Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
GÖRÜŞ
BEDRİ BAYKAM
Medyanın Kir
Saçma Yöntemleri..
Zat-ı muhteremin adı, Tanıl Bora. Ciddi gazeteler-
de kendisine saha açılıyor. Ülkemizin saygın kanalla-
rından NTV’de geçen hafta bir sabah vakti, Ruşen Ça-
kır ve Mirgün Cabas kendisini çağırmışlar, beyefen-
dinin Ergenekon gündemi etrafında filizlenen fikirleriyle
halkımızı besliyorlar. Tanıl Bey münasip bir ortam bul-
muş, coştukça coşuyor.. Duyduğumuz geleneksel giz-
li anti-Kemalist/liberal bilgiç sataşmalar içinde bir cüm-
le, sigortamı tam attırdı: Eskiden milliyetçilerle ulusalcılar
arasında ayrımlar varmış da, artık o farklar da yok ol-
muş, ulusalcılar artık ırkçılık ve Türkçü aşırı milliyetçilikle,
kin ortamı yaratmaktan çekinmiyorlarmış…
İnsan bu kadar desteksiz atarken biraz utanır. Kim
ırkçılıkla kavga ortamı yaratmış? Vural Savaş mı? Nec-
la Arat mı? Yekta Güngör Özden mi? Ümit Zileli mi?
Ben mi? Kim? Ya da ulusalcı oyları toplayan ana par-
tilerden hangisi bu gericiliklere tenezzül etmiş? İki ta-
ne aşırı sağcı derneğin çirkin sloganlarını, bu ülkede
kendini adam yerine koyan hangi insan bu ortamda
toptan “ulusalcı”lara fatura edebilir?Açtım telefonu,
NTV’nin en yetkili isimlerinden ve iyi niyetine güven-
diğim Sn. Cem Aydın’a bunları açıkladım. Şimdi Mir-
gün Cabas’ın beni veya başka bir ulusal yazarı bulup,
bu sorumsuz cümleleri dengeleyecek söylemi cesa-
retle yayımlamasını bekliyorum… Ama ben bu satır-
ları kaleme alırken aynı programda Ruşen Çakır, yi-
ne Star gazetesi yöneticisi Mustafa Karaalioğlu’nu
konuk ediyordu! Hem de aynı doğrultuda Ergenekon
yorumlarıyla. Kendisi Bora’yı bile aşabilmek için, Si-
vas olaylarını Ergenekon’a bağlayan imaları (!!!) orta
yere koyuverdi! Daha ne denebilir ki?
Tabii bu beyefendilere sormak lazım “Acaba siz, ırk-
çılık derken, İsrail’in Gazze katliamları nedeniyle bu ül-
kede ve dünyada Musevilere kin kusan ve bunu kâğı-
da ve sloganlara dökmekten çekinmeyen şeriatçıları mı
kastediyorsunuz” diye? Hemen kaçacak delik araya-
bilirler. Çünkü onlar, malum gazete ve televizyonlar-
da kutsal ittifak içinde oldukları ılımlı İslamcılarla flört
ederek, onları “demokratik”, ulusalcıları “ırkçı-şiddet
yanlısı anti-demokratik” göstermekle görevlidirler.
O insanlarda parmak ucu kadar haysiyet olsa, Ra-
hip Santoro ve Dink cinayetlerinin, tam tersine, yıl-
lardır bizlerin tam karşıtımızda yer alan ve şeriatçı-
faşist kozadan beslendiklerini kabul ederler. Ama ne
var ki bu makalede bir kere daha deşifre ettiğimiz ma-
lum “2. Cumhuriyetçi-İslamcı” ittifakı onları köreltmiştir.
Kimi alçaklar hâlâ bu cinayetleri ima düzeyinde bıra-
kıyorlar ama.. kimi alçaklar da Hrant Dink cinayetini,
malum faşist dinci yapılanmalardan söküp, tılsımlı ke-
limeler “milliyetçilik” ve “Ergenekon” üstünden ulu-
salcılara ulaştırmaya gayret ediyorlar. Bir gazeteden
diğerine, bir kanaldan öbürüne koşturarak bu ortamı
canlı tutarlar ve “Ergenekon” öcüsü ile oluşturulan ca-
dı avına uygun bir rüzgâr estirilir. Sapkın gazetenin te-
ki, “ETÖ” adı altında bir terör örgütünden PKK gibi söz
ederken, Atatürkçüler, kimi aşırı sağcılar ve kimliği be-
lirsiz kişilerle aynı sepette “götürülürlerken”, tüm bu
ince ayar taktiklerinin özel önemleri vardır. Bu saye-
de öğreniyoruz ki halkın yüzde “61.7”si Ergenekon di-
ye bir örgütün varlığına inanmış! Medyamızın objek-
tifliği, oportünizmi ve otosansürü, işte bu liberal be-
yin tutsaklıklarına paralel at koşturan, malum çıkar iliş-
kileri etrafındaki mayınlı bölgelerde yürüyüşe çıkmış-
tır… Bu gerekçelerin merceği altında, programa kim-
lerin çağırılacağı, kimlere sütun verilip verilmeyeceği
şekillenir. Avrasya TV’ye yapılan çirkin baskın, soğuk
bir habercilikle geçiştirilir. “Nasıl olsa bizlere kadar gel-
meye cüret etmezler” diyerek, “Bana dokunmayan yı-
lan bin yıl yaşasın” cümlesine geçerlilik kazandırılır. Hiç-
bir “empati” kurulmaya çalışılmadan, bu operasyon,
sanki olası bir terör yuvasına yapılmış bir üslupla ge-
çiştirilir. İşin kılıfı da “tarafsız” (yani ne kokar ne bula-
şır!) haberciliktir. “Tetikçi medya” içinde, yüzü kızar-
madan yeni tutuklanacak yazar jurnalciliğine soyunan
zavallılar grubuna dahil olmayan medyacılar, bu pa-
sif-utangaç-renksiz kimliklerle durumlarını idare etme
yoluna gitmişlerdir. Bu arkadaşlar, sokağa hiç çıkıyorlar
mı bilmiyorum, ama yankılanan sesler kulağımda çın-
lıyor: “Susma, sustukça, sıra sana gelecek!”
bedri.baykam@gmail.com Faks: 0212 227 34 65
MAHİR ERGUN
Şu günlerde Nâzım Hik-
met’in yüz yedinci doğum gü-
nü kutlanıyor. Peki kimdi Nâzım
Hikmet? Ulu bir çınar, ilahi var-
lık, şiirimizin ikonası! Vatan-
daşlığı geri verilsin!
İşin aslı Nâzım Hikmet, ha-
yatını ilahlara, ikonlara isyana
adamış, şiiri elitlerin elinden
alarak, halklaştırmayı bir görev
olarak sahiplenmiş bir devrim-
cidir, bir put kırıcıdır. Ona göre
şiir, emekçi halkın kurtuluş mü-
cadelesinde bir kavga aracıdır.
Onun ilham perisi omuzlarında
demir putrelleri kanat gibi taşı-
yan bir işçidir. “Tâb’ı şâirane-
likten” kurtulmak ister Nâzım.
Asım Bezirci şöyle diyor: “N.
Hikmet, şiiri metafizik soyutla-
malar, köhnemiş imgeler ve şai-
rane benzetmelerden temizle-
meye, çağdaş sanayi hayatının
sesleri ve sözleriyle, gerekleri ve
gerçekleriyle yoğurmaya yönel-
miştir.”
Peki Nâzım’ın büyük savaşını
başlattığı günlerden seksen
yıl sonra şiirimizin durumu ne-
dir? Bugün aruzun yerini ağdalı
imgeler almıştır ve şiir büyük öl-
çüde buna bakarak değerlen-
dirilir olmuştur. Şiir, mantığın
ürünü olmaktan vazgeçerek
“incelikli yüreklerin” ürünü ol-
duğu günlere dönmüştür ve in-
celikli yüreklere hitap etmek-
tedir.
Oysa ne diyordu Maya-
kovski:
“Bilirim / Hoşlanmazsınız boş
laftan, / Kütük yontarsınız kan ter
içinde
Fakat / Bizim işimiz farklı mı
sanırsınız bundan: / Kütükten
kafaları yontarız biz de.”
Ancak dediğimiz gibi, Türki-
ye’de şiir kütük kafaları yont-
maktan vazgeçmiş, yontul-
muş biblolarla uğraşa geri
dönmüştür.
Bugün şiirler değerlendirilir-
ken, yalnızca güzel deyişler
ihtiva edip etmediğine bakıl-
maktadır. Oysa şiir böyle de-
ğerlendirilmez. Şiir amacına
hizmet edip etmediğine baka-
rak değerlendirilir. Hasan Hü-
seyin Korkmazgil şiirle ilgili
şöyle diyor:
“biliyorum / matarada su / tor-
bada ekmek / ve kemerde kur-
şun değil şiir / ama yine de
matarasında su / torbasında
ekmek / ve kemerinde kurşun
kalmamışları / ayakta tutabilir”
O halde Korkmazgil’in şiiri
salt bir söz sanatı olarak de-
ğerlendirilemez. Gelgelelim bu-
gün, Nâzım’lar, Enver Gök-
çe’ler, Korkmazgil’ler tarafından
Türk edebiyatına kanla ve acıy-
la yazılan anlayış sessizce yok
edilerek şiir yine amber kokulu
mermer salonlara çekilmektedir.
İşin garibi tüm bunlar Nâ-
zım’ın adını dillerden düşürme-
den yapılmaktadır. Ama nasıl bir
dilden düşürmeme bu: Nâzım
ilahlaştırılmış, bir zamanlar Hâ-
mit’in oturduğu yer kendisine
takdim edilmiştir. Şiirleri müze-
lik eserler haline getirilmiştir ve
bu müzelik eserler, yoksul hal-
kın emeğiyle spekülasyon ya-
parak sermaye kazanmış bir
banka tarafından basılarak “za-
rarsızlaştırılmıştır”. Elitizmle po-
lemikleri de tarihin tozlu sayfa-
larına kaldırılmıştır. Yeni yazılan
şiirlere olan etkileriyse bizzat
‘toplumcu’ şairler tarafından
köreltilmektedir.
Genç şairlere Nâzım’dan et-
kilenmemeleri telkin edilmek-
tedir. Çünkü Nâzım öylesine
büyük bir güneşmiş ki yanında
hiçbir yıldızın parlamasına izin
vermezmiş. Böylece Nâzım
yaşamın gerçekliğinden ko-
parılarak, hayatı boyunca uğ-
raştığı, halkın şiirini yaratmak
amacından uzak tutulur ve
sessizce parıldamak üzere
uzaya gönderilir.
Oysa nasıl ki Nâzım Maya-
kovski’den, Homeros’tan, Pir
Sultan’dan etkilenmişse ve A.
Kadir’i, Enver Gökçe’yi etkile-
mişse biz de Nâzım’dan etki-
lenmeliyiz. Nâzım’ı putlaştır-
mak, erişilmez hale getirmek,
onu öldürmektir.
Her şey bir yana, gün gelir ba-
zı şiirlerin yeniden yazılması
gerekir. Yunus Emre on üçün-
cü yüzyılda şöyle diyor:
“ Gitti beyler mürveti/Bin-
mişler birer atı / Yediği yoksul eti
/ İçtiği kan olısar.”
Bunun üzerinden yedi asır
dolanıyor, yedi asır sonra Enver
Gökçe şöyle diyor:
“Ah / Len / Ah / Onlar / Yok-
sul / Eti / Yerler / Ve / İçtikleri /
Kandır”
Aynı şekilde Nâzım “Meşin
Kaplı Kitap”ta, Tevfik Fikret’in
“Tarih-i Kadim”ini bir anlamda
tekrar yazmıştır. Eğer bu dize-
ler kavganın şanlı bayrağında
yerini almışsa, bu tekrarlar ye-
rinde demektir.
Nâzım Hikmet, “Sanat gibi,
gerçeğe de devrimci bir gözle
bakar. Bu bakıştır ki, o günler-
de şiirimizi saran melankolik,
edilgin havayı dağıtır, dinamik,
etken bir havayla donatır onu.”
Asım Bezirci’nin sözünü etti-
ği bu hava bugün tekrar şiirimizi
sarmıştır. Ve bu hava içerisinde
Nâzım anılıyor; eğer Nâzım anı-
lacaksa, bu ona tapılarak değil,
mücadelesi devam ettirilerek
yapılmalıdır.
Ancak görünen odur ki 12 Ey-
lül’den sonra sosyalizmi “aşan”
aydınlarımız gibi, toplumcu şa-
irlerimiz de toplumcu gerçek-
çiliği Nâzım’ın mezarına göm-
meye niyetliler. Bizden de top-
lumcu şiirin ruhuna fatiha oku-
mayı bekliyorlar.
“Nâzım Hikmet ve Seçme Şi-
irleri”; Asım Bezirci; a yayınları;
İstanbul, 1975; s. 97, Vladimir
Mayakovski, “Şair İşçidir”, çev.
Ataol Behramoğlu; “Türk Halk ve
Dünya Edebiyatından Başkaldı-
rı Şiirleri Antolojisi”; Nihat Beh-
ram, Alfa Yayınları, 2001; s. 331
“Karagün Dostu”, Hasan Hü-
seyin Korkmazgil; “Oğlak”, Bil-
gi Yayınları
“Onlar Yoksul Eti Yerler”, En-
ver Gökçe, “Yaşamı Bütün Şiir-
leri”, AYKO, Ankara 1983
“Nâzım Hikmet ve Seçme Şi-
irleri”; Asım Bezirci; a yayınları;
İstanbul, 1975; s. 96
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
27 Ocak
Nâzım’ı Putlaştırmak
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com
27 OCAK 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA
15
Çığ gerçeği:
Hatayı Tanrı
affeder, doğa
affetmez!
ÖDP
Faruk Yıldız: “F tipi
siyasetin sol
kanadını Ufuk Uras
yönetimindeki
Özgürlük ve
Dayanışma Partisi mi
oluşturuyor!”
Mızrak
Kemal Öncü:
“Çuvala
sığmayan
mızrak bir yerlerine
batınca, yandaş
medya Ergenekon’un
Amerikan tezgâhı
olduğunu yazmaya
başladı!”
Ciddi
Gülfatma Carlık:
“Ali Babacan’a
göre Türkiye,
AB sürecini ciddiye
alıyormuş. AB,
Türkiye’yi ciddiye
alıyor mu!”
YağmurDeniz
Dr. Mithat Erenus ve Dr. Hasan Batırel
BEYİN damarı tıkandığı için
gece yarısı Marmara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesi acil
servisine kaldırılan 86 yaşındaki
hastanın 22 saat boyunca
sedyede yatırılmasının ardından
hastanenin acil servisinin “acil
ölüm servisi”ne dönüşmekte
olduğuna ilişkin görüşler giderek
çoğalıyor. Marmara Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi’nde görevli bir kişi
anlatıyor:
“Yakınlarımın bazı beklenmedik
sağlık sorunları nedeniyle
mensubu olduğum üniversitenin
tıp fakültesi hastanesinin acil
servisine pek çok kez gitmek
durumunda kaldım. Her gidişimde
orada uzman doktor bulunduğu
izlenimi edinemedim. Acil serviste
hep, tıp fakültesi öğrencilerini veya
yeni mezun çok genç doktorları
gördüm.
Gençlerin hastalara yaklaşımları
olumsuz olmamakla birlikte
yeterince deneyimli olmadıkları,
hareket tarzlarından ve sürekli
başkalarına danışarak
çalışmalarından belli oluyordu.”
Marmara Üniversitesi Tıp
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mithat
Erenus ve Marmara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi
Doç. Dr. Hasan Batırel... Hipokrat
yemini etmiş hekimler olarak
hastanede neden nöbetçi uzman
doktor bulunmadığına ilişkin
söyleyebileceğiniz bir şeyler varsa;
biz buradayız, bekleriz!
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
GLADYO denilen yasadışı örgütlenmenin
Türkiye’ye NATO ile birlikte geldiğini söylüyor
Bülent Esinoğlu ve şöyle diyor:
“Gladyo, ABD tarafından devletin içine
yuvalandırılmış bir yapıdır. Ancak, kumanda
merkezi Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde değildir.
Tam tersine, milli devleti emperyalistler adına
denetleyen bir örgütlenmedir. Aslında Gladyo’nun
işlevini anlamak, NATO’nun işlevini anlamaktan
geçmektedir. Önce şunu hatırlatmak gerekir;
savunma ve saldırı her zaman birbirini tamamlar.
NATO aslında gizli bir saldırı örgütüdür. İttifak
yaptığı devlete içerden saldırır. NATO uzun yıllar,
ülkemizde savunma örgütü alarak anlaşıldı ya da
öyle anlatıldı. NATO’nun Soğuk Savaşı
sürdürebilmesi için ülkelerin yönetimlerinin denetim
altına alması gerekiyordu. Başlangıçta pasif saldırı
ve örgütlenme olarak kurulan bu denetim kısa
zamanda operasyonlar yapan bir kabiliyete ulaştı.
ABD’nin stratejik hedefine ulaşabilmesi için, Batı
Avrupa’yı ve Avrupa’nın güneydoğu kanadını
denetim altına alması hayati önemdeydi. NATO’ya
üye olmak isteyen ülkeler, komünizme karşı bir
devlet örgütlenmesi oluşturmak zorundaydı. Hani
şimdi şu AB’ye üye olmak için AB direktiflerine
uymak gerektiği gibi! Gladyo’yu ‘Özel Harp Dairesi’
ve ‘Özel Kuvvetler Komutanlığı’ ile özdeşleştirmek
yanlıştır. Çünkü Gladyo, bir rejimin, bir devlet ve
hükümet sisteminin adıdır. Artık, emperyalist-
kapitalist sistem rekabet halindeki çok sayıdaki
sermayedarın hâkim olduğu kapitalizm değildir.
Tekelleşme mafyalaşmaya dönüşmüştür. Onun
için buna ‘Gladyo-mafya-tarikat’ rejimi diyoruz.
Ekonomideki mafyalaşma, siyasetteki
mafyalaşmayı da getirdi.
Tekelleşme, kendi kurallarını ulus devletin
kurallarına hâkim kılmak için mafyalaşarak var oldu.
Demokrasi, parlamento, çok parti, özgürlükler dar
bir çetenin diktasını perdeleyen malzemelere
dönüştü. İşte bu mafya ortaçağın karanlığında
kalmış ne kadar kurum ve kuruluş varsa onları
diriltti. Bunlar hâkimiyet sisteminin araçları olarak
kullanılmaktadır. Bu sebepten tarikatlar toplumu
hızla sarmaktadır. ‘Gladyo-mafya-tarikat’ rejiminin
özünü mafya belirler. Yani üçlünün hâkim birimi
mafyadır. Sözde sivil toplum örgütleri birer tarikat
örgütlenmesidir ve komutası mafyaya aittir.
Gladyo’nun bu hâkimiyet sistemi ABD merkezlidir
ve ülkelerde çok dar kliklerin iktidarı ellerinde
toplamaları sayesinde işler.”
Gladyo
SESSİZ SEDASIZ (!)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Basit, derin-
liği olmayan,
üstünkörü. 2/
İşsiz, aylak...
Şöhret. 3/ Ka-
mõştan yapõl-
mõş, iki kulplu
meyve sepeti.
4/ Borsada bel-
li miktardaki
hisse senedini
belirtmekte
kullanõlan iş-
lem birimi... 1875-
1964 yõllarõ arasõnda
yaşayan ünlü Meksi-
kalõ duvar ressamõ.
5/ Atlas Okyanu-
su’nda Portekiz’e ait
takõmada... Kumaş
üzerine yapõlan bir
tür işleme. 6/ Ger-
çeklerle olan ilişki-
lerin büyük ölçüde
azalmasõ, duygu ve davranõş alanlarõnda önemli bo-
zulmalarõn ortaya çõkmasõ ile beliren ruh hastalõğõ.
7/ Şarkõ, türkü... Baryum elementinin simgesi. 8/ Bir
parça üzerine paralel çizgiler çizmek için kullanõ-
lan alet. 9/ Osmanlõ padişahlarõnõn makam koltuk-
larõna verilen ad... Hayat arkadaşõ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Bir sorunu ele alõş, ona bakõş biçimi. 2/ Tuzağa dü-
şürülen şey... Eski Mõsõr’da ölülerin koruyucusu olan
tanrõ. 3/ Süt şekeri... Asaf Halet Çelebi’nin bir şiir ki-
tabõ. 4/ Karakter... Briçte iki manştan oluşan bölüm.
5/ Türk müziğinde bir makam... “ --- ömür biter bir
uzun sonbahar olur” (Yahya Kemal). 6/ Büyük ün ka-
zanmõş sinema ya da müzik sanatçõsõ... Yunanistan’õn
plaka imi. 7/ Ağrõ kesimi. 8/ Telli ve mõzrapla çalõnan
Azeri çalgõsõ... Hububat tozu... Bir nota. 9/ Gerçek ve
karmaşõk sayõlarõn dikdörtgen biçiminde tablosu.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Z İ G G U R A T
E D E Ş A L A K
R A L L İ A R A
D G A A Z A R
Ü Ç E T E K M A
Ş E L E K S A F
T R R İ Z E A
E S İ N L Ö K
Ö Z Ü T G E R İ
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9