26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Doç. Dr. HÜNER TUNCER Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’de iktidara gelen çeşitli hükümetler, ne yazık ki, zaman zaman bu büyük insanın değerinin yeterince ayırdına varamamış ve onu arka plana itmek yolunda çaba harcamışlardır! Şu kesin olarak bilinmelidir ki, Atatürk’ümüzün düşüncelerini ve ilkelerini yürekten benimsemiş olanların sayısı oldukça fazladır ülkemizde ve zaman zaman iktidarlarca yapılan baskılara ve göz korkutmalarına karşın; Atatürkçü aydınlar, hiçbir zaman onun isminin kötüye kullanılmasına ve onun devrimlerine ters düşen düşüncelerin uygulamaya konulmasına izin vermeyecektir! Bugünlerde ülkemizde, “Yeni Osmanlılar” ismi altında bazı “sözde” aydınlarımızın, Osmanlı dönemini abartılı bir biçimde yücelttiğine ve adeta Cumhuriyet yönetimini küçümsediğine tanık olmaktayız. Osmanlı İmparatorluğu, pek tabii ki, kuruluş ve gelişme dönemlerinde büyük bir imparatorluğun tüm niteliklerine sahip olmuş, eline geçirdiği toprakları hakça bir düzen çerçevesinde yönetmesini bilmişti. Ancak, şu gerçek de göz ardı edilmemelidir ki, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı’nın çöküş süreci giderek ivme kazanmış; Osmanlı’ya büyük güçlerce (İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya- Macaristan) takılan “Hasta Adam” ismi iyice benimsenmiş; Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar’daki topraklarını teker teker yitirmiş ve Avrupalı büyük güçlerin adeta bir oyuncağı haline gelmişti. 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı’yı yöneten padişahlar, devletin dış politikasını yürütürken, öncelikle büyük güçlerin görüşlerini göz önüne almışlar ve bunlara ters düşmeyen kararlar vermek zorunda kalmışlardır. Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaktan hiç çekinmemişler ve Osmanlı’nın Hıristiyan uyruklarını korumak bahanesiyle, Osmanlı’yı yönetir duruma gelmişlerdir. (1) Abdülmecit (1839-1861), Abdülaziz (1861-1876) ve II. Abdülhamit (1876-1909) gibi padişahlar, Avrupalı devletlerin buyrukları doğrultusunda reformları yapmak ve uygulamak durumuyla karşı karşıya kalmışlar; ancak, bu padişahlardan hiçbiri bu duruma başkaldırmak cesaretini gösterememiştir. Niçin? Çünkü siyasal, askeri, ekonomik ve mali alanlarda bağımsızlıklarını yitiren devletler, kendilerinden bu alanlarda güçlü olan devletlerin karşılarında boyun eğmek ve onların buyrukları doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar. Osmanlı Devleti de, işte 19. yüzyılın ikinci yarısında bu duruma düşmüştü. Bu gidişata kim karşı çıkmış; Türk’ü yönetmek isteyen, onu kendi denetimleri altına almak isteyen yabancı güçlere kim ‘dur’ demiştir?.. 1881 yılında, Türk toprakları üzerinde bir güneş gibi doğan ve eylemleriyle bütün dünyayı büyük bir şaşkınlığa düşüren Mustafa Kemal Atatürk! Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda tarihe karışan Osmanlı Devleti’nin yerine, 29 Ekim 1923’te çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran, büyük önderimiz Atatürk olmuştur. Türkiyemiz, bugün Atatürk’ümüzün yaşama geçirmiş olduğu devrimler çerçevesinde yönetilmektedir ve bu, böyle de devam edecektir. Ülkemizi yöneten bazı yöneticilerin ve bazı aydınların bu görüşte olmadıklarına dehşetle tanık oluyorum ve zaman zaman büyük bir korkuya kapılıyorum. Ancak, Atatürk’ümüzün düşünceleriyle yetiştirilmiş olduğumdan ötürü, bu korkularım kısa süreli oluyor, çünkü şundan yüzde yüz eminim ki, tarih hiçbir zaman geriye döndürülemez ve tarihte devletimizin düşmüş olduğu yanılgılar hiçbir zaman tekrarlanamaz! Biz, Atatürk’ün çocuklarının önünde, onun gibi bir liderimiz hâlâ düşünceleri ve görüşleriyle capcanlı olarak durmakta. Bizlerin bugün bağımsız ve özgür kişiler olarak yaşamlarımızı sürdürmemize neden olan bu kişiyi göz ardı edebilir miyiz, o büyük insana sırtımızı dönebilir miyiz, böyle bir vefasızlık örneği sergileyebilir miyiz?.. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Mide Bulandıracak Kadar Kirli!.. Kampanya gerçekten müthiş!.. Ergenekon savcılarına 12 gün önce posta yoluyla ulaşan, kendi deyimiyle “şerefli bir Türk subayına ait” imzasız ihbar mektubu yandaş medyaya servis edildiği andan itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı öylesine bir linç kampanyası başlatıldı ki, ne tür bir “düzende”, ne çeşit bir “psikolojik savaş” ortamında yaşatıldığımızı anlamak açısından gayet öğretici oldu!.. Öncelikle, hiç eğmeden, bükmeden, postayla Ergenekon savcılarına ulaştırılan imzasız ihbar mektubuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum: - Gönderilen ihbar mektubunun içeriği, yazım şekli, savcılara övgüler, psikolojik harp tekniklerini pek güzel özümsemiş gayet uzman birilerinin ürünü olduğunu adeta haykırıyor.. - Orijinal ıslak imza konusunda Adli Tıp Kurumu’ndan verildiği iddia edilen raporu muğlak buluyorum ve resmen açıklanmasını bekliyorum. Bugünün teknolojisiyle ıslak imzayı bile kopyalayabilecek makinelerin varlığı da ortadayken bu “gatakulliyi” F tipi ellerin gayet maharetle kotarabileceğini düşünüyorum. - Mektubu savcılara gönderen “şerefli Türk subayı”nın Genelkurmay Başkanı Başbuğ, 1. Ordu Komutanı Iğsız başta olmak üzere, karargâhtaki birçok subayı adeta “ipe gönderdiği” mektubun imzasız olmasını kabul etmiyorum. Bundan sonra herhangi bir subay ortaya çıkıp “o bendim” dese bile bundan nasıl emin olabileceğimizi de bilemiyorum!.. Ayrıca ortalık yıkılırken böylesine önemli bir belgeyi saklayıp 4 ayı aşkın süre sonra, tam da hükümetin “Kürt açılımı” nedeniyle büyük bir açmaza düştüğü dönemde servise koyabilecek bir subayın var olduğuna da inanmıyorum!.. - Aylarca önce de yazmıştım; AKP iktidarı ne zaman zora düşse büyük bir tesadüf eseri bir Ergenekon operasyonu yapılıveriyordu!.. Bu belgenin kurusunun ortaya atıldığı haziran ayında da AKP’nin başı mayınlı araziler yasası nedeniyle dertteydi… Bugün Kürt açılımı nedeniyle dardayken bu kez de ıslağı servis ediliverdi!.. Ve ben bu kadar “tesadüf” karşısında hem bir gazeteci, hem de bir yurttaş olarak “yok artık!” deme hakkına sahibim.. İşte tüm bu nedenlerden dolayı bu mektup ve belgelerin tamamıyla bir psikolojik harp eseri olduğunu ve yaklaşan “baskın seçim” öncesi siyasi rant sağlamak için piyasaya sunulduğunu düşünüyorum... Böyle düşünmemi sağlayan başlıca nedene gelince; ihbar mektubu servise verildiği andan başlayarak daha neyin ne olduğu anlaşılmadan, işbirlikçi kalemlerin ve iktidara yakın çevrelerin adeta tek merkezden düğmeye basılmışçasına, Genelkurmay Başkanı Başbuğ’u istifaya çağırması, komuta kademesinin görevden alınması için kirli bir kampanya başlatması!.. Uzatma, sadede gel diyecek olursanız; - Mide bulandıracak kadar kirli bir kampanya!.. Bir Yurtsevere Mektup (XXXII) Sevgili kardeşim Balbay, yine “Tanrım, sen aklımı koru!” diyeceğimiz bir sürece boğazımıza kadar batmış durumdayız.. İktidar Kürt açılımı fiyaskosu nedeniyle yerlerde sürünürken aaaa bir de baktık “ıslak kampanya” başlatılıverdi!.. Dünyanın neresinde imzasız bir ihbar mektubuyla “yargısız infaz” yapılabilir diye sorduğumuzda ise yanaşma takımından aynı nakarat koro halinde yükseliveriyor, “darbeci seni!..” Bu arada koşar adım dinci faşizme doğru yol almamız ise cabası!.. Yukarıda anlattım ama bir kez daha vurgulamakta yarar var; öylesine dışa bağımlı, öylesine kaba oynuyorlar ki, inandırıcı olmak bir yana, çirkin ve komik oluyorlar!.. Tabii sen şimdi şöyle bir gülümseyip; “yurtseverleri de içerde tutmayı başarıyorlar ama” diyeceksin… Haklısın, ama biliyorsun bu “keser, sap ve hesap” meselesi… Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin tüm gücü, direnci ve kararlılığı ile kucaklıyorum. Osmanlı’dan Cumhuriyete KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Ekim HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 29 EKİM 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Polis, Meclis’e Türk bayrağı sokmadı: Çöpe atmasınlar da! Marş Ertan Somunkıran: “Kürt açılımını tezgâhlayan yabancılarla buna destek veren yerli işbirlikçilerinin ortak marşı: Beraber yürüdük biz bu yollarda!” Devlet Nezahat Özbek: “Devletin düştüğü duruma bak; suçluyu hâkim önüne çıkarması gerekirken hâkimi suçluların önüne çıkardı!” Korku Tarık Emre: “Domuz gribinden değil ‘haydi kobaylar aşıya’ diyen Sağlık Bakanlığı’nın kork!” YağmurDeniz Cumhuriyet Bayramı nutukları ve... BUGÜN 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı; siyasilerin parlak nutuklar atma günü! 2009’un “manzara”sı 1919’a benzemiyor ama Cumhuriyetin 86. yılına da yakışmıyor. İktidarda laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir parti var. Cumhuriyetin altını oymaya yemin etmiş bir tarikat iktidarın kanatları altında devleti ele geçirmek üzere. Bölücü ve ayrılıkçı teröristler, “barış elçisi” olmuş. Eli kanlı teröristlere Türkiye’de oturma izni veriliyor, terörle mücadele etmiş emekli orgeneraller, gaziler, yurtsever aydınlar, “terörist” iddiasıyla sanık sandalyesine oturtulup Silivri’deki toplama kapına gönderiliyor. Hukuk devleti ilkesi ayaklar altında. Demokrasi, ağızlarda sakız gibi çiğnenmekten yozlaşıp anlamını yitirmiş. Liberal faşistler ve İslamcılar sivil darbe üzerine sivil darbe yapıyor. Sosyal devlet ilkesi ortadan kaldırılmış yoksul halk sadakaya bağlanmış. Yolsuzluk almış başını gidiyor, Kahpelik, ihanet, gaflet diz boyu. Bağımsızlık, emperyalizmin kontrolünde, manda zincirinin bir ucu Amerika’nın elinde öteki ucu Avrupa Birliği’nin sokak kapısına bağlanmış. Ulusal egemenlik tarikatların, aşiretlerin ve yoksul kitleleri parayla satın alabilen yeşil sermayenin eline geçmiş. İşbirlikçi medya, topluma yönelik psikolojik savaşı başarıyla yürütüyor. Ülke, “babalar gibi” satıldı ve satılıyor. Ve birileri “yaşasın bayram” nutukları atıyor; bu kadar alçaklık olmaz! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” VAZİYET’TE dün “Islak belge nedir” diye soran Yağmur Deniz, taşı gediğine oturtmuştu: Sümüklünün mendili! Genelkurmay Başkanlığı’nda hazırlandığı öne sürülerek haziran ayında yalaka medya tarafından gündeme getirilen “AKP ve FG’yi Bitirme Planı”nın bir “kâğıt parçası” olmadığı dört ay sonra yeni bir iddia olarak gündeme getirildi. Kanıt olarak “meçhul asker”in Ergenekon savcılarına yazdığı bir ihbar mektubuna eklediği “bitirme planı”nın orijinal imzalı yani “ıslak imzalı” tek nüshası gösterildi. “Belge” İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi’nden kimliği açıklanmayan üç uzmanın “belgedeki imzanın el ürünü olduğunun kabulü gerektiği” yolundaki raporla birlikte yine yalaka medyaya servis edildi. Medyadaki iktidar yalakaları için bu servis bulunmaz Hint kumaşı oldu. Şaşkın demokratlar da konunun üzerine “sazan gibi” atlamakta gecikmedi. Bir “gerçek” varsa o da ABD’nin emri doğrultusunda başlattığı Kürt açılımının altında ezilen hükümete “ıslak imza” ile biraz nefes alma olanağı yaratıldığı! Kaldı ki, AKP-FG koalisyonunun başındaki Recep bile bu kez Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı esip gürlemek yerine piyasaya sürülen “ıslak iddialar”ın doğru çıkmamasını temenni edecek, komutanlarla medya üzerinden konuşmamaya özen gösterecek denli itidal içinde davranmaya çalışıyor. Bu da bize “ıslak imza” operasyonunun AKP’ye rağmen iktidarın FG kanadından tezgâhlanmış olabileceğinin ipuçlarını veriyor. Gelelim, Adli Tıp’ın “el ürünü olduğunun kabulü gerekir” yolunda rapor verdiği “AKP’yi ve FG’yi Bitirme Planı”ndaki Albay Dursun Çiçek’in imzasının “ıslak” yani orijinal olmasına... Yılların karikatür sanatçısı ve kaligrafi uzmanı dostum İbrahim Tapa’ya sordum: “Tapa sana, bir fotokopi bir imza getirsem, üzerinde üç ay çalışarak bir kerede o imzayı aynen atabilir misin?” Tapa konuyu anladı; “Üzerinde üç ay çalıştıktan sonra mürekkebin çapaklarına kadar aynı imzayı atarım; hem de gözüm kapalı” dedi. Bir de FG’nin kadrosunu düşünün; CIA’dan FBI’dan Pentagon’dan onca destek alıyor! Üstelik Amerika’da bin dolara “ıslak imza” makinesi satılıyor. İşte böylesi “ıslak” imzaya ancak “sümüklü imza” denir! Sümüklü İmza SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Özellikle Ça- nakkale Savaşla- rõ’nda İngilizlerle birlikte savaşan Avustralyalõ ve Ye- ni Zelandalõ asker- lere verilen ad. 2/ Hz. Muhammed’i övmek ve ondan şefaat dilemek amacõyla yazõlan kaside... Japon mutfağõna özgü bir tür şehriye çorbasõ. 3/ Bir kõta... Molibden elemen- tinin simgesi. 4/ Eski ve bilinmeyen bir tarihi an- latmakta kullanõlan de- yim sözü... Kahramanlõk ya da din konusunda ya- zõlõp bestelenen şiir. 5/ Karõşõk renkli... İtalya’da bir kent. 6/ Gözün ağ ta- bakasõ... Siper, hendek. 7/ Uluslararasõ Çalõşma Örgütü’nün simgesi... Tuzağa dü- şürülen şey. 8/ İçine jeton ya da para atõlarak bir aletin çalõşmasõnõ sağlayan kumbara. 9/ Güneydoğu Anado- lu’da, daha çok kadõnlarõn çeşitli yerlerine yaptõrdõkla- rõ bir tür dövme... Et kõymakta kullanõlan büyük bõçak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gelibolu Yarõmadasõ’nda, “Suvla” da denilen ve Ça- nakkale Savaşlarõ’nõn önemli çarpõşmalarõna sahne olan bir koy. 2/ Boşa giden, işe yaramayan... Neodim ele- mentinin simgesi. 3/ Tavlada kullanõlan oyun aracõ... Es- ki zamanla ilgili olan. 4/ Çabuk davranan, çevik... İncir ağaçlarõnda döllenmeyi sağlayan küçük sinek. 5/ Muğ- la’nõn Ortaca ilçesine bağlõ Dalyan beldesindeki ünlü an- tik kent. 6/ Angola’nõn başkenti... Sulak yer. 7/ İsim... Boru sesi... Katõşõksõz, saf. 8/ 1613 - 1917 yõllarõ arasõnda Rusya’yõ yöneten hanedan. 9/ Kimi belge ve işlemlere geçerlilik kazandõrmakla yükümlü kamu görevlisi... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 V A R T A V A R A S I K E Ş A N L İ D Y A U M A L V E T E R A N A R A S D E Y İ E N E Z E A K A Ş M O R O N D İ L E K B A S A T İ K A L İ U 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 e-posta: umitzileli@gmail.com Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. Sertap Yılmaz
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear