28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kim Bu Adam? “Allah’a çok şükür ediyorum ki, Türkiye bunların za- manında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların sa- vaşacak halleri yok. Askerlikten başka her şeyi yap- mışlar.” Kim bu sözleri söyleyen?.. Manisalı bir avukat! Milletvekilliği, TBMM Başkan- lığı da yapmış, AKP’nin kurucusu!.. Türk askerine, Türk ordusuna, Türk komutanlarına, generallerine böylesine hakaret edici, aşağılayıcı suçlamaları yapmak!.. Cum- huriyet Savcılarının gözünden kaçacak mı? Ergene- kon diye anılan mahkeme bir buçuk yıldır sürmekte, iki emekli orgeneral ise aylardır hapiste... Haklarında suçlama nedir, ne zaman yargının önüne çıkarılacaklar, kimse bilmiyor.. onlar da bilmiyor! Ama Arınç Bey di- ye birisi, kalkıp ömürlerini değişik ordu kademelerin- de geçirmiş, yurt ve ulus düşmanlarına karşı savaşmış, ordulara komuta etmiş kişilere en çirkin biçimde sal- dırabiliyor... Hem de bir hukuk adamı olduğunu söy- leyerek!.. Bu ne biçim hukukçuluk? Adalet önüne bi- le daha getirilmeyen iki yaşlı askeri suçlamaya kalk- mak ağır suç işlemek değil midir? Kim bu Bülent Arınç? Askere, Silahlı Kuvvetler’e, generallere saldırmak cesaretini nerden, kimden alı- yor? Yıllardır sınırlarda gerçek bir savaş vermekte olan ordumuzun komutanlarını bu tür saldırılardan korumak hepimiz için bir yurttaşlık görevi olmamalı mı? Hem kimdir bu adam? Açtım bilgisayarı, adını yazdım, bekledim, bu kişinin geçmişini bakalım nasıl gösterecek? İşte bilgisayardan “Bülent Arınç maddesi”nde ya- zılı olanlar: “Ülke siyasetinin önemli bir aktörü olan Bülent Arınç 1930’da gerçekleşen Menemen katliamının baş mimarı Derviş Mehmet’in özbeöz torunu. Derviş Mehmet, Gi- rit’te Yunan ve İngiliz askerleri tarafından eğitildikten sonra Berrani tarikatının başına geçmiştir ve Mene- men’de genç subay Kubilay’ın başını kesen kişidir. Ay- rıca bu katliamı gerçekleştiren ve daha sonra bir kıs- mı idam edilen 187 kişinin torunları bugün siyaset ve ekonomi dünyasının da üst mertebesindedirler. Tüm bunlar ‘Hüsnüyadis Hortladı’ adlı kitapta belgeleriyle sunulmaktadır.” Kimse geçmişinden, babasından, dedesinden, on- ların işlediği suçlardan sorumlu değildir. Ama o kişi Ata- türk devrimine, cumhuriyete, Türk ordusuna, subay- larına, generallerine küçültücü, aşağılayıcı konuşma- lar yapmaktan çekinmeyen biriyse, elbet işin içinde başka şeyler aranacaktır... “Şeyini şey ettiğimin şeyi” gibi konuşmalarıyla da tanınan bu kişiyi toplumun da- ha yakından tanıması, değerlendirmesi kaçınılmazdır. “Şeyini şey ettiğimin şeyi” türünden konuşmalar ya- pan, kendini bilmez bir kişiye Tuğgeneral Metin Gü- rak’ın Genelkurmay adına verdiği yanıtta “Bu tip kişile- rin önyargılı, saptırıcı düşünce ve ifadeleri üzerinde faz- la durulmasına gerek yok; çünkü bu tip konuşmalar hiç- bir zaman doğruları değiştirmez” demesi, bilmem ye- terli midir? Arınç gibiler, bu tür efendice, sağduyulu uyarılardan ders alabilirler mi? Ben hiç sanmıyorum. PENCERE Utanç Duvarına Adlarını Yazanlar... Medyada olağanüstü bir dayanışma gerçekleşti; bu ülkenin hatırı sayılır ne kadar gazetecisi ve ya- zarı varsa Cumhuriyet’te toplandılar, Mustafa Bal- bay’ın kitaplarını imzaladılar... Ne demek istiyorlardı?.. - Balbay suçsuzdur... mu diyorlardı?.. Yok canım... Balbay’ın tutuklanmasına karşı idiler... Balbay yeri yurdu, işi gücü belli bir ünlü gaze- teci... Yargılanacak... Suçlu mu, değil mi?.. Peki, tutuklama nerden çıkıyor?.. Ne var ki medyada bir dizi iktidarcı gazeteci ya- zar da Balbay’ın hapsedilmesine destek oluyor- lar; Balbay’ın tutuklanmasına karşı çıkan gaze- teci ve yazarları topa tutuyorlar... İnanılır gibi değil... Ama gerçek... Suçu kanıtlanmamış, davası bile başlamamış bir gazeteci-yazarın tutuklanması için çırpınan sö- züm ona gazeteci-yazarlar 21’inci yüzyılda Tür- kiye’de yaşıyorlar... Ergenekon tertibinde hiç bitmeyecek, sonuç- lanmayacak, yargı kararına bağlanamayacak bir süreç kurgulanmış... Soruşturma hiç bitmeyecek... Türkiye’nin neresinde vaktiyle ne olmuşsa, hangi suç işlenmişse, tertibe göre Ergenekon- cuların marifeti... Örnek mi?.. - Üzeyir Garih’i kim öldürdü? Sorulur mu.. Ergenekoncular... Peki, kim bu Ergenekoncular?.. Belli değil... Daha doğrusu, ne sayısı ne adları belli... Soruşturma sürdükçe liste uzuyor, büyüyor, ya- yılıyor... İktidarı eleştiren herkes korku içinde... Nedeni belli: - Bana da bulaşır mı?.. Çünkü İstanbul’daki Ergenekon soruşturması tüm Türkiye’de zaman ve mekân ayrımsamadan insanları gözaltına alabiliyor... İddianın iki boyutunu yerleştirmeye çalışan bir soruşturma yürütülüyor. Nedir o iki boyut: Darbe.. Ve terör.. Darbe edebiyatına diyecek yok!.. Bizim bildi- ğimiz askeri darbe Ankara’da olur, değil mi?.. Ankara savcıları ne yapıyorlar?.. Suç mahallindeki savcıların elleri armut mu top- luyor?.. Darbe soruşturması neden İstanbul’daki üç sav- cı tarafından yürütülüyor?.. Bizim Balbay da -yandaş medyanın edebiya- tına bakılırsa- darbe yapacakmış... Peki, Ankara’da ‘mukim’ Cumhuriyet temsilci- si Balbay darbeyi İstanbul’da mı yapacaktı?.. Hem de Mustafa başkentte, görevini yapan, her gün gazeteye giden, köşe yazarlığı da yapan bir ünlü gazeteci değil mi?.. Peki, neden tutuklanıyor?.. Neden mi tutuklanıyor?. Ergenekon tertibinin bir siyasal amacı da med- yayı susturmak... Bakın Ergenekon’da kimler suçlanıyor: Tuncay Özkan.. Mustafa Özbek.. Ferit İlsever.. Doğu Perinçek.. Mustafa Balbay.. İlhan Selçuk.. İlk dördünün televizyonları, dergileri var... Son ikisi de Cumhuriyetçi... Eh, Ergenekon’un gerçek savcısı olduğunu açık- ça dile getiren kişi, Doğan Grubu’na da 500 mil- yon dolar cezayı bindirdi mi, gel keyfim gel... Doğan Grubu da göçerse... Bütün medya AKP’ye kalır... Balbay için Cumhuriyet’e gelip dayanışma sergileyen gazeteci-yazarlar, bu gerçekleri gö- rüyorlar... Ama, ötekilere ne diyelim?.. Balbay, ille de tutuklu yargılansın, hapishane- de yatsın diye çırpınanlar, basın tarihinin utanç duvarına adlarını yazdılar... P apa Benedict, 1952 Hazira- nõ’nda, dünyanõn tüm Katolik kardinallerini, Cenevre’de top- ladõ. “Bilimin tüm gelişmele- rinden, Tanrı’nın varlığını kanıtlayacak sonuçlar çıkarıyorum ve yararlanıyorum. Bu gelişmelere karşı çıkmayınız. Ancak, Havva’nın Âdem’in kaburga kemiğinden çıktığını unut- mayın. Bunun karşıtını kabul edemeyiz” dedi.Çünkü, Müslüman imam da böyle söylüyor. Dinciler, Tanrõ’nõn bilinçli ya- ratõşõndan söz ederek, Darwin’in evrim ku- ramõna karşõ çõkõyorlar. Daha başlangõç- ta söyleyeyim, Darwin, hiçbir yapõtõnda, insanõn maymundan geldiğini söyleme- miştir. Dincilerin anlama sorunu var. Başpis- kopos Ussher ve Cambridge Üniversite- si’nden Prof. John Lightfoot, bir dizi gi- zemli hesaplamalardan sonra, dünyanõn MÖ 4004 yõlõnõn 23 Ekim Pazar günü, sa- bah saat dokuzda yaratõldõğõnõ yayõmla- dõlar. Darwin, “Türlerin Kökeni” ve “İnsanın Ortaya Çıkışı” adlõ yapõtlarõn- da, dünyanõn aklõmõzõn almayacağõ değin çok uzun zaman önce yaratõldõğõnõ, insa- nõn ve başka canlõlarõn ortaya çõkõşlarõnõn da çok çok uzun yõllar önce olduğunu or- taya koydu. Oysa, bütün kutsal kitaplar, dünyanõn altõ günde yaratõldõğõnõ yazõ- yordu. Ortak atalarımız Ayrõca, Tevrat’õn yaratõlõş bölümünde, Tanrõ, insanõ kendi suretinde yarattõğõnõ söylüyordu. Oysa Darwin, Tierra del Fuego’da yaşayan insanlarõ gördükten sonra, ablasõna “Bunları Tanrı yaratmış olamaz” diye yazmõştõ. O zaman, Tan- rõ’nõn maymuna benzediğini söylemeliy- dik! Beagle’õn kaptanõ FitzRoy, Tufan’dan sonra, bu insanlarõn kutsal topraklardan bu- ralara savrulduklarõnõ ve böyle değiştik- lerini ileri sürüyordu. Darwin, hiçbir za- man, “insan, maymundan türedi” de- medi. O, insanla maymunlarõn, tarihöncesi bir dönemde, ortak bir atadan geldikleri- ni söylüyor. Dünya da aklõmõzõn alama- yacağõ değin eski zamanlarda oluştu. San- dõğõmõzdan çok daha yaşlõdõr. Darwin’in “Türlerin Kökeni” adlõ ya- põtõ üçüncü baskõsõnõ yaptõğõnda, İngilte- re’de, din adamlarõ harekete geçtiler. “Yağcı Sam” diye tanõnan Oxford Pis- koposu Samuel Wilberforce, hemen bir tartõşma düzenledi. 1860 Haziranõ’nda, Ox- ford Üniversitesi’nde yapõldõ toplantõ. Samuel’in bilim destekçisi, Richard Owen idi. Beagle’in kaptanõ Robert Fitz- Roy da dinleyiciler arasõndaydõ. Yalancının soyundan gelmektense... Darwin, dört yõl süren gezide, bir bö- ceğin õsõrmasõ sonucu, tanõsõ yapõlamayan bir hastalõğa tutulmuştu. Evden çõkmõyor, ama çalõşõyordu. Toplantõya, onun yerine, T.H. Huxley ve bitkibilimci Hooker ka- tõldõlar. Salon, üniversite öğrencilerince doldurulmuştu. Basõn ve bilim çevreleri de ilgiliydi. Yağcõ Sam, din adamlarõyla birlikte, gös- terişli bir alayla girdi salona. Toplantõyõ, Darwin’in öğretmeni Prof. Henslow yö- netiyordu. Samuel’e söz verdi. Ağdalõ bir üslupla, Darwin’i küfürle suçluyor, bütün bilim dünyasõna saldõrõyordu. Huxley’e dö- nerek “Deden tarafından mı, ninen ta- rafından mı maymundan geliyorsun” di- ye sordu. Huxley, “Maymun soyundan gelmeyi, bilgisini ve hitabet yeteneğini, önyargının ve yalanın hizmetine vermiş birinin soyundan gelmeye yeğlerim” di- ye yanõtladõ. Öğrenciler, Huxley’i çõlgõn- ca alkõşladõlar. Bu görüntü, FitzRoy’u çok sarstõ. İngiliz gençliği, nereye gidi- yordu? Ayağa kalktõ, elindeki İncil’i sallayarak, “Bütün gerçek buradadır. Burada söy- lenen gerçekten başka gerçek yoktur” diyerek bağõrdõ. Öğrenciler yuhaladõlar. 30 Nisan 1865’te, boğazõnõ keserek intihar et- ti FitzRoy. Darwin, on yedi yõl daha ya- şadõ. Şimdi 200 yaşõnda. Evrim kuramõ, bi- limsel gelişme ilerledikçe daha sağlam ka- nõtlara ulaşõyor. Darwin’e saldõrõnõn kökeninde, Cum- huriyetin bilimsel devrimine karşõ olmak yatõyor. Mustafa Kemal’e karşõ bir dav- ranõştõr bu. Çünkü, Mustafa Kemal, din- sel düşüncenin karşõsõna bilimsel düşün- ceyi koymuştu. TÜBİTAK, kaynağõnda Atatürk’e karşõ savaşõmõn gereğini yap- mõştõr. Peki, kutsal kitaplar nasõl anlatõyor dünyanõn yaratõlõşõnõ ve insanõn ortaya çõ- kõşõnõ? Hicr Suresi’nin 26-34. ayetleri, in- sanõn kuru, kara ve değişken çamurdan ya- ratõldõğõnõ buyurmuş. Biçimlendirip orta- ya çõkardõktan sonra da ona ruhundan üf- lemiş. Öyleyse, Hallacı Mansur haklõ. Bü- tün melekler secde etmiş, ama İblis (Şey- tan) secde etmemiş. Tanrõ da, onu sonsu- za değin kovmuş. Mü’minûn Suresi’nin 12. ayetinde, Tanrõ, yeminle, insanõ “ça- mur sülalesinden” yarattõğõnõ söylüyor. Sülale, Arapça addõr. Bir nesneden oluşan başka nesne anlamõndadõr. Dilimize “soy” diye geçmiş. Bir nesnenin “öz”ü anlamõ- nõ da içerir. Nahl Suresi’nin 4. ayetinde, “Tanrı, insanı bir damla sudan (nufte) yarattı, bir de bakarsın, karşında apa- çık düşman olmuş” diyor. İnsanõn in- sanlaşmasõ, böyle başlamõş oluyor. Tarõk Suresi’nin 5-7. ayetleri iyice çelişkili. “Şimdi, insan, hangi şeyden yaratıldı- ğına bir bakıversin; atılarak dökülen su- dan yaratılmıştır. O su, sulb (erkeğin omurgası, sırtı) ile kadının kaburgala- rı (el terraib) arasından çıkar” (*) de- niyor. Erkeğin omurgasõndan çõkan su ne- dir? Açõkça, “meni” denmek isteniyor. Ya- rattõğõ insanõn anatomisini bilmemek olur mu? Bilim Kurumu-Bilimsel Dinci Kadõnõn kaburgalarõ arasõndan su çõkar mõ? Kaldõ ki, erkeğin omurgasõndan çõkan su, nasõl dölleyecek kadõnõn kaburgalarõ arasõndaki suyu? Kadõnõn çõkardõğõ suyu değil, yumurtladõğõ yumurtayõ döller er- keğin spermi. Her insan, bu çelişkili bilgilere inanmak hakkõna sahiptir, ama hiçbir bilim kurumu, Atatürk Devrimi’ni hedef alan bir eylemin içinde olamaz. Bilimsel düşünceyi kabul etmeyen bir kurum da bilim kurumu olamaz. Darwin’le TÜBİTAK, hedef şaşõrtõyor. Amaç Atatürk Devrimi’dir. Bilim adamõnõn Atatürk düş- manõ olmasõ değin sapõk bir durum düşü- nemiyorum doğrusu. (*) Halk, “sulb”ü, daha doğru Türkçe- leştirmiş: Bel. Orgazmõ, “belim geldi” di- ye ifade ediyor. Niçin Darwin? Vecihi TİMUROĞLU Bilimsel düşünceyi kabul etmeyen bir kurum da bilim kurumu olamaz. Darwin’le TÜBİTAK, hedef şaşõrtõyor. Amaç Atatürk Devrimi’dir. Bilim adamõnõn Atatürk düşmanõ olmasõ değin sapõk bir durum düşünemiyorum doğrusu. B ir bilim kurumu TÜBİTAK’ta ortaçağ bağnazlõğõnda görü- len; bilime, akla aykõrõ bir uy- gulama oldu. 2009, UNESCO için doğumunun 200. yõlõ nedeniyle “Dar- win yılı”, TÜBİTAK için ise “Dar- win’i sansürleme” yõlõ oldu. Kurumun çõkardõğõ Bilim ve Teknik dergisi ka- pağõ Darwin olduğu için değiştirildi, il- gili yazõlar çõkartõldõ. Bu düzenleme- yi yapan dergi yayõn yönetmeni Dr. Çiğdem Atakuman, başkan yardõm- cõsõ Prof. Ömer Cebeci tarafõndan gö- revden alõndõ. Bu skandal basõnda du- yulunca haklõ tepkilere yol açtõ. Ancak kõsa adõ TÜBİTAK olan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araş- tõrma Kurumu nasõl bu duruma getirildi ona bakmak gerekir. AKP 2002 yõlõnda iktidara geldiğinden bu yana bu ku- rumu ele geçirmek için inatla uğraştõ. Bunun için bilim kurulunun kendi içerisinde yaptõğõ seçimleri, Sayõn Cumhurbaşkanõ’nõn geri gönderme yazõlarõnõ, anayasa ve mahkeme ka- rarlarõnõ dinlemedi, yasayõ, hukuku çiğ- nedi. En son 31 Temmuz 2008 tarihinde kabul edilen bir yasayla, TÜBİTAK’õn özerkliğine son verildi. Yeni düzen- lemeye göre bilim kurulu üyelerini ku- rulun gösterdiği iki kat adaylar ara- sõndan başbakan seçmektedir. 1963 yõ- lõndan bu yana bilimsel özerkliğe sa- hip TÜBİTAK, bu yasa ile iktidarõn eli- ne geçti. Nitekim 12 kişilik kurul üyesinin 10’u AKP döneminde atan- dõ. (1) AKP iktidarõndan bu yana hukuk devleti çok zaman askõya alõnarak ele geçirilen kurumlarda Başbakan’õn, hükümet üyelerinin dediği oluyor. Onlarõn da nasõl düşündükleri belli... Bilindiği gibi Başbakan, 15 Kasõm 2005’te AİHM’nin türbanla ilgili ka- rarõnõ beğenmeyince “Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yok- tur. Söz söyleme hakkı din ulema- sınındır” dedi. Milli Eğitim Bakanõ Hüseyin Çelik, 23 Aralõk 2006 tarihinde bakanlõğõnõn bütçesi görüşülürken TBMM kürsü- sünden şunlarõ söyleyebildi: “Bakın ben size bir şey söyleyeyim. Darwin teorisi söz konusu olduğu za- man, başta Cumhuriyet Halk Par- tili arkadaşlarım, bu düşüncede olan insanlar Darwin teorisinin mutlaka okul kitaplarında olması gerektiğini söylüyorlar. Öyle mi- dir? Darwin’in Türklerle ilgili ne söylediğini biliyor musunuz? Türk- lerle ilgili olarak Darwin diyor ki: ‘Gelişimini tamamlayamamõş adi bir õrk.’ Ne diyeceksiniz şimdi siz buna?” (2) İktidarõn bilim karşõtlõğõ için daha birçok örnek sõralamak olanaklõ: Adnan Hoca diye bilinen Harun Yahya’nõn “Yaratılış Atlası” okullara hatta TBMM’de milletvekillerine da- ğõtõldõ. Bu kişi, yöneticilerin izniyle okullara götürülüp konferanslar verdi. Öğrenciler bu kişinin açtõğõ yaratõlõş müzesine götürüldü. Mersin’de (2005) ve başka illerde evrim kuramõnõ oku- tan öğretmenler çeşitli cezalara çarp- tõrõldõ. Yaratõlõş inancõnõ anlatan bi- yoloji kitabõ Talim Terbiye Kurulu ta- rafõndan onaylandõ. Bunun üzerine 2006 yõlõnda 700 akademisyen Milli Eğitim Bakanõ’na dilekçe yazdõ. (3) TÜBİTAK, 15-16 Haziran 2006’da bazõ kuruluşlarca Ankara’da düzenle- nen “1. İslami İlimlerde Terminoloji Sorunu” adlõ toplantõya 10 bin YTL destek verdi. Bu örnekler arttõrõlabilir. Rüzgâr ekenlerin fõrtõna biçmesi doğaldõr. Önemli olan bu olanlar karşõsõnda ne yapõlacağõdõr. 29 Mart 2009 tarihinde yapõlacak ye- rel seçimler belki iktidara demokratik bir ders verme fõrsatõ olabilir. Yoksa okullarda, TÜBİTAK gibi ele geçiri- len kurumlarda daha birçok akla, bi- lime aykõrõ şeyler olabilir. (1) Cumhuriyet, 24 Ağustos 2008, ‘TÜBİTAK Örneğinde Hukuk Nere- de?” (2) Kuşatõlan Cumhuriyet Eğitimi, Mustafa Gazalcõ, Eğit-Der Yayõnlarõ, s: 52, 2007. (3) Eğitime Dinci Çember, Mustafa Gazalcõ, Bilgi Yayõnevi, 2008. TÜBİTAK Bu Duruma Nasõl Getirildi? Mustafa GAZALCI Eski CHP Denizli Milletvekili
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear