26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Burukluk İstanbul Kitap Fuarı’nın bugün ikinci günü; TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nin tüm salonları çocuk, genç, kadın erkek, yaşlı, yüzleri aydınlık binlerce insanla dolup taşıyor. Kitapların sergilendiği, satışa sunulduğu salonlarla eşzamanlı olarak düzenlenen ARTİST – İstanbul Sanat Fuarı kapsamında sergilenen resim ve heykeller arasında durmamacasına bir koşuşturma gözlemleniyor. Kitap fuarında yazarlar, yayınevleri, kitapseverler ve hayatın her alanından sivil toplum kuruluşları buluşurken, sanat fuarında ressamlar, heykeltıraşlar, sanat galerileri ve sanat kurumları bir araya geliyor. Yıl içinde gerçekleştirilen çeşitli caz, klasik müzik, tiyatro festivalleriyle, bienalle, müze sergileriyle, pop ve Türk müziği konserleriyle giderek bir kültür metropolüne dönüşen İstanbul, kitap ve sanat fuarlarıyla daha da renklenip zenginleşiyor. TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi kısır siyasal çekişmelerden, sonu gelmez tartışmalardan, toplumu karamsarlığa sürükleyen günlük haberlerden bunalan insanlara dokuz gün boyunca soluklanma ve dünyaya aslında olmasıgereken yerden bakma olanağı sağlıyor. Görevim gereği fuar boyunca kitabın ve sanatın sevenleriyle buluştuğu bu renkli ortamda bulunacağım. Bu açıdan bakıldığında mutluyum, fakat öte yandan içimde bir burukluk, bir hüzün var. Bu yıl bir daha dönmemecesine aramızdan ayrılan yazar dostların sayısı o kadar çok ki… Orhan Duru, Kemal Özer, Nezihe Meriç, Demirtaş Ceyhun, Nezihe Araz gidişleriyle bizi öksüzleştirdiler. Yaşam bir süreklilik; bu süreklilik içinde zaman en derin acıları bile hafifletiyor, ruhumuzda açılan yaraları kapatıyor. Yoksa yaşadığımız acıların üzerine gelen yenilerini nasıl taşıyabilirdik ki? Ölüm hayatın bir parçasıdır; kabul. Giden bir daha geri gelmeyecektir; o da tamam. Ama ya yaşarken aramızdan koparılanlar? Bu fuarda Cumhuriyet Kitapları standının önünden her geçtiğimde gözlerim Mustafa Balbay’ı arıyor, son günün akşamına kadar da arayacak. Mustafa Balbay 50. yaşının arifesinde, mesleğinin en verimli çağında acar bir gazeteci, üretken bir yazar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş ve kuruluş felsefesine gönülden bağlı bir devrimci aydın. Yayımlanmış 18 kitabı var. Geçmiş yıllardaki fuar günlerini canlandırıyorum gözlerimde, onun kitaplarını imzaladığı masanın önünde oluşan uzun okur kuyruklarını, konuşma yaptığı geniş salonları ağzına kadar dolduran cumhuriyetçi insan kalabalıklarını. Mustafa Balbay tam 241 gündür tutuklu; yavruları, eşi, yakınları, meslektaşları, okurları, hiçbirimiz onu niçin aramızdan çekip aldıklarını bilmeden özgürlüğüne kavuşacağı günü bekliyoruz. Tutuklanma nedeni olarak tuttuğu günlükler gösteriliyor; oysa günlük tutmanın, hem de yüksek rütbeli subayların tuttukları darbe günlüklerinin bir kovuşturma, tutuklama nedeni olmadığını somut örneklerden biliyoruz. Bunu bilmek, içimizdeki özlemi, hüznü giderek şiddetlenen, içimizi kasıp kavuran bir öfkeye dönüştürüyor. Dile kolay, 241 gün! Günlere yeni günler eklendikçe gözümde canlanan o eski fuar günlerine ilişkin görüntüler, o uzun kuyruklar, o coşkulu kalabalıklar daha bir anlam kazanıyor. O insan kuyruklarından, o kalabalıklardan korkuyorlar, diye düşünüyorum. Korksunlar diyorum, korkularının ecellerine yararı olmayacak. Gün gelecek, devran dönecek. O çıkacak, yine yazacak. İçimdeki burukluk, öfke umutla dengeleniyor. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Bu köşeye adõnõ veren “Çev- resel Etki Değerlendirmesi” (ÇED), 70’lerde gelişen bir “çağ- daş uygarlık davranışı”... 5 Haziran 1972’de Stockholm’de toplanan “BM Çevre ve Kal- kınma Konferansı”nõn ünlü bil- dirgesi, her yõl aynõ tarihin “Dün- ya Çevre Günü” olarak kutlan- masõna da neden oldu… Çünkü “çevrenin korunması”nõn da “temel insan hakkı” olduğu ilk kez vurgulan bildiride özetle de- niyordu ki; “yaşam kaynakla- rını yok eden ve kalkınma adı- na sefalet yaratan sömürgeci politikalar terk edilecektir”. İşte bu karar uyarõnca her tür- lü yatõrõmõn “çevreye etkile- ri”ni “önceden” belirleyerek; yaşamõ karartacak projelerin “başlanmadan” engellenmesi için ÇED, uluslararasõ çevre hu- kukuna girdi. Ülkemizde de ilk kez 1983’te kabul edilen “Çev- re Yasası”nda yer aldõ. Ne var ki “uygulama yönet- meliği”, çevre düşmanõ yatõ- rõm(cõ)larõn “çekince”leri yü- zünden sürekli ertelenerek tam 10 yõl sonra, 93’te yayõmlanabil- mişti... Biz de süreci hemen her gün, “artık yayımlayın” diyerek yaşadõğõmõzdan, ÇED’le öylesi- ne özdeşleştik ki bu köşenin adõ- nõ da aynõ “özlem” belirlemişti... ‘Çevreye ihanet’ler Yönetmeliğin sonraki serüve- ni ise her yönüyle “çevreye iha- net” belgeselidir.. “Artık Tür- kiye’de de ÇED var” denilme- sinden sonra, 4’ü şimdiki hükü- met döneminde olmak üzere ya- põlan “8 değişiklik” de “çevre yerine yatırımı kollamak” için- di. Düşünün ki 20. yüzyõlõn en “doğa ve kültür katili” uygu- lamasõ olan Karadeniz Kıyı Yolu bile “ÇED gerekmeyen proje”ler(!) arasõnda sayõldõ... Üstelik elde kalan son yaşam kaynaklarõmõzõ, su havzalarõnõ ve ormanlarõnõ açõkça yok edeceği “bilimsel olarak kanıtlanmış” bulunan 3. köprü ve çevre yollarõ da sözde “93’ten (yönetmelikten) önce” yatõrõm programõna alõn- dõğõ için “ÇED raporu isten- meyen”lerden... Geçenlerdeki Ulaştõrma Şûra- sõ’nda, Orman Genel Müdürlü- ğü’nden bir bürokrat “buna rağ- men 3. köprü için de ÇED ha- zırlanmalı; doğaya etkisi irde- lenmeli” demişti; ancak, yine “değişen mevzuat”a göre ÇED raporunu “ÇED yetkisi” olan Karayollarõ Genel Müdürlüğü hazõrlayacak; kendi projesine “doğaya zararlı, vazgeçelim” mi diyecek? ‘Satılık bilim’ var! “Bilimsel etik” açõsõndan en “vahim” durum ise açõkça çev- re düşmanõ yatõrõmlar için de “olumlu”! ÇED raporlarõ dü- zenlenmesi aymazlõğõ… Çünkü ÇED raporlarõ çevreden sorum- lu kamu kurumlarõnca değil, “yatırımcıların siparişleri”yle iş yapan “ÇED Firmaları”nca hazõrlanõyor. Yönetmelikte dünyaya ayõp olmasõn diye konulan “halkla görüşme” toplantõlarõnõn sadece “nutuk”la geçmesi bir yana, bunlara katõlan profesyonel ÇED uzmanlarõnõn “para aldıkları yatırımları savun- ma”larõ kadar yüz kõzartõcõ ne olabilir? Dün gece (31 Ekim) bu konuyu ele aldõğõmõz Kanal B’deki İmar Dosya- sõ programõnda, Çev- re Mühendisleri Oda- sõ’ndan Meltem Er- doğdu özetle dedi ki: “Olumlu rapor- ları hazırlayan şir- ketler iş rekoru kı- rarken, çevreyi gözeten ra- porların mühendisleri işsizlik- ten kıvranıyor.” Böylesi bir “piyasa”sõ olan ÇED “pazar”õnõ bakanlõğõn res- mi verilerinden inceleyen Bursa- Nilüfer Gündem 21 Genel Se- kreteri Mehmet Kartal da şu bil- gileri verdi: “1993-2009 ara- sında düzenlenen 1769 rapor- dan sadece 31’i (yüzde 2) yatı- rımı çevreye zararlı bulmuş; yüzde 98’i ise desteklemiş!” Demek ki Türkiye’deki yatõ- rõmcõlarõ, çevreye en uygun yer ve teknoloji seçiminde “dünya şampiyonu” ilan etmek gereki- yor! Bu büyük “duyarlılığı”(!) bel- geleyen ÇED raporlarõnõn altõn- da kimi “üniversite”lerin de imzasõnõn olmasõ ne kadar ha- zin... 1769 rapordan yaklaşõk 1300’ünün (yüzde 70) tek bir fir- maya ait olmasõ ise ÇED “pa- zar”õndaki tekelleşmenin açõk göstergesi... İmar Dosyasõ, işte böylesine “ayıp” düzeyindeki ÇED “pa- zar”õnõn tüm yönleriyle açõkça tartõşõldõğõ nadir yayõnlardan bi- ri oldu… Tekrarõ 3 Kasõm Salõ gecesi 21.30’da. ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 1 Kasım ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ÇED ‘Pazar’õ 1 KASIM 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 İrticaya karşı çıkana ne denir? Darbeci! Fırsat İlker Çamkır: “Başbakanlık Toplu Konut İdaresi, açılım molasını fırsat bilerek ‘barış elçisi’ teröristler için ‘PKK Evleri’ inşa etmelidir!” Haburcu Gülfatma Carlık: “Terör propagandasından hapis cezası alan DTP’li Aysel Tuğluk, Habur’dan giriş-çıkış yapsın; cezadan yırtar.” Ekonomi Sami Aktaş: “Alışveriş tutkunu Türkler için Amerika’ya turlar düzenleniyormuş. İthal sakız al ekonomin düzülsün!” YağmurDeniz İstanbul Kitap Fuarı’ndan Vaziyet’e BUGÜN 28. İstanbul Kitap Fuarı’ndayız. Saat 12.00-13.00 arası Ümit Zileli ile birlikte “Açılıp Saçılan Türkiye” konulu söyleşinin ardından saat 13.00-14.00 arası Cumhuriyet Kitapları’nda (Salon: 3 Stand: 301) Nazan Erkmen ve İlhan Taşcı’nın da katılımıyla kitaplarımızı imzalayacağız. Saat 14.00’ten sonra bu kez Silivri toplama kampındaki gazeteci arkadaşımız Tuncay Özkan’ın kitaplarını Medyanos Yayınları’nda (Salon: 3, Stand: 510 C) imzalayacağız. Yine Silivri’deki toplama kampında bulunan arkadaşımız Mustafa Balbay’a ve ancak ameliyat masasında toplama kampından çıkmasına izin verilen ve kanser tedavisi devam eden arkadaşımız Erol Manisalı’ya destek için 8 Kasım Pazar günü saat 15.00-16.00 arası Kitap Fuarı’ndaki Cumhuriyet Kitapları standında kalabalık bir grup Cumhuriyet yazarıyla birlikte olacağız, Balbay ve Manisalı’ya destek vereceğiz. Bu arada kanser deyince... Bendeniz, Kartal Devlet Hastanesi’nden Dr. Taflan Salepçi’nin kemoterapi ve Acıbadem Kozyatağı Hastanesi’nden Dr. Melahat Garipağaoğlu’nun koruma amaçlı radyoterapi uygulamaları sonunda akciğer kanserimle olan ilk raundu açık ara sayı ile kazandım. Doktorlarım ikinci rauntta maçı nakavtla kazanmak için “mola” verdi. İşte bu nedenle Vaziyet’e kısa bir ara,10 Kasım Salı günü buluşmak üzere. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” KÜRT açılımı ile sümüklü imza arasında “yaşatılan”ları Prof. Dr. Aydın Aybay yorumluyor: “Gören gözler algılıyor: Siyasetin pisliği hukuka da iyice bulaştı. Biz, Ergenekon filan deyip, aman ‘hukuku kirletmeyin’ diye feryat ederken, Cumhuriyet tarihinde eşine rastlanmadık bir hukuk trajedisi sahneye kondu: 30 kadar PKK’li Kürt sergerde, silahsız ama savaşçı üniformaları içinde, sınır kapısından Türkiye’ye girip, zafer işaretleri ve gülücüklerle, kendilerini karşılamaya gelen resmi, gayrı resmi dostlarını(!) hasretle selamladılar. Sultan 2. Abdülhamit’in, Mithat Paşa’nın icabına bakmak için Yıldız Parkı’nda kurduğu ‘Çadır Köşkü Mahkemesi’nden bir yüzyıl kadar sonra, bu kez Habur sınır kapısı civarında özel olarak kurulan ‘İkinci Çadır Mahkemesi’nde, ülkeye elini kolunu sallayarak giren terör örgütü askerleri, temize çıkarma yargılamasına tabi tutuldu. Hemen ardından, beklenen kıyamet koptu: Şehitlerin kanı yerde mi kalacaktı? Bu tezgâhı kuranlar yurdun her yanında ortaya çıkan öfkeli tepkiler karşısında paniklediler; bin dereden su getirerek ‘ara veriyoruz; ama devam edeceğiz’ dediler. Ama buna güçlerinin yetmeyeceğini hemen anladılar ve acele gündem değiştirmek için üzeri çoktan kabuk bağlamış bir sorun olan mahut fotokopi mektubun ‘ıslak imzalı aslı’dır diyerek her zaman âdetleri olduğu veçhile bunu resmen açıklamayıp, adi postayla(!) ilgili mercie gönderildiği haberini yandaş medyaya sızdırdılar. Yandaşlar ise orduya hakaretler de yağdırarak ‘kelle isteme’ programını yürürlüğe koydular. Bu olay bana uzun yıllar önce avukatlık yaparken gördüğüm çok ‘marifetli bir iş’i anımsattı; bunu tamtamcı kelle avcılarına duyurayım dedim: Piyasada her çeşit yazıyı mükemmel şekilde taklit edebilen taklitçi yazı ustaları var. Taklit ettikleri belgeleri ve imzaları, asıl sahiplerinin yazı ve imzalarından ayırmak imkânsız. Bunlar, ölen bir kimsenin evrak ve yazılarını ele geçirip ‘el yazısı vasiyetname’ bile düzenleyebiliyor. Öyle ki, en ünlü grafoloji uzmanı dahi anlayamıyor. Teknolojinin geliştirdiği inceleme teknikleri de birçok halde bunu ayırt etmeye yetmiyor. Bu bilgiyi tamtamcılara duyurmamın amacı, bu konuda fazla hızlı gitmemeleri için kendilerini uyarmaktır. Çünkü efendileri, bu senaryoyu mecburen terk etmek durumunda kalıp başka bir gündeme geçerse, çok mahcup(!) durumda kalabilirler.” Tamtamcılara SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Çamaşõr do- labõ. 2/ Niğde ve Nevşehir yöre- lerinde yetişen, kaliteli bir şarap veren beyaz üzüm cinsi... Kemal Bilba- şar’õn bir roma- nõ. 3/ “Söz ola ağulu aşõ/ Bal ile --- ede bir söz” (Yunus Emre)... Esen, sağlam. 4/ Hõrvatistan’õn plaka imi... “Ortaklar” anla- mõnda eski sözcük. 5/ Nazi partisinin hücum kõtasõnõ simgeleyen harfler... İlave. 6/ Gör- kem, heybet... Çem- berin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sayõ. 7/ Bir dernek üyeleri- nin buluşmalarõ için ayrõlmõş yer... Bir mal ya da hiz- metin piyasaya sürülmesi. 8/ Müslümanlõkta mezhep kuran kimse... Bilgin. 9/ Bitkilerde değişik görevler ya- pan temel doku. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Özellikle “Hüsn-ü Aşk” adlõ mesnevisiyle tanõnmõş divan şairi. 2/ Bayõndõrlõk... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, konar-göçerlerin kõl çadõrlarõndan oluşan yayla yerleşmesi. 3/ Hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki... Muğla - Marmaris karayolunda, çok güzel bir panoramaya sahip dağ geçidi. 4/ Siper, hendek... Gü- zel kokulu bir kavun cinsi. 5/ Asker... Bir organõmõz. 6/ Yoksullara yiyecek dağõtan hayõr kurumu... Bir renk. 7/ Kuş kanadõnõn büyük tüyü... Orhan Hançerlioğ- lu’nun bir romanõ. 8/ İnsan beyni... Sigorta için veri- len ücret. 9/ Kas ve eklemlerde kendini gösteren ağ- rõlõ hastalõklarõn genel adõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 F A H R İ Y E A A L A K O L A N N A R K O M A N İ D İ F A N A E M A Y R A E M İ N E B İ A Z İ Z G E D E B İ M O F S E T N Ü B İ S K E S E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Yönetmeliğe aykırı” dilekler UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear