Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 29 NİSAN 2009 ÇARŞAMBA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Rol
TÜRK dış politikasına ilişkin olarak içte ve dışta
söylenip yazılanlarda insanı bezdiren, hatta kızdı-
ran bir şey var: Türkiye’ye rol biçmek.
İçte ve dışta hep vurgulanan, ülkenin “stratejik ko-
numu”dur.
Sık sık “köprü” sözü kullanılarak.
Vurgu, bir ilkokul öğrencisinin bile anlayıp anla-
tabileceği kadar basit: Bu ülke Avrupa ile Asya, Ba-
tı ile Doğu arasında bir bağlantı ya da geçit yeridir.
Sanki, Büyük İskender zamanındayız ve Batı’dan
kalkıp Doğu’yu fethe gidenler, iki tekerlekli tek at-
lı savaş arabalarıyla yine buradan geçeceklerdir, hiç-
bir yere konmadan bir okyanustan öbürüne uçabi-
len uçaklar devrinde değilmişiz gibi. Sanki Haçlılar
dönemini yaşamaktayız ve inançlarını Batı’dan
Doğu’ya taşıyıp kutsal yerlere gitmek isteyenler
Beşiktaş’tan Üsküdar’a geçerek gitmek zorunda-
dırlar. Elektronik iletişim çağında değilmişiz gibi.
Başkalarının kendi hesaplarına ya da niyetlerine
uygun olarak biçtikleri eskimiş rolleri benimse-
mek ya da o hesaplar ya da niyetlere uygun rolle-
re soyunan bir dış politika izlemek yerine, sözü edi-
len stratejik konumu kendi amaçlarımız için değer-
lendirmek daha doğru olmaz mı? Öyle bir coğrafi
konumu var ki Türkiye’nin, bu konum başkalarına
köprü hizmeti vererek değil, ülkenin kendi öz çıkarları
için merkez olarak kullanıldığı zaman iyi değerlen-
dirilmeye çok daha elverişli olabiliyor.
AKP iktidarı, büyük ölçüde Davutoğlu’nun düşün-
celerinden etkilenerek, başlangıçta “stratejik” de-
nen konumu bu yolda değerlendirmek ister gibi dav-
ranacakmış izlenimini yaratmıştı. Zamanla, strate-
jik konuma ilişkin olarak içte ve dışta alışılmış o es-
ki düşünce tekrarlandıkça, iktidarın da değerlen-
dirmesi değişti ve başkalarının hesaplarıyla niyet-
leri ağır basmaya başladı.
Obama’nın seçimin üzerinden fazla vakit geçir-
meden Türkiye’ye gelmek istemesi, bu dönüşü da-
ha da hızlandırmıştır. Sanıldı ki, o da Bush gibi,
ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları için Türkiye’den hiz-
met beklemektedir ve bu beklenti dolayısıyla Tür-
kiye’nin duyarlı olduğu konularda Ankara’ca iste-
nenleri yapmaktan çekinmeyecektir. Ermeni soykırımı
konusunda yaşanan fiyasko, yani Obama’nın pek
de değişik olmayan sözlerle o konudaki düşünce-
lerini aynen tekrarlamış olması, apar topar oluştu-
rulan bir geceyarısı bildirisinin hiçbir işe yaramadığını
göstermiş oldu.
İşe yaramak şöyle dursun, tam tersine Türkiye’nin
izleyebileceği bölgesel politikalara aykırı bir sonuç
doğurmuştur. Ankara, yeni Başkan’ın istekleri
doğrultunda ve onun “soykırım” inancını değiştire-
ceğini umarak, Erivan’la uzlaşma çabasına kendisini
kaptırmış, bu yüzden Azerbaycan’la dostluğu teh-
likeye sokmuş, üstelik merkezinde durduğu bölge-
de bile ABD’nin istediği rolü üstlenen “yapışık müt-
tefik” görüntüsünü bir kez daha vermiştir.
PENCERE
Hilmi Özkök’e
Köfte Ekmek...
Köfte ekmek sever misiniz?..
Bizim toplumun göreneksel öğle yemeğidir...
Gazetelerin yazdıklarına bakılırsa Ergenekon
savcıları İzmir’e köfte ekmek yemeye gitmiş-
ler...
Kiminle?..
E. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’le...
Allah muhabbetlerini arttırsın...
Ne var ki bu arada Hilmi Özkök de Erge-
nekon sorgulamasında tanık olarak ifade
vermiş...
Hem köfte ekmek...
Hem savcıya ifade...
Peki, bu köfte ekmek yemekli ifade ne an-
lam taşıyor?..
Olay bir kez usule aykırı...
Açıkça vurgulamak gerekirse laubaliliğin tam
kendisini dile getiriyor...
Sonra ifadeye gölge düşürüyor..
Çünkü öğle yemeğinde köfte ekmekle alı-
nan ifade, savcılarla tanık arasında özel bir ya-
kınlığın sergilenmesidir...
Kimi E. orgeneralin sabahın köründe evini
polise bastıran Savcı Zekeriya Öz’ün E. Or-
general Hilmi Özkök ile bu muhabbetini kim,
nasıl yorumlayacak?..
Ergenekon savcılığı, TSK’ye dönük tutu-
munda bu ayrımcılığı nasıl açıklayacak?..
Amaç nedir?..
Gazetelerde çok yinelenen söylentiye göre,
2004 yılında, Genelkurmay Başkanı Hilmi
Özkök komutasındaki kimi üst rütbeli subay-
lar darbe yapmak istemişler...
Gazeteciler geçen yıl bu iddiaları E. Genel-
kurmay Başkanı’na sordukları zaman şu ya-
nıtı almışlardı:
“- ... bu olaylarla ilgili olarak, ne vardır de-
rim, ne yoktur derim; ne teyit ederim, ne tek-
zip ederim...”
Öğle yemeğinde köfte ekmek iyi gider;
ama, böyle tanıklık olamaz...
Darbe girişimi ya vardır, ya yoktur...
Var olduğu zaman da komutan Hilmi Özkök
bu girişimi yapanlar hakkında yasal gerekle-
ri yerine getirmediği için tanık olamaz...
Sanık olur...
A
macõmõz bu iki başkanõ karşõ
karşõya koymak, karşõlaştõrmak
olamaz. Bu bizi aşar, ama..
Türkiye’ye bakõş açõlarõ bağla-
mõnda bir değerlendirmeye hak-
kõmõz olabilir diye düşünüyorum. Bush’un ül-
kemizi nereye getirdiğini ve “Ilımlı İs-
lam”õn kucağõna attõğõnõ söylemeye gerek
yok. Ilõmlõ İslamõn sõnõrlarõnõ belirlemek
olanaklõ mõ bilmiyorum. O kadar çok çekiş-
tirilmeye uygun bir tanõm ki.. Dahasõ, Tür-
kiye’nin böyle bir tanõma sokulmasõna ge-
reksinimi mi vardõ acaba? Yoksa Türkiye
Müslüman bir ülke değil miydi? Türkiye Müs-
lüman bir ülkedir ama, devlet yapõsõ laik bir
cumhuriyet; Türk toplumu da laik bir top-
lumdur. Çevremizdeki, adõ cumhuriyet olan
birçok ülkeden ve özellikle İslam ülkesinden
farklõ olarak hem cumhuriyetçidir hem de la-
iktir. Ülkenin bugünkü konumunda iktidar-
daki siyasal parti çağdaşlõk ve laikliği kendi
ölçütlerine göre yorumlar ve uygulamaya kal-
karsa -ki kalkõyor- ve muhalefet partilerini de
kendi doğrultusuna çekerse -ki çekiyor- Tür-
kiye kõsa sürede laikliği tümden silerek dev-
letiyle, toplumuyla İslam toplumuna; yöne-
timi de dine bağlõ teokratik bir siyasal dizgeye
dönüşür. Korktuğumuzu günbegün yaşõyoruz.
Diyarbakır’daki manzara
Bugün, dün, -belki yarõn- televizyonlara
yansõyan birtakõm görüntüler içimizi yakõyor.
Çarşõ, pazar demeden uluorta tarikat göste-
rileri yapan halk kalabalõklarõ söylediklerimin
kanõtõdõr. Diyarbakõr’daki manzara da böyle
bir manzaraydõ. Duygusal bağlarõmõn varlõ-
ğõnõ yadsõyamam. Herkeste olabilir. Atalarõ-
mõn toprağõ, doğup büyüdüğüm Diyarbakõr…
Caddeleri, sokaklarõ, hanlarõ, pazarlarõ çağ-
daşlõk, laiklik ve dostluk kokan; Ankara, İs-
tanbul’la bilim ve kültürde yarõşacak düzey-
de çok boyutlu insanlar yetiştirmiş ve Müs-
lümanlõkta da çoğu yere taş çõkartacak olan
memleketimdeki o manzara neyin gösterge-
sidir acaba?
Ne kadar ilginç değil mi.. sözüm ona laik
ve Atatürkçü olduğunu iddia eden siyasal par-
tiler, sivil toplum örgütleri, demokratik kit-
le örgütleri, sendikalar, üniversiteler, kõsacasõ
ülkenin iç dinamikleri, İslama kaymakta
olan ülkelerinin haklarõnõ gerektiği biçimde
savunamõyor ve umudumuzu Amerikan baş-
kanõnõn ülkemizi ziyaretine ve sözlerine bağ-
lõyoruz. Ülkenin bu çaresizliği, Sevr’i red-
detmiş, Lozan’õ emperyalist güçlere dayatmõş
ve kabul ettirmiş ve laikliği, kadõn haklarõnõ
çoğu Batõ ülkesinden önce benimsemiş ve ül-
kesinde yaşama geçirmiş atalarõmõzõn ölüm-
süz adlarõna haksõzlõk sayõlmaz mõ?
Obama’nın sözleri
Başkan Obama’nõn, Türkiye’nin laik ve
cumhuriyetçi olduğunu söylemesi çok önem-
lidir mutlaka. Bunu, inandõğõ için mi söyle-
diği, yoksa beklentilerine (Afganistan, Irak,
Kõbrõs vd.) karşõ mõ söylediği de çok önem-
lidir. Ama böyle bir söylemin çoğunluğu elin-
de tutan iktidardaki partinin hoşuna gitme-
yeceğini ve başta Cumhurbaşkanõ olmak
üzere tümünün suratõnõ düşüreceğini elbette
biliyordur. Bu bağlamda Obama’nõn sözle-
rini, Amerikan’nõn dõş siyasasõnda, özellik-
le Ortadoğu ve Türkiye’ye bakan yüzünde, te-
mel değişikliklere gideceğine işaret olarak yo-
rumlamak olanaklõ.
Obama’nõn ülkemizi ziyaretinde Müslüman
ülkelere yapacağõ söylenilmiş ve yapmõş ol-
duğu konuşmasõnda Türkiye’nin laik bir ül-
ke olduğu ve bundan hiçbir şekilde ödün ver-
memesi gerektiği yönünde bir iletisi de ol-
muştur. Çağdaş olunmak isteniyorsa mutla-
ka Türkiye’nin Müslüman ülkelerce örnek
alõnmasõ gereğine de, üstü kapalõ da olsa, işa-
ret edilmiş olmasõ kimilerinde “Ilımlı İslam”
söyleminin bundan böyle gündeme gelme-
yeceğine ilişkin bir kanõ uyandõrmõştõr.
Bu iş bitmiştir diyenleri görüyor gibiyim..
ama ben öyle demiyorum. Asõl iş bundan son-
ra başlõyor. Obama’nõn bu bağlamda bir ko-
nuşmasõ Ortadoğu için de çok önemlidir. Or-
tadoğu sorununun temelinde bağnaz düşün-
cenin, öngörüsüzlüğün, bilimsellikten ve
çağdaşlõktan uzak görüşlerin ürünleri yat-
maktadõr.
Ortadoğu’yu bu keşmekeşten kurtarmak an-
cak çağdaş ve laik düşünenlerin işidir. Bunu
şovenist, katõ milliyetçi duygularla, ayrõmcõ
siyasalar ve dinci yaklaşõmlarla çözümlemek
olanaklõ değildir. Onun için Obama’nõn tüm
İslam dünyasõna -yalnõz İslam dünyasõna da
değil, Yahudi dünyasõna da, dahasõ, tüm
dünyaya- seslenerek laik olmalarõnõ söylemesi
çok önemlidir. Obama’nõn bu yaklaşõmõ Va-
tikan’õ gücendirebilir ama.. Obama’dan bek-
lenen de buydu dünyanõn barõşçõl bir dünya
olabilmesi için.
Obama’nõn böylesi bir söylemi, kim ne der-
se desin, Türkiye’yi içeride ve dõşarõda Ba-
tõ’dan uzaklaştõrmak isteyen herkese karşõ Tür-
kiye’nin elinde önemli bir tutamak olabilir..
ama Türkiye bunu iyi kullanabilirse. Türki-
ye için bu iyi bir fõrsattõr aynõ zamanda. “Fır-
sat”lara kalmõş olmamõzdan ötürü utanç du-
yuyorum ama.. bizi fõrsatlarõn eline bakma-
ya itenler daha çok utanmalõ.
Bu fõrsatõ da Batõ’dan uzaklaşarak değil,
Batõ’ya yaklaşarak kullanmalõdõr. Obama’nõn
ülkemizi ziyaretini tümden Türkiye’yi Ba-
tõ’dan koparmak ve Müslüman ülkelerin ba-
şõna koymak için yapacağõnõ söyleyenler de
vardõ. Ama öyle olmadõ. Ancak bunun böy-
le olmayacağõ anlamõna gelmez.
Buna karar verecek olan Türk toplumunun
kendisi olmalõdõr. Burada iş bize düşmekte-
dir. Bizim işimiz zor. Ne ki işin bize düşmesi
gerekir zaten. Başkalarõ bizim için karar
alacağõna kendi istencimizle ülkemizin ya-
rarõna olacak kararlar vermemiz kaçõnõl-
mazdõr. Ulusalcõlõğõn, milliyetçiliğin, bağõm-
sõzlõğõn gereği de budur. Ama gelin görün ki
bu kararõ kim alacak ve ülkede dengeli bir dõş
siyasayõ kim yürütecek?.. İktidar mõ, muhalefet
mi? Elli yõldan bu yana Türk dõş siyasasõna
baktõğõmõzda bunu göremiyoruz. İki ay süren
seçim kampanyasõnda da göremedik. Ancak
bilinçsiz, her sözü alkõşlayan ve kötü yöne-
timlere değil, kendi sõnõfõndan olan insanlara
kin ve nefret kusan kalabalõklar gördük.
Son söz: Yazõmõn başlõğõndaki sorunun ya-
nõtõ benim açõmdan şöyle olmalõdõr: Ne
Bush ne Obama: Türkiye Türkiye Türkiye.
Ne ki “bıçak sırtında”ki ülkemin Oba-
ma’nõn yaratmak istediği bu yeni siyasal ko-
şullarda kendine gelip doğru karar vermesi
gerekiyor artõk.
Bush mu, Obama mõ?..
Prof. Dr. Necdet ADABAĞ
Ne Bush ne Obama: Türkiye Türkiye Türkiye. Ne ki “bõçak sõrtõnda”ki
ülkemin Obama’nõn yaratmak istediği bu yeni siyasal koşullarda kendine
gelip doğru karar vermesi gerekiyor artõk.
B
alenin terminolojik
tarihinde Fransa’da
doğan, İtalya’da ge-
lişen ve İngiltere’de pro-
fesyonel olan bir sanat di-
ye geçer. Aslõnda dünyaya
mal olmasõnõn, akõllarda
kalmasõnõn beş asõrlõk bir
geçmişiyle Rusya’nõn bu
sanatta büyük payõ var-
dõr. Rejimlerin ve baskõla-
rõn aksine şõmartõlõp el üs-
tünde tutulan, imtiyazlar
sayesinde burjuvai bir ya-
şantõnõn uzantõsõnõn kül-
türel zenginliği dünyada en
sevilen klasik müzik bes-
tecilerinin de ilham kay-
nağõ olmuştur.
Bu ekol (vagonova) be-
raberinde insanlara güzel-
likler dolu bir sahne düze-
ni ve disiplin, bunun itici
gücüyle dünyada şiirsel
kültür oluşturmuştur. Na-
sõl ki beyin hacmindeki
büyümeye paralel olarak
insanõn gelişme aşamasõnõn
başladõğõ, yani dört ayak
üzerinde dolaşan (Prima-
tin) arka ayaklarõ üzerine
kalkarak ön ayaklarõnõ el
şeklinde kullanmasõ sonu-
cunda bu devrim niteliği
insanlõğa çok şey kazan-
dõrdõysa, Atatürk dev-
rimlerinin ve uygarlõk yo-
lundaki önemli parçasõ
olan sanat ve kültürümü-
zün iki ayağõ üstünde sağ-
lam durmasõ, dünya malõ
olan sanat ve kültürün gü-
zel taraflarõnõ yaşatma ve
tek yürek olma prensiple-
ri de hâlâ devam edebili-
yor.
Türkiye’nin coğrafi ko-
numu ne kadar stratejik
risk taşõrsa taşõsõn, kom-
şularda olan sanatsal ve
kültürel farklõlõklar ve bu-
nun getirdiği olumsuz ko-
şullar bizi bölgemizde ne
kadar yalnõz bõrakõrsa bõ-
raksõn, zamanõmõzdaki kõ-
sõtlamalar ve engelleme-
lere rağmen Cumhuriyetin
çağdaş ve medeni olma
yolundaki vasiyetleriyle
kuvvet bulup yolumuza
devam edebiliyoruz.
İşte İstanbul Uluslar-
arasõ Bale Yarõşmasõ, işte
Samsun Devlet Opera ve
Balesi Müdürlüğü’nün faa-
liyete geçmesi, işte Anka-
ra Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü’nün da-
ha özerk hale gelmesini
sağlayacak olan ve seneler
evvel düşünülen Ankara
Devlet Opera ve Balesi
Müdürlüğü’nün kurulma-
sõ ve bu kurumun enerjik
ve daha aktif hale getiril-
mesi.
Ve de Ankara Cumhur-
başkanlõğõ Senfoni Orkes-
trasõ salonunun restore edi-
lip şimdilik daha medeni
ve dinlenebilir hale geti-
rilmesi. Bir iki senede bu
yapõlanma ve gayretli tu-
tumda Ankara Devlet Ope-
ra ve Balesi Genel Mü-
dürlüğü’nün büyük gayre-
ti var; bu olanlardan top-
lum olarak gurur duyma-
mamõz mümkün değil. Ko-
numuz İstanbul Uluslar-
arasõ Bale Yarõşmasõ ol-
masõna rağmen, onun pa-
ralelindeki moral yükselten
sanatsal olaylardan da bah-
setmek istedim.
İstanbul Uluslararasõ Ba-
le Yarõşmasõ sadece Tür-
kiye için değil dünyadaki
görsel sanatlar açõsõndan da
sõra dõşõ bir mega olayõdõr.
Böyle sanat olaylarõnõn ev
sahipliğini uzun zaman
kültür ve sanat ağõrlõğõ
kalburüstü toplumlar ya-
pabiliyor.
Paris, Roma, Helsinki,
Moskova, Londra ve Ja-
ponya, Almanya, Ameri-
ka’nõn çeşitli metropolle-
rinde senelerce yapõlan bu
tip bale yarõşmalarõ, şehrin
ismi ile anõlõr. Türk balesi
program, repertuvar ve
dansçõ kalitesi yönünden
ve bilhassa Ankara Devlet
Opera ve Balesi, seneler
evvel evrensel bir kurum
haline gelmiştir; yurtdõşõ-
na gitme fõrsatõ bulduğu
zamanlar gösterdiği per-
formansla da şaşõrtacak
başarõlara imza atmõştõr.
Türkiye’nin bu duruma
gelmesi doğasal bir olay-
dõr, hiçbir güç asõrlardõr bu
topraklar üzerindeki kültür
birikiminin bir parçasõ olan
dans tutkusunu bu insanlar
üzerinden atamamõştõr ve
unutturamamõştõr. Onun
içindir ki bu zenginlik za-
manõmõza kadar aynõ duy-
gular aynõ müzik ve ri-
timlerle bozulmadan gele-
bilmiştir. Bu dans etme
ruhunu realite ve eylem ha-
line getiren ve temellerini
atan, İngiltere, Kanada ve
Türk balesinin kurucusu
Dame Ninettede Valo-
is’tir. Türkiye’deki bu zen-
gin mirasõ ve dans ruhunu
öven ve ortaya atan ve
onu dünya sahnelerine çõ-
karan, madamõn Anadolu
insanõna olan güvenidir.
Bazõ konumlarda doyum-
suz ve hasõmsõz bir şekil-
de merdivenleri üçer beşer
basamak atlayarak çõka-
rõz; bu absürd hal Türk
balesi için geçerli değildir.
Altmõş senenin sağlam te-
melleri üzerine oturtulan
Türk balesi medeni ve çağ-
daş olma yolunda çalõş-
malarõ ile insanlarõmõza
bir sentez oluşturmuştur;
bu doğrultuda hedeflerin
bilincine varmak, bu üslup
ve bu tarzla yaşamak bir
kültürlülüktür.
Bu yazdõklarõmõn biri-
kimi ve bu olaylarõn kop-
ma noktasõ jenerik güzel-
likteki İstanbul Uluslar-
arasõ Bale Yarõşmasõ’dõr.
2008 Eylül ayõnda Anka-
ra’da yapõlan DVD seç-
melerinde 54 yarõşmacõ
arasõndan 36 yarõşmacõ fi-
nalist olmuştu.
TV’de naklen verilen
yarõşmada 15 - 19 yaş ara-
sõ küçükler kategorisinde
Türkiye, Amerika, Japon-
ya, Kazakistan, Bulgaris-
tan, İsviçre ve İtalya’dan
19 yarõşmacõ katõlmõş; 19
- 26 yaşlarõ arasõnda-
ki büyükler kategorisinde
ise Türkiye, Güney Kore,
Kazakistan, Rusya, Mol-
dova, Polonya, İspanya,
Sõrbistan’dan 17 yarõşma-
cõ ön sõralarda yer almak
için mücadele etmiştir.
İstanbul Uluslararasõ Ba-
le Yarõşmasõ’nõn 2010 ta-
rihindeki İstanbul Avrupa
Kültür Başkenti etkinlik-
lerindkeki programda bir
ilk olmasõ önemli bir sanat
olayõdõr. Bu yarõşmanõn
2008 Eylül ayõnda ve iki
sene evvel yapõlmasõ, 8
ay gibi kõsa bir zamanda
hazõrlanõp çok başarõlõ bir
performansla hatasõz uy-
gulanmasõ, genel müdür-
lüğe ve ekibine 2010’daki
yarõşmaya büyük tecrübe
kazandõrmõştõr. Bu yarõş-
manõn yõldõzõ Ankara Ha-
cettepe Üniversitesi Dev-
let Konservatuvarõ’nda öğ-
renci olan 1990 doğumlu
Kadir Okurer, en büyük
ödül olan grad prix’yi ala-
rak bir sürpriz yapmamõş,
uluslararasõ yarõşmalarda-
ki Türk dansçõlarõnõn her
zamanki başarõlarõna bir
imza daha atmõştõr.
Bir dansçõ olarak hayret
ettiğim ve gurur duydu-
ğum bir şey de, Anka-
ra’da konservatuvar bale
imtihanlarõna giren iki ve-
ya üç erkek dansçõnõn bi-
ri veya ikisinin doğru dü-
rüst ilimsel ve bilimsel
eğitim almadan böyle ulus-
lararasõ yarõşmalara dam-
gasõnõ vurmasõ.
İnanõyorum ki, bu müt-
hiş İstanbul’un 2010 Av-
rupa Kültür Başkenti olma
çalõşmalarõnda ve büyük
tanõtõm fõrsatõnda Türk ba-
lesi bu sanat ve kültür
ağõrlõklõ şölende en iyi ha-
zõrlanmõş ekip olacaktõr.
İstanbul Uluslararasõ Bale Yarõşmasõ
Oğuz ÖZLEM Ankara Devlet Bale Sanatçõsõ
mumtazsoysal@gmail.com
BAĞIŞLANAN HER ORGAN
KURTARILAN BİR HAYATTIR
0 212 557 70 70 / PBX