28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 3 OCAK 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 3 Ocak SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU 2009 ve ‘Zamanın Ruhu’ “Sözcükler, taştır!” Bir İtalyan özdeyişi... Türkçeye “İsa bu köye uğramadı” şeklinde aktarılan “Cristo si e fermato a Eboli” kitabının yazarı Carlo Le- vi’nin fazla bilinmeyen bir başka romanı “Le parole so- no pietre” adından kalmadır…. Yalnız “yazı” ile kalem kâğıda dökülen sözcüklerin de- ğil, ağızdan çıkan kelamın da icabında “kılıçtan keskin”; “yazı” denli “kalıcı”, “yaralayıcı” olabileceğini anlatmak için kullanılır. “Sözcükler”; ayrıca bir binanın temelindeki “taşlar” gi- bi, içinde yaşadığımız dünyayı ve “gerçekliği”, “ger- çekliğimizi” inşa eder; yaratır, evrenimizi biçimler, ta- rif ederler. Bu nedenle ağır ve önemlidirler. Yeni bir yıla girerken “lügatımızdan çıkan -taş gibi- söz- cükleri” düşündüm. “Devrim”i bu ülkede insanlar, bir dönem çocukları- na bu adı verecek denli çok sevmişti örneğin. “Devrim” sözcüğü çoktandır “out” oldu. “Devrimi” bı- rakın, içinde “ilerici” ya da “ilericilik” sözcüklerinin geç- tiği cümleler kurmaya cesaret eden kaç kişi kaldı? Dağarcığımızdan silinen bunun gibi pek çok sözcük var: “Eşitlik”, “adalet/sosyal adalet”, “dayanışma” ilk ak- lıma gelenler… Bu sözcükleri, uzun zamandır siyasal, sosyal söy- lemler içinde duyduğumu hatırlamıyorum. ‘in’ sözcükler “Out” olan her sözcüğe karşın “in” olan bir o kadar da sözcük var. Kimi yeni, kimi çok eski ama artık başka anlamlar içe- riyor. Bunların en başta geleni “demokrasi” ve “demok- ratikleşme...” “Demokrasi”, “taş gibi ağırlığı” olan sözcüklere tipik örnek. İçeriği öteden beri değişegelmiş... Vaktiyle Sovyet “diktasına” “işçi demokrasisi” kulpunu takma- ya çalışanlar olduğu gibi, Irak’a bombalarla ihraç edi- len “rejime” bugün “demokrasi” diyen var… Türkiye’de -ama sadece Türkiye’de değil, Batı’da da- geçen yüzyılda bellediğimiz, anladığımız içeriğinden uzaklaşan, başkalaşan bir sözcük artık “demokrasi.” Kapsama alanından “eşitlik”, “adalet”, “dayanışma” sözcükleri artık çıkmış. Yükselen, başka sözcüklerle vaf- tizlenip donatılmış: “Laiklik/laikçilik”, “liberalizm”, “ılımlı İslam”, “uygar- lık/uygarlık çatışması”, “kimlik”, “etnik/dini/kültürel de- ğerler”, “çokkültürlülük”, “küreselleşme”, “kriz” vs… Lis- te böyle uzayıp gidiyor. Özellikle 11 Eylül sonrası öne çıkan ve Batı’nın değ- me fikir önderlerince oya gibi sil baştan işlenen günü- müz “demokrasilerinin” içeriğini dolduran -her biri “taş gibi”- sözcükler bunlar da... Yılın parolaları: ‘Avro’ ve ‘dolar’ Yaşadığımız zamanı, çağı şekillendiren bu sözcük- leri düşünürken “Google”a girip bir göz atmak istedim. Bir de ne göreyim? “Google” meğer her yıl, “zeitgeist (zaytgayzt; döne- min/zamanın ruhu)” başlığı altında böyle bir araştırma yaparmış. Dünyaca tanınan bu popüler arama motoru, kulla- nıcıların yıl içinde “en çok aradığı sözcükleri” tarıyor ve ülke bazında kafayı taktığım “sözcükler gezegeninden” bir “zeitgeist” (dönem portresi) çıkarıyor. Türkiye’de in- ternet kullanıcılarının en çok tıkladığı sözcüklerin; be- nim mesele ettiğim unutulmuş sözcüklerle bir ilgisi var mı, yok mu, buyurun buna siz karar verin. “Zeitgeist” sıralamasının “ekonomi” başlığında Tür- kiye’de öne çıkan sözcükler -birebir- şöyle: “İş”, “kariyer”, “kredi”, “altın”, “para”, “finans”, “eu- ro”, “borç”, “dolar”, “banka”… “Genel” popülarite sıralamasında ilk ona şu sözcükler girmiş: “Facebook”, “mynet”, “youtube”, “oyunlar”, “msn”, “indir”, “TV”, “hürriyet” (Facebook’tan “özgür- lüklerin” felsefi anlamına ilişkin bir sıçrama yapılmış ola- maz. “Hürriyet”le burda kastedilen “haber” bağlantılı “ga- zete” anlamında aranan sözcük olmalı ki, son kalem de zaten doğrudan doğruya buna işaret ediyor): “haber”… “Dizi” sıralamaları var bir de. Onlar da şöyle: “Kurtlar Vadisi”, “Kavak Yelleri”, “Yaprak Dökümü”, “Selena”, “Asi”, “Avrupa Yakası”, “Arka Sokaklar”, “Adanalı”, “Binbir Gece”, “Gece Gündüz”…. Uzun lafın kısası “Türkler, bir Kurtlar Vadisi’nde ya- şıyor. Başlarında Kavak Yelleri esiyor. Binbir Gece ma- sallarıyla, köşe olmaktan başka bir şey düşlemiyorlar!” 2009’u, “Google-zaytgayzt”ın önümüze çıkarttığı bu Türkiye tablosu ile selamlıyoruz... Büyük Ahlaksızlık Prof. Dr. Bilsay Kuruç, kapitalizmin içine düştüğü buhranın yalnızca sayısal büyüklükleriyle ilgilenildiğini, ancak asıl büyük ahlaksızlığın görülmediği kanı- sında. Büyük ahlaksızlık, ABD’nin iki büyük sermaye piyasasından biri olan Nas- daq’ın eski başkanı Bernard Madoff’un tutuklanması ile birlikte ortalığa saçıldı. Bilsay Kuruç’a göre, yeterince ayrı- mında değiliz ama, finans tarihinin en bü- yük skandallarından biri yaşanıyor: “Bernard Madoff, hem Nasdaq’ın başkanı iken, hem de Amerika’nın en muteber bir yerinde kayıt dışı bir şirket kurmuş, 1970’lerden itibaren bir tür bankerlik yapıyordu. Büyük bankalar, şir- ketler, ünlü kişiler paralarını bu adama ya- tırmışlar. Çünkü adam, daha fazla yük- sek getiri veriyordu. Piyasanın üzerinde faiz veren bir kişinin bunu ahlakdışı yol- larla yaptığını bile bile yatırıyorlar para- larını. Adamın kurduğu sistem, bizde ba- tan Banker Kastelli, Banker Yalçın’ın uy- guladığı sistemin aynısı. İlk para getire- nin getirisini ikinci para yatıranla ödü- yorsun. Para geldiği sürece çark işliyor, herkes parasını geri istediği anda da çö- küyor. Bernard Madoff da çöktü. Şu ana ka- dar batırdığı para miktarının 50 milyar do- lar olduğu tahmin ediliyor. Daha fazlası da açıklanmıyor! Aslında çöken sistem... Deniyor ki, fi- nans araçları çok sofistike oldu da o yüz- den sistem battı. Değil, kapitalizmin ahlaksızlığı yüzünden batıyor sistem. Kapitalizmde, herkesin hisselerini ema- net ettiği Nasdaq’ın başkanı en büyük ahlaksızlığı yapıyor. Diğerlerinin de bu- nu bilmemesi mümkün değil. Demek ki, bir kolektif ahmlaksızlık var. Peki, bütün bunlar olurken, dışarılardan çağırıp Mer- kez Bankamızın bilançosunu da denet- lettiğimiz büyük denetleyici kurumlar ne- rede? Ne yapıyor onlar? Olup bitenler, çürümenin son perde- sidir ve modelin çöküşünü çok daha iyi anlatıyor. Bu çürümeyi kavrayamazsak, neden modelin toparlanamayacağını da kavrayamayız. Çünkü, ahlak çökün- tüsünden sonra, bir model yaşayamaz.” Atadan’ın gömütü Atatürk’ün kız kardeşi Mak- bule Atadan’ın Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki gömütünün ba- kımsızlığına değinmiştik. İzmir Türk Koleji Uşakizade Köşkü Müdürü Ahmet Gü- rel’den konuya ilişkin bir mek- tup aldık: “Atatürk’ün ‘Makbuş’unun mezarının bu hali tüm Atatürk- çüleri rahatsız etmiştir. 5 yıl ön- cesine kadar, İzmir Karşıya- ka’daki Zübeyde Hanım’ın me- zarında da aynı durum söz ko- nusuydu. Gömüt; uyuşturucu ve alkol bağımlılarının barınağı ha- lindeydi. Karşıyaka’nın CHP’li Belediye Başkanı Cevat Du- rak’ın 5 yıl önce ilk icraatı Zü- beyde Hanım’ın gömüt yerinin düzenlenmesiydi. Anneler Gü- nü’nde ve Dünya Kadınlar Gü- nü’nde artık, Atatürk’ü yetiştiren annesine yaraşır törenleri gönül rahatlığıyla yapmaktayız. Ankaralıların da Makbule Ha- nım ve kurtuluş ile kuruluşumu- zun mimarlarının aziz hatıraları- na sahip çıkacaklarını umuyo- rum.” Biz de umuyoruz. Ummaya da devam edeceğiz, çünkü sa- hip çıkma konusunda henüz somut bir girişim görünmüyor! Katliam Açık oturum, 25 Şubat 2005’te Başkent Üniversitesi’nde yapılmış. Konu, “Tarihte Türklere Yapılan Katliamlar.” Konuşmacı, geçen günlerde yaşamını yitiren Büyükelçi Gündüz Aktan. Bir dönemin dökümünü yapıyor: “Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış döneminde, bir yandan Balkanlar, öte yandan Kafkaslar’dan Türk ve Müslümanlar, o bölgenin Hıristiyan toplumları ve devletleri tarafından Anadolu’ya doğru itiliyorlar. 1821 Yunan isyanından alınıp 1922, yani Büyük Taarruz’un sonuna kadar geçen 100 yıllık dönemde ne kadar insanımız bu mücadelelerde öldü, -sivillerden bahsediyoruz- ne kadarı Anadolu’ya sürüldü? Yunan isyanı ile başlayıp 1920’ye geldiğimizde 5 milyon ölü ve 5 milyon 300 binin üzerinde Müslüman ve Türk Anadolu’ya göç zorunda bırakılıyor. Anadolu’ya göçen 5 milyon insan bugünkü nüfusumuzun yüzde 40’ının kaynağını oluşturuyor. Dünyanın en büyük soykırımsa soykırım, katliamsa katliam ve en büyük exodus, yani göçünü oluşturuyor. Bu sürekli olarak gözümüzden kaçtı. ” Sözümüz özürcü imzacılara: Ne olacak şimdi? Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi üyeliğine Turgut Özal tarafından getirilişi sırasında kimi tartışmalar yaşandığı aklımızın bir ucunda kalmıştı. Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’e danıştık. Olayı anlattı: “Haşim Kılıç’ın Sayıştay üyesi seçilmesine dayanak oluşturan yasa, itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’nin önüne geldi. Haşim Kılıç, Sayıştay kontenjanından Anayasa Mahkemesi’ne atanmıştı. Kendisini çağırttım, ‘Sizi doğrudan ilgilendiren bir yasayı inceleyeceğiz. Bunun denetimine girmeniz uygun düşmez’ dedim. Razı olmadı. Bunun üzerine, ‘İtirazı reddedersek, heyette sizin olmanız kimi dedikodulara neden olabilir’ dedim. Hoşuna gitti. Heyete girmedi. Mahkeme, yasayı iptal etti. Böylece Haşim Kılıç’ın Sayıştay üyesi seçilmesinin, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne Sayıştay’ın kontenjanından atanmasının dayanağı ortadan kalkmış oldu. O dönemdeki Anayasa Mahkemesi üyelerine, ‘Karar ile Haşim Kılıç’ın bir anlamda Sayıştay diplomasının iptal edildiğini, bunun da Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirilmesini havada bıraktığını’ aktardım. Bu uyarılarım, heyetçe Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği gerekçesiyle uygun bulunmadı. Haşim Kılıç da, koltuğunda oturmaya devam etti. Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi üyeliğine etik olarak devam etmemesi gerekiyordu, ama etti...” Haşim Kılıç’ın üyeliği SADIK ÇELİK 2008 yılının hemen başlarında “helal gıda” konusu Türkiye’nin gündemindeydi. O tarihlerde (26- 02-2008), nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman olunması ile övünülen bir ülkede, gıda üreti- minin İslami kurallara uygun ya- pılmasından daha doğal bir şey olamayacağını ve hem iç hem de dış piyasanın zaten bunun far- kında olduğunu söylemiş ve “he- lal gıda” sertifikasının sadece ihracat için kullanılmayabileceğini, bir de toplumun gıda üzerinden kutuplaştırılmaması gerektiğini belirtmiştik. Ne yazık ki, sene so- nuna gelindiğinde bu konunun hâlâ tartışılıyor olması ve TSE ta- rafından kamuoyu tepkisine rağ- men uygulamaya konulmuş ol- ması da, gelecekte toplumu gı- da üzerinden de yeni ikilemlere sokacaktır. 2008, GDO’lu (Genetiği De- ğiştirilmiş Organizma) tohumla- rın yine gündemde olduğu bir yıl oldu. Türkiye’de biyogüvenlik mevzuatının henüz hazır olma- masına rağmen, GDO’lu ürünle- rin ülkemize girişi ve tüketiminin serbest olması doğru ise, neden Türk çiftçisi bunların tarımını ya- pamasın? Şayet GDO’lu ürünler sakıncalı ise bunların ithalatının da yasak olması gerekmez mi diye sormuştuk. 2008 yılı tamamlan- masına rağmen, biyogüvenlik mevzuatı hâlâ, ne hikmetse, çı- kartılamadı. Yine 2008 başlarında “Yeni gıda yasası nasıl olmalı” başlıklı yazımızda, AB’nin beğenmediği 5179 sayılı yasa yerine hazırlanan, 2007 yılında Tarım Bakanlığı’nın görüşüne sunulan “veteriner hiz- metleri, gıda ve yem kanunu” tas- lağının hâlâ geliştirilmesi gereken yönleri olduğunu; her şeyden önce veterinerlik, yem ve gıda ile ilgili hükümlerin aynı kanun tas- lağında değerlendiriliyor olması- nın kısıtlama getirdiğini ve özel- likle gıda ile ilgili hükümlerin da- ha geliştirilmesi gerektiğini be- lirtmiştik. Yine bu hazırlanan ye- ni kanun taslağı ile gıda dene- timlerinde çokbaşlılığa son veril- mesi ve tüm yetkilerin tek elde toplanması gerektiğini yazmıştık. 2008 Nisan ayı geldiğinde ise sa- dece Türkiye değil, tüm dünya küresel gıda krizi ile çalkalanı- yordu. Hatta öyle oldu ki, kimi ül- kelerde isyanlar çıktı, kimi ülke- lerde ise başbakanlar görevden alındı. Bu, bizim ülkemize de yüzde 125 üzerine çıkan gıda fi- yat artışları ile hayatımıza yansı- dı ve birçok gıda üreticisi de zor durumda kaldı. 2008’in ortalarında bu kez İs- tanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı rakamsal olarak ekonomik gös- tergeleri yorumlamış ve bu ra- kamlar dikkate alındığında sa- nayide belirgin bir küçülme ya- şandığını ve diğer otoriterlerce açıklanan tarımsal büyümenin rakamlarının sanal olduğunu, sa- nayi küçülürken tarımın bu ra- kamlarda büyümesinin mümkün olmadığını söylemiştik. Maalesef, çok geçmeden bu konularda ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı (keşke biz haksız çıksaydık da, küresel finansal krizden teğet kurtulabilseydik). Yine aynı dönemlerde, Kyoto Protokolü’nün imzalanması ko- nusu Meclis’in dikkatine sunul- muştu, bunun üzerine Kyoto Protokolü’nün dünyamızın doğal dengesinin korunmasındaki öne- mini anlatan bir yazı kaleme al- mıştık. Bu yazıda, Türkiye’nin de Kyoto Protokolü’nü imzala- ması gerektiğini, fakat bu imza öncesinde getireceği maddi ve manevi yükümlülüklerin (Batı sa- nayisi ile Türk sanayisi arasındaki 200 yıllık açık da göz önüne alı- narak) çok iyi müzakere edilme- si gerektiğini savunmuştuk. Ara- lık ayı içerisinde gördüğümüz lüzum üzerine bu konuyu tekrar gündeme taşıdık.. çünkü fark ettik ki küresel mali kriz, küresel iklim krizini unutturmak üzerey- di ve bu konu Meclis’in günde- minde alt sıralara düşmüştü. 2007’de yazılarımızda yer ver- diğimiz bir başka konu olan or- ganik ürünlerin üzerinde konunun öneminden dolayı 2008’de birkaç kez daha durmak zorunluluğu hissettik. Öncelikle “Organik ta- rımdan anlatılmaya çalışılan do- ğal tarım mıdır?” başlıklı yazı- mızda bu konu ile ilgili ortaya çı- kan kavram karmaşasını netleş- tirmeye ve tanımlamaları yeniden yapmaya çalıştık. Uzunca bir süredir küresel ik- lim kriziyle boğuşan yorgun kü- remiz, 2008’in ilk çeyreğinde kü- resel gıda kriziyle sarsıldı.. tam at- latıldı derken 2008’in son çeyre- ğinde küresel mali krizle altüst olan dünya ekonomileri ciddi sarsıntı geçirerek küçülmüş ve re- sesyon başlamıştır ve fatura da en kolay, çalışanlara çıkartıl- maktadır. Bize göre yaşananlar neoliberal küreselleşme ideolo- jisinin sonunun geldiği ve iflas et- tiği gerçeğidir. Eğer bunu kabul edersek, kriz daha kaosa dö- nüşmeden çıkış yolu kolaylaşa- caktır. sadik.celik@keyveni.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Zonguldak ilinde bir mağara. 2/ Av- cõlarõn av beklemek için taş yõğõnlarõn- dan yaptõklarõ pu- su... Telefon sözü. 3/ Ağaç gemilerde talimarõn üst ucun- daki kõvrõm... Mõ- sõr’õn plaka imi. 4/ Üzüntü, sõkõntõ... Tene yumuşaklõk vermek için sürü- len güzel kokulu merhem. 5/ Cisimler tarafõndan yan- sõlanan õşõğõn gözde oluş- turduğu duyum... Kokain türevi uyuşturucu bir mad- de. 6/ Bir işi yaptõrabilme gücü... Küçük erkek kar- deş. 7/ Anadolu halklarõnõn en eski ana tanrõçasõ... Bir şeyin erebileceği uzaklõk; menzil. 8/ Öğe, unsur... Atasözlerine dayanan didaktik Çin şiiri. 9/ Argoda esrar... Ok atõlan yayõn iki ucu arasõndaki esnek bağ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Muğla yöresine özgü, dana eti, patates ve yoğurtla ya- põlan bir yemek. 2/ Sürek avõnda pusuda av bekleyen av- cõ... Hakkâri yöresinde yetişen ve yemeği yapõlan, may- danoza benzer bir ot. 3/ Beş telli ve yaylõ bir halk çalgõ- sõ... Bir gõda maddesi. 4/ “En sinsi bir --- gibidir geçme- yen zaman” (Y. K. Beyatlõ)... Açõk samanrengi. 5/ Pokerde, “floş” da denilen, aynõ cinsten beş karta verilen ad... Bir işletmenin ani batõşõ. 6/ Yönetenlerin hukuksal ya da ey- lemsel yetkisi... Kayõnbirader. 7/ Fas’õn plaka imi... İyi bir şeye işaret olan durum. 8/ Bir toplulukta çalõşan insanla- rõn her biri... Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sayõ. 9/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Bir eğrinin iki nokta- sõnõ birleştiren doğru parçasõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 R U M K A L E A A L O G Ö N E N V A R Y O S N A A Ş A R E K A N A L A M A N A D U M A İ R İ S A R O M A İ Y İ A R U S İ Y E U L A K M E T E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nilgun@cumhuriyet.com.tr 2008’in Ardından...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear