26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Kiminki Küçük? - İmralı’daki o mini hapishane için neden ve nasıl 5 milyon dolar harcandı? Avrupai olsun, “butik” bir nitelik taşışın diye mi? Ve niye “dolar?” İtalyan mobilya, ithal parke ve armatür mü kullanıldı? Yoksa Lüksemburg’dan, Monaco’dan ameli mi getirtildi? Teröristbaşımız, her hafta “açılım projesi”yle ilgili düşüncelerini kamuoyuna açıklıyor. Habur’dan, Mahmur’dan gelecek mahkûmlarla ilgili görüşlerini, avukatları üzerinden iktidarla paylaşıyor. İktidarımız ise, Apo’ya inşallah ömür boyu ikamet edeceği hapishanenin projesiyle ilgili fikrini sormuyor! Sonra da ABD’de, AB’de ve Meksika’da “Demokratik açılım yapıyoruz!..” diye dolanıp duruyor! Ama bu arada 5 milyon dolarlar güme gidiyor. Tıpkı, Tayyip Bey’in resmi sabotajıyla heba olacağı anlaşılan 43 milyon birimlik aşının milyonları gibi… Hesap soracak bir iktidar gelince Tayyip Bey’in Çamlıca’daki aile villalarına devlet el koyacaktır. DTP ise... Anayasa Mahkemesi kararından sonra başlayacak yeni dönemde, eğer akıllı ve sorumlu davranırsa, Apo da o villalardan birine taşınabilecektir. Apo’nun odası sayesinde, iktidarın hesap bilmediği bir kez daha ortaya çıktı. Gerçi adalet bakanlarının ondalık sayıları ve alan ölçülerini bilmeleri pek gerekli değil. Ama onların da hiç değilse bu açıklamaları TOKİ’ye mokiye bırakmaları gerekir. Sayın Bakan, “Eskisinden sadece 17 santim ufak!” dedi. Ama eksiğin eskisinden 17 “cm.” değil, 17 “cm2” fazla olduğu ortaya çıktı. Kareyi yuvarlamanın sonucu da demek ki böyle oluyor. Şairin “Yuvarlağın Köşeleri” diye şiir yazması bu türden haller yüzünden! Tayyip Bey de açılımın köşelerini yuvarlıyor. Önce “Benim 75 tane Kürt milletvekilim var!..” diyerek efelendi, ardından “Kürt açılımı başlatıyoruz” dedi. Ama nedense “benim” dediği o milletvekillerinden birisini bile milletle tanıştırmadı. 75 Kürt’ün 75’ini de kendisine sakladı. Ne mene açılım ki bu? “Kürt açılımı”nı da “demokrasi açılımı”na çevirdi. cm ve cm2 açılımı gibi bunun da yanlış olacağını fark edip bunu da yuvarladı… İşi “birlik beraberlik projesi” açılımına döktü. Diyarbakır Belediye Reisi, “vekâteten” dert yanarak, Apo’nun odasının çok küçük olduğunu feryat figan anlatıyor. Ve Baykal’ı, Bahçeli’yi bu odada 10 gün kalmaya davet ediyor. “Ne alaka?” demeyin! DTP’li demek istiyor ki: “CHP ve MHP genel başkanları da lider, Öcalan da lider!..” Ama bilmiyor ki, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli liderliği bıraktıkları gün, “oda büyüklüğü bakımından” Apo’yu kıskanacak hale gelecekler. Çünkü milletvekili olacaklar. Çünkü TBMM’de standart milletvekili odası 298 cm’ye 378 cm. Yani milletvekili odası 11.26 m2 Oysa Apo’nun yeni odası 11.81 m2 Eskisi ise 11.98 m2 . Yani eskisi de, yenisi de milletvekillerinin odasından daha büyük. Yesin içsin, önce AB’ye, sonra şeytana dua etsin. MERİÇ VELİDEDEOĞLU İsviçre’de 29 Kasım’daki halkoylaması sonunda, “minare” yapımına “yasak” getirilmesinin kabulü, gerek Batı’yı gerekse İslam dünyasını ayaklandırdı. Her iki toplumun, özellikle Batı toplumunun medyası, İsviçre’yi ağır bir dille “kınıyor”; buna İsviçre medyası da katılmış durumda. Ne ki, Batı basınında “sorun”un “kınama”yla “köklü” biçimde, çözülmeyeceğine yer verenler de var. Örneğin; Financial Times (01.12.2009), “minare”ye “yasak” getirmenin İslam “bağnaz”larının, Avrupa’nın “insancıl” (hümanist) geleneklerine yönelttiği “tehdit”leri ele almaya yaramıyor, dedikten sonra: “Kadınların şeriata göre eşit olmayan statüleri, işte bu tehditlerden biri” diye açıklıyor. Ve: “Minare yasağından daha da öne çıkan bu gibi sorunlara, birlikte yaşadığımız Müslümanların çözüm bulmaları gerektiğini” belirtiyor, altını çiziyor. Ayrıca bunun önemini: “İsviçre dışındaki öteki ülkelerde de halkoylaması yapılabilir ve aynı sonuçlarla karşılaşılabilir!” uyarısıyla da ortaya koyuyor. Bu tür, yani Müslümanlardan beklenen “çözüm” uyarılarına, hep yaptığımız gibi yine kulak asmayabiliriz. Ama bu uyarının Müslüman yazarlarca, daha “derin”leştirilerek daha “cesur”ca ortaya konması karşısında, aynı tutumu sürdürmek de artık zorlaşıyor. Örneğin; 2 Aralık tarihli Katar gazetesi El Şark’ın yazarı F. Hüveydi: “Minare, İslam kimliğinin işaretlerinden biri haline getirildi. (...) Oysa geçmişte minareler hiçbir zaman mescidin temel parçası olmadı. Ve dindarlar, secde etmeye uygun ve temiz olan her mekânın mescit olduğunu biliyordu. Geçmişte mana, binadan önemliydi” diyerek, Müslümanların daha “yumuşak” bir “tutum” içinde olmalarını istiyor. Ürdün’de yayımlanan bir gün önceki El Düstur’da yer alan yazısında Hüseyin Revaşada ise: “Yasağa rasyonel yaklaşın. Minareyi dinin değişmez kuralı olarak görmeyin!” diyor Müslümanlara. Ayrıca İsviçrelilere dönerek de: “Minareler, bu İslami semboller korku verici ‘mızrak’lar değil!” diye seslenip onları “anlayışlı” olmaya çağırıyor. Çok güzel de, halkının yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkenin, Türkiye’nin Başbakanı vurgulaya vurgulaya: “Minareler ‘süngü’müz!” demişse, İsviçreliler kime inansın? Öte yandan El Tahavi de, The Washington Post’ta: “Minare konusu, kadının durumuyla ilgili (inanç) görüşlerin tartışılmasını güçleştiriyor” diye vurguluyor. (01.12.2009) Oxford İslami Eğitim Merkezi Başkanı ve Summertown İmamı Taj Hargey, The Times’ta oldukça ilginç uyarılar yapıyor, “cesur” öneriler sunuyor. Diyor ki: “Minareler, namaz çağrısını iletiyor müminlere. Ama artık bunu modern ‘teknoloji’ üstlendi” diye anımsatıp camilere geçiyor. “Avrupa’daki camilerde, Doğu tasarımlarını bırakmalı; çevresiyle uyum içinde harmanlanan namaz mekânları yapılmalı” biçiminde dile getiriyor önerisini. Ve sürdürüyor: “Artık, Müslümanlar ‘kültür’le ‘iman’ı birbiriyle karıştırmamalı, ayırmalı!” demesiyle de “İslam” için oldukça “köklü”, “değişim”e açık “yapısal” bir öneride de bulunuyor T. Hargey. Ama daha “cesur”ları da var: “Müslümanlar köklerini içinde yaşadıkları toplumdan alan, bir tür ‘İsviçre İslamı’ uygulamalı” örneğinde olduğu gibi. Bu öneri bir bakıma “İslam”da yeniden “düzenleme”yi, “reform”u çağrıştırmıyor mu? Ayrıca T. Hargey bu önerisinin nedenini açıklarcasına: “... dinciler, ‘ortaçağ şeriatı’nı -taşlayarak öldürme ve ötekileri- bu ‘çarpık teoloji’yi onaylayıp, Müslüman karşıtı hisleri alevlendiriyorlar” diyerek “İslam şeriatı”na yeni bir değerlendirme getiriyor. Müslüman yazarların “minare” tartışmasına bu bakış açısı oldukça düşündürücü. İslam şeriatına bu tür bir yaklaşım, bu denli “açık”ça ortaya koyuş son yıllardaki basınımızda yer almıyor. Oysa almalı. ‘Minare’den İslama Bakış m.velidedeoglu@hotmail.com 11 ARALIK 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Sanayi üretimi patlamış: Fabrikalar enkaz altında! İhbar Necati Cebe: “Adana’daki şehit cenazesine savaş uçakları katılmış. Ergenekon savcılarının dikkatine!” Bonbon Doğan Kapkıner: “Obama, Recep’e en az on kez övgü yağdırmış. Bir bonbon şekeri de verebilirdi!” Nöbet Nami Tepe: “Tabanı, DTP’ye dağa çıkmasını önermiş. Nöbet sırası gelmiştir!” Kaynak Gülfatma Carlık: “Altı şeker fabrikasını yeni kurulan bir şirket almış. Değirmenin suyu hangi kanalizasyona bağlı acaba!” YağmurDeniz Gelin giden kızın hali nicedir? “TELLİ duvaklı gelin edip demokrasi treniyle yolladığımız kızımız; Atatürk‘ün emaneti güzeller güzeli Cumhuriyet kızımız nasıl acaba” diye soruyor Hilmi Kayıhan: “Komşuya bir köpek eniği versek günde on kez yoklamaya gideriz; aç mı, açık mı, iyi bakıyorlar mı diye? Cumhuriyet gideli yedi yıl oldu hiç yokladınız mı? Oğlan köyümüzün çocuğu, mahallemizin çocuğu diye verdik kızı. Meğer Büyük Ortadoğu Projesi’nin çocuğuymuş; hem de eşbaşkanı. Silivri’deki toplama kampında yatanların ifadelerini okudum. Diyorlar ki; görseniz tanıyamazsınız; Cumhuriyet, Cumhuriyet olmaktan çıkmış; kolunda ne bir bilezik ne de baba evinde getirdiği çeyizler kalmış. Bağırdıkça basmış tokadı oğlan, kapı pencere sıkıca kapalı. Duyanların kulaklarını kesmiş zorba, söyleyenlerin dilini. İnim inim inliyormuş Cumhuriyet; bir deri, bir kemik; ağzı var dili yok. Şuraya çiziyorum: Cumhuriyet bu zorbanın elinden en kısa zamanda kurtarılacak ve o zaman asıl hesap sorulacak. Hem o çocuktan hem de o güzelim kızı bu zalimin elinden kurtarmayanlardan. Bu arada er ya da geç Cumhuriyet’i geri alırız diye hayal kurup bekleyenler, biraz daha beklerseniz eğer ancak ölüsünü alacaksınız!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AÇILIMLAR ve devletsizleştirme arasındaki bağlantıya dikkati çekiyor Bülent Esinoğlu ve “Kim derdi ki bu iş devletsizleştirmeye kadar gelecekti” diyor: “Küreselleşmeciler, daha açık bir ifade ile emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin dayatmaları sonucu, özelleştirmeler yapıldı. Devleti küçülteceğiz diyenler; Cumhuriyet’in tüm devlet birikimlerini sattılar. Dayatmalar ve propagandalar karşısında, halkımız devletin küçülmesine razı oldu. Halkımız zannetti ki, devletten arta kalanlardan, kendine de yar olacak bir şeyler olur. Belki iş ve aş olur. Ama olmadı! Olması da zaten söz konusu değildi Aslında Türkiye’nin devletsizleştirilmesi NATO ile başlamıştı. Emperyalist güçler, sıra ekonominin çökertilmesine gelince NATO’yu yeterli görmediler. İç ve dış tefeciler IMF, OECD, Dünya Bankası ile ulusal pazarlarımızı ele geçirdiler. Türkiye’yi sistemli bir şekilde üretimsizleştirdiler. Bir yandan da AB’ye üye alacağız propagandası ile hukuk ve yargı sistemimize müdahale ettiler. Emperyalist güçler dışarıdan, tarikatlar ve etnik ayırımcılar içerden halka ve devletimize saldırdılar. Şimdi de Amerikan açılımları başlatıldı; Kürt açılımı, Alevi açılımı, Kıbrıs açılımı, Ermenistan açılımı, laik/dindar açılımı gibi. Devletsizleştirme, üretimsizleştirme ve halkı etnik parçalara bölerek milletsizleştirme. Gelinen son durum budur. Bu derece etnik kalkışma ve terör saldırısına uğrayan dünyanın herhangi bir köşesindeki herhangi bir devlet, kendini savunmak için bir şeyler yapar. Bazı önlemler alır; kendini ve halkı korur. Türkiye’de ise önlem alamıyorlar ve açılmaya devam ediyorlar! Öte yandan halk, kendi güvenliğinin tehlikede olduğunu, mevcut yönetimin güvenlik sorunlarına açılımlar yolu ile karşı koyduğunu görerek, kendi güvenliğini kendi sağlamaya çalışıyor. Emperyalist güçlerin de zaten istediği bu değil miydi? Az kaldı; bizim iç güvenliğimizi neredeyse Amerika sağlayacak! Çözüm: Derhal bu işbirlikçi iktidardan kurtulmak; halkımızla ilgili kararları kendi devletimizin alacağı bir Türkiye’yi yeniden yaratmaktır. Yani, devleti kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine kaldığı yerden devam etmektir.” Devletsizleştirme SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Erken ihti- yarlama. 2/ Tavuğun gö- ğüs etiyle ha- zõrlanan ve pişmiş hamur- la yenen bir tür çorba. 3/ Pa- muk ve ipekle karõşõk dokun- muş hareli bir kumaş... Hat- tatlarõn kâğõt cilalamakta kullan- dõklarõ özel bileşim. 4/ Özbekistan’õn pla- ka imi... Hava basõn- cõ birimi... Bizmut elementinin simgesi. 5/ Antalya ilinde an- tik bir kent. 6/ İnce- lik, naziklik... Bir nota. 7/ İspanyolla- rõn sevinç ünlemi... Kayõsõ, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu. 8/ Kargaşa, başõboşluk. 9/ Yunan abecesinde bir harf... Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Meksika’da ve ABD’nin güneyinde yetişen dev kaktüs cinsi. 2/ “Delice” de denilen, taneleri ze- hirli olan ve ekin tarlalarõnõ saran bir ot... Mahke- me sonucunu gösteren resmi belge. 3/ Yalvartmak amacõyla yapõlan davranõş... Eski Yunan tiyatro- sunda, üstünde oyunun oynandõğõ sahne. 4/ “Ça- vuşkuşu, hüthüt” gibi adlar da verilen bir kuş... Gümüş elementinin simgesi. 5/ Bir nota... Bar- tõn’õn bir ilçesi. 6/ El ya da yüz hareketleriyle gös- terme. 7/ Sayfa çevresine çekilen çizgi... Pamuktan dokunmuş basma. 8/ Kalõnca ve açõk samanren- ginde, yarõ mat bir kâğõt türü. 9/ Bir renk... Dövül- müş et, bulgur ve soğanla yapõlan õzgara köfte. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B O Ş B O Ğ A Z E K Ü R İ P A S R K A D E R U S A R K İ N İ T A M A P E L İ N N A N S U K C A İ S A S F A S Y A Ğ T A N I P A L U Z E İ R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear