28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 7 OCAK 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Türkiye tipi demokrasi: Kürtçe izlemek serbest. Kürtçe konuşmak yasak! Tebliğ Sünnet Osman Şapçı: “Was- hington Post, Müs- lüman kızların sün- netini haber yap- mış. ‘Türban dinin emri’ diyen kızlar, sün- nete hazır olun!” Gazze M. Ali Kılınç: “Bazı çevreleri, teröre şehit verdiğimiz günlerde de so- kağa dökmek için cenazeleri Gazze üs- tünden mi taşısak!” YağmurDeniz - Nâzım, RTE’nin talimatıyla vatandaş olmuş... “Yeni bir talimatla tutuklayabilirler de!” BEN seyretmedim ama kırk yıllık gazeteci dostum Erbil Tuşalp görmüş. İslamcı AKP’nin Cumhurbaşkanı yaptığı Müslüman-Türk Abdullah Gül, karısı Hayrünnisa’dan “bu” diye söz ediyormuş. Erbil, televizyonda seyretmiş: “Sağ elinin işaret parmağının ucuyla gösterdiği kadına ‘bu’ diyor, ‘bunun’ diyordu. ‘Bu’ dediği kadın eşi oluyordu ve kendisine ‘başbayan’ denilen ‘bu kadın’ Türkiye’nin bir numaralı koltuğunda oturuyordu. Gül ailesi televizyon ekranından gülücükler dağıtırken programın sunucusu yılların gazetecisi Güneri Civaoğlu hayretler içinde bakıyor, kim bilir belki de içinden ‘ne günlere kaldık ey Gazi’ diyordu.” Erbil’e sordum, bunu yani “bu kadın” tanımını hayretle karşılayan yılların gazetecisi Güneri Civaoğlu, bunu yani bu durumu gerek televizyon programında gerekse gazete köşesinde vurguladı mı diye. Hayır! Hayretini kendine saklamış yılların gazetecisi! İsrail’in, Gazze’ye İslamcı terör örgütü Hamas militanlarının peşine düşmek için girip de Filistinli sivilleri öldürdüğü şu sıralar hayretini saklayan saklayana; neye hayret edeceğimizi şaşırdık valla! Hazine’nin parti için verdiği paraları buharlaştırmaktan sabıkalı hocası Necmettin Erbakan’la birlikte İsrail’le ilk silah modernizasyonu anlaşmasını imzalayan Müslüman-Türk, Abdullah Gül müydü yoksa kendisinden daha az yakışıklı olan Amerikalı artist George Clooney miydi? Hangisine hayret edersiniz? İsraillilerin, Gazze’deki savunmasız anaların gözyaşında boğulacağını ve öldürülen Filistinlilerin kanının yerde kalmayacağını dünya âleme haykıran İslamcı AKP’nin başbakanı ve ABD’nin Ortadoğu’daki eşbaşkanı RTE’nin iktidarı değil miydi Gazze bombardımanı başlamadan birkaç saat önce İsrail’le yeni silah anlaşmaları imzalayan? Neye hayret edersiniz? İsrail ile en az ABD kadar “yakin” olan bu iktidar değil miydi İslamcı terör örgütü Hamas’ı muhatap alıp sırtını sıvazlayan ve şimdi de resmi temsilcisi olmadan “danışman”la girdiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde teröristlerin sözcülüğüne soyunan? Neden hayret edersiniz? “Bu” dediği kadının saçından korkan “bu” kafalarla bir ülke ancak “bu” kadar yönetilebiliyor! Bu GÖRÜŞ DENİZ BANOĞLU Özür Dileyenlerin Özür Borcu Var İzmir’de ve İstanbul’da iki belediye arsasõ... yani “halkın malı” iki kamu arazisi; üstelik ön- ceki kullanõmlarõ da “aynı”... İzmir’in Güzelyalõ semtindeki eski troleybüs garajõ, kentin en de- ğerli manzarasõna, “körfez”e ba- kõyor.. İstanbul’un Levent’teki eski otobüs garajõ da yine kentin en değerli manzarasõna, Boğazi- çi’ne bakõyor... İstanbul’dakinin imarõ, eşsiz manzarasõnõn olabildiğince çok para kazandõrabilmesi için “gök- delende konut”(!) ve ofis daire- lerine dönüştürülerek Dubaililere ihale edildi. Bu imar oyununa Mimarlar Odasõ’nõn dava açmasõ üzerine parayõ ödemeyen Araplar, “Mahkemeyi bekliyoruz…” di- yorlar. İzmir’deki ise Ahmet Piriştina döneminde kentin çağdaş gerek- sinimi olan “konser salonu ve sa- nat merkezi”ne ayrõldõ; projesi, Mimarlar Odasõ’nõn danõşmanlõ- ğõnda “yarışma”yla elde edildi; mimar Tevfik Tozkoporan’õn Macit Ölçer, Emre Ulaş ve Ca- vit Arıkan’la tasarladõğõ proje birinci seçilerek uygulandõ. 27 Aralõk 2008 akşamõ da Büyükşe- hir Belediye Başkanõ Aziz Ko- caoğlu’nun şu sözleriyle kente ka- zandõrõldõ: “Rahmetli Pirişti- na’nın hayalini gerçekleştir- mek bize ayrıca onur verdi..” Açõlõşa katõlan Deniz Baykal’õn “Bazı belediyeler bu gibi arsa- larını ranta ayırıyorlar, sosyal demokrat anlayış ise kültür ve sanata..” derken kõyasladõğõ işte buydu. İstanbul’daki, artõk halkõn değil Araplarõn.. Üstelik kentin altya- põsõnõ tõkayõp siluetini parçalaya- cak bir “yağma kulesi” için... İzmir’deki ise yine halkõn ma- lõ olarak kalacak ve kente saygõ- lõ bir mimaride “toplumsal ay- dınlanma”ya hizmet edecek... Peki, İstanbul “halk”õ, beledi- ye arsalarõnda toplumsal projeler üretmek yerine “emlak komis- yonculuğu” yapõlmasõnõ yine onaylayacak mõ? Topbaş ve partisinin 29 Mart’ta alacaklarõ oylar, İstanbul’da ya- şayõp “kenti ve kültürü umur- samayanlar”õn da oranõnõ göste- recek... Atatürk’ün bestecisi İzmir Milli Kütüphanesi’nin kurucularõndan M. Velaleddin Bey’in oğlu Ahmed Adnan Say- gun, küçüklükten gelişen yete- neğiyle genç yaşta müzik öğret- meni olunca, 1928’de devlet ta- rafõndan Paris’e gönderilir. Bes- teleriyle ödüller kazanõr ve ‘31’de dönünce Atatürk’ün kurduğu Cumhurbaşkanlõğõ Senfoni Or- kestramõzõ yönetir. Aynõ yõllarda, ülkemizi ziyaret eden İran Şahõ onuruna ilk Türk operasõ “Öz Soy”u da besteleyen Saygun, 1942’de tamamladõğõ “Yunus Emre Oratoryosu”yla sanatõnõn doruğuna ulaşõr. Ço- cukluğunda, tarihi Kemeraltõ Çar- şõsõ’nõn Dervişler Caddesi’nde (bugünkü Anafartalar Caddesi) gezinirken Mevlevi dervişlerden duyduğu ezgileri yorumladõğõ eser, 1958’de Birleşmiş Millet- ler’in New York’taki kuruluş dö- nümü konserinde de seslendirilir... Darısı İstanbul’a... 1991’de yitirdiğimiz Saygun’un adõnõ taşõyan sanat merkezi de ay- nõ eseriyle açõldõ; önüne de Eklin Erman’õn yaptõğõ heykeli dikildi. 1150 kişilik konser salonu, 250 ki- şilik küçük salon, 50 ve 100’er ki- şilik 4 toplantõ salonu ile 1000 m2’lik sergi alanõ bulunan tesis sa- dece İzmir’in değil, Türkiye’nin yüz akõ bir kültür yuvasõ... Fazıl Say’õn deyişiyle “dünya çapın- da” bir “belediye proje- si”... Muhteşem sahnedeki 14 adet 1. keman, 13 adet 2. keman, 12 viyola, 12 vi- yolonsel, 8 kontrbas, 2 flüt, 2 obua, 3 klarnet, 2 fa- got, 4 korno, 3 trompet, 3 trombon, 3 vurmalõ çalgõ, tuba, korangle, arp ve çe- lesta sanatçõsõ ile 29 sop- rano, 20 tenor, 22 alto, 20 bas-bariton’dan oluşan 176 kişilik dev Ahmed Adnan Say- gun Onursal Senfoni Orkestra ve Korosu’nu yöneten devlet sa- natçõsõ Rengim Gökmen, durmak bilmeyen alkõşlar arasõnda dedi ki, “Öğrencisi olmaktan gurur duy- duğum hocam, köklerini Ana- dolu topraklarından besleyen, ama meyvelerini evrenselliğe uzatan onur kaynağımızdı...” Gökmen’in bu duygularõnõ pay- laşanlara en anlamlõ armağanõ da Muammer Sun’un düzenleme- siyle “İzmir Marşı” oldu. Sah- nedeki yüzü aşkõn sanatçõ “var- lık” güvenceleri olan Atatürk için söylediler: “İzmir’in dağlarında çiçekler açar / Altın güneş orda sırma- lar saçar / Bozulmuş düşman yel gibi kaçar /Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa / Adın yazılacak mü- cevher taşa...” Evet... İzmir’in eski troleybüs garajõnda artõk bunlar yaşanõyor... Ne diyelim? Darõsõ İstanbul’un otobüs garajõnõn başõna... Dans ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ İzmir’in Rantõ Kültür... Işık İşgüden: “Dans eder misiniz soru- suna ‘hayat zaten bir dans’ diyen Abdullah Gül, ho- casının glu-glu dan- sından mı söz ediyor!” Müjgan Mızrak: “Yıl- başı gecesi İstiklal Caddesi’nde tebliğ turuna çıkan üç yo- baz, Anadolu yollarına düşüp hırsızlıkları teb- liğ etse ya!” HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com TRT, imamlarla kadrolaşıyor SÖZDE özerk TRT’de personel seçme sınavı yapılıyor. Sınava 40 bin kişi başvuruyor. 2008 Kamu Personeli Seçme Sınavı puanına göre konan barajı aşanlar geçen yıl kasım ayında Ankara’ya mülakata çağrılıyor. Sınav sonuçları yeni yılla birlikte açıklanıyor. 37 kamera asistanı, 39 yardımcı prodüktör, 25 mühendis, 16 sesçi, 13 ışıkçı, 17 stajyer montajcı, 18 stajyer muhabir, 20 stajyer spiker kadrosunun dağıtıldığı sınavın nasıl bir sınav olduğu, sözde özerk TRT’nin özde nasıl bir tarikat yuvasına dönüştürüldüğü, sınav sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte anlaşılıyor. Örneğin kamera asistanlığı mülakatına çağrılan 150 kişi arasında lisans eğitimini sinema-televizyon dalında almış, yüksek lisansını radyo-televizyon dalında yapmış ve stajını da TRT İstanbul Televizyonu’nda kameraman olarak yapmış, iyi derecede İngilizce bilen ve tüm adaylar arasında iletişim fakültesi mezunu olan tek kişi mülakatı kazanamıyor. Neden mi? Çünkü mülakatta şu sorular soruluyor: Yabancı dilini Arapça yazmışsın, nerede öğrendin? İmam hatip lisesindeki hocaların kimlerdi? Abamüslim Horasani hazretlerini tanıyor musun? Kamera görse bomba sanan imamlar, İslamcı AKP’nin çiftliği TRT’de kadrolara yerleştiriliyor. SESSİZ SEDASIZ (!) ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 7 Ocak BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Denizcile- rin peksimet kõrõklarõnõ bir kap içinde õs- latõp üzerine yağda kavrul- muş soğan dökerek yap- tõklarõ yemek. 2/ AIDS virü- sünü sapta- makta kulla- nõlan test... Kimliği belirlenemeyen uzay cisimlerine verilen ad. 3/ Meşe ağacõnõn meyvesi. 4/ İlaç... Yurdu- muzda yetişen sof- ralõk bir üzüm cinsi. 5/ Genellikle kõldan yapõlmõş kaba do- kuma... Ay’a gön- derilen ilk kuşak Sovyet uzay araçlarõna verilen ad. 6/ Merkür gezegenine verilen bir başka ad... Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sa- yõ. 7/ Bir savaş uçağõ tipi... Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayõ koruma altõna alõnan alan. 8/ Tavuğun göğüs etiyle hazõrlanan ve pişmiş hamurla yenen bir tür çorba. 9/ Baston... Asya ile Avrupa’yõ ayõran dağ sõrasõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğu Karadeniz yöresine özgü, üzüm suyu ve mõsõr unuyla yapõlan bir tür pelte. 2/ İran’da, Hasan Sabbah’õn karargâhõ olan ünlü kale... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 3/ “Dağtavuğu” da denilen bir kuş... Akdeniz Bölgesi’nde bir akar- su. 4/ Aydõn’õn Söke ilçesinde, birçok kuş türü- nü barõndõran bir göl... İslam dinine göre haram sayõlan faiz. 5/ Kaynar suda haşlanõp üzerine yağ gezdirilen mõsõr unu yemeği. 6/ Yılmaz Gü- ney’in bir filmi... Pasta hamuru. 7/ Bir şeyi dü- şünmeye gerek duymadan hep aynõ biçimde yapma alõşkanlõğõ... Giz. 8/ Bağõşlama... Kar fõr- tõnasõ. 9/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya özgü bir tür köfte. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S A R D U N Y A O T A R S İ L İ R U M İ K A M P M İ P S A L A A D L A P İ N A C İ C İ M L A L A N A N A S K İ E R G İ M Z İ K İ A S İ D E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ‘Devlet’ değil, belediye konser salonu... Diyasporadaki Ermeni lobisinin süregelen gay- retkeş çabalarıyla Batı dünyasının ısıtıp ısıtıp gündeme getirdiği, Türkiye’nin iç barışını tehdit eden, etnik ayrımcılığı tehlikeli biçimde körükle- yerek ülkeyi federatif bir yapılandırmaya zorlayan “sözde Ermeni soykırımı” suçlamalarının sonu gel- miyor. Şaşırtıcı olmayan ve ancak bizim ülkede gö- rülebilen bir “insancıl(!)” yaklaşım örneğiyle de ki- mi sözde özgürlükçü, insan hakları savunucusu, kendine aydın sıfatı veren vatandaşlarımız, dışa- rıdan gelen bu söylemlere alkış tutmakla kalma- yıp şimdilerde bir de “özür” dileyelim kampanyası başlatıyorlar. Diyasporadaki Ermenilerle, Türkiye üzerinde sö- mürgeci, emperyalist politikalarını ara vermeksi- zin uygulamaya geçiren onların destekleyicisi Ba- tılılar, itiraf edelim hiç boş durmuyorlar. Dünya- da yaklaşık 11 ülke meclisinde sözde soykırımı onaylıyorlar, Paris’ten sonra İngiltere-Cardiff’te soykırım anıtlarını dikiyorlar. Fırsat ve olanak bul- dukça düzenledikleri seminerlerde geçmişi de- şip Türkiye’yi suçluyorlar. Ve “soykırımın bir ya- lan” olduğunu, uluslararası kamuoyuna duyurmak isteyen bir hukuk adamını, yazar ve aydınını, İs- viçre gibi sözde demokrat bir ülkede, yargılıyor- lar. Peki, biz ne yapıyoruz? Dışarıdan gelen saldı- rılara karşı ne yazık ki savunma durumunda ka- lan, davamızın gerçeğini anlatmaya çalışan ta- rihçilerimizi destekleyecek yerde eleştiriyoruz, bu da yetmiyor, şimdi de “Ermenilerden özür dile- yelim” diye dayatıyoruz. En üzücü olanı ise unu- tuyoruz... Unutuyoruz ve unutuyoruz. Neyi unu- tuyoruz? Bir dönem Avrupa’da terör estiren ASALA örgütünün Türk diplomatlarına karşı işle- dikleri cinayetleri unutuyoruz. 1975-1983 yılları arasında Fransa, Yunanistan, Avusturya, Portekiz, İsviçre, Amerika, Hollanda, İspanya, İtalya, Belçika, Yugoslavya, Bulgaristan ve Danimarka’da yani dünyanın 13 ülkesinde tam 40 diplomatımızın ASALA çetesince şehit edildi- ğini unutuyoruz ve de unuttuk.. Şanssız bir ülkeyiz ki, bütün dünya Türki- ye’deki bu dramatik, korkunç insan yitimine bu- güne kadar seyirci kalmıştır (aynen bugün Batı dünyasının, binlerce insanımızı şehit verdiğimiz PKK terörüne karşı sessiz kalışı gibi). Ne yazık ki bizler de sessiz kaldık bugüne kadar. 1915 olaylarının bir savaş durumu olup kayıp ve yıkımların tek yanlı değil, karşılıklı olduğunu, Türklerin de acı ve yıkımlar yaşadığı gerçeğini Ba- tı dünyasına anlatamadığımız gibi, ASALA terö- ründe yitirdiğimiz 40 diplomatımızı kendimiz unutmakla kalmayıp Batı’ya da anımsatmadık. Anımsatmıyoruz, kimseden de hesap sormuyo- ruz. Batı ülkelerinde sözde soykırım anıtları diki- liyorsa, hepsi görevleri başında öldürülen diplo- matlarımız anısına bizler neden bir şeyler yapmı- yoruz? Neden bu okul ve üniversitelerde, bu değerli dip- lomatlarımızın anısına bugüne kadar minik birer büstle , açıklayıcı bilgileri içeren bir kitapçığın yer aldığı bir anı köşesi yapılmaz? O günleri yaşa- mamış olan gençlerimizin, okudukları üniversite- lerde bir dönemde ASALA tarafından şehit edilen değerli diplomatlarla aynı sıraları paylaşmış ol- duklarını bilmeleri, öğrenmeleri gerekmez mi?.. On- ları bu anı köşelerinde ölüm yıldönümlerinde ye- niden yaşama döndürmek bir vefa borcu değil mi- dir? Hatta, bu değerli diplomatlarımızın anısına hü- kümet neden bir küçük anıt yaptırmayı düşün- mez?.. İnsan hakları savunucusu aydınlarımız unut- masınlar; “yaşamak bir insan hakkıdır” Türkiye’nin değil, asıl bu aydınlarımızın, “öldürülen diplo- matlarımıza” bir özür borçları vardır. Anımsatırız!..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear