Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Toplum Paranoyaklaşıyor
Tanõmlanamaz görkemdeki tö-
renle 20 Ocak’ta ABD’yi yönet-
meye başlayan Obama gerçekten
bir “değişim”in başkanõ mõdõr?
Merakõmõ gidermek için Ata-
türk’ten sonra en güvendiğim
dünya lideri Fidel Castro’ya baş-
vurdum. Kasõm (2008) ayõnda
şunu yazmõş:
“Birçok kişi imparatorluğun
başının değişmesiyle impara-
torluğun daha hoşgörülü ve da-
ha az kavgacı olacağını söylü-
yor. Akıllı bir insanın iyi niyet-
lerinin, yüzyılların çıkarlarını ve
bencilliğini değiştireceğine inan-
mak saflık olur...”
Fidel, ABD seçimlerinden ön-
ce de yine Obama için “zeki ve
Cumhuriyetçi başkan adayı
McCain’den daha az savaş kış-
kırtıcısı” demiş ve eklemişti:
“Ancak Amerikan ırkçılığı, De-
mokratları Beyaz Saray’dan
uzak tutacaktır...”
(AA-17 Kasõm
2008)
Şimdi Demo-
kratlar Beyaz Sa-
ray’dalar; Sev-
gili Mustafa
Balbay da
“Obama
siyah, ama
saray be-
yaz” deme-
di mi? Yeni
“siyahi” sa-
kiniyle bir-
likte sarayõn rengi de hiç değilse
“melez”leşebilir mi?
‘Tarihsel konuşma’sı
Obama’nõn, göreve başlarken
yaptõğõ konuşmasõna Fidel’in “ta-
rihsel uyarı”larõ õşõğõnda bak-
mak, özellikle “biz”im için daha
bir anlam kazanõyor...
Örneğin, kimilerini “ağlatan”
sözleri arasõnda diyor ki: “Ata-
larımız tarafından başlatılan
fedakârlıkların izinden yürü-
düğümüzün farkındayım; on-
ların ideallerinden güç alarak
ilerlemeye devam ediyoruz...”
En büyük fedakârlõklarõn “Kı-
zılderili soyunu kurutarak ko-
ca kıtaya egemen olan ‘kov-
boy’ atalarca gösterildiğini; en
‘değişmez’ ideallerin de ‘dünyada
sömürgeciliğin emperyalist jan-
darmalõğõ’nı üstlenmek” oldu-
ğunu bilmeyen var mõ?
Buna rağmen Obama için ne-
redeyse “Keşke bizim liderleri-
miz de böyle olsaydı” diyenler az
değil!
Oysa aynõ sözleri “biz”den bi-
ri söylese; “fedakâr”lõk olarak
Kurtuluş Savaşõmõzõ, idealler ola-
rak da bağõmsõzlõğa ve “Yurtta
barış dünyada barış” ilkemize
bağlõlõğõmõzõ anõmsatsa, “vay ulu-
salcı!” diye savcõlara ihbar bile
edilebilirler!
Hayranlõk duyulan konuşmada
sanki “itiraf” denebilecek şu söz-
ler de var: “Özellikle bazılarının
açgözlülüğü ve doymazlığı so-
nucunda geldiğimiz durumdan
çıkabilmek için, çok ciddi ka-
rarlar alma noktasındayız...”
İnsan düşünüyor; acaba Obama,
İznik Gölü kõyõsõndaki 1. sõnõf ta-
rõm alanõna “yargımızla inatla-
şarak” kurulan ABD’li Cargill
fabrikasõnõ mõ kastediyor? Huku-
ka aykõrõ işgalin güvenceye bağ-
lanmasõ için özel yasa bile çõkar-
tõldõ; şimdi de aynõ yerde “geniş-
lemek” istiyor...
Obama’nõn “açgözlü”lere çat-
masõnõ alkõşlayanlarõmõzõn, Car-
gill’i kayõran siyasilerimizi de
var güçleriyle alkõşlamasõ nasõl ta-
nõmlanabilir?
Toprak ve fabrika
ABD’nin yeni başkanõ “top-
rağımızı ekmeli, fabrikalarımı-
zın çarklarını çalış-
tırmalıyız...” diye-
rek şunlarõ ekli-
yor: “Piyasanın
gerektirdikleri-
ni boş verin. Pi-
yasa sadece
z e n g i n
olanların
yanında
olursa,
sürdü-
rülebi-
lirlik-
t e n
bahsedilemez.”
Bunlara da “helal sana” di-
yenlerimiz, tarõm topraklarõmõzõ
ekip biçmek yerine rant tesisleri-
ne ve TOKİ’nin pazarlama site-
lerine arsa yapan; fabrikalarõ ço-
ğaltmak yerine de durmadan alõş-
veriş merkezleri ve rezidanslarla
“kalkınma”yõ(!) hedefleyenlere
nasõl da sevdalõlar?
Hele şu TV’lerdeki ekonomi sa-
atlerinde günde beş vakit “varsa
yoksa piyasa” diye tutturanlarõ-
mõz, Obama’nõn “piyasaya boş
verin” sözüne acaba ne diyorlar;
duyan varsa anlatõversin...
Küba devriminden bu yana
10 ABD Başkanõ görmesine rağ-
men 50 yõldõr hiçbirisiyle “gö-
rüşmeyen” Castro, bu kez Oba-
ma’yla buluşabileceklerini söy-
lemiş. Kutlama yazõsõnda diyor ki:
“Dürüstlüğünden şüphe duy-
muyorum; ancak yanıtlaması
gereken çok soru var. Örneğin
müsrif ve tüketici bir sistem
çevreyi koruyabilir mi?..” (22
Ocak 2009)
Biz de temel sorumuzu yine Fi-
del’den esinlenerek yöneltelim:
“Yüzyılların çıkarları ve ben-
cilliği değişmeden, dünyamız
yaşanabilir bir cennete dönü-
şebilir mi?..”
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
Obama İçin ‘Fidel’le...
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
ekinci@cumhuriyet.com.tr
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
HARBİ SEMİH POROY
28 Ocak
28 OCAK 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
15
Utanç
Abidin Kumbasar:
“Yurtseverler
tutuklandıkça,
dışarıda olmaktan
daha çok
utanıyorum!”
Maaşlar
M. Ali Kılınç:
“Obama’nın maaşları
dondurma kararına
Türkiye’deki
işbirlikçiler de
dahil mi?”
Usul
Tırt
Avni Kurtuldu: “Sahte
hahama ‘sayın’ diyen
TRT, emekli generaller
ne zaman ‘kelle’
diyecek!”
Ertan Somunkıran:
“Türkiye usulca ve
usulen bir yerlere
sürükleniyor!”
Ali Bayramoğlu’nun ağzındaki baklalar
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Mithat Erenus ve Tıp Fakültesi
Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Hasan
Batırel, acil serviste yaşanan olumsuzluklarla ilgili işlem başlatıldığını
açıkladı. İşlemin sonucunu bekliyoruz!
İKTİDAR yandaşı medyada
görevli elemanlardan Ali
Bayramoğlu, Ergenekon dalgaları
için “Bu dava ve soruşturma
rayından çıkmadıkça, askerin özerk
ve sorumsuz konumuna ilişkin
sınırlayıcı sonuçlar üretecektir”
diye buyurmuş. Emekli Tümgeneral
Naci Beştepe, “Beyefendi,
davanın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne
karşı açıldığını ne güzel itiraf etmiş”
diyerek Ali’nin ağzındaki baklaları
çıkarmasına yardımcı oluyor:
“Ergenekon Türk Silahlı
Kuvvetleri’ne karşı açılmıştır ve
dolayısıyla Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin kendisi
Ergenekon’dur. Bu ülkede asker
başıbozuktur; kimseye karşı
sorumlu değildir. Türk Silahlı
Kuvvetleri’nde AKP’ye ve dinci
zihniyete karşı olan herkes içeri
alınmalıdır. Bütün usulsüzlük
iddialarına kulak tıkanıp
soruşturmalara aynı yöntem ve
şekilde devam edilmelidir. Mutlaka
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden birileri
cezalandırılmalı ve böylece
görevdekiler sindirilerek hükümete
tam biat sağlanmalıdır!”
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
YEREL seçimde dananın kuyruğunun İstanbul
ve Ankara’da kopacağı anlaşılıyor. Seçim rüşveti,
iktidar tehdidi, seçmen sayısında anormal artış,
oy sayımında bilgisayar hilesi gibi unsurlar bir
şekilde aşılırsa Ankara’daki Türk-İslam ve
İstanbul’daki İslam dukalığının yıkılması sosyal
demokratlar için hiç bu kadar yakın olmamıştı.
Hele İstanbul! Ortaya koyduğu belgelerle
hırsızların ve uğursuzların korkulu rüyası haline
gelen CHP adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15
yıldır İstanbul’un üstüne çöreklenen İslamcıların
uykularını fena halde kaçırdığı belli oluyor.
İslamcı iktidarın yandaşı ve yalakası medyada
hemen, Kılıçdaroğlu’nun belediyecilikten
anlamadığı propagandası yürütülmeye başlandı.
Yalakalara sormak gerek; “büyük belediyeci”
Recep Tayyip’in “büyük başkan” olmadan önce
belediyecilik deneyimi neydi?
Belediye kuruluşlarından birinde yani elektrik
ve otobüs işletmesinin futbol takımında top
koşturmak mı?
Çalıştığı sucuk imalathanesine belediye
zabıtaları baskın yaparsa diye ortalığa çekidüzen
vermek mi?
Üsküdar’daki kaçak dairesi yıkılmasın diye
belediye memurlarına şirin görünmek mi?
İstanbul’da belediye başkanlığı koltuğunu cami
minberi sanıp kendine imamlık payesi verdikten
sonra yaptığı “büyük belediyecilik” neydi?
Siirt’e siyasi propaganda için gidip halkın
arasına kin ve nefret tohumları ekecek şiir
okumak mı?
Amerikalı diplomatlarla belediye koridorlarında
siyasi hesaplar yapmak mı?
CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu,
İstanbullu değilmiş! Recep Tayyip Rizeli değil
mi?
Recep Tayyip’in İstanbul’a belediye başkanı
yaptığı Kadir Topbaş, Artvin’in köklü ailelerinden
bir muhallebici değil mi?
Türkiye’nin en büyük kurumlarından biri olan
ve İslamcı iktidarın altında ezildiği Sosyal
Sigortalar Kurumu’nu yıllarca başarıyla yönetmiş,
devlet terbiyesi almış, geçmişi tertemiz ve
günümüzde temiz siyasetin sembolü olmuş
Kemal Kılıçdaroğlu belediyecilikten hiç anlamaz
ama panikteki iktidar yalakalarına göre sucuk
imalatçısı veya muhallebici çok iyi anlar!
İstanbul’u yağmalayanlarda korku dağları
sarmış!
Kılıçdaroğlu
SESSİZ SEDASIZ (!)
Orhan Duru’nun
ölümü!
Dupduru
bir adam gitti...
YağmurDeniz
Marmara Tıp
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Hatay yöresine
özgü, kõyma ve so-
ğanla yapõlan bir bö-
rek... Eski dilde su.
2/ Kişinin öz benli-
ği... Bir kimsenin
ya da bir yerin gü-
venliğini sağlamak-
la görevli kimse. 3/
Küçük doğranmõş
patates, patlõcan, bi-
ber gibi sebzeleri
kõzartõp üzerine sos
dökerek hazõrlanan bir tür
meze. 4/ Süs bitkisi olarak
kullanõlan bir palmiye. 5/
“İsimler” anlamõnda eski
sözcük... Şenliklerde cad-
delere kurulan süslü kemer.
6/ Müzikte, bir tam seslik
aralõğõn bir kesirini oluş-
turan çok küçük aralõk...
Uluslararasõ Güreş Fede-
rasyonu’nun simgesi. 7/
İki ayrõ ülke parasõnõn birbiriyle değiştirilmesi. 8/ Kenar sü-
sü... Aileyle ilgili olan. 9/ Olağanõ aşan büyüklüğü olan...
Tavlada “üç” sayõsõ... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Dövülmüş buğday ve etle yapõlan bir yemek... Bir no-
ta. 2/ Mert, kalender ve babacan kimse... Köstebek. 3/ Okul-
larda öğrencilerin bilgisini anlamak için yapõlan küçük sõ-
nav. 4/ Güzel kokulu bir tür kavun. 5/ Güney Amerika’da
yaşayan kemirgen bir hayvan... Bir müzik parçasõnõn, din-
leyicilerin isteği üzerine bir kez daha çalõnmasõ. 6/ Büyük
balõklarõ tutmakta kullanõlan, ucu iğneli kurşun parçasõ...
Ağ şeklindeki örgü. 7/ Hiçbir üretici çalõşmada bulunma-
dan, yalnõzca mülkünün geliriyle yaşayan kimse. 8/ Bir no-
ta... Bir ilimiz. 9/ Güney Amerika’da yaşayan ve yünü do-
kumacõlõkta kullanõlan bir hayvan... Dolma yapmak için ha-
zõrlanan karõşõm.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Y A L I N K A T
A V A R E N A M
K K A V S A R A
L O T A T L T
A S O R A J U R
Ş İ Z O F R E N İ
I R B A Z S
M İ H E N G İ R
S E R İ R E Ş
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Yıllar önce güney Portekiz’de, Algavre’de 68’li
gençlik arkadaşım José de Sousa ile Sarges kı-
yılarında dolaşırken, o bir an durmuş, bana, “Bi-
liyor musun” demişti, “çok değil, daha on yıl ön-
ce böyle ıssız yerlerde bile insanlar birbirleriyle yük-
sek sesle konuşmaktan çekinirlerdi.” Sonra da yü-
zümdeki anlamaz ifadeyi görünce, “Salazar, 42
yıllık diktatörlüğünü halkın bir yarısını, öbür yarı-
sını gizli servise jurnallemek üzere muhbirleştire-
rek sürdürmeyi başarmıştı, eşler bile birbirlerini ih-
bar eder olmuşlardı” diye ekleyerek bir açıklama
yapma gereksinimi duymuştu.
İki gün önce Kadıköy-Karaköy vapurunda tanık
olduğum görüntüler bende José’den dinlediğim
diktatörlük Portekiz’ini çağrıştırmıştı. İnsanlar şa-
kalaşmıyorlar, gülmüyorlar, birbirleriyle konuş-
muyorlar, fısıldaşır gibi konuşan birkaç kişi de ko-
nuşurken, konuştukları başkaları tarafından an-
laşılmasın diye elleriyle ağızlarını kapatıyorlardı.
Çoğumuz, dinleniriz korkusuyla telefonlaş-
maktan korkar olmuştuk. Çünkü çok sayıda in-
sanın telefonlarının dinlendiği, dinlenen telefon ko-
nuşmalarının dökümünün yapılıp bir gün kulla-
nılmak üzere bir yerlerde saklandığı bir gerçekti.
“Hukukun üstünlüğü”nden gereğinden çok söz
edildiği ülkemizde bir suç olasılığı durumunda sa-
nık olduğu düşünülen kişi, hakkındaki “suç delil-
leri” toplanmadan gözaltına alınmakta hatta tu-
tuklanmakta, delillerin toplanma aşamasına da-
ha sonra geçilmektedir. Delilleri karartabileceği ge-
rekçesiyle sanık haftalarca, aylarca tutuklu kal-
makta, delil yetersizliğinden serbest bırakıldığın-
da ise özgürlüğünden yoksun geçirdiği günler, haf-
talar, aylar yanına kâr kalmaktadır. Bunun adı “yar-
gısız infaz”dır; evrensel hukuk anlayışıyla da, in-
san haklarıyla da bağdaşabilir bir yanı yoktur.
Ergenekon davası bu duruma somut bir örnektir.
Davanın silahlı-bombalı çeteci yanına aklı ba-
şında hiçbir insanın itirazı yoktur; dava hızla so-
nuçlandırılmalı, suçlular hak ettikleri cezalara
çarptırılmalıdır. Davanın bu yanının genişletilip de-
rinleştirilmesine de itiraz edilmemektedir, tam ter-
sine 6 Eylül 1955 günü Atatürk’ün Selanik’teki evi-
ne bomba atılmasından bu yana gerçekleştirilen
tüm “derin devlet operasyonları” açıklığa kavuş-
turulmalı, devlet içindeki yerine bakılmaksızın
her suçlu cezasını çekmelidir.
Ne var ki Ergenekon, bu amaçla açılmış bir da-
va izlenimi vermemektedir.
Davanın, silahlı-bombalı oldukları savlanan sa-
nıkları dışında kalan tutuklularının aleyhindeki de-
liller, çok büyük ölçüde telefon kayıtlarına dayan-
maktadır. İddianame dikkatle okunduğunda kulla-
nılan telefon kayıtlarının çoğunlukla kırpılmış gö-
rüşme kesitleri olduğu görülmektedir. Sanığın yap-
tığı söylenen konuşma kayıtları kendisinde olma-
dığı gibi ne zaman olduğu çoğu zaman bilinmeyen,
eskilerde kalmış bir telefon görüşmesini anımsaması
da kolay değildir. Dolayısıyla bu tür kayıtlar sanık-
ların aleyhine olarak her türlü manipülasyona açık-
tır. İlk dinleyenden başlayarak bu kayıtlar üzerinde
kolayca oynanabilir, başı sonu kesilerek amaca uy-
gun olarak ortadan alınmış tek bir cümle bile sıra-
sında “önemli” bir delile dönüştürebilir.
Dolayısıyla Ergenekon davası yargıcının bile te-
lefonlarının dinlenme olasılığını hesaba kattığı bu
“dehşet” ortamında toplumun paranoyaklaşma-
sı doğaldır.
Yaratılan bu ortamda kimin başına ne zaman ne
geleceği bilinmemektedir. Herkes herkese kuş-
kuyla bakmakta, insanlar suskunlaşmaktadır.
Hiç kuşku yok ki suskun toplumlar otoriterleş-
me eğilimindeki siyasi yapılanmalar açısından ar-
zulanan, öyle olması çeşitli çaba ve önemlerle des-
teklenen “işe yarar”, “kullanımı kolay” bir malze-
medir.
Öte yandan toplumun suskunlaşmasının bir sü-
reç olduğunun, bu sürecin diyalektik gelişme için-
de mutlaka bir patlamayla sonuçlanacağının da
bilinmesi gerekir.
Dileriz, bilmesi gerekenler bir an önce bilirler, öğ-
renirler.
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com