24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2009 PAZAR 12 DIŞ HABERLER BM İnsan Hakları Konseyi’nden Ziegler, zengin Batı’nın yoksul Güney’in nefretiyle karşı karşıya olduğunu vurguluyor: ir dünya savaşõ içindeyiz’ OSMAN ÇUTSAY FRANKFURT - Kitaplarõyla dünyada ol- duğu kadar Türkiye’de de tanõnan İsviçreli ya- zar ve bilim adamõ Jean Ziegler, bir dünya sa- vaşõnõn içinden geçtiğimizi, neoliberal çõl- gõnlõğõn ulusal devlet başta olmak üzere tüm ev- rensel değerleri ayaklar altõna aldõğõnõ söyle- di. Türkiye’deki aydõnlanma devrimini 20’nci yüzyõldaki bir Fransõz Devrimi olarak tanõm- layan BM İnsan Haklarõ Konseyi İkinci Baş- kanõ Prof. Dr. Jean Ziegler, AKP’nin Kema- list devrim ile gelen bütün değerlere ihanet et- mek ve neoliberal gaddarlõğõ sürdürmek için ik- tidara geldiğini savundu. Ziegler, insanlõğõn, eğer halk egemenliği, ulusal devlet ve ulusal bütünlük, temel haklar, bilimin öncülüğü gibi evrensel değerlere gere- ğince sahip çõkmazsa kaybolup gideceğini ile- ri sürdü. Avrupa Birliği, İsrail, AKP iktidarõna da ağõr eleştirilerde bulunan Ziegler’e göre, Ba- tõ tam anlamõyla ikiyüzlü bir politika izliyor ve dünyanõn güney yarõküresindeki yoksul halkla- ra (Güney), zengin Batõ’dan nefret dõşõnda bir se- çenek kalmõyor. Jean Ziegler, Cumhuriyet’in sorularõnõ yanõtlarken, Batõ’dan hastalõklõ bir nef- ret ile akõlcõ bir nefretin arasõnda önemli fark- lar olduğunun altõnõ çizdi ve Kemalist devrimin özgürleştirici yapõsõna dikkat çekti. - Son kitabınızda da bir büyük dünya sa- vaşı içinden geçtiğimizi yazıyorsunuz. Batı dünyası, yoksul halkların kendisine gös- terdiği büyük tepkiyi göremeyecek kadar duyarsız mı sizce? JEAN ZIEGLER - Batõ tamamen kör artõk. Batõ’ya yönelik iki nefret var. Biri patolojik, hastalõklõ nefret, biri de mantõklõ, akõlcõ nefret. El Kaide, terorizm vs. patolojik nefrettir ve ör- gütlü suç kapsamõndadõr. Ancak başka bir nef- ret de var: Mantõklõ, akõlcõ nefret. Bu da Batõ’nõn tümüyle reddidir, ancak bir kimlik oluşumu- na yol açar. Toplumsal barõşa ve özgürlük ha- reketlerine çõkarõr bizi. Akılcı nefret, neoliberal deliliğe karşı Bolivya’da örneğin 6 ayda yeraltõ ve yer- üstü zenginliklerini geri alan Evo Morales, böyle bir isyandõr. Venezüella, Küba da öy- le. Batõ’yõ bu biçimde tümüyle reddetmek, bir çõkõş oluşturmak anlamõna geliyor. Yani kimliğin uyanõşõ da Batõ’dan akõlcõ nefretin olumlu sonucudur. Şimdi... Bu nefret nereden geliyor? Yasaklanmõş anõlardan. Çok tuhaf, kölelik dönemindeki, sömürgeler dönemin- deki korkunç olaylarõ hatõrlamaktan geliyor bu nefret. Bu anõlar geri dönüyor sanki. Ek- lemeliyim: Akõlcõ nefret, elbette şu neoliberal deliliğe karşõdõr. Zengin Batõ, yoksul Gü- ney’in nefretiyle yüz yüze. - Güney’in Batı’ya yönelik bu nefretinde daraltıcı bir yan yok mu? - Kabul edelim ki, Güney bugün Batõ kar- şõsõnda tam bir nefret duygusu içinde. “Ev- rensel” bir Batõ istemiyor artõk Güney’in halk- larõ. Ama biliyoruz ki Güney de Batõ da ay- nõ gezegenin sakinleri. Peki, bu gezegeni na- sõl “organize” etmek gerekiyor? Hoşgörü, PORTRE/ PROF. DR. JEAN ZIEGLER Cenevre Üniversitesi emekli öğretim üyelerinden, toplumbilimci Prof. Dr. Jean Ziegler, bilim adamlõğõ ve yazarlõğõnõn yanõ sõra 1999 yõlõna kadar İsviçre Parlamentosu’nda milletvekilliği de yaptõ. Daha sonra Birleşmiş Milletler’in Beslenme Hakkõ Özel Raportörü olarak görev üstlenen Ziegler, 2008 yõlõnda BM İnsan Haklarõ Konseyi Danõşma Komisyonu’na seçildi. 2009 yõlõ Ağustos ayõnda da bu kurulun İkinci Başkanlõğõ’nõ üstlendi. Çok sayõda ödülün de sahibi olan Ziegler’in kitaplarõ dünyanõn birçok diline çevrildi. Yazarõn Türkçede “İsviçre Daha Beyaz Yõkar”, “Dünyanõn Yeni Sahipleri ve Onlara Direnenler”, “Suçun Derebeyleri” gibi kitaplarõ bulunuyor. Jean Ziegler, insanlõğõn, eğer halk egemenliği, ulusal devlet ve ulusal bütünlük, temel haklar, bilimin öncülüğü gibi evrensel değerlere gereğince sahip çõkmazsa kaybolup gideceğini söylüyor. AB, İsrail, AKP hükümetine de ağõr eleştirilerde bulunan Ziegler’e göre, Batõ tam anlamõyla ikiyüzlü bir politika izliyor. karşõlõklõlõk ve hukuk temeli üzerinde. Bu, Güney için de Batõ için de geçerlidir. - Ulusal devleti bir çözüm görüyorsunuz... - Evet, öyle. Ulus, hangi çağda, yeryüzü- nün neresinde ortaya çõkarsa çõksõn, evrensel değerlerin taşõyõcõsõdõr. Bolivya, Venezüel- la, Küba... Bunlar nefreti, adaletin, ilerle- menin, özgürlüğün ve hukukun gücüne dönüştürüyorlar. Tabii Batõ’dan nefretin bir kimlik fanatizmine, kabileci bir izolasyona yol açmasõ da mümkün. Köleliği, sömürgeciliği yaşamõş, bunlarõn yüzyõllarca acõsõnõ çekmiş halklarda kendini yitirme duygusu, bozulan ruhsal denge, şaşkõnlõk, kâbuslar ortaya çõkar. Bütün bunlar halklarõ bir kimlik deliliğine de çekebilir. Çok milliyetli demokratik bir ulus yerine, etnik, dinsel ve kültürel bir delilik de üretilir bu nefret. Bolivya’da örneğin bu tehlikenin kol gezdiğini de biliyoruz. Ama ulus, bir kabile fanatizminden çok başka bir şeydir. Ulus, ulusal devlet, evrensel değerler için vardõr. Farklõlõklarõ geçerli sayar, ama o farklõlõklarõ koruyucu bir bütüne ait olma bi- lincinde birleştirir. Kimlik yaratma hali - Ortada Batı’ya karşı bir kimlik bildiri- mi var, ama nedense son dönemde din bu bil- dirimi damgalıyor... - Örnek: Bir süre önce Şam’daydõm, bir kon- ferans için. Dev bir salonda konuşuyorum. Çok da kadõn dinleyici var. Hemen hepsi başörtü- lü. 15 yõl önce bu mümkün değildi. Sanki Müs- lüman Kardeşler iktidarda. Daha önce Mark- sist olanlar falan... Bu insanlar bir şey göster- mek istiyor aslõnda. Burada bir kimlik yaratma, kolektif bir kimlik yaratma hali var. Siyasal bir bilinç bu. Karşõsõnda da Batõ’nõn ikiyüzlülüğü var. Çatal bir dille konuşan Batõ’ya, Güney’in ezilen halklarõ artõk dayanamõyor, Batõ’yõ ta- şõmõyorlar. Taşõmak istemiyorlar. Ben bunu BM İnsan Haklarõ Konseyi’nden biliyorum. - Kan içici bir dünyanın reflekslerine din- sel, mikro milliyetçi, mafya tipi çözümler de bulaşıyor. Siz yoksullara karşı açılmış bir savaş içinde yaşadığımızı, dolayısıyla gös- terilen tepkileri, nefreti de anlamamız ge- rektiğini yazıyorsunuz. Batı’nın yöneticile- ri ne yapıyor? - Batõ’nõn ikiyüzlülüğüne bir örnek vereyim: İsrailliler bu yõl 12 Ocak’ta Filistin’de sivil hal- kõ katletti korkunç bir şekilde. Gazze ve çev- resinde. Batõlõ büyükelçiler “Bunu mahkûm edemeyiz, işte İsrail’in güvenliği söz konu- su, insan hakları ihlal edilmiyor” falan dediler. Ama insanlõğa karşõ da bir suç işleniyor. Bom- bardõman bunlar söylenirken sürüyordu ve tüm AB büyükelçileri “Hayır, karara onay ve- remeyiz” dediler, hem de Hamas füzeleri ay- nõ anda mahkûm edilirken... Dünyaya yalanlar sıralıyorlar Batõ’nõn dilindeki parçalõlõk, bu çatal dilli ol- ma hali, çifte standart, Güney halklarõ için da- yanõlmaz boyutlara ulaştõ. Her Batõlõ büyük- elçi, insanlõk, evrensel değerler adõna konu- şuyor ve dünyaya resmen yalanlar sõralõyor. Bu yaralõ bilinç, bu yaralõ bellek ile Batõ’nõn çatal dili ve şu yamyam, kan içici dünya dü- zeni bir ortam oluşturuyor. Her 5 saniyede bir, dünyamõzda bir çocuk açlõktan ölüyor. Her 5 saniyede bir 10 yaşõndan küçük bir çocuk ölü- yor. 1 milyardan fazla insan ağõr bir biçimde ve sürekli olarak yetersiz besleniyor. Bu in- sanlar aç. Her gün 100 bin insan doğrudan aç- lõktan veya açlõğõn yol açtõğõ nedenlerden ha- yatõnõ kaybediyor. Oysa World Food Report (Dünya Gõda Raporu), dünya tarõmõnõn bugün gayet rahat her yetişkine günde 2700 kalori sağ- layacak şekilde 12 milyar insanõ besleyebile- ceğini söylüyor. Bugün dünya nüfusu bunun yarõsõ kadar. Düşünün. Ölen çocuklar... Ger- çekten de dünya halklarõna karşõ açõlmõş bir dünya savaşõ içinde yaşõyoruz. Dünya çok kö- tüye gidiyor. ‘İslamcõlar Kemalist devrimin temel ilkelerine ihanet ediyor’ - Türkiye’deki gelişmeleri bu nefretle iliş- kilendirebilir miyiz? ZIEGLER - Ben kesinlikle Sarkozy’ye ve Türkiye’nin AB’ye giremeyeceğini söyle- yenlere karşõyõm. Eğer kültürüyle Türkiye, bin- lerce yõllõk tarihiyle ve Osmanlõ kültürüyle AB’den dõşlanõrsa, bir kere bu çok tehlikeli olur. İkincisi, böyle bir durumda AB, kendi kendisinin bir parçasõnõ koparõp atmõş olur, eğer bu diyaloğu entegrasyona kadar ilerletmezse... Bence Türkiye, AB’ye aittir, ama dev şirket- lerin AB’sine, ne derse yapõlmasõnõ isteyen bir AB diktasõna ait değildir. Yani Türkiye, bir egemen ülke olarak AB’ye dahildir. - Türkiye’nin bir aydınlanmacı cumhu- riyet olarak kurulduğunu biliyoruz. Ke- malist miras sizce nereye gidiyor? - Bence Kemalist devrim müthiş bir olay. 20’nci yüzyõlõn başõndaki muhteşem devrim- lerden biridir. Tabii sonra bazõ şeyler değişti. Örneğin Kürtlerin dõşlanmasõ doğru değildi. Ama Kemalist devrim fikri, kadõnõn özgür- leşmesi, laikleşme, güçlü bir ulusal kimlik... Bunlar, bugünkü Avrupa için de merkezi önemde kazanõmlardõr. Fransız devrimiyle akraba - Türk devrimini Fransız devriminin ak- rabası sayıyorsunuz... - Gerçi ordu, 12 Eylül 1980’de olduğu gi- bi, Kemalist devrimi tekeline almak istiyor, ama Kemalist devrim bir halk hareketiydi. Bir devlet içi darbe, gizli servis işi falan değildi, tõpkõ Fransõz devrimi gibi bir halk hareketiy- di. Gerçekten de Kemalist devrim ile Fransõz devrimi arasõnda ortak birçok yan vardõr. Ör- neğin Fransõz devrimi sonrasõnda da Bona- partizm büyük bir tehlikeydi, Kemalist devrim sürecinde olduğu gibi. Bonapartist darbeler, im- paratorluğun yeniden canlandõrõlmasõ vs... Bunlar ve benzerleri elbette tehlikeli; yani eğer bir grup subay tutup Kemalist devrim adõna 12 Eylül gibi Bonapartist bir devlet darbesi falan yapmaya kalkarsa, elbette tehlikelidir. Fakat şimdi şu İslamcõlar geldi. Belki ilk ba- kõşta, ordudan çõkabilecek Bonapartist eği- limlere karşõ bir ağõrlõk olarak iyi gibi görü- nebilir, ama bunlar Kemalist devrimin temel ilkelerine ihanet içindeler. Tehlikeli olan, asõl bu. Bonapartizmi durdurmalarõ iyidir, ama on- dan çok daha merkezi önemde olan şey, bun- larõn Kemalist temel ilkelere ihanet etmesidir. Türkiye’ye baktõğõmõzda şunu görüyoruz: Kolektif bilinçte inanõlmaz bir ge- rileme var şimdi. Eğer İslamlaş- ma bundan böyle de ilerlemeye devam ederse, Kemalist devrimin tüm temel kazanõmlarõ ortadan kalkar. Üstelik bütün bunlar din adõna yapõlõyor. Olacak şey değil. - Avrupa, Kemalizme tepki içinde. Oysa siz Avrupa’nın asıl Kemalist devrimin kaza- nımlarına ihtiyacı olduğunu düşünüyorsunuz... - Şunu vurgulamalõ- yõz: Kemalist devrim, Avrupa için de çok önemlidir. Avrupa’da eğer bir Berlusconi var- sa, Avrupa’nõn güvenlik politikasõnõ NATO üst- leniyorsa, yani Amerikan İmparatorluğu Av- rupa güvenliğini devralõyorsa, o zaman Av- rupa’da sağlam bir sese ihtiyacõmõz var de- mektir. Bu ses “ulusal devlet” der, “laiklik” der, “halk egemenliği” der, bunlar çok önem- lidir. Aslõnda sorun bir toplum sözleşmesidir. Kemalist devrim de, hep altõnõ çiziyoruz ki, Fransõz devrimi ile manevi bir akrabalõk için- dedir. Bu devrimde de bir toplum sözleşme- si vardõr, bu sözleşmeyi kabul eden herkes ulu- sa entegre edilir. Bu çokkültürlü bir şeydir. Siz- de de var işte, Aleviler, Kürtler, çokkültürlü bir evren... Ancak çağdaş ulus, sonuçta, halk ege- menliğinin bir ifadesidir. Son tahlilde halk ege- menliği vardõr ve bu, nihai önemdedir. Ama “yok, piyasa bu işleri çözecek” derlerse, o za- man aydõnlõk düşmanõdõrlar, ca- hildirler. Öyleler. - Dinci, neoliberal AKP’nin seçim başarılarını siz Avru- pa’dan ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nden bakarak nasıl görüyorsunuz? - Ama ben de soruyorum: Bunlar neden seçim kazandõlar? Neden seçildiler? Nasõl seçildi- ler? İki kez de seçtiniz bunlarõ. Buna bir yanõt bulmak gerek. Benim bir hipo- tezim var: Neolibera- lizm tüm toplumsal bağlarõ, sosyal garanti- leri yerle bir ediyor, ortalõğõ çöle çeviriyor. “Piyasanın görünmez eli” denir ya hani... Sosyal güvenlik garanti- leri falan dedik. Neoliberalizm inanõlmaz bir biçimde tümüyle güvencesizleştiriyor insan- larõ, sosyal dokuyu paramparça ediyor, sen- dikalarõn yararõnõ toplusözleşmelerin yararõnõ reddediyor. İşte insanlarõn böyle tamamen gü- vencesizleştirilmesi, sadece maddi açõdan de- ğil manevi açõdan da güvencesiz bõrakõlmasõ söz konusu... Eğer ulusallõk, ulusal devlet hor görülürse ya da grev piyasaya karşõ bir suç ola- rak görülürse veya parlamento... “Bunlara ge- rek yok, çünkü piyasa her şeye karar veri- yor” derler hep, malum... Bütün bunlar tam bir güvencesizlik yaratõyor insanlarda. İşte tam bu noktada da biri geliyor ve çözümün Allah’ta olduğunu söylüyor. Dua etmelisin, o yeter... Öyle diyor ve bu, bir kimlik oluşturuyor. Bir koruyucu şemsiye veriyor şaşõrmõş insana. Böyle bir tam güvencesizlik ortamõnda, din bir yanõt oluyor. Bunlar belki bizim için, aydõnlar için sorun değil, ama diyelim Ankara’da zavallõ bir işçi için önemli bir sorun. Düşünün, tüm sosyal bağlantõlarõm ortadan kalkõyor, sahip olduğum kimlik bitiyor. Bir Türk ulusu, bir toplum söz- leşmesi var, bir kolektif özgüllük var, bir ta- rih... Bunlar ortadan kalkõyor ve ben birden- bire beni fõrlatõp atan dev şirketlerin bir nes- nesi haline geliyorum. Bu, tam bir kâbustur. Toplum paramparça edilince, insanlara dua ve cami kalõyor. Kendini böyle garantiye alma- ya çalõşõyor sõradan insan. AKP ve “başarı- sı” bence böyle de açõklanabilir. Doğrusu Er- doğan büyük tehlike. İranlõ mollalar gibi de- ğil çünkü bunlar; tam fõrsatçõlar. İsrail ile ilişkiler bir başka örnek. Biliyoruz ki, İsrail ile Türkiye suç ortaklarõdõr. Çok önem- li stratejik ortaklar. Şu sõralarda gerçi ortak bir askeri tatbikatõ reddetti Ankara, ayrõca Da- vos’taki Erdoğan’õn tiyatrosunu da biliyoruz. Bunlar tiyatrodur, ama iki hükümet arasõnda- ki yakõn ilişkiyi biliyoruz, izliyoruz. ‘B ZIEGLER: Batõ’nõn dilindeki parçalõlõk, bu çatal dilli olma hali, çifte standart, Güney halklarõ için dayanõlmaz boyutlara ulaştõ. Her Batõlõ büyükelçi, insanlõk, evrensel değerler adõna konuşuyor ve dünyaya resmen yalanlar sõralõyor... Bu yaralõ bilinç, bu yaralõ bellek ile Batõ’nõn çatal dili ve şu yamyam, kan içici dünya düzeni bir ortam oluşturuyor. Her 5 saniyede bir, dünyamõzda bir çocuk açlõktan ölüyor. Her 5 saniyede bir 10 yaşõndan küçük bir çocuk ölüyor. 1 milyardan fazla insan ağõr bir biçimde ve sürekli olarak yetersiz besleniyor. Bu insanlar aç... Her gün 100 bin insan doğrudan açlõktan veya açlõğõn yol açtõğõ nedenlerden hayatõnõ kaybediyor. Oysa Dünya Gõda Raporu, dünya tarõmõnõn bugün gayet rahat her yetişkine günde 2700 kalori sağlayacak şekilde 12 milyar insanõ besleyebileceğini söylüyor. Bugün dünya nüfusu bunun yarõsõ kadar. Düşünün. Ölen çocuklar... Gerçekten de dünya halklarõna karşõ açõlmõş bir dünya savaşõ içinde yaşõyoruz. Dünya çok kötüye gidiyor. ZIEGLER: Benim bir hipotezim var: Neoliberalizm tüm toplumsal bağlarõ, sosyal garantileri yerle bir ediyor, ortalõğõ çöle çeviriyor. Bunlar belki bizim için, aydõnlar için sorun değil, ama diyelim Ankara’da bir işçi için önemli bir sorun. Düşünün, tüm sosyal bağlantõlarõm ortadan kalkõyor, sahip olduğum kimlik bitiyor. Bir Türk ulusu, bir toplum sözleşmesi var, bir kolektif özgüllük var, bir tarih... Bunlar ortadan kalkõyor ve ben birdenbire beni fõrlatõp atan dev şirketlerin bir nesnesi haline geliyorum. Bu, tam bir kâbustur. Toplum paramparça edilince, insanlara dua ve cami kalõyor. Kendini böyle garantiye almaya çalõşõyor sõradan insan. AKP ve “başarõsõ” bence böyle de açõklanabilir. Doğrusu Erdoğan büyük tehlike. İranlõ mollalar gibi değil çünkü bunlar; tam fõrsatçõlar. ‘Gerçi ordu, 12 Eylül 1980’de olduğu gibi, Kemalist devrimi tekeline almak istiyor, ama Kemalist devrim bir halk hareketiydi. Bir devlet içi darbe, gizli servis işi falan değildi.’ (Fotoğraf: ÖMER YAPRAKKIRAN) Açlığın ve salgın hastalıkların hü- küm sürdüğü Zim- babve’de çocuklar, Güney Afrika’dan gelen kamyonlar- dan düşen mısırları topluyor... (AP)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear