Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
24 OCAK 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
15
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
24 Ocak
SAĞNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Obama ‘Sezarlaşırken’
Başkanlık yarışındaki Obama ve Başkan Obama..
farklı “olgular”.
“Aday” Obama, New Orleans kiliselerinin “gospel
müzisyenlerini” çağrıştırıyordu…
Vücut dili, seçim kürsülerinde kullandığı sözler ve
sözcüklerin ötesinde; sadece “blues” ve caz şarkı-
cılarında rastlanan Tanrı vergisi bir tempo, ritim ve to-
na sahipti Başkanlık koşusundaki Obama. Siyaset are-
nasına çıkmış bir Ray Charles gibiydi…
Dünyayı efsunlayan benzersiz “karizmasının” te-
melinde bu kimya vardı.
Başkanlık töreni konuşmasında başka bir Obama
izledik.
Ray Charles’vari adam gitmiş, yerine haşmetli bir
Sezar gelmiş…
Capitol Hill önünden Beyaz Saray’a uzanan yollar
ve meydanları dolduran insan selini selamlayan bir Si-
yah Sezar izledik salı günkü törenlerde…
“Ne bekliyordun? Başka ne olacaktı?” diyeceksiniz…
Metamorfoz ani oldu
Başka ne olacaktı da.. bu “metamorfoz” da biraz
fazla ani oldu.
İmkânsız düşlerin peşine düşen bir “Siyah Orfe” bek-
lerken, dakika bir gol bir; üslup, ton, söylem itibarıy-
la “tarihin ilk Siyah Sezar’ıyla” burun buruna geldik.
Yalnız ekran başındakilerin değil, kutup soğuğunu
göze alarak Washington’a akan kalabalığın heyeca-
nında da, -“inauguration speech”- Başkanlık konuş-
masının ardından bariz bir düşüş oldu.
“O-ba-ma, O-ba-ma...” diye yeri göğü inleten çığ-
lıklarda -TV ekranlarına yansıyan- bir duraksama, gev-
şeme, garip bir boşluk, tereddüt hissedildi.
“Yenilik, değişim, ezilmişlerin zaferi, sol/liberal söy-
lemler” adına herkesin kendi hesabına bambaşka bek-
lentiler yüklediği “Obama mitosu” ile bu ilk “gerçek
saati” karşılaşmasında, farklı biçimler ve farklı ne-
denlerle bir “kopukluk” ve “boşluk” doğdu.
Tarih yazan “kara derili ilk ABD Başkanının” beni
“boşluğa” bırakan cümleleri şunlar oldu örneğin:
“Müslüman dünyasıyla, karşılıklı çıkar ve karşılıklı say-
gıya dayanan yeni bir yol arıyoruz. Nifak tohumları ek-
meye çalışan, toplumlarının sorunlarından Batı’ yı so-
rumlu tutan liderlere sesleniyoruz: Halkınızın sizi ne-
yi yıkacağınız değil, neyi inşa edebileceğiniz üzerin-
den değerlendireceğini bilin. İktidara yolsuzluk ve al-
datmaca, muhalefetin susturulmasıyla sarılanlara
sesleniyoruz: tarihin yanlış safında olduğunuzu, ancak
yumruğunuzu açarsanız, elimizi sizlere de uzatacağı-
mızı bilin…”
“Ne münasebetsiz ve kibirli (patronizing!) bir ton bu
böyle?” diye düşünmekten kendimi alamadım..
Gazze’nin dumanları tüterken…
Gazze bombalarının dumanı tüterken daha, şimdi,
şu sırada, bu zamanlamayla, söylenecek laf mı bu?
Bir.
“Uygarlık camiası” içinde ayrı kategoride ele alınan
“Müslüman dünyası” retoriği, biteviye böyle sürüp gi-
decek mi?
Bush dönemi “uygarlık çatışması” şablonundan
-öz itibarıyla- ne farkı var neticede bunun? İki.
Müslüman dünyası -salt “din” faktörüyle şekillenen-
“monolitik” bir bloktan mı ibaret?
“Uygar dünya içinden İslam ümmetine seslenen bir
ABD Başkanıyla mı karşı karşıyayız?” başka deyişle...
Nihayet şu “karşılıklı saygı” meselesi...
“Karşılıklı saygı” bağlamında akla gelen ilk koşul
“karşılıklı çıkar” mı olmalı?
“Saygı/çıkar” denklemi böylesine nüanssız ve doğ-
rudan bir “önşartla” tek nefeste telaffuz edilecekse,
ha Bush, ha Obama.. olmuş. “Müslüman dünyası” adı-
na ne fark edecek ki? Üç.
Obama’nın “Müslüman dünyasına” yaptığı bu ba-
sit, “toptancı çağrı”; bu gezegenin dışında yaşayan
başka bir gezegenin -yekmili “rogue/failed state” (hay-
dut/çökmüş devlet) vatandaşı- insanlarına sesleniş
gibi geldi. Ve talihli bir başlangıç oluşturmadı.
“El Cezire”de konuşmanın içeriğini hemen o anının
tazeliğiyle değerlendiren Ortadoğu uzmanı gazeteci
Robert Fisk nitekim; “Bu, İslamcılara ‘Siz geçmişin
adamlarısınız!’ demek adına verilmiş bir vaazdır!” di-
yerek yorumladı.
“Müslüman dünyası=İslamcı=siyasi İslam” kav-
ramlarındaki tüm farkları yok eden bu “vaaz” karşılı-
ğında Fisk; Obama’nın Başkan sıfatıyla ilk konuş-
masında Ortadoğu sorununa dair tek söz sarf etme-
miş olmasını büyük bir zaaf olarak nitelendirdi...
Müslüman dünyasının neresinden, hangi köşesin-
den bakarsanız bakın, “yeni yol” arayışında olduğu-
nu iddia eden bir Başkan için sorunlu bir söylem bu.
nilgun@cumhuriyet.com.tr
Sayın Muhbir
12 Mart faşizminden kalan
bir deyimdir “sayın muhbir
vatandaş.”
O günlerde, sayın
muhbirlerin muhbirlik
yapması için çağrılar yapılırdı
sık sık.
Şimdi yöntem değişti.
Muhbirler yerine muhabir ve
yazarlar kullanılıyor. Muhbir
muhabirler yazıyor, insanlar
içeri tıkılıyor!
Yazar Burhan Günel,
muhbirleri de anlattığı bir 12
Mart romanı yazmaya
başlamış. Diyor ki:
“Rabelais, Gargantua’nın
önsözünün bir yerinde şöyle der:
‘Papazı papaz eden cüppe değildir,
kimi keşiş kılığına girer ama içinde
keşiş olmaz, kimi İspanyol şalına
bürünür, ama hiç de İspanyol yüreği
olmaz.’ Şimdiii... Devletin arabalarına
binip, kimi birörnek giysilere bürünüp
kasım kasım kasılan, kendini ülkenin,
hatta dünyanın sahibi sanan içi boş
portakal sandıklarını düşünüyorum
da... Hele, 1971’in 12 Mart
ortamında resmi arabasıyla her
sabah önümden geçen kara gözlüklü
bir boş çuval vardı ki hiç unutmam. O
arabadan inip üzerindeki
giysiyi çıkarmak zorunda
kaldığında, soyadına
bakarak duvarlara
‘TÜKÜRÜN’ diye
yazmışlardı. Şimdi,
Kenan’ın yaptıkları da
unutulup insan
haklarından, hukuktan,
yargı bağımsızlığından
bilmem daha nelerden
söz ediliyor. Haa, hukuk
herkese gerekirmiş
günün birinde, değil mi?
Günaydın! Kenan Bey,
Etlik taraflarında şu
sıralar, bir de onun
demecini alsalar hukuk ve adil
yargılama konusunda... Ne diyordu?
Asmayalım da, besleyelim mi?..”
Adına darbe yaptıklarının işine
gelmeyenleri astılar. Beslediklerine
gelince... Ensemizde boza pişirmekle
meşguller.
Hukuk Yıldızı
Eski İstanbul Barosu Baş-
kanı Orhan Apaydın, 12 Ey-
lül karabasanında, DİSK da-
vasının önde gelen avukat-
larındandı. DİSK davası so-
ruşturmasını yürüten döne-
min İstanbul Sıkıyönetim Ko-
mutanlığı Askeri Savcısı Sü-
leyman Takkeci, bir süre
sonra Barış Derneği davası-
nı da açmış ve bu dava kap-
samında Orhan Apaydın’ı tu-
tuklatmıştı.
Apaydın, uzun süre yattığı
cezaevinde kansere yaka-
lanmıştı. Cezaevinden çık-
tıktan sonra tedavi için yurt-
dışına çıkma isteği, döne-
min ANAP hükümetince ge-
ri çevrilmiş, pasaport alama-
yan Apaydın, hukuk müca-
delesini aralıksız sürdürür-
ken aramızdan ayrılmıştı.
Geçen zaman içinde,
Apaydın’ı yurtdışına gönder-
meyen ANAP tarihe karıştı.
Savcı Süleyman Takkeci’nin
adı deseniz, belleklerden si-
lindi gitti, tek bir anan yok.
Orhan Apaydın ise bir son-
suz hukuk yıldızı. Orada, he-
pimizin üstünde parlıyor.
Mumcu’nun İzi
Uğur Mumcu’nun “Bomba Da-
vası” adlı kitabı, ABD’ci 12 Mart
darbesi döneminde, başta emek-
li Kurmay Yarbay Talat Turhan ol-
mak üzere, aralarında generalle-
rin de yer aldığı çok sayıda subay
ile sivilin “yapılacak bir askeri ih-
tilal amacıyla, soygun ve bomba-
lı saldırılar düzenlemek ve Boğaz
köprüsünü havaya uçurmak” gibi
savlarla yargılanması sürecini an-
latır.
Uğur Mumcu aynı kitapta, “Ta-
lat Turhan’ın savunması, hem id-
dianameyi eleştirir hem de ‘jako-
ben’ ya da ‘İttihatçı’ yol ve yön-
temleri savunan görüş için bir
özeleştiri niteliğindedir” yorumu-
nu yapar ve ekler:
“Bu yüzden, yıllarca ‘İttihatçı’ ya
da ‘jakoben’ geleneği savunan
bir kurmay subayın olayları de-
ğerlendirmesi ve gerek kendi yan-
daşlarını bir ‘özeleştiri’ süzgecin-
den geçirmesi çok yararlı olmuş-
tur. Talat Turhan’ın bu eleştiri ve
özeleştirileri bugün ve yarın için
derslerle doludur.
Askeri müdahalelerin bir daha
olmamasını istiyorsak, bu müda-
halelerin öncesi ve sonrasını ve bu
müdahalelere yön veren insanla-
rın bu süreç içinde ne yaptıkları-
nı, hangi rüzgâra kapıldıklarını bil-
mek gerekir.
Bu bilinirse olayların neden ve
sonuçları daha net görülür, kuru-
lan tuzaklar daha açık seçik bi-
çimde ortaya çıkar.”
Uğur Mumcu’nun kitaplarını
açın okuyun. Irak’tan Kıbrıs’a,
Susurluk’tan gladyoya bugün ne-
yi tartışıyorsak, onların ipuçları
ile doludur.
Çünkü Uğur Mumcu; yeri dol-
durulmaz, eşi benzeri bulunmaz
bir gazetecidir.
Unutulmaz ustamızı, bir 24
Ocak’ta daha, sevgiyle ve büyük
bir özlemle anıyoruz.
Birol Başaran, ODTÜ mezunu.
Bilişim sektöründe yaptığı
çalışmalarla tanınıyor. Birçok
şirkette danışmanlık yapmış.
Türkiye İş Bankası’nda çalıştığı
yıllarda, bankamatik kartlarının
Türkiye’de üretilmesini sağlayan
ekibin içinde yer almış.
Çevresinde dürüst bir işadamı
olarak tanınıyor. Atatürkçü
Düşünce Derneği Kadıköy
Şubesi’nde başkanlık yapmış.
Ulusal Sanayici ve İşadamları
Derneği Genel Sekreteri. 2000
yılından bu yana da CHP Kadıköy
ilçe örgütü üyesi.
Başaran, Ergenekon soruşturması
nedeniyle temmuz başından bu
yana tutuklu olarak Tekirdağ 1
No’lu F Tipi Cezaevi’nde yatıyor.
Hakkında henüz bir iddianame
yok. Başaran, adına açtığı kişisel
bilgisunar sitesinde “Sıfır suç, sıfır
delil olmasına rağmen 7 aydır
tutukluyum” diyor:
“Tutuklanıncaya kadar hukuk nedir
bilmezdim. Hapiste vakit bol
olunca anayasayı, Türk Ceza
Kanunu’nu (TCK) ve Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nu (CMK)
okudum. Tutuklanmak gerçekten
son tedbir. Şüphenin ötesinde
somut delil olması gerekiyor.
Benim telefonlarımı dinlemişler.
Bana Zohar kim diye soruyorlar.
Şenol kim diye soruyorlar. Zohar
BMC Software’nin Türkiye’ye
bakan müdürü. Şenol kardeşim.
Böyle sorular sorup beni
tutukladılar. Hiçbir siyasi içerikli
telefon görüşmem de yok.
Özetle Ergenekon davasında
bahane olabilecek bile hiçbir delil
yok. Sadece dizüstü bilgisayarım
ve cep telefonum var diye
tutuklanmış oldum. İşte tüm
bunları görüp yaşayınca insan
gerçekten üzülüyor.”
Bir Tutuklunun Portresi
Doğanın Kazanmasına İzin Vermezsek
Kaybetmeye Devam Edeceğiz!
SADIK ÇELİK,
İnsanın doğayı tahrip et-
mesinin sonucu, her yeni
günde küresel ekolojik kriz ile
ilgili farklı, başka başka ha-
berlerle karşılaşıyoruz. Ne
kadar önlem alınmaya çalı-
şılsa da, ne kadar toplantılar
ne kadar konferanslar yapı-
lıp protokoller imzalansa da
çözüme ulaşılamıyor.
Bilim adamları uyarıyor,
mevcut anlayış ve tutum
sürdürülürse, önümüzdeki
on yıl içerisinde Kuzey Kut-
bu’ndaki buzulların eriyece-
ği (Nitekim, Independent’da
çıkan bir habere göre, ABD
ulusal buz ve kar veri mer-
kezi, Kuzey Buz Denizi’nde
geri dönüşü olmayan buzsuz
yazların sanıldığından da ya-
kın zamanda gerçekleşece-
ğini açıkladı), tatlı su kay-
nakları için savaşların çıka-
cağı, gıda kaynaklı isyanlar,
küresel ısınma kaynaklı top-
lu göçler olabileceği, küresel
ısınma sonucu mevsimlerin
dengelerinin bozulacağı, kış-
ların kış olmaktan çıkacağı,
doğanın ahenginin bozula-
cağı ve daha başka başka
haberler…
Küresel ısınma nedeniy-
le, Batı’nın ünlü tarihi kent-
lerinin fare istilasına uğradı-
ğı, bunun sonucunda da ta-
rihte kalan veba kırımına
benzer salgın hastalıklarla
karşı karşıya kalınacağı gö-
zükmekte.. daha şimdiden
çocuklar arasında çok yay-
gınlaşan astım rahatsızlık-
larının nedeni olarak da ke-
di büyüklüğündeki fareler
gösterilmektedir. Kentlerin
içme sularına kimyasalların
karıştığı, içerisinde ağır me-
tallerin, arseniğin, cıvanın
bulunduğu, yapılan labora-
tuar incelemelerinde sap-
tandığı bilinmektedir. Bun-
ların da sağlığımızı nasıl teh-
dit ettiğini siz düşünün...
Yine, denizlerden çıkan
balıkların siyanürlü olduğu,
ağır metal kalıntıları taşıdık-
ları başka bir acı gerçek.
İçerisinde yaşadığımız plas-
tik, saten boyalı evlerimizin,
bize radon gazlı zehir solut-
tuğunu biliyor muyuz? İşin il-
ginç yanı, bunlar yaşamımı-
zı tehdit edenlerden sadece
birkaçı ve bütün bunlara se-
bep olan da, gerçekleştiren
de yine biz insanlar, yani
Nasrettin Hoca’nın dediği
gibi bindiğimiz dalı maalesef
kesmişiz.
Peki, neden böyle.. ne-
den önlemler etkisiz, yeter-
siz kalıyor? Yoksa küresel
ekolojik kriz çok daha derin,
çok daha köklü, çok daha
yapısal nedenlere, çözüm-
süzlüklere mi dayanıyor; yok-
sa aşırı, aç gözlü tüketimle
damgalanmış ve nihai ama-
cı sınırsız kâr sağlamak olan
şu anki neo-liberal dünya
düzeninden kaynaklanıyor
olabilir mi? Bu görüş dün-
yada gittikçe daha çok ta-
raftar topluyor. Aşırı tüketi-
min önüne geçilmesi, neo-li-
beral kapitalist düzenin de-
ğiştirilmesi, ya da doğa ile
uyumlu işleyebilecek yapısal
değişikliklerin gerçekleştiril-
mesiyle küresel krizlere ça-
re bulunabileceğini düşü-
nen birçok grup, sivil toplum
örgütü ve platformlar oluşu-
yor.
Daha adaletli, daha eşit-
likçi dünya düzeninin kurul-
ması için, dünyanın Sanayi
Devrimi öncesi doğal ya-
şam ruhuna kavuşması ve
tazelenmesi için, güçlenme-
si için, ruhlarımızı ve belle-
ğimizi hipnotik trans halinden
kurtararak, gerçeklerle yüz-
leşilerek, çözümsüzlükleri
çözüme mutlaka kavuştu-
rarak ancak yaşamımızı sür-
dürmemiz olanaklı olacaktır.
Aksi takdirde, var olan kö-
tülükleri, tehditleri, cevabını
veremediğimiz sorunların
varlığıyla uyutarak ya da
unutmaya çalışarak, çocuk-
larımızın geleceği aydınlık
olmayacaktır.
Doğanın dengesi içinde
gerçekleşen her olayın bir
nedeni vardır. Doğa düze-
nine insanoğlu tarafından
yapılan her müdahale doğal
döngünün bozulması, ya bir
ormanın, ya bir canlı türünün,
ya da başka bir doğal haya-
tın yok olmasıdır.
Küresel krizlere karşı daha
fazla özelleştirme, daha çok
piyasalaştırmayla çözüm bu-
lunamayacağını haykıranlar;
temiz su, hava ve toprağın
insan hakkı olduğunu ve ti-
carileştirilemeyeceğini, bu
gibi doğal kaynakların piya-
sa anlayışının insafına terk
edilemeyeceğini krizi yara-
tanlara çözüm olarak sun-
maktadırlar.
Her türlü ilişkide olduğu gi-
bi, doğayla insanoğlunun
ilişkisinde de kazan-kazan
dengesi bozulduğunda, bir
tarafın kâr etme, çıkar sağ-
lama hırsı baskın çıktığında
sonuçta kazanan kimse ol-
muyorsa.. neo-liberal, kapi-
talist düzenin aktörleri, tıpkı
kendi kazanırken işçisinin
kaybetmesine aldırış etme-
dikleri için nasıl uzun vade-
de sadık işçisini kaybediyor
ya da verimsizleştiriyorsa,
aynı anlayışla kendisine hiç-
bir zaman sadakatsizlik et-
meyen doğayı da küstürdü-
ğünün, verimsizleştirdiğinin
ve körelttiğinin farkında ol-
malı artık.
Sınırsız kâr anlayışını ve tü-
ketimi her şeyin üzerinde
tutanların, sadece ve sade-
ce kendi kazancını, çıkarını
düşünenlerin sürdürülebilir
hayatları olmayacaktır. Bu-
gün doğanın kazanmasına
hâlâ izin vermezlerse, yarın
doğa da onların yaşamasına
kesinlikle izin vermeyecektir.
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ “Nar bülbü-
lü” de denilen
ötücü bir kuş. 2/
Ayakkabõ kalõbõ-
nõn çapõ... Mi-
marlõkta “sahõn”
anlamõnda kulla-
nõlan sözcük. 3/
Telefon sözü...
Bir şeyden kalan
kötü iz. 4/ Anka-
ra yöresine özgü
bir halk oyunu...
İran’õn plaka imi. 5/
Doğalgazõn önemli bir
bileşeni olan gaz... So-
ğanlõ bir süs bitkisi. 6/
Kalsiyum elementinin
simgesi... Tanrõ buy-
ruklarõnõ yerine getir-
me. 7/ Üzeri kõrmõzõ
parafinle kaplanan bir
cins peynir... Endonez-
ya’nõn plaka imi. 8/ Çamsakõzõnõn damõtõlmasõyla
elde edilen reçine. 9/ Yapõlmasõna izin verilmeyen
şey... Numaranõn kõsa yazõlõşõ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Kanatlarõnõn üstü ve boynu kõrmõzõ renkli küçük
bir kuş. 2/ Nabokov’un, filme de aktarõlmõş ünlü
romanõ... Rey. 3/ On iki düzine... Bir göz rengi. 4/
Bir gõda maddesi... Datça Yarõmadasõ’ndaki ünlü
antik kent. 5/ Titreme, titreyiş... Ege Bölgesi’nin
en büyük gölü. 6/ Gazetecilikte haber kaçõrmak. 7/
Kars yakõnlarõndaki ünlü eskiçağ kenti... Şöhret. 8/
İzmir’in Dikili ilçesinde bir kaplõca. 9/ Rize yöre-
sinde dokunan çamaşõrlõk ince bez.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
C E N D E R E A
E F E T E K E L
N E S N E Ü R E
D N A K A R A T
E T E K C İ N
R E A C I O M
E K Ü R İ A S İ
E R A N O S N
A L E T M İ N E
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9