26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SEVGİ ÖZEL Dilbilimsel açıdan baktığımızda “iktidar dili” diye bir adlandırma bulamayız; ancak 2000’li yılların hemen başında bizim politikacıların iktidar olanları zaman zaman içimizi acıtan, zaman zaman güldüren böyle bir kavram yarattılar. Yıllardır politikacıların dilini inceleyen biri olarak saptadığım iktidar dili özelliklerini, yönetenler ve yönetilenlerle paylaşmayı yurttaşlık görevi sayıyorum. İktidar yandaşlarının doğal saydığı bu dilin özellikleri nedir? Hangi okullarda, hangi eğitim aşamalarında, nasıl öğrenilir? Bu dili kullananların sözvarlığı varsıl mıdır? Bu dilin, ses, anlam ve biçimbilim açısından ölçünlü (standart) dilden ayrılan özellikleri var mıdır? Öncelikle şunu söylemek isteriz; bu, tıpkı kuşdili gibi “özel” bir dildir. Kimi zaman şıp diye anlarsınız; kimi kez hiç anlayamaz, yorumlarıyla ünlü köşe yazarlarına güvenmek zorunda kalırsınız. Örneğin her sorunla birlikte kullanılan “açılım” nedir, ne değildir diye düşünür, sözlüklere saldırır, çatlayıp patlasanız da kavramda gizli anlamları çözemezsiniz. Bu dili şıkır şıkır kullanabilmek, bağrında saklı anlamları çözebilmek için her şeyden önce iktidarı elinde tutan takımın içinde ya da yörüngesinde olmak, gözünü, kulağını takımın başından ayırmamak gerekir. Takım başının duruşu, gözü, kaşı, dudak ucuna yapışık gülümsemesi, dinleyeni işkillendiren ses tonu epeyce ipucu verir. Takım başı her koşulda, her konuda “ben, benim” der, takımın öteki üyeleri de havayı koklayarak “ben”le “biz” arasında gidip gelir. Örneğin takım başı, “Benim valim, benim bakanım, benim halkım…” diyorsa, takımın tüm üyeleri, bütün valilerin, bütün halkın kimin “mülkiyeti”nde olduğuna kayıtsız koşulsuz inanmış görünecektir. Bu durumda “iktidar dili”nin en belirgin özelliği, takım başının ve ona yakın “akil”lerin ağzı ve “ben”ciliğinin gereği, çoğul değil, “her zaman, daima, daima 1. tekil” kişiyle sınırlıdır. Doğallıkla takımın öteki üyeleri, iktidar karşıtı olan muhalefete ve karşı duran herkese, gittikçe öznelleşen demokrasi anlayışıyla “onlar, bunlar, şunlar” demekle görevlidir. Bu dili kullanacak kişi, bağlı olduğu takımın başı ve destekçileri gibi, her konuda bir görüşü, deneyimi, “derin” bilgisi varmış görüntüsü vermelidir. Örneğin türban ya da Darwin üstüne bir tartışma mı var; “ulema”nın ya kulağı çınlatılacak ya adı anılmadan ivedilikle toplanan bilgilerle “ahkâm” kesilecektir. Önemli olan, bilmediğini bilgi gibi sunmak ve kabul ettirmeyi başarmaktır. İktidar dili sözvarlığının, bu dille söylersek “kelime hazinesi”nin (kelime derken Arapça bilindiğini göstermek için “-li” seslemi sakız gibi sündürülmelidir), kaç sözcükten oluştuğuna ilişkin ayrıntılı araştırma gerekmez; ölçünlü dil açısından yoksul; senlibenli konuşma dili, sövgü ve argo bakımından varsıldır. Üstelik bu, karma bir dildir; dinleyende Osmanlıca özlemini gıdıklar; “global”lik görüntüsü vermek için de İngilizce sözcüklerle desteklenir. Örneğin ekonominin gelişmişliği anlatılırken İngilizce sözcükler yeğlenir. Bu dili kullananların “vizyon, misyon, performans” ve başka atılımlarını anlatmak için Türkçe yeterli değildir. Takım başı “vizyon” ve “misyon”u gereği buyruk kipini kullanır; “İktidar benim, ne istersem söylerim” mantığıyla, takımına aldığı ya da almadığı herkesin kulağını sözle çekebilir. Art niyetli basın ve muhalefet bunu “azar” olarak nitelediğinde, “yanlış anlaşılma kadrosu” devreye sokulup herkese güzelce ağzının payı verilir. Bu dili kullananlar “ulusalcı” değil, aslanlar gibi “milliyetçi”dir; bilimsel aklı, aydınlanmayı temel alan “ulusalcılık” gizli örgütlenme işaretidir; dinsel ve ırksal öğelere yaslanan “milliyetçilik”se hem ağızları, hem seçim ve geçim sandıklarını dolduran “kutsal” bir kavramdır. Kuşkusuz “muhafazakâr” görünmek, kimi “şer odak”larını alanlara döken “laiklik”i yeniden tanımlama girişimleri, bu dili kullananların temel “vizyon”udur. Bu “vizyon”un gereği olarak, Cumhuriyetin temel nitelikleriyle hesaplaşmak, başka “fani”lerin eline geçmeyecek bir “misyon”dur. Bilindiği gibi ilk ve ortaöğretim programlarında “konuşma” dersinin adı geçer, uygulama yoktur. Öte yandan imam hatip okullarında “hitabet ve mesleki uygulama” dersi vardır. İktidar dilini kullananların çoğunun aynı sözcükler ve sesle konuşma becerisini bu okullarda edindiği, kimilerinin de onlara öykünerek iktidardan “nasip”lendiği söylenebilir. Kuşkusuz iktidar dilini, zamanla “derin âlimler” daha derin araştıracaktır. Peki, iktidar dilinin karşıtı nedir? Araştırıyoruz; “inşallah” buluruz! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com İktidar Dili HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 24 KASIM 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 AKP, Alevi dedelerine para verecek... Eline, diline, beline, maaşına sahip çık! Zül Necati Cebe: “Dünyanın en etkili Müslümanları arasında Recep beşinci sıradaymış. Bizimki birincilik dışındaki dereceleri zül sayar!” T.C. Nezahat Özbek: “Recep’in sayesinde T.C.’nin açılımı meğer Türkiye Cumhuriyeti değil Telekulak Cumhuriyeti’ymiş!” Aşılı Sadi Yak: “Civanım Recep çocuklarına aşı yaptırmayacakmış. Haklı valla; çürüklere aşı gerekmez ki!” YağmurDeniz Civanım Recep, Dersim’i açıklasın! DERSİM İsyanı’nı başlatan Seyit Rıza, İngilizlere güveniyordu ama güvendiği dağlara kar yağdı ve idam edildi. Yıllar içinde Kürtçüler, Dersim İsyanı’nı “Dersim Katliamı”na çevirmeye çalıştı; Dersim’de 90 bin kişinin öldürüldüğü ve 50 bin kişinin sürgüne gönderildiği propagandası yürütüldü. Peki, Dersim’de kaç kişi öldü? Seyit Rıza’nın kendisine yardım etmesini beklediği ve gerek Kurtuluş Savaşı gerekse Kuruluş dönemindeki tüm Kürt derebeylerinin isyanlarında parmağı olan İngilizlerin resmi belgelerine göre Dersim’de 1 subay ve 28 asker şehit oldu, 3 subay ve 48 asker yaralandı. 265 asi öldürüldü, 20 asi yaralı ele geçirildi, 27 asi yakalandı, 849 asi teslim oldu; yargılama sonunda Seyit Rıza ile birlikte 7 asi idam edildi! İdamlarla birlikte toplam ceset sayısı 272. Kürtçülerin iddia ettiği gibi 90 bin kişi öldürüldüyse, 89 bin 728 ceset nerede? Bu sorunun yanıtı 30 Ekim 1935’te yapılan genel nüfus sayımında olmalı, çünkü Dersim’in nüfusu 93 bin 117 kişi saptanmış. 1937’den 1938’e 90 bin kişi öldürülmüş, demek ki Dersim’de neredeyse canlı kalmamış! Bu işin aslını astarını, devletin resmi belgeleri elinin altında bulunan Kürt açılımcısı, Seyit Rıza’nın savunucusu, cesur yürek, civan padişahı Fatih Sultan Recep açıklasın da öğrenelim! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BUGÜN 24 Kasım Öğretmenler Günü... Güne ilişkin Kaya Çetin’in bir çift sözü var: “Mustafa Necati gibi, Hasan Âli Yücel gibi Milli Eğitim Bakanları görmüş; Köy Enstitülerini ve İsmail Hakkı Tonguç‘u yaşamış olan Türkiye; ne yazık ki Reşat Şemsettin Sirer gibi, Hüseyin Çelik gibi (otomatik pilota bağlanmış Nimet Çubukçu gibi – D.S.) bakanları da gördü. Atatürk’ün başlattığı Aydınlanma Devrimi’nin bir yansıması ve aracı olarak ‘öğrenme istek ve yeteneği kazandırma ve öğrencilerin, çevrelerindeki dünyaya karşı ilgilerini uyandırma’ doğrultusunda yapılandırılmaya girişilen eğitim dizgemiz, karşıdevrim süreci içinde öğrencilere kalıplaşmış bilgilerin aktarılması biçiminde şekillendirildi. Öğrencilerimizi akıl ve bilimle değil de, dogma ile şekillendirmeye çalıştığımız bir ortamda Öğretmenler Günü(!) kutlayacağız. ‘Eğitim hedefleri’ ayrı bir konu olmakla birlikte, hedeflere ulaşmada kuşku yok ki bütçeden eğitime ayrılan payın, sağlanacak fiziksel koşulların, öğretim programlarının da payı vardır. Ama kuşku yok ki en önemli etken öğretmenin kendisidir. Beklentilere yanıt verebilmesi için; öğretmenin, çalışma koşulları yapacağı işin gereklerine elverişli olmalıdır. Ücret düzeyi; alan bilgisi konusunda olsun, eğitbilimsel açıdan olsun kendisini sürekli olarak yenilemesine olanak vermelidir. Toplumda ve öğrencisinin karşısındaki yeri kendisinden beklenen hizmete uygun olmalıdır. Ders verdiği sınıfta dokunulmazlığı olmalıdır. Simit tablasını sırtlayıp sokakları dolaşmaya çıkmak için zilin sesini bekleyen öğretmen, öğretmenlik yapamaz. Peki, ama bütün bunları Türkiye’yi yönetenler bilmiyor mu? Çok iyi biliyorlar. Çünkü yoksulluk sınırının 2 bin 329 lira ve açlık sınırının 894 lira olduğu bir ülkede öğretmenin ortalama maaşının 930 lira olduğunu devletin rakamları söylüyor. OECD ülkelerinde öğretmenin aylık geliri yaklaşık 4 bin dolar! Bir ‘Öğretmenler Günü’ne daha erişmişken soralım: Bu koşullar içinde öğretmen ne yapsın? Yanıtı ‘Muallimler, yeni nesil sizin eserinizdir’ diyen Yüce Önder vermiş. Atatürk’ün öğretmeni, görevini yapmak için ‘İçinde bulunduğu vaziyetin ahval ve şeraitine’ bakmayacaktır. Her koşulda yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışacaktır Atatürk’ün öğretmeni. Selam olsun Atatürk’ün öğretmenlerine!” Öğretmenler SESSİZ SEDASIZ (!) GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Dersim ve ‘Medyokrasi’ Ateşi Aman Allah’ım, neler okuduk neler! Dersim’de yaşananları herhalde Öymen sayesinde yeni keşfeden bir sürü yeni yetme “medyokrat” (yani “mediocre” - yetersiz medyanın sözde demokrat papağanı) müthiş makalelere imza attılar. Öymen hep böyle konuşup gaflar yapmalıymış, tarihte hiçbir şey örtülemezmiş, iyi ki bu sayede CHP’nin gerçek yüzü ortaya çıkmışmış, Dersim’de siviller(!) zarar görmüşmüş, bunlar cumhuriyetin kara delikleriymiş ve daha neler neler… Hadi profesyonel cambazları ve malum “taraf” gazeteleri geçelim. Medyanın ortadaki kesiminde de artık bu ucuz fırsat konvoyuna atlayan onca yorumcu var. Bakın Akşam’da bir “Akademisyen” hanımefendi neler demiş; “Sakın siz özür dilemeyin Sn. Öymen, zira Türkiye Cumhuriyeti’ne büyük bir hizmet yaptınız ve görülmesin, bilinmesin, duyulmasın diye sandığa kilitlediğimiz, yok sandığımız bir ayrıntımızı gün yüzüne çıkarttınız.” Bu dostlarımız için tarih medya kulelerinde yaşanıyor herhalde. Kulaktan dolma bilgiler, bir-iki Google araştırması ve hemen en zıpkın şekilde duruma el koyup Öymen’e, CHP’ye “bindirme” ve Cumhuriyete, hatta Atatürk’e en hafifinden “sataşma”. En büyük ortak noktaları, oportünizm ve anakronizm: Bugünün şartlarıyla geçmişi eleştirmek, nerede bir yangın olursa, linç kültürü ile üzerine yürümek, geçmiş üzerinde bilgi sahibi olmadan en ukala fikirlere sahip olmak… Çok teşekkürler! Sizin sayenizde Alevi kardeşlerim Dersim’i öğrendiler!! Onlar ki Türkiye’nin en Atatürkçü grubudur, onlar ki Hz. Ali ve Atatürk’ün resimlerini hep beraber asarlar, onlar ki Tunceli’de hep CHP’yi öne çıkarmışlardır, onlar ki yobazlığa geçit vermezler, ülke bütünlüğüne, Atatürk Cumhuriyeti’ne sahip çıkarlar, sayenizde 1937-38 Dersim İsyanı’nın nasıl bastırıldığını öğrendiler! M. Kemal ve arkadaşları sürekli olarak diken üstünde yaşadılar. Ata’ya suikast entrikaları, Şeyh Sait’ler, Menemen’ler, Dersim’ler. Bugün Cumhuriyetin tüm nimetlerini kullanan -hem de günümüz şartlarında onlara korkaklıklarıyla ihanet eden- kendini bilmezler, utanmasalar, Atatürk ve silah arkadaşlarını soykırımcı ilan edecekler! Bari kalkın, yaşayan Kurtuluş Savaşı gazisi bulursanız, onları da yargılayın, “Sizin ne mal olduğunuzu biliyoruz, kaç Yeni Zelandalı genç kestiniz?” diye! Dersim İsyanı’nın en haşin bastırılma anlarında komutada kim vardı? Celal Bayar! Bu da işin bu bahtsız bataklığa saplananlar açısından şanssızlığı! Seyit Rıza’nın İngilizlere yazdığı vatanı satan mektupları yok mu sayacaksınız? Tarihte kanlı isyanlara hoşgörü ile bakıp, şehit edilen onlarca askerinin ardından zeytin dalı uzatmakla yetinen ülke mi arayacaksınız? Bugün bu yaygarayı koparanlar ve şürekalarının çoğunun Madımak’ta aydınlarımız yakılırken tepkileri neydi, hatırlıyor musunuz? “Aziz Nesin suçlu, o provoke etti” diyordu koca beyinli(!) medyokratlar! Peki Öymen hata yaptı mı? Bence evet. Kelime seçiminde, zamanlamada, örneklemede hata yaptı. “Analar Ağlamasın” sloganını kendisine karşıt alması, son derece yanlıştı. Saldıranlar anakronizm dolu ise Öymen de seçtiği dille en az onlar kadar uyumsuzdu. Çünkü bugünün gençlerini kendisinden fersah fersah uzaklaştıracak daha iyi bir yol seçemezdi. Özellikle liberal medyokrasi “sağcı faşist CHP” imajını körüklerken! Baykal’ın parti içinde yangını erken söndürememesi, CHP’nin olaylarda diğer eksi puanıydı... İşte bu gergin ortamda, Alevi gençlerin ivedi olarak bu tuzaktan sıyrılıp, yobazlara yarayan tepkilerini söndürmeleri lazım. Evvelsi gün Viyana’da, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında çıkan provokatif olaylar çok tehlikeli. Bu tavır ve bölünme Alevilerin miraslarına ihanet olur. Çünkü herhalde gerçekten canları olan Atatürk’ün bu Cumhuriyeti ne mücadeleler pahasına kurduğunu, bu şanssız kasım ayında öğrenmediler! Ah, Onur Bey ah... Diplomasiyle siyasetin farkı bu mu dersiniz? bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Mercanbalõ- ğõnõn bir türü. 2/ Karakter... Bilip bilmeden her konuya at- layan kişiler için kullanõlan sözcük. 3/ Do- nuk renkli... Oyunda cezalõ çocuk. 4/ Afri- ka’da bir ül- ke... Seçkin. 5/ Ha- mam... Tantal ele- mentinin simgesi. 6/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Pirinç ve şekerkamõşõndan el- de edilen bir tür ra- kõ. 7/ Letonya’nõn para birimi... Bir elektrik devresinde- ki akõmõ, başka bir devreden geçen akõmdaki değişiklikler aracõlõğõyla denetleyen aygõt. 8/ Denk, eşit, eş... Değerli bir süs taşõ. 9/ Bir yerde oturma... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Lekeli mercan” da denilen bir balõk... Bo- ru sesi. 2/ Hicap... Başkalarõnõn sõrtõndan geçinen kimse. 3/ Samanõndan ayrõlmamõş arpa, buğday yõğõnlarõ... Avuç içi. 4/ Ödenti. 5/ Rütbe ya da kõ- demce küçük olan asker... Güzel sanat... “Elif de- dim --- dedim / Kõz ben sana ne dedim” (Türkü). 6/ Galyum elementinin simgesi... Emirlik, bey- lik. 7/ Hususi... “Beni --- kuyularda merdivensiz bõraktõn” (Ü. Y. Oğuzcan). 8/ Subay... “Misket limonu” da denilen, acõ sulu ve küçük bir limon cinsi. 9/ Gizli bir tehlikesi olduğu sanõlan. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T R A V E S T İ R O T O R A Ş I O D L E N F R M A L A K A R İ B A N R A M İ O L E O T A L N A D A S U R A O R L İ F H P S İ K O L O J İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear