Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
3 OCAK 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
15
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
3 Ocak
SAĞNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
2009 ve ‘Zamanın Ruhu’
“Sözcükler, taştır!”
Bir İtalyan özdeyişi...
Türkçeye “İsa bu köye uğramadı” şeklinde aktarılan
“Cristo si e fermato a Eboli” kitabının yazarı Carlo Le-
vi’nin fazla bilinmeyen bir başka romanı “Le parole so-
no pietre” adından kalmadır….
Yalnız “yazı” ile kalem kâğıda dökülen sözcüklerin de-
ğil, ağızdan çıkan kelamın da icabında “kılıçtan keskin”;
“yazı” denli “kalıcı”, “yaralayıcı” olabileceğini anlatmak
için kullanılır.
“Sözcükler”; ayrıca bir binanın temelindeki “taşlar” gi-
bi, içinde yaşadığımız dünyayı ve “gerçekliği”, “ger-
çekliğimizi” inşa eder; yaratır, evrenimizi biçimler, ta-
rif ederler.
Bu nedenle ağır ve önemlidirler.
Yeni bir yıla girerken “lügatımızdan çıkan -taş gibi- söz-
cükleri” düşündüm.
“Devrim”i bu ülkede insanlar, bir dönem çocukları-
na bu adı verecek denli çok sevmişti örneğin.
“Devrim” sözcüğü çoktandır “out” oldu. “Devrimi” bı-
rakın, içinde “ilerici” ya da “ilericilik” sözcüklerinin geç-
tiği cümleler kurmaya cesaret eden kaç kişi kaldı?
Dağarcığımızdan silinen bunun gibi pek çok sözcük
var:
“Eşitlik”, “adalet/sosyal adalet”, “dayanışma” ilk ak-
lıma gelenler…
Bu sözcükleri, uzun zamandır siyasal, sosyal söy-
lemler içinde duyduğumu hatırlamıyorum.
‘in’ sözcükler
“Out” olan her sözcüğe karşın “in” olan bir o kadar
da sözcük var.
Kimi yeni, kimi çok eski ama artık başka anlamlar içe-
riyor. Bunların en başta geleni “demokrasi” ve “demok-
ratikleşme...”
“Demokrasi”, “taş gibi ağırlığı” olan sözcüklere tipik
örnek. İçeriği öteden beri değişegelmiş... Vaktiyle
Sovyet “diktasına” “işçi demokrasisi” kulpunu takma-
ya çalışanlar olduğu gibi, Irak’a bombalarla ihraç edi-
len “rejime” bugün “demokrasi” diyen var…
Türkiye’de -ama sadece Türkiye’de değil, Batı’da da-
geçen yüzyılda bellediğimiz, anladığımız içeriğinden
uzaklaşan, başkalaşan bir sözcük artık “demokrasi.”
Kapsama alanından “eşitlik”, “adalet”, “dayanışma”
sözcükleri artık çıkmış. Yükselen, başka sözcüklerle vaf-
tizlenip donatılmış:
“Laiklik/laikçilik”, “liberalizm”, “ılımlı İslam”, “uygar-
lık/uygarlık çatışması”, “kimlik”, “etnik/dini/kültürel de-
ğerler”, “çokkültürlülük”, “küreselleşme”, “kriz” vs… Lis-
te böyle uzayıp gidiyor.
Özellikle 11 Eylül sonrası öne çıkan ve Batı’nın değ-
me fikir önderlerince oya gibi sil baştan işlenen günü-
müz “demokrasilerinin” içeriğini dolduran -her biri
“taş gibi”- sözcükler bunlar da...
Yılın parolaları: ‘Avro’ ve ‘dolar’
Yaşadığımız zamanı, çağı şekillendiren bu sözcük-
leri düşünürken “Google”a girip bir göz atmak istedim.
Bir de ne göreyim?
“Google” meğer her yıl, “zeitgeist (zaytgayzt; döne-
min/zamanın ruhu)” başlığı altında böyle bir araştırma
yaparmış.
Dünyaca tanınan bu popüler arama motoru, kulla-
nıcıların yıl içinde “en çok aradığı sözcükleri” tarıyor ve
ülke bazında kafayı taktığım “sözcükler gezegeninden”
bir “zeitgeist” (dönem portresi) çıkarıyor. Türkiye’de in-
ternet kullanıcılarının en çok tıkladığı sözcüklerin; be-
nim mesele ettiğim unutulmuş sözcüklerle bir ilgisi var
mı, yok mu, buyurun buna siz karar verin.
“Zeitgeist” sıralamasının “ekonomi” başlığında Tür-
kiye’de öne çıkan sözcükler -birebir- şöyle:
“İş”, “kariyer”, “kredi”, “altın”, “para”, “finans”, “eu-
ro”, “borç”, “dolar”, “banka”…
“Genel” popülarite sıralamasında ilk ona şu sözcükler
girmiş: “Facebook”, “mynet”, “youtube”, “oyunlar”,
“msn”, “indir”, “TV”, “hürriyet” (Facebook’tan “özgür-
lüklerin” felsefi anlamına ilişkin bir sıçrama yapılmış ola-
maz. “Hürriyet”le burda kastedilen “haber” bağlantılı “ga-
zete” anlamında aranan sözcük olmalı ki, son kalem de
zaten doğrudan doğruya buna işaret ediyor): “haber”…
“Dizi” sıralamaları var bir de. Onlar da şöyle:
“Kurtlar Vadisi”, “Kavak Yelleri”, “Yaprak Dökümü”,
“Selena”, “Asi”, “Avrupa Yakası”, “Arka Sokaklar”,
“Adanalı”, “Binbir Gece”, “Gece Gündüz”….
Uzun lafın kısası “Türkler, bir Kurtlar Vadisi’nde ya-
şıyor. Başlarında Kavak Yelleri esiyor. Binbir Gece ma-
sallarıyla, köşe olmaktan başka bir şey düşlemiyorlar!”
2009’u, “Google-zaytgayzt”ın önümüze çıkarttığı bu
Türkiye tablosu ile selamlıyoruz...
Büyük Ahlaksızlık
Prof. Dr. Bilsay Kuruç, kapitalizmin
içine düştüğü buhranın yalnızca sayısal
büyüklükleriyle ilgilenildiğini, ancak asıl
büyük ahlaksızlığın görülmediği kanı-
sında.
Büyük ahlaksızlık, ABD’nin iki büyük
sermaye piyasasından biri olan Nas-
daq’ın eski başkanı Bernard Madoff’un
tutuklanması ile birlikte ortalığa saçıldı.
Bilsay Kuruç’a göre, yeterince ayrı-
mında değiliz ama, finans tarihinin en bü-
yük skandallarından biri yaşanıyor:
“Bernard Madoff, hem Nasdaq’ın
başkanı iken, hem de Amerika’nın en
muteber bir yerinde kayıt dışı bir şirket
kurmuş, 1970’lerden itibaren bir tür
bankerlik yapıyordu. Büyük bankalar, şir-
ketler, ünlü kişiler paralarını bu adama ya-
tırmışlar. Çünkü adam, daha fazla yük-
sek getiri veriyordu. Piyasanın üzerinde
faiz veren bir kişinin bunu ahlakdışı yol-
larla yaptığını bile bile yatırıyorlar para-
larını. Adamın kurduğu sistem, bizde ba-
tan Banker Kastelli, Banker Yalçın’ın uy-
guladığı sistemin aynısı. İlk para getire-
nin getirisini ikinci para yatıranla ödü-
yorsun. Para geldiği sürece çark işliyor,
herkes parasını geri istediği anda da çö-
küyor.
Bernard Madoff da çöktü. Şu ana ka-
dar batırdığı para miktarının 50 milyar do-
lar olduğu tahmin ediliyor. Daha fazlası
da açıklanmıyor!
Aslında çöken sistem... Deniyor ki, fi-
nans araçları çok sofistike oldu da o yüz-
den sistem battı. Değil, kapitalizmin
ahlaksızlığı yüzünden batıyor sistem.
Kapitalizmde, herkesin hisselerini ema-
net ettiği Nasdaq’ın başkanı en büyük
ahlaksızlığı yapıyor. Diğerlerinin de bu-
nu bilmemesi mümkün değil. Demek ki,
bir kolektif ahmlaksızlık var. Peki, bütün
bunlar olurken, dışarılardan çağırıp Mer-
kez Bankamızın bilançosunu da denet-
lettiğimiz büyük denetleyici kurumlar ne-
rede? Ne yapıyor onlar?
Olup bitenler, çürümenin son perde-
sidir ve modelin çöküşünü çok daha iyi
anlatıyor. Bu çürümeyi kavrayamazsak,
neden modelin toparlanamayacağını
da kavrayamayız. Çünkü, ahlak çökün-
tüsünden sonra, bir model yaşayamaz.”
Atadan’ın gömütü
Atatürk’ün kız kardeşi Mak-
bule Atadan’ın Cebeci Asri
Mezarlığı’ndaki gömütünün ba-
kımsızlığına değinmiştik.
İzmir Türk Koleji Uşakizade
Köşkü Müdürü Ahmet Gü-
rel’den konuya ilişkin bir mek-
tup aldık:
“Atatürk’ün ‘Makbuş’unun
mezarının bu hali tüm Atatürk-
çüleri rahatsız etmiştir. 5 yıl ön-
cesine kadar, İzmir Karşıya-
ka’daki Zübeyde Hanım’ın me-
zarında da aynı durum söz ko-
nusuydu. Gömüt; uyuşturucu ve
alkol bağımlılarının barınağı ha-
lindeydi. Karşıyaka’nın CHP’li
Belediye Başkanı Cevat Du-
rak’ın 5 yıl önce ilk icraatı Zü-
beyde Hanım’ın gömüt yerinin
düzenlenmesiydi. Anneler Gü-
nü’nde ve Dünya Kadınlar Gü-
nü’nde artık, Atatürk’ü yetiştiren
annesine yaraşır törenleri gönül
rahatlığıyla yapmaktayız.
Ankaralıların da Makbule Ha-
nım ve kurtuluş ile kuruluşumu-
zun mimarlarının aziz hatıraları-
na sahip çıkacaklarını umuyo-
rum.”
Biz de umuyoruz. Ummaya
da devam edeceğiz, çünkü sa-
hip çıkma konusunda henüz
somut bir girişim görünmüyor!
Katliam
Açık oturum, 25 Şubat
2005’te Başkent
Üniversitesi’nde yapılmış.
Konu, “Tarihte Türklere
Yapılan Katliamlar.”
Konuşmacı, geçen
günlerde yaşamını yitiren
Büyükelçi Gündüz Aktan.
Bir dönemin dökümünü
yapıyor:
“Osmanlı
İmparatorluğu’nun yıkılış
döneminde, bir yandan
Balkanlar, öte yandan
Kafkaslar’dan Türk ve
Müslümanlar, o bölgenin
Hıristiyan toplumları ve
devletleri tarafından
Anadolu’ya doğru itiliyorlar.
1821 Yunan isyanından
alınıp 1922, yani Büyük
Taarruz’un sonuna kadar
geçen 100 yıllık dönemde
ne kadar insanımız bu
mücadelelerde öldü,
-sivillerden bahsediyoruz-
ne kadarı Anadolu’ya
sürüldü? Yunan isyanı ile
başlayıp 1920’ye
geldiğimizde 5 milyon ölü
ve 5 milyon 300 binin
üzerinde Müslüman ve
Türk Anadolu’ya göç
zorunda bırakılıyor.
Anadolu’ya göçen 5 milyon
insan bugünkü
nüfusumuzun yüzde 40’ının
kaynağını oluşturuyor.
Dünyanın en büyük
soykırımsa soykırım,
katliamsa katliam ve en
büyük exodus, yani
göçünü oluşturuyor. Bu
sürekli olarak gözümüzden
kaçtı. ”
Sözümüz özürcü
imzacılara:
Ne olacak şimdi?
Haşim Kılıç’ın Anayasa
Mahkemesi üyeliğine Turgut Özal
tarafından getirilişi sırasında kimi
tartışmalar yaşandığı aklımızın bir
ucunda kalmıştı.
Dönemin Anayasa Mahkemesi
Başkanı Yekta Güngör Özden’e
danıştık. Olayı anlattı:
“Haşim Kılıç’ın Sayıştay üyesi
seçilmesine dayanak oluşturan yasa,
itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’nin
önüne geldi. Haşim Kılıç, Sayıştay
kontenjanından Anayasa
Mahkemesi’ne atanmıştı. Kendisini
çağırttım, ‘Sizi doğrudan ilgilendiren
bir yasayı inceleyeceğiz. Bunun
denetimine girmeniz uygun düşmez’
dedim. Razı olmadı. Bunun üzerine,
‘İtirazı reddedersek, heyette sizin
olmanız kimi dedikodulara neden
olabilir’ dedim. Hoşuna gitti. Heyete
girmedi. Mahkeme, yasayı iptal etti.
Böylece Haşim Kılıç’ın Sayıştay üyesi
seçilmesinin, dolayısıyla Anayasa
Mahkemesi’ne Sayıştay’ın
kontenjanından atanmasının dayanağı
ortadan kalkmış oldu. O dönemdeki
Anayasa Mahkemesi üyelerine, ‘Karar
ile Haşim Kılıç’ın bir anlamda Sayıştay
diplomasının iptal edildiğini, bunun da
Anayasa Mahkemesi üyeliğine
getirilmesini havada bıraktığını’
aktardım. Bu uyarılarım, heyetçe
Anayasa Mahkemesi kararlarının
geriye yürümeyeceği gerekçesiyle
uygun bulunmadı. Haşim Kılıç da,
koltuğunda oturmaya devam etti.
Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi
üyeliğine etik olarak devam etmemesi
gerekiyordu, ama etti...”
Haşim Kılıç’ın üyeliği
SADIK ÇELİK
2008 yılının hemen başlarında
“helal gıda” konusu Türkiye’nin
gündemindeydi. O tarihlerde (26-
02-2008), nüfusunun yüzde
99’unun Müslüman olunması ile
övünülen bir ülkede, gıda üreti-
minin İslami kurallara uygun ya-
pılmasından daha doğal bir şey
olamayacağını ve hem iç hem de
dış piyasanın zaten bunun far-
kında olduğunu söylemiş ve “he-
lal gıda” sertifikasının sadece
ihracat için kullanılmayabileceğini,
bir de toplumun gıda üzerinden
kutuplaştırılmaması gerektiğini
belirtmiştik. Ne yazık ki, sene so-
nuna gelindiğinde bu konunun
hâlâ tartışılıyor olması ve TSE ta-
rafından kamuoyu tepkisine rağ-
men uygulamaya konulmuş ol-
ması da, gelecekte toplumu gı-
da üzerinden de yeni ikilemlere
sokacaktır.
2008, GDO’lu (Genetiği De-
ğiştirilmiş Organizma) tohumla-
rın yine gündemde olduğu bir yıl
oldu. Türkiye’de biyogüvenlik
mevzuatının henüz hazır olma-
masına rağmen, GDO’lu ürünle-
rin ülkemize girişi ve tüketiminin
serbest olması doğru ise, neden
Türk çiftçisi bunların tarımını ya-
pamasın? Şayet GDO’lu ürünler
sakıncalı ise bunların ithalatının da
yasak olması gerekmez mi diye
sormuştuk. 2008 yılı tamamlan-
masına rağmen, biyogüvenlik
mevzuatı hâlâ, ne hikmetse, çı-
kartılamadı.
Yine 2008 başlarında “Yeni
gıda yasası nasıl olmalı” başlıklı
yazımızda, AB’nin beğenmediği
5179 sayılı yasa yerine hazırlanan,
2007 yılında Tarım Bakanlığı’nın
görüşüne sunulan “veteriner hiz-
metleri, gıda ve yem kanunu” tas-
lağının hâlâ geliştirilmesi gereken
yönleri olduğunu; her şeyden
önce veterinerlik, yem ve gıda ile
ilgili hükümlerin aynı kanun tas-
lağında değerlendiriliyor olması-
nın kısıtlama getirdiğini ve özel-
likle gıda ile ilgili hükümlerin da-
ha geliştirilmesi gerektiğini be-
lirtmiştik. Yine bu hazırlanan ye-
ni kanun taslağı ile gıda dene-
timlerinde çokbaşlılığa son veril-
mesi ve tüm yetkilerin tek elde
toplanması gerektiğini yazmıştık.
2008 Nisan ayı geldiğinde ise sa-
dece Türkiye değil, tüm dünya
küresel gıda krizi ile çalkalanı-
yordu. Hatta öyle oldu ki, kimi ül-
kelerde isyanlar çıktı, kimi ülke-
lerde ise başbakanlar görevden
alındı. Bu, bizim ülkemize de
yüzde 125 üzerine çıkan gıda fi-
yat artışları ile hayatımıza yansı-
dı ve birçok gıda üreticisi de zor
durumda kaldı.
2008’in ortalarında bu kez İs-
tanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı
rakamsal olarak ekonomik gös-
tergeleri yorumlamış ve bu ra-
kamlar dikkate alındığında sa-
nayide belirgin bir küçülme ya-
şandığını ve diğer otoriterlerce
açıklanan tarımsal büyümenin
rakamlarının sanal olduğunu, sa-
nayi küçülürken tarımın bu ra-
kamlarda büyümesinin mümkün
olmadığını söylemiştik. Maalesef,
çok geçmeden bu konularda ne
kadar haklı olduğumuz ortaya
çıktı (keşke biz haksız çıksaydık
da, küresel finansal krizden teğet
kurtulabilseydik).
Yine aynı dönemlerde, Kyoto
Protokolü’nün imzalanması ko-
nusu Meclis’in dikkatine sunul-
muştu, bunun üzerine Kyoto
Protokolü’nün dünyamızın doğal
dengesinin korunmasındaki öne-
mini anlatan bir yazı kaleme al-
mıştık. Bu yazıda, Türkiye’nin
de Kyoto Protokolü’nü imzala-
ması gerektiğini, fakat bu imza
öncesinde getireceği maddi ve
manevi yükümlülüklerin (Batı sa-
nayisi ile Türk sanayisi arasındaki
200 yıllık açık da göz önüne alı-
narak) çok iyi müzakere edilme-
si gerektiğini savunmuştuk. Ara-
lık ayı içerisinde gördüğümüz
lüzum üzerine bu konuyu tekrar
gündeme taşıdık.. çünkü fark
ettik ki küresel mali kriz, küresel
iklim krizini unutturmak üzerey-
di ve bu konu Meclis’in günde-
minde alt sıralara düşmüştü.
2007’de yazılarımızda yer ver-
diğimiz bir başka konu olan or-
ganik ürünlerin üzerinde konunun
öneminden dolayı 2008’de birkaç
kez daha durmak zorunluluğu
hissettik. Öncelikle “Organik ta-
rımdan anlatılmaya çalışılan do-
ğal tarım mıdır?” başlıklı yazı-
mızda bu konu ile ilgili ortaya çı-
kan kavram karmaşasını netleş-
tirmeye ve tanımlamaları yeniden
yapmaya çalıştık.
Uzunca bir süredir küresel ik-
lim kriziyle boğuşan yorgun kü-
remiz, 2008’in ilk çeyreğinde kü-
resel gıda kriziyle sarsıldı.. tam at-
latıldı derken 2008’in son çeyre-
ğinde küresel mali krizle altüst
olan dünya ekonomileri ciddi
sarsıntı geçirerek küçülmüş ve re-
sesyon başlamıştır ve fatura da
en kolay, çalışanlara çıkartıl-
maktadır. Bize göre yaşananlar
neoliberal küreselleşme ideolo-
jisinin sonunun geldiği ve iflas et-
tiği gerçeğidir. Eğer bunu kabul
edersek, kriz daha kaosa dö-
nüşmeden çıkış yolu kolaylaşa-
caktır.
sadik.celik@keyveni.com
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Zonguldak ilinde
bir mağara. 2/ Av-
cõlarõn av beklemek
için taş yõğõnlarõn-
dan yaptõklarõ pu-
su... Telefon sözü.
3/ Ağaç gemilerde
talimarõn üst ucun-
daki kõvrõm... Mõ-
sõr’õn plaka imi. 4/
Üzüntü, sõkõntõ...
Tene yumuşaklõk
vermek için sürü-
len güzel kokulu merhem.
5/ Cisimler tarafõndan yan-
sõlanan õşõğõn gözde oluş-
turduğu duyum... Kokain
türevi uyuşturucu bir mad-
de. 6/ Bir işi yaptõrabilme
gücü... Küçük erkek kar-
deş. 7/ Anadolu halklarõnõn
en eski ana tanrõçasõ... Bir
şeyin erebileceği uzaklõk;
menzil. 8/ Öğe, unsur...
Atasözlerine dayanan didaktik Çin şiiri. 9/ Argoda esrar...
Ok atõlan yayõn iki ucu arasõndaki esnek bağ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Muğla yöresine özgü, dana eti, patates ve yoğurtla ya-
põlan bir yemek. 2/ Sürek avõnda pusuda av bekleyen av-
cõ... Hakkâri yöresinde yetişen ve yemeği yapõlan, may-
danoza benzer bir ot. 3/ Beş telli ve yaylõ bir halk çalgõ-
sõ... Bir gõda maddesi. 4/ “En sinsi bir --- gibidir geçme-
yen zaman” (Y. K. Beyatlõ)... Açõk samanrengi. 5/ Pokerde,
“floş” da denilen, aynõ cinsten beş karta verilen ad... Bir
işletmenin ani batõşõ. 6/ Yönetenlerin hukuksal ya da ey-
lemsel yetkisi... Kayõnbirader. 7/ Fas’õn plaka imi... İyi bir
şeye işaret olan durum. 8/ Bir toplulukta çalõşan insanla-
rõn her biri... Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren
sayõ. 9/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Bir eğrinin iki nokta-
sõnõ birleştiren doğru parçasõ.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
R U M K A L E A
A L O G Ö N E N
V A R Y O S N A
A Ş A R E K A
N A L A M A N A
D U M A İ R İ S
A R O M A İ Y İ
A R U S İ Y E
U L A K M E T E
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
nilgun@cumhuriyet.com.tr
2008’in Ardından...