24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2009 SALI 6 HABERLER SALI ORHAN BURSALI Amerikan İhraç Malı Darwin’e ve bilimsel öğretisine karşı kör bir inanç- la düşmanlık, iktidarı ve özellikle Milli Eğitim Ba- kanlığı’nı, iktidarı destekleyen cemaatçi çevreleri, Fethullahçıları, diğer tarikatları ve yaratılışçıları sarmış durumda. Dolayısıyla, iktidar ve çevreleri- nin kuşattığı TÜBİTAK’ın, düzgün bir bilimsel tavır alabilmesi, dinci siyasete alet olmaması ve bilim ze- mininde kalması mümkün olabilir miydi? Olamayacağı, kurumda sansürcübaşı, bilimi ve tekniği dincileştirmecibaşı olarak görev yaptığı giderek daha çok ortaya çıkan Başkan Yardımcı- sı ve Bilim Kurulu üyesi Cebeci’nin, dergiden Darwin ve bilimini atmasıyla anlaşıldı! Hele bir düşünün: Herhangi bir AB ülkesinde, İs- kandinav ülkelerinde, ABD’de.. böyle bir şey olsun! Kimse böyle bir düş bile göremez oralarda! Bu ül- kelerde sıkı Katolik bilim insanları da var! Tanrısı- na veya dinine şu veya bu ölçüde inananlar da! Ama bunlardan hiçbirinin aklına, görev aldığı ku- rumda veya yaptığı işte, “Darwin lanet insandır, bü- yük kötülüğü olmuştur, evrim yoktur... İncil ve din bize canlıların, insanların, yerkürenin, evrenin yaratılışı ve yaratılış zamanı konusunda doğruyu gösteriyor...” gibi kadim bir inancı bulaştırması söz konusu bile olamaz! Öyle bir kimse çıkarsa ona rahip giysisi giy- dirir ve kiliseye gönderirler! Avrupa’yı Avrupa yapan düşüncenin temelinde bilim, araştırma vardır! Bütün maddi uygarlığı bu te- mel üzerinde inşa etmiş ve üreterek refahı yakala- mış bu uygarlık, bugün bütün geleceğini bilime, bi- limsel ve teknolojik araştırmaya bağlamış durum- dadır. Sadece CERN’de, atom içinde teorik olarak bilinen bir parçacığı aramak ve Büyük Patlama anı- na ilişkin bilgilere ulaşmak için milyarlarca Avro’yla ölçülecek maddi harcamalar, bu amaçla yapılıyor! Darwin’e karşı olanlar, CERN’deki araştırma- ları manşetlerden veriyorlar! Bilimin, evrenin 13.7 milyar yıl önce oluştuğu tezine karşı da zırnık ses çıkarmıyorlar! Bilimin bu görüşünün, İncil’le ve di- ğer tektanrılı dinlerin vaz ettikleriyle ne ilgisi var? Pe- ki bu teze inanıyorsun, vay Tanrı’nın işine nasıl ka- rışırsın demiyorsun da, yüzde 99.9 olasılıkla bunun sonucu olan ve bilimin yanlışlığını gösteremediği, sadece doğrulayıcı olgular elde ettiği biyolojik ev- rime neden karşı çıkıyorsun! Şunu vurguluyorum: Darwin ve evrim düş- manlığı, Amerikalı köktendincilerin, Evangelist- lerin bir nolu sorunudur, İslam dininin değil! Olsa bile çok az sorunudur! (Bu cuma Cumhuriyet Bi- lim ve Teknoloji’yi izleyiniz!) Amerikalılar bu düş- manlığı bütün dünyaya ihraç ediyorlar! Pek çok ülkede olduğu gibi, özellikle bizim gibi bilim kültürü ve bilim üretimi gelişmemiş ülkelerde, derhal kendi şubelerini kuruyor, uygun adamlarını buluyor, onları yönetim kurullarına alarak paye ve- riyor, tıpkı CIA gibi milyonlarca dolarla bu akımla- rı ve adamlarını besliyorlar! Akıllı Tasarım ve Darwin ve Evrim Düşmanlığı, Amerikan Evangelist menşeli bir “kültür ihra- cı”dır, tıpkı diğer kültürleri gibi! Şimdi bu Amerikan malı ihracatın sonuçlarına ba- kalım: Bu düşünceler, ülkemizin bilim ve teknolo- ji araştırmalarını fonlamak için kurulan TÜBİTAK’ı esir alıyor. Bu Evangelist köktendinci düşünceler, kurumu sarıp sarmalıyor! Amerikan dini emperya- listlerinin düşüncelerini, “ülkemizin hassasiyeti” gibi zırvalıklarla savunanlar, ta tepelerde yer ala- biliyor! Ve Amerikan köktendincileri adına, sansür uygulamaya soyunuyorlar! Peki bu zırvalıklar neden bizde oluyor da AB ül- kelerinde ortaya çıkmıyor? Bu, ülkemizin düşük, ama en alt düzeylerdeki bi- limsel gelişmişliğiyle ilgilidir. Siyasetçi kafaların bi- limle sıfır ilişkileriyle ilgilidir! Geçmişimizin bilim- sizliğiyle ilgilidir! Bilim kurumlarımızın yönetimlerine, (üniversite- ler dahil!) bilimsel liyakatlarını kanıtlamış insanların getirilmemesiyle, bilime ilkel bir dinci anlayışla yak- laşmakla ilgilidir! Ülkemizin entelektüel düzey- sizliğiyle ilgilidir! Bu Türkiye’nin tamamen bu yollarla ekonomik yarısömürge yapılmasıyla ilgilidir! Bunları ancak aptallar, salaklar, beyinlerini dışa bağlamış olanlar göremez! Ağızlarına bir evrim düş- manlığı emziği verirler, ülkesini de kendi bilim ve tek- nolojilerinin sömürgesi yaparlar... Son 60 yıldır yaşadığımız bir öyküdür bu! obursali@cumhuriyet.com.tr AKP ‘Durmak yok, hizmete devam’; CHP ‘İşsizliği, yoksulluğu yeneceğiz’ sloganlarõnõ kullanõyor Meydanlarda slogan savaşõTÜREY KÖSE ANKARA - Yerel seçimler ön- cesinde meydanlarda, billbo- ard’larda, afişlerde siyasi partilerin sloganlarõnõn savaşõ yaşanõyor. AKP, “Durmak yok, hizmete de- vam” temel sloganõnõ kullanõrken CHP seçmene, “Şimdi CHP za- manı”, “Önce iş, önce ahlak, ön- ce insan” sloganlarõyla sesleniyor. AKP, yerel seçim kampanyasõn- da “Sen Türkiye’sin, büyük dü- şün”, “İşimiz hizmet, gücümüz millet”, “Durmak yok, hizmete devam” sloganlarõnõ kullanõyor. CHP, “Şimdi seçim zamanı!.. Öz- lem duyduğunuz kentler ve ya- şam biçimi bunlar ise sosyal de- mokrat yerel yönetimler için hay- di seçime...”, “Şimdi CHP za- manı”, “Önce iş, önce ahlak, ön- ce insan” ,“İşsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu yeneceğiz” sloganlarõ ile seçmenin karşõsõna çõkõyor. CHP’nin İstanbul belediye başkan adayõ Kemal Kılıçdaroğlu, “Dü- rüst bir belediye” vaadiyle seç- menin önüne çõkarken Ankara be- lediye başkan adayõ Murat Kara- yalçın, “Değişim an meselesi” di- yor. MHP ise sandõk fotoğraflarõnõn üzerinde “Yüreğini koy” sloganõ- nõ kullanõyor ve “Karar senin, ül- ke senin” diyor. MHP Genel Baş- kanõ Devlet Bahçeli, meydanlarda “AKP’ye bir Osmanlı tokadı atın” sloganõnõ kullanõyor. DSP, “Türkiye için, gelecek için, örnek belediyeler için, bu sefer DSP”, DTP ise seçmene “Oylar namus- tur, satılmaz” sloganlarõyla sesle- niyor. 1984 yerel seçimleri ANAP’õn başarõsõyla sonuçlandõ. ANAP, “Türkiye’nin tüm bele- diyelerine iş bitirici başkan Ana- vatan’dan” sloganõyla seçmenin önüne çõktõ. SHP’nin ANAP’lõ be- lediyeleri “süpürdüğü” 1989 yerel seçimleri öncesinde kullandõğõ te- mel slogan “İşte mühür, haydi sü- pür” oldu. ANAP bu seçimlerde ik- tidarda olmanõn avantajõnõ tehdide dönüştürerek “Eli kolu bağlı bir belediye başkanı ister miydiniz” gibi sloganlar kullandõ. DYP, “Ül- ken, belden, ailen için bize güven” sloganõyla seçmene seslendi. 27 Mart 1994 seçimlerinden ANAP önde çõktõ. ANAP, “ANAP 2. şehircilik hamlesi başlıyor” benzeri sloganlar kullanõrken DYP, “DYP’ye oy ver, teröre darbe vur!” türünden sloganlarla oy istedi. 29 Mart’ta gerçekleştirilecek yerel seçimler öncesi meydanlarda, billboard ve afişlerde siyasi partilerin slogan savaşõ yaşanõyor. KAYASU BAŞVURDU Evren’e yargı yolu SÜLEYMAN SOYLU ‘İşsizlikte rekorkırıldı’ KONYA (Cumhuriyet) - De- mokrat Parti (DP) Genel Başkanõ Süleyman Soylu, AKP iktida- rõnõn Türkiye’yi esnafõn kepenk kapatma oranõnõn en yüksek ol- duğu tarihi bir rekorla karşõ kar- şõya bõraktõğõna dikkat çekti. Soylu, partisinin Konya İl Başkanlõğõ’nda düzenlediği ba- sõn toplantõsõnda 2008 yõlõnõn iş- sizlik rakamlarõnõn yüzde 13.6 olduğuna dikkat çekerek sözle- rini şöyle sürdürdü:“Yüzde 13.6 işsizlik rakamı, Cumhuriyet tarihinin en büyük işsizliğidir. 2007 Aralık ayına göre 800 bin üzerinde bir artış yaşanmıştır. Borçlar konusunda da Türki- ye bu hükümetle beraber ta- rihi bir rekor kırmıştır.” Hazõrladõğõ iddianame hakkõndaki takipsizlik kararõnõ AİHM’de kaldõran Kayasu yeniden Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’na başvurdu. ANKARA (ANKA) - Eski Adana Cumhuriyet Savcõsõ Sa- cit Kayasu’nun, 9 yõl önce eski Cumhurbaşkanõ Kenan Evren hakkõnda hazõrladõğõ iddianame yeniden gündeme geldi. Hazõr- ladõğõ iddianame hakkõnda ve- rilen takipsizlik kararõnõ AİHM’de kaldõran eski savcõ Kayasu, Adana Cumhuriyet Baş- savcõlõğõ’na tekrar başvurdu. Görev yaptõğõ dönemde 12 Eylül 1980 askeri darbesini ya- panlar hakkõnda yargõlama tale- biyle 28 Mart 2000 tarihinde id- dianame hazõrlayan ancak baş- savcõlõk tarafõndan iddianame- sine takipsizlik kararõ verilen Sacit Kayasu, yõllar sonra tekrar gündeme geldi. Bu takipsizlik kararõnõ Avrupa İnsan Haklarõ Mahkemesi’ne taşõyan ve dava- yõ kazanan Kayasu, Adana Cum- huriyet Başsavcõlõğõ’na başvur- du. Kayasu, iddianamenin baş- savcõlõk tarafõndan takipsizliğe uğramasõnõ eleştirerek “Bu du- rumun gerek o tarihte, gerek- se şu anda yürürlükte olan kanunlara aykırılığı ortada- dır” dedi. Baykal, televizyonda tartõşma teklifini Başbakan Erdoğan’a bir kez daha yineledi ‘Başbakankaçarmı,geldiyorum’ KARS (Cumhuriyet) - CHP Genel Başkanõ Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a televiz- yonda tartõşma teklifini bir kez daha yineledi. Baykal, “Mitinge topluyor milleti, aleyhimde atıyor tutuyor. Bı- rak benim aleyhimde konuşmayı. Dedikodu günahtır. Eğer hakkım- da söyleyeceğin varsa arkamdan söyleme, gel televizyona çıkalım. 70 milyon dinlesin. Sen niye çıkmı- yorsun milletin karşısına? Tüm dünyada böyle oluyor. Başbakan ka- çar mı, gel diyorum?” dedi. Partisinin Kars Cumhuriyet Mey- danõ’nda düzenlediği mitingde konu- şan Baykal, hükümetin ekonomi için önlem paketi arayõşõ içinde olduğunu belirterek “Tedbiri sanayide arı- yorlar. Güzel arasınlar, ama bu memleketin çiftçisi yok mu? Hay- vancısı, besicisi yok mu? Onların tedbire ihtiyacı yok mu?” dedi. Mehmet Atay adlõ bir çiftçinin Zi- raat Bankasõ’ndan aldõğõ tarõmsal kre- di ile ilgili bir belgeyi yurttaşlara gösteren Baykal, hükümetin ekonomi politikalarõna yönelik olarak da, “Ya- kayı kaptırdın mı bittin. Başbakan ‘Kredi borcu olan insanlar dürüst de- ğil’ diyor. Bu insanları bu hale dü- şüren sensin. Lisedeki çocuğunu okuldan alıyor işten atıldığı için. Başbakan sen işten atılmanın ne de- mek olduğunu bilir misin? Sen işsiz kalıp evine ekmek götürememenin, ‘Okuldan para istiyorlar’ diyen ço- cuğuna 2 milyon lira verememenin nasıl bir ıstırap olduğunu bilir mi- sin? Sen bunu bilmezsin. Senin ço- cuklarını, arkadaşların, eşin, dostun ABD’de okuturlar. Ama o işten atı- lanın çocuğunu ABD’de okutacak arkadaşı yok” dedi. Kars’ta konuşan Baykal, “Başbakan ‘Kredi borcu olan insanlar dürüst değil’ diyor. Bu insanlarõ bu hale düşüren sensin” diye konuştu. Partisinin Kars’ta dü- zenlediği mi- tingde konu- şan CHP lide- ri Deniz Bay- kal, Başbakan Erdoğan’a, “Eğer hak- kımda söyle- yeceğin varsa arkamdan söyleme, gel televizyona çı- kalım” dedi. (AA) Erdoğan, Baykal’ın tehditle propaganda yaptığını savundu ‘Kantarõntopuzunukaçõrdõ’ KIRKLARELİ (Cumhuri- yet) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanõ Deniz Baykal’õn öfke, gerginlik içinde tehditle propaganda yap- tõğõnõ savunarak “Sayın Baykal, son derece sinirli, son derece gergin bir üslupla konuşuyor. Kantarın topuzunu iyice elin- den kaçırdı” dedi. Erdoğan, partisince Kõrklare- li’nde düzenlenen mitingde yap- tõğõ konuşmada, başbakan ol- masõna ve yoğun programõna karşõn 81 kenti birçok kez ziya- ret ettiğini anlattõ. Muhalefetin “öfke, gerginlik içinde, tehdit- le propaganda yaptığını” sa- vunan Erdoğan, “Milletin önün- de hakaret ediyorlar. Bozuk bir üslupla hükümete ağızla- rına geleni söylüyorlar. Bun- ların geçmişlerinde Türkiye için kayda değer eser yok” di- ye konuştu. Baykal’õn “Bu hü- kümet telefonlarımı dinliyor” sözlerini anõmsatan Erdoğan, “Ana muhalefet lideri ‘Ağõz ta- dõyla birbirimize küfredemiyoruz telefonda’ diyor. Ne demek ağız tadıyla küfredemiyorum? Çocuklarımızın ahlaklarını bo- zacaksın. Ayıp oluyor” dedi. Başbakan Erdoğan Kırklareli’nde Deniz Baykal’a yüklendi. (AA) Erdoğan, Baykal’a, “Sen muhalefette oldukça AKP daha güçlü olarak yoluna devam edecek” dedi. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ “Ey kuru çeşmelerde su diye duran bacı… Bu yıl da gözyaşınla doldurup git bakracı... Gene de avunmazsa içini yakan acı… Az daha sık dişini ne var, erken ölecek.. Ferhat dağı delecek, Urfa’ya su gele- cek…” Dünya Su Forumu’nun her toplantısı ön- cesinde, aklıma susuzluğu insanın suratına şa- mar gibi çarpan Hulusi Kılıçaslan’ın o yürek yakan dizeleri gelir... Gölgenin izne çıktığı, gü- neşin zalimleştiği bir coğrafyadır o şii- ri yazdıran!.. Hayvan leşlerinin atıldığı kör bir kuyunun yüz dönüm araziye be- del olduğu!.. Bir teneke su uğruna bir şarjör merminin sıkıldığı topraklardır orası!.. Şimdi oraları kanın da en az su kadar ucuz harcandığı viranelere dö- nüştü!.. Sizce neresidir kuraklığın ede- biyata mürekkep olduğu o diyar?.. Makedonya Krallığı’nın da adı olan “Ed- dessa”, o toprakların da gizemli ismiydi... “Orhai”nin Süryanicede “Suyu bol şehir” an- lamına geldiği söylenirdi... Ne çelişkidir ki; kut- sal suların fışkırdığı o topraklarda, insanı ayakta tutan o madde en az bulunandı!.. Hz. Eyüb’ün Sabır Mağarası’nda şifalı su kaynıyordu da, çevrede içilecek bir tas su yok- tu!.. Balıklıgöl’deki su kutsaldı ama bir kova bi- le uzatılamıyordu!.. Hz. İbrahim’in içine atıldığı ateş suya dönmüştü de, tarihin hiçbir çabası susuzlu- ğun yangınını söndürememişti!.. Su kaynaklarını taşla dolduran Moğolların kemikleri sızlıyordu oralarda!.. Bir avuç su için narin bacaklarını toprağın derin çatlaklarında kıran ceylanların acısı henüz çok tazeydi!.. Kuş uçuşu umutlarda, bir damla su uğru- na çölleri arşınlayan güvercinlerin kadersizli- ği tüy dikmişti bozkırlara!.. Kuraklığın en net fotoğrafları oralarda çeki- lirdi... Kaderi suya bağlanmıştı o uçsuz bucaksız ovaların... Kuyular doluyken ilçeye, sarnıçlar kuruyunca köye dönüştürü- len kaç talihsiz diyar vardı ki?.. Fikret Otyam susuzluğun roman- larını işte orada yazmıştı... Su uğruna kan davaları oralarda can almıştı!.. Su- suzluğu anlatan filmlere plato olmuş- tu mağrur ve kubbeli evler!.. Hayatın her anı seraptı orada!.. Şark çıbanlı çocuklar deniz rüyası görürdü ker- piç damlarda, yıldızlar altında!.. Bir damla suyun beyaz tülbentlerde yokluk tablosuna dönüştüğü bir vatan parçasıydı ora- sı!.. Bir şehrin gözyaşları!.. Oysa o topraklarda dram içinde derin dramlar vardı... Çelişki kızgın Arap atları gibi her zaman dörtnala koşuyordu!.. Güneşin göl- geyle, suyun toprakla kavgası o kadar zalimdi ki!.. Bir kent düşünün ki, yanı başında Fırat Neh- ri gibi devasa bir kaynak akarken susuzluk çe- kiyordu!.. Beş ülkeyi kalkındıracak verimli top- raklar yokluğun, kuraklığın ve kimsesizliğin pençesinde toz bulutlarına mahkûm edil- mişti!.. Kervan geçmez viraneler suya kavuşabil- seydi; belki de insan ekilseydi toprağa filiz ve- rirdi!.. Varlık içinde yokluk değildi tek dram!.. Bir nehrin çok yakınında ölüler yıkanmadan gi- diyordu terk edilmiş mezarlıklara!.. Sonunda sefalet öfkenin en keskin kılıcına dönüştü!.. Bir şehir ayağa kalktı iftarsız ra- mazanlarda!.. Yöreden bir grup isyankâr, bir ilaç şişesine doldurdukları tuzlu suyu 1950’lerde Ankara’ya götürdü. O şişe dönemin başbakanına “İşte hemşerilerimizin gözyaşları” diye sunuldu!.. Bürokrasinin vurdumduymazlığına ve do- ğunun geri bırakılmışlığına damardan girildi!.. Tenleri yanık insanlar kana kana içemedikleri suyun artık bayramını yapmak istiyordu... Gerçek gözyaşları asrın düğününe sakla- nıyordu!.. Harran ve Fırat düğün yapabilse, yüzlerce yıldır kuraklığın cenderesinde mahkûmiyet çe- ken topraklar suya kavuşsa, bir kentin değil tarihin kaderi değişecekti!.. Özlemleri yüreklere rehber olmuş sevdalı- ları; Harran ve Fırat’ı kavuşturmak için o kentin insanları çok ama çok çırpındılar... Nehir uğruna ağıtlar, ovalar üzerine destanlar dizdiler. Fırat adını verdikleri gazeteler ya- yımladılar... Logolarına “Adımız davamızdır” di- ye sloganlar yazdılar... Kız çocuklarına Harran, erkeklere Fırat adı- nı verdiler... Sonra o çocukları da bereket ve uğur ge- tirir diye yoksul düğünlerde evlendirdiler... Harran ve Fırat’ı kavuşturmak için dernek- ler kurdular. Cumhurbaşkanlarının önünde gözyaşı döktüler. Başbakanların önünde is- yan ettiller, bakanların önünde “Su- uuu!..” diye haykırdılar... Ateşi bastıran su!.. Sonunda kurumuş nefeslerden yük- selen çığlıklar devleti harekete geçir- di. Cumhuriyet hükümetleri 32 milyar dolarlık bütçeyi Harran’la Fırat’ın dü- ğünü için ayırdı. Devlet 1977’de dün- yanın en uzun tünellerinden birinin temelini at- tı. 1983’te dünyanın en büyük barajlarından birine “Atatürk” adı verildi... Devasa kanallar açıldı, kerbela yılanlarını an- dıran kanaletler yokluğun bağrına can simit- leri gibi uzatıldı!.. Tam 17 yıl sonra, 1994’te, Fırat Nehri yerin 100 metre altındaki tünellerden Harran Ova- sı’na akıtıldı... Yüzlerce yıl önce güneşin zalim ışınlarıyla tutuşturulmuş bir ateşin üzerine Fırat’ın serinliği döküldü!.. Yarıklar oluşmuş topraklar kana ka- vuştu... Kurumuş dudaklar zılgıtlara odak- landı... Viranelere dağılmış ceylanlar, atalarının ru- hu uğruna Fırat’ın damladığı göletlere koştu!.. Moğol’un berekete tıkadığı taş yüzlerce yıl sonra toprağı öldüren oyuktan çıkarılmıştı!.. Dünya Su Forumu’nun her toplantısında iş- te bu yüzden aklıma Fırat, Harran, Urfa ve GAP gelir... “5. Dünya Su Forumu” 110 ülkenin katılı- mıyla dün İstanbul’da başladığında da ku- raklığın eskimiş kareleri Fırat’ın suları gibi göz- lerimin önünden akıp gitti!.. Onlar 2020’de su- yun kaderini tartışmaya başlarken, analarımızın ellerini kesen paslı tenekeleri, susuz- luk yüzünden başlık paraları düşen Harranlı kızları anımsadım!.. Tarihin her anında, susuzluğun tüm haritalarında antika öbekler oluşturan Urfa ve Harran’da suyla birlikte ne de- ğişti peki?.. Orada toprak suya kavuştu, ancak umut bir türlü yeşertilemedi. Başta AKP olmak üzere hükümetler GAP’ı sümenaltı etti... 1.2 milyon hektar araziden an- cak 200 bin hektarı sulanabildi... Bilinçsiz sulama yüzünden topraklar tuz- lanmaya, çoraklaşmaya başladı... Doğunun makûs talihini yenmek ve Türki- ye’nin topyekûn kalkınmasını sağlamak he- defiyle planlanan o projenin çıkış noktaların- dan biri de PKK terörünü bitirmekti!.. Proje aksadıkça işsizlik, yokluk ve çelişki- ler büyüdü. Geri bırakılmışlığı istismar eden te- rör ise kan dökmeye devam ediyor! Mezopotamya’nın tam ortasında kan da su da boşuna akıyor... Cehalet, gaflet ve ihmal yüzünden… Ne ya- zık ki!.. Ve de ne yazık ki!.. mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com Su, Kan ve Şehir!.. Fikret Otyam
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear