28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 2009 CUMARTESİ 18 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 24 Ekim GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Ekonomimizin Gelecek Yılı “2010-2012 Orta Vadeli Programı” ve üç yıllık bütçe büyüklükleri açıklandıktan sonra, gelecek ekonomik gelişmelerle ilgili tartışmalar da artmaya başlamıştır. Uzmanlarımızın çoğu, gelecek yılda ekonomimizin bunalımdan çıkacağını ve düşük oranlı bir büyüme eğilimine gireceğini düşünmektedirler. Milli Gelirimiz (GSYH), 2009’un ilk iki çeyreğinde, yüzde 13.8 ve yüzde 7 oranlarında küçüldükten sonra, dördüncü çeyrekte küçülme hızının yüzde 5-6 düzeyine düşeceği ve dördüncü çeyrekte küçük oranlı (yüzde 2-3 gibi) bir büyüme hızının elde edilebileceği konusundaki beklentiler çoğunluktadır. Bununla birlikte, uzmanlarımız arasında, üçüncü çeyrek küçülme oranının yüzde 7’ye kadar çıkmasını ve dördüncü çeyrekte yüzde 5’e düşmesini ve yıllık GSYH küçülme oranının yüzde 7’yi aşmasını bekleyenler de vardır. Böyle düşünenler, bu konuda belirleyici etkisi olan endüstri üretiminin, ağustosta yüzde 63’e düştükten sonra eylülde yeniden yüzde 8’e yükselme eğilimine girmiş olması nedeniyle daha kötümser görüşler öne sürmektedirler. 12 aylık kapasite kullanım oranlarında da benzer eğilimler vardır. Toplam işsizlik oranı, şubatta zirve (yüzde 16) yaptıktan sonra, temmuzdan beri yüzde 13 çevresinde dalgalanmakta ve bir türlü yüzde 10’un altına indirilememektedir. Üç yıllık plan ile 2010 yılı bütçe rakamları birlikte incelenince, gelecek yılın, hepimiz ve özellikle düşük ve orta gelirli aileler için daha sıkıntılı geçeceği anlaşılmaktadır. Çünkü: ? Büyük bir devlet bütçesi açığı (50 milyar lira) ile yaklaştığımız 2010 yılında, petrol ve enerji fiyatları ile temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarında beklenen hızlı artışlar, gerçekleşmeye ve yaşam koşullarını ağırlaştırmaya başlamıştır. Bir süredir enerji fiyatlarına yapılan zamlarla bütçe açığını azaltmak için artırılması zorunlu olan vergilerin, gelecek günlerde öteki mal ve hizmet fiyatlarını da artırarak yeni fiyat ve vergi zamlarına neden olacağı belli olmuş gibidir. ? Ekonomi yönetiminin, düşük enflasyon, düşük dış açık ve düşük döviz fiyatları biçiminde özetlenebilecek para politikaları çerçevesinde, devlet borçlanmalarını ve harcamalarını artırma eğilimi içinde olduğu bellidir. Oysa Merkez Bankası, temel faizleri indirmeye devam etmekte ve önümüzdeki yılda bunalımdan çıkmanın da, enflasyonu düşük tutmanın da kolay olmayacağını sık sık yinelemektedir. ? Büyük açıklı ve çok borçlu devlet Hazine’sinin, gelecek yılda halkın temel gereksinmeleriyle ilgili harcamalarını ve yatırımlarını artırma olanaklarının kısıtlı olması, gelirlerin ve özel harcamaların artması olasılıklarını azaltmakta ve düşük düzeyde kalacak tüketim harcamalarının, bunalımdan çıkmayı yavaşlatma yönünde etkili olacağı görülmektedir. ? Yüksek bütçe açığı ile Hazine’nin nakit açığının giderilmesi zaman alacağı için, yüksek düzeyde olacağı anlaşılan kamu kesiminin artan borçlanmaları, finansal pazarda, özel kesim işletmelerinin finansal olanaklarını sınırlayacak, bu sınırlama, giderek işsizliği ve gelirlerin artırılması olanaklarını sınırlayacaktır. ? Borç/sermaye oranları yüksek olan ve bunalım içinde yüksek borçluluğu sürdürebilmiş olsalar da yeni kredilere ihtiyacı olan özel kesim kuruluşlarının, yeni borçlanma ve sermaye arttırma olanaklarıyla desteklenmeleri gerekecektir. ? Genel seçimlere yaklaştıkça artacak seçim harcamalarının, bütçe dengesinin sağlanmasını zorlaştıracak olması da beklentiler arasındadır. Görüldüğü gibi, kemer sıkma yükü, her zaman olduğu gibi, yine orta direğin üstünde kalacaktır. Yukarıdaki tahminler, siyasal ve sosyal gelişmelerde olağanüstü sıkıntıların çıkmamasını gerektirmektedir. Gerçekleşmesi zor gözükmekle birlikte, planlanan hedeflere ulaşabilirsek, 2010’da bunalımdan kaynaklanan zararlarımızın giderilmesinde önemli bir aşamaya gelmemiz olasılığı vardır. “Orta direk”imiz, sıkıntılı olsa da, ekonomimizin ve ülkemizin geleceği için gereken özveriyi bir kez daha yapmaya hazırlıklı olmalıdır. maaysan@superonline.com İki görüntü Bir örnek haki üniforma giy- mişler, yandaşlarının deyimiyle “gerilla” giysisi ile sınırdan, mu- zaffer askerler gibi giriyorlar. PKK terör örgütü üyesiler. Ama cum- huriyet savcısı, adam öldürme- dikleri, yaralamadıkları vb. ge- rekçelerle ifadelerini alıp serbest bırakıyor. Öte yanda, Silivri Cezaevi’nin av- lusunda özel duruşma salonunda yargılanan; adam öldürmedikleri, yaralamadıkları ve benzeri eylem- lerde bulunmadıkları belli gazete- ciler, rektörler ve siyasetçiler ise “terör örgütüne üye olmak” suç- lamasıyla tutuklu. Kendilerine “AK Parti” denilme- sini isteyenlerin “a”dan ne anla- dıklarının özeti bu kadar açık... BBG evi Dağ esintisi Kayıp trilyoncular, güp- güpçüler, işbitiriciler, fez- lekeciler, eş-dost kayırıcı- lar, evladiyelik götürücüler, peşkeşçiler ve gemicikciler, lop yumurtacılar ile hazır- lopçular fırsatı kaçırmadan hemen dağa çıkmalı. Dağa çıkan paçayı kur- tarıyor nasıl olsa... Emekli General Naci Beştepe’nin televizyonlar- daki haberleri izledikten sonraki duyguları: “Kandil’den; Karayılan’ın nutku, Apo için atılan slo- ganlar, sözde bayraklarla donatılmış yollar ve araçlarla uğurlama... Hani buralar BBG evi gi- bi idi, hani ABD ile istihba- rat paylaşıyorduk? Birilerinin kulakları çınlasın, birilerinin de gözleri açılsın. Uğurlayanlar da, uğurla- nanlar da iki parmaklarını kaldırarak zafer işareti yap- tılar. Kime karşı, ne zaferi ka- zanmış bunlar? Hani, Türk ordusu dünyada hiçbir or- dunun başaramadığını ger- çekleştirmiş ve terörle mü- cadelede başarılı olmuştu? Bize ve Türk halkına başka, karşıdaki eşkıyaya başka mı açıklama yapılıyordu yoksa? Ben, biz TSK mensupları vatanını-ulusunu koruya- mamış yenik bir ordunun askerleri miyiz? Eğer öy- leysek, önce bizim yargıla- nıp ulusumuza karşı gö- revimizi yapamayışımızın hesabı sorulmalıdır.” Değini, Prof. Dr. Emrullah Güney’den: “TBMM Başkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra has yüzüne hasret kalmıştık. Televizyonlarda çok fazla göremiyorduk. Bakan yapıldı Bay Arınç. Her gün karşımız- da. Her gazetede bir demeci var. Nevşehir Türk- çesiyle söylersek ‘gıydıra gıydıra’ konuşuyor. Önce, TOBB siyasal danışmanı yapıldığını öğ- rendik mahdum beyin. Sonra Cemil Çiçek be- yin mahdumunun da, günümüz koşullarına gö- re iyi bir aylıkla çalışmaya başladığını öğrendik. Ülkemizin en önemli sorunları böylece çö- züme kavuşturulmuş oluyordu. Türkiye üni- versitelerinde yüksek lisans, ülke dışı üniver- sitelerde doktora yapan gençler işsiz gezerken. Binali’nin oğlunun, Gül’ün oğlunun, RTE’nin oğullarının ne durumda oldukları biliniyor za- ten. Fakat, ne yapılsa azdır. Bu delikanlılar ev- lenecekler. Çocukları doğacak. Nev zatlara bi- rer unvan gerekiyor. Osmanlı’nın duraklama, ge- rileme, çöküş döneminde ‘beşik ulemalığı’ var- dı örneğin. Bakanlarımız, anlı şanlı büyükleri- miz açılımlardan biraz zaman bulup tarih oku- salar, öğrenirler.” Hayatımızda Tuzun Yeri SADIK ÇELİK Sodyumklorür (NaCl) olarak tanımlanan ve iyonik bir bileşik olan tuz, vücudumuzun en önemli ihtiyaçlarındandır. Her ne kadar azı karar çoğu zarar olsa da tuz, bedenimizdeki sıvıları dengede tutar, tüm canlılar için de hayati öneme sahiptir. Uzmanların belirttiğine göre; tuz, insan hayatında kolesterol yüksekliği ve tansiyon hastalıkları için bir risk faktörüdür. Tuz artışı ile yüksek tansiyon arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur. Kolesterol ile hipertansiyon genellikle birlikte gözükürler. Birinin varlığı diğerinin de olduğu ya da olması gerektiği anlamına gelmez ancak ikisinin de hedefi ve zarar verdiği organ kan damarlarıdır. Bu açıdan sağlık uzmanları tuzdan kaçınmamızı söylerler ancak yeterli miktarda tuz vücudumuz için gereklidir çünkü yeterli miktarda alınacak tuz vücudumuzda suyun tutulması, kas ve sinirlerin çalışması, tuzlu sıvının iletkenliğinden dolayı ise beynin vücudun bütün hücreleriyle iletişimini sağlar. Bilindiği üzere tuz içerdiği iyot bakımından iyotlu ve iyotsuz olmak üzere ikiye ayrılır. Bundan 30-40 sene öncesine kadar yaygın olarak kullanılan iyotsuz kaya tuzlarının tüketilmesinden ortaya çıkan tiroit bezi hastalıklarından ötürü 1994 yılında Sağlık Bakanlığı iyotlu tuz kullanımının yasal zorunluluk haline gelmesi için bir program başlattı. İyotsuz tuz ise ancak tiroit bezi fazla çalışan iyot ihtiyacını kendi karşılayabilenlerde doktor tavsiyesiyle kullanılabiliyor. Bunun dışındaki sağlıklı bireylerde ise iyotlu tuz kullanılması doktorlar tarafından zorunlu hale getiriliyor. Bu ayırımı da yaptıktan sonra tuzu saklama koşullarından bahsetmek istiyoruz. Bu konu halk arasında fazlaca önemsenmeyen, göz ardı edilen ve yeterince bilinmeyen ancak bir o kadar da önemli bir konu. “Evlerimizde kullandığımız iyotlu tuzu eğer (şeffaf) cam bir kavanoza koyup, direkt güneş ışığı ile temas halinde bırakırsak tuz içerisindeki iyot oranını kaybeder. Bunun için tuz ışık geçirmeyen kapalı kutularda veya ambalajlarda saklanmalıdır. (Satış ve pazarlaması da bu durum göz önüne alınarak yapılmalıdır.)” Vücudumuzun düzenini sağlayan tiroit bezimizi bu denli etkileyen tuz hiç kuşkusuz bizler için hayati bir öneme sahip. Peki, acaba bizler tuza ve tuz ihtiyacımızı sağladığımız Tuz Gölü, Çamaltı Tuzlası ve diğer tuz kaynaklarımıza gereken önemi veriyor muyuz? 1665 kilometrekarelik yüzeyiyle Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü’nün bir benzeri ABD’de bulunuyor. Gölün 1200 kilometrekarelik alanında yazın buharlaşma nedeniyle 2 santimetre ile 2 metre arasında tuz tabakası oluşuyor. Tuz Gölü’ndeki tuz varlığı 210 milyon ton; ayrıca Tuz Gölü başta flemingolar olmak üzere birçok göçmen kuşun ürediği önemli bir sulak alan. Gölden her yıl 1,5 milyon ton tuz elde ediliyor. Dünyanın ikinci büyük tuz rezervi ve Türkiye’nin önemli kuş cennetlerinden biri olan Tuz Gölü başta Konya ve Aksaray olmak üzere çevresindeki yerleşim merkezlerinin evsel ve sanayi atıklarından dolayı çöplüğe dönmüş durumda. Ayrıca kontrolsüz yapılan tarımsal sulamalar ve ruhsatsız açılan kuyular nedeniyle gölün yeraltı su seviyesi de her geçen gün azalıyor. Bu sebepten tarımsal verimlilikte düşüş oluyor ve tüm bu saydığım sebeplerden dolayı tuz ihtiyacını karşılayan kaynaklar her geçen gün kirlenmekte, yok olmakta, sağlıksızlaşmakta. Bu durumda Türkiye ve Türk halkı için hem sağlık hem doğal zenginlik açısından çok önemli bir yere sahip olan Tuz Gölü’nün göz göre göre yok olmasına hepimiz seyirci kalıyoruz. İzlenen yanlış politikalar sonucu oluşan bu kirliliğe dur denilmezse Tuz Gölü yok olacak. Ünlü eğitim reformcusu Pestalozzi’nin söylediği üzere “Felaket içinde karar verebilmek yarı kurtuluştur.” Eğer bizler de bu içinde bulunduğumuz mevcut durum için gerekli doğru kararları verip hayata geçirirsek elimizdeki bu eşsiz kaynağı kurtarmayı başarabiliriz. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com OTOBÜS KEMAL URGENÇ Torumtay’ı Anımsıyor musunuz? Turgut Özal, Çankaya’yı ABD’nin böl- ge çıkarlarına uygun bir strateji merkezi yapmaya kalkışmıştı. Birinci Körfez Sava- şı sırasında “fırsat bu fırsat” deyip Türk or- dusunu Irak’ın kuzeyinden savaşa sokma çabası içine girdi. Sözde bir koyup üç ala- caktı, ABD ile bu yönde pazarlık sürdürdü. İşte tam o günlerde Genelkurmay Baş- kanı Necip Torumtay görevinden istifa et- ti. Torumtay, bu hareketinin gerekçesini da- ha sonra şöyle açıklayacaktı: “Bir ülkenin, savunma dışında bir sava- şa girmesi, bağımsız ve egemen milletler- de, o ülkenin kendi milli iradesiyle olur. İt- tifak içerisinde dahi, o ittifakın gerektirdiği yükümlülükler milli menfaat ve hedeflerle bağdaştırılarak milli siyaset doğrultusunda, yine milletin kendi iradesiyle ve yetkili or- ganları ile savaşa girme kararı verilir. Aksi takdirde, başka ülkelerin milli menfaatleri doğrultusunda bir savaşa sürüklenilmiş olunur.” Bugün Çankaya’da bir Turgut Özal hayranı oturuyor. O da fırsat bu fırsattır di- yerek Ermenistan ve Kürt açılımlarına ön- cülük ediyor. Ardından, PKK terör örgütü üyeleri öpü- cüklerle karşılanıyor. Medya vur patlasın çal oynasın hava- sında, bayram yapıyor. DTP desen, işin bayraktarlığında. Eski milletvekili Hatip Dicle, Diyarbakır’da mitinge çıkıyor, “Bir ön- derlik (Öcalan) düşünün ki bu dünyada yok- tur, çağrısına örgütü hemen cevap versin, militanları ise kendini feda etsin, halk so- kaklara dökülsün. Kürt halkı önderi ile ne ka- dar övünse azdır. Bugün Kürt halkının kal- bi, Kürdistan’ın kalbi Botan’da atıyor” di- ye açıklamalar yapıyor. ABD ve AB sevinçten dört köşe. Türk halkı ise, derin bir sessizlikle olayları izliyor. Emekli Orgeneral Necip Torumtay bu- günkü güdümlü süreci nasıl tanımlıyor? Bu koşullarda Genelkurmay Başkanı olsaydı ne yapardı? Bu soruların yanıtlarını doğrusu çok merak ediyoruz. Tarih okusalar, bilirler... Çok ender yapılan bir onurlan- dırma olarak bilinir Dışişleri Ba- kanlığı Üstün Hizmet Ödülü... Bakanlık; “Türkiye’nin uluslar- arası planda tanıtılmasında, dış politikasının başarıyla uygulan- masında ve menfaatlerinin ko- runmasında, geliştirilmesinde, ta- rihinin, dilinin, kültürünün ve sa- natının tanıtılmasında fedakârlık, üstün başarı ve yararlılık gösteren yerli ve yabancı gerçek ve tüzel ki- şiler”e verilen ödülü, ekim ayı başında Umman Büyükelçisi’ne layık gördü. Umman Sultanlığı Büyükelçisi Mohammed Al-Wohabi, yapılan törende ödülünü bizzat Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun elinden aldı. Üstün hizmet ödülü verilen bü- yükelçinin soyadı dikkatimizi çek- ti: Al-Wohabi. Vahabi soyundan gelen yani... Üstün hizmet BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yük taşõmacõlõ- ğõ. 2/ Bir kişinin ya da toplumun yaşa- mõndaki yüce bir olayõ anmak üzere yazõlan lirik şiir tü- rü... Birbirinden bağõmsõz işletme- ler arasõnda, reka- beti sõnõrlandõrmak ya da büsbütün or- tadan kaldõrmak amacõyla yapõlan anlaşma. 3/ Dörderli iki takõm arasõnda at sõrtõnda oynanan bir top oyunu... Silisyum elementinin simgesi. 4/ Kendi alanõn- da en önde gelen kimse ya da nesne... Şaşma be- lirten bir ünlem. 5/ Ta- but... Belli bir işe gücü yetmeyen; âciz. 6/ Rus- ya’ya özgü, üç atla çeki- len kõzak ya da araba... Bir nota. 7/ Köpek... Bir alanda sivrilen başarõlõ kimse... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 8/ Dövülerek saman yapõlan ot... Din adamlarõnõn simgesi sayõlan başlõk. 9/ Gümüşhane’nin Torul ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanõnmõş bir göl... Genişlik. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Modern mantõk. 2/ Ateş... Gemilerde içlerine içme su- yu konulan ortasõ basõk küçük fõçõ. 3/ “Marco ---”: Ve- nedikli gezgin... Bir nota. 4/ Bilgisayarda, üzeri tõklanan küçük simgelere verilen ad... Coşkulu bir seslenme sözü. 5/ Rize’nin Çamlõhemşin ilçesinde bir yayla... Çiçekto- zu taneciğinin dõş katmanõ. 6/ Bir devletin, bir şirketin yönetimini birlikte yürüten üç kişilik topluluk... Bir so- ru edatõ. 7/ Terbiyesiz kimse... İskambilde bir kâğõt... Ar- jantin’in plaka imi. 8/ Bir tür jimnastik ayakkabõsõ... Tes- pihlerin baş tarafõna takõlan uzunca parça. 9/ Ege Deni- zi’nde, Yunanistan’a ait bir ada... Hayvanlara vurulan damga. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A Ş T A R D A Ü R E Y A R K A V A R T A A S K E Ş A N E M A S L İ E D K N O E T K İ M E K N K O L A N A K A S A L E T E N A F E T K A M E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sadik.celik@keyveni.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear