. Os- manlı Devleti’nde son adı “Ma- kâm-ı Hilâfet Mızıkası” olan orkestra, 1924 yılında Ata- türk’ün isteğiyle Ankara’ya getirilmiş, adı “Riyaset-i Cum- hur Musiki Heyeti” olarak de- ğiştirilmiştir. Cumhuriyetin “ku- ruluş” yıllarının coşkusuyla ge- lişen orkestra, 1936’da Nazi zulmünden kaçarak Türkiye’ye yerleşen orkestra şefi Ernst Praetorius’un da katkısıyla uluslararası düzeye yüksel- miştir. Oysa bu yükselişin kö- keninde, “müzik inkılabı” ola- rak nitelenen atılımcı, bütüncül, planlı bir kurumsallaşma ha- reketi vardır. Türkiye’de uluslararası sanat müziği ve sahne sanatları eği- timi veren ilk büyük kurum, An- kara Devlet Konservatuvarı olmuştur. 20’nci yüzyılın önde gelen besteci ve eğitimcisi Paul Hindemith’in Atatürk’e sunduğu rapor uyarınca 1936 yılında açılan bu yatılı okulda, yurdun dört bucağından gelen yetenekli çocuklarımız, pro- fesyonel müzikçi olarak özen- le yetiştirilmiştir. Söz konusu yetenekli çocuklar arasında, keman öğrencisi Oktay Da- laysel de (D. 1938) bulunu- yordu. Dalaysel, 1949 yılında 11 yaşında girdiği konserva- tuvarda, çağın usta kemancı- larından Liko Amar’ın öğren- cisi olmuştu. 1958’de çok yönlü müzikal donanımlarla konservatuvarı bitiren sanat- çımız, Alman bursuyla Freiburg Devlet Müzik Yüksekokulu’nda Prof. Grehling ile çalışmaları- nı sürdürmüş, “usta çalgıcılık” sınıfını bitirip 1962’de yurda dönünce Cumhurbaşkanlığı Senfoni’nin üyesi olmuştur. Orkestramızın Avrupa’daki ün- lü orkestralarla yarıştığı bu mutlu yıllarda, CSO’yu 8 yıl yö- neten Alman orkestra şefi G. E. Lessing’in katkıları da unu- tulamaz. Dalaysel’e dönelim: Orkes- trada birinci keman grubu üyeliğinden kısa süre sonra başkemancı yardımcılığına, birkaç yıl sonra da başke- mancılığa getirilen Dalaysel, Cumhurbaşkanlığı Senfoni’nin tarihinde 35 yıl başkemancılık yaparak inanılması zor bir re- kor kırmıştır. Sanatçımız, or- kestradaki görevinin yanı sıra, Gazi Eğitim Müzik Bölümü’nde ve Ankara Devlet Konserva- tuvarı’nda keman eğitimciliği yapmıştır. Dalaysel, başarılı kariyeri boyunca yurtdışı ve yurtiçinde verdiği konserlerle hayranlık uyandırmış, üstün tekniği sayesinde belirginleşen incelikli müzikal yaklaşımıyla başarılar kazanmıştır. Dalaysel 2003’te emekliye ayrılırken, orkestramız değer- bilirlik göstererek konser ön- cesi kısa bir tören düzenledi. Orkestra müdürü Aycan San- car, Dalaysel ve kırk yıllık din- leyicilerden Oktay Akkaya bi- rer konuşma yaptı, sanatçı- mıza şilt verildi. İşte perdenin kapanışı!.. Sanatçının “emeklisi” olur mu? Onun son yıllardaki uğ- raşı, verdiği konserlerin bula- bildiği kayıtlarını bir araya ge- tirerek CD’lerde toplamaktı. Türkiye’deki bazı konserlerinin kayıtları kendisinde vardı. On- lara Ankara ve İstanbul rad- yolarındaki kayıtları bularak ekledi ve makara bantların CD teknolojisine aktarılmasını sağladı. Böylece her biri yak- laşık 60 dakikadan oluşan 6 CD çıktı ortaya. Kapak içindeki broşürlerde, Dalaysel’in kısa biyografisi ve CD’nin içerdiği eserler yer alıyor, yorumlanan eserlerin dökümü ise CD’lerin arka kapağında ayrıntılı olarak belirtiliyordu. Biliyorum, gazetemizin mü- ziksever okurları soracaklardır: “Peki, bu CD’leri nerede bu- labiliriz? Fiyatı nedir?” Söyle- yeyim: Hiçbir yerde bulamaz- sınız, parayla satılır değildir on- lar. Oktay Dalaysel, kariyeri bo- yunca verdiği konser kayıtla- rından ancak üçte birini bula- bildi ve bir araya getirebildi. Onları da armağan olarak CD’lerde topladı. “Armağan” parayla satılır mı? Bizde böy- le: Biz, “müzik inkılabı”nın ço- cuklarıyız. Emeğimizin ürünleri yurdumuza armağandır... CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Cumhuriyet Örgütüne Üyeyim!.. Geriye sayım başladı… Bu ülkenin aydınlık, çağdaş, yurtsever insanlarının büyük bir coşku ve kıvançla katılacağı “İkinci Dalga Cumhuriyet Mitingleri”nin başlangıç noktası yine An- kara! Anıtkabir’in hemen yanı başındaki Tandoğan’da, ülkenin dört bir yanından bayrağını, çoluğunu, çocu- ğunu alıp gelen yüz binlerce cumhuriyetçi, karanlığa ve işbirlikçilerine karşı haykıracak: - Ne şeriat, ne darbe, tam bağımsız Türkiye!.. Tam bağımsızlığı, “tam faşizm” olarak tarif eden- ler, tarikat efendileriyle kol kola gezenler, “liberal” etiketi altında, emperyal efendilerin gösterdiği isti- kamette sonuna kadar “duygusal” kalem oynatanlar korkuyorlar, çok korkuyorlar!.. Yaratılmasına engin destek verdikleri “korku imparatorluğunun” kâ- ğıttan bir şato gibi darmadağın olmasından müthiş endişe duyuyorlar!.. İşte bu korku yüzünden, tıpkı ilk seferinde oldu- ğu gibi, Cumhuriyet Mitinglerinin medyada yer al- maması için ellerinden geleni yapıyorlar... Anımsa- yacaksınız; bir milyonun üzerinde insan Tandoğan’da şölen yaparken, ilk saatlerde televizyonların çoğu bu dünya çapındaki mitingi görmezden gelmiş, son- rasında mecburen yer vermek zorunda kalmışlardı… Galiba bu kez de öyle olacak!!! Yandaş medyanın işbirlikçi kalemlerine gelince; onlar bu mitinglerin önünü kesmek için öylesine ko- mikleşiyorlar ki, insan gülmeye bile utanıyor!.. Bunlardan biri, Başbakan’ın damadının yönettiği gazetede kalem oynatan Emre Aköz, geçenlerde “ne zaman ‘cum- huriyet mitingleri’ desem ya da yazsam içim sıkılır. Çünkü 2007 baharındaki o kitle toplantıları ‘darbe mitingleri’ idi…” şeklinde bir güzel kin kustuktan son- ra şöyle devam ediyordu: - Ben o vakit mitinglere karşı çıkmış, ‘darbecile- rin arkasından yürümeyin’ demiştim. Şimdi ise des- tekliyorum. Yapsınlar mitingleri. Yapsınlar ki ben de adını koyayım, içime sıkıntı basmadan şöyle fe- rah ferah, ‘Ergenekon mitingleri’ diye yazayım. Bir başka kalemşor, Yeni Şafak gazetesinin çift ki- şilikli yazarı Fehmi Koru, ikinci kişiliği Taha Kıvanç adıy- la yazdığı yazısında, “acaba ben de destek versem mi ikinci dalga mitinglere” sorusunu ortaya attıktan sonra her zamanki gibi kimliği belli olmayan bir “dos- tunun!” ağzından “sakın ha!” diyor. Sonra da gayet kötü bir Türkçeyle şu utanç verici senaryoyu yazıyor: - Ona göre, alttan alta yayılan bir propagan- dayla, herkese örgüt üyeliği bulaştırabilirler yaygarası koparıldığı kanaatinde o. Gazetelerde, televizyonlarda, mizah dergilerinde ‘Sen de Er- genekon üyesi olabilirsin’ hissi yaygınlaştırılıyor ona göre… Yeni dalga mitinglere katılacak her bir bi- rey kendisini yasadışı örgüt üyesi olarak his- sedebilir ve örgütün gerçek üyeleriyle arasında manevi bir bağ kurabilir… Şu zavallılığa bakın!. Şimdi Tayyip Bey’in, Aydın Do- ğan’la kavgası sırasında niçin “benim o kadar silah- şorum yok” diye hayıflandığını daha iyi anlıyorum; bun- larda bilgi sıfır, fikir hak getire… Böyle olunca da an- cak böylesine mide bulandırıcı, zekâ yoksunu ve ka- ba senaryolar çiziktirebiliyorlar, gerçekten yazık!.. Ben, Taha takma adlı Fehmi efendinin mantığıy- la bakacak olursak; 17 Mayıs Pazar günü, kendimi 70 milyonluk “Cumhuriyet Örgütü”ne üye hisset- mek ve içerdeki yurtseverlerle “manevi bağ” kur- mak için Tandoğan’da olacağım… - Tüm üyeleri bekliyorum, kucaklaşmak için!.. Bir yurtsevere mektup (IX) Sevgili kardeşim, mektubun büyük yankı yarattı. Aldığım binlerce mesaj, telefon ve e-postada sana gönderilen sevgi sözcüklerini tarif etmeye kalemim yetmiyor, yetemiyor!.. Tümüne tercüman olması açı- sından emekli Zehra öğretmenin telefondaki sözlerini aktarmakla yetineceğim: “Sevgili evladım, benim evim de yakın, acaba izin verirler mi Balbay oğluma ev yemeği yapıp götürsem? Bir de hırka ördüm, hapishane so- ğuktur, sıcacık tutar…” Pazar günü Tandoğan’da bu ülkenin pırıl pırıl in- sanlarıyla omuz omuza, yürek yüreğe Cumhuriye- te, aydınlanma devrimine bağlılığımızı haykıracağız. Sen, sevgili Erol Manisalı, aydınlığın gülen yüzleri sevgili rektör dostlarımız ve içerdeki tüm yurtseverler de yanı başımızda olacaksınız… - Seni bir yurtseverin olanca sıcaklığı, kararlılı- ğı ve gücüyle kucaklıyorum sevgili kardeşim, Cumhuriyet Mitinginde buluşmak üzere… e-posta: umitzileli@gmail.com Dalaysel’den Yurdumuza Armağan KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com14 Mayıs HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 14 MAYIS 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Güvenlik Müsteşarlığı: Hükümete güven, gerisini merak etme sen! Kandilci Nami Tepe: “Hükümet, PKK ile pazarlık yapılıyor görüntüsünden endişe ediyormuş. Hasan Cemal, şehit aileleri adına mı Kandil’e gitti!” Yersen İlhami Hakverdioğlu: “Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, ‘Biz Allah rızası için çalışıyoruz’ demiş! Biz de yedik!” Aydınlık Suat Özbilgi: “Recep merak etmesin; ortalığın aydınlanması için kimsenin yanmasına gerek yok, ampulün sönmesi yeterlidir.” YağmurDeniz Bulutlarda cephanelik aranıyor! POLİSE düzenli şekilde ihbarlar geliyor. Kimliği belirsiz ama güvenilir kişilerin eliyle koymuş gibi tarif ettiği yerlerde “cephanelik” ortaya çıkartılıyor. Aralamalar genellikle hafta sonları televizyonların “son dakika” haberleri ve canlı yayınlar eşliğinde oluyor. Bazı kazılara sadece bazı medya grupları alınıyor. Bazı bilgiler sadece bazı medya gruplarına veriliyor. Kepçelerle araziler kazılıyor; toprak altından paketlenmiş mühimmat çıkartılıyor. Dalgıçlarla arama yapılıyor; su altından poşetlenmiş mühimmat çıkartılıyor. Karada, denizde derken az kaldı yakında havada arama yapılacak; bulutların içinde mühimmat aranacak: “Aldığımız son dakika haberine göre Ankara üzerindeki nimbus bulutları ile İstanbul ve Bursa üzerindeki kümülüs bulutları uçuş trafiğe kapatıldı. Bir ihbar üzerine hava polisi giriş ve çıkışı yasakladığı bulutların içinde silah ve cephane aranıyor.” Tamam, ama nerede hangi silahın bulunduğunu polisten biri çıkıp kamuoyuna açıklamıyor. Çünkü ortada silah yok! Bulunan mühimmatın kime veya hangi kuruma ait olduğuna ilişkin bir bilgi de verilmiyor. Çünkü kanıt yok. Televizyon dizisi çeker gibi kazıyorlar, dalıyorlar (yakında uçacaklar) cephane arıyorlar! Fakat senaryo sıkmaya başladı; arada bir “kemik” işine girseler daha heyecanlı olacaktır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” GELİN çıkın işin içinden: Türk milleti M. Kemal Atatürk’ün gururla söylediği gibi zeki midir yoksa Aziz Nesin’in orantıladığı gibi yüzde 60’ı ile aptal mıdır? İki görüş birbiriyle çelişiyor gibi görünse de aslında her ikisi de doğruyu anlatmaktadır: Çünkü zeki devlet adamlarının ve zeki siyasilerin yönetiminde olan Türk halkı zekidir; aptal devlet adamları ve aptal siyasilerin yönetimindeyse aptaldır. Aynı şekilde çalışkan ve dürüsttür veya tembel ve sahtekârdır! Konumuz halkın zekâ düzeyi değil. Konumuz, aklı zorlayan “tarihi fırsat” durumu! İslamcı iktidar tarafından sayın cumhurbaşkanı yapılan Abdullah Gül, durup dururken “Adına ister Güneydoğu, ister terör, ister Kürt sorunu deyin” diyerek söze başladı ve sorunun çözümü için tarihi bir fırsat yakalandığını açıkladı. Bilen varsa Allah rızası için açıklasın; Türkiye’de, Ortadoğu’da ne oldu da tarihi bir fırsat doğdu? Malum gazeteci Hasan Cemal’in, dağlara çıkıp ayrılıkçı terör örgütünün liderlerinden Murat Karayılan’la koyu bir sohbete dalması ve “barış için diyalog” çağrılarına kuryelik yapması eğer tarihi fırsat ise, birileri bu milleti gerçekten aptal yerine koyuyor demektir! Çünkü böylesi özel söyleşilerin servis edilmesi iş değil! Amerika istedikten sonra Hasan Cemal gibi 11 tane büyük kalem sahibine Kandil’de 11 tane büyük teröristle tek kale dostluk maçı organize eder; hakemliği Mesut Barzani’ye yaptırır ve kupayı da Celal Talabani’ye verdirir! O halde nedir bu tarihi fırsat? Yoksa bu fırsat, tarihi talimat olmasın! ABD Başkanı Barack Obama Türkiye ziyareti sırasında ne demişti: “Türkiye’nin kuzeydoğusundaki Ermenistan sınırında, güneydoğusundaki Kürdistan sınırında artık sorun istemiyorum. Irak’ın her yerinden çekiliyorum. Irak’ın kuzeyi Kürdistan’dır. Buradan Türkiye’ye ateş açan gruba silah bıraktıracağım ama Türkiye de onları siyasetin bir parçası olarak görecek ve muhatap olacak!” Gelelim zekâ düzeyine ama yer bitti! Zekâ düzeyi SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Genellikle ulus- lararasõ bir serginin yapõmcõlõğõnõ üstle- nen kişi. 2/ Hõristiyan ermişlerine verilen san... Kansõzlõk. 3/ Bir kimsenin ya da grubun duygularõnõ kamçõlayarak ve ger- çek dõşõ sözler söy- leyerek onlarõ ka- zanmaya çalõşma. 4/ İstenç yitimi. 5/ Baş- langõçta yer alan... “Serto, dorak” gibi adlar da verilen bir cins tulum peyniri. 6/ “Hayır” anlamõnda kulla- nõlan bir söz... Bir nota. 7/ Mimarlõğõn kent düzeni ile uğraşan kolu. 8/ Gemilerde üzerine çanaklõk oturtulan kalõn ve sağlam ağaç... Sarp bölgede kurulmuş Kafkas dağ köylerine verilen ad. 9/ Hollanda’nõn plaka imi... Karadeniz yöresine özgü, mõsõr unuy- la yapõlan lapamsõ bir yemek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gümüş beyazlõğõnda bir element. 2/ Bir topluluğu oluştu- ran bireylerden her biri... Denizcilik ve havacõlõkta kullanõ- lan radyoseyir sistemi. 3/ Bir şeyin olmasõna az kaldõğõnõ be- lirtmekte kullanõlan deyim sözü... Yalnõz iki geniş yüzü tes- tereyle düzeltilmiş tahta. 4/ Eski dilde su... İşyeri olarak kul- lanõlan birkaç katlõ yapõ. 5/ İslamlõktan önce Araplarõn tap- tõklarõ bir put... Hizmet hayvanlarõnõn ayağõna çakõlan demir. 6/ Şaraplarõn incelenmesini konu edinen bilim. 7/ Perhiz... Do- ğu Anadolu’da bir õrmak. 8/ Bir nota... Tokat’õn bir ilçesi. 9/ Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sayõ... Yürür- ken dayanmak için kullanõlan kalõn sopa... Lityum elemen- tinin simgesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A K Y A R L A R R A İ Y E K İ K T İ N K A S N I A N E M A S A N B A L A B A N D E T E N E A K I L M A T A D O R C E M L İ L A M A K A D A M Ç 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İngilizce’yi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster Univesity ve Premier College sertifikalarõna sahip, London School of Business Administration’ da master yapmõş, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH ? Gramer, konuşma, derslere yardõmcõ, sõnavlara hazõrlõk ? İş İngilizcesi (Business English) ve Ingilizce iş görüşmelerine (Interview) hazõrlõk Acıbadem /İstanbul 05327018041
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear