Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
AYNA
ADNAN BİNYAZAR
Öğrenme Tutkusunun
Silahşorları...
Gaziantep’e bulanık hava yakışmıyor... Uçak
bulutların arasından sıyrılıp alana inince
yüzüme yağmur damlaları düştü.
Ben, Güneydoğu aydınlığına alışkınım. Bunu
bilmişçesine, bir iki dakika sonra gülegen bir
güneş, bulutların arasından çıkıp ovalara
yayıldı.
Tam bu sırada, gün ışıklı üç “yüz”; Sümer
Çakırgöz, Ahmet Bayaz, Mehmet Uçar
havaalanının çıkış kapısında göründü.
Gaziantep adı geçmesin; Nâzım Hikmet’in
“Karayılan” şiiri dudaklarımda türküye dönüşür:
“Antepliler silahşor olur/uçan turnayı
gözünden/kaçan tavşanı ard ayağından
vururlar/ve arap kısrağının üstünde/taze yeşil
selvi gibi ince uzun dururlar.”
Kadını erkeği, yaşlısı genciyle, caddelerde
rastladığım her Antepli, sanki arap kısrağının
üstünde “taze yeşil selvi gibi ince uzun” birer
silahşordular!
Çağdaşlığın, uygarlığın, öğrenme
tutkusunun, ekonomik kalkınmanın
silahşorları...
Kente, öğretmen ve öğrencileriyle söyleşip
kitaplarımı imzalamak üzere, “Gaziantep Koleji
Vakfı”nın çağrılısı olarak gittim.
Umutlanmak mı istiyorsunuz; Gaziantep
Kolej Vakfı’nı tanıtan şu bilgilere göz atın:
“Vakfın amacı; 21. yüzyıla adını veren bilgi ve
teknoloji çağına, Atatürk ilke ve devrimlerine,
demokrasi kurallarına inançlı ve bağlı, haklarını
savunabilen, görev bilinciyle sorumluluklar
yüklenebilen, çevresine uyum sağlayarak ekip
çalışmalarında iyi ilişkiler yürütebilen, vatanına
ülkesine, gelenek-göreneklerine bağlı, manevi
değerlerine saygılı, özgüveni olan çok yönlü
aydın gençler yetiştirmektir.”
Kolej Vakfı, kâr amacı gütmeden
Gazianteplilere adanmış bir hizmet kuruluşu.
Koleje ilişkin şu bilgiler de atlanmamalı:
“Okullarımız, 21. yüzyıl bilim ve teknoloji
çağının gereksinimleri doğrultusunda yeniden
yapılanma sürecine girmeyi zorunlu görmüştür.
Bu nedenle, 21. yüzyıl insanının; bilgiye ihtiyaç
duyan ve aradığı bilgiye ulaşabilen, ulaştığı
bilgiyi kullanabilen ve paylaşabilen, problem
çözebilen ve teknolojiyi etkili olarak
kullanabilen, eleştirel düşünebilen, iletişim
kurabilen, en az bir yabancı dili çok iyi
konuşabilen genç bireyler yetiştirilmesini yerine
getirmiş bulunmaktadır.”
Atatürk Türkiye’sinde aydınlanmanın başka
tanımı olabilir mi?
Bu Atatürkçü kurumun başında kim mi var?
Yüzü, gülüşü, Türkçesi, şefkati Atatürk
ışığıyla parlayan bir kadın, Robert Kolej
mezunu Nüket Ersoy!
Onu görünce, Atatürk’ün, Anıtkabir’den çıkıp
eğitim ordusunun başına geçtiğini düşledim.
Ersoy; çağdaş, Atatürkçü duruşuyla
tanınıyor. Eşi Celal Ersoy’un da desteğiyle,
yaşamını Gaziantep’in eğitim yönünden
kalkınmasına, yönettiği okullarda okuyan
öğrencileri yarınlara iyi bir birey olarak
yetiştirmeye adamış.
Birçok kentte konuşmalar yaptım.
Küçüğünden büyüğüne, konuşmacıyı böylesine
ilgiyle dinleyen öğrenciye çok az rastladım.
Öğrencilerin soru sorarkenki zarafetlerini hiç
unutmayacağım...
Ankara duysun! Anadolu, Gaziantep’te
eğitimin halısını dokuyor.
Akşam inince gökte bulut kalmadı. Biberi
nasıl tatlı acı ise Gaziantep’in havası da ılık
serin.
Gaziantepliler, eskinin hanlarını yenileyerek
lokantalara, dinlenme yerlerine
dönüştürmüşler.
“Sahan Şirehan’da bir kahve içimi oturan,
bilmem bu kentten ayrılmayı aklından geçirir
mi” diye sordum içimden.. uçak, burnunu
İstanbul’a doğrulttuğunda.
binyazar@gmail.com
D
ib Sahne, Ankara’nõn yeni tiyatro
uzamlarõndan biri. Devlet Tiyatrolarõ sa-
natçõlarõndan Elvin ve Erdal Beşikçi-
oğlu tarafõndan kurulmuş. Ortada büyükçe bir ba-
rõn yer aldõğõ, iki köşesine iki platformun, araya
da 30 dolayõnda ‘döner’ taburenin yerleştiril-
mesiyle çeşitli türde gösterilere ev sahipliği
edebilecek, akustiği düzgün, ferah bir ortam ya-
ratõlmõş. Amaç, bu tür genç uzamlara, nitelikli,
sõra dõşõ sanat ürünlerinin enerjisini ve keyfini ta-
şõmak...
Dib Sahne’nin sunduğu ilk oyun Cambridge
diplomalõ Jez Butterworth’ün ‘Mojo’ başlõklõ
yapõtõ. 1990’larda, ‘tiyatroda edep’ (terbiye) an-
layõşõna karşõ çõkarak, dilde ve görüntüde müs-
tehcenlik, şiddet kullanõmõ, ‘görmezden gelinen’i
seyircinin ‘gözüne sokma’, kõsacasõ, gerçeği ‘su-
ratımıza vurma’ eylemiyle ‘ezber bozma’ya yö-
nelen ‘in-yer-face tiyatrosu’ akõmõnõn önde
gelen oyunlarõndan biri. Aynõ kuşaktan yazarla-
rõn ürettiği bu tür metinlerden çeşitli örnekleri -
söz gelimi, Martin McDonagh, Philip Ridley’in
Anthony Neilson’õn ve başka yazarlarõn oyun-
larõ aracõlõğõyla- 2000’lerin başõndan bu yana ül-
kemizde de izlenmekte. Sözünü ettiğimiz tür
oyunlarõn en ünlü yerli örneği de Özen Yula’nõn
‘Gözü Kara Alaturka’sõ.
Butterworth’ün 25 yaşõndayken yazdõğõ ‘Mo-
jo’, herhangi bir sahnede değil de ünlü Royal Co-
urt Tiyatrosu’nun ana sahnesinde sunulmuş. Bu
nedenle, 1995 yõlõ ‘in-yer-face tiyatrosu’ adõna
bir ‘milat’ özelliği taşõr olmuş. Ne hoş raslantõ,
benzer bir ‘milat’, 25 yaşõndaki John Osbor-
ne’un, yine Royal Court’ta, ünlü ‘Öfke’ oyunuyla
‘Öfkeli Genç Adamlar Akımı’na imza atarak
İngiliz tiyatrosunu ‘yeni gerçekçilik’ çizgisinde
parlattõğõ 1956 yõlõnda da yaşanmõş. Osborne’un
bu oyunda yarattõğõ sivri dilli Jimmy Porter ka-
rakterinde tanõk olduğumuz dilsel ve bedensel şid-
detin dozu, ‘Mojo’nunki yanõnda çok düşük kal-
sa da, ‘erkeklik değerleri’nin yok oluşunun ‘can
acıtıcı’ etkisi ve yarattõğõ ‘saldırganlık’ tepkisi
her iki oyunda da aynõdõr.
Jimmy, 20. yüzyõlõn başõnda -atom bombasõ ön-
cesinde- ‘kahraman’ olma şansõna sahip olan er-
kek kuşaklarõna özlemle bakarken, ‘Mojo’nun
-insan ilişkileri, aile, toplum, ekonomik denge-
ler, yasalar bağlamõndaki postmodern çözül-
müşlüğün getirdiği ‘değersizlik’ uçurumunda de-
belenen- oyun kişileri için ‘doğru’ sayõlabilecek
bir ‘erkek modeli’ bile kalmamõştõr. ‘Mojo’da
‘baba’ imgesi bir ‘anahtar kavram’ gibi do-
landõrõlõr sahnede. ‘Oğlan çocuk’luktan ‘er-
kek’ olmaya geçişi sağlayacak bir ‘baba figü-
rü’ne duyulan özlem ironiyi derinleştirir. Sah-
nedekiler, tacizci babalarõ ya da ‘amca’ dedik-
leri babalõklarõnõ bilirler yalnõzca... Bu nedenle,
‘Mojo’, ‘maçoluk gösterileri’nin gizlemeyi
başaramadõğõ bir çeşit ‘sahipsiz ve umarsız oğ-
lan çocuklar öyküsü’nün burukluğunu taşõr. Ta-
rantino sinemasõnõn ‘kara alay’ kõvamõna ve
‘gangster gülünçleştirmeleri’ne baştan sona ya-
kõn dursa da...
Devlet Tiyatrolarõ sanatçõsõ, yönetmen İlham
Yazar, bir gece kulübünün tek bir odasõnda ya-
şanan öyküyü, seyircinin döner koltuklarda ha-
reket ederek izleyeceği dört ayrõ noktaya yaymõş
ve ‘oyun alanı’nõ Dib Sahne uzamõnõn neredeyse
tamamõnõ kapsayacak biçimde genişleterek çok
düzlemli kõlmõş.
Rock’n Roll çõlgõnlõğõnõn yaşandõğõ 1950’li yõl-
larda Londra’nõn Soho bölgesinde geçen oyun,
orkestra platformunda oluşturulmuş bir büyük
kent görüntüsü önünde ve çõlgõn bir rock şarkõ-
sõ eşliğinde bize doğru yaklaşan iki motosiklet-
linin yarattõğõ ‘güçlülük imgesi’yle başlõyor. Yö-
netmen İlham Yazar’õn düş gücünün ürünü olan
bu sahne aracõlõğõyla, rock yõldõzlarõnõ kapmak için
kirli işlerin çevrildiği bir şov dünyasõna giriyo-
ruz.
Geriye, maçolukta yaya kalmõşlõklarõnõn sõ-
kõntõsõnõ, kullandõklarõ ‘kenar mahalle’ dilinin
müstehcenliği ve hafif uyuşturucularla bastõrmaya
çalõşan iki kafadar Otçu ve Şekerci (Ferhat Do-
ruk Nalbantoğlu, Ali Yoğurtçuoğlu), kulübün
sahibi Ezra’nõn -adam yerine konmayan- oğlu Be-
bek (İnanç Konukçu), Bebek’in hayranõ olan,
gece kulübünün kõdemli elemanõ Mickey’nin de
(Nusret Şenay) kendine yakõn tuttuğu Sõska (Ber-
kan Şal) ve şarkõcõ Parlak Johnny (sessiz rol, En-
gin Öztürk) odağõnda gelişen bir kalleşlik ve şid-
det öyküsü kalõyor. En başta yaratõlan ‘güçlülük
imgesi’nin sahteliğinin oyun sürdükçe -oyun ki-
şilerinin ‘itilip kakılmışlar’ arasõndan seçildiği
anlaşõldõkça- ortaya çõkacağõ bir öykü aynõ za-
manda...
İlham Yazar, gerek sahne devinimini gerek
oyuncu yorumlarõnõ oluşturmada hõzlõ bir tempo
öngörmüş ve çoğu DTCF ve Bilkent Tiyatro bö-
lümlerini yeni bitirmiş genç sanatçõlardan bu yön-
de tam verim almõş. Oyun, Devlet Tiyatrolarõ’nõn
deneyimli oyuncusu Nusret Şenay’õn ve oyun-
culuğa yeniden başlayan Berkan Şal’õn da kat-
kõsõyla su gibi akõyor. Yine de yer yer durağan-
laşan bir sahne metni söz konusu. Biraz daha kõ-
saltõlabilse belki daha etkili olabilecek.
‘Mojo’ yapõmõyla gelen izleyicilik deneyimiyle
tanõşmalõsõnõz...
CEREN ÇIPLAK
“Hüzün bile eğlence sektörünün bir parça-
sı. Alt sınıfların acılarını üst sınıflara ya da üst
sınıfların acılarını alt sınıflara anlatıp, insan-
ları eğlendiriyorsunuz. Böylelikle sanat yapmış
oluyorsunuz. Bunu zaten yapıyorlar. Ben böy-
le bir şey yapmak istemiyorum.” Bu sözler İs-
tanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen Behiç
Ak’õn yazdõğõ ve Serpil Tamur’un yönettiği “İki
Çarpı İki” oyunundan. Seray Gözler Yeni-
ay’õn canlandõrdõğõ Elvan, yukarõdaki sözleri
söylerken, günümüzün eğlence anlayõşõna tepki-
sini dile getiriyor.
“İki Çarpı İki”, iki kişilik bir oyun. Ancak il-
ginç olan yanõ her iki oyuncunun da ikişer kişiyi
canlandõrmasõ. Oyuncular, yönetmen Tamur’un de-
yişiyle “pingpong topu gibi”ler. Canlandõrdõk-
larõ kişilikler arasõnda gidip geliyorlar. Bu gidiş ge-
lişler izleyicide şaşkõnlõk yaratõyor.
Kadõn-erkek ilişkisini farklõ boyutlarda ele
alan “İki Çarpı İki”nin dekor ve giysi tasarõmõ
Şirin Dağtekin Yenen’e, õşõk tasarõmõ ise
Önder Arık’a ait. Oyunda õşõk da özel
bir anlam taşõyor; çünkü õşõğõn rengi
“duygulara göre” değişiyor.
Behiç Ak, oyunu yazarken bugün
hepimizin yaşadõğõ çelişkilerin bireysel
kökenlerine iki insanõn ilişkisi üzerinden
yolculuk yapmak istediğini söylüyor: “Bu bera-
berlikte özlemler, gerçekleştirilmemiş projeler,
tatminsizlikler, umutlar ve umutsuzluklar
buldum. Politik jargonlara hiç yansımayan
umulmadık beraberlikler ve karşıtlıklar bul-
dum. Bu bölünmenin sadece politik klişelerle
açıklanamayacak kadar derin benzerliklere ve
karşıtlıklara dayandığını göstermek istedim.”
Ona göre “İki Çarpı İki”, özgürlüğün endüstri-
leşmesinin, “saplantı”ya dönüşmesinin, sanat ve
eleştiriyi neredeyse olanaksõzlaştõrdõğõ günü-
müzle ilgili bir eleştirel sa-
nat çabasõ.
Adnan Biricik, oyun-
da Ahmet ve Mahmut ka-
rakterlerini canlandõrõyor. Ah-
met, içe dönük, tembel ve sosyal demokrat. Mah-
mut ise enerjik, pervasõz, dõşa dönük, kaba, risk
alabilen bir liberal. Seray Gözler Yeniay ise Se-
ma ve Elvan karakterlerini canlandõrõyor. Sema
enerjik, gergin, dõşa dönük, bakõmlõ, reklamcõlõk
sektöründe çalõşan bir metin yazarõ. Elvan da içe
kapalõ, hassas ve duygusal bir karakter. Ahmet Se-
ma’yla, Mahmut da Elvan’la evli. Ahmet’le
Mahmut eski arkadaşlar. Sonra birbirlerinin eş-
leriyle de tanõşõyorlar. Ve diyaloglar birbiri ardõ-
na akõyor.
Oyunda sadece “diyaloglar” değil izleyici şa-
şõrtan, oyuncularõn bir kişilikten “aniden” diğer
kişiliğe geçişi, sahnenin õşõğa yansõyan duygusu-
nun yanõ sõra her şey “anlık”. Ve tõpkõ başladõğõ
gibi ansõzõn bitiveriyor. Sema viski içermiş gibi
yaparken olmayan kadehini dudaklarõna götürü-
yor, ama bardağõ masaya koyma gereği duymu-
yor. Birden elinde hiç bardak yokmuş gibi ya-
nõndakine dokunuyor. Bütün bu anlõk değişimler
dikkatle örülmüş. Yaşanan onca şeye karşõn so-
nuçta değişen bir şey olmuyor. Tamur’un dediği
gibi: “Hayat her şeye rağmen devam ediyor ve
‘eskisi gibi’ devam ediyor.”
(“İki Çarpõ İki” adlõ oyun Beykoz Ahmet Mit-
hat Efendi Sahnesi’nde cuma günü saat 20.00’de,
cumartesi saat 15.00 ve 20.00’de izlenebilir.)
Behiç Ak’õn ‘İki Çarpõ İki’si İstanbul Devlet Tiyatrosu Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi’nde
Oyunda Seray Gözler
Yeniay ve Adnan Biricik
rol alıyor.
DANS
Garajistanbul’da 20.30’da Mathilde Monnier
& La Ribot’un “Gustavia” gösterisi
DEVLET TİYATROLARI ÜSKÜDAR
TEKEL SAHNESİ
“Kuzguncuk Türküsü” 20.00’de.
CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU
İnci Çayõrlõ 20.00’de “Anõlar ve Şarkõlar” adlõ
Türk müziği konseri.
Ankara Dib Sahne’nin tiyatro etkinlikleri ‘MOJO’ ile başladõ
İngiltere’de 1990’larda çõkõş yapan In-Yer-Face
tiyatrosunun önde gelen yazarlarõndan Jez Butterworth’ün
ünlü yapõtõ gerçek bir gece kulübü ortamõnda sunuluyor.
İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)
- İzmir’i “kültür, sanat ve
tasarım kenti” yapmak
hedefiyle İzmir Büyükşehir
Belediyesi’nin düzenlediği
“İzmir Kültür Çalıştayı” sona
erdi. Çalõştayda, kentin kültür
seferberliği için öncelikleri ve
uzun vadeli projeler konusunda
kapsamlõ çalõşmalar yapõldõ.
Bunlardan biri de Fransa’daki
Louvre Müzesi’nde “İzmir’den
Smyrna’ya” sergisinde yer alan
eserlerin İzmir’e iadesi
konusunda tüm çalõştay
katõlõmcõlarõnõn imzalayacağõ bir
mektup kaleme alõnmasõ
kararlaştõrõldõ. İzmir’in kültür
sanat alanõnda dünyanõn sayõlõ
kentlerinden biri olmasõ için de
10 ana başlõk üzerinde
yoğunlaşõldõ. Odaklanõlan
konular ve getirilen öneriler
arasõnda kültür-sanat
etkinliklerine katõlõmõn
arttõrõlmasõ, kentin Akdeniz
kültür havzasõnõn önemli bir
merkezi haline getirilmesi,
müzelerin kentin geçmişiyle
diyalog kurma açõsõndan sunduğu
olanaklarõn geliştirilmesi,
etkinliklerin sokağa taşmasõ,
Kadifekale-Agora projesi
benzeri, kentin geçmiş tarihini
kentlinin hayatõna yeniden dahil
edecek yeni projelerin
geliştirilerek arkeolojik alanlarõn
değerlendirilmesi yer alõyor.
Kültür Servisi - Dot, yeni se-
zonu İngiliz yazar Mark Raven-
hill’in çağdaş tiyatro için bir dö-
nüm noktasõ olarak kabul edilen ve
ilk kez 1996’da Royal Court’ta
sahnelenen ‘Alışveriş & S***ş’
oyunu ile açõyor. 4 Kasõm’da sa-
at 21.00’de galasõ yapõlacak oyu-
nu Murat Daltaban yönetiyor.
Ece Dizdar, Tuğrul Tülek, Ser-
kan Altunorak, İbrahim Selim,
Cem Özeren’in rol aldõğõ yapõm,
yirmili yaşlar hakkõnda karanlõk
ve komik bir oyun.
Ravenhill, hõzlõ ve şaşõrtõcõ sah-
neler, öfkeli ve hõnzõrca komik di-
yaloglarla örülü oyunda komedi ve
çirkinliği savaştõrõrken uyuşturu-
cu, seks, bağõmlõlõk, aidiyet, alõş-
veriş, televizyon, aşk, aile gibi ko-
nulara değiniyor. Ravenhill’in
tüm bu konularõn içine yerleştir-
diği temel ve basit göndermesi ise
çok açõk: “Artık insanlık, satı-
lık!” (0 212 251 45 45)
Satılık insanlık
BUGÜN
İzmir Kültür
Çalõştayõ’nda
öncelikler
belirlendi:
Eserler
Louvre’dan
istenecek
SAYFA CUMHURİYET 27 EKİM 2009 SALI
16 KÜLTÜR kultur@cumhuriyet.com.tr
Maçolukkrizdemi?
‘1. Karadeniz Tiyatro Çalıştayı’
Kültür Servisi - Ankara’da yapõlacak olan
“Türkiye Tiyatrolar Kurultayõ” öncesinde
Karadeniz’deki tiyatrolarõn katõlõmõyla
Sinop’ta 14 - 15 Kasõm tarihlerinde
“Karadeniz Tiyatrolarõ Çalõştayõ” toplanacak.
Çalõştayda; Karadeniz’de tiyatroyla uğraşan
insanlarõn birbirleriyle diyaloğunu sağlamak
ve Ankara’da yapõlacak olan kurultayda kendi
düşüncelerini yansõtacak bir bildirinin
oluşturulmasõ amaçlanõyor. (0 454 318 13 71)
‘Cahillikler 3’ çıktı
Kültür Servisi - “Bilmediklerimiz ve Yanlõş
Bildiklerimiz” ile “Hayvanlar Âlemi”nin
ardõndan ‘Cahillikler Kitabõ’nõn üçüncüsü
“Sağlõk” çõktõ. Werner Bartens’õn yazdõğõ, Itõr
Arda’nõn Türkçeye çevirdiği kitap, sağlõkla
ilgili bilinmeyenleri ve yanlõş bilinenleri konu
alõyor. NTV Yayõnlarõ’ndan çõkan ve 256
sayfadan oluşan kitapta “Kalp krizi aniden mi
olur?”, “Pizza ve hamburger gerçekten
sağlõksõz mõdõr?”, “Saç boyalarõ kansere sebep
olur mu?” gibi akla takõlan sorularõn cevaplarõ
ya da yanlõş bilgilerin doğrularõ aranõyor.
İkiyebölünmüşzorluilişkiler...